#191
|
||||
|
||||
"olan oluye oluyor"
bunun uzerine iki kelam etmek isteriz vesselam.... insanoglu'nun sanal yasami sevecegini ve sevdigini bilen yaratici, daha her seyin basinda inanacaklara gonderdigi hemen hemen butun kutsal kitaplarinda aslinda varolan tek gercegin sefil kullarinin gozunde yokolus olarak yorumlandigini ama bu yokolusun bir son degil asil ve tek gercege geri donulen bir baslangic oldugunu vahyetmistir. Bastan sona ilahi bir diyalektika'nin onunde durmaktansa ilahi kudrete inanan bir fukara olarak gercege donene baslangic icin rahmet dileriz....... yukardaki yazi ustumuze vazife olmamakla beraber dustugu yeri yakan butun ates'lere sonsuz saygi ile karalanmistir.
__________________
cefasiz sefanin vefasi olmaz.... |
R.W kullanıcısına teşekkür edenler | ||
alihoca (24-05-2006) |
#192
|
||||
|
||||
Günaydın Ahali ;
Hayır efendim ! Irina'nın hala buralarda olduğunu ve Haziran ortalarına kadar kalmayı planladığını yazmayacağım. At kiralayarak iki hafta arayla tecavüz eden mühendis kardeşimize 250 YTL para cezası verildiği ve, adaletmi bu ! diye ağlaşan hayvanseverlerin nasıl bir adalet beklentisi (yoksa kısas mı ?) içinde olduklarını betimlemeyeceğim. Sadece dönüp dönüp şu tuhaf yazıyı bir kere ve bir kere daha ve bir kere daha okuyacağım. ------------------------------- Birkaç gündür önemli bir mazeretim nedeniyle Arkabahçe’ye kendimi atamamıştım. Yazıları okuyunca gene dilim şişti, bir şeyler yazama hastalığım nüksetti ama karman çorman olan ruh halimle kelimelerle boğuştum durdum, yazdıklarım içime sinmedi, silip, düzeltmekten gına geldi… Vazgeçtim ben de. Az önce kısa bir taziye yazısını hiç tanımadığım biri için yazdım, o da içime sinmedi. Hastalık ve o ölüm gerçeğinin soğuk yüzünü birkaç gündür gözlemleyince… Her zaman olan ölene olur. Sayısı ne kadardır, tam olarak bilemediğim ama bunlardan bir kaç tanesini ön plana çıkardığım konular var hayatımda. Ki içinde olmaya da, o ortamı teneffüs etmeye de ve toplumun yapılmasını istediği törensel şekilleri yerine getirmeye de ayak sürüdüğüm olaylar... İşte bunlardan biri “ölüm” denilen anın yaşanmasının ardından geride kalanlarla öyle sıcağı sıcağına karşılaşmak ve onlarla konuşmak zorunda kalmak... Hele bu bitiş çizgisi anı çok erken gerçekleşmişse daha da zorlanıyorum. Ateşin düştüğü yeri yaktığı, bir gerçek. Ancak ateş büyükse, harlıysa düştüğü yerin dışındakileri ısıtıp, soldurup, kavurduğu da bir gerçek. Zaman zaman belki bizler de; beylik lakırdılarımız arasına serpiştirdiğimiz olmuştur şu özlü sözü: “Acılar paylaşınca azalır, sevinçler paylaştıkça çoğalır.” İnandırıcılık payı, doğruluk payı kuşkusuz vardır bu sözün, yoksa kolay kolay gelip dilimize yapışmazdı. Ancak, benim tam olarak sindiremediğim bir şey var bu sözde; özellikle manevi acı nasıl paylaşılır ki? Ağlayanla ağlayarak mı, ağlayanın gözyaşlarını silerek mi, ağlayanı iyice ağlatıp gözyaşlarının tükenmesini sağlayarak mı? Bilmiyorum, hangisinin doğru olduğunu, uygun olacağını bilemiyorum. Acıyı yaşayanlara sabır, direnç, serinkanlılık ve sağduyu telkin ederek mi? Bunun da doğru olup olmadığını bilmiyorum. Daha doğrusu neyin doğru bir davranış olacağını, neyin yararı olacağını kestiremiyorum. Yoksa sadece “başınız sağ olsun” sözüne sığınıp, defalarca dilimize dolayıp tekrarlamak mı? Karşılığında da “dostlar sağ olsun, sizler sağ olun” sözünü duyup, hem acıyı ciğerinin içinden yaşayan hem de aynı acıyı daha düşük derecede yaşayanların