Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Medya Yorumları - Sayfa 16 - Arka BahÇe Forumu
Arka BahÇe Forumu  

Geri Dön   Arka BahÇe Forumu > Nadas Alanı > Dünya Hali > iç-dış politika
Kullanıcı ismi
Şifreniz
Kayıt ol SSS Üye Listesi Takvim Arama Bugünkü Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Medya Yorumları
Konudaki Cevap Sayısı
741
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
443452

Cevapla
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
  #151  
Eski 18-11-2007, 16:03
meraklı - ait Avatar
meraklı meraklı bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Bulunduğu Yer: Koşuyolu
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 287/1518
251 Mesaj ına 1077 Kere teşekkür edildi
Tanımlı yetmedi...

Teşekkür tıklamak bana yeter mi...yetmez tabiii...o kadar duygulandım ki.
Bu yazma hastalığımı yenebilsem belki daha seri konuşmayı becerebilirim...

Dönüm noktası kısmına takıldım.....

Acep ülkemiz için de dönüm noktası ne olacak kiii, olacak mı ki????
Alıntı ile Cevapla
  #152  
Eski 19-11-2007, 08:16
zumbul - ait Avatar
zumbul zumbul bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Giresun
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 79/805
0 Mesaj ına 420 Kere teşekkür edildi
Red face Sirada Ben Mİ Varim Yoksa

Alıntı:
Master´isimli üyeden Alıntı
18 Kasım 2007

Ertuğrul ÖZKÖK


Bir kadını tehdit etmek...............


...................Paketten çıkan kaşık, Eric Clapton’un eroini sıvılaştırmak için kullandığı altın kaşıktı.

O mektup, dünyanın en ünlü blues müzisyenlerinden birinin hayatında dönüm noktası olacaktı.



(*) "Clapton-The Autobiography", Eric Clapton, Broadway Books, 2007
cimi hendriks ve eric kleptın sonra da zumbul..
uyuşturucudan ölmesek maazallah
şaka bir yana azdan çoktan eksik bildiğim bir olayın tamamını öğrenmeme aracı olduğu için sensei ye teşekkürler...
Alıntı ile Cevapla
  #153  
Eski 19-11-2007, 11:53
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5527 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

aklınızda bulunsun.GErektiginde fon oluşturup hallederiz ama, neyse..



,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,

Yorum yapanlar dikkat!


Bir internet sitesinin haberine yorum yapan vatandaş hakaret edince 3.500 YTL ceza yedi.

19.11.2007 11:06
Edinilen bilgiye göre, türkücü Mustafa Çiçek, Çelikhan Kaymakamlığı'nın 5 ay önce Şehit Şeyho Şişman Lisesi'nde düzenlediği eğlence programında sahne aldı. Program bir internet sitesinde haber olarak yayınlandı. Haberin yayınlandığı web sayfasının yorum köşesinde 'gutlas' rumuzuyla Mustafa Çiçek'i hedef olan ve hakaret içeren bir yorum yayınlandı.

Mustafa Çiçek, yorum yazısında 'yavşak' sözcüğüyle kendisine hakaret edildiğini, küçük düşürüldüğünü öne sürerek suç duyurusunda bulundu. Çelikhan Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yaptığı soruşturma sonunda, yorum yazısının ilçede lokanta işleten Abdurrahman Büyüktaş'ın bilgisayarından yazıldığı belirlendi ve Abdurrahman Büyüktaş hakkında ceza davası açıldı.

Sanık Abdurrahman Büyüktaş, Çelikhan Sulh Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın duruşmasındaki ifadesinde, lokantasındaki bilgisayarını zaman zaman arkadaşlarının da kullandığını, yazıyı kendisinin yazmadığını, kimin yazdığını bilmediğini belirtti.

Mahkeme, Türk Dil Kurumu internet sitesinde yer alan Genel Türkçe Sözlük içerisinde araştırma yapıp 'yavşak' kelimesinin mecaz anlamda 'yılışık, geveze kimse' anlamında kullanıldığını, sözcüğün ayrıca 'bit yavrusu' anlamına da geldiğini belirledi.

Yargılama sonucunda, hakaret suçunu alenen işlediğine karar verilen Abdurrahman Büyüktaş'ın 3 bin 500 YTL ceza ödemesi kararlaştırıldı.



Vatan
Alıntı ile Cevapla
AnnE kullanıcısına teşekkür edenler
Master (20-11-2007)
  #154  
Eski 20-11-2007, 14:14
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Smile Ateş tüterken DUMAN çıkar..

Çok yakışıklı değilsiniz, bu açığınızı mizah gücüyle mi kapattınız?
Son zamanlarda benimle bozduğu, daha doğrusu yazılarımdan üzerine vazife çıkardığı için gidip konuşayım dedim
DİLEK ÖNDER

Çok yakışıklı değilsiniz, bu açığınızı mizah gücüyle mi kapattınız?



SELAHATTİN DUMAN

Sözleriniz yıkım oldu oysa ben birinciliği fiziğime veriyordum!



Her şey Selahattin Duman’ın 13.10. 2006 tarihinde yayınlanan “Yok mudur kurtaracak?” başlıklı köşe yazısıyla başladı. Duman bu yazıda, köşesinde sürekli erkekleri eleştiren Dilek Önder’i “potansiyel erkek düşmanı” ilan ediyordu. Bir diğer yazında ise “Köşe yazarı Bayan Dilek Önder’e erkeklere sürekli saldırması talimatını kim verdi?” isyanıyla yetkililere sesleniyordu! Bay Duman’ın ‘saldırılarına’ daha fazla dayanamayan Önder, soluğu Bodrum’da Duman’ın evinde aldı. Ve işte

ne olduysa bundan sonra oldu!..



