Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Medya Yorumları - Sayfa 45 - Arka BahÇe Forumu
Arka BahÇe Forumu  

Geri Dön   Arka BahÇe Forumu > Nadas Alanı > Dünya Hali > iç-dış politika
Kullanıcı ismi
Şifreniz
Kayıt ol SSS Üye Listesi Takvim Arama Bugünkü Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Medya Yorumları
Konudaki Cevap Sayısı
741
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
443579

Cevapla
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
  #441  
Eski 05-08-2009, 11:38
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5527 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Ugur Mumcu'nun gelini olmanın hakkını vermek

Ece Temelkuran Kıyıdan/ MILLIYET

Helal eder misiniz?
5 Ağustos Çarşamba 2009



Ölülerin arkasından konuşulmayacağına dair genel kuralın gerekçesi nedir? Nasıl bir ahlaki meseledir bizi ölüye saygı göstermek zorunda hissettiren? Bugün, ölmek üzere olan ve hepimizin yakinen tanıdığı bir adam sebebiyle bu soru üzerine düşünüyorum. Ölümün herkesi, bütün günahları yıkayabilen bir mertebe olmasının nedeni ne?
Öyle sanıyorum ki yaşayanlar evrensel bir suçluluk duyuyorlar ölülerin karşısında. Saygı göstermelerinin nedeni bu. Hâlâ yaşıyor olmalarından dolayı kendilerini daha şanslı gördükleri için ölüleri, o ölüler ne günah işlemiş olurlarsa olsunlar affetmeye hazırlar.
Sıranın kendilerine gelmemiş olmasından o kadar sevinçliler ki belki ölünün bütün meselelerini kapatmaya hazırlar.

‘Acil şifalar’
Radyoda genç bir kadın haberleri okurken “Yoğun bakıma kaldırıldı” diyor. 20’li yaşlarında olmalı kız. Cıvıl cıvıl bir sesi var. Hiç düşünmeden, otomatik olarak ekliyor haberin sonuna:
“Acil şifalar diliyoruz!”
Niye? Ben dilemiyorum. Dilemeyen bir ülke dolusu, ölü ve diri insan var. Ama kızın sesi dümdüz başka bir habere geçiyor, yine cıvıl cıvıl. Bu yüzden de dilemiyorum şifa zaten.
Çünkü bu ülkede, geçmişte ve şimdide, ne olup bittiğinden habersiz milyonlarca insan var, milyonlarca daha insan olacak. Tıpkı radyodaki kız çocuğu gibi diktatörlere şifa dileyen çocuklar yaptılar bu ülkenin ölülerinden. Daha akıllı çocuklarından daha aptal çocuklar yaptılar. İşkencecileri kahraman; faşistleri ‘sevimli dedeler’ sanan çocuklar yarattılar.

Akıttığı kadar!
Dileyen dilesin, ben dilemem şifa. Akıttığı kadar kanı aksın...
Sonra da, eğer bu işin sonu ölümse, hiç tereddütsüz söylüyorum:
Hakkımı da helal etmem! Hakkını helal etmeyenlerin tarafında dururum.
Şöyle olmalı. Cenazesine gidilmeli. Sevenlerine, ailesine saygılı bir biçimde içeri girilmeli, sessizce. Yan yana durulmalı, saf tutmalı.
Öylece durmalı ve bütün törenin olup geçmesini beklemeli. Çünkü nihayet imam soracak:
“Hakkınızı helal eder misiniz?”
Cemaatin içinde bağırıp çağırmadan sesimizi çıkarmalı:
“Helal etmiyorum”
Hakkınızı helal eder misiniz?
“Helal etmiyorum!”
Hakkınızı helal eder misiniz?”
“Helal etmiyorum!”
Türkçe, Kürtçe, Ermenice...
Sonra da kirli tarihin cenaze törenine hiç değilse üç kere ses vermiş olarak oradan çıkıp gitmeli. En azından bu. En azından... Onca ölü dost, anne, baba, kardeş, evlat, kız çocuğu, oğlan çocuğu için... En azından bu. Türkçe ve Kürtçe. Ermenice ve Lazca... Bu toprağın her dilinde “Helal etmiyorum” demeli. Neden mi?