birbirlerine verdikleri bu kalıplaşmış sözlerle mi yetinelim? Gerçekten bilemiyorum. Ortada değişmez bir gerçek var. Sebebi ne olursa olsun, hangi koşullarda gerçekleşirse gerçekleşsin giden artık aramızda yok! O artık “sadık yârin koynunda”. Bildiğim ve herkesin de bildiği; her gün binlerce, doğum ve ölüm kapısından giriş ve çıkışın yaşandığı bu dünyada, biz geride kalanlar da o binlerce kişinin çıkış yapacağı kapıya doğru yürüyen ölüm kervanına katılacağız. Çevremizden, yakınlarımızdan katılanları gördüğümüz bu kervana bakıp, biraz da inanmadan ve aldatıcı bir oyalama ile “siz gidin biz arkadan yetişiriz” edasıyla onları uğurlarken hiç katılmayacakmışız gibi düşünüp kendimizi bir süre daha oyalayabiliriz. Sanki bize verilmiş bir senet veya söz varmış gibi daha zamanımızın gelmediğini hesaba katıp, yaşama dört elle ve daha sıkı sarılabiliriz. Aksini yapmak mümkün mü? Belki böyle davranmak da acıdan sıyrılmanın başka bir çıkış yoludur. Bir de; doğru gibi görünen ve herkesin dilinde olan “hayat devam ediyor” sözüne benim kanım pek kaynamıyor. Üşütücü, serin ve duygusuz buluyorum. Evet, hayat devam ediyor ama hayat onsuz devam ediyor, bir yanımız eksik, kayıp ve yitik olarak. Bu eksikliklerimiz her geçen gün çoğalıyor. Dede, nene, anne, baba, amca gibi bizden büyüklerin eksikliğini biraz daha çabuk kabulleniyoruz fakat diğerlerini o kadar kolay sineye çekemiyoruz. Ağlıyoruz, ta ki gözyaşlarımız kuruyana dek. Sonra derin ve etkili, buruk ve donuk bir sessizlik... Süresi hiç önemli değil; üç gün, yedi gün, kırk gün, elli iki gün, bayram, yıl ve yıllar derken fotoğraflarda, filmlerde, belleklerde kaldığı kadar... İşte, öyle bir hatırlama. Bu arada da başka acılarla, başka yangınlarla, bir diğerinden ötekine hüzünlü tanışmalar. Bu döngü, böyle! Her seferinde eksikliğimizi artırarak; öksüzleşerek, yetimleşerek, kukumav kuşları gibi yapayalnızlaşarak sıranın bize geleceği o ana kadar yaşama tutunmaya devam edeceğiz ama... İşte, böyle geçen her gün bizi gittikçe melülleştirecek ve Akarsu’nun dediği gibi;”bazı bazı gülsem de yine gönlüm hoş değil” noktasına getirecek. Bu düşüncelerle karmakarışık olduğum için kısa taziye yazımda “acınızı, üzüntünüzü, yasınızı paylaşıyorum, ailecek paylaşıyoruz” diyemedim. “Acı, üzüntü ve yas sizin, dolu dolu yaşayın. Nefes alışlarınız normale dönene kadar, yüreğiniz soğuyana kadar, yaranız kabuk tutup soyulana kadar, sevginizin ölçüsü ne kadarsa işte, o kadar üzülün, ağlayın, düzensizleşin, bedeninize ve ruhunuza kaldırabildiği kadar içkence yapın” demek geliyordu içimden. “Mekânı cennet olsun, Allah gani gani rahmet etsin, Fatma anamız yoldaşı olsun, nur içinde yatsın” gibilerinden temennilerde bulunsaydım daha kolay olurdu belki… Nerdeyse her gün duyduğumuz gördüğümüz “başkalarının ölümüne, ölüsüne” acaba ben biraz fazla mı kafa yoruyorum onu da bilmiyorum. Al işte, ne kadar kolay okunan bir yazı başlığı: “Lice'de yola döşenen mayının uzaktan kumanda ile patlatılması sonucu uzman çavuş Mustafa Kale şehit oldu.” Yazının yanında da bir aylık ya var, ya yok bebekle yanak yanağa çekilmiş, artık bu dünyada olmayan gencecik bir insan resmi! İçim yanıyor ve yüreğim sıkılıyor, burkuluyor… İnsanı insan yapan acaba bu; acımak, yazıklanmak duygusu mudur? Bence, sanki bu duygu en erdemli duyguların ilk sırasındadır, en önündedir. Sözü sündürdük, neyse, çoğu zaman olduğu gibi: “olan, ölene oluyor.” |
#193
|
||||
|
||||
İnsan yalnız ölür.......
