Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Medya Yorumları - Sayfa 38 - Arka BahÇe Forumu
Arka BahÇe Forumu  

Geri Dön   Arka BahÇe Forumu > Nadas Alanı > Dünya Hali > iç-dış politika
Kullanıcı ismi
Şifreniz
Kayıt ol SSS Üye Listesi Takvim Arama Bugünkü Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Medya Yorumları
Konudaki Cevap Sayısı
741
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
443298

Cevapla
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
  #371  
Eski 06-05-2009, 06:56
neron - ait Avatar
neron neron bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 139/3021
68 Mesaj ına 527 Kere teşekkür edildi
Cherry Aşk

http://haber.gazetevatan.com/haberde...ryid=4&wid=122

Mine Kırıkkanat

Türk’ün aşkı başka
Çocuklukta öğrenilen unutulmuyor mu nedir, Rus deyince benim aklıma hemen uyduruk figürlerle yapmaya çalıştığımız Kazaska dansı ve “Rus geliyor aşka, Rus’un aşkı başka...” nakaratı gelir.

Ama Ruslar, tutkulu aşklarıyla olduğu kadar, votka bağımlılıklarıyla da bilinirler.

Nisan ayı başında dünya ajanslarına geçilen Moskova kaynaklı bir haber, Rus’un aşkı başkaysa, sarhoşluğunun bambaşka olduğunu kanıtladı:

Aleksey Roskov adlı 22 yaşındaki Rus genci, eşi Yekaterina ile birlikte yaşadıkları apartman dairesinde önce üç litre votkayı lıkır lıkır içer. Sonra pencereyi açar ve genç karısının yuvalarından uğrayan gözleri önünde boşluğa atlar. Hem de beşinci kattan!

Yekaterina çığlık çığlığa pencereye koşar, aşağı bakar, panik halindedir, kocasını göremez, ama telefona sarılır ve polisi, bir ambülansla birlikte imdada çağırır.

Ancak telefonu daha yeni kapatmıştır ki, dairenin kapısı açılıp içeri az önce pencereden atlayan kocası girmesin mi!..

Alexey 15 metre uçtuktan sonra düştüğü yerden kalkmış, apartmanın kapısından girmiş, sakin sakin beş kat merdiveni tırmanmış ve karşısındadır. Üstelik bir iki ezik çizik dışında gayet sağlıklı görünmektedir.

Yekaterina, eşinin yaralarını sarmaya hazırlanırken, inanılmaz olur, Aleksey yeniden pencereyi açar ve kendisini yine boşluğa bırakır!

Tam bu sırada yetişen polis imdat birimi tarafından yerden kaldırılan genç adam, zilzurna sarhoşluk dışında ikinci uçuşunu da önemsiz yara berelerle atlatmıştır!

Hastanede ayılınca, yaşadıklarını şöyle anlatır: “İlk atladığımda kendimde değildim, ne yaptığımı bilmiyordum. Ama merdivenleri tırmanıp eve girdiğimde, karım öyle çok bağırıyordu ki duymamak için evi terk etmek istedim ve en yakın çıkış, pencereydi...”



***


Haberi okuduğumda, “acaba,” diye düşündüm, “Bir Rus değil de bir Türk vatandaşımız, üç şişe votka değil de üç şişe rakı içse, kendisini beşinci kattan hem de iki kez atar, üstelik hayatta kalır mıydı?”

Düşük olasılık: Çünkü bunca rakıya bana mısın demeyecek Türk’ün cebinde üç şişelik para bulunmaz.

Aynı gün içinde üç şişe rakı parası çıkaracak Türk de ya içkiye dudak değdirmez ya da viski içer, şampanya içer, şarap içer, ama rakı içmez!

Diyelim ki hem içkiye günah demeyen Türk’ü bulduk, hem rakı içenini, hem de üç büyüklük “serveti” kredi kartını inletmeden çıkartıp tezgâha koyanını...

İşte o zaman sayın seyirciler, üç şişe rakıyı aynı gün devirdikten sonra ayakta kalmakla yetinmeyip pencereden iki kez atlayanına rastlamak gerekir ki, bencileyin imkânsız.

Ama hayat sürprizlerle doludur, olur mu olur, böyle bir Türk’ü (ya da Türkiyeli’yi) varsayarsak...

Üç şişe rakının parasını denkleştirip, gövdeye bana mısın demeden indiren Türkiye vatandaşı erkek, kendinden geçtiğinde kendini değil yanında kim varsa onu pencereden atar, biiir... Eğer yanındaki karısı ise ve üstelik dırdır ediyorsa, önce kötek ardından aşağı attığı kadıncağız, asla beş kat merdiveni yeniden tırmanacak halde olmaz, ikiii...