Üç kere!
Çünkü eğer ölülerin karşısında suçluluk duyacaksanız yaşadığınız için, o ölü, bu ölü değil. Onlar burada değilken hâlâ yaşadığınız için suçluluk duyduğunuz başka ölüler var, ölmemiş olması gereken çocuklar. Durulacaksa onların karşısında terbiyeli durulmalı. ‘Ölüye saygı’ diye bir sessizlik bastıracaksa onlar için susun. Bari onlar için ‘şifa dileyenler’in, ‘hakkını helal edenler’in içine katılmayın.
Bari bunu yapabilin.
Ve eğer ölüp gitmiş arkadaşlarınıza, bu ülkenin yok edilmiş bir nesline, düşündüğü için kafası kesilen onca insana... Yani bu memlekete birazcık saygınız, azıcık sevginiz varsa siz de hakkınızı helal etmezsiniz. Etmemeli. Hem de üç kere! Onu üç kere helallik vermeden göndermelisiniz...
Alıntı ile Cevapla
AnnE kullanıcısına teşekkür edenler
account (05-08-2009), ar_de_ (05-08-2009), bikmisbroker (05-08-2009), Master (05-08-2009), meraklı (06-08-2009), neron (05-08-2009), Ramo (05-08-2009), su (06-08-2009)
  #442  
Eski 06-08-2009, 06:00
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Arrow Gülünecek halimiz

Yılmaz Özdil
yozdil@hurriyet.com.tr




DTP'yle buluştu açılımı konuştu...


- Geç şöyle, otur.

- Töplümsel süreç...


- Bırak şimdi sen süreci müreci! Dan dun gidiyorsun, olmuyor işte... Kafayı kullan, alıştıra alıştıra git.

- Nasıl alıştıra alıştıra?

- Şimdi bak, iyi dinle... Birkaç dönek bul, bir-iki liboş ayarla, ortalık ANAP’lı, DYP’li eski bakan kaynıyor, harmanla onları, biraz yalaka işadamı ekle, iki tutam Alevi serp, koy vitrine.

- "Değiştik" mi diyeyim yani?

- Değiştik de tabii... Ben mesela, AKP’yi değiştirdim, Ak yaptım, çok faydasını gördüm... Sen de DTP’yi değiştir, DPT yap onu... Hem, Anayasa Mahkemesi kapatmaya kalktığında, "Ben Devlet Planlama Teşkilatı’yım, DTP’yle alakam yok" dersin... Hem de, senin adına da uyumlu olur, Kürt’sün ama soyadın Türk, onun gibi... Bi taşla, iki kuş, çaktın köfteyi?

- Köfte mi?

- Açılım yap, açılım, açıl biraz... Mesela Köksal Toptan gibi birini Grup Başkan Vekili yap, vereyim altına trilyonluk arabayı, gezsin, sen de yap bu arada ne yapacaksan... İşi bitince alırsın onu, yerine koyarsın Emine Ayna’yı filan... Acele etme, usul usul, iki ileri bir geri.

- ?????

- Bak bunca yıldır siyaset yapıyorsun, daha bir defa bile camiden çıkarken görmedim seni... Ne namaz kılıyorsun, ne takke takıyorsun... E millet niye oy versin sana canım kardeşim? Hazır önümüz ramazan, söyle Diyarbakır Belediye Başkanı’na, 10-15 bin kişilik iftar çadırı kursun. Bulamazsa, telefon edeyim Kadir abi göndersin... Süryanileri falan çağır. Yanına otur. Poz ver. Nabza göre şerbet pozu... Ama dikkat et, iftar topu attırma, İstanbul’da, Ankara’da iyi gidiyor da, Diyarbakır’da yanlış anlaşılır.

- Çatışma çıktı zannederler!

- Aferin, öğrenmeye başladın bile... Ergenekon’a destek veriyorsun, güzel, Fener’e de omuz ver biraz... Hayır işine gir. Deniz Kandili mi dersin, Kandil Feneri mi, kurdur öyle bi şey, makarna-bulgur dağıt. Ben talimat veririm, Şeş’ten yayınlarız. Kömür işine karışmak yok ama! Dağdan gelip bağdakini kovmaya kalkma.

- Garip gureba da diyeyim mi?

- Fakir fukara da, garip gurebanın patenti benim... Sırrı’nın da kulağını çek, öyle janti janti gezmesin; millet kendi kıçında don olmadığını fark ediyor, olmuyor.

- Uyandırma kerizi diyosun yani!

- Aynen... CHP’nin dolduruşuna gelip, dokunulmazlık işine de bulaşma sakın... Ben sana dokunmayayım, sen bana dokunma... Kürtçesini bilmiyorum ama, İngilizcesi win-win.

- Çözülür mü böylece sorun?

- Oo-hooo! Biz ne sorunlar çözdük böyle... Baksana biz 7 senede nerden nereye geldik, siz 77 senedir arpa boyu yol bile gidemediniz bu kafayla... Bırakın karda dağda dolaşmayı artık, romatizma olacaksınız... Gel sen beni dinle, al çoluğu çocuğu, vereyim benim uçağı, Rixos’ta da villa ayarlayayım, git kafanı dinle. Açılım büfe.

