Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Medya Yorumları - Sayfa 72 - Arka BahÇe Forumu
Arka BahÇe Forumu  

Geri Dön   Arka BahÇe Forumu > Nadas Alanı > Dünya Hali > iç-dış politika
Kullanıcı ismi
Şifreniz
Kayıt ol SSS Üye Listesi Takvim Arama Bugünkü Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Medya Yorumları
Konudaki Cevap Sayısı
741
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
443140

Cevapla
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
  #711  
Eski 04-02-2012, 23:19
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Arrow Erdoğan’ın iktidar halleri üzerine...Hasan Cemal

Tayyip Erdoğan’ın Paul Auster’la ilgili sözleri mi?.. Uzatmak gereksiz.
Erdoğan’ın bu söylemi ‘otoriter’ bir söylemdir.
Irkçılık kokan bir söylemdir.
‘Ucube’nin devamıdır.
Bir başbakana yakıştığı söylenemez.
Geçelim.
Erdoğan’ın umurunda mı eleştiriler?
Hiç sanmıyorum.
O artık kendi kendisiyle dolu.
Farklı seslere kulağı tıkalı.
On yıldır iktidar koltuğunda oturan, her iki seçmenden birinin de desteğine sahip olan Tayyip Erdoğan, kendi kendisiyle meşbu...
2023’e kadar uzanan on yıllık yeni bir iktidar döneminin hazırlığı içinde.
Anlaşılan o ki:
Anayasayı şöyle bir değiştirmek ve başkan baba olarak Çankaya’ya çıkmak için yapıyor tüm siyasal hesaplarını...
Gözü başka bir şey görmüyor.
Bu hesapları geçmişte Özal da yapmıştı, Demirel de.
Ama tutmamıştı.
Erdoğan hedefe daha yakın.
Hedefi vurabilir.
Çünkü alternatifsiz gözüküyor.
Çünkü geleneksel güç odakları gerilemiş, sinmiş durumdalar.
Muhalefetin halleri acıklı.
CHP dökülüyor.
Asker hizaya geldi.
Yargı da öyle sayılır.
İş dünyası çoktan beri selama duruyor. Ekonomideki istikrar ve iyiye gidiş, “Allah başımızdan eksik etmesin!” dualarına kaynaklık ediyor.
‘Medya’nın durumu malum.
Neredeyse biat etmeyen yok.
İlginçtir.
Büyük iş dünyasında, medyada bir zamanların yeminli düşmanları, ‘büyük bir siyasi deha’ olarak gördükleri Tayyip Erdoğan’a artık toz kondurmuyorlar.
Şaşırtıcı mı?
Değil tabii.
Hele bizim memlekette...
İktidar, güç böyle bir şey.
İnsanı kendi kendisiyle meşbu hale getirebiliyor.
Ben her şeyi yapabilirim duygusunu fena halde yeşertebiliyor.
Şımartabiliyor.
Yozlaştırabiliyor.
Bunları geçmişte de yaşadık.
O kadar çok örnekleri var ki.
Peki, sen ne yapacaksın?
Yazmaya devam edeceğim.

Minik Fark : '' Yola Devam ''
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
account (05-02-2012), buena vista (06-02-2012), dentist (05-02-2012), neron (16-02-2012), PINAR (05-02-2012), Ramo (10-02-2012)
  #712  
Eski 10-02-2012, 21:10
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Haydi, Yunanistan Eller Cebe!

Haydi, beyler eller cebe diyoruz ama bu çağrı elbette cebinde parası olanlara

Küresel ekonominin gelip dayandığı bu noktada kimde para olabilir ki demeyin?

Sakın ha!

Koskoca dünyamızda, sadece, trilyonlarca yeşil Amerikan dolar ve Euro desteleri, banka kasalarında durmuyor mu?



Siz bakmayın kriz söylemlerine. Kriz dediğiniz, bir taraf nakde sıkıştığında, elinde parası olanın, elini cebine atmamasından meydana geliyor. Önüne gelen, eline geçen banknotu, yakmadığı sürece, dünya parsız kalır mı?

Birinin cebinden çıkan diğerinin cebine girer işte o kadar!

Bu güne kadar biz neyi savunduk? Petrol çok pahalıya satılıyor. Çalışıp, çabalayan insanlar ve ülkeler, aynı miktarda aldıkları petrol türevlerine, fazladan on katı, yirmi katı bedel ödemek zorunda kalıyordu.

Hem de yıllar boyu

Aynı dönemde, Çin, günde bir kap pirinçle çalıştırdığı, işçilerin ucuz üretim malları ile dünya ticaretini felç etti. Elbette bu küresel alış, verişler veresiye yapılmadı. O zaman tüm bu kazanımlardan elde edilen trilyonlarca yeşil dolarlar kimin cebine girdi?

Elbette Küresel sermaye ağırlıklı, Arap ve Çinlilerin! Pekiyi bu paraları benzer ülke ve ülke yatırımcıları ne yapıyorlar derseniz? Genelde Amerikan hazine kâğıtlarına yatırıyorlar

Yani? Kendi ceplerine sığmayanları, doğruca Amerikan Bankalarının kasalarına istifliyorlar. O halde, dış borcu fazla olan ve de nakit sıkıntısı nedeniyle kıvranan ülkelerin ve Yunanistan’ın durumunu, şimdi daha iyi anlayabiliriz

Bu duruma düşen ülkelerin, sosyal patlamaları önlemek, çarklarını çevirmek için içerde mutlak nakde ihtiyaçları var. Kıvranıp duruyorlar… AB ülkeleri koskoca iflası görmezden, duymazdan gelir gibi yapıyorlar!

Neden?

Vercekleri fazla birikimlerine, Yunanista’dan daha çok mal kapatabilmek ya da nema almak için. AB kodaman ülkeleri akıllıda ABD bunlardan daha mı aptal?

Elbette hayır

Oda bekliyor(!)

Amerika’nın hem içindeki, hem dışındaki, küresel şirket ve ülkelerin burunları iyice sürtsün ki, göz diktiği şeyleri öldüm eşek fiyatına alabilsinler.

Almakla kalmasınlar, tüm bu insanlara da kendince yalancı baharlar yaşatarak küresel bağımlıları ve uyduları yapsınlar. Diğer yandan, Çin ve Araplar paralarını her nedense(!) Amerika’dan bir anda geride çekemiyorlar.

Birincisi, ABD ödemezse diye korkuları var.

İkincisi, diyelim ki ödedi, ya tekrar dolar basıp elimizdeki paraları pul yaparsa korkusu yaşıyorlar. Aslında o endişeyi, ABD bilinçli olarak bunların kulaklarına fısıldıyor. Bir nevi aba altında sopa gösteriyor. Paralarınızı ABD kâğıtlarına yatırmaya devam etmezseniz beraber batarız demeye getiriyor.

Bize gelince binmişiz bir alemete şarkılar türkülerle gidiyoruz ama nereye kadar gideceğimizi bilmeden!

Sözün özü, üleler bir birinden borç alır bunu hükümetleri kanalı ile harcar ama borçları hep hükümetler değil halkın kendisi öder.

Şimdi Yunan halkı, ilerde ise olacağı şu;

Niye gülüyorsun komşuna, seninde gelecek başına(!)

10 Şubat 2012 | Kazım Çiloğlu
__________________
Yaşadıklarını kar sanma yanına...
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna
Ne kadar yaşarsan yaşa
Sevdiğin kadardır ömrün...