Son zamanlarda benimle bozduğu, daha doğrusu yazılarımdan üzerine vazife çıkardığı için gidip konuşayım dedim. Ne diyor? Ne istiyor? Kadınlar hakkında neler düşünüyor? Hazırlıklı ama biraz da gergindi. Her an erkeklerle ilgili ters bir şey söylememi bekler gibi... Bir laf söylesem hemen cevabını yapıştıracak yani... İlk düş kırıklığım onun bilmediğim bir tarafını keşfetmek oldu. Meğer o da sıkı bir National Geographic’çiymiş. Daha da beteri; üstelik bir de çevreci... Bu yüzden onu anlatmak için doğadan örnek vermek isterim. O her ne kadar kendisini fok balığına veya kırma sokak köpeğine benzetse de ben huyunu suyunu bildiğim birine yakıştırmayı yeğlerim... Hani kediler, bulunduğu ortamdaki her hareketi, kendisine yapılacak bir suikast olarak algılarlar ya... İşte aynen öyle... Hani ilk defa gördüklerine yavaş yavaş yaklaşırlar, yerden yerden, sonra patilerini aniden ona atıp çekerler ya, bakalım ne yapacak diye... İşte aynen öyle... Biraz da, “Ben senin bildiğin erkeklerden değilim. Üstelik de kodum mu oturturum” havasında... Oysa konuştukça aynı yere doğru gidiyoruz. Hatta eğleniyoruz...

ÖNDER: Neden son zamanlarda yazılarınızda benden bahsedip duruyorsunuz?

DUMAN: Yazılarımda tarif ettiğim bir yiğitlik kavramı var. Yiğitlik kavramı, maçoluğun kravat takmış hali. Bu yiğidin de bir kalesi var. Bütün kale gitmiş bir tek burç kalmış. Ben ve benim gibi yiğitler de bu burcu teslim etmemek için mücadele ediyoruz sanal ortamda. Bu yüzden de kadınlara akıl veren, fikir veren, kadınların gözünü açan her şey bizim doğal potansiyel hedefimiz haline geliyor. Baktım ki yazılarında kadınlar için erken uyarıcılar kullanıyorsun...

ÖNDER: Ne erkeni? Geç bile kalınmış...

DUMAN: Benim için erken. Böyle şeylere 100 sene sonra ihtiyaç olabilir diye düşünüyorum. Ben öldükten sonra istediğini uyandır. Seninle hesaplaşmak için küçük bir parantez açtım, o kadar. Daha mermi sallamadık birbirimize.

ÖNDER: Mermiyi boş verin. Söylesenize, kadınları en fazla komik erkeklerin etkilediğinden bahsedilir. Siz de bunun faizini aldınız mı?

ÖNDER: Bu bir şehir efsanesidir. Sıralama yaparsak Türkiye’de hem en geniş kitleye ulaşan hem de her kızın üzerinde çok derin etkisi olan komedide birinciliği Cem Yılmaz’a veririm. Ama Cem Yılmaz bu konuda adeta bir çölde yaşıyor.

ÖNDER: Hiç de öyle görünmüyor.

DUMAN: Magazin gazetelerine bakarsan öyle. Ben seni alır yemeğe götürürüm, benim de hakkımda öyle şeyler çıkar. İşin aslı bir yemektir. Bunu sen bilirsin, ben bilirim. Kadınlar madem bizi beğeniyorlar, nerede bu kadınlar?

ÖNDER: Bana yemek mi teklif ediyorsunuz?

DUMAN: Sizin gibi hoş bir hanımefendiye yemek teklif etmemek zaten salaklık olur.

ÖNDER: Çok naziksiniz! Bu işler komiklikle olmaz diyorsunuz ama sizin de çok yakışıklı olduğunuz söylenemez. Mizah gücünüzle bu açığınızı kapattığınız olmuyor mu?

DUMAN: Kadınlar konusunda sıkıntı yaşamadım çok şükür. Nasıl kapattım açıklarımı bilmiyorum ama bu söylediğiniz benim için yıkım oldu.

ÖNDER: Hangisi?

DUMAN: Ben birinciliği fiziğime veriyordum! Aynaya baktığım zaman kendimi yakışıklı bulan, tahrik olan bir adamımdır... O kadar yakışıklı bulurum kendimi. Demek ki işin aslı başkaymış!

ÖNDER: Kadını mizah nereye kadar etkiler?

DUMAN: Nereye kadar etkilediğini değil ama nereye kadar etkilenmediğini bilirim.

ÖNDER: Nereye kadar?

DUMAN: Kadın sana gülerken yan masadaki bir yakışıklıya bakıyor olabilir. Kahkahaları da, senin söylediğine değil, onu etkilemek için atıyor olabilir. Hangisinin doğru olduğunu bilemezsin.

ÖNDER: “Komikliğin faydası yok” diyorsunuz. Zararı var mı? “Bu adamın da güldürmekten başka bir numarası yok” deyip çekip giden oldu mu?

DUMAN: Bizde, meyve yiyen yarasalarda olduğu gibi 600 metreden etkili sonarlar vardır. Akıllı erkekler sonarlarını çalıştırırlar. Nereden sonuç alınacağını bilirler. Faydasız birine gidip mesai yapıyorsan tabii ki geri döner.

KADINLAR HAYATIN MERKEZİNE KENDİLERİNİ KOYUYORLAR

ÖNDER: Bu konuyu biraz açalım.

DUMAN: Yani anlarsın. Karşılıklı elektriklenme olur. Bu elektrik idaresinden saat bağlatmak gibi değildir. Başka türlü bir elektrik alırsın onun karşılığını verirsin. Elektriği aldığın andan itibaren bir karar var demektir. Onun dışında kadınları güldüreyim de benimle yatsınlar olmaz yani...

ÖNDER: Size göre kadınlar kaça ayrılır?

DUMAN: Yeryüzünde kaç tane kadın varsa o kadar. Bunlar bölünerek de çoğalabilir. Çünkü asla bir homojenlik göstermezler.

ÖNDER: Nasıl yani?

DUMAN: Atıyorum, çok ağırbaşlı gördüğün bir kadının dümbelek çalan bir ortamda kalkıp şıkıdım şıkıdım oynadığını görüp şoka girersin. Veya çok şıkıdım bir kadın, bakarsın evlenir, kafasını örter ya da bambaşka bir yola gider.

ÖNDER: Siz de kadınları çözemeyenlerdensiniz...

