Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Medya Yorumları - Sayfa 70 - Arka BahÇe Forumu
Arka BahÇe Forumu  

Geri Dön   Arka BahÇe Forumu > Nadas Alanı > Dünya Hali > iç-dış politika
Kullanıcı ismi
Şifreniz
Kayıt ol SSS Üye Listesi Takvim Arama Bugünkü Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Medya Yorumları
Konudaki Cevap Sayısı
741
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
443089

Cevapla
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
  #691  
Eski 27-11-2011, 19:50
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Bu iktidar ülkedeki, neredeyse yüz yıllık, yaraları kaşıyarak kanatmaktan hangi faydayı ummaktadır, çok merak ediyorum. Birleştirmek yerine ayrıştırmayı ilke edinmek; benzerlikler yerine farklılıkları ortaya sürmek, hangi amaca hizmet etmektir! …

Dersim ayaklanmasından tutun da İskilipli Atıf Hoca’ya kadar bir kaşıma operasyonuna girişenlerin asıl maksadının Cumhuriyet ve Atatürk olmadığını düşünmek ve söylemek saf dillik olacaktır. Kurulan Cumhuriyetten ve Atatürk’ten öç almanın yeni yöntemi budur, günümüzde.

Sanki Dersim’de bir ayaklanma olmamıştır. Sanki Seyyid Rıza denilen adam ve eşkıyaları Hozat’ı işgal etmemiş ve katliam yapmamıştır. Sanki bu çapulcu sürüsü Erzincan köylerine saldırılar düzenlememiş, köyleri işgal etmemiştir. Sanki Dersim’de Sin köyüne baskın düzenleyip tüm ahaliyi öldürmemişlerdir. Sanki Seyyid Rıza’nın yoldaşı Baytar Nuri İngiliz hükümetine mektup yazarak silah ve asker yardımı istememiştir. Sanki Dersim operasyonunda on dört bin silah ve mühimmat ele geçirilmemiştir. Sanki Dersim’de karakollar basılmamış Türk askerine katliam uygulanmamıştır. Türk hükümeti durup dururken Dersim’e girmiş ve katliam yapılmış gibi bir hava estirilmektedir. Katliam yapmayı aklına koymuş bir devlet neden Seyyid Rıza’yı canlı yakalasın? Bulduğu yerde öldüremez miydi? … Türk devleti Dersimlilerden nefret ediyordu ise ve onları yok etmeyi planlıyordu ise neden tamamını öldürmedi de aşiretlerin bir bölümünü ülkenin çeşitli vilayetlerine sürgüne gönderdi? Neden Seyyid Rıza’nın ailesini tamamen ortadan kaldırmadı?

Sayın Başbakan konuşmalarında gösterdiği “Devlet belgelerini” yarım yamalak okumakta, sadece ölen Dersimli sayısını vermektedir. Şehit olan askerlerimizin sayısı da vardır o belgelerde. O belgelerde yakalanan silah ve mühimmat sayıları da mevcuttur. O belgelerde Dersim bölgesinde bu aşiretlerin yaptıkları katliamlar da anlatılmaktadır. Başbakanımız sadece ölen isyancı sayısını vererek nereye varmaya çalışıyor? …

Bir devlet başlatılan bir isyanı bastırmakla mükelleftir. Türk devleti de bunu yapmıştır ve yapmak zorundadır. Devlet olmanın gereği budur. Yalanlar ve kışkırtmalar üzerine kurulu bir siyasetle devlet yönetilemez. Gidilen yol yanlıştır. Yapılan siyaset yanlıştır. Tartışmalar içinde bulunduğumuz gemiyi delik deşik etmektedir.

Dersim meselesinden sonra Başbakanımız İskilipli Atıf Hoca’nın asılmasına sözü getirmiştir. Adının bir tarafında “Hoca” sıfatının bulunmasından istifade ederek bir dinî algı oluşturmaya çalışmaktadır. Kimdir bu İskilipli Atıf Hoca? Hemen kısa bir tarih hatırlatması yapalım isterseniz.

İskilipli Atıf Hoca 19 Şubat 1919 tarihinde İslam Teali Cemiyetini İstanbul’da kuran ve başkanlığını yürüten kişidir. Cemiyetin amacı; nizamnamesinde de ifade edildiği gibi, hilafetçi bir anlayışla bütün Müslümanlar arasında birlik ve kardeşliği sağlayarak, Halifenin etrafında toplanılmasını temin etmektir. Bu cemiyet, Hürriyet ve İtilaf Fırkasının bağlı bir yan kuruluşu olarak çalışmıştır. Hürriyet ve İtilaf Fırkası İttihat ve Terakki’nin karşısında yer aldığı için cemiyet de aynı karşıtlığı yürütmüş, Müdafa-i Hukuk cemiyetine ve Kuva-yı Milliye taraftarlarına karşı cephe almıştır. Cemiyet mensupları, gerek, Kuva-yı Milliye taraftarlarına duyduğu düşmanlıktan, gerekse, Millî Mücadelenin, kendilerinin Saltanat ve Hilafeti güçlendirerek kurtuluşa ulaşmak düşüncesine uymaması nedeniyle, bu hareketin karşısında yer almıştır.
Bu cemiyetin makale ve beyannameleri dönemin Milli Mücadele karşıtı olan Alemdar gazetesinde yayınlanmaktadır. Hatta bu beyannameler işgalci Yunan ordusunun uçakları ile Eskişehir bölgesinde havadan atılarak halka dağıtılmıştır. Cemiyet, düşmana karşı direnmenin yararsız olduğu görüşünde ve halifeye bağlılıktan başka bir şeyin memleketi kurtaramayacağı düşüncesindeydi. Bu sebeplerle Milli Mücadeleye cephe almış, Kurtuluş Savaşını baltalamış, hilafet ve saltanat uğruna işgal güçleri ile işbirliği yapmakta dahi bir beis görmemiştir.

