#21
|
|||
|
|||
Memleket denince...benim aklıma sadece hasret gelir, hasret...
nedenler niçinler silinir...sadece...hasret.. Canımdan çıkardığım canı orda bırakmak....yaşlar içime akarken, gülermiş gibi yapmak...ulaşabileceğim kadar yakın, dokunamıyacağım kadar uzakta olmak... Herşey silinir, herşey ...nedenler, niçinler...ister akıllı olsun ister aptal..dokunmak isterim, sadece dokunmak...bazen su olup akmak.... ve sadece bu şiir.. Gökte bulut yok, söğütler yağmurlu, Tuna' ya rastladım, Akıyor çamurlu çamurlu Heyyy...Hikmet'in oğlu Hikmet'in oğlu Tuna' nın suyu olaydın Karaorman'dan geleydin Karadeniz' e döküleydin Mavileşeydin mavileşeydin Geçeydin Boğaziçi'nden Başında İstanbul havası Çarpaydın Kadıköy İskelesi' ne Çarpaydın çırpınaydın Vapura binerken Memet' le anası.... Nazım HİKMET |
flz kullanıcısına teşekkür edenler | ||
alihoca (17-03-2007), buena vista (18-03-2007), Lizzy (17-03-2007), meraklı (17-03-2007), Süvari (17-03-2007) |
#22
|
||||
|
||||
İçim çiğ çiğ kıyıldı...sos...sos...sos...
Okudum yazıları.Amanin ne güzel,konu dört nala gidiyor,yazayım şuraya birşeyler diyordum ki,onu duydum.Duymaz olaydım...
Az önce falan nokta filan FM lerden birinde aynen ve de yeminle cırtlak bir hanımkız şu reklamı seslendirmiştir: YAŞAMIN DETAYLARINI YAKALAMAK İSTEYENLER..diye başladı.Ohh,hadi yakalayalım bari derken şöyle devam etti: -KAMİL USTA'NIN ÇİĞ KÖFTE SALONU AÇILMIŞTIR.Adres:Falan cad.filan sok..... Yüzümü hiçbir ifade ikonu sembolize edemezdi.Öyleee kaldım. Aziz Nesin ustama saygılarımla.Nurlar içinde yatsın diyorum.Gidip biraz detay yakalasam mı???
__________________
VAR'la YOK arasında dar bir alan var ya,işte oraya bayılıyorum... |
#23
|
|||||||||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||||||||
Sorunlar, insanin bulundugu ülkeye (yasadigi yere) göre biçimlenir...
Sn Ali hocam, O sorumlu ben degilim! Ancak, toplumun her kademesindeki bireyler görevlerini yerine getirselerdi; Yapimi 125 yil süren bir limanin neden bitirilmedigini sorsalardi, Kamu ihalelerinde yapilan yolsuzluklara gözlerini kapatmasalardi, Cumhuriyetimiz kuruldugundan bu yana Hazine`den bos yere geçinenlere hesap sorsalardi, Satin aldigi arabaya yüzde 61,6 ile yüzde 117 arasinda neden vergi ödedigini (AB de % 20) sorgulasaydi, Makam arabasi konusunda biraz ince düsünebilseydi, Ne olurdu ? ……. Kisaca.. Ödedigi verginin nerelere harcanmis oldugunu merak etseydi, Iyi olmaz miydi ? Bizler de o zaman rahmetlinin yüzde hesabi ile ugrasmazdik benim güzel hocam.. |
#24
|
||||
|
||||
Bu şarkı hep silkelenmemi sağlamıştır...