DUMAN: Hayır, anlayabilenlerdenim. Bugüne kadar erkekle kadın farkı konusunda öğrendiğim bir şey var; kadın eğlenmeyi, hayatın tadını çıkarmayı daha çok seviyor. Dünyayı, vatanı, çevreyi kurtarmak gibi meseleler kadın için tali. Hayatı değerlendirirken kendinden başlıyor. Hayatın merkezine doğrudan kendisini koyuyor.

ÖNDER: Ben de erkekleri öyle sanıyordum.

DUMAN: Erkekte bu, narsistlerde ve egosantriklerde görülen bir şey. Ama narsist ve egosantrik olmadıkları halde en mütevazı kadın bile bir şeyin merkezidir. Ailenin ya da çocukların...

ÖNDER: Peki erkekler kaça ayrılır?

DUMAN: Erkeklerde, kadınlar kadar hormon gücü, fiziki zenginlik yoktur. Kas gücü vardır. Çok naif görünen kadınlar, hayat önünde erkeklerden daha dayanıklı çıkıyorlar. Kadınlar içkiye dayanamaz denir. Doğru. Vücudunun yağ oranı daha yüksek olduğu için daha çabuk sarhoş olur ama erkekten daha uzun yaşarlar. Erkekler için bu çıldırtıcı bir durumdur. Beraber olduğu kadının kendisinden daha fazla yaşayacağını bilmek ve yaşarken de ne yapacağını bilememek kötü bir şeydir.

ÖNDER:Size ne? Siz ölünce ne yaparsa yapsın...

DUMAN: Kadının başka bir erkekle olma ihtimalinden bahsetmiyorum. Onun hayattan zevk alma ihtimaline hasetimi dile getiriyorum.

ÖNDER: Erkeklerden bahsediyorduk...

DUMAN: Erkekler daha basit. Bizi destekleyen tek hormon var o da testosteron. Ne yaptığı belli. Boğalık ve tosunluktan öküzlüğe kadar giden bir süreçtir.

ÖNDER: Öküzleri biliyoruz da, bu süreçten bahsedelim mi biraz?

DUMAN: Her insan fizyolojik olarak bir hayvana benzer. Mesela ben neye benzerim?

ÖNDER: Neye?

DUMAN: Ben fok balığına, deniz aslanına, kırma sokak köpeğine benzerim.

ÖNDER: Karakter olarak mı?

DUMAN: Hayır, fiziki olarak. Her insanın bedeni bir hayvandan esinlenmiş gibidir. Dikkat edin, kimi deveye, kimi fareye kimi zürafaya benzer ama nüfus kağıdı vardır.

ÖNDER: Erkekleri hal ve davranış olarak hayvanlara benzetecek olursak...

DUMAN: E, zaten siz onu gayet başarılı yapıyorsunuz. Ayıdan başlıyorsunuz. Halbuki biri beni ayıya benzetse memnun olurum. Çünkü ayı karada yaşayan hayvanların en zekisidir. Alet kullanabilen bir hayvandır. Hantaldır, biraz sevimsizdir ama zeki bir hayvandır. Ağzının tadını bilir.

ÖNDER: “Öküzlerin” ne gibi özellikleri vardır?

DUMAN: Öküzden önce, her erkeğin bir tosunluk dönemi vardır. Tosunluk, erkek sığırın üç yaşa kadar halidir. Boğanın küçüğüdür.

ÖNDER: Ne yapar bu tosunlar?

DUMAN: Artık bedeni gelişir, yetişkin bir hale gelir, cinsel arzuları uyanır. İneklere başka türlü bakmaya başlar. Tahriklenir. Neşelidir, hareketlidir. Kabadayıdır. Hiçbir şeyden çekinmez. Sonra büyür, boğa olur. Boğalık dönemi de geçer.

ÖNDER: Boğalık dönemini geçmeyelim hemen.

DUMAN: Boğa dölleyendir. 4-5 yaşından sonra sapıtır. Canı sürekli inek ister. Mal sahibine, “Bu bana karı bulmuyor” gözüyle bakar. Acısını ona buna tos atarak alır.

ÖNDER: İnsanın hangi yaşlarına tekabül eder bu?

DUMAN: 25-30’lu yaşlar. Sahibi başa çıkamaz hale geldiğinde radikal bir karar verir. Boğayı öküz yaparlar. Yani cinselliğini bitirirler. Öküz olunca, o sakinleşir. Ne verirsen yer, ne iş olsa yapar. Bu böyle ölene kadar devam eder. Eti de bir işe yaramaz, kartlaşır falan.

ERKEK KARTLAŞTIĞI VE İŞE YARAMADIĞINDA EVLENİYOR



ÖNDER: İnsanlarda?

DUMAN: İnsanlarda bu duruma geldiği zaman evlendiriyorlar erkeği.

ÖNDER: Yoksa evlendikten sonra mı öküzleşiyor bu erkekler?

DUMAN: Hayır. Evlilik töreni bu işin ritüeli. Tek eşli boğa olmaz. Tek eşli hale getirmek, insanı çifte koşmak gibidir. Çifte koştuğun zaman artık bir erkek öküzlüğünü bilir. Hayatı aynı tevekkülle kabul eder ve tek düze hayatı yaşar. Tarlaya koşmuşsan oraya gider, bostana koşmuşsan oraya gider. Yanına bağlanan öküzle geyik yapa yapa gider, gelir. O yüzden gamsızdır, duyarsızdır. Dedim ya, öküzün gamsızı kasabın bıçağını yalar.

ÖNDER:Bu öküzlerin şimdi bir de viagrası var...

DUMAN: Bir fıkra vardır; 90 yaşındaki bir adamı, akrabaları huzurevine yerleştirmişler. Ortam güzel, odalar güzel falan... Yetkililer, “Biz de şöyle sosyal hizmetler var, şunu yapıyoruz, bunu yapıyoruz” falan diye huzurevini anlatırken “Yatarken de muhakkak erkek hastalara birer viagra veriyoruz” demişler. Akrabalar şaşırmış, “Nasıl, niye?” Cevap şu olmuş: “Yataktan düşmesin diye...” O yaşta erkeğe viagra bunun için lazım olur.