- Açılım büfe mi?

- Amaaan anla işte, dilimiz takıldı bu açılım lafına, açık büfe yani... Gözün gönlün açılır. Okey mi, arayayım mı Fettah’ı?
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
account (06-08-2009), ar_de_ (11-08-2009), bikmisbroker (06-08-2009), hazan (06-08-2009), janus (06-08-2009), meraklı (06-08-2009), neron (06-08-2009), ojetapa (12-09-2020), Ramo (11-08-2009), su (06-08-2009)
  #443  
Eski 09-08-2009, 15:09
LAZIO LAZIO bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Jan 2009
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 111/62
83 Mesaj ına 243 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Aman Hoca dogrumu bunlar?

Cok sevilen Engin Ardic'dan.....Ilginc

------------------------------------------------------------------------

Yalçın Küçük'ü bilirsiniz, kızıl boyun atkısıyla, kalpakla ya da Lenin kasketiyle dolaşan "egzantrik" bir adamdır... Kitapları genellikle bin sekiz yüz sayfa çeker, Küçük de içeri girip girip çıkar...
Kimileri onun hakkında, "hakaret davası açacağım ama cezai ehliyeti çıkmayabilir, beraat eder, onun için hiç uğraşmıyorum" demişlerdir.
Bu adam Ergenekon davasında yargılanıyor.
Kitaplarını okumadım. Zamanım değerli.
Ve de pişman oldum, meğer ne "incileri" varmış ne incileri...
"Emperyalist Türkiye" diye bir kitabı varmış örneğin... (Yahu biz emperyalizmin pençesinde kıvranan mazlum bir ülke değil miydik, şimdi de tam tersine emperyalist mi olduk?)
Bu kitapta Atatürk hakkında yenilmez yutulmaz laflar var.
Profesör Küçük, Atatürk'ü "İngilizler'in adamı" olmakla suçluyor!
İddiasına göre Atatürk, Sivas Kongresi'nde de "mandacılığı" savunmuş! Herkesle birlikte kongrede bu yönde oy verdiğini söylüyor.
(Bu mandacılığın mandayla mandırayla ilgisi olmayıp, bağımlı bir yönetim biçimi olan Fransızca "mandat" kelimesinden gelmektedir. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra bizden koparılan eski topraklarımızdan Filistin ve Irak İngiliz, Suriye ve Lübnan da Fransız "mandat'sına" girmişlerdi.
Bildiğiniz sömürgenin kibarcası... Bizde de "Amerikan mandat'sı" isteyenler vardı, en başta da ünlü Halide Edip Hanımefendi, hani "cumhuriyet kadınlarımızdan"... O kadar cumhuriyet kadınıydı ki, cumhuriyetin on beş yılını kocasıyla birlikte yurt dışında sürgünde geçirdi, çünkü Atatürk'e "diktatör" demişti. Yurt dışında doğrudan İngilizce olarak yazdığı "The Turkish Ordeal" isimli kitabında Atatürk'e en ağır saldırıları yöneltti, sonra Türkiye'ye döndüğünde bunun Türkçe çevirisi olan "Türk'ün Ateşle İmtihanı" kitabında o bölümleri sansür etti... Cumhuriyet kadınıdır, şimdi defilelerde falan canlandırıyorlar...)
Bakınız, Yalçın Küçük de Atatürk için neler demiş: "Kendine güveni olmayan, kıstırılmışlık kompleksi içinde, kuvvetlinin önünde başını eğen, hep bir koalisyondan diğerine kayan, gücünden emin olduğu zaman eski koalisyon ortaklarına son derece acımasız"...
Yuh!
Bakınız daha başka neler demiş: "Çok vesveseli, kompleks içinde yaşayan, sevgisiz bir insandır.
Annesini sevmez. Annesinin cenazesine gitmiyor. Sevgisiz ve acımasızdır. (...) Sevgiyi bilmeyen, acımayı bilmeyen, kimseye güvenmeyen, herkesi kendine karşı komplo hazırlayıcısı olarak gören, bir 'aydınlanmamacı' despot olan Mustafa Kemal'i hiçbir romancı ya da yönetmenin sevimli yapabileceğine ihtimal vermiyorum. En gerçekçi film, Müthiş İvan'ın başarısız bir kopyası olabilir."
Pes!
Bu ifadeler kitabında da yer alıyor, kendisine duruşmada da soruldu... Hani canım şu "Tayyip'in yaptırdığı mahkeme"(!) var ya Silivri'de, orada...
Bekliyoruz, ikide bir bize küfür edenlerden tık yok...
Biz Atatürk hakkında asla ve asla böyle sözler etmedik. Etmeyiz.
Peki Yalçın Küçük'e niçin en ufak bir tepki göstermiyorlar?
Yalçın Küçük "onlardan" olduğu için mi?
Atatürk'e bu lafları eden adam nasıl onlardan oluyor?
Yoksa onlarda mı bir keleklik var?
Yoksa bize yaptıkları saldırıların altında Atatürkçülük gayreti değil de apayrı ve çok özel kuyruk acıları mı yatıyor?
Kim Atatürkçüymüş, kim değilmiş arkadaşlar?
Haksızlığın, insafsızlığın, iftiranın, hakaretin de bir sınırı olmalıymış, değil mi arkadaşlar?
Alıntı ile Cevapla
LAZIO kullanıcısına teşekkür edenler
meraklı (10-08-2009), Ramo (11-08-2009), zumbul (10-08-2009)
  #444  
Eski 09-08-2009, 22:52
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Hadi hadi hadi...

