Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Medya Yorumları - Sayfa 55 - Arka BahÇe Forumu
Arka BahÇe Forumu  

Geri Dön   Arka BahÇe Forumu > Nadas Alanı > Dünya Hali > iç-dış politika
Kullanıcı ismi
Şifreniz
Kayıt ol SSS Üye Listesi Takvim Arama Bugünkü Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Medya Yorumları
Konudaki Cevap Sayısı
741
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
443315

Cevapla
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
  #541  
Eski 22-11-2009, 14:44
LAZIO LAZIO bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Jan 2009
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 111/62
83 Mesaj ına 243 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Touche

Sn Gozlemci,

Yazilarimdan yaptiginiz alintilardan,benim kirli emellerimi ortaya cikaran carpitmalari ustaca yakalamissiniz......Her ne kadar carpitmalarim neticesi kendimi gericimi,fasistmi yoksa asiri liberalmi hissetmem gerektigini anlamasamda,acikcasi kendimden urktum....

Ustelik bunlari buyuk harfle (Sanal dunyada bagirmak anlamina gelir) yazmaniz .....Hele hele yaptigim elestirilerin muhatabinin bu forum uyeleri oldugunu ima etmeniz,ne yalan soyliyeyim son derece etkileyici olmus....

Her birine deginmeye ne vaktim nede sabrim musaait degil ama,

Ornegin;

"Hakkinda iddiada bulunulan silahli kuvvetlerin kendi kendisini yargilayip verdigi (hic beklenmedik!) karari sevincle karsilayip.....Sevinci fazla belli olmasin diye "12 Eylulu yargilama"onerisini ortaya atan.....Sosyalist Enternasyonel uyesi Ana muhalefet partisi Baskaninin halet-i ruhiyesini M.Barlas (Kendisinden pek hazetmesemde) guzel ozetlemis...."

Ifadesinden benim 12 Eylul yargilanmasina karsi ciktigim sonucunu cikartmanizi ustaca ve son derece mantikli buldugumu ifade etmek durumundayim....

Ne diyeyim......TOUCHE....

Sakin ola bundan sonra size cevap yazmamami,sizi kaale almiyorum diye yorumlayin......Sebebi,tahmin ettiginize yakin bir yasta olmama ragmen,bir turlu Evrensel hukuk bilgisine sahip olamamdir.....Selamlar....LAZIO

--------------------------------------------------------------------------
Alıntı ile Cevapla
LAZIO kullanıcısına teşekkür edenler
dentist (22-11-2009)
  #542  
Eski 22-11-2009, 17:26
buena vista buena vista bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 895/3266
652 Mesaj ına 4322 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Kesmek...

Bekir Coşkun

22.11.2009
BİZİM evde herkesin iki katı kadar bayram vardır.
Muhterem karımın bayramları geldiğinde ona saygıyla katılırım. Mumları
birlikte yakar, yumurtaları birlikte boyarız.
Ama sıra benim bayramımı kutlamaya geldiğinde... Diyelim ki bu önümüzdeki
Kurban Bayramı’nda...
Eğer din adamlarımızın emrettikleri biçimde kutlayacak olursak bayramı, şöyle
olması gerekir:
Bir sevimli koç satın alıp, arabamın bagajında eve getirip arka bahçeye bağlamam lazım.
O bağırmaya başlar...
Muhterem karım “Ağlıyor...” diye koşar...
Ona buzdolabından marul ve maydanoz götürür... Mikrop kapmasın diye benim koyduğum su leğenini atıp damacanadan taze su koyar...
Postal’ın fırçası ile onu tarar...
Gece üşümesin diye benim paltomu giydirmeye kalksa da itiraz ederim, o da
altına kilim serer..
Ben bıçakları geceden bilerken koşup gelir, ona isim bulmuştur:
“Meloşko...”
O gece uyumaz, koç her melediğinde gidip bakar, karnı mı acıktı, sancısı mı var...
(.........)
Yine misal; bayram sabahı kalkarız, benim elimde bıçaklar, karım sorar:
“Şimdi ne yapacaksın?..”
“Meloşko’yu keseceğiz... Usulü üçe bölünür, biri bize, üçte biri eşe dosta, üçte
biri fakirlere...”
Muhtemelen o ağlar:
“Parasının tamamını fakirlere versek olmaz mı?..”
Olmaz...
Çünkü önceki gece televizyonda
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kararı açıklandı; kurban parasını vermek, kurbanı
kesme ibadetinin yerine geçmiyor...
İlla kan akıtılacak...
Mutlaka can alınacak...

Böylece; ortaçağdan bir adım beri gelmeyen din adamlarının elimden aldıkları
bayramımın sadece mutsuzu ve şaşkınıyım...
Ve her Kurban Bayramı geldiğinde...
Alıp başımı giderim...

bcoskun@htgazete.com.tr
Alıntı ile Cevapla
buena vista kullanıcısına teşekkür edenler
ar_de_ (22-11-2009), meraklı (24-11-2009), neron (23-11-2009), Ramo (23-11-2009)
  #543  
Eski 22-11-2009, 18:10
ar_de_ - ait Avatar
ar_de_ ar_de_ bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Jan 2007
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 133/1013
108 Mesaj ına 737 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Ama ...

Ama hangi Taha Akyol ???