Can Yücel
Alıntı ile Cevapla
Ramo kullanıcısına teşekkür edenler
buena vista (13-02-2012), Master (12-02-2012), neron (16-02-2012)
  #713  
Eski 23-02-2012, 21:10
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Asırlık Tokat

Dünya ekonomisinde son yüz yılın en büyük savı neydi? “Devletlerin borçları olabilir, sorunlar da yaşayabilir, ama bu çağda hiçbir devlet batmaz.” Problemlerin kontrol edilebilirliği, borcun sürdürülebilirliği üzerine kurulan bu görüş, 21. yüzyılda yerle bir oldu.

Oysa bankerlerin acımasızca ülke parçaladığına 20. yüzyılda da şahit olduk. Üstelik bizzat konuya muhatap olarak… Gücünü yitirmiş de olsa, koca bir imparatorluğu nasıl yerle bir ettiklerini, ardından kurulan genç Cumhuriyet’i yaşatmamak adına nasıl mücadele verdiklerini gördük. Salt bizde değil, dünyanın farklı coğrafyalarında da bu yaşandı. Sadece Osmanlı kadar ses getirmedi.

Fakat herkese Osmanlı ile bu işin bittiği izlenimi yayıldı. Artık sınırlar belliydi ve kimsenin de aksi yönde bir talebi olmayacaktı. Peki ya 2. Dünya Savaşı’nda, Kore, Vietnam, Yugoslavya, farklı nedenlerle ama aynı azmettiricilerle Sovyetler Birliği’nde yaşananlar ne olacak? Üstelik daha hesap bitmemişti. Türkiye’de harita istenen gibi şekillenmemiş, doğal kaynaklar da dünyada yeterince paylaşılamamıştı.

Ne var ki ‘bu çağda hiçbir devlet batmaz’ yalanı dinmek binmedi. Dünya büyük bir kış uykusunda iken küresel bankerler renkli devrimleriyle ülkeleri parçalamaya, karıştırmaya devam ettiler. Dünya halkları da bu parlak yalana inandı.

Yine de ’21. asırda ülkelerin batması söz konusu olamaz. Hacze gelecek değiller ya’ konusunda geniş kalabalıklar inandırılabildi. Ama bir bloğun yıkılmasıyla birlikte vahşileşen soygun, iyice kontrolden çıkınca, 2008 senesindeki son vurgunla asıl şok yaşandı.

Birleşmiş Milletler’in refah düzeyi bakımından en yüksek ülkeler arasında ilk sırada gösterdiği İzlanda battı. Hemen ardından kuzeydeki doğalgaz ve petrol havzalarındaki hisseleri masaya yatırıldı. İngiltere bankalarına el koydu.

Ardından Yunanistan… Avrupa’nın iki uç ülkesi bu zamanda battı ya da batırıldı. Ardından da hemen kaynaklarına, gelirlerine el koyma girişimi başladı. Elbette bu iflaslarda kendi hataları da vardı. Fakat hataları fırsata çevirip, batışı hızlandıran ve sonra da paylaşıma girenleri ne yapacağız?

Dünyada önce İzlanda, ardından da Yunanistan ile olmaz denilen oldu. Onlardan gözükenler batırıldı ve paylaşıma girişildi. İşte belki de bir şok halindeki dünyaya atılan asırlık tokat buydu. Şoktan uyanış burada başladı. Ardından ABD’den İngiltere’ye, Fransa’da Portekiz’e, İspanya’da İtalya’ya kadar kimlerin başına neler geleceği ise bilinmiyor.

Lakin göz dönmüştü bir kere… Büyük bir tokat ile uyanan dünya artık küresel bankerlerin umurunda değildi. Gelişmiş ve zor duruma düşmüş ülkelerin maddi beklenti kaygılarını da kullanarak önce Kuzey Afrika’da, şimdi de Irak’ta attıkları virgülü Suriye’de kaldırarak Ortadoğu’da eylemlerine devam ediyorlar. Kimileri silahla, kimileri parayla batırıp kaynaklarını paylaşarak, süreçten de kâr getirici konjonktür yaratıyorlar.

Anlaşılmaz olan ise tüm bu hesapların merkezinde bir ülke, anlaşılamaz bir hipnoz haliyle ‘bize bir şey olmaz’ demeye devam ediyor. Başında yalanlarla ve çelişkilerle yönetim gösteren bir iktidar, komşusuna acıyarak, kendi gerçeğine yabancı kalıyor. Neden? Çünkü onun başında bir ‘delikanlı’ var. O oyların yarısını toplayan bir istikrar abidesi tarafından yönetiliyor. Rakamları hepsi gösteriyor ki, son derece de başarılı… Fakat rakamları da yönetenlerin oluşturduğuna kimse bakmıyor.

Dedim ya, 74 milyonluk bir ülke tüm yaşananlara rağmen ‘devletin batmayacağı’ gerçeğine inanarak, yapılan uyarıları ‘komple teorisi’ olarak nitelendirmeye devam ediyor. Türkiye’den bahsediyorum. Ne oldu bu küresel bankerlere geçtiğimiz asrın tokadını atmış millete?

Anlaşılmaz bir uyku halinde, adeta afyon almış ve müptela edilmiş bir insanın zavallılığı içinde kendi yalanlarına, daha sonra icraya geleceklerin de desteklediği yalanlarla inanmaya devam ediyor.

Oysa bir millet uyanıyordu. Uyanmıştı da… Peki ne zaman daldı bu uykuya? Hesapsızca tüketime, lükse ve kredi kartı ile gelirinin üstünde harcamaya alıştığı gün… Medyanın operasyonla ele geçirildiği gün… Gerçeklerin gizlendiği gün…

Korkarım bu kafayla devam edersek de, geçen asırda dünyaya tokat atan bu ülkenin hipnoz halindeki insanları, bu yüzyılda yedikleri büyük bir tokat ile uyanacak? Ama işte o gün çok geç olacak. Uyanın artık.

cetinunsalan@yahoo.com
__________________
Yaşadıklarını kar sanma yanına...
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna
Ne kadar yaşarsan yaşa
Sevdiğin kadardır ömrün...

Can Yücel
Alıntı ile Cevapla
Ramo kullanıcısına teşekkür edenler
account (24-02-2012), arosoehuha (25-09-2020), buena vista (27-02-2012), coser (24-02-2012), Master (23-02-2012), neron (11-03-2012), sapafomujoes (27-09-2020), ukufosuhiape (20-09-2020)
  #714  
Eski 26-03-2012, 20:25
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Korku Tünelinde Dizayn
26 Mart 2012 | By Çetin Ünsalan

Türkiye, belki de kurulduğundan bu yana en tehlikeli sürecin içinde büyük bir sınav veriyor. Ekonomisi ‘başarılı’ palavrasıyla sıcak paraya mahkûm edilirken, siyasette diz çöktürülmeye uğraşılıyor.

Önümüzde bir korku tüneli var. Genç cumhuriyet belki de hayatının kararlarını vermeye hazırlanıyor. Tıpkı üniversite sınavına giren bir gencin kıskacında, bir korku tünelinde ilerliyor. Başbakan’ın Obama ile görüşmesinde Suriye konusundaki açıklamalarını dikkatle okursak, bunu deşifre etmek mümkün.