Bu ‘insani’ farklılıktan yola çıkarak toplumsal saptamalar yapmak, artık sizin elinizde. Nereye çekerseniz oraya gidebilecek kadar geniş bir yelpazede iş, kültür zenginliği kıyaslamasına kadar gider, Rus edebiyatı neden öyledir de Türk edebiyatı böyledire dayanır.

Bir de tabii iki toplumda, etnik kökeni farklı erkeklerin bile hiç fark etmeyen “kadın”a bakışını sorgulamak gerekir.

Ne gariptir ki savaşta aynı merhamet, aynı gaddarlık, aynı cesaret ölçülerini tutturan, dolayısıyla karakter olarak çok benzeyen Türkiye erkekleriyle Rusya erkekleri, barış zamanı gerek devlet baskısı, gerekse toplumsal şiddette bile aşık atarlarken birbirleriyle, aşk ve cinsellik konusunda taban tabana zıttırlar.

Örneğin şiddetin kol gezdiği, canilerin Türkiye’dekinden bile katbekat fazla ve gözü kara olduğu Rusya’da, ister Kazak kökenli olsun ister Çeçen ya da Mujik, “aşka gelen Rus”ların, “kız alıp vermek” anlaşmazlığı yüzünden 44 kişiyi öldürdüğü duyulmamıştır.

Acaba neden?
Alıntı ile Cevapla
neron kullanıcısına teşekkür edenler
ar_de_ (08-05-2009), hazan (07-05-2009), Master (06-05-2009), meraklı (06-05-2009), Ramo (06-05-2009)
  #372  
Eski 06-05-2009, 10:45
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Arrow Köy enstürmanları....

Oktay Ekşi
oeksi@hurriyet.com.tr




Şükür helvası


EĞİTİM biliyorsunuz insanın davranış biçimlerini değiştiren sürecin adıdır. O nedenle tüm ulus bireylerinin “eğitim”inden sorumlu bir Bakan’ın da, başkalarına örnek teşkil edecek düzeyde uygar, zarif ve dikkatli bir kişi olmasını beklemek herkesin hakkıdır.


Peki 6 sene "eğitim bakanı" olan zatın hali nedir?

Ne olduğunu dünkü gazetelerde okudunuz:

Yeni Milli Eğitim Bakanı’na görev devrederken, "Yapısal reform, değişim, dönüşüm adına ne varsa MEB’de yapılmıştır. (...) Milli Eğitim Bakanlığı otomatik pilota bağlanmıştır" diyor.

Bunun anlamı, "Sen eğitimden anlamazsın ama önemli değil. Önüne gelen evrakı imzala, yeter" değil mi?

Bu ülkede Cumhuriyet ilan edileli 86 yıl oldu. Bu 86 yıl boyunca "bakanlık" koltuğuna belki 5, belki 10 bin kişi oturdu.

Siz hiçbirinin, halefine karşı böyle bir kabalık yaptığını anımsıyor musunuz?

Bu, son 6 sene boyunca çocuklarımızı "adam etsin" diye eline teslim ettiğimiz kişi!

Varın, böyle birine emanet ettiğimiz çocukların büyüyünce neye benzeyeceğini siz hesap edin.

Tanınmış Prof. Dr. Mehmet Haberal "Ergenekon" soruşturması kapsamında gözaltına alınınca, eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in onu uğurlamak amacıyla Esenboğa Havalimanı’na gitmesini "Demirel’in siyasi hayatının lekesi" diye tanımlaması -sonra onu da tevil etti- bir başka örnektir.

Kaldı ki muhteremin arızası sadece "kaba" olmak değildi. O, sıkıştığı yerde "konuyu saptıran", o olmazsa "tevil" yoluna başvuran, o da yetmezse "yalan" söyleyen biriydi. Bunun son örneği "Kutlu Doğum Haftası" nedeniyle yaşandı:

Milletvekili İsa Gök, "Okullardaki Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri" hakkında bilgi isteyince, "yapılan etkinliği" değil, "İlgili yönetmelikte Kutlu Doğum Haftası’nın bulunmadığını" söyledi. Oysa o konuyu çarpıtırken, çeşitli illerdeki 30 okulda Kutlu Doğum Haftası kutlaması yapıldığını Diyanet İşleri Başkanlığı açıkladı.