İstanbul'da Olmak - Emel Müftüoğlu
Yayılmışız dünyanın dört bir yanına Kimisi ta Kopenhag'da kimisi Paris Bedenimiz orda burda dolanır amma Çok hemde çok uzak yerde kalbimiz Bir allı turna olsam karlı dağları aşsam Varsam bizim ellere kendi göğümde uçsam Şimdi İstanbul'da olmak vardı anasını satayım Püfür püfür bir vapurun yan tarafında Köprüde balık ekmek yemek Dolmuşa hadi gidelim demek Ver elini yeni kapı ver elini bebek tarabya Şu anda oralarda olmak vardı ya Şimdi İstanbul'da olmak vardı anasını satayım Boğazda köhne bir iskelenin yamacında Tabakta kavun peynir kadehte buz gibi rakı Dilinde yarı acı yarı tatlı bir şarkı Şu anda İstanbul'da olmak vardı Benim derdim dermanım Bilen yok Yayılmışız dünyanın dört köşesine Kiminin adresi Sidney kiminin Hamburg Yaşamaya dört elle sarılmışız da Yine de gözlerim dolu yüreğim buruk Başımı hiç bir zaman eğmedim amma Yine de yüreğim yara içimde boşluk Minnacık tohum olsam savrulsam dönümlerce Kış biter bahar gelir açılsam yüzbinlerce Açılsam milyonlarca Şimdi İstanbul'da olmak vardı anasını satayım Püfür püfür bir vapurun yan tarafında Şu anda İstanbul'da olmak vardı anasını satayım Yeni cami de mısır atmak kuşlara Köprüde balık ekmek yemek dolmuşa çek dostum demek Ver elini Kadıköy ver elini Kalamış Moda Şu anda oralarda olmak vardı ya Şimdi İstanbul'da Şu anda İstanbul'da Ah İstanbul'da Sabret gönül bir gün olur Bu hasret biter Çekilen acılar canım Gün olur geçer |
#25
|
|||
|
|||
Sevgili Buena vista;
Sorumluluk duyup yanıtladığın için ne kadar teşekkür etsem azdır inan. Hiç bir suçlama anlamı içermeden dertleşmek babında yazayım. Soruyu toplumsal kesimler anlamında tekil haline getirsem de, dikkat edersen savunma refleksimizi durduramıyoruz. Hemen ilk yazdığımız şey 'sorumlu ben' değilim demek oluyor. Piyongonun Nedo'ya veya Sana çıktığını filan da düşünme lütfen. Bunu Sevgili Nedo ve ben, Sen o, bu şu yani hepimiz yapıyoruz. Ve deyim yerinde ise bizden başka herkes otomatikman suçlu ya da suçlu adayı oluveriyor. Cevaba dönecek olursak; Senin verdiğin cevapta da görüleceği gibi vergi daireleri, belediye, vali, kaymakam, emniyet güçleri, okullar vs vs ile gibi örgütleri ile DEVLETİ sorumlu ve suçlu koltuğuna oturtmuş oluyoruz. Tali bir kaç suçlu daha yazanlar olsa da ilan edilen baş suçlu her daim devlettir. Bunu sadece bir tespit olarak saptamış olalım. İşte burada devlet denilen kavram ve mekanizmayı anlayabilmemiz için tanımı, amacı, işleyişi gibi sorulara da doğru cevaplar bulmamız gerekir. Demokrasinin halk tarafından, halk için ve halk yararına işleyişinden sorumlu mekanizmadır gibi süslü söylemleri bir kenara bırakıp; En basitinden ve kaba söylemi ile ‘devleti egemen sınıfların (baskı aracı demeyelim de) yönetsel aracıdır’ şeklinde tanımlarsam itiraz eden olmaz sanırım. Bu tanımdan yola çıkarak 1920’lerin Türkiye’sinde kurulan Demokratik Cumhuriyetin kurmuş olduğu devlet örgütünün sahipleri yani egemen sınıfları kimlerdir? Türkiye Büyük Millet Meclisine yansıyan manzaradan yola çıkarak yapacağımız bir küçük araştırma sonrasında, yapı ve karakterleri farklılık gösterse de ister batı ister doğu da buna verilebilecek yegane cevap büyük toprak sahipleridir. Şıh, şeyh gibi dinsel payelerle donanan Doğu’nun Ağalık düzeninin iki bin yıla varan bir kesintisiz hâkimiyetini tespit ve teslim etmek gerekir. Batı da ise farklı işleyişe sahip olmakla beraber büyük toprak sahiplerini aynı egemen sınıf olarak belirleyebiliriz. Anlaşılır bir örnek olarak Adnan Menderesin batılı bir büyük toprak sahibi konumu gösterilebilir. Özellikle birinci meclise baktığımızda milleti temsil eden ikinci (egemen olan) bir toplum kesimi, hocalar yani dinsel otoriteler olduğunu da eklemek yararlı olabilir. Mustafa Kemal faktörünü tamamen dışlayarak; Tam da burada bir başka soru sorarak, tespit yapmamız gerekir. 