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez |
#194
|
||||
|
||||
Baharla ÖlÜm KonuŞmalari
Sevda Tepesinde geçen gün
Karşıki masanın altında İki tane tavuk gördüm Toprakla yıkanıyorlardı Eşeledikleri çukurda İnsanlar için de belki ölüm Toprakla bi tür Yıkanmaktır diye düşündüm Can Yücel |
#195
|
|||||||||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||||||||
ölü'lerle konuşabilmenin imkansızlığı varoluşun dayanılmazlığını hafifletebildikçe hafifletmektedir. ölürken insan değil miyiz'in cevabı bilinçötesinde.............var mı geçebilen???
__________________
cefasiz sefanin vefasi olmaz.... |
R.W kullanıcısına teşekkür edenler | ||
hakan (25-05-2006) |
#196
|
||||
|
||||
Güzelleşelim
Heyytt Ahali !!!
'' Hoşgeldin Anne ; ne bu hal bugün erken başlamışın?!! He ya kızım ; erken başladım erken oldum.Bir dakka ya sen ne arıyosun hala burada.Senin için gitti dediler.Yoksa ben fazla mı götürdüm de , halllu, eee neydi ya haklu, yok yok halısimulasyon , amman ne haltsa öyle bişey mi görüyorum ? '' Yok yok AnnEm , halusinasyon falan görmüyorsun , ben gitmedim , malum kişi talimatı verdi , yaklaşık bir ay daha buralardayım. Ben burdayım da sen pek burada değil gibi görünüyosun.Leğen falan getireyim mi , için bulanıyor gibisin ?'' Baaak!! Bana Çiller muamelesi yapma fena oluruz.Benim ay qu'm en az altmış var , ona benzemem, incitmeyeyim şimdi seni. '' Tamam AnnEm üzülme sen.Hayrola bugün niye kandili erken söndürdün ? ters birşeyler mi var ?'' Vay vay vay ; sen kandili söndürmeyide mi öğrendin.Afferim kız sana.Neyse ; fazla kurcalama orasını burasını, zira pek düz giden birşey yok.Ben unutmak için şeffafı beyaz yapıyorum , beyazı da ortalıktan yok ediyorum , şimdi sana yok kaç taneydi, kaç şişeydi , ufak mı , büyük mü hesabını vermeye gelmedim. '' yahu AnnEm tamam dedik.Ben seni üzermiyim hiç ! Ama bazıları var , gelip gidip soruyorlar , ''AnnE neden malum dostlarının acılarını paylaşmaya gitmedi'' diye '' Bak kızım ; yukarıda bir yerde , tuhaf insanladan biri tuhaf birşeyler yazmış , aç bir daha oku.Üstelik o tuhaf insan bizim gibi virtual bahçelerde değil , hakiki bahçelerde hakiki çiçekler üreten ve hakiki insanların hakiki mutluluklarına tad katan çiçekler üreten biri.Hayır ; katmışlığı vardır oradan biliyorum. Bu insan evladı denen yaratığın acıları , bilgi gibidir, paylaştıkça artar. Bu insan evlatlarının bu topraklarda yaşayanları da takvime pek meraklıdır. Yedisi , kırkı, elliikisi, yok sene-i devriyesiydi falan diye , şamanlıktan kalma gösterilerle gidenin ardından Vah çekerler. Oysa ki gidenler , o şairler şairinin dediği gibi , '' beyaz atlarına binip '' gittiler. Ve giderken , başkalarına acı bırakmayı isteyerek gidende olmamıştır. Onların gittikleri yerdeki huzuru, arkalarında bıraktıklarının onlara ihtiyaç duymamasıyla paraleldir. Gidenleri sadece hoş anılarda hatırlayabiliyorsanız onlar orada huzurludurlar.Nereden mi bliiyorum? karıştırma orasını.Bak kafam bulanık çok konuşturma beni , ne dediğimi tam bilemiyorum zaten. '' Tamam be AnnEm . Ben zaten ha bire gelirim , giderim , yatarım, kalkarım, bu sizin memlekette neyin ne olduğunu anlayabilmiş değilm. Hakikaten de sizde sadece gidenlerin değil , herşeyin ,yedisi, kırkı , elliikisi var.Ama araları boş. Bir ara duymuştum , Susurluk diye bir yerde bir kepazelik çıkmış , sizinkiler kırk gün lamba aç-kapa yapmışlar , sonradan hatırlamaz bile olmuşlar. Okumuş bir dallama Yargının tepesindeki insanları doğradı , ki ben buradaydım , sizler bile yedi gün birbirinizi yediniz, sonra sap-saman birbirine girdi, birşey olmamış gibi davranmayı becerebiliyorsunuz. Sonra da kalkıp , şanlı tarih , bizim atalarımız gibi bir takım geyikler çeviriyorsunuz.Ben sizin alayınızı yerim AnneM. '' Ulan kızım ! Bak ayılırsam fena olur . Biz herşeye katlanırız , bizim aslında bir halt olamadığımızın söylenilmesine katlanamayız.Kat kat ederim seni kapa bu mevzuuyu.Yap şurdan köpüklüsünden bir sade kahve de toparlanalım. '' Emrin olur AnneM. Yanına da bir SWOP konyak vereyim mi ? '' Ver tabi.Ama bira bardağında olsun. Bilmem şişeyi getir mi deseydim. |
#197
|
|||||||||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||||||||
Gecenin bir vakti okursam buralari olacagi buydu..