Siz "hukuka" zerre kadar saygısı olan bir bakanın, bir ilin Milli Eğitim Müdürü’nü tam 11 kere başka göreve tayin ettiğine, her defasında o tayinin yargı tarafından iptal edildiğine ama onun yine de aynı keyfiliği tekrar tekrar sürdürdüğüne inanır mısınız?

Bu adam, Erzurum Milli Eğitim Müdürü Fevzi Budak’a tam 11 kere bu zulmü yaptı. Giresun Milli Eğitim Müdürü Halit Azizoğlu lehine verilen mahkeme kararlarını uygulamadığı için de Azizoğlu’na 5 bin lira tazminat ödemeye mahkum oldu.

Nitekim 22 Temmuz 2006 tarihi itibarıyla, Çelik’in görevden aldığı 517 öğretmen ve bürokrattan 316’sı yargı tarafından göreve iade edilmişti.

Bu öyle usul ve hukuk tanımaz bir bakandı ki, 28 Mayıs 2006 tarihinde kendi başkanlığında yapılan Milli Eğitim Vakfı Genel Kurul işlem ve kararlarının tamamını yargı iptal etti.

Sahi, görevden ayrılması nedeniyle kimsenin "vah" demediği, üstelik kendi bakanlık personelinin bile "şükür helvası" dağıttığı bir başka bakan duydunuz mu?


Minik Bakış : Yok inanmam ..niyeti ne acaba???...
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
ar_de_ (08-05-2009), hazan (07-05-2009), meraklı (08-05-2009)
  #373  
Eski 06-05-2009, 21:04
dentist - ait Avatar
dentist dentist bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 1.058/2200
469 Mesaj ına 3880 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Yorumsuz

1.jpg
__________________
“Çalışmadan, öğrenmeden,yorulmadan rahat yaşama yollarını alışkanlık haline getiren milletler önce onurlarını sonra hürriyetlerini daha sonra da geleceklerini kaybetmeye mahkumdurlar.”
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Alıntı ile Cevapla
dentist kullanıcısına teşekkür edenler
account (07-05-2009), ar_de_ (08-05-2009), hazan (07-05-2009), Master (06-05-2009), meraklı (08-05-2009), neron (07-05-2009)
  #374  
Eski 07-05-2009, 05:38
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Arrow Hayırlısı....

Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Nilgin Cerrahoğlu, USCIRF'in Türkiye açıklamasını değerlendirdi.



Türban Yasağı Obama İle mi Kaldırılacak?

“Geldiklerinde onların elinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapatıp dua etmeyi öğrettiler. Gözümüzü açtığımızda İncil bize, topraklarımız onların eline geçmişti.”

20. yüzyılın ikinci yarısında sona erdiğini düşündüğümüz sömürgecilik, bugün aynı araçlarla -insanları uyutmakta kullanılan “din aracıyla”- tam gaz geri dönüyor...

1 Mayıs’ta açıklanan “ABD Uluslararası Din Özgürlüğü Komisyonunun” (USCIRF) son raporunu okurken Afrika sömürgecilik mücadelesi kahramanı Jomo Kenyatta’nın bu sözleri geldi hatırıma…

Babacan bir yıl önce ne demişti?

Gazetelerde “Türkiye’de laiklik çok sert, yumuşaması gerek!” başlığıyla yayımlanan haberle karşılaşana gelene dek gerçekte böyle bir komisyonun varlığından dahi habersizdim.

“Türk devletinin laiklik anlayışı, hem çoğunluktaki Müslümanlar, hem azınlıklar için, dinlerini özgürce yaşayamamalarına sebep oluyor...” diyen rapor ifadeleri karşısında geçen yıl bu sıralar Babacan’ın Avrupa Parlamentosu’nda yaptığı “Türkiye’de Müslümanlar da baskı altında!” deklarasyonunu anımsadım.

“Türkiye’de sade gayrimüslim azınlıklar değil, Müslüman çoğunluk da dini özgürlüklerle ilgili sorunlar yaşıyor. Türkiye’de laiklik eksenli bir tartışma yaşanıyor” demişti Babacan da, hani... yer yerinden oynamıştı.

Aynı şeyleri bir yıl arayla şimdi -neredeyse kelimesi kelimesine- Beyaz Saray ve Kongre’ye göbeğinden bağlı “ABD Uluslararası Din Özgürlüğü Komisyonu” dile getiriyor. Ve bu gerekçeyle özetle, Türkiye’yi “takibe aldığını” açıklıyor.