Kısaca İskilipli Atıf Hoca’yı idama götüren sebepler onun dinî ve ilmî yönü değil, Kurutuluş Savaşına karşı cephe alması olmuştur. Hal böyle iken “işbirlikçilerden” ve “isyancılardan” mazlum yaratma çabası abesle iştigal bir iştir. İşte siyasi erk bu abesle iştigal etmekte bir sakınca görmemiş ve alabildiğine tehlikeli bir anlayışı günümüz siyasetinin odağına yerleştirmiştir.

En başta da söyledik: Yüz yıllık yaraları kaşıyarak kanatmak belki günlük siyasetiniz için bir an olsun rant açabilir sizlere ancak Türk devletini örselemekten başka bir işe yaramayacaktır hakikatte. Gömleklerini çıkardıklarını iddia edenler bu gün o gömleğin sırtlarındaki derilerine yapıştığını ilan etmişlerdir.
http://www.kamudanhaber.com/dersim-v...akale,886.html
Ünsal Erkan
__________________
Yaşadıklarını kar sanma yanına...
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna
Ne kadar yaşarsan yaşa
Sevdiğin kadardır ömrün...

Can Yücel
Alıntı ile Cevapla
Ramo kullanıcısına teşekkür edenler
buena vista (28-11-2011), coser (28-11-2011), hazan (05-12-2011), Master (27-11-2011), neron (09-12-2011), ojfjodc (21-09-2020)
  #692  
Eski 29-11-2011, 19:28
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Yandaş Oğlanlara Mizah Dersleri

Bir ülke edebiyatının en dip en zifir karanlık gününü nasıl anlayabiliriz, şöyle, gazeteci Reha Muhtar geçtiğimiz aylarda dünya şiirinin büyük ustası Baudelaire’i anlatan bir yazı yazdı, işte böyle günlerde.

Ya da şöyle, hükümetin bakan tayini gibi köşe yazarlığına atanan Radikal Gazetesi yazarlarından Akif Beki, kaç zaman var ki ‘mizah üzerine’ yazılar yazıyor, işte bir de böyle günlerde.

Ya da Madımak’ta aydınların yakılmasından zerre utanç ve sorumluluk duymayanların bir günde Dersim acılarından üstelik bugünlerde beş-on yıllık tutukluluk sürelerinin üstüne politik dürüm yapıp hapur şapur yemeye başlamaları…
Yazının Devamı
http://www.odatv.com/n.php?n=yandas-...ri--2911111200
__________________
Yaşadıklarını kar sanma yanına...
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna
Ne kadar yaşarsan yaşa
Sevdiğin kadardır ömrün...

Can Yücel
Alıntı ile Cevapla
Ramo kullanıcısına teşekkür edenler
account (30-11-2011), buena vista (30-11-2011), ebukala (20-09-2020), hazan (05-12-2011), ihokupusa (21-09-2020), isyarviwisam (21-09-2020), ixisojoyin (21-09-2020), iynubema (21-09-2020), Master (30-11-2011), neron (02-12-2011), ojliyawolasej (21-09-2020), ojutifuduruf (20-09-2020), ozicejeyuw (21-09-2020), resibev (20-09-2020), uovozewewi (20-09-2020)
  #693  
Eski 04-12-2011, 09:02
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Exclamation Biz İzmir'liler Gavurun kim olduğunu çok iyi biliriz...

İstiklal savaşı filan yok, hepsi dümen!

Punta’da bayram vardı.