ÖNDER:Ama ortalık evden kaçan öküzlerle dolu!

DUMAN: Biz daha viagranın sosyal etkilerini çok da iyi hesaplamış bir toplum değiliz.

ÖNDER: Nasıl yani?

DUMAN: Bugüne kadar hiçbir erkek eczaneye gidip de, “Bana viagra lazım” diye istememiştir. Hep “Birisine lazım” diye satın alınmıştır. Viagrayı alıp telef olan erkeklerin sayısı belli değil. Birkaç ünlüyü kamuoyu biliyor. Onlar öyle telef olup gitti. Meçhul kahramanlar da var. Viagrayı üreten firmanın meçhul bir yaşlı delikanlı heykeli yapması ve her sene ona bir çelenk koyması lazım.

KADINLAR SEÇİCİDİR, ERKEK SADECE NAMI YÜRÜSÜN İSTER



ÖNDER: Bir erkek, “o sırada ölmeyi” başka türlü ölümlere yeğler mi?

DUMAN: Yeğlenmez gibi geliyor. Atın ölümü arpadan olsun diyeceksin ama değil.

ÖNDER: Göze alanlar var ama...

DUMAN: Ben hiç kullanmadım. Yakın çevremde kullanan da yok. Uzak çevremden aldığım izlenimler ise çoğunun pişman olduğu yönünde.

ÖNDER: Niye?

DUMAN: Çünkü kontrol edilemeyen ve saatler süren bir ereksiyon herhalde ıstırap veriyordur diye düşünüyorum.

ÖNDER: Biz bunun erkeklere zevk verdiğini sanıyorduk...

DUMAN: Bir yere kadar iyi de, ıstırap verecek kadar olabiliyormuş.

ÖNDER: Evde yalnız başınayken almıyorlar ya bunu. Rus kızlarla falan...

DUMAN: Bir kere Rus kızlarla viagra alınmaz, teknik bilgileriniz yanlış.

ÖNDER: Niye?

DUMAN: Rus kızları tarifeye bağlıdır.

ÖNDER: E, verir parayı, sabaha kadar tutar. Sizin uzak tanıdıklarınız da, biraz cimriler herhalde...

DUMAN: Bilmiyorum yani. Benim izlenimime göre belli bir dönemden sonrası azap. Belgesel seyretmiyor musunuz? Köpek türündeki hayvanlarda ereksiyonun uzaması yüzünden organlar kilitleniyor ve hayvanlar çiftleşme anında birbirlerinden ayrılamıyorlar. Çünkü onun yatışmasını bekliyorlar. Viagra da böyle bir şey. Allah’tan kadın da bunu kilitleyecek bir mekanizması yok.

ÖNDER: Biraz da aşk meşk olaylarına girelim. Bu yaşa kadar aşktan ne anladınız?

DUMAN: Aşktan önce erkeğin kadını anlaması zaman ister. Bir erkek için tosunluk ve boğalık dönemlerinde kadınla ilişki kurmak yani yatağa girmek bir skordur. Erkekte seçicilik yoktur. Mümkün olduğu kadar spermini saçmak, namını yürütmek ister.

ÖNDER: Ben bunu yazınca da kızıyorsunuz.

DUMAN: Yok canım, yaz; bir şey demiyoruz. Ne sormuştun?

ÖNDER: Aşk çeşitlerini...

DUMAN: Aşkın bu kadar uzun süredir tartışılmasının nedeni tarifinin olmaması. Aşık Veysel’e sormuşlar, “Aşk nedir?” diye, “Erkek kadını görür, kavuşamazsa aşk olur” demiş.

ÖNDER: Farklı farklı aşklar var mıdır? Romantik, cinsel aşk falan...

DUMAN: Erkeğin aklı kadını gördüğü zaman seyirir. Soğukkanlı bir karar vermesi mümkün değildir. Yolda giden bir kadının kıçını görür tahriklenir. Statüsü önemli değildir. Ona bakar, buna bakar tahriklenir. Erkek için sürekli skor yapma eğilimi olduğundan aşk mı, tutku mu, istek mi, ayırması mümkün değildir. Kafası karışıktır. Eğer kadın evlenmek niyetindeyse onu alır, nikah masasına götürür. Erkek nasıl gittiğinin de, kiminle evlendiğinin de farkına varmaz. Ama kadın farkındadır. ÖNDER:Şimdilerde pek öyle değil ama... Sizce kadınlar erkeklerden ne ister?

DUMAN: Seçme şansı olan kadınların birinci olarak baktıkları şeyin güç olduğuna inanıyorum. Ne komiklik, ne bilmem ne... Şöhret, eğer güçle beraber varsa tabi... Kadının bilinçaltında güce tapıcılık var. Çok çirkin bir erkeğin, ki başıma geldi, belli bir güce, üne kavuştuktan sonra birden rağbet görür hale gelmesi ki başıma geldi, erkeği şaşırtır, ki başıma geldi.

ÖNDER: “Ne oluyor lan?” mı dediniz.

DUMAN: Erkek bir süre tatlı hayat geçirebiliyorsa daldan dala konar. “Evleneyim” diyorsa kiminle evlendiğini çoğu zaman fark etmeyebilir. “Aradığım kadını bulursam evleneceğim” diyen erkek teoride bunu söylüyordur.

YATAK DEDİĞİN BİRKAÇ SAAT TABİİ İŞİM ÇOK ACELEYSE!

ÖNDER: Peki çıtırlar mı, 40’lıklar mı?

DUMAN: Çıtırları tercih etmem. Utanırım. Kendime yakıştıramam onlarla düşüp kalkmayı. Yatak dediğin olay, gecenin birkaç saati. Günü paylaşmak için farklı şeylere bakarsın.

ÖNDER: Birkaç saat... İyisiniz yine..

DUMAN: Yani işim aceleyse tabii... Ben artık belgesel izliyorum. Hayvanların cinsel hayatına dair her şeyi biliyorum. Mesela kaplan kızışma döneminde günde 45 defa çiftleşiyor. Fakat her biri 5-6 saniye sürüyor.