“Kamu kurumları, üniversitelerde ‘laik devlet’i korumak için yasaklar uygulanıyor. Anayasa Mahkemesi türban yasağının kaldırılması için yasa değişikliğini iptal etti. Ayrıca azınlıkların mülk edinmelerine yönelik kısıtlamalar sürüyor. Bu kısıtlamalardan ötürü, komisyon bu yıl Türkiye’yi izleme listesine alma kararı vermiştir!” diyor rapor…

Bir yıl önce kıyamet koparan konuların, bir yıl sonra bu kadar büyük bir sessizlik ve kabullenişle geçiştirilmesi dikkatimi çekti evvela…

On iki aylık sürede “laik zeminde” kaydettiğimiz gerilemeyi düşündüm.

Ardından “din özgürlüklerini” bayrak edinen bu gizemli komisyonu merak edip internetteki ilgili adreslerine -www.state.gov/g/drl/irf ve www.uscirf.gov- girdim.

İlk adreste, Obama’nın TBMM önündeki o söylev fotoğrafıyla karşılaştım. Fotoğrafın altına söylevin din özgürlükleri, azınlık haklarıyla ilgili bölümleri iliştirilmiş…

ABD Başkanı’nın TBMM önündeki konuşması dünya çapında faaliyet gösteren ve 195 ülkeyi izleyen hiç bilmediğimiz bu “din özgürlükleri komisyonunun” neredeyse alameti farikasına dönüşmüş.

ABD’nin 51. vilayeti gibi...

İkinci adreste raporu buldum.

Üç yüz sayfaya yaklaşan raporun on sayfası Türkiye’ye ayrılıyor. İngilizce bilen okurlara, doğrudan okumalarını şiddetle salık veririm.

USCIRF kısaltmasıyla anılan komisyon hakkında önce şunları bilmelisiniz: Bill Clinton döneminde, on yıl önce Başkan, Dı-şişleri Bakanlığı ve Kongreyi dini konularda küresel bağlamda “bilgilendirmek” -yönlendirmek mi demeli?- için kurulmuş…

Evanjelistler ve Amerikan Hıristiyan sağının itişiyle kurulan komisyondan, vaktiyle Clinton da hoşlanmamış ama “dini özgürlükler esası” üzerinden ülkeleri takibe alan bu “örgütün” ortaya çıkmasını engelleyememiş.

USCIRF’in varlığından şimdiye dek bizim haberdar olmamamızın nedeni, Türkiye’nin “ilk kez” bu kuruluşun takibine takılması…

Türkiye adeta Obama gezisi ile keşfedilmiş ve “ABD’nin 51. vilayeti gibiymişçesine” din-devlet alanında alınması gereken -tüm tedbir ve politikalar için- inanılmaz ayrıntılı bir listeyle raporda dökümlendirilmiş.

Listede -çok özetle- her şeyden önce “türban yasağının” kaldırılması var.

İlk sayfalarında Obama’ya hitaben yazılmış bir mektuba yer veren rapor ABD Başkanı’ndan, türban yasağının kaldırılması için, Türk otoriteleriyle “işbirliği yapmasını” salık veriyor. Bitmedi… “Türk hükümeti” üzerinde AB’nin de -gene Obama aracılığıyla- “yasağın kalkması için” baskı koymasını talep ediyor…

AB’nin biliyorsunuz Türkiye’den bugüne dek “türban yasağını kaldır!” şeklinde bir talebi olmamıştı.

USCIRF Obama’ya, “Bastır!” diyor: “Brüksel’de AB Komisyonu’na da söyle, Ankara’nın türban yasağını kaldırmasına yardımcı olsun…”

Bu ve bunun gibi, Türkiye’nin laik kesim hassasiyetlerini tümüyle yok varsayan üç sayfalık bir öneri listesi, Washington’da Obama’nın önüne konmuş durumda…

Türkiye yakın takipte: “İzlemede”!

Ankara’da tam “Milli Görüş’e dönüş” olarak adlandırılan bir kabine değişikliğinin gündeme geldiği dönemde…

Ne bu? Kâbus mu?

+++++++

Minik Anı : http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=154907
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
account (07-05-2009), ar_de_ (08-05-2009), hazan (07-05-2009), LAZIO (07-05-2009), meraklı (08-05-2009), neron (07-05-2009)
  #375  
Eski 12-05-2009, 06:01
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5527 Kere teşekkür edildi
Tanımlı osur osur nete diz

''nete güvenme netsiz kalma'' üstüne iyi bir örnek ;




http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/....asp?yazarid=4
Alıntı ile Cevapla
AnnE kullanıcısına teşekkür edenler
Master (12-05-2009), meraklı (12-05-2009), neron (12-05-2009), Ramo (13-05-2009)
  #376  
Eski 13-05-2009, 21:54
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Arrow Hadise

Yılmaz Özdil
yozdil@hurriyet.com.tr




Şekil hadisesi...