Hocam, Yukardaki yazinda Insanlarin Yalniz öldüklerinden bahsetmissin? ACABA "yalniz dogmuyorlarmi??" Hayati boyunca hayattan aradiklarini bulamamislarin "Yalniz yasadiklari" gibi?? Velhasil Kelam ben senin kelamini; "Insanlar yalniz dogar, yalniz yasar ve yalniz ölür" seklinde degistirecegim musaadenle.. (Arada, kah esimiz, kah dostumuz, kah 1-2 sevenimiz ile yasadiklarimiz, ve muhtelif yerde ve sekillerde olusan-bu web sitesinde oldugu gibi- empatileri haric tutarsak EGER..) Gelelim Gonderilen ciceklerin kimden geldigine; TANIDIK bir dosttan gelmis meger de haberimiz Yokmus? Bu ince dusunce icin Sevgili Emin kardesime buradan tekrar tesekkur etmeyi BORC bilirim. Olmezde sag kalirsam, (bu kardesimin cayini icmek bahanesi ile) kendisi ile Fiziki olarak tanismak farz oldu. Kismet diyelim..
__________________
YATIRIM, sonu yanliş giden SPEKÜLASYONDUR EGER, zamaninda spekülasyondan cikamazsaniz MECBUREN yatirimci olursunuz..George SOROS TEKNiGE iNANMA TEKNiKSiZ KALMA. Bikmisbroker |
#198
|
||||
|
||||
GÖstere GÖstere Nerelere Geldİk!...
http://www.arka-bahce.org/forum/show...=4597#post4597
http://www.arka-bahce.org/forum/show...=4558#post4558 http://www.arka-bahce.org/forum/show...=4439#post4439 Ayıp diye birşey var,edep ya hu! Bu kadar mahrem yerler açılır saçılır mı! Göstere göstere yazılır mı! E bakmayan da kabahat. Bakıp da güzele,sonra almayan da kabahat.... |
#199
|
||||
|
||||
Sevgili Babo, yinede İnsan Yalnız ÖLÜR.... Annenize,Babanıza ve ebenize tşk ediniz, ayrıca Yaşamın enüst kulvarı olan Mazlum ve buruk hikayelerdeki sevgili sevmezliğinin ahını da, yalnız kalınmış hislerin arandığı ve DOST edinilmeye çalışılmış olunan, Balık, roka, Rakı anlamlarında yudumlanmıştır Hüzün ve yalnızlıklar, sadece paylaşılarak...ama yine Yalnızzzz Ölür İnsan...
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez |
#200
|
|||
|
|||
Yalan Tohumdur.Bire kırk verir.Verdiği kırkın her biri bir tohumdur ki o da bire kırk verir.
Bilgi de tohumdur.Bire yüz verir.Verdiği yüzün her biri Bir tohumdur ki;sana bilgelik, torunlarına da ilham verir. Zeka Sudur.Tohumları yeşertir.Yalanı da bilgiyi de. Yetenek Topraktır.Ne ekersen onu biçersin. Ekmezsen üzerinde ayrık otları biter. Emek Güneştir.Tohuma da suya da toprağa da hayat verir.. Kader, çadırınızdaki kilim gibidir. İpliğini ALLAH verir, Sen dokursun. Deseni sendendir, renkleri ALLAH'tan. Şans Doğal gübredir.Boktan bir şeydir yani.Ne zaman nereye düşeceği belli olmaz. Kilimine düşerse kirletir. Desenini değiştirir.Her seyi bombok eder.Oysa toprağına düşerse besler bodrumdan sevgilerimle
__________________
Buyuk ve onemli kararlar kisiseldir. |
Konuyu Toplam 2 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
Konu Seçenekleri | |
Modları Göster | |
|
|