Bu porno tercumanı hızlı döner iyi bilinir... Netice ölüsü yetiyor aslında....Ayağına getirtip belbüktürüyor..Kahroluyorsunuz ama öyle...En azından kimin dölünden olduğumuzu bilmemizi sağladı...Bir Fransız..İtalya..İngiliz hatta Yunan kertmesi olurdu da anamız adını veremezdi...Acıtır ama bu böyle...
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
meraklı (10-08-2009), neron (10-08-2009), Ramo (09-08-2009)
  #445  
Eski 09-08-2009, 23:18
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Kürt meselesi:

ABD ve Batı, bilhassa buradaki petrol kaynakları nedeniyle bağımlı hükümetler yaratıyor bölgede. Bu hükümetler arasında en kuvvetli durumda olanı, en bağımsız hareket edeni Türkiye’dir. Türkiye’yi bağımlı tutmak için

Amerika olsun Avrupa olsun- Kürt meselesine çomak sokuyorlar. Mesele bugün Irak savaşından sonra açıkça ortaya çıktı; Amerika bizim güney hududumuzda açıkça bir Kürt devletinin altyapısını hazırladı.

Benim görüşüme göre Amerika, Ortadoğu’da Türkiye gibi büyük bir kuvvetin daima müşkülat içinde bulunmasını ister. Bu açık bir hakikattir.

Kuzey Irak’ta ABD’nin politikası bu konuda açık, orada Kerkük-Musul petrol kaynakları üzerinde kendisine uydu bir devlet istiyor.

Bugün Amerika Ortadoğu’ya hâkim olmak istiyor; İsrail’i yarattı, Irak’a geldi. Kuzey Irak’ta başka bir İsrail devleti yaratmaya çalışıyor.

AB ve ABD bugün Kürtleri destekliyor; Ermeniler ve Kürtler, şimdi Amerika’nın Ortadoğu’da yeni “parçala-bağımlı yap” politikasından kendileri için çok ümitliler.

Dünyanın her tarafında Kürt milliyetçileri saldırı halindedir. Vahim olan, bugün Ermeni meselesi gibi, uluslararası bir mesele halini almıştır. Görmezden gelmekle mesele kalkmıyor; AB neden bu kadar üzerimize geliyor. Bütün
amaç Batı’nın desteğini almak.
İşin vahameti şuradadır:
Biz hâlâ Osmanlı gibi Türkiye büyük devlettir, bunlar kurusıkıdır diyoruz. Hayır, 19. yüzyılda Avrupa bu yolla Ortadoğu’yu nasıl hükmü altına almaya çalıştıysa bugün de
Türkiye’ye karşı aynı politikayı sürdürmektedir.

Bence bütün bunlar, Avrupa’da 19. yüzyıldaki “Question d’Orient” politikasının devamından başka bir şey değildir.

Atatürk: Türk milletinin bir şansıdır Atatürk.

Atatürk’ün hareket noktası şu: Batılılaşamadığımız takdirde bu dünyada bize hayat yoktur.

Yeni kuşaklar bugün ‘Vatan, millet, Sakarya’ diye alay ediyorlar o destansı devirle, son derece üzülüyorum. Hakikaten Türkiye’yi kurtaran, bir devlet ve millet yaratan bir liderdi Atatürk. Diğer yandan Atatürk’ü putlaştırmak bir hatadır. Atatürk’ün koyduğu prensipler diye birtakım donmuş kurallara bağlı kalmak Türkiye’nin önünü kesmektir.

Ben sadık bir Atatürkçüyüm.