Hadise’nin kıyafeti hadise oldu.

- Dansöz gibi...

- Çok açık...


- Yırtık kot daha iyiydi...

- Harem işi...

- Modern değil...

*

Ortak görüş şu:

- Türk kadınını yansıtmıyor.

*

E sorarım...

Türk kadınını yansıtan hangisi?

*

Türban mı, açık saç mı?

Şalvar mı, jean mi?

Çarşaf mı, tişört mü?

Yoksa gri pardösü mü?

Hangisidir kadınımızı yansıtan?

*

Fransa Cumhurbaşkanı’nın eşi, İtalyan... Kılığıyla kıyafetiyle hem İtalyan kadınını yansıtıyor, hem Fransız kadınını... First Lady’miz Türk kadınının ortak paydasıdır diyebilir miyiz? Başörtü çoğunluksa, yüksek topuk çoğunluk mudur? Güzellik yarışmalarında sülün gibi kızlarımız mayoyla dolanır podyumda... Mesela, İspanyol kızları, Norveç kızları denize istisnasız mayoyla girer, Rus kızları da... Türk kızları mayoyla mı girer denize? Dinse mevzu... Angela Merkel’in babası papaz, rahibe kıyafetiyle mi geziyor?

*

Türk kadınını yansıtan, "budur" diyebileceğimiz kıyafet yoktur... Kore’den Portekiz’e, Yunanistan’dan Finlandiya’ya, Azerbaycan’dan Kıbrıs’a, dünyada kendi kadınını yansıtan kıyafet tarzına sahip olmayan tek ülke, Türkiye’dir.

*

Çünkü...

Dünyada, İran-Arabistan gibi despotik ülkeler haricinde, kadına "şekil" olarak bakıp, kadınların şeklini şemalini kaçıran bizden başka ülke yoktur.

*

Eğitimli, 3 dil biliyor, özgüvenli, sahne performansı harika, sempatik, çabaladı, fıldır fıldır koştu, oy verecek bütün ülkelere gitti, televizyonlarına çıktı, destek istedi, bu satırları önceden yazıyorum, muhtemelen dün gece semeresini gördü, yüksek puan aldı... Konuşuluyor mu? Konuşulmuyor...

Ne konuşuluyor? Kıyafeti.

Minik Eleştiri : yaa Balıketi idi ama... Bakış hadisesi
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
buena vista (14-05-2009), meraklı (14-05-2009), neron (13-05-2009)
  #377  
Eski 19-05-2009, 07:02
buena vista buena vista bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 895/3266
652 Mesaj ına 4322 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Yenilmeden.. Eğilmeden.. Dimdik!..