Belli ki Suriye konusunda ciddi bir baskıyı yemiş ve meselenin halen bir iç sorun olduğu konusundaki tavrı sergilemeye devam ediyor. Oysa kendi seçmenini bile ikna etmekten uzak bu meselede, ülkeyi bir felakete götürüp götürmemek an meselesi…

Bölgede ABD’nin çıkarlarına uygun olarak yapılacak bir Suriye müdahalesi, bizi telafi edilemez açmazlarla karşı karşıya bırakacaktır. Bir diğer önemli kırılma noktası ise anayasa… Demokratikleşiyoruz adı altında ülkenin ana sütunlarıyla oynanacak bir eylemin tam ortasındayız.

Türkiye’de yaşayanların bir bölümünü belki de Birleşmiş Milletler’e ikiz anlaşmalar çerçevesinde götürecek ve önce federasyon, ardından da parçalanmaya yol açacak bir Ali Cengiz Oyunu oynanıyor.

Ülkede yaşayan kimse demokratik bir ortamdan ve anayasadan imtina edemez. Fakat gerçek hedef bu mu, işte asıl dananın kuyruğu burada kopuyor. Vatandaştan basına nasıl bir ‘ileri’ palavrası içerisinde demokrasi oyunu oynandığına hepimiz şahit oluyoruz.

Oysa Anayasa’nın 2. Maddesine iliştirilecek yeni bir halk tanımıyla, ikinci İsrail’in önünü açacak bir intihar girişimi ile karşı karşıyayız. Türkiye’den toprak isteyen, Irak’ın kuzeyine peydahlanan, Suriye ve İran topraklarına göz diken bu çakallar kırılma anını, tıpkı 1 Mart 2003 tezkeresinde olduğu gibi ülkemizde yaşayacaklar.

İşte şimdi Türk insanının oylarıyla gönderdiği milletvekilleri, ortaya konulacak tavırlarla kimin vekili olduğunu gösterecek. Ya 1 Mart 2003’teki gibi milletin geleceğinden ve çıkarlarından yana tavır koyup, ülkeyi küresel banker cehennemine çevrilmekten kurtaracak ya da birilerine biat edecek.

Nitekim New York Times’ta anayasaya atıfta bulunarak verilen kritik birkaç ay tanımlaması da bunu doğruluyor. Şimdi bu korku tünelinde ilerleme zamanı… Şimdi milletten mi, bankerden mi yana tavır konulacağının sınavını verme zamanı.

Şimdi genel başkanların değil, milletin vekili olduğunuzu kanıtlamanın, şimdi yürütmeden bağımsız bir yasama organı olduğu tavrını sergilemenin dönemi. Şimdi aklı selimi sergilemenin süreci…

Bu ülkenin vatandaşları oylarıyla sizi oraya gönderdi. Sizi listeye genel başkanınız koymuş olabilir, ama ne olur bu kez milletin vekili olduğunuzu hatırlayın ve vicdani sorumluluğunuzu yerine getirin. Korkmayın. Unutmayın ki korku tünelindeki kâbus, çıkınca sona erer.

cetinunsalan@yahoo.com
__________________
Yaşadıklarını kar sanma yanına...
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna
Ne kadar yaşarsan yaşa
Sevdiğin kadardır ömrün...

Can Yücel
Alıntı ile Cevapla
Ramo kullanıcısına teşekkür edenler
buena vista (27-03-2012), Master (27-03-2012), neron (29-03-2012), uncocomahe (20-09-2020)
  #715  
Eski 29-03-2012, 07:19
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Arrow Artık böyle...

EĞİTİM tarihimizde Köy Enstitüleri’nin önemini, işlevini tartışmayı gereksiz bulanlardanım.
Oradan yetişenler olmasaydı, Türk edebiyatında Köy Romanı denilen yapıtlar yazılamazdı.
Kentte yaşayanlar, köy gerçeğini öğrenemezlerdi. Köy çocukları, köy sınırlarından dünyaya açılamazlardı, bırakın dünyaya açılmayı, kasabaya, kente gidemezlerdi.
Tarık Akan’ın yönettiği Köy Enstitüleri Bir Meçhul Öğretmen DVD’sini seyrederken, yeniden bu deneyim üzerine düşündüm.
İki öğretmenin, Ayşe Bayındır ile eşi Mehmet Bayındır’ın yaşamı üzerine kurulan bir belgesel bu.
Ekrana başlangıçta Uğur Mumcu’nun enstitüler üzerine yazdığı yazıdan bir alıntı geliyor:
“Köy Enstitüleri’nin kurulduğu yerlere birer Meçhul Öğretmen Anıtı dikilmeli ve her kuruluş günleri, 17 Nisan’da saygı duruşunda bulunmalıyız.”
Bayındır’lar Arifiye Köy Enstitüsü’nde öğrenci yetiştirmişler.
Özellikle kız öğrencilerin yetişmesi için çaba göstermişler, direnmişler.
Elbet zaman zaman orada yaşayanlarla aralarında eğitim tartışması yaşamışlar.
Bu yüzden müfettiş gelmiş, ama onlar doğru bildikleri yoldan başka yola sapmamışlar.
1940’larda, kızların okumasında ısrar edenler için ne denirdi? “Komünist.”
Onlar bu damgayı yemişler ama hiç aldırmamışlar.
* * *
MÜFETTİŞE de, Mehmet Bayındır, “Ben doğrusunu yapıyorum,” demiş, kibarca sınıftan uğurlamış.
Uğurlayanı uğurlarlar.
1951 yılında, Bilecik’in Samrı köyüne göndermişler, bu arada çocuklarını kaybetmişler.
Bayındırlar’ın öğretmenlik yaşamını dinlerken, enstitülerde yetişenlerin inançlarını, cumhuriyete karşı sevgilerini fark edeceksiniz.
Oradan Karaağaç köyüne gitmişler, daha doğrusu gönderilmişler. Su yok, açık hava tuvaletlerinin kokusu her yeri sarmış.
Ektikleri de buğday ve susam. Öğretmenlerin yeni önerileriyle, ekim alanının ve çeşidini büyütmüşler.
Emek veren, onlara yol gösteren, gündelik ve ekonomik hayatlarını geliştirenlere insan minnet duyar.
Gerçekten de yıllar sonra öğretmenlik yaptıkları köye ziyarete gittiklerinde, nasıl karşılandıklarını görmek seyredenin de hoşuna gidiyor.
Karaağaç köyüne atandıklarında, onları rahatsız eden, üzen bir durumu değiştirmek için çalışmaya başlıyorlar.
Kan davası o kadar yaygın ki, köyün adı ‘Kanlı Karaağaç’ diye anılıyor.
17 Nisan 1940’da yasayla kurulan Köy Enstitüleri’nin sayısı kısa zamanda yirmiyi aşıyor. Bu okulların açılmasında, gelişmesinde üç kişinin büyük emeği var: İsmet İnönü, Hasan Âli Yücel, İsmail Hakkı Tonguç.
Belgeseli Rutkay Aziz, Işık Yenersu, Genco Erkal seslendirmiş.
Arifiye Köy Ensstitüsü’nün ilk müdürü Süleyman Edip Balkı, Orhan Veli Kanık’ın şiirinde adı geçen müdür.
Günlük yaşamın nasıl başladığını, neler yapıldığını, onların anılarından dinlemek, binlerce kişiyi dinlemekle eş değer.
DVD’yi seyrederken, Nâzım Hikmet’in Yürümek şiirini dinleyeceksiniz.
O şiirden birkaç dize:
“Yürümek;
yürümeyenleri
arkanda boş sokaklar gibi bırakarak,
havaları boydan boya yarıp ikiye
bir mavzer gözü gibi
karanlığın gözüne bakarak
yürümek!.. “
(…)
Son olarak, Köy Enstitüleri’ni ve enstitülüleri anlamak için bir okuma tavsiyesi:
Kızılçullu Köy Enstitülü Yıllar, Kemal Kocabaş, Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Yayınları.