Sorup duruyor: Ama Hangi Atatürk? Mazallah biri cevap vermeye kalksa!.. Muhafazakarı mı,
liberali mi, yoksa Atatürk`süz Türk milliyetçiliği yapan Taha Akyol`u mu muhatap alacak?
Aslında çok takdir ediyorum; `elalem ne der...` meselesine hiç takılmıyor.
Hiç, `Çelişki, faydacılık mevzuları derin, balıklama atlayıp boğulmak da var` hesabı yapmıyor... `Ben daha `Ama Hangi Atatürk?`diyemeden adamın biri çıkar da `Ama hangi Taha Akyol`diye sorar` diye paniklemiyor...
Boşuna cevap vermeye kalkmayın. `Hangi Atatürk` değil zaten sorunu. Bir tatminsizliğin ifadesi olarak `Ama` hangi Atatürk?
Ebelemeye çalıştığı `eser` değil, `eseri meydana getiren zihniyet`. Dön dolaş `Islak imza hangi elin ürünü` meselesi işte. `Ama hangi cumhuriyet?`
`Türkleşerek, Osmanlı`da `müslüman kavramına dayandığı için olmayan Kürt Meselesi`ni yaratan Cumhuriyet mi?`
Orhan Pamuk`tan hallicesi yani...
Madem `Resmi ideolojinin örtbas ettiği gerçekler`in peşindesiniz. Yolunuz açık olsun. Yolunuz açık olsun ki, devşirme saray tarihçilerinin, menfaatperest vezirlerin, siyasi iktidarların doldur boşaltlarıyla hazırlanan okul kitaplarının dayattığı `ayrılık`ları da sorgulayabilin...
Bir gün de `Ama hangi Türk?` diye sorun mesela... Ya da `Ama hangi Müslüman?` kurcalayın bakalım...
Olmaz mı diyorsunuz? Neden?
Hoşgörü ve diyalog ortamında `mozaik` içinde mutlu ve mesud yaşadılar masalı elinizde patlarsa çok mu kızar iktidarlı abiler?
Kurduğu devletin zulmünden kaçmak için kendi kendisine tehcir uygulayan, takıye ile derebeylerine sığınan mazlum insan hikayelerini mi anlatmak zorunda kalırsınız?
`Başını kes, kanını dök, üzülme, Baban bile olsa Türk`ü katlet` diyen saray dalkavuklarını anmak mı gerekir?
Kırmızı başlıklı Türkmenlerin, padişah fermanıyla `Kızılbaşlara kılıç sallayarak Allah`a gaza ve cihad, devlete kulluk ederlerse ödüllendirilecekleri` vaad edilen kürt beylerinin önüne nasıl atıldığını görmek irkiltici mi olur?
Devşirme vezirler saltanatlarını sürdürebilsin diye sırayla Türklerin önce dillerinin, sonra topraklarının, sonra inançlarının, sonra da yaşam haklarının ellerinden alındığı, `Etrak-i bi idrak` diye hor görüldükleri mi çıkar ortaya?
İslamiyet`le tanıştıktan sonra Kuran`ı Kerim`den anladığını, anlatılanı yaşamaya çalışan o naif kültürün, siyasi hesaplarla nasıl yozlaştırıldığı, nasıl Arap emperyalizminin taşeronu yapılmak istendiği mi gelir akla?
Olsun varsın! Tarihin gerçekleriyle yüzleşmek değil miydi maksadınız?
Bu tarihi gerçekleri `Türk Milliyetçisi` haykırmazsa, kim haykıracak dünyaya?
Kim kıracak Türk kimliğine takılan asırlık prangaları? `Türklük gurur ve şuuru...` diye başlamıyordu sizin hikayeniz?
Bu kadarını dahi söyleyemeyecekseniz ne diye hala `12 Eylül döneminde MHP İdare Kurulu Üyesi olarak ünlü MHP davasında idamla yargılanan ve 14 ay hapis yatan Taha Akyol` diye anons ettiriyorsunuz kendinizi?
`Eğitip` sokağa saldığınız binlerce cana yazık. Yoksa onlara da böyle mi anlattınız Türk Milliyetçiliği`ni? Bu yüzden mi `çileye talip` olmalıydı ölüme koşan binlerce genç? Bir Türk devletinde, Türk olmanın neden bedel ödemeyi gerektirdiğini sorgulamamak için mi?
İdeolojiler `tuzak` diyorsunuz ya kimi zaman yazılarınızda, yoksa `ipin ucu`nu bahane ederek Türk Milliyetçiliği`nin içini boşaltmak, Atatürk`süz, Türk`süz, tarihsiz, kimliksiz bırakmak, genetiğiyle oynamak, devleti `Türkleşmekle` itham eden milliyetçiler yetiştirmek de tuzak mıydı?
İyi ama kimin tuzağı?


( http://www.sonsuz.us/ tan alıntı )
Alıntı ile Cevapla
ar_de_ kullanıcısına teşekkür edenler
buena vista (24-11-2009), hazan (30-11-2009), Master (22-11-2009), meraklı (24-11-2009), neron (23-11-2009), Ramo (23-11-2009)
  #544  
Eski 22-11-2009, 18:16
dentist - ait Avatar
dentist dentist bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 1.058/2200
469 Mesaj ına 3880 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Kesmek ya da kestirmek.

Sayın buena vista sizin ve Bekir Coşkun'un iyi niyetine tam olarak inancım olmakla birlikte kurban meselesi hatırladığım kadarı ile zamanında hissenet sayfalarındada tartışılmıştı ve oradada fikrimi belirtmiştim.

Kurbanın tartışılması kanımca hem tartışanları üzecek hemde dini bir vecibe tartışıldığı için bir çok insanı rencide edecektir. Bu cümleyi yazarken amacım bu konu forumda tartışılmasın anlamında değildir. İsteyen istediği kadar konuyu tartışabilir hatta kesilmesin diye düşünme ve tartışma hakkınada sahip olabilir ama benim bu konuda söylediğim en önemli konu şudur, eğer bir insan vejeteryan değilse gidip marketlerden dizi dizi etleri alıp evinde pilav üzeri yapıyorsa veya hamburgerini , pizzasını yiyorsa bu konuda tartışma hakkına sahip değildir.

Bu yazı öncesi internette kısa bir araştırma yaptım acaba Bekir Coşkun etyemezgillerdenmi diye ama neticede köpeği Pako haricinde bir veriye ratlayamadım eğer vejeteryansa yazıları onun en doğal hakkıdır ama değilse o sadece hayvanların kesilmesini görmekten rahatsız olup yemekten rahatsız olmayanlar grubundadır.

Ha bu arada bugün tesadüf Carrefour da gezerken gördüğüm köpek yemi (veya maması ) üzerinde yazan bir yazı dikkatimi çekti . '' Yüzde 70 et içerir ''yazıyordu. Acaba vejeteryan insanların besledikleri köpeklerdemi vejeteryan yoksa bu işi sadece spor olsun diyemi yazıyor vede yapıyorlar.


Sonuç olarak söylemek istediğim şudur ki kurban kesilirken izlemek benide fazlası ile rahatsız ediyor ve birileri o bıçağı benim boğazıma dayamışlar gibi hissediyorum ama malesef ki hayat birçok hayat döngüsü ile dolu ve et de özellikle çocuklarımız için çok değerli bir besin kaynağı.