ÖNDER: “Sevmek bir ömür sürer, sevişmek bir dakika” yani... Artık ayrılıyoruz. Hadi o ayrılmanın 54’ncü yolunu söyleyin de ...

DUMAN: Diyorsun ki, “Ben erkeğin kadından ayrılmak için uydurduğu 51’nci yalanı buldum. Ama sonuncu yalanı bulamazsın.

ÖNDER: Neymiş o?

DUMAN: Yani erkek kadından ayrılmak istediğini söyleyecek değil mi? Nasıl söyleyecek?

ÖNDER: Nasıl?

DUMAN: Hiçbir şey söylemez abiciğim. Kadını öper gibi yapar, kendine çeker, “tak” diye kafayı vurur. Kadın dağılır, erkek gider.

ÖNDER: Oldu... Benim derhal Ankara’ya dönmem lazım. Kendinize iyi bakın.

DUMAN
Türünüz çoğaldı

Tuğçe Baran çaktırmadan aşağıdan yukardan didikliyor. Sen direkt, kafadan dalıyorsun. Meyhaneye içmek için değil de, gidip direkt kavga çıkarsam da katılsam diye bir mantık var sende. İclal Aydın, “Ya, yapmayın, etmeyin. Biz aslında iyi yaratıklarız. Böcek gibiyiz, çiçek gibiyiz...” diye mızmızlanıyor. Allah’tan Ruhat menzilini belli etmiş, böyle ufak işlerle uğraşmıyor. Yani ben Ruhat’tan Fransa’ya gidip “Ben Türk’üm, Ermeni soykırımı yoktur” diye kendini tutuklatmasını bekliyorum. Yemin ediyorum, böyle bir şey olursa, bütün mahpusluk süresince ona ben bakacağım. Ne cigarası eksik kalır, ne hediyesi.... Çayı kahvesi, devamlı servis... Sevgili Ruhat kardeşime söz veriyorum.




22.10.2006
Haber: Dilek Önder
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
ar_de_ (20-11-2007), buena vista (20-11-2007), neron (23-11-2007), Ramo (21-11-2007)
  #155  
Eski 22-11-2007, 05:16
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Arrow Evet Sezen de demişti..Zaten ikiside İzmir+li

Yılmaz Özdil
yozdil@hurriyet.com.tr



Değiliz


Ne dedi Başbakan?

"Eli silahlı

kovboy değiliz."

*

Böylece...

"Ne olmadığımız" konusunda, yeni bir şey daha öğrenmiş olduk.

*

Üşenmedim...

Arşivi taradım.

Bakın, Başbakan’ın ağzından başka neler "değiliz..."

*

Gece rüya görüp, sabah üfürenlerden değiliz. Kimseden izin alacak değiliz. Hiçbir gerilimin tarafı değiliz. Savaş peşinde değiliz. Küçük hesaplar içinde değiliz. Irak’a asker göndereceğiz diye çok da arzulu değiliz. Arzu edilen neticeyi almış değiliz. Güdülen değiliz. Muhatabı değiliz. Pabuç bırakanlardan değiliz. Revahet içinde değiliz. Tahammül noktasında değiliz. Aceleci değiliz. Oyalanmak niyetinde değiliz. Rahatsız değiliz. Tabii biz bunu birilerinin arzusu, talebi ya da tahrikiyle yapacak değiliz. Kim ne der, endişesinde değiliz. Sağır değiliz.

*

Dost bildiğimiz ülkeler, terör örgütünün liderlerini yakalıyor, serbest bırakıp, başka ülkelere gitmesine izin veriyor, bu nasıl dostluk anlamış değiliz.

*

Kafatasçı değiliz. Din eksenli değiliz. Herhangi bir partinin devamı değiliz. Hiçbir ideolojinin esiri değiliz. Biliyorsunuz, sağ parti değiliz, sol parti de değiliz. İlkesizlerden değiliz. Havaya girenlerden değiliz. Sonuçları abartanlardan değiliz. İnsanları ak ve kara diye ayıranlardan değiliz. Pisliği pislikle temizleyenlerden değiliz. Kirlilikten sorumlu değiliz. Alışılmış değiliz.

Malezya değiliz.

*

Birileri akıl veriyor, "aman, sert olmayın" diye... Şairimiz söylüyor ya, "yumuşak başlı isem, kim demiş uysal koyunum, kesilir belki fakat, çekmeye gelmez boynum..." Mesele bu. Yoksa, sert değiliz.

*

Ekonomik kurtuluş savaşı şart ama, işgal altında değiliz. Yabancıya karşı değiliz. Her şeyi kendimiz yapacak değiliz. Para gelsin de, nasıl gelirse gelsin anlayışı içinde değiliz. Müsrif tüccar değiliz. Milletin efendisi değiliz. Komşusu aç olan, tok yatamaz, bunu tabana yayabilmiş değiliz. Sorumlusu biz değiliz.

Devlet babalığa talip değiliz. Eski alışkanlıkların aktörü değiliz. Sihirbaz değiliz. Fiyat belirleyici değiliz. TMO’yu Fiskobirlik’i çökertsin diye devreye sokmuş değiliz. Biz kimin IMF’ci, kimin IMF kulu olduğunu biliyoruz, kul değiliz.

*

Su zengini değiliz. Sulu şaka yapanlardan değiliz. Barajda ısrarlı değiliz. Fenerbahçe’nin oynadığı futboldan memnun değiliz. Yozgat’ın Tokat’ın Çorum’un yolunu bilmeyenlerden değiliz. 81 vilayetin 81’ine de bakanlık verecek değiliz.

Uzlaşmak zorunda değiliz.

Uzlaşmaz değiliz.

Çark etmiş değiliz.

Polemikler içinde değiliz.

Kimseyle çamur güreşine girişecek değiliz. Dargın değiliz. Kırgın değiliz. Unutacak değiliz. Vazgeçmiş değiliz. Değişecek değiliz.