Doğan Hızlan / Hürriyet

+++++++++++++++++++

http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ard...m-hatirlatalim
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
buena vista (29-03-2012), coser (29-03-2012), iqpkaresokipa (04-01-2020), neron (29-03-2012), Ramo (30-03-2012)
  #716  
Eski 30-03-2012, 08:21
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5527 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Yedi yaşındaki kız çocuğunun başını örtmek
Zülfü Livaneli

Sabancı Üniversitesi Kurucu Rektörü Profesör Dr. Tosun Terzioğlu, Mine Şenocaklı arkadaşımıza verdiği mülakatta, hükümetin eğitim reformu politikalarını desteklemiş ve aynen şunları söylemiş:

“Baş örtüsünün ilkokulda da sorun olmaması gerekir.”

Bu sözleri okuduğumda gözlerime inanamadım. Benim tanıdığım Terzioğlu, böyle bir şeyi nasıl söyler diye düşündüm. Sonra iktidarların ve zamanın insanları değiştirdiği aklıma geldi.

Daha sonra, çocukları Sabancı Üniversitesi’nde okuyan ailelerin bu sözlere tepki gösterip göstermediğini merak ettim. Belli başlı bir tepkiye de rastlayamadım.

Demek ki Türkiye’nin en önemli üniversitelerinden biri olan Sabancı Üniversitesi, “ilkokul çağındaki kızların başlarının kapatılması”ndan rahatsız olmuyor. Hatta bunu öneriyor.

İşte bu sonuç, beni, bırakın ülkenin geleceği, bugünüyle ilgili karamsarlığa sürükledi.

Bu sözleri Sorbonne, Oxford, Cambridge, Harvard, Princeton gibi üniversitelerin rektörlerinden duyabilir misiniz? Hatta bırakın duymayı, bilim dünyası 7 yaşındaki el kadar kız çocuklarının başları kapatılarak evden dışarı çıkarılması önerisini, ağır bir “insan hakları ihlali” olarak görmez mi?

Bence Sabancı Üniversitesi Rektörü’nün önerisi insanlığa karşı suçtur. Çünkü burada tartışılan şey insanların, gençlerin, üniversite öğrencilerinin başlarını kapatma özgürlüğü değil, aklı hiçbir şeye ermeyen küçücük bir yavrunun bir “seks nesnesi” olarak görülmesidir.

Birkaç yıl önce Konya’da, 6-7 yaşlarında bir kız çocuğu görmüştüm. Evinin önünde üç tekerlekli bir bisiklete biniyordu. Ama başına bağlanan örtü o kadar uzundu ki, yerlere sürünüyor, bisikletin tekerleklerine dolanıyordu. Çünkü -henüz- o yaştaki çocuklar için örtü, çarşaf vs. imal eden firmalar yok. Mecburen büyüklerin örtülerini takıyorlar.

O zaman “Acaba hangi hasta zihin, bu yavrunun saçlarına bakıp da tahrik olur diye kapatmışlar” sorusunu sormuştum kendime.

Şimdi cevabımı aldım.

Demek ki bu zihin, kentlere, üniversitelere, holdinglere kadar girmiş.

Demek ki; Sabancı grubu bir yandan caz festivalleri, bir yandan Rembrandt sergileri düzenliyor, hatta önemli bir yöneticisi eliyle Viyana Operası’na bile katkıda bulunuyor ama kendi ülkesinde, el kadar yavruların başının bağlanmasını uygun buluyor.

Hem de özgürlüklerin savunulması gereken üniversitesinde.

Bakın beyler, hanımlar:

Bu yazdıklarımın kılık kıyafet özgürlüğüyle hiçbir ilgisi yok. Söyler misiniz; daha kundaktan yeni kurtulmuş bir çocuk hangi aklı, hangi özgür iradesiyle kapanmayı tercih edecek? Bu yapılan, o çocuğa bir dayatma değil mi?

Ayrıca hangi sapık kafa o çocuğun saçlarından tahrik olacak?

Cumhuriyet’in “milli burjuvazi yaratma” gayretleri sonucunda zenginliğe adım atmış olan Sabancı ailesi, bu konuda ne düşünüyor acaba? Daha doğrusu Ömer ağa ne düşünürdü?


***


4+4+4 tartışmaları sırasında bir niyet daha ortaya çıktı. İlkokullara “seçmeli” Kuran dersleri konacak. Buradaki “seçmeli” sözü tamamen kandırmacadır. Bu ortamda hangi aile “hayır, çocuğumun Kuran dersi almasını istemiyorum” diyebilir.

Bu dersler sırasında kılık kıyafetin nasıl olacağı tartışmalarına ise Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ tam bir açık sözlülükle, imam hatip liselerinin de devlet okulu olduğunu ve orada nasıl bir tartışma yaşanmıyorsa, diğer devlet okullarında da yaşanmayacağı cevabını vermiş.

Yani artık bütün okullarda baş örtülecek, hatta Kur’an dersleri sırasında mecburi olacak.


***


Ey benim liberal(!), reformcu, değişimci gazeteci, akademisyen, aydın(!) arkadaşlarım; ey üniversiteler, ey holdingler, ey koca koca iş adamları.

Kadınlarımızın, kızlarımızın boyunduruktan kurtulup, eşit birer yurttaş olması mücadelesiyle başlayan bir cumhuriyeti, kız çocuklarımızı kapatan bir zihniyete getirdiniz.

Dikkat ederseniz hükümeti değil sizi suçluyorum. Çünkü hükümet başından beri tutumunu değiştirmedi. Sizin gibi, “bir yanında caz, bir yanında örtülü kız” politikasını uygulamadı. Neyse o oldu. Hatta Milli Eğitim Bakanı’nın satırlarıyla “Bu Cumhuriyetin, yerini İslami esaslara dayanan bir Cumhuriyete bırakması zamanı gelmiştir” dedi.

Ama siz?

“Değiştiler, hiç öyle bir niyetleri yok, sadece AB ve reform istiyorlar” diye diye Türkiye’yi bu noktaya getirdiniz.

“Acaba?” diye kafalarında soru işaretleri olan arkadaşlarınızla da alay ettiniz.

Darbelere karşı olmak, özgürlükler, Kopenhag kriterleri, kültürel haklar, vesayetten kurtulmuş demokrasi, insan hakları... Hepsine amenna, onlar zaten bizim ömür boyu savunduğumuz, uğrunda bedel ödediğimiz ilkeler ama bu ne bu?

Hadi şimdi piyano, bale dersi alan kendi küçük kızlarınızı kapatın da samimi olduğunuzu anlayalım.

Şimdi ufaktan ufaktan dümen kırmaya çalışıyorsunuz ama yazdıklarınız, söyledikleriniz kayıtlı. Yalnız siz değil, çocuklarınız bile bu vebalden kurtulamayacak.