Ama ben vejeteryanım yemem ve de yenilmesine aracılık etmem der ve bunu uygularsanız size saygım sonsuzdur.
__________________
“Çalışmadan, öğrenmeden,yorulmadan rahat yaşama yollarını alışkanlık haline getiren milletler önce onurlarını sonra hürriyetlerini daha sonra da geleceklerini kaybetmeye mahkumdurlar.”
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Alıntı ile Cevapla
dentist kullanıcısına teşekkür edenler
account (23-11-2009), dohol (26-11-2009), hazan (30-11-2009), LAZIO (23-11-2009), Master (22-11-2009), neron (23-11-2009), Ramo (23-11-2009)
  #545  
Eski 24-11-2009, 07:26
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5527 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Fatih Altaylı
RTÜK Başkanı tersten haklı

24.11.2009 07:26

RTÜK Başkanı, televizyonlardaki öpüşme ve sevişme sahneleri için diyor ki: "Şu toplumun milli ve manevi değerleri ile Etiler'de oturanların milli ve manevi değerleri aynı mı?"
RTÜK Başkanı demek istiyor ki, Etiler'in ahlak anlayışı ile Türkiye'nin geri kalanının anlayışı aynı değil. Etiler'in ahlak anlayışı, Türkiye'ye pek uymaz.
Bunu da Türkiye'nin en çok izlenen dizilerini görerek, bilerek söylüyor.
RTÜK'ün Sayın Başkanı'na bir hatırlatmada bulunayım.
O sözünü ettiği dizilerin reytingi 13-14 civarında. Basit bir hesapla, bu dizilerin her birini yaklaşık 7-8 milyon kişi izliyor.
Etiler'in toplam nüfusu ise bunun onda birinden bile az.
Tabii benim asıl merak ettiğim, RTÜK Başkanı, "Etiler" olarak tanımladığı sosyal grubun milli ve manevi değerleri ile Türkiye'nin geri kalanının örtüşmediğiyle ilgili fikri nereden edinmiş?
Gazete haberlerinden olabilir mi?
Çünkü RTÜK Başkanı haklı.
Mesela kendi öz kızı ve öz kızından olma torunuyla beraber olan adam Etiler'de değil, Türkiye'nin geri kalan bölümünde bir yerlerde yaşıyordu.
Müezzinin eşiyle basılan imam da Etiler Camii imamı değildi.
Hüseyin Üzmez de 14 yaşındaki kızla Etiler'de basılmadı.
Daha onlarca örnek sayabilirim ama uzatmaya gerek yok.
RTÜK Başkanı haklı.
Milli ve manevi değerler, Prof. Davut Dursun'un da dediği gibi her yerde bir değil.
Reytingler de bunu gösteriyor.
Zaten televizyonlardaki bu "ahlaksız dizileri" de bir Etilerliler izliyor, bir Çinliler.
Alıntı ile Cevapla
AnnE kullanıcısına teşekkür edenler
ar_de_ (08-12-2009), Gozlemci (17-12-2009), hazan (30-11-2009), Master (24-11-2009), neron (25-11-2009), Ramo (24-11-2009)
  #546  
Eski 25-11-2009, 08:54
neron - ait Avatar
neron neron bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 139/3021
68 Mesaj ına 527 Kere teşekkür edildi
Lightbulb Nasıl İşine Gelirse

http://www.arka-bahce.org/forum/show...p?t=237&page=2

Master ın aktardığı yazıyı tekrar kopyalamışım.
Alıntı ile Cevapla
  #547  
Eski 25-11-2009, 10:27
neron - ait Avatar
neron neron bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 139/3021
68 Mesaj ına 527 Kere teşekkür edildi
Lightbulb İzmirliler yazmaya devam

http://www.milliyet.com.tr/Yazar.asp...e%20Temelkuran

Ece Temelkuran

İzmirliden İzmirliye...

25 Kasım Çarşamba 2009

Beyrut’tayız. En yakın iki dostumu hakiki Beyrut meyhanesine götürdüm. Çiğ ciğerin bile yendiği bir yer burası. Dördüncü günümüzde dostlarımdan biri bir sessizlikten sonra şöyle dedi:
“Arkadaş ben herhalde bayağı başarılı bir cumhuriyet projesiyim. Etrafımda Arapça konuşuldukça geriliyorum.”
İçimize yerleşmiş, öğretilmiş ırkçı tohumlardan kurtulmak hiç de kolay değil. Hatta onların orada olduğunu anlamak bile çaba, deneyim ve derin bir samimiyet gerektiriyor. Ermenilerin ‘alçak’, Kürtlerin ‘hain’, Alevilerin ‘kızılbaş’, Arapların ‘pis’ olmadığını biliyorsunuz belki, ama bunu ta içlerinize sindirmek, daha önemlisi onlarla eşit olduğumuzun ‘bilincine varmak’ bizlerin geçtiği eğitimden sonra aslında ciddi bir kişisel çaba gerektiriyor.
Siyah bir köpeğe ‘Arap’ adını takmanın gerisindeki ırkçılıktan tiksinmeyi kaç kişi becerebiliyor?

Kürtlerin unutmadığı
İzmir’de DTP konvoyuna yapılan saldırı, son bir iki yıldır İzmir’e ve Kürt meselesine yakından bakan kimseyi şaşırtmamıştır. Hatta olaydan birkaç gün önceydi, benim de katıldığım bir toplantıda bu konudaki endişeler dile getirilmişti. Bir süredir de sadece İzmir değil, Ege illeriyle ilgili benzer endişeler vardı.
Öncelikle şunu söylemek lazım. DTP konvoyunda Kürtlerin geleneksel giysileri olan ama zaman içinde ‘gerilla kıyafeti’ olarak belleklere yerleşen kostümlerin çocuklara giydirilip zafer işareti yaptırılması tepki yaratacak bir tavır.
Ama bunu yapanların niye yaptığını anlamak lazım. Bu, Kürtlerin vaktiyle bir gecede kamyonlara, otobüslere doldurulup Ege illerinden gönderilmesine bir tepkiydi. İzmir’de yapılan cumhuriyet mitinginde, kürsüden verilen ırkçı nutuklara bir tavırdı.
Ege ilçelerinde küçük küçük patlak veren, ana haber bültenlerinde çok yer bulmamasına rağmen Kürtlerin hafızasına yerleşen ırkçı saldırılara bir cevaptı. Kürtler bunları unutmadı.