Yunan ordusu Pasaport’tan karaya çıkmış, İzmir Metropoliti Hrisostomos etekleri zil çala çala koşmuş, haçıyla takdis edip, “evlatlarım, ne kadar Türk kanı içerseniz, o kadar sevaba girmiş olacaksınız” diyerek yere kapanmış ve ilk ayak basan Yunan albayının çizmelerini öpüyordu.
*
Aniden... Uzun boylu, siyah takım elbiseli bi delikanlı fırladı ortaya, elinde revolver. Bastı tetiğe, trak trak trak! Efsun alayının sancaktarı karpuz gibi düştü atının sırtından. Panik... Baktılar ki, tek kişi, sarıverdiler etrafını, ilk süngüyü iman tahtasına sapladılar, sonra neresine denk gelirse, orasına... Hasan Tahsin’di o çılgın Türk. Henüz 30’unda.
*
Hükümetimiz “bu tür şayialara ehemmiyet vermeyin” diyordu hâlâ... Teori’yle pratik’in kesiştiği insan ise, vakit tamam demişti, Anadolu’ya geçiyoruz. Böyle başladı macera.
*
Ateşten gömleği giymişti ulus, aktı gitti, aylar yıllar, canlar... Takvimler 30 Ağustos 1922’yi gösterdiğinde, yer gök yarılıyor, şöyle yazıyordu hatıra defterine Yüzbaşı Kanellopulos, “Türk topçusu susmuyor, titreyerek güneşin batmasını bekliyoruz.”
*
Onun batmasını beklediği güneş, bizim için doğuyordu aslında... Çıktı bi kayanın üstüne Mustafa Kemal, haykırdı karanlığa, “Eyy Hacıanesti nerdesin, gel de kurtar ordularını!”
*
Kudurmuştu Ali Kemal... Büyük gazeteci! Kin kusuyordu köşesinden, “bu millici mahluklar kadar başları ezilesi yılanlar hayal edilemez, düşmanlar onlardan bin kere iyidir...”
*
O “mahluk”lardan biriydi İzmirli süvari teğmen Yıldırım... 18 yaşında. Vurulmuştu. 40 derece ateşli olmasına rağmen hastaneden kaçmış, cepheye koşmuş, bugün kendi adını taşıyan Küçükköy İstasyonu’nu almaya çalışırken, son nefesini vermiş, bahçesine gömülmüştü.
*
Yıldırım toprağa düşerken, 30 kadar Yunan askeri girdi, savunmasız Kuzuluk Köyü’ne... Gözleri Fatma’ya takıldı, 15’inde... “Taze incir gibi” dediler, sırıtarak... Kaçtı Fatma, evine kapandı, kapıyı kilitledi. Omuzladılar. Açılmadı. Yakalım dediler, evi yakalım, nasıl olsa çıkar. Çaktılar kibriti. Alev alev. Çıkmadı kardeşim. Çıkmadı Fatma.
*
Teğmen Şevket, Uşak’tan geçiyordu o sırada... Sakarya’da şehit olan Yüzbaşı Basri’nin anacığı yakaladı kolundan, “Basrim nerde?” diye sordu. İçi çekildi Şevket’in, boğazı düğümlendi... “Arkadan geliyor ana” dedi. Söyleyemedi gerçeği... Ve, ömrünün sonuna kadar unutamadı bu yalanını, “kendimi asla affetmedim” diye yazdı, o güne dair hatırasını.
*
“Bastır parayı, askerlikten yırt” yoktu o zamanlar... Allah kısmet ederse, romanını yazmak istediğim, Albay “deli” Halit, belinin sağında “namuslu” dediği tabancasını, belinin solunda “namussuz” dediği tabancasını taşıyordu. İşgalciye “namuslu”yla sıkıyor, işgalciden korkup geri kaçana “namussuz”u gösteriyordu, “tercih senin yiğidim, istersen buyur kaçmayı dene!”
*
“Deli”ren biri daha vardı... İstanbul’daki işgal kuvvetleri komutanı General Charpy, öfkeden deliye dönmüştü. Yırttı elindeki haritayı, fırlattı duvara, “bu hızla yarın İzmir’e girerler” dedi. İnanamıyordu. 250 bin kişilik devasa ordu, hayalet gibi çıkıp, bi ordan bi burdan dalan, hızar gibi biçen Fahrettin Altay komutasındaki süvari tarafından lokma lokma bölünüyordu.
*
Kaçıyordu Yunan.
Ecel peşinde.
*
Ve, 9 Eylül. Hava mis. İzmir’in dağlarında çiçekler açıyordu. Bornova’dan boşaldılar aşağıya doğru, dörtnala. Sonradan adı Kahramanlar olan semte geldiler. Ödenecek “bedel” vardı daha... İkinci Tümen Dördüncü Alay’dan Konyalı Mehmet, Akşehirli Hakkı, Avanoslu Ahmet, düştüler oracıkta. Bugün, anıtları var orada. “Vatan ve namus” yazıyor altında.
*
İzmir’e ilk giren süvari olma “şeref”i, İzmirli soyadını alan, Yüzbaşı Şeref’e nasip oldu. Bismillah ilk iş, koştu Şeref, Hasan Tahsin’in düştüğü yere, Hükümet Konağı’nın alnı kabağına dikti al sancağı... Asteğmen Besim, Kadifekale’ye varmıştı bile.
*
Minarelerden ezan sesi yükselirken, Belkahve’deydi, Mustafa Kemal, seyrediyordu.
*
İşgal edildiği gün, bir ulusun Kurtuluş Savaşı’nı başlatan, işgali bittiği gün, o ulusun Kurtuluş Savaşı’nı bitiren, dünyada bu özelliğe sahip tek şehir, İzmir’i... Seyrediyordu.
*
Ağır ağır karardı hava. Kavuniçi top gibi gömüldü körfeze güneş, usuuul usul... Nif’te, kendisi için hazırlanan bağevine gitti. Tek kat, taş, penceresiz, gaz lambasının cılız ışığıyla aydınlanan, buram buram Ege kokan bağevine... Etrafında, Celal Bayar’ın “Galip Hoca” lakabıyla dağlarda örgütlediği efeler... Yorgundu. Yemek getirdiler. Yemedi. Cıgara çıkardı. Kahve istedi. “Biliyor musun İsmet” dedi... “Bir rüya görmüş gibiyim.”
*
Karabasanla başlayan, 3 yıl 3 ay 22 gün süren, mucizeyle biten bir rüya... Sona ermişti.
*
Taa ki... AKP’nin ilahiyatçı mebusu İhsan Şener, TBMM çatısı altında, “biliyor musunuz” diye başlayıp, “Yunanlıların Türklerle savaşı yok. Bütün şehitlikler temsili” diyene kadar.
*
Yasu vre!