*

Tetikçi yakalandı diye, arkasını bırakacak değiliz. Suçlu arama durumunda değiliz. Hesap sorma makamı değiliz. 301 noktasında, direnç koyma noktasında değiliz. Hepimiz Anayasa hukuku profesörü olmaya mecbur değiliz. Ödün verecek değiliz. Taviz verecek değiliz. AB yolundan dönecek değiliz. Dönülmez yolda değiliz. AB’ye muhtaç değiliz.

*

Deniyor ki, AB’nin 50’inci kuruluş yıldönümü kutlamalarına Türkiye neden davet edilmedi... Şüphesiz ki, AB üyesi değiliz.

*

Kanun çıkarırken, kimsenin yatak odasında değiliz.

O safhada değiliz.

*

Kasaba devleti değiliz. Aşiret değiliz. Mahalle ağalığı yapmaktan yana değiliz. Sokak ağalığı yapmaktan yana da değiliz. Affedersin ama, eli silahlı kovboy değiliz.

*

Peki neyiz?

Henüz onu söylemedi.

*

Ama vaziyet kabak gibi ortada olduğuna göre, sanırım, masum değiliz... Hiçbirimiz.
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
janus (22-11-2007), neron (23-11-2007), Ramo (22-11-2007)
  #156  
Eski 24-11-2007, 14:45
buena vista buena vista bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 895/3266
652 Mesaj ına 4322 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Titremeyen bir çınar

Atatürk 1937'de Diyarbakır'a geldiğinde bir ilkokulu ziyaret etmiş. 3'üncü sınıfa girip çocuklara zor bir problem sormuş. Kafası üç numara tıraşlı bir çocuk, "Ben çözerim" diye tahtaya fırlamış, çözmüş problemi...
Başöğretmen, öpmüş çocuğu...
" - Ne olmak istiyorsun?" diye sormuş.
" - Âşık, Paşam!" demiş çocuk...
" - Tamam ama..." demiş Atatürk, "Sen iyi bir mühendis ol. Bize köprüler, yollar yap, yine şiir yazarsın."
* * *
10 yaşındaki o çocuk, büyüyüp kafasına koyduğu gibi "âşık" oldu; köprüler, yollar değilse de şiirler, yazılar, kitaplar yarattı ülkesi için...
14'ünde "komünistlikten" içeri atıldı. Komünistliğin ne olduğunu karakolda öğrendi.
25'inde Dil Tarih'e girdi; kürsüler kapatılınca işsiz kaldı.
Sonra 33 yıl sürecek eğitimciliğine başladı; 33 yılın 27'sini sürgünde geçirdi.
İlk atandığı Sivas Lisesi'nde milletvekilinin oğlunu sınıfta bıraktı diye kendisini eleştiren Milli Eğitim Bakanı'nı tersleyince Hekimhan'a sürüldü.
Hekimhan'da köylerden topladığı öğrencilere ev tutup gece gündüz kurs veren oydu.
Doktor Tahsin'le köy köy gezerek sıtma taraması yapan o...
Orada, evindeki divanın altına gizlenen polisler, arkadaşıyla şiir okuduğunu saptayınca 7 ay cezaevinde yattı.
* * *
30'unda Elazığ'daki okuluna 5 bin kitaplı kütüphane kurdu.
Bu başarısı Bitlis sürgünüyle "ödüllendirildi". Bitlis'te şımarık bir milletvekili yeğenini kovdu diye kızan Milli Eğitim Müdürüne, "Sen makamına âşık olabilirsin, ama ben cumhuriyete âşığım" dedi.
Urfa'ya tayin edildi.
Sonraki durağı Silifke'de bir harabe halde devraldığı liseyi, kısa zamanda en iyi üniversitelere öğrenci yetiştiren bir okul haline getirdi.
Bedelini Aydın'a tayinle ödedi.
* * *
40'ında Artvin'deydi. Okul müdürünü öldürmüşlerdi. Kimsi gitmiyordu. Onu çağırdılar. Koşarak gitti.
Bir 10 Kasım'da Atatürk'ün toprak reformu idealini anlatırken, "Sen ne diyorsun, in aşağı!" diyen valiye "Asıl sen çık dışarı! Senin Atatürk'ü dinlemen bile yanlış" demiş, kürsüden inip yaka paça dışarı attığı adamı bahçede de kovalamıştı.
Sinop'a sürüldü. Çünkü Sinop Lisesi müdürünü bıçaklamışlardı.
Göreve başladıktan 34 gün sonra "Haydi Kastamonu'ya" dediler.
* * *
12 Mart'ta Sivas'ta tutuklandı. Aklandı.
Beyşehir'deyken "Su Getirme Derneği" kurdu; Belediye'nin yapamadığını yaptı diye merkeze alındı.
Sonra nerede ateş varsa, oraya yollandı:
Nusaybin...Cizre... Diyarbakır...
50'sinde, her gün olay çıkan "Bozkurtlar kalesi" Atatürk Lisesi'ne müdür olarak atandı. Okula gittikten 2 saat sonra silahlı saldırıya uğradı. Silahla karşılık verdi. Çatışmayı izlemekle yetinen 243 öğretmeni görevden aldı. Yurdu katillerden temizledi. "Ey Türk! Titre ve kendine dön" yazısını sildirip yerine Atatürk'ün "Bağımsızlık benim karakterimdir" yazısını astırdı.
Bir gün fizik laboratuvarına girdi, dersin konusu titreşimdi. Dersteki öğrencilere "Doğada her şey titreşir. Bunu bilin, ama siz sakın titremeyin" dedi.
Hayranlıkla bu öğüdü dinleyen öğrencilerden biri de bendim.
O sözleri ömür boyu hafızamdan silmedim.
* * *
Sevgili hocam Vecihi Timuroğlu, aydınlanma kavgasında sonraları dal gibi bir oğul ve kız yitirdi.
Yine de dimdik ayakta kaldı.
70 yıl önce üç numaraya vurulmuş başını okşayan "Başöğretmen"in adını taşıyan "onur ödülü"nü alacak bugün; vefalı Anadolu Eğitimcilerinin elinden...
Biz de 81 yaşındaki çınarı ayakta alkışlamak için orada olacağız.
Ve şahsında, bu ülkenin aydın ve çilekeş öğretmenlerinin ellerinden öpeceğiz.

can.dundar@e-kolay.net
Alıntı ile Cevapla
buena vista kullanıcısına teşekkür edenler
ar_de_ (26-11-2007), chem73 (24-11-2007), coser (26-11-2007), janus (29-11-2007), Master (27-11-2007), neron (27-11-2007), zumbul (27-11-2007)
  #157  
Eski 27-11-2007, 08:20
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Post Gavur İzmir li ama Doğru deyor...