İzmir’in unutmadığı
Öte yandan, İzmir’de olanlara olumlu ya da olumsuz bir tepki vermeden önce neyin, neden olduğunu anlamak gerekiyor. Yukarıda sözünü ettiğim toplantıda bir arkadaşımız bir gözlemini dile getirdi. Dedi ki, “Doğal olarak demokratikleşmenin yanında olmasını beklediğiniz insanlar giderek milliyetçi, ırkçı bir söyleme sahip çıkıyor. Yanınızda olmasını beklediğiniz insanlar Kürtlerle eşit olmayı savunduğunuzda sizinle konuşmaz oluyor.”
AKP’nin ‘açılım yapılacaksa biz yaparız tavrı’, Ergenekon sürecinde yaşanan, eleştirmekten korkar hale geldiğimiz toplumsal yarılma, iktidardaki siyasi hareketin ‘gâvur İzmir’ anlayışı, Kürt açılımının geniş bir toplumsal mutabakata dayandırılmadan, anlatılmadan aceleye getirilmesi DTP’ye yapılan saldırının zemini hazırladı.
Aşırı milliyetçi gösterilere karşı olabiliriz ama bilmem kaç tane genç adamın protez bacaklarını masaya koyup “Bunun hesabını kim verecek?” diye sorması da önünde ancak hürmetle eğileceğimiz bir acının, kaybın ifadesi. Kürtler, kendilerinin Ege illerinden kovuluşunu nasıl unutmuyorsa İzmirliler ya da benzer tepkileri dile getiren şehirler de çocukları ‘vatan için’ ellerinden alınmış kadınların Habur’dan sonra ağlayışını unutmadı.
Bu unutmayışlar barıştırılmadıktan sonra, dilim varmıyor ama, küçük patlamalarla başlayan bir iç savaş tehlikesi bile var ufukta.

Konuşun!
Bir de şu var... Benim İzmir’imde kimse kimsenin Alevi mi, Ermeni mi, Kürt mü olduğunu sormazdı. Nerelere gelindi. İzmir’de bu olaya üzülen, yaşananlardan ürken insanlara söylüyorum:
Bilenin bilmeyene borcu var. AKP’ye duyulan tepki ve ülkenin nereye gittiğine dair endişesini Kürtlere öfkeye tahvil eden İzmirli ahbaplarınızla konuşun. Israrla konuşun. Onlar size “AKP’ci oldu”, “Liboş oldu” dese bile konuşun.
Her gece adalara doğru kadeh kaldıran, karşı kıyıda oturan kaybettikleri kardeşlerinin hâlâ hüznünü duyan bir şehir, Kürtlerin kederini de anlar. Zaten bu mesele birbirimizin kederini anlamak değil midir? Açılım-saçılım meselelerinden en iyi İzmirliler anlar. Bilirler: Bu iş AKP’ye bırakılmayacak kadar ciddidir!
Alıntı ile Cevapla
neron kullanıcısına teşekkür edenler
ar_de_ (08-12-2009), dohol (26-11-2009), hazan (30-11-2009), janus (29-11-2009), Master (25-11-2009)
  #548  
Eski 28-11-2009, 14:12
LAZIO LAZIO bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Jan 2009
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 111/62
83 Mesaj ına 243 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Acaba mi?

Aydın Doğan Beyefendi Hazretleri'nin bazı gazetelerine bir haller oldu ki değme gitsin...
Yok canım, artık "bana bulaşmıyorlar" bir süredir, onu kastetmiyorum. Belki utandılar, belki sıkıldılar, bilemem.
"Hükümete ve gündeme bakışlarında" belirgin bir değişiklik var.
Dün sabah birini açtım baktım, aaa, say ki Taraf gazetesi mübarek!
"Kafes" operasyonunda önce verilmeyen, sonra da verilen "tutuklama kararlarına" övgüler düzmüşler... "Geç kaldıkları" için de "lisan-ı münasip" ile özür dilemişler...
İşin ciddiyet kazanmasını beklemişlermiş, onun için topa girmemişlermiş...
Gayrımüslim vatandaşlara saldırılar düzenlemeyi, azınlık gazetelerini okuyanları fişlemeyi, müzelere bomba koyup çocukları öldürmeyi planladığı ve bunu da "ülkede kargaşa yaratmak, hükümeti sarsmak ve Avrupa'yı Türkiye'den soğutmak" amacıyla düzenleyeceği ileri sürülen bir darbe örgütü söz konusu... Özellikle deniz kuvvetlerinde odaklanmış, içinde amiraller falan olan bir cunta... Ortada henüz karar yok tabii, soruşturma ve bazı albaylarla yarbaylar için tutuklama var.
Aydın Bey'in bir başka gazetesi, Mustafa Balbay'ın "ben Silivri'deyim, paşalar nerede" lafını pek beğenmiş, birkaç gündür yazıp duruyor.
Biz söylesek hakaret ederlerdi, Balbay "onlardan" ya, kıymete binmiş...
"Madem bizim arkadaşları yaktınız, onları da yakın" demeye getiriyorlar...
Hayrola beyler, gözünüze ne göründü?
Şimdi cuntacılar hakkında tutuklama kararı çıktı diye sevinen, konuyu "vakitlice yazamadığı" için özürler dileyen sizler, şu ünlü "cumhuriyet mitinglerine" elinde tuzlukla koşanlar değil misiniz?
Son üç-dört yıldır hükümete en ağır şekilde saldıran, bizlere de en ağır hakaretleri edenler kimlerdi?
Aydın Bey ve Zafer Bey istedikleri inşaat izinlerini koparabilsinler diye hükümeti devirmeye çalışan, Türkiye'yi durduk yerde babalayan, okuyucunun sinirlerini yay gibi gerdikçe geren, huzur kaçıran, "memleket ha battı ha batıyor" havasını yaratan kimdi? İstediği gibi at oynatabilmek için "zayıf koalisyon" fikrini sürekli işleyen kimdi?
Şimdi de "vallahi billahi biz çok demokratız" havaları...
Ne o yavrular, "yandaş" mı kesildiniz? Utanmıyor musunuz "liboşlara" destek olup "zinde kuvvetleri" yıpratmaya?
"Atatürk sağ olsaydı" bu yaptığınıza ne derdi bakalım?
Acaba bunda, birdenbire keşfettiğiniz "demokrasi aşkınızın falan" mı etkisi var, yoksa Aydın Bey'in vergi cezasını ödememek için çevirdiği bütün manevralar fos çıkınca sizde şafak attı mı?
"Belki kendimizi bu şekilde affettiririz" düşüncesi mi ağır basıyor, yoksa Aydın Bey'in gazeteleri ister istemez satacağı şimdi kafanıza dank etti de, "yeni gelecek patrona" hazırlık mı yapıyorsunuz?
İyi ama böyle küt diye de dönülmez ki yahu... "Basında Ertuğrul ilkelerini" mi uyguluyorsunuz? "Ben öyle bir dönerim ki dönme hızıma kimse yetişemez" demişti...
Bu kadar mı acil yahu durumunuz? Vah vah.
Aslında bu olup bitenlerde şaşılacak bir şey de yok. Bazı ciğerleri herkes tanır.
Yakın zamana kadar başınızda "bundan böyle vallahi billahi yalan haber yazmayacağız" diye manşet atmış bir adam yok muydu?
Ona bir şey olmaz. O gene kurtulur, siz yanarsınız... Söylemedi demeyin.