1920 li yıllarda Türkiye’de Meclise yansıyan bu manzara, Ortaçağın toplum ilişkilerini belirleyen üretim biçimi olan FEODALİZMDEN başka bir görüntü arz ediyor mu? Bir burjuva sınıfı ve ona bağlı bir küçük burjuva aydın kesimi, bir sanayi kesimi ve ona bağlı olarak gelişmiş olan sanayi kent toplumu ve yine ona bağlı olarak gelişen sivil toplum örgütlenmeleri vs vs gözünüze çarpıyor mu? Peki, Feodal egemenlerin sanayi devrimini yarattığı ve bir toplumsal dönüşüm olan AYDINLANMA ÇAĞINI başlatıp sürdürdükleri Dünya’da hangi Ülkenin siyasi tarihinde görülmüştür? Var mıdır böyle bir örnek? Peki, Dinsel kökenli egemenlerin AYDINLANMA ÇAĞINI başlatıp sürdürdükleri Dünya’da hangi Ülkenin siyasi tarihinde görülebilmiştir? Uzatmadan diyelim ki, Türk Milletinin %60-70'inin aptal olmasının sorumlusunu FEODALİTE olarak bulduk saptadık. Peki, Ağaları yaşamaları yani düzenlerini sürdürebilmek adına asli görevlerinin gereğini yapmalarını suç olarak görmek mümkün müdür? Buna hayali ve ütopik beklentiler dışında bir anlamı olamıyacağı ve yaşamın gerçekleri ile örtüşmeyeceği için hayır diyebiliriz sanırım. Yani Ağaların sınıfsal çıkarlarına hizmet ettiği için ve kendi egemenliklerini sürdürebilmelerinin yolunun Türk Milletinin %60-70'nin aptal olmasından geçtiği için bundan SORUMLU tutulamazlar. Peki, Sorumlu kimdir o zaman? Bu aşama da bırakıp, havayı biraz yumuşatmak adına bir anı öykü anlatayım dilerseniz. Nurlara yatası Aziz Nesin'in bir söyleşisinde; Babası tarafından okutulmayan ablası ile bir konuda tartıştıklarını, Bu tartışmanın bir yerinde de ablasına düşüncesini anlatamadığı için, - Aptal cahilin tekisin! Gibisinden azarladığını, Ablasının ise gözleri dolu dolu; -Babam okula gönderip okuttu da kaçtım mı? -Sen öğrettin de eline mi vurdum? Dediğini aktaran öğretmene , Aziz NESİN'in gülerek - Haklısın. Anladım. Ama ben en azından çalışıp çabalıyorum. Diye cevap vermesi üzerine, öğretmenin burada benim gündeme getirdiğim soruyu hiç sormamayı tercih ettiği rivayet olunur. |
#26
|
||||
|
||||
AliHocam “bildiklerimizi, bildiğimiz sandıklarımızı, daha doğrusu ezberimizi,masallarımızı tekrar gözden geçirelim” demiş……
Ve Sn Süvarinin ekleyerek içimi dağladığı ve yine Nazım Hikmetlerle boğulduğum an buan…Aziz Nesin in gercekçi bakışının dobra akışındaki yalınlığını fazla irdelemeden sadece okuruz…ya da okudum… Ben suçluyum… Yaşadığım ülkede verdiğim tepkilerin yetersizliğini gördüğüm halde üzerine gitmediğim için, Doymaya çalıştığım bu ülkede üretime katkıda bulunamadığım için, Çalıştığım bu ülkede emek verdiğim hizmete karsılık alamadığım için, Diploma şartının aciz çıplaklığını yaşarken diplomasızların da emek vererek aslında üretim yaptığını görmeyi reddedenlere karşı çıkarken yeterince güçlü olamadığım için, Sevgili ülkemdeki aile içi eğitimin ve öğretimin yeterli gelmesi konusunda ısrarcı olamadığım ve yeterli tepkiyi ortaya koyamadığım için, Sözel tartışmalarda, karsımdaki kişi-lerin at gözlüklerini çıkartmayı başaramadığım için, Toplu hareketlere katılmanın aslında hiçbir işe yaradığını düşünmediğim için, Yaşadığım bu düzensizliklerle dolu Türkiyem de sözde mevcut düzeni uygulayamadığım için, Trafikteki magandaları ve hayatımıza bir sekilde kast edenleri ortadan kaldıramadığım için, Çocuğuma bile düşüncelerimi anlatamayıp onun bu sözde gelişmiş teknoloji kurbanı olmasını engelleyemediğim için, Çocukken ağaç tepelerinde buyuyen ben, çocuğuma kırları sevdiremediğim için, Börtü böceğin de bir canlı olup yaşama hakkı olduğunu, düşen ağaç yaprakları gibi bizim de zamanımız dolduğunda yaşamın içinden alınacağını öğretemediğim için, Sadece parasal kudretten sebeb kişilerin üstümüzde hak iddialarını kaldıramadığım için, AB nin sadece abece den başka birsey olmadığını hala kanıtlayamadığım için, Tarım kökenli yurdumda tarımın ölümünü izlediğim için, Sadece dubleks-trpleks villalar, tatil köyleri için yakılan ormanlara sahip çıkamadığım için, Devlet yönetiminde hala denemekten bıkmadığımız bilinenlere oynadığım için, Saygı paylaşımının azaldığı toplumumuzda sevginin yok olmuş olduğunu dehşetle fark ettiğim halde ben de bu akıntıya kapıldığım için, BEN SUÇLUYUM…… |
meraklı kullanıcısına teşekkür edenler | ||
alihoca (18-03-2007), bikmisbroker (18-03-2007), buena vista (18-03-2007), Emin (20-03-2007), flz (17-03-2007), Lizzy (18-03-2007) |
#27
|
||||
|
||||
Hasretten dem vuruldu, eskiye ,yeniye, masala, fıkraya ,cocuğa, yurda duyulan özlemmmmm….