Üç beş kuruş için değmezdi be!
Alıntı ile Cevapla
AnnE kullanıcısına teşekkür edenler
amumumazok (24-09-2020), buena vista (30-03-2012), coser (30-03-2012), Master (30-03-2012), neron (03-04-2012), Ramo (30-03-2012)
  #717  
Eski 01-04-2012, 07:48
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Alıntı:
AnnE´isimli üyeden Alıntı
Yedi yaşındaki kız çocuğunun başını örtmek
Zülfü Livaneli

Sabancı Üniversitesi Kurucu Rektörü Profesör Dr. Tosun Terzioğlu, Mine Şenocaklı arkadaşımıza verdiği mülakatta, hükümetin eğitim reformu politikalarını desteklemiş ve aynen şunları söylemiş:

“Baş örtüsünün ilkokulda da sorun olmaması gerekir.”

Bu sözleri okuduğumda gözlerime inanamadım. Benim tanıdığım Terzioğlu, böyle bir şeyi nasıl söyler diye düşündüm. Sonra iktidarların ve zamanın insanları değiştirdiği aklıma geldi.

Daha sonra, çocukları Sabancı Üniversitesi’nde okuyan ailelerin bu sözlere tepki gösterip göstermediğini merak ettim. Belli başlı bir tepkiye de rastlayamadım.

Demek ki Türkiye’nin en önemli üniversitelerinden biri olan Sabancı Üniversitesi, “ilkokul çağındaki kızların başlarının kapatılması”ndan rahatsız olmuyor. Hatta bunu öneriyor.

İşte bu sonuç, beni, bırakın ülkenin geleceği, bugünüyle ilgili karamsarlığa sürükledi.

Bu sözleri Sorbonne, Oxford, Cambridge, Harvard, Princeton gibi üniversitelerin rektörlerinden duyabilir misiniz? Hatta bırakın duymayı, bilim dünyası 7 yaşındaki el kadar kız çocuklarının başları kapatılarak evden dışarı çıkarılması önerisini, ağır bir “insan hakları ihlali” olarak görmez mi?

Bence Sabancı Üniversitesi Rektörü’nün önerisi insanlığa karşı suçtur. Çünkü burada tartışılan şey insanların, gençlerin, üniversite öğrencilerinin başlarını kapatma özgürlüğü değil, aklı hiçbir şeye ermeyen küçücük bir yavrunun bir “seks nesnesi” olarak görülmesidir.

Birkaç yıl önce Konya’da, 6-7 yaşlarında bir kız çocuğu görmüştüm. Evinin önünde üç tekerlekli bir bisiklete biniyordu. Ama başına bağlanan örtü o kadar uzundu ki, yerlere sürünüyor, bisikletin tekerleklerine dolanıyordu. Çünkü -henüz- o yaştaki çocuklar için örtü, çarşaf vs. imal eden firmalar yok. Mecburen büyüklerin örtülerini takıyorlar.

O zaman “Acaba hangi hasta zihin, bu yavrunun saçlarına bakıp da tahrik olur diye kapatmışlar” sorusunu sormuştum kendime.

Şimdi cevabımı aldım.

Demek ki bu zihin, kentlere, üniversitelere, holdinglere kadar girmiş.

Demek ki; Sabancı grubu bir yandan caz festivalleri, bir yandan Rembrandt sergileri düzenliyor, hatta önemli bir yöneticisi eliyle Viyana Operası’na bile katkıda bulunuyor ama kendi ülkesinde, el kadar yavruların başının bağlanmasını uygun buluyor.

Hem de özgürlüklerin savunulması gereken üniversitesinde.

Bakın beyler, hanımlar:

Bu yazdıklarımın kılık kıyafet özgürlüğüyle hiçbir ilgisi yok. Söyler misiniz; daha kundaktan yeni kurtulmuş bir çocuk hangi aklı, hangi özgür iradesiyle kapanmayı tercih edecek? Bu yapılan, o çocuğa bir dayatma değil mi?

Ayrıca hangi sapık kafa o çocuğun saçlarından tahrik olacak?

Cumhuriyet’in “milli burjuvazi yaratma” gayretleri sonucunda zenginliğe adım atmış olan Sabancı ailesi, bu konuda ne düşünüyor acaba? Daha doğrusu Ömer ağa ne düşünürdü?


***


4+4+4 tartışmaları sırasında bir niyet daha ortaya çıktı. İlkokullara “seçmeli” Kuran dersleri konacak. Buradaki “seçmeli” sözü tamamen kandırmacadır. Bu ortamda hangi aile “hayır, çocuğumun Kuran dersi almasını istemiyorum” diyebilir.

Bu dersler sırasında kılık kıyafetin nasıl olacağı tartışmalarına ise Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ tam bir açık sözlülükle, imam hatip liselerinin de devlet okulu olduğunu ve orada nasıl bir tartışma yaşanmıyorsa, diğer devlet okullarında da yaşanmayacağı cevabını vermiş.

Yani artık bütün okullarda baş örtülecek, hatta Kur’an dersleri sırasında mecburi olacak.


***


Ey benim liberal(!), reformcu, değişimci gazeteci, akademisyen, aydın(!) arkadaşlarım; ey üniversiteler, ey holdingler, ey koca koca iş adamları.

Kadınlarımızın, kızlarımızın boyunduruktan kurtulup, eşit birer yurttaş olması mücadelesiyle başlayan bir cumhuriyeti, kız çocuklarımızı kapatan bir zihniyete getirdiniz.

Dikkat ederseniz hükümeti değil sizi suçluyorum. Çünkü hükümet başından beri tutumunu değiştirmedi. Sizin gibi, “bir yanında caz, bir yanında örtülü kız” politikasını uygulamadı. Neyse o oldu. Hatta Milli Eğitim Bakanı’nın satırlarıyla “Bu Cumhuriyetin, yerini İslami esaslara dayanan bir Cumhuriyete bırakması zamanı gelmiştir” dedi.

Ama siz?

“Değiştiler, hiç öyle bir niyetleri yok, sadece AB ve reform istiyorlar” diye diye Türkiye’yi bu noktaya getirdiniz.

“Acaba?” diye kafalarında soru işaretleri olan arkadaşlarınızla da alay ettiniz.

Darbelere karşı olmak, özgürlükler, Kopenhag kriterleri, kültürel haklar, vesayetten kurtulmuş demokrasi, insan hakları... Hepsine amenna, onlar zaten bizim ömür boyu savunduğumuz, uğrunda bedel ödediğimiz ilkeler ama bu ne bu?

Hadi şimdi piyano, bale dersi alan kendi küçük kızlarınızı kapatın da samimi olduğunuzu anlayalım.

Şimdi ufaktan ufaktan dümen kırmaya çalışıyorsunuz ama yazdıklarınız, söyledikleriniz kayıtlı. Yalnız siz değil, çocuklarınız bile bu vebalden kurtulamayacak.

Üç beş kuruş için değmezdi be!