Engin Ardic/Sabah

-------------------------------------------------------------------------
Alıntı ile Cevapla
LAZIO kullanıcısına teşekkür edenler
dentist (29-11-2009)
  #549  
Eski 29-11-2009, 13:58
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Wink Dön baba Dönelim... Tanıyalım Hatırlıyalım...

O soruları patronuna sor Engin Ardıç!

Sabah Gazetesi’nin 3. sayfasını işgal eden bir yazar var. Geçmişte Cem Uzan’ın eteklerinin altına sığınmış, patronunun her türlü allengirli işini savunan bir pozisyona girmişti.

‘’Yeni sağ’’ın yükselen temsilcisi Uzanların güvenini kazanabilmek için, geçmişte bir şekilde ‘’bulaştığı’’ sola küfrederek ‘ekmeğini kazanırdı.’ Uzan, kiminle kavga etmek istese, işaret fişeğini atar, Engin Ardıç da ‘’durumdan vazife çıkararak’’ görevini yerine getirirdi. Bu ‘’saadet zinciri’’ yıllarca böyle sürdü gitti. Kendini sermayeye kabul ettirebilmek için olmadık numaralar çeviren Ardıç, ‘’işçi düşmanlığı’’nda da en ön safa geçti. Hakkını arayan temizlik işçilerine İnterStar TV’den olmadık küfürler etti.

PATRONLARIN DİKKATİNİ ÇEKMEK İSTEDİ

İşçi düşmanlığı, sermaye hayranlığı ve kendini patronlarına kabul ettirebilme, sevdirebilme ihtiyacı, Ardıç’ın karakterinin temelini oluşturdu. Ne zaman ki; Uzanların ‘’saadet zinciri’’ dağıldı, Ardıç kendine hemen yeni bir patron arayışına girdi.

1990’lı yılların başından beri hak arayan tüm kesimlere nefretini kusan Ardıç’ın bunu neden yaptığı sorgulanabilir. Bu soruya kuşkusuz psikologlar, belki de psikiyatristler bir yanıt verebilecektir. Ama görünen o ki; sola olan nefretinin altında, hayatında hiçbir zaman hak arama cesareti olmaması yatıyor.

ÖNEMLİ OLAN ALDIĞI PARA

Ardıç, kendini kayıtsız-şartsız bir şekilde burjuvazinin hizmetine adamıştır. Onun için ‘’ona kimin para verdiği’’ değil, ‘’ne kadar aldığı ve kime ne kadar küfredeceği’’ önemlidir. Hayatının hiçbir döneminde ‘’hak arama’’ cesaretini kendinde göremediği için, emeğinin karşılığını isteyen, daha özgür bir dünya düşleyen kişilere nefret kusar.
Çünkü; demokrasi mücadelesinin bir bedelinin olduğunu bilir. Bu bedel, Ardıç’ı evinde ‘’günde 10 film izlemekten’’ mahrum bırakabilir. O işin kolayını bulmuştur: Küfret ve para al!

YİNE SAHNEYE ÇIKTI

Ardıç bu günlerde yine en iyi bildiği işi yapıyor. Akşam Gazetesi’nde Mustafa Kemal Atatürk’e küfrederek, AKP’nin dikkatini çekmeye çalıştı bir süre... Sürekli olarak, sola, CHP’ye, demokrasi mücadelesi verenlere saldırdı. Akşam’daki yazıları kısa sürede sonuç verdi: AKP eliyle, TMSF’nin denetiminde olan Sabah’a transfer edildi. Hem de kamu kaynaklarıyla… Ardıç, küfrettiği ve küçümsediği ‘’kamu’’nun paralarını almakta herhangi bir sakınca görmedi. Belki de kafasında bir ‘’değer yargısı’’ oluşmadığı için yaptığında bir beis de görmedi.

BU NASIL LİBERALİZM?

Oysa ki; eğer liberalizmi savunuyorsa, ‘’kamu’’dan para almayı reddetmesi ve ‘’hür teşebbüs’’le pazarlık yapması gerekirdi. Ama bu tipler, ne liberal, ne de demokrat olamadıkları için, bu tür ‘’etik’’ yaklaşımların onların zihninde karşılığı olmaz. Onların kafasında, ‘’etik’e dair hiçbir şey yoktur. Onlar için önemli olan paradır. Yarın CHP iktidarında da kendilerine yer bulmak için, ‘’en sıkı Kemalist’’ olurlar.

Engin Ardıç gibiler, şu sıralar, ‘’yükselen değer’’ olan AKP’den nemalanıyorlar. Devletin ‘’ayrıcalıklı’’ kredisiyle alınmış olan Sabah’ta, kamunun parasıyla kamuya küfrediyorlar. Bunu da ‘’demokrasi’’ adına yapıyorlar. Ardıç, sola küfredip aklınca bizlere ‘’demokrasi’’ dersi verirken, gazete binasının önündeki grevi görmezden geliyor. Emekçiler, en temel hak olan ‘’örgütlenme hakkı’’nı kullanmak istedikleri için kapının önüne konuluyorlar. Ve grev, mahkeme kararıyla sona erdiriliyor.

GÖREV ADAMI!

Ardıç bunları bilmeyebilir. Çünkü; evinden dışarı çıkmadığı ve günde en az 10 film seyrettiği için olan bitenden haberdar olmayabilir. Zaten olmasına gerek de yok. O kendisine verilen görevi, layıkıyla yerine getiriyor. Birgün CHP’ye, birgün Genel Başkanımız Sayın Deniz Baykal’a, diğer gün de muhalefetteki diğer partilere sövüyor. Ardıç sövdükçe, gazetenin tirajı da düşüyor. Yazı İşleri ve Reklam Grubu, bu yüzden toplantıda kavga ediyor.