Nereden nereye geldik. Çiçek çiçek yurdumun taşı toprağı altın olan İstanbul umda ve dahi anadolumun doğusunda ve batısında, yaşamış yaşayan ve yaşamakta olanların, belli bir miyadı olup da zihinlerindeki birkaç kırpık hatırayı yaşatmayı bırak, hatırlamaktan korkar hale geldiği memleketimde hala hasret kalmak…. Sizler yaban illerde hasretlik çekersiniz çok mu….. Yanında olan evladına dahi erişememek mi hasretlik…uçan martısının özgürlüğüne mi…vapurlardan çıkan isli dumanlarının bile bir ara yok olmak tehlikesini yaşayıp o nostaljiyi de kaybetme korkusuyla denizlerin hırçınlığının bile sebebtir diye trafiğin karmaşasının bitmesine mi… Nazım a mı, aşık Veysel e mi ….. İçimizdeki kabaran sevginin akışamadığı ortamlara mı kişilere mi…. Özlüyorum…kendimi özlüyorum…çocukluğumu , buyuduğum evin bahcesini özlüyorum. Yaşadığım oyunları, okuduğum Kemalettin Tuğcu ları özlüyorum. Çaresizlikten çıkan acılı hayat öykülerindeki zengin başarıyı ve mutluluğu özlüyorum…..Sadece özlüyorum Özlemlerden uzak, hasretliklerin tez elden bitmesi dileğiyle.... Sevgi, sağlık, uyum, saygı topluluğunun büyümesi temennisiyle kalın sağlıcakla...... |
meraklı kullanıcısına teşekkür edenler | ||
alihoca (18-03-2007), bikmisbroker (18-03-2007) |
#28
|
|||
|
|||
Sen yanmazsan, Ben yanmazsam, Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa!
Devamında,
Şimdi de heep ideal olarak örnek verdiğimiz Avrupa’nın bugünlere nasıl ulaştığına bir göz atalım. Ortaçağ Avrupa’sında Monark Kral, Feodal Beyler ve Kilise’den üçlünün oluşturup sürdürdüğü toprağa bağlı -yarı feodal üretim biçimi olan- köy toplumunu değiştirmeye ve üretim ve toplum(siyasi yapısını) ilişkilerini tamamen değiştirmekle kalmayıp Kral, Feodalite ve Kilise üçlüsünün egemenliklerine son veren sınıf kimdir? Buna da kısaca coğrafi keşiflerle zenginleşen(sermaye birikimi) Burjuva Sınıfı diyelim. Sömürgelerden akan her türlü zenginlik ve ucuz değil bedavadan ucuz köle-emek gücünü kattığımızda ulaşılan sermaye birikiminin yani biriken paranın yaptırım gücünün hangi boyut ve patlamalara yol açacağının altını çizmekte yarar var. Peki, Bu güç toplumdaki egemenler arasında saygın bir yer ve amaçladığı daha çok kar için; üretim biçimini ve ona bağlı olan siyasi yapılanmayı(yarı feodal yapı) değiştirmesine yetmiş midir? Burada da nüfusun büyük bir kısmının köylerde derebeylerin yönetiminde serf(yarı köle) durumunda, Kalan üretimin ise çırak kalfa usta sistemi ile çalışan birkaç kişilik atölyeler şeklinde olduğunu hatırlamalıyız. Yerel derebeyler ile bu sistemden beslenen monark krallar ile kilisenin, Burjuvazinin daha çok üretim, kar ve güç için; atölyelerin birleştirilerek günümüz fabrikalarına dönüşmelerine ve gereken nüfusun köyden şehirlere akıtılmasına ve kontrolleri dolayısı ile hakimiyetleri dışına çıkışına kendi istekleri ile rıza göstermediklerini ekleyerek devam edelim. Ticari burjuvanın yanı sıra haçlı seferlerini bile finanse edebilen faizcilere(ki ortaçağ kilisesinin faize haram dediğini hatırlatalım) tüm ortaçağ boyunca toplumun en hor görülen