Yılmaz Özdil
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
ewicafuf (20-09-2020), hazan (05-12-2011), ijorodaj (20-09-2020), neron (09-12-2011), ogukogi (21-09-2020), Ramo (10-12-2011)
  #694  
Eski 11-12-2011, 10:16
buena vista buena vista bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 895/3266
652 Mesaj ına 4322 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Cübbeli’ye açık, bize kapalı

Cübbeli Ahmet Hoca’nın karizmasını aslında Malta’daki jet-ski görüntüleri çizmişti.
“Beyaz kadın ticaretini azmettirmek”le, Fas’tan, Kazakistan’dan kadın getirtmekle suçlanması, “karizmanın yarılması” olarak nitelenebilir ancak...
Hoca, 17 Ağustos depreminden sonra “Rabbim zina yuvalarını vurdu” yorumunu yapmıştı.
Son operasyona ilişkin yorumunu merakla bekliyoruz.
* * *
“Henüz iddia” diyelim ve asıl konumuza geçelim:
Malumunuz Milli Eğitim Bakanlığı, okullardaki bilgisayarlardan yararlanan milyonlarca öğretmen ve öğrencinin hangi sitelere girip hangilerine giremeyeceğine karar veriyor.
Sakıncalı gördüğü siteleri listeleyip erişimi yasaklıyor.
Facebook, YouTube, twitter gibi en popüler internet mecraları okullarda yasak mesela...
Merak edip bir öğretmen arkadaşıma kendi internet sitemi sordum.
Okuldaki bilgisayara “candundar.com.tr” yazdı.
Ekranda gördüğü sonucu bana okudu:
“Bu siteye erişim, sakıncalı içeriğinden dolayı, Milli Eğitim Bakanlığı isteğiyle, Türk Telekom A.Ş. tarafından engellenmiştir.”
Vay canına!
Yazılarım ders kitaplarına girdi, belgesellerim sınıflarda gösterildi, ama siteme okullardan girilmesi yasak demek...
Daha önce aynısı Prof. Emre Kongar’ın başına gelmişti. O bunu ekrandan dile getirdiğinde Milli Eğitim Bakanı açıklama yapmış ve “Milyonlarca siteyi tek tek denetlemenin olanaksız olduğunu” belirterek “Bütün kişisel siteleri yasakladık. Benim siteme erişim de kapalı” demişti
Eh, makul!
Öğretmen arkadaşımdan rica ettim.
Mehmet Ali Birand’ın kişisel sitesini tıkladı.
Erişim açık...
Uğur Dündar?
Erişim açık...
Başka bir dert olmalı...
* * *
Muzırlık bu ya; arkadaşıma “‘Cübbeli Ahmet Hoca’ yazsana” dedim.
Bingo!
“Cubbeliahmethoca.tv” sitesi, okullarda hizmetinizde...
Dilerseniz “eserleri”ni, dilerseniz “tv programları”nı izleyebiliyor, ziyaretçi defterine methiyeler yazabiliyorsunuz.
Kadın ticareti suçlamasıyla gözaltına alınan, “halkı alenen düşmanlığa teşvik”ten sabıkası bulunan Cübbeli Hoca okullarda serbest, ben yasaklıyım.
“Hoca” sayılmadığımdan mı?
Cübbesiz olduğumdan mı?
Sormaz mısınız Fethullah Hoca’nın sitesini? Sordum tabii...
Doğru tahmin ettiniz:
“Tr.fgulen.com”, ardına kadar açık...
Harun Yahya?
Tabii o da...
“Turandursun.com”, “bulunamıyor”.
Ama “Turan Dursun ve diğer ateist yazarlara cevaplar” içeren “turandursun.org” açık...
* * *
Diyelim okulda biyoloji öğretmenisiniz; çocuklara “Evrim teorisi”yle ilgili ödev verdiniz. “İnternette araştırın” dediniz.
Google’a “evrim teorisi” yazınca, teorinin yalanlarına ve nasıl çöktüğüne dair yüzlerce site çıkacak karşılarına...
Teoriyi hakkıyla anlatan adil bir değerlendirme bulmak için epey arka sayfalara gitmeleri ve çok uğraşmaları gerekecek.
O yüzden ödevler, hayli dini içerikli geliyormuş son dönemde; tıpkı teşvik edilen siteler gibi...
“Eğitimde teknolojik devrim” sayesinde yakında tüm öğrencilerin tablet bilgisayarı olacak.
Ve “haram filtreli helal internet”te rahatça gezebilecekler. ( CAN DÜNDAR ADA )
Ne güzel değil mi?

MİLLİYET
Alıntı ile Cevapla
buena vista kullanıcısına teşekkür edenler
account (11-12-2011), ahivosilez (20-09-2020), hazan (12-12-2011), itakiducodeq (27-09-2020), itaroragodide (20-09-2020), Master (11-12-2011), neron (13-12-2011), ojutifuduruf (20-09-2020), oplohax (26-09-2020), Ramo (11-12-2011), utnuppi (01-09-2020), uxeriqim (27-09-2020)
  #695  
Eski 14-12-2011, 07:46
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Arrow Zor....

Bütün çocukluğu babasının yün dükkânında geçtiği için Sadullah Ergin, Uzunçarşı esnafları için “bizim oğlan”. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki eğitimi dışında hep Hatay’da yaşamış. Hoşgörü kenti Hatay’da, imam hatipli Sadullah Ergin’e Alevisi, Yahudisi, Hıristiyanı tüm vatandaştan, kendi ifadesiyle “teveccüh” var. Ergin, hemşerilerinin karşısına tek mesajla çıkıyor: “2002 Türkiye’sine mi dönmek istersiniz, daha da iyi günler mi görmek istersiniz. Sadullah bizim çocuk oy verelim diye oy istemiyorum sizden, kendiniz için en doğru tercihi yapın.”