TİRAJ DÜŞTÜKÇE KAVGA BÜYÜYOR

Reklamcılar, ‘’Gazetenin okuru B Grubu’na döndü. Reklam alamıyoruz’’ diyor. Yazı İşleri ise, AKP’ye hizmet etmenin verdiği güvenle, yaptıklarının doğru olduğunu savunuyor. Hafta içi 260 bine düşen tirajda, belli ki Ardıç’ın da büyük payı oluyor.
Bu ‘Ardıç Kuşu’ geçen hafta Sayın Genel Başkanımıza, ardından da bize yönelik bir yazı kaleme aldı. Önce üstünde durmak istemedim. Ciddiye almaya gerek görmedim. Fakat; içinde o denli ‘’cahilce’’ söylemler vardı ki; ‘’Bu kadar cehalet sadece eğitimle olur’’ sözü aklıma geldi. O yüzden, Ardıç Kuşu’nun cehaletiyle zehirlenen okurlarına bazı gerçekleri anlatmakta fayda var diye düşündüm.

NE DEDİĞİMİZİ BİLE ANLAMAMIŞ

‘’Ardıç Kuşu’’ AKP’ye yaranmak için, bizim ‘’Florya Güneş Plajı halka açılsın’’ eylemiyle aklınca dalga geçmiş. ‘’Güneş Plajı’’ ile ‘’Güneş Motel’de yapılan pazarlığı’’ bile ayırd edemeyen Ardıç Kuşu, daha baştan ‘’falso vermiş.’’ Bizim ‘’Burada Ata’mız da denize girerdi, biz de girmek istiyoruz’’ söylemimizi aklınca ‘’eleştirmiş.’’

Ardıç Kuşu demiş ki; ‘’Böyle Atatürkçü olunuyorsa, Gürsel Tekin Haydarpaşa’dan trene binsin, Ankara’ya gitsin. Uçağa binmesin.’’

ARDIÇ TARİH DE BİLMİYOR

Ardıç gibi bilimden uzak kafalar, ne Atatürk’ü anlar, ne CHP’yi… Bu yüzden, Ardıç’a biraz ‘’tarih’’ biraz ‘’ekonomi’’ biraz da ‘’siyaset’’ anlatmak gerekiyor:
Engin Ardıç, “Atatürk uçağa binmezdi” diyor. Eğer o günün koşullarında Atatürk isteseydi, en ileri model uçağa biner, Cumhuriyet kurulduktan sonra yurt dışı gezi yapsaydı, son model uçakla giderdi. Ki; Atatürk, ‘’İstikbal Göklerdedir’’ diyerek, iki türlü mesaj vermiştir.

Bilimi ve teknolojiyi o dönem dahi yakından takip eden Atatürk, uçak almak istese, onun da en ilerisini ve kalitelisini alırdı. Atatürk’ün yurt gezilerinde treni tercih etmesinin temel nedenleri vardır. Birincisi genç Cumhuriyet’in demiryolu hamlesine verdiği önemi göstermektir.

NEDEN DEMİRYOLU?

İkincisi yurt gezilerinde mümkün olduğunca halkla birlikte olmak, halka katılmak, halkla kaynaşmak arzusudur. Üçüncüsü tren yolculuğundan keyif almasıdır. Uçağı tercih etmemesinin temel sebeplerinden biri de bineceği bir planörün düşmesidir. Bu belki Atatürk üzerinde psikolojik bir etki yaratmış olabilir.

AKP MİLLETVEKİLİNE SORSAYDI...

Unutmamak gerekir ki: Atatürk’ün Türkiyesi, hem de özel girişimcileri eliyle (Nuri Demirağ ve Vecihi Hürkuş), Türkiye’de uçak yapabilen, yerli uçak sanayisi kurabilen ve ürettiği uçaklar Türkiye’de uçarken, yurt dışından sipariş alan bir Türkiye’dir. Ardıç, bu konuda Demirağ’ın halen AKP milletvekili olan torunu ve Ardıç’la aynı gazetenin çizeri olan Salih Memecan’ın eşi Nursuna Memecan’dan bilgi alsa iyi eder. Cehaletini belki biraz da böyle kapatabilir.

Şimdi yeniden dönelim sahil meselesine:

Ardıç, halkın Florya sahilinde denize girmesini istememizden neden rahatsız oluyor? Ardıç halktan neden bu kadar nefret ediyor? Nedir halka olan bu kini? Halk Florya sahilinde denize girse, Ardıç buna niye öfkelenir? ‘’Milli irade’’nin denizden, sahilden yararlanmasına karşı çıkmanın anlamı nedir? Ayrıca, Ardıç Kuşu’nun nemalandığı AKP, iktidara geldiğinde, ‘’İstanbul’daki tüm sahilleri halka açacağız’’ diyordu.

'KADİR TOPBAŞ AKP'LİLERİ ZEHİRLİ PLAJA SOKUYOR!'

Ardıç Kuşu, Kadir Topbaş’ı aklamak isterken, ‘’Orada kolibasili var, bu yüzden kapalı’’ diyor. İyi ya Ardıç Kuşu, anlamadığın yer de tam burası. Belediyenin görevi, ‘’sahili temizletip halka açmaktır.’’ Biz de ‘’belediye görevini yapsın’’ diyoruz. Senin mantığın tam da, ‘’Okullar olmasa Milli Eğitim’i ne güzel idare ederdik’’ anlayışı: ‘’Kolibasil var, kapatalım sahili.’’

Hayır, o sahil açılsın ve herkes denize girebilsin. Ardıç Kuşu, okuduğunu anlamadığı için, ne istediğimizi de bilmiyor. Orayı hala kapalı sanıyor. Oysa ki; biz şunu istiyoruz: ‘’SAHİL HERKESE AÇILSIN.’’

AMAN TOPBAŞ DUYMASIN, İŞİNDEN OLURSUN

‘Herkese’ kapatılan sahil, SADECE AKP’lilere açılıyor. AKP’liler orada denize girebiliyor. Belediyede çalışan bürokratlar ve eşleri, Güneş Plajı’ndan yararlanıyor. Ardıç bunu bilmediği için, ‘’Orada kolibasil var, bu yüzden kapalı’’ diyerek Kadir Topbaş’ın, kendi personelini zehirlediğini de söylemiş oluyor. Aman bir daha böyle laflar etme, Sabah’taki köşenden olursun… Ne olduğunu bile anlamazsın…

YAZILARINDA EDEBİ ÜSLUP DA KALMADI

Ardıç Kuşu, aynı yazıda, eskisi gibi kıvrak olmayan kalemiyle, bize bazı sorular yöneltiyor. ‘’Efendim Atatürk gibi yaşayacaksanız, onun gibi eski yazıyı niye kullanmıyorsunuz?’’ diyor. Safsatanın ötesine geçmeyecek bu sözleri, Ardıç’ın önce kendi patronuna sorması gerekmiyor mu? Ne diyor Ardıç’ın meslek büyükleri: ‘’Patronuna soramayacağını, başkasına da sormayacaksın.’’