TUNCELİ Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Durmuş Boztuğ, üniversiteye dışarıdan getirdikleri bazı öğretim görevlilerinin görev sürelerini uzatmadan gönderdiklerini söyledi. Prof.Dr. Boztuğ, gönderilenlerin ortak yaşam kültürünü geliştiremediklerini öne sürerek, "Dediler ki burası ’Dersim’, burada herkes solcu olsun, burada herkes Dersim Alevisi olsun, herkes Kürt olsun, herkes bizim gibi olsun. ’Hayır’ dedim. Burası Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir üniversitesi burada herkes olacak, siz olmayacaksınız. Biz bunu evel Allah’ın izniyle yasaların kanunların bize verdiği yetkiyle bu birlikteliğimizi kardeşliğimizi daha da geliştireceğiz" dedi.

Tunceli’de hayırsever işadamı ve avukat Kemal Genç, 3 yıl önce bir cinayete kurban giden eşi Sakine Genç adına Pertek İlçesi’nde Tunceli Üniversitesi’ne yerleşke yapma kararı aldı. 2 milyon liraya malolacak yerleşkenin temeli bugün törenle atıldı. Törene, Rektör Prof.Dr. Durmuş Boztuğ, Pertek Kaymakamı Kürşat Güleryüz, eski Pertek Kaymakamı ve Malatya Vali Yardımcısı Murat Çağır, Tunceli Emniyet Müdürü Hayati Yılmaz, ile vatandaşlar katıldı. Törene CHP Tunceli Milletvekili Kamer Genç, geçikmeli gelince, törenin sonuna yetişti.

BAŞKA ÜLKENİN HÜKÜMETİNİMİ ÖVEYİM?

Pertek Spor Salonu’ndaki törende konuşan Rektör Prof.Dr. Durmuş Boztuğ, kısa sürede büyük projelere imza attıklarını ve üniversitenin hükümetin desteğiyle büyüdüğünü söyledi. Boztuğ, şöyle dedi:

"Türkiye’de en son kurulan ama hızla gelişen üniversitelerin arasında en ciddi mesafeyi Tunceli Üniversitesi aldı. 2008 Mayıs ayında kurulan üniversitemiz, bu globalleşme sürecinin birlikte yaşama sürecinin en önemli aktörü Tunceli Üniversitesi’dir diyebilirim. Öğretim görevlisi sayımız hızla arttı şu an 3 binden fazla öğrencimiz var ve yakın zamanda üniversite kampus alanının ve yeni yerleşkesinin temelini attık. Her alanda hızla büyüyoruz ve Türkiye’de en hızlı büyüyen üniversitelerden biriyiz şu an. Sevgili Pertekliler, ben bu hizmetleri söylediğim zaman diyorlar ki, efendim rektörümüz hükümeti övüyor. Sevgili Pertekliler ben başka bir ülkenin hükümetini mi öveyim. Bu hükümetimiz bu devletimiz, bakın size rakam arz ediyorum bir milyon bütçeden 44 milyon bütçeye çıktık. 300 öğrenciden 4 bin öğrenciye, 4 bin metrekare alandan 30 bin metrekare alana çıktı üniversitenin alanı. 29 personelden 600 personele çıktı üniversitemiz. Bütün bunlar bu devletin bu hükümetin imkanları ile olmuştur. Elbette ki, bir vatandaş olarak bırakın rektörlüğü, devletimize, milletimize, ülkemize elbette ki teşekkür edip şükran duygularımı arz etmem gerekiyor."

Rektör Prof.Dr. Boztuğ, Tunceli Üniversitesi’nde şu an yaptıkları ’mayanın tuttuğunu’ belirterek, 2008 yılı Eylül ayında Tunceli’ye geldiğimde yaptığı basın toplantısında, "Allah’ın izniyle Tunceli Üniversitesi’nde, devlet büyüklerimizin yardımıyla dört tane olayı hayata geçireceğiz dedim. Bir; Tunceli Üniversitesi’nde hiç kimse Alevi -Sünni diye dışlanmayacak. İki; Tunceli Üniversitesi’nde hiç kimse, devrimci, ülkücü , dindar, solcu, sağcı diye dışlanmayacak. Üçüncüsü; Tunceli Üniversitesi’nde hiç kimse Türk, Kürt, Zaza diye dışlanmayacak. Dördüncüsü ise; Tunceli Üniversitesi’nde hiç kimse başörtülü olan veya olmayan diye dışlanmayacak. Ben herkes bizim birinci sınıf yurttaşımızdır dedim. Ve bugün üniversitemizde yaşanan huzur ve rahat ortamı da bunun kanıtıdır" dedi.

Rektör Prof. Dr. Durmuş Boztuğ, üniversiteye daha önce başka üniversitelerden getirilen ve 40-B kapsamında görev yapan öğretim görevlilerinin görev süreleri bitimde görev sürelerini uzatmadan gönderildiklerini söyledi. Prof.Dr. Boztuğ, "Üniversiteye 40-B ile gelen bazı görevlilerin görev sürelerini bitirdiklerini, bunların görev sürelerini uzatmadıklarını anlatırken, "Ortak yaşama, ortak yaşama kültürünü geliştiremediler. Dediler ki burası; Dersim, burada herkes solcu, burada herkes Dersim Alevisi, Kürt, herkes bizim gibi olsun. ’Hayır’ dedim. Burası Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir üniversitesi burada herkes olacak, siz olmayacaksınız. Biz bunu evel Allah’ın izniyle yasaların kanunların bize verdiği yetkiyle bu birlikteliğimizi kardeşliğimizi daha da geliştireceğiz" diye konuştu.

Hayırsever Pertekli işadamı Kemal Genç, eşi sakine Genç adına böyle bir bina yapmanın kendisini ve bütün Perteklileri gururlandırdığını söyledi. Konuşmaların ardında binanın yapılacağı alana gidilerek temel atma töreni yapıldı
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
account (02-04-2012), egeahiwokube (21-09-2020), neron (03-04-2012), ojfjodc (21-09-2020), ojutifuduruf (20-09-2020), PINAR (02-04-2012), Ramo (01-04-2012)
  #718  
Eski 04-04-2012, 19:33
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Fasl-ı Maarif

Önce komisyonu işgal ettiler. Muhalefet itiraz hakkını kullanamadı, söz söyleyemedi. Ardından zorbalık yaptılar, meclis görüşmelerinde tekme tokat giriştiler. Kanun tasarısının arasına 20 milyar dolarlık kaymaklı kadayıf yerleştirdiler. Türkiye’nin ne kadar imam ve hatip ihtiyacı olduğunu belirlemeden ‘her eve lazım’ maddesi koydular.

Hepsinden önemlisi gelecek kuşakların kaybına yol açacak, parçalı eğitim sistemiyle, içeriği boşaltılmış, bütünsellikten uzak, analitik düşünceyi dinamitle yok edeceği eğitimciler tarafından söylenen bir sisteme geçtiler ve ardından toplanıp fasıla gittiler. ‘Beraber yürüdük biz bu yollarda’ şarkısını söylerken, acaba bu yolun yol olmadığını düşündüler mi?

İnsan bir yolda yürürken, yaptığı her hareket küresel sermayenin, başka ülkelerin ya da Türkiye’nin rakiplerinin işine yarayacak sonuçlar verip, ülkeyi borca, bilgisizliğe, felakete ve içi boş çuvallara döndürüyorsa, insan evladı olanın ‘benim bu yolumda hata var mı’ diye kendine sorması gerekmiyor mu?