kesimleri olarak bakıldığını tespit ettiğimizde ise; Verilen mücadelenin ulaştığı kanlı süreçler mutlaka ama mutlaka öğrenilmesi ve anlaşılması gereken öncelikler olarak karşımıza çıkacaktır. Parasal gücü eline geçiren burjuvazinin sayısal azlığını düşündüğümüz de; bu aşamada ortaya çıkan sorunun, toplumsal-kitlesel bir destek ihtiyacı olduğudur. Bunu da yaklaşık yüz elli yıl önce Marks'ın ''İnsanların varlığını belirleyen, bilinçleri değildir; tam tersine, onların bilincini belirleyen, toplumsal varlıklarıdır.'' Söylemi ile bağlayarak, halk yığınlarını harekete geçirecek olan aydınlardır diyerek tespit edelim. Böylece Avrupa’nın bugünlerini yaratıcısı olan burjuvazi ve aydınlar olduğunu da saptadık diyelim. Rönesans, reform, aydınlama, sanayi devrimi ve bunun gereği yani doğal sonucu olan; monarşi, kilise ve derebeylik düzeni olan feodalizmin yıkılıp yerine adına cumhuriyet ve demokrasi dedikleri ve yaklaşık dört yüz yıla dayanan anlı, şanlı ve kanlı süreçleri göz önünde bulundurarak, 1920’lerin değil 2007 Türkiye’si, Avrupa’nın yukarıda özetin özeti olarak sunduğum evre ve aşamalardan hangisindedir? Ülkemizde kimlerin ne yapması, nasıl yapması gerekmektedir? Sorularına bulacağımız cevapların, Ülkemiz ve Ulusumuzun gerçeklerini bilmemiz, anlamamız adına bize yol gösterici ve yararlı olacağını, En azından Ülke ve Ulusumuz gerçekleri ile bağdaşmayan, hayali beklentiler sonucunda yaşayacağımız düş kırkılıkları ile, kırgınlıklar, küskünlük ve kızgınlıklara kapılmayacağımız söylenebilir sanırım. |
alihoca kullanıcısına teşekkür edenler | ||
bikmisbroker (18-03-2007), Emin (20-03-2007) |
#29
|
||||
|
||||
Benim dedem 8 yıl bu ülke için savaşmış, bana büyük bir manevi miras bırakmıştır.
Ben ne yaptım, dedemin yıllarca savaştığı bu ülkeden kaçtım. Ben savaşamadım. Yenildim. Bu yüzden ne kadar üzüldüğümü bilemezsiniz.
__________________
Yazdıklarım yanlış olabilir. |
halo kullanıcısına teşekkür edenler | ||
#30
|
||||
|
||||
Şiirler bölünmemeli ama...
Bir kez olsun affedin.Atilla İlhan'ın çok sevdiğim İstanbul ağrısı'nın son iki bölümü:
Ulan yine sen kazandın İstanbul Sen kazandın,ben yenildim. Kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar yine emrindeyim. Ölsem,yalnız kalsam,cüzdanım kaybolsa Parasız kalsam,tenhalarda çarpılsam, Hiçbir gün,hiçbir postacı kapımı çalmasa, Yanılmıyorsam, sen yine eski İstanbul'san... Senin ıslıklarınsa kulaklarıma saplanan bu ıslıklar Gözbebeklerimde gezegen gibi dönen yalnızlığımdan bir tekmede kapılarını kırıp çıktım demektir. Ulan bunu sen de bilirsin İstanbul Kaç kere yazdım kimbilir Kaç kere kirpiklerimiz kasaturalara dönmüş diken diken 1949 Eylül'ünde birader Mirc ve ben Sokaklarında mohikanlar gibi ateş yaktık. Sana taptık ulan Unuttun mu? Sana taptık...
__________________
VAR'la YOK arasında dar bir alan var ya,işte oraya bayılıyorum... |
Lizzy kullanıcısına teşekkür edenler | ||
bikmisbroker (20-03-2007) |
Konuyu Toplam 1 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Konu Seçenekleri | Bu Konuda Ara |
Modları Göster | |
|
|