Türkan Saylan ölümsüzlüğe vardı.. Ardında ona minnet, ona şükran dolu on binler, sevgi, saygı dolu milyonlar bırakarak..
Türkan Saylan ölümsüzlüğe vardı.. Yenilmeden.. Eğilmeden.. Dimdik..
Türkan Saylan ölümsüzlüğe vardı.. Ölümüyle bir takım alçakların canına okuyarak..
Bugün, 19 Mayıs'ta, Atatürk'ün Cumhuriyeti kurmak için Samsun'a ayak bastığı günün yıldönümünde, Cumhuriyet tarihinin gördüğü en büyük törenlerinden birine hazır olun.. Yüz binler gidecek.. Milyonlar ekran başında izleyecek..
Türkan Saylan'ın şahsında Atatürk'ün ilkelerine, çağdaşlığa ve cumhuriyete saldıran alçaklar ise sinecek, saklanacak delik arayacak, insan içine çıkmaya cesaret edemeyecekler..
O alçaklar ki, bütün dünyanın sevdiği, saydığı bir bilim kadını, insanlığa, insana, özellikle de bu ülkenin ezilmiş, silinmiş kadınlarına, kızlarına adanmış bir hayat için utanmadan, sıkılmadan, yüzleri kızarmadan "Darbeci" dediler.. Onu öldüren darbeyi, ölümle savaşırken acımasızca, haince vurdular..
Bu ithamı hiç anlayamadı, sindiremedi.. Zaten çok hassas giden sağlığı, evine yapılan baskın ve bu baskını bahane ederek yapılan alçakça, haince saldırılar yüzünden iyice sarsıldı ve bir daha kendisini toparlayamadı..
Nasıl toparlardı ki..
Nasıl toparlasın, nasıl dayansın, böylesi bir alçaklığa, o zayıf, o naif bünye..
Bütün dünyanın önünde eğildiği bilim adamlığı, cüzamla savaşta yaptığı dünya çapında önderliğin yanında, ikinci bir hedefte daha odaklandı.. Okutulmayan, okuyamayan kız çocuklarını sahiplenmek.. Onların çağdaş eğitim yapmalarını sağlamak..
Yenilmeden.. Eğilmeden.. Dimdik!..
Türkan Saylan ölümsüzlüğe vardı.. Ardında ona minnet, ona şükran dolu on binler, sevgi, saygı dolu milyonlar bırakarak..
Türkan Saylan ölümsüzlüğe vardı.. Yenilmeden.. Eğilmeden.. Dimdik..
Türkan Saylan ölümsüzlüğe vardı.. Ölümüyle bir takım alçakların canına okuyarak..
Bugün, 19 Mayıs'ta, Atatürk'ün Cumhuriyeti kurmak için Samsun'a ayak bastığı günün yıldönümünde, Cumhuriyet tarihinin gördüğü en büyük törenlerinden birine hazır olun.. Yüz binler gidecek.. Milyonlar ekran başında izleyecek..
Türkan Saylan'ın şahsında Atatürk'ün ilkelerine, çağdaşlığa ve cumhuriyete saldıran alçaklar ise sinecek, saklanacak delik arayacak, insan içine çıkmaya cesaret edemeyecekler..
O alçaklar ki, bütün dünyanın sevdiği, saydığı bir bilim kadını, insanlığa, insana, özellikle de bu ülkenin ezilmiş, silinmiş kadınlarına, kızlarına adanmış bir hayat için utanmadan, sıkılmadan, yüzleri kızarmadan "Darbeci" dediler.. Onu öldüren darbeyi, ölümle savaşırken acımasızca, haince vurdular..
Bu ithamı hiç anlayamadı, sindiremedi.. Zaten çok hassas giden sağlığı, evine yapılan baskın ve bu baskını bahane ederek yapılan alçakça, haince saldırılar yüzünden iyice sarsıldı ve bir daha kendisini toparlayamadı..
Nasıl toparlardı ki..
Nasıl toparlasın, nasıl dayansın, böylesi bir alçaklığa, o zayıf, o naif bünye..
Bütün dünyanın önünde eğildiği bilim adamlığı, cüzamla savaşta yaptığı dünya çapında önderliğin yanında, ikinci bir hedefte daha odaklandı.. Okutulmayan, okuyamayan kız çocuklarını sahiplenmek.. Onların çağdaş eğitim yapmalarını sağlamak..

http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ulu...ilmeden_dimdik

HINCAL ULUC
Alıntı ile Cevapla
buena vista kullanıcısına teşekkür edenler
account (19-05-2009), ar_de_ (21-05-2009), Master (19-05-2009), meraklı (21-05-2009)
  #378  
Eski 19-05-2009, 07:31
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5527 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Utanıyorlar mıdır acaba şimdi? Hani o, ziyaretine gelenleri selamlamak için başını, boynunu sarıp cama çıktığında, “Hayatını örtü düşmanlığına adadı. Ömrünün son döneminde başörtü takmaya mecbur kaldı” diye yazanlar...
“Evi basıldığında ağır hasta görüntüsü vermişti, tarikatlara söverken ise turp gibiydi” diye yalan düzenler...
“Konu Müslümanlık olunca hastalığını unutuyor” diyerek onu hedef gösterenler...
“Battaniyesini atıp konsere koştu” başlığıyla onu kendileriyle karıştırıp takiyeci ilan edenler...
Evini basıp 20 yıllık ajandalarını götürenler...
Din, her şeyden önce vicdansa...
Yürekleri hepten çöl olmadıysa...
Şeytan ruhlarını esir almadıysa...
Vicdan azabı çekerler mi?
Bir özür dilerler mi?


CAN DÜNDAR


http://www.milliyet.com.tr/Yazar.asp...0Dundar&ver=20
Alıntı ile Cevapla
AnnE kullanıcısına teşekkür edenler
account (19-05-2009), Master (19-05-2009), meraklı (21-05-2009), neron (19-05-2009), Ramo (20-05-2009), Süvari (19-05-2009)
  #379  
Eski 28-05-2009, 05:41
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Arrow ........

27 Mayıs 2009

Bekir COŞKUN

bcoskun@hurriyet.com.tr


Tanığıyım...


ONUN yemyeşil güzel gözleri vardı.