Habur’da nasıl oldu bu iş?


Adalet Bakanı Sadullah Ergin, “milletvekilleri çıkarsa, teröristlerle, tecavüzcüler de çıkar” diyor. Bu gerekçeyle de tutukluluk süresinin kısaltılmasına karşı çıkıyor.
Bakan, teröristlerin çıkmasından kaygı duyuyor demek ki...
Peki Habur’da nasıl oldu bu iş?
Hatırlayalım:
Bir siyasi anlaşma gereği PKK’lılar Habur’dan zafer işaretleriyle giriş yaptılar.
Her zanlıyı kilometrelerce uzakta da olsa mahkemeye getirten Türk yargısı, bu kez PKK’lıların ayağına gitti.
Habur’a bir seyyar mahkeme gönderildi. Gelen PKK’lılar bu mahkemeye çıkarıldılar.
“Değiliz deseniz de pişmansınız”
PKK’lılara denildi ki:
- Eğer pişman olduğunuzu söylerseniz, pişmanlıktan yararlanacak ve serbest kalacaksınız.
PKK’lılar cevap verdiler:
- Biz pişman değiliz, pişman olduğumuzu da beyan etmeyiz.
PKK’lılar ne terör örgütüne mensup olduklarını inkâr ettiler ne de pişmanlık belirttiler.
Habur’a ayaklarına giden mahkeme hüküm kurdu:
- Hal ve hareketlerinden pişman oldukları anlaşıldığından...
PKK’lılar aksini söyledikleri halde pişmanlıktan yararlandılar ve serbest kaldılar.
“Biz PKK’lıyız” demelerine rağmen terör örgütü üyeliğinden tutuklanmadılar, bu konuda bir soruşturma dahi açılmadı.
Habur’a geldikleri gibi yine otobüsün üzerinde, zafer işaretleri yaparak yollarına devam etiler.
O zaman Adalet Bakanı Ergin, bu karar örnek oluşturur, diğer teröristler de talep ederler, ayaklarına mahkeme isterler, sonra pişmanız demedikleri halde serbest kalırlar, demedi...
Böyle çifte standart uygulayan bir yargı sistemimiz var, maalesef.
Şimdi Adalet Bakanı’nın çıkıp, tutukluluk süresini kısaltırsak teröristler ve tecavüzcüler de serbest kalır, demesi iyi bir demagoji örneğinden başka anlam taşımıyor.

Bakan’ın karıştırdığı süre


Adalet Bakanı Ergin’in, “yargılama süresi kısalırsa tutukluluk süresi de kısalır” ifadesi, bir ön kabulle hareket ettiğini gösteriyor.
Tutukluluk süresinin kısalmasını yargılama süresinin kısalmasına bağladığına göre, demek ki Ergin, yargılamanın tutuklu yapılmasını esas alıyor; anlamı çıkıyor. Oysa, hukukumuzda tutuksuz yargılama esas, tutuklu yargılama bir istisna. Buna karşın Adalet Bakanı’nın bunun tersini düşündüğü anlaşılıyor.
Bakan’ın ifadesi, dün CHP milletvekili Rıza Türmen ve Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan’ın da vurguladıkları gibi, yargılama süresi ile tutukluluk süresini birbirine karıştırdığını düşündürüyor. Tutuksuz yargılama esas olduğuna göre, tutukluluk süresini yargılama süresine bağlamak temel bir yanlış.
Tabii Adalet Bakanı Ergin’in bir hukukçu olarak bunu bilmediğini düşünmek çok zor. Karışıklığı bilerek yaptığını düşünmek daha gerçekçi duruyor.

Geç gelen adalet

Bakan Ergin’in bu yaklaşımı, milletvekillerinin tutukluluk halinin devamını dolaylı olarak destekleyen bir anlayış.
Geç gelen adalet adalet değildir, özdeyişinin çok iyi ifade ettiği gibi, uzun tutukluluk sürelerinin sonunda beraat eden sanıklar için telafisi imkânsız zararlar söz konusu. Ayrıca uzun tutukluluk süresinin ceza verilmesi yönünde bir psikolojik baskı yaratacağı da düşünülmesi gereken bir diğer yön.
Bu tartışmalara girmeden AB’yle tam üyelik müzakeresi yapan Türkiye’nin AİHM kararlarına uygun biçimde tutukluluk süresini yeniden düzenlemesi en doğru yol olur.


Fikret Bila / Miliyet
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
account (14-12-2011), Ramo (20-12-2011)
  #696  
Eski 14-12-2011, 18:01
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Arrow Necati DOĞRU

İlahiyatçı vekil yalancı çıktı!



DİN okumuş.
Allah'ı biliyor.
Peygamberleri tanıyor.
Kitaplardan haberli.
İlahiyatçı (Tanrı bilimci) olmuş.
İktidar partisine yanaşmış.
Kucaklaşmış.
Kucaklamışlar.
AKP milletvekili olmuş.
Şimdi o, Ordu'dan vekil.

Her ay 17 bin TL maaş alıyor. Sayıştay'ın hazırladığı fakat kulak ardı edilen rapora göre, milletvekilleri şu anda ayda 3 bin TL fazladan (hak edilmemiş) maaş alıyorlar.