Ama siz düşünmeyin bunları fasl-ı muhabbet içinde, fasl-ı maarif zevkinizi yürütün. Hatta fasıl heyetinden parçalar isteyin. İlk parça eski kuşaklardan yeni kuşaklara henüz yasayı onaylamayan Sayın Cumhurbaşkanına gelsin: “Ben gamlı hazan, sense bahar dinle de vazgeç.” Eğer Sayın Cumhurbaşkanı onaylarsa, millet adına bir şarkı da ben isteyeyim: “Dönülmez akşamın ufkundayım, vakit çok geç. Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç.”

Elbette bu eğitim ve kuşak katliamının sonuçları olacak. O zaman bu yasaya geçer oy veren milletvekilleri için, içlerindeki sorgulayıcı ruhu bırakıp, yağdanlık yaptıkları ve yüreklerindeki insan ve memleket sevgisini kaybettikleri için bir parça talep etmek gerekir:

Zeki Müren’in çok değerli eseri buraya cuk oturur: “Sen kimseyi sevemezsin, sevmeyeceksin. Rüzgârların önünde kuru bir yaprak gibi sürükleneceksin.”

Elbette fasıla gitmişken göbek atmak da gerekir. Tam bu sırada değeri 20 milyar doları bulan ve kamu ihale kanunu dışında bırakılarak bizim oğlanlara gidecek ‘Fatih Projesi alımları’ akla gelir ve tüm salon coşkuyla göbek atmaya başlar. Şarkı şudur: ‘Bas bas paraları Leyla’ya bi daha mı gelecez dünyaya…”

Sondan bir önceki istek ise 2006 yılında kapalı oturumla kurulan ve Amerikalı danışmanlar tarafından Türk eğitim sisteminin şekillendirilmesini sağlayan, Milli Eğitim Bakanlığı’nın bile üzerinde yer alan Mesleki Yeterlilik Kurumu’na gelsin: “Hicran olacaksa bu aşkın sonu…”

Şimdi bazıları partizanca tavır takınıp, bu yasayı savunmaya kalkışacak. Benim bu faslı maarif sonunda onlara tavsiyem, AKP binasına dönerek yapın bu savunmayı. Çünkü evladınızın, parmağı kanasa yüreğinizin dayanamayacağı, evladınızın geleceğini mahvettiniz, ardına ülkeyi de katarak. Sizin yanıtınızı tarih verecek ve çocuklarınız yıllar sonra kulaklarınızı çınlatacak; ama hayırla değil; emin olabilirsiniz.

Ve final şarkısını koro eşliğinde millet söyler; karşısındaki ucuzluğa hayıflanarak: “Kendim ettim, kendim buldum, gül gibi sarardım soldum, eyvah eyvah..”
01 Nisan 2012
cetinunsalan@yahoo.com
__________________
Yaşadıklarını kar sanma yanına...
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna
Ne kadar yaşarsan yaşa
Sevdiğin kadardır ömrün...

Can Yücel
Alıntı ile Cevapla
Ramo kullanıcısına teşekkür edenler
buena vista (05-04-2012), dentist (05-04-2012), Master (04-04-2012), neron (06-04-2012)
  #719  
Eski 05-04-2012, 10:27
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Alıntı:
Master´isimli üyeden Alıntı
TUNCELİ Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Durmuş Boztuğ, üniversiteye dışarıdan getirdikleri bazı öğretim görevlilerinin görev sürelerini uzatmadan gönderdiklerini söyledi. Prof.Dr. Boztuğ, gönderilenlerin ortak yaşam kültürünü geliştiremediklerini öne sürerek, "Dediler ki burası ’Dersim’, burada herkes solcu olsun, burada herkes Dersim Alevisi olsun, herkes Kürt olsun, herkes bizim gibi olsun. ’Hayır’ dedim. Burası Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir üniversitesi burada herkes olacak, siz olmayacaksınız. Biz bunu evel Allah’ın izniyle yasaların kanunların bize verdiği yetkiyle bu birlikteliğimizi kardeşliğimizi daha da geliştireceğiz" dedi.

Tunceli’de hayırsever işadamı ve avukat Kemal Genç, 3 yıl önce bir cinayete kurban giden eşi Sakine Genç adına Pertek İlçesi’nde Tunceli Üniversitesi’ne yerleşke yapma kararı aldı. 2 milyon liraya malolacak yerleşkenin temeli bugün törenle atıldı. Törene, Rektör Prof.Dr. Durmuş Boztuğ, Pertek Kaymakamı Kürşat Güleryüz, eski Pertek Kaymakamı ve Malatya Vali Yardımcısı Murat Çağır, Tunceli Emniyet Müdürü Hayati Yılmaz, ile vatandaşlar katıldı. Törene CHP Tunceli Milletvekili Kamer Genç, geçikmeli gelince, törenin sonuna yetişti.

BAŞKA ÜLKENİN HÜKÜMETİNİMİ ÖVEYİM?

Pertek Spor Salonu’ndaki törende konuşan Rektör Prof.Dr. Durmuş Boztuğ, kısa sürede büyük projelere imza attıklarını ve üniversitenin hükümetin desteğiyle büyüdüğünü söyledi. Boztuğ, şöyle dedi:

"Türkiye’de en son kurulan ama hızla gelişen üniversitelerin arasında en ciddi mesafeyi Tunceli Üniversitesi aldı. 2008 Mayıs ayında kurulan üniversitemiz, bu globalleşme sürecinin birlikte yaşama sürecinin en önemli aktörü Tunceli Üniversitesi’dir diyebilirim. Öğretim görevlisi sayımız hızla arttı şu an 3 binden fazla öğrencimiz var ve yakın zamanda üniversite kampus alanının ve yeni yerleşkesinin temelini attık. Her alanda hızla büyüyoruz ve Türkiye’de en hızlı büyüyen üniversitelerden biriyiz şu an. Sevgili Pertekliler, ben bu hizmetleri söylediğim zaman diyorlar ki, efendim rektörümüz hükümeti övüyor. Sevgili Pertekliler ben başka bir ülkenin hükümetini mi öveyim. Bu hükümetimiz bu devletimiz, bakın size rakam arz ediyorum bir milyon bütçeden 44 milyon bütçeye çıktık. 300 öğrenciden 4 bin öğrenciye, 4 bin metrekare alandan 30 bin metrekare alana çıktı üniversitenin alanı. 29 personelden 600 personele çıktı üniversitemiz. Bütün bunlar bu devletin bu hükümetin imkanları ile olmuştur. Elbette ki, bir vatandaş olarak bırakın rektörlüğü, devletimize, milletimize, ülkemize elbette ki teşekkür edip şükran duygularımı arz etmem gerekiyor."

Rektör Prof.Dr. Boztuğ, Tunceli Üniversitesi’nde şu an yaptıkları ’mayanın tuttuğunu’ belirterek, 2008 yılı Eylül ayında Tunceli’ye geldiğimde yaptığı basın toplantısında, "Allah’ın izniyle Tunceli Üniversitesi’nde, devlet büyüklerimizin yardımıyla dört tane olayı hayata geçireceğiz dedim. Bir; Tunceli Üniversitesi’nde hiç kimse Alevi -Sünni diye dışlanmayacak. İki; Tunceli Üniversitesi’nde hiç kimse, devrimci, ülkücü , dindar, solcu, sağcı diye dışlanmayacak. Üçüncüsü; Tunceli Üniversitesi’nde hiç kimse Türk, Kürt, Zaza diye dışlanmayacak. Dördüncüsü ise; Tunceli Üniversitesi’nde hiç kimse başörtülü olan veya olmayan diye dışlanmayacak. Ben herkes bizim birinci sınıf yurttaşımızdır dedim. Ve bugün üniversitemizde yaşanan huzur ve rahat ortamı da bunun kanıtıdır" dedi.