Ben yetime ilk masalı o anlatmıştı. Zorla yemek yedirir, kendi eliyle yaptığı kerpiç hamamda bizi yıkar, geceleri kalkıp kalkıp o üstümü örterdi.

Ben onu çok sevmiştim.

Büyüyünce onun aslında anneannem olmadığını, Ermeni kızı olduğunu, tüm ailesinin öldürüldüğünü, Gümüşhane tarafından canını kurtarıp geldiğini ve dedemin ikinci karısı olduğunu öğrendim...

Gözlerindeki o hüzün ve acı hiç geçmedi...

Adını değiştirip “Ümmühan” yapmışlardı...

Fark etmez, o benim anneannemdi.

*

Yıllar geçti aradan, bir adam tanıdım, bir elinin üç parmağı sakattı.

Çok yakışıklı, tertemiz giyimli, artık çalamadığı bir kemanı olan, ahşapla uğraşmayı seven, eski bir mimardı. 6-7 Eylül olaylarında İstanbul'daki ofisi basılmış, eli sakatlanmış, o da Ankara'ya gelerek bir elçilikte çalışmaya başlamıştı.

Gitmek istiyordu, ama çaresizdi. Çünkü iki kızı, iki Türk'e âşık olmuştu, onları bırakamıyordu.

Bozuk Türkçesi ile sohbet ettiğimizde onun zaman zaman korktuğunu, endişelendiğini hissediyordum.

Ölünce vasiyetiydi, onu İstanbul'a gömdüler.

Ben onun kızlarından birisi ile evliyim.

*

Önümdeki gazetede Başbakan'ın “...Farklı etnik kimlikte olanlar ülkemizden kovuldu... Bu aslında faşizan bir yaklaşımın neticesiydi” sözlerini okuyorum...

Bana “Çek git” diyen yanlış adam söylemiş bile olsa, söyledikleri doğrudur...

Nasıl inkâr edeceksiniz?..

Daha yeni yeni; farklı dinden olanların boğazını kesen... Kaldı ki kendi aydınlarına bile tahammül edemeyip otel odalarına doldurup yakan kimlerdir?..

Her birimizin bir yerinde yok mudur kovmaların gizli kanıtları; bir eski Ermeni evi, bir Rum tabağı, bir Süryani takısı, bir yemek, bir türkü, eski fotoğraflardaki komşularımız...

Nerede o insanlar?..

Ya da gerçek isimlerini bilmediğimiz anneannelerimiz...

Kabul edilmesi gereken bir günah yok mudur alnımızda?..

Ben o günahı gördüm...
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
meraklı (28-05-2009), neron (28-05-2009), Ramo (29-05-2009)
  #380  
Eski 29-05-2009, 06:46
neron - ait Avatar
neron neron bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 139/3021
68 Mesaj ına 527 Kere teşekkür edildi
Post Türk'üm, doğruyum, azınlığım

http://haber.gazetevatan.com/haberde...ryid=4&wid=122

Mine G. Kırıkkanat

Sat, Sevr’et, kurtul!

Kutsal bir varlık üzerine yemin anlamına gelen ant ya da and sözcüğü aslen Arapça olduğundan katı kalamamış, Arabistan çöllerinin sıcağına dayanamayan tüm yeminler gibi sıvılaşmış ve güzel Türkçemizde “içilir” hale gelmiştir.

Bildiğiniz gibi bizim ellerde and edilmez, ant içilir ve benim bildiğim kadarıyla, başka hiçbir dilde tadılmayan su gibi içimlik yemin olgusu, yaşadığımız -daha doğrusu hayatta kalmaya çalıştığımız- bu ülkenin neden zıvanadan çıktığına, adaletin nasıl eridiğine ve insanlığın niçin cıvıdığına en gösterge kanıttır.

Çünkü parlamentoda edilen yeminlerden siyasal vaatlere, demokratik yasalardan kişisel sözlere, hiçbir şey tutulacak katılıkta kalamayıp, akıp gitmektedir ellerimizin, daha doğrusu dillerimizin arasından...

Okul çocuklarına içirilen andın kaldırılacağına dair bir rivayet var.

Kaldırsınlar, içimini satayım...

Seksen yıldır, “Türküm, doğruyum, çalışkanım!” diye and içtik ve içirdik de ne oldu?

Biz Türk olduk, doğru olduk, çalışkan olduk, evet. Ama bir bakın çevrenize, “Nesin, kimsin?” sorusuna kaç Türkiyeli “Türküm...” diye yanıt veriyor, kaçı “Kürdüm” ya da “Elhamdülillah Müslümanım” diye...