Bu din okumuş, Allah korkusu (!) bilen milletvekili de her ay maaşının içinde hak edilmemiş o 3 bin TL'yi de alıyor.
Meclis'te özel odası var.
Bir sekreteri bulunuyor.
Sekreterin maaşını halk ödüyor.
Bir de danışmanı var.
Danışmanın maaşını da halk ödüyor.
Telefon paralarını halk ödüyor.
Benzin paralarını halk ödüyor.
Meclis Lokantası'nda halktan sübvansiyonlu olarak porsiyon pirzolayı da 3 TL'ye yiyor, çorbayı 50 kuruşu içiyor.
Yan ödemelerini harcırahlı olarak alıyor.
Milletvekili olduğu için dokunulmazlığı da var. Ayrıca emekliliğinde yaş sınırı yok.
Yaşı kaç olursa olsun, iki yıl milletvekilliği yapınca emekli olacak ve ömür boyu ayda 6 bin TL de emekli maaşı almaya devam edecek. Bir daha milletvekili seçilirse hem milletvekili maaşını ve hem de emekli maaşını birilikte her ay almaya devam edecek. •••

Adı İhsan Şener.
İşte bu vekil yalancı çıktı.-»
Yalan söylediğf anlaşıldı.
Ceyhun Bozkurt adlı iyi bir gazeteci bu AKP Ordu Milletvekili İhsan Şener'in 12. Haziran seçimlerinden önce Ordulu vatandaşlara, partisine oy versinler diye, hazırladığı, caddelerinde panolara, sokaklarda duvarlara yapıştırdığı "Ordu Hazır. Hedef 2023" adlı broşürünü buldu.
Orada özgeçmişi de yazıyor.
"Doktora eğitimim var" demiş.
Doktorasını "Hacettepe Üniversitesi İnkılap Tarihi Enstitüsü"nden almıştır diye övünmüş. İyi gazeteci Ceyhan Bozkurt, Hacettepe Üniversitesi İnkılap Tarihi Enstitüsü'nün Müdürü Prof. Dr. Mustafa Yılmazı bulup, "Ordu Milletvekili İhsan Şener sizin üniversitenizde doktora yaptığını söylüyor, bu doğru mu?" diye sordu.
"Yalan" cevabını aldı.
Doktora yapmamış.
Doktora öğrencisi olmamış.
Kaydı yok.
Misafir öğrenci olmuş.
Birkaç derse katılmış.
Yalancı!
Doktora yaptım diyor.
İşte bu yalancı Milletvekili, geçenlerde "Dersim Tartışmaları" başladığında Meclis'te İnsan Hakları Komisyonu toplantısı sırasında söz alıp bir konuşma yaptı.
Din okumuş.,
Allah'ı biliyor.
Peygamberleri tanıyor.
Kitaplardan haberli.
İlahiyatçı (Tanrı bilimci) olmuş bu milletvekili, "Milli Kurtuluş Savaşı sırasında Ege'de Yunan Ordusu ile yapılan bir savaş yok. Bütün şehitlikler temsili (düzmece)..." dedi.
Yalancı milletvekili! "İstiklal savaşı olmadı" demeye getirdi.
Yalancı, iktidar partisinden.
Her ay vekil maaşı alıyor.
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
buena vista (14-12-2011), Ramo (20-12-2011)
  #697  
Eski 20-12-2011, 11:03
dentist - ait Avatar
dentist dentist bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 1.058/2200
469 Mesaj ına 3880 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Yürü be kim tutar seni...

Alttaki yazı başlığı dahil orjinaldir ve ilgili yazara aitdir.

Şimdi sıra Anıtkabir'de

Olayı biliyorsunuz: TBMM'de görev yapan Muhafız ve Tören Taburu'nun görevine kuruluşundan 91 yıl sonra son verildi.
Cumhurbaşkanı Gül'ün imzasından geçen "TBMM Başkanlığı İdari Teşkilat Kanunu" ile artık demokrasinin ve sivilliğin bir numaralı kurumu olan Meclis'i polis koruyacak.
Meclis'teki tabur, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı'nın bir parçasıydı. Anıtkabir'i de koruyan bu alay...
Madem Vesayet Rejimi'ni sonlandırmaya çalışıyoruz... Madem demokratikleşme ve sivilleşme dönemine girdik... O halde durmayalım... Türkiye'nin en önemli simgesi olan Atatürk'ü de Vesayet Rejimi'nden kurtaralım.
Anıtkabir Komutanlığı lağvedilsin. Askerler asli görevlerine dönsün. Merak etmeyin, habersiz kalınmaz: Çünkü 10 Kasım'larda polis de, asker kadar gözyaşı dökebilir.

EMRE AKÖZ Sabah
__________________
“Çalışmadan, öğrenmeden,yorulmadan rahat yaşama yollarını alışkanlık haline getiren milletler önce onurlarını sonra hürriyetlerini daha sonra da geleceklerini kaybetmeye mahkumdurlar.”
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Alıntı ile Cevapla
dentist kullanıcısına teşekkür edenler
Master (20-12-2011), oplohax (26-09-2020), Ramo (20-12-2011)
  #698  
Eski 21-12-2011, 23:52
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne 10 Kasım'da Zaman gazetesindeki köşesinde yazdığı yazı :


10 Kasım: Atatürk'ü anarken

Atatürkçülüğün bir tür; cehaleti, kifayetsizliği, ilme ve fikre uzaklığı ve bağnazlığı gizlemek için icat edilmiş bir maske olduğunu uzun yıllar boyu tecrübe ederek öğrendim.