Rektör Prof. Dr. Durmuş Boztuğ, üniversiteye daha önce başka üniversitelerden getirilen ve 40-B kapsamında görev yapan öğretim görevlilerinin görev süreleri bitimde görev sürelerini uzatmadan gönderildiklerini söyledi. Prof.Dr. Boztuğ, "Üniversiteye 40-B ile gelen bazı görevlilerin görev sürelerini bitirdiklerini, bunların görev sürelerini uzatmadıklarını anlatırken, "Ortak yaşama, ortak yaşama kültürünü geliştiremediler. Dediler ki burası; Dersim, burada herkes solcu, burada herkes Dersim Alevisi, Kürt, herkes bizim gibi olsun. ’Hayır’ dedim. Burası Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir üniversitesi burada herkes olacak, siz olmayacaksınız. Biz bunu evel Allah’ın izniyle yasaların kanunların bize verdiği yetkiyle bu birlikteliğimizi kardeşliğimizi daha da geliştireceğiz" diye konuştu.

Hayırsever Pertekli işadamı Kemal Genç, eşi sakine Genç adına böyle bir bina yapmanın kendisini ve bütün Perteklileri gururlandırdığını söyledi. Konuşmaların ardında binanın yapılacağı alana gidilerek temel atma töreni yapıldı


Mardin Artuklu Üniversitesi'nden bir ilk daha! 'Cumhuriyet rejimine muhalif olduğu' iddiasıyla yıllarca sürgün hayatı yaşayan, mezarı 27 Mayıs hükümeti tarafından yıktırılarak bilinmeyen bir yere nakledilen Said Nursi adına enstitü kurmak için proje hazırlandı. Üniversite senatosunda imzaya açılan dosya, yakında YÖK'e gönderilecek.

Rektör Prof. Serdar Bedii Omay, AkŞam'a yaptığı açıklamada, 'Risale-i Nur ve Said Nursi adıyla enstitü kurulması için proje hazırladık. Dosya şu anda senatoda. Prosedür tamamlandıktan sonra resmi başvurumuzu yapacağız. Dosyayı yakında YÖK'e göndereceğiz' dedi. Omay, üniversitelere bağlı enstitülerin kurulması için YÖK'ün önerisi ve Bakanlar Kurulu kararı gerektiğini söyledi. Rektör Yardımcısı Prof. Kadri Yıldırım ise enstitü hazırlığının gerekçesini şöyle anlattı:
'Risale-i Nur ve Said Nursi Enstitüsü'nü kurma gerekçemiz, toplumun hem maddi hem de manevi kültüründe çok büyük roller oynamış bilim, ilim adamlarının rollerinin toplum tarafından bilinmesini sağlamak.
Said Nursi ve eserleri, malesef toplum tarafından arzulanan şekilde bilinmiyor. Bu eksikliğin, üniversitelerin bünyelerinde kurulacak enstitülerle giderilmesinin en sağlıklı yol olduğunu düşünüyoruz.'

Amacımız gerçek kişiliğinin ortaya çıkmasına katkı
Artuklu Üniversitesi, Risale Akademi ve Akademik Araştırmalar Vakfı işbirliğiyle 'Said-i Nursi Sempozyumu' da düzenlenecek. Yarın başlayacak olan ve üç gün sürecek olan sempozyumda, 75 akademisyen Said Nursi, eserleri ve Kürt sorununa bakışı konularında sunumlar yapacak. Sempozyumun, resmi bir kurumda Said-i Nursi adına düzenlenen geniş kapsamlı ilk toplantı olduğu belirtildi.
Rektör Yardımcısı Prof. Yıldırım, sempozyumla ilgili şu bilgileri verdi: Said Nursi'nin Kürt sorunu çerçevesindeki görüşlerini tartışacağız. Amacımız, Said-i Nursi'nin gerçek kişiliği ve düşüncelerinin ortaya çıkmasına katkıda bulunmaktır. Onun 'Kürt Reçetesi' adlı önemli bir eseri var. Burada çok önemli sosyal ve kültürel projelere yer vermektedir. Onun deyimiyle 'Kürdistan'da kurmayı düşündüğü bir üniversite var; adı da 'Medrese-i Zehra'. Kendisi, burada 3 eğitim dili olmasını istemiş, Arapça, Türkçe ve Kürtçe. Tam da demokratik adımların, Kürt sorununun çözümüne yönelik birtakım görüşlerin yaşama geçtiği bu günlerde, bu eserde ne var ne yok, ortaya çıkarılmalıdır. Herhangi bir provokasyon olmadığı takdirde, üniversiteler bu konuda öncü rol oynamalıdır.
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
account (06-04-2012), buena vista (09-04-2012), Ramo (06-04-2012)
  #720  
Eski 12-04-2012, 16:49
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Arrow Mustafa Mutlu

"Yüz kızartıcı suç' üniversitesi...

Rize Üniversitesi'nin adı "Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi", Kayseri Abdullah Gül Üniversitesi'nin adı "Abdullah Gül Üniversitesi", Zonguldak Karaelmas Üniversitesi'nin adı "Bülent Ecevit Üniversitesi", Konya Üniversitesi'nin adı da "Necmettin Erbakan Üniversitesi" olarak değiştirilecekmiş...

Buna "Bir ver, üç al oyunu" denir...

İtirazları önlemenin yolu, baştan hazır:

"Canım Ecevit'in adını da verdik... Bakın ne kadar tarafsızız!"

Bu isimleri verenlere sormak isterim:

1) Bülent Ecevit de Necmettin Erbakan da bu ülkeye yıllarca Başbakanlık yaptılar... Kendi

adlarını bir üniversiteye

vermek acaba onların akıllarına gelmedi mi?

2) Acaba daha önce hiçbir Başbakan'ın adı, "görevdeyken" bir üniversiteye verildi mi?

3) Madem başbakanların isimleri üniversiteye veriliyor; o zaman Bülent Ulusu'nun, Yıldırım Akbulut'un, Mesut Yılmaz'ın, Tansu Çiller'in adlarını da üniversite kapılarında görecek miyiz?

4) Necmettin Erbakan, bu ülkede Başbakanlık yaptı ama... Daha sonra "Bosna paralarını cukka etmek"ten, yani "yüz kızartıcı suç"tan hüküm giydi... Onun adını bir üniversiteye vermek, üniversite gençliğine "yüz kızartıcı suç işlemenin önemli olmadığı" mesajı vermek değil midir?

5) Ve son söz: Hani üniversiteler "özerk"ti? Öyleyse; bu isim değiştirme önerisi, adı geçen üniversitelerden hangisinin senatosunda görüşüldü, hangisinin öğrencilerine soruldu?
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
buena vista (12-04-2012), neron (13-04-2012), Ramo (13-04-2012)
Cevapla


Konuyu Toplam 1 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş arama yap
Modları Göster

Yetkileriniz
Yeni konu açabilirsinizdeğil
Yanıt gönderebilirsiniz değil
Eklenti gönderebilirsiniz değil
Mesaj düzenleyebilirsiniz değil

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 01:11 .


Telif Hakları vBulletin v3.5.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Tercüme ve Tasarım : Arka & Bahce