Bir doğru ve çalışkana beş basmıyor mu yoz ve beleşçi takımı?



***


Ya andın devamına ne demeli?

Yasası küçükleri korumak olanlar, Hüseyin Üzmez’i korudukları gibi kaç yüz, kaç bin, kaç milyon çocuğu kolladılar?

Büyükleri saymaksa, yapışana sıvışan bir kayganlıkta, maşallah ne sayanı bitiyor, ne sayılanı...

Kaldırsınlar, içimini de ihale edelim hatta, çocukların andını. Yabancılar alırsa, faşizan “Türklük”ten, yalancı doğruluktan falan temizler, 44 yıl kullandıktan sonra şöyle geri verirler: “Çürüksün, yozsun, tembelsin. Yasan küçükleri kullanmak, büyükleri soymak, yurdunu ve milletini unutmaktır.”

Suriye sınırında, bir ülke büyüklüğündeki mayın tarlasından sonra, Marmara Denizi’nin, İzmit Körfezi’nin temizlenmesini de yarım yüzyıl onlarda kalmak koşuluyla ihale edelim, tercihen İngilizlere.

Şimdi bizim diye -pislikten- girebiliyor muyuz bu sulara? Mayından daha mı az öldürücü, tifüs, kolera ya da ağır metal zehirli balıkları mideye indirmek? İngilizlere kira öder, plaj parası verir, balıklar biraz daha pahalıya gelir, ama hiç olmazsa pırıl pırıl sularda yüzer, zehirsiz balıklar yeriz...


***


Lütfen, ilgililere rica ediyorum, Kaz Dağları’nı da ihale edelim yabancılara. Tercihen Birinci Dünya Savaşı galiplerine. Yüzyıl onların olsun, ağaçları, oksijeni, şifalı otları, suları, biz gidemesek de Kaz Dağları kurtulur, çünkü hiçbir yabancı İspir’deki Aksu Vadisi’ne yapılanları yapmaz, o muhteşem topraklara. Doğaya saygıdan bile değil, koruyarak daha çok kazanacağını bilecek kadar akıl yürütmek için, dağ, ova, vadi ve ormanlarımızın yeni sahiplerinin Arabistan çölleri ya da Orta Asya steplerinden gelmemiş olması yeter.

Sonracığıma, parkı bahçesi kalmayan, talan edilen ve çürük/çirkin betona boğulan kentlerimizi ihale edelim, örneğin İstanbul’u eski sahiplerine kiralayalım... 44 bile değil, 25 yıl yeter! Evvelallah AB’nin desteğiyle, bakın kenti en kısa zamanda nasıl ve kimlerden temizler, iade ederler Konstantinopolis’e bugün tarumar edilen görkemini.

E. A. rumuzlu okurum, “Loire Vadisi’nden Aksu Vadisi’ne Kader” başlıklı yazıma şöyle bir tepki vermiş:

“Bugünkü yazınızı diğer yazılarınızı olduğu gibi yine zevkle okudum. Ben 7 yıldır Antakya’da yaşıyorum. İnanın, insanın keşke burası Fransızlarda kalsaydı, diyesi geliyor. Başka mahvedilmiş güzellikleri görünce de benzer düşünceler oluşuyor, ama insanın söylemeye dili varmıyor...”


***


Türkiye’nin kanla çizilen sınırları, eğer ordumuz döktüğü mayınları toplayamadığı için kiralanacaksa, niçin hâlâ kan dökülerek korunmaya çalışılıyor, sayın seyirciler?

Eğer bu topraklarda “Türküm” demek artık faşizan sayılıyorsa, nüfusun üçte biri zaten Kürt, öteki üçte biri de zaten millet değil ümmete ait hissediyorsa kendisini, savaşla kazanılan toprakları barışta vermek, belki de kaçınılmazdır.

Kurtuluş Savaşı’nın gerçekçi sonu, tarihe belki de “Sat, Sevr’et, kurtul” başlığıyla yazılacaktır.
Alıntı ile Cevapla
neron kullanıcısına teşekkür edenler
Master (29-05-2009), meraklı (29-05-2009), Ramo (29-05-2009)
Cevapla


Konuyu Toplam 1 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş arama yap
Modları Göster

Yetkileriniz
Yeni konu açabilirsinizdeğil
Yanıt gönderebilirsiniz değil
Eklenti gönderebilirsiniz değil
Mesaj düzenleyebilirsiniz değil

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 23:04 .


Telif Hakları vBulletin v3.5.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Tercüme ve Tasarım : Arka & Bahce