En hızlı Atatürkçü öğretmenlerimiz en şekilci, en anlayışsız ve en despot hocalarımızdı. Aklımda, öğrettikleri tek bir şey bile yok. En hızlı Atatürkçü akademisyenler evrensel bilim bir kenara, bu ülkeye bile toplu iğne ucu kadar katkıda bulunamamış, sadece unvanlarıyla geçinen adamlardı. En yiğitleri, benim talebeliğimde sadece Türkçeyi bozmakla uğraşır, uydurdukları yeni Öztürkçe kelimelerle bilim adamlığı taslarlardı.

Geride bir dogma bırakmadığını söyleyen, sadece aklın ve bilimin rehber alınmasını vasiyet eden büyük bir devlet adamının sözlerini eğip bükerek ilkel bir ideoloji icat etmek ve ne olduğu bir türlü anlaşılamayan bu ideoloji ile devletin bütün imkânlarını kullanarak körpe beyinleri yıkamak mutlaka bir art niyete dayanmalı. Atatürkçülük, silahla desteklenen bir oligarşinin yönetme hakkını meşrulaştırmak adına seferber edilen bir ideolojiydi. Ne Atatürk'le, ne Atatürk'ün bizlere çizdiği ufukla ve bıraktığı mirasla yakından uzaktan alâkası yoktu.

Birileri Atatürk'ün çatık kaşlı, asık suratlı büstlerinin arkasına saklanarak halka karşı kendi yönetme ayrıcalıklarını sürdürmeye çalıştılar. Birbirinden farklı yığınla Atatürkçülük vardır. Hepsinin ortak paydası demokrasi hazımsızlığıdır.

Bu sığ ve ilkel ideoloji, bütünüyle geçekliğin çarpıtılmasına dayandığı için ülkemizin ilmen ve fikren gelişmesine engel oldu. Bu zorba azınlığın iktidarını sürdürebilmesi için herkesin Atatürkçü olması gerekiyordu. Atatürkçü olması için de çocukça yalanlara, çarpıtmalara herkesin inanması gerekiyordu. Gerçeklik duygusu ters yüz edilmiş bir toplumdan hangi başarıyı, hangi performansı bekleyebilirsiniz? Allah'tan Atatürkçülük metazori, dar ve sıradan beyinler tarafından üretildiği için akıl ve izan sahiplerinin idrak duvarını geçemedi. Bu yüzden arkasında kanunlar ve yönetmelikler olan devlet törenleri ile sınırlı kaldı. Bugün söylediği sözü ciddiye alabileceğiniz, bir önceki cümlesi ile bir sonraki arasında mantık bağı kurabileceğiniz tanıdığınız Atatürkçü bir bilim adamı var mı? Ya bizleri ihtiyacımız olan gerçeklerle buluşturan Cemil Koçak, Mustafa Armağan, Şükrü Hanioğlu gibi tarihçilere bir bakın.

'Yeni anayasada ideoloji olmasın' talebi, 'Anayasada Atatürkçülük yer almasın' anlamına geliyor. Dolayısıyla Türkiye'nin gündeminde Atatürkçülük tartışması var. Tabulara, kültlere, fetişlere aldırmayan eleştirel akıl için verimli bir sınav konusu. Sonuçta siyasî rekabet Atatürk maskesi arkasına gizlenmeden yapılacak. Kimse, demokrasi mücadelesinde temsil boşluğunu, ilkel kabile toplumları gibi Atatürk'ün ruhaniyetinden medet umarak tamamlamaya kalkışmayacak. Nagehan Alçı'nın yeniden açtığı 'Atatürk diktatör müydü?' tartışması ile Hilal Kaplan'ın 'Türkiye'nin ölmeyen babası' kitabını, bu eleştirel akla bir katkı olarak değerlendirmek lâzım. Son günlerde 20'li, 30'lu yılların gazetelerini tarıyorum. Özellikle 30'lu yıllarda Atatürk siyaset sahnesinde hiç görünmüyor. Küçük bir azınlık, sağlığında da Atatürk'ü muhaliflere karşı bir zırh olarak kullanıyor. Atatürk kültü ise yokluğu için oluşturuluyor. Atatürk'ün öldüğü 1938'de, 1919'da Samsun'a ayak basması ilk defa mayıs ayında, muhtelif tarihlerde kutlanan 'idman şenlikleri' ile birlikte bayram olarak kutlanıyor. Atatürk'ün bir külte dönüştürülmesi ve etrafında bir mistik hale oluşturulması uzun Millî Şef iktidarından sonra oluyor. Demokrat Parti, II. Adam'a karşı arkasını sağlamlaştırmak için bu bayrağı daha da ileri götürüyor.

Atatürk başarılı bir siyasetçi ve devlet adamı, muzaffer bir komutandır. Kendisine şükran ve minnet borçluyuz. Borcumuzu ifa etmenin en gerekli yollarından biri, onun adı etrafında sonradan üretilmiş Atatürkçülük adı verilen ideoloji ile kendisinin yakından uzaktan bir alâkası olmadığını göstermek ve hatırlatmaktır.