Yılmaz Özdil
yozdil@hurriyet.com.tr



DTP, ETP, FTP... Harf çok ZTP'ye kadar yolu var


Günlerdir tartışılıyor...

DTP kapatılsın mı?

Kapatılmasın mı?

*

Kapatılırsa ne olacak?

Yenisi açılacak.

Kapattın daha önce...

Yine açtı.

*

Peki...

Mesela, Avrupa’da parti kapatan "tek" devlet bizimki mi?

Değil.

Ama, Avrupa’da "en çok" kapatan bizimki.

Niye?

Çünkü, Avrupa’da kapatılan partiyi, hem de aynı kadrolarla, bir daha açtırmazlar adama...

Yok öyle yağma!

Bizde ise, çaycı alırken bile temiz káğıdı istiyorlar, parti kurmaya kalk, tescilli PKK’lı bile olsan, fark etmiyor...

Bile bile lades!

*

E sonra?

"Aç kapa, aç kapa!"

Nasıl olsa, soran yok...

"Kardeşim, devlet mi yönetiyorsun, musluk reklamı mı çekiyorsun?"

*

Halbuki...

3 satır tarih okusan.

Aradan 89 sene geçmesine rağmen, Kürt Teali Cemiyeti ile PKK arasında hiçbir fark olmadığını görürsün.

Bu topraklarda kurulan, Kürt İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni, Kürt Milli Fırkası’nı, Kürdistan Teşriki Mesai Cemiyeti’ni hatırlamazsan... Hadiseyi sadece DTP’den ibaret sanman, normal.

Osmanlı’daki Jin, Rozi dergilerini, Serbesti Gazetesi’ni bilmezsen...

Roj TV’yi yeni icat zannetmen de, normal.

Suudi Arabistanlı Lawrence vardı da, Binbaşı Noel yok muydu?

Bugün Amerikalı General Petraeus var da, o gün, Amiral Bristol yok muydu?

Şeyh Said’in taaa 1925’te ayaklanma için belirlediği tarih, Nevruz değil miydi?

Zaten asıl mesele, yine Musul’un, petrolün paylaşımı değil miydi?

*

Öyleydi... Ama, demem o değil.

*

PKK’nın 1978’de kurulduğunu kabul edersek, o günden bugüne, yönetim kadroları aynı mı?

Aynı.

Ya bizim?

10 başbakan değişti.

6 cumhurbaşkanı.

*

Var mı devlet politikası?

Yok.

Ecevit’in yoğurt yiyişi farklıydı, Demirel’in farklı... Yılmaz başka baktı, Çiller başka, Erdoğan başka bakıyor... Evren’in görüşü ne yöndeydi, Özal’ın ne yöndeydi, Gül’ün ne yönde?

Öbürü, ısrarla, hep aynı hat üzerinde ilerliyor.

Sen, habire şerit değiştiriyorsun.

*

Netice?

İşte böyle, döner dolaşır, gelirsin başladığın noktaya ve sanki ilk kez duyuyormuş gibi sorarsın, "kapatalım mı, kapatmayalım mı?"
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
account (27-11-2007), buena vista (27-11-2007), dentist (27-11-2007), janus (29-11-2007), neron (27-11-2007), Süvari (27-11-2007), zumbul (27-11-2007)
  #158  
Eski 28-11-2007, 01:12
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Arrow Ah Ah Şu Gavur İzmir...

Yılmaz Özdil
yozdil@hurriyet.com.tr



Expo 2015


İZMİRLİLER kızıyor...

"Herkes Expo’yu yazıyor, sen niye yazmıyorsun, ne biçim İzmirlisin?"

*

Elindeki "76 senelik" Fuar’ı öldürmüş bir kentin, 8 sene sonra, "bir defaya mahsus" yapılacak Fuar’la kalkınacağını sanması, dramdır... Ama yazayım bari.

*

Expo alabilmek için bir tema belirlemek gerekiyor. İzmir’inki, sağlık... Kozları da, Hipokrat’ın Bodrum’daki hekimlik çalışmaları, ilk ameliyatlara ev sahipliği yapan Hierapolis, eczacılığın babası Galen’in Bergama’daki araştırmaları.

*

Bir, Bodrum Muğla’da.

İki, Hierapolis Denizli’de.

Üç, Türk eczacılığının atası İzmirli Eczacıbaşı’nı İstanbul’a kim kaptırdı?

*

Deniyor ki, "Bugüne kadar 63 kez Expo yapıldı. 10 milyonu yabancı, 50 milyon konuk gelecek. Expo, Paris’e Eyfel Kulesi’ni kazandırmıştı, o vesileyle yapılmıştı; İzmir’in de böyle bir kazanımı olabilir. İzmir; Avrupa, Asya ve Afrika’ya çok yakın, merkezi konumuyla avantajlı."

*

Bir, madem bu kadar önemli, bugüne kadar Expo gezen var mı aramızda? Vazgeçtim 63’ünden, 5 tanesinin nerede olduğunu sayabilen çıkar mı?

İki, 50 milyon konuğun 10 milyonu yabancı olacağına göre, 40 milyon Türk vatandaşının Expo görmek için İzmir’e gelmesini bekleyen var mı gerçekten? (Çoluk çocuk, 4 tane İstanbul ediyor.)

Üç, mevzu Eyfel ise, mimar Eyfel’in İzmir’de yaptığı mekan zaten vardı... Güzelim eseri, önce balık hali, sonra otopark, ardından alışveriş merkezi yapmadık mı? Üstelik, "Burayı Eyfel yaptı" diye övünürken, orasının mimar Eyfel ile alakasının olmadığı da ortaya çıkmadı mı?