O halde, Ardıç’a birkaç soru da biz yöneltelim:
Bu sorulara cevap verirse ‘’düzeyli ilişkimiz’’e devam ederiz. Cevap veremediği taktirde, başka sorular da sorarız:

ARDIÇ BUNLARI NEDEN SORMUYOR?

Biz insan olarak da, Atatürkçü bireyler olarak da, sosyal demokrat bir parti olarak da sahillerimizin halka açık olmasını, halkın plajlardan ücretsiz ya da çok makul ücretlerle yararlanmasını, sahillerdeki parklardan ücretsiz yararlanmasını, uygun fiyatlarla çayını, kahvesini içmesini, deniz temizse ve koşullar uygunsa denize girmesini savunuruz.

Peki Sn. Ardıç siz, o sahildeki rantsal dönüşümü ve bunun getireceği büyük parasal bölüşümü yazmamayı, şehrin yeşil alanlarının, parklarının, sahillerinin talan edilip, yandaş sermayeye verilip, beton yığınlarına dönüşmesini görmezden gelmeyi, üzerine gitmemeyi gazeteciliğin gereği saydığınız için mi, bunları kaleme almıyorsunuz?

CHP’nin siyasi geleneğinde ilericilik, çağdaşlık, halkçılık, devrimcilik var. Peki sizin tetikçiliğini yaptığınız başbakanın siyasi geleneğinde ne var? Gudbettin Hikmetyar’ın dizinin dibinde oturmaktan, demokrasiyi tramvaya benzetmekten başka?

BU ÖĞÜTLERİ PATRONUN OLAN BAŞBAKAN'A VERMEYİ UNUTMA KÖŞENDEN

Bugünü açıklamak için ille de siyasi tarihe ve ideolojik geçmişe bakmak gerekirse, ki biz geçmişimizle övünüyor ve ona sahip çıkıyoruz, tetikçiliğini yaptığınız başbakanın da uçağa binmemesi, deveyle seyahat etmesi gerekir. Diş fırçası kullanmayıp, misvak kullanması şarttır. Takım elbise yerine, sarık ve cüppeyle gezmesi kaçınılmazdır. Traş olmayıp sakal bırakması, çocuklarını ‘’büyük şeytan’’, ‘’Siyonist’’ ve ‘’Hristiyan’’ ABD’ye işletme okumaya değil, Mısır’a El Ezher Üniversitesi’ne hadis ya da fıkıh eğitimine yollaması elzemdir.

Yine çocuklarının, damatlarının, gelinlerinin ve dünürlerinin medya, bilişim, iletişim, denizcilik, kuyumculuk gibi ileri teknolojinin yoğun olduğu sektörlere heves etmemesi, hayvancılıkla uğraşması gerekir. Eğer o kesmiyorsa hacı yağı, zemzem, gülsuyu ya da kahve ticaretiyle ilgilenmelidirler.

AMA ATA BİNMESİN SAKIN!

Yine bu mantıkla başbakanın tatillerini 7 yıldızlı, süper lüks otellerde değil, Arabistan çöllerindeki Bedevi çadırlarında geçirmesi gerekmez mi? Bilgisayara meraklı olan başbakanın, bu alışkanlığından hemen vazgeçip, ‘’ya lelli’’ dinlemesi ya da cirit oynaması gerekir. Ama ata binemediği için ciritten uzak durmasını tavsiye ederiz.

‘’Güneş Motel’’ pazarlıklarını Güneş Plajı’yla karıştıran Bay Engin Ardıç’ın, AKP’nin yaptığı hiçbir pazarlığı anımsamaması, gazetecilikle değil, ancak ruh ve sinir hastalıkları uzmanlarının ilgi alanına girecek kimi hastalıklarla açıklanabilir.

VAKTİN OLURSA, GEL KAPİTALİZM İLE EMPERYALİZMİ DE ANLATAYIM

SON BİR NOT DAHA: Engin Ardıç, “Gürsel Tekin”in ticari faaliyetleri” derken, ne tarih, ne siyaset, ne de iktisat bilmediğini ortaya koymuş. Çünkü kişinin ticaret yapması ayrı şey, soysal demokrat dünya görüşünü savunması ve Atatürkçülüğü benimsemesi ayrı şeydir. Yine kişi hem ticaret yapıp, hem de vahşi kapitalizme ve onun ileri, sömürücü bir aşaması olan emperyalizme karşı çıkabilir. CHP bu anlamda serbest ticareti de, sosyal devleti de aynı anda savunan bir partidir. Ve yine CHP, aynen Atatürk’ün dediği gibi, “bizi mahvetmek isteyen emperyalizme ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı” bir partidir.

(*) ‘’Ardıç Kuşu’’ nasıl yaşar, nereden beslenir? Okurlarımız bunu internetten öğrenebilirler.

CHP İstanbul il başkanı Gürsel Tekin

+++++

Minik Hatırlatma :
Alıntı:
Master´isimli üyeden Alıntı
Uğur Mumcu; Çetin, Ahmet ve Mehmet Altan için şöyle diyordu: “Cuntacı, holding soytarısı liberal tosunlar” (“Para ve Faiz”, Cumhuriyet, 22 Ekim 1988)
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
account (30-11-2009), ar_de_ (08-12-2009), dentist (29-11-2009), Gozlemci (17-12-2009), hazan (30-11-2009), meraklı (01-12-2009), neron (29-11-2009), Ramo (29-11-2009)
  #550  
Eski 02-12-2009, 13:35
LAZIO LAZIO bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Jan 2009
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 111/62
83 Mesaj ına 243 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Esitlik anayasanin esitlik ilkesine aykiriymis......Bu kafayla AKP daha cok secim kazanir......Herhalde en cok onlar seviniyordur....