Bugün 10 Kasım. Atatürk'ün aramızdan ayrılışının 73. yıldönümü. Türkiye bugün daha güçlü ve itibarlı, daha müreffeh bir ülke. Demek ki emaneti sağlam ellerde.

Nur içinde yatsın.

+++

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül,

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yönetim Kurulu Üyeliklerine ise Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne ve Prof. Dr. İskender Pala’yı seçtiği bildirildi.
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
account (22-12-2011), buena vista (22-12-2011), hazan (22-12-2011), Oğuzhan (22-12-2011), Ramo (22-12-2011)
  #699  
Eski 22-12-2011, 22:31
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Mustafa

Hep aynı höt zöt...

Elçiyi geri çekeriz.

¡
Breh breh breh!
¡
İki sene önce... Fransa’nın Nancy kentine bağlı Pont-a-Mousson kasabasındaki Jacques Marquette Lisesi’nin tarih dersinde Ermeni soykırımı işleniyordu. Sınıfta bulunan beş Türk öğrenci, soykırım iddiasını reddetti, öğretmenle çatır çatır tartıştı. Öğretmen kızdı, çocukları sınıftan attı.
¡
Haftaya... Aynı öğretmen sınav yaptı, “Ermeni soykırımını anlatın” dedi. Dört Türk öğrenci dilleri döndüğünce “soykırım yoktur”u anlatırken... 13 yaşındaki Mustafa, çocuk aklıyla sinirlendi, “varsa da hak etmişlerdir” yazdı. Anında disiplin’e verildi. Okuldan uzaklaştırıldı.
¡
Mustafa’nın babası derhal okula çağırıldı, “oğlunuz Fransız yasalarına karşı suç işledi” diye fırçalandı. Baba, gayet sakin şekilde, “hak etmişlerdir sözü için oğlum adına elbette özür dilerim ama, soykırım iddiasını kabul etmeyenlerin cezalandırılmasını öngören bir Fransız yasasını hiç duymadım” dedi. Vay sen misin bu cevabı veren...
¡
“Çocukla kan davası” başlatan okul yönetimi, bu sefer Mustafa’yı çağırdı, affedilmen için şans tanıyoruz, “Ermeni soykırımı, insanlığa karşı suç” konulu ödev hazırlayacaksın denildi.
¡
Üstelik... “Soykırım tanıklarıyla görüşeceksin, kaç kişinin nasıl öldürüldüğünü tek tek detaylandıracaksın, bunları yaparken, soykırımı inkâr eden Türkiye’nin tarih kaynaklarından alıntı yapmayacaksın, sonra da çıkıp, sınıf arkadaşlarının önünde anlatacaksın” şartı koşuldu.
¡
Mustafa n’aaptı? Madem Türkiye’nin tarih kaynaklarından alıntı yapmam yasak, buyrun size, Fransa’da faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşu COJEP’in raporları dedi... COJEP’in soykırım olmadığını belgeleriyle anlatan raporlarını ödev olarak verdi. Okul morardı.
>>>>> http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/19519054.asp
__________________
Yaşadıklarını kar sanma yanına...
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna
Ne kadar yaşarsan yaşa
Sevdiğin kadardır ömrün...

Can Yücel
Alıntı ile Cevapla
Ramo kullanıcısına teşekkür edenler
buena vista (23-12-2011), Master (23-12-2011)
  #700  
Eski 22-12-2011, 22:38
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

YAŞAR KEMAL BU ÖDÜLÜ NİÇİN ALDI

Tümüyle politik bir oylamada ulus olarak toptan soykırımcı ilan edildiğimiz kesinleşmekle kalmadı “Bu iş valla soykırım değildi!” dememizin yanında, “Suçsuzum hakim bey!” demek de suç sayıldı!

Yalnızca Fransa değil 22 AB ülkesi bizi karşısına aldı! Bu karar bütün AB mahkemeleri için geçerlidir.

Şirazeden çıkmış basınımız “Deli Sarko!” gibi aptalca başlıklarla “seçim yatırımı” gibi örtülerle sulandırmaya çalışsa da buz gibi gerçek, emperyalizmin toplarını Libya ve Suriye'den sonra bize çevirmeye başladığıdır. Suriye ve İran'ın “düzleştirilmesi” o ülkelerle sınırlı kalmayacak; bizi de düzleştirecekler!

Fransa'daki oylama, yalnızca “Bouvet Zırhlısı”nın toplarını tabyalarımıza çevirmesi değildir, Quen Elizabeth, Irresistible vs'de toplarını çevirdi!

Türkiye de yavaş yavaş Dünya kamuoyunın zihninde Libyalaşmaya, Suriyeleşmeye, İranlaşmaya başladı!

http://www.odatv.com/n.php?n=yasar-k...ldi-2212111200
__________________
Yaşadıklarını kar sanma yanına...
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna
Ne kadar yaşarsan yaşa
Sevdiğin kadardır ömrün...

Can Yücel
Alıntı ile Cevapla
Ramo kullanıcısına teşekkür edenler
alupekacuer (20-09-2020), coser (23-12-2011), Master (23-12-2011)
Cevapla


Konuyu Toplam 1 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş arama yap
Modları Göster

Yetkileriniz
Yeni konu açabilirsinizdeğil
Yanıt gönderebilirsiniz değil
Eklenti gönderebilirsiniz değil
Mesaj düzenleyebilirsiniz değil

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 16:54 .


Telif Hakları vBulletin v3.5.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Tercüme ve Tasarım : Arka & Bahce