Dört, İzmir Avrupa, Asya ve Afrika’ya yakınsa, rakibimiz Milano, kutuplarda mı? Avrupa ve Asya’ya yakınlık maharetse, o zaman neden son Expo Japonya’da?

*

Peki nedir?

Expo 2015 projesi, AKP’nin, şirin görünüp, belediye seçimlerinde İzmir’i kazanma projesidir.

*

Bu konuda yıllardır çaba harcayanların "aniden" devre dışı bırakılmasının, bugüne kadar İzmir’e dair adı bile geçmeyenlerin "aniden" Paris’e lobi yapmaya falan gitmesinin, abanılmasının sebebi budur.

Gitmesin mi?

Gitsin.

İzmirliyim, mutlu olurum.

Ama Expo hikayedir, niyet budur.

*

Bakın dün Ertuğrul Özkök yazdı, yolda anlatmışlar, Cumhurbaşkanı Gül, İzmir’in Halil Rıfat Paşa semtindeki Kemal Reis İlkokulu’nda "bir sömestr" okumuş...

Ne tatlı tesadüf ki, Fehmi Koru da aynı mahalledenmiş... İlk defa duydum. Doğma büyüme İzmirli Özkök de, yeni duymuş.

*

Yakında, Başbakan’ın Narlıdere’de askerlik yaptığı, Unakıtan’ın aslen Bucalı olduğu, hatta çocukken Tilkilik’te boyoz sattığı, Salih Memecan’ın Göztepe’yi tuttuğu, Nazlı Ilıcak’ın dededen Bornovalı olduğu ortaya çıkarsa, şaşmayın.
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
neron (28-11-2007)
  #159  
Eski 28-11-2007, 09:42
neron - ait Avatar
neron neron bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 139/3021
68 Mesaj ına 527 Kere teşekkür edildi
Lightbulb EXPO mucizesi!

Doğru söze bir şey denmez, sadece şapka çıkarılır.
Alıntı ile Cevapla
  #160  
Eski 28-11-2007, 18:49
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Arrow Biraz geç olsada....

Ahmet Hakan
ahmethakan@hurriyet.com.tr



Kanlı Pazar manifestosu


EĞER ...

1969’un şubat ayının o soğuk ve "kanlı" ikinci pazar günü...

Yaşım elverseydi...

Ve Beyazıt Meydanı’nda olsa idim...

Dindar da olsam, imam hatip mektebine de gitsem, anam türbanlı, babam sakallı da olsa, "İslamcıyım" da desem...

Benim yerim...

Kesinlikle Amerikan 6. Filo’sunu protesto eden solcu gençlerin, yani Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının yanı olurdu...

Asla ve kata...

Polisle birlik olup o gençlere karşı tekbirlerle saldırıya geçen sözüm ona Müslümanların yanında olmazdım.

Çünkü...

Ben öyle bilirim ki...

Bu işin din / diyanetle, içine doğulan kültürel çevreyle, hatta ideolojik duruşla falan bir ilgisi yoktur.

Bu bir kişilik ve ahlak sorunudur.

Ve mesele bu kadar basittir.

* * *

Eğer...

Yaşım elverseydi...

O pazar günü...

Kalbim 6. Filo için değil...

6. Filo’yu protesto eden solcu gençler için atardı.

Bugünlerde Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına ağız dolusu küfürler yağdıran Mehmet Şevket Eygi gibilerin, o günlerde "din / iman" adına yaptıkları aşağılık propagandanın ve kışkırtmanın etkisi altına girip galeyana gelmezdim.

Eygi ve onun gibilerin, "Bir yanda Sovyetler Birliği, bir yanda ABD var... Biz kötünün iyisi olarak ABD’den yana olmalıyız" şeklindeki izahlarına zerre kadar itibar etmezdim.

Çünkü...

Bu tür yaklaşım tarzını en azından "utanç verici" bulurdum...

Bir "kötü"den kurtuluşu, bir başka "kötü"de aramanın ve "kötüler arasında bir tercih" yapmaya kalkışmanın insanı küçük düşüren bir iş olduğunun ayırdında olurdum.

Böylesi bir tercihin insanlık onuruna yakışmayacağını düşünürdüm.

Hangi konjonktürde yaşarsam yaşayım...

Biraz izan, biraz insanlık ve biraz şuur sayesinde...

Hangi tarafı seçmem gerektiğini idrak edebilirdim.

Tekbirlerle saldırıya geçenlerin karşısına dikilirdim...

"Deli misiniz? Ne yapıyorsunuz?" diye haykırırdım.

"Kötünün iyisini savunmak size mi düştü?" derdim.

* * *

Gelin görün ki...

İlahi takdir işte!

O gün orada değildim...

Ve fakat...

Aklımın erdiği andan itibaren...

Orada olmadığım halde...

Orada olup bitenler nedeniyle "suçluluk" duydum.

Ne zaman o "Kanlı" Pazar gününden söz açılsa yüzüm kızardı...

Hele o günlerde milleti 6. Filo’nun yanında "Allah için cihada" çağırıp kışkırtan adamların, bugün bir parça utanç duyup en azından seslerini kesmek yerine...

Hálá eski kinlerini dipdiri tutup Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına ağız dolusu küfürler yağdırdıklarını gördükçe...

Yüzüm kızarmaya devam ediyor.

Bu manifestoyu da işte bu yüz kızarıklığı içinde yazıyor ve diyorum ki:

Lütfen adımı Mehmet Şevket Eygi gibilerin hizasına yazmayın.

Eğer ille de birinin yanına yazacaksanız...

Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının hizasına yazabilirsiniz...

Hiç gocunmam...

Aksine şeref duyarım.
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
janus (29-11-2007), neron (29-11-2007)
Cevapla


Konuyu Toplam 1 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş arama yap
Modları Göster

Yetkileriniz
Yeni konu açabilirsinizdeğil
Yanıt gönderebilirsiniz değil
Eklenti gönderebilirsiniz değil
Mesaj düzenleyebilirsiniz değil

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 11:04 .


Telif Hakları vBulletin v3.5.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Tercüme ve Tasarım : Arka & Bahce