--------------------------------------------------------------------------
Bu Danistay Tanzimat Fermanini da iptal ederdi

Danıştay’ın Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) tarafından hazırlanan yeni üniversiteye giriş yönetmeliğinin bazı maddelerinin yürütmesini durduran kararı hakkında adam gibi bir tartışma yapmayı fazlasıyla hak eden bir karar.
İzninizle önce kararı hatırlatayım: YÖK’ün yönetmeliği, meslek liseleri de dahil bütün ortaöğrenim kurumlarında uygulanan alan seçme yöntemini baz olarak alarak çeşitli alanlardaki öğrencilere gitmek isteyecekleri fakülte veya bölümlerin alanlarına girmeleri için ortaöğrenimdeki başarı puanını eşite daha yakın katsayılarla çarpıyordu.
Danıştay, diyelim düz bir lisenin fen bölümünde okuyan öğrencinin durumunu ‘kazanılmış hak yaratan hukuki statü’ olarak kabul etti ve başka okulların başka alanlarından mezun olmuş öğrencilerin aynı ‘hukuki statü’ye girebilecek olmasını Anayasada yazılı ‘eşitlik’ prensibine aykırı gördü.
Bana göre burada öngörülen ve ‘hukuki statü’ adı verilen durumlardan yola çıkan bir ‘eşitlik’ görüşü, sadece son derece çarpık bir eşitlik görüşü değil, aynı zamanda hani şu çok söylenen klişe ifadeyle ‘Atatürk cumhuriyetinin kazanımlarını yok etme’nin kapısını aralayan, bir hayli gerici bir karar.
Deniyor ki, ‘Danıştay imam-hatip mezunlarına üniversite yolunun açılmasını kapatmak için ideolojik bir karar verdi.’
Evet doğru, Danıştay’ın ilgili dairesinin hakimlerinin oybirliğiyle aldığı bu karar bence de ‘ideolojik’ ama bu ideolojiyi o hâkimlerin adına hareket ettikleri Atatürk duysa herhalde çok ama çok sinirlenirdi. Çünkü karara esas teşkil eden ideoloji, Cumhuriyet’in eşit vatandaşlık anlayışına kökünden karşı.
‘Hukuki statü’ kavramı, 1776 Amerikan ve 1789 Fransız Devrimleriyle tarihin çöp sepetine atılmış arkaik bir kavram. Bu devrimlerden önce, özellikle de 1789’dan önce kıta Avrupasında neredeyse bir kast sistemi uygulanıyor, toprak köleleri olan ‘serf’lerden, toprak sahibi ‘lord’lardan, gücünü ve meşruiyetini nereden aldığı meçhul bir aristokrasiden vs. söz ediliyordu. Bunların her biri birer ‘hukuki statü’ idi ve aşağı basamaklardaki bir ‘hukuki statü’den yukarı doğru tırmanmak imkansızdı.
Modernist devrimler işte bunu yok etti, onun yerine eşit vatandaşlığı getirdi, klişe deyimle ‘İmtiyazsız sınıfsız kaynaşmış bir kitle’ yaratmayı kendine hedef edindi.
***
Dün bir arkadaşımla, itiraf edeyim biraz da sıkılarak, bu konuyu tartışırken, arkadaşım, ‘Bu Danıştay’ dedi, ‘O zamanlar var olsaydı Tanzimat Fermanı’nı da iptal ederdi.’
Gülmeye başladım. Haklıydı arkadaşım. 1839’da ilan edilen Tanzimat Fermanı, Osmanlı’nın Müslüman ve gayrimüslim tebasını kanun önünde eşit kıldı.
Oysa, bugünkü Danıştay’ın bakışıyla bakacak olursak, o zamanlar Müslümanların bir ‘hukuki statü’sü vardı ve gayrimüslim teba aynı statüye yükselerek Müslümanlar aleyhine ‘eşitliği bozuyor’du.
Bugün üniversiteye giriş sistemini altüst edip bir milyondan fazla öğrenci ve ailesini bir kaosun ortasına atan karar tam da bu anlama geliyor.
Diyelim bir meslek liseli, hadi imam-hatipli, lisede görmediği ders türlerini üniversite sınavında başarabiliyor olsa bile, kendisi adına ailesinin dört yıl önce yaptığı seçimin esiri olmak zorunda, yani kendi alanı dışında bir üniversiteye gidemeyecek.
Hadi bazı kendine ‘çağdaş’ diyen Türkler için imam hatipteki çocuklar ‘harcanabilir’ insanlar, peki Anadolu lisesi veya kolej veya düz lisede ailesi tarafından fen okumaya yönlendirilen ama aslında mimar olmak isteyen, avukat olmak isteyen, Türk dili edebiyatı okumak isteyenler de mi ‘harcanabilir’ çocuklar, hayat boyu mutsuzluğa mahkum edilmesi gereken insanlar?
Bir nevi ‘İşçisin sen işçi kal’ kararı bu.
***
Eşitlik çok büyük ve çok önemli bir kavram. Duyduğumuzda hepimiz bu kavramın her boyutunu bildiğimizi düşünüyoruz ama aslında bilmiyoruz. Özellikle Danıştay’ın ilgili dairesinde bu karara imza atan hakimler, maalesef ‘eşitlik’i doğru bilmiyorlar, bu kavramın cumhuriyet rejimini yaratan modernist felsefenin içinde nereden doğup bugün hangi noktaya geldiğini bilmiyorlar.
Biz, modernizmin ve cumhuriyetin öngördüğü eşitliğin de ötesine geçip, toplumun dezavantajlılarına pozitif ayrımcılık uygulanmasını, böylece onların da eşitlikten yararlanmasını konuşurken Danıştay kavramı yüzyıllarca geriye götürüyor.
Onlara kalsa kadın-erkek eşitliği için, eğitimde fırsat eşitliği için, eğitim kurumlarına erişimi kısıtlı gruplar ve sosyal kesimler için daha avantajlı üniversiteye giriş sistemi kurmak için vs. mücadele etmek çok anlamsız. Danıştay’ın aynı dairesine sorulsa, belki özürlülere işyerlerinde kontenjan ayrılmasını da ‘eşitlik’e aykırı bulacaklar, bu kadar geri bir noktadalar anlayacağınız.
***
Tanzimat Fermanı’nın beğeneni var beğenmeyeni. Ama bir gerçek var: Bugün idarenin bütün işlemlerine yargı yolu açıksa ve bir Danıştay’ımız varsa, o yolu açan gelişmelerin başında Tanzimat Fermanı geliyor.
Bence Tanzimat Fermanı’nı iptal etme olasılıklarını yeniden gözden geçirmeli Danıştay’ın hakimleri. Verdikleri kararın ardındaki ideolojiyi ve felsefeyi öğrenmeye çalışmalılar.

Ismet Berkan Radikal
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 2 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir)
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş arama yap
Modları Göster

Yetkileriniz
Yeni konu açabilirsinizdeğil
Yanıt gönderebilirsiniz değil
Eklenti gönderebilirsiniz değil
Mesaj düzenleyebilirsiniz değil

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 00:20 .


Telif Hakları vBulletin v3.5.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Tercüme ve Tasarım : Arka & Bahce