İslam:

Atatürk’ün İslam düşüncesi şuydu ve bütün nutuklarında söylerdi. ‘Din bireyin vicdanına aittir, bunu bir zorunluluk haline getirmek hatadır.’

Türk İslamiyeti’nin Arap İslamiyeti’nden farkı tasavvufu, dini hayatın önemli bir kolu olarak kabul etmesidir.

Türk Ordusu:

Memleketi istiladan kurtaran subaylardır, ordudur. Memleketimizi Batılı bir toplum haline getiren ordudur, Mustafa Kemal’dir.

Bugün Türkiye’de güçlü bir ordu olmasa; Ermenistan hazır, Rusya hazır, Yunanistan hazır, Suriye bile Hatay’dan vazgeçmiş değil. Dört taraftan çevrilmiş durumdayız. Eğer güçlü ordumuz olmasa Türkiye ertesi gün parçalanır. Güçlü bir ordu Türkiye için zarurettir. Kim etrafımızdaki tehlikeleri günü gününe takip edip dosyalıyor; ordu, Genelkurmay. Demek ki bizim emniyetimizi, güvenliğimizi devamlı bir şekilde takip eden, gereklerini yerine getiren bir kurum var.

Ulus-devlet:

Yok, ulus-devlet bitmedi. Bitti derseniz o zaman Türkiye devletini inkâr ediyorsunuz, Sevres’i Türkiye’nin parçalanmasını kabul ediyorsunuz. Ulus-devlet kalktı diyenler kendisini Türk hatta, Türkiye vatandaşı hissetmiyor, bağnaz etnik bilinçlenme ortada olan bir olgu.

AB:

AB’ye katılmak çok gereklidir. Yunanistan’ı nötralize etmek ve memlekette birlik ve tam demokrasinin yerleşmesi için. Tanzimat’tan beri Avrupa’nın baskısı ile insan hakları ve yarım yamalak demokrasi almaya çalıştık. Bir bekçi istiyoruz, ya Avrupa ya da ordu olacak.

Fener Rum Patrikhanesi:

Bazı aydınlarımız meseleleri bilmeden, insan hakları kahramanı kesiliyor ve Türkiye karşıtlarına destek veriyor. Sırf bilgisizlik, kayıtsızlık. İstanbul, Ortodoks dünyasının merkezi olunca şehir uluslararası bir statüye doğru gider. Her şeyden önce bu, Lozan Antlaşması’na aykırıdır. Bu yolla Türkiye devletinin uluslararası statüsünü belirleyen bu antlaşmada bir delik açılır. Yunanistan ve AB bazı iddialarda bulunabilir. Mesela patrikliğin tayininde yabancılar etkili olur.

Aydınlar:

Bugün kendini Türk hissetmeyen, azınlık sayan kozmopolit aydınlar ortaya çıktı.

Kendimizi suçlamak son zamanlarda moda oldu.



Prof. Halil İnalcık kimdir:



1916 İstanbul doğumlu.
Ankara Gazi ve Balıkesir Muallim Mektebi’nde okudu. Ankara Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nin ilk mezunlarından oldu. Üniversitede asistan olarak kaldı. Doktora ve doçentlik tezinden sonra İngiltere’de çalışmalar yaptı.
Profesör oldu; Columbia Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yaptı. Harvard’da araştırmalar yapıp konferanslar verdi. 1972’de Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nden emekli oldu. Chicago Üniversitesi’nde çalışmaya başladı. Buradan 1986’da emekli olunca Princeton Üniversitesi’nde misafir profesör olarak çalıştı. 1993’te Ankara’ya taşınarak Bilkent Üniversitesi’nde tarih bölümünü kurdu. Geçen yıl TBMM onur ödülünü aldı.



Prof. Kemal H. Karpat

/_np/2873/8562873.jpg

Kürt meselesi:

Kürt devleti fikrini, en aktif şekilde savunanlar, Türkiye’dedir. Bugün Amerikalıların ve İsraillilerin etkisiyle, Kuzey Irak’ta bir Kürt bölgesi kuruldu ama unutmamak gerekir ki, ‘Kürt bölgesi’ dediğimiz yerin iki efendisi vardır. Sözde sosyalist Talabani ve Barzani. Bu liderler 10-15 sene önce savaşıyorlardı. Orada bir Kürt toplumu ortaya çıkmakla beraber, Kürt devletinin milli ideolojisi oluşmamıştır. Onun ideolojisi Türkiye’de oluşuyor.

Türkiye dağılırsa, bir Kürt devleti uzun süre yaşayamaz. Ne bir Arap devleti kalır, ne de Kürtler. Bu topraklar bambaşka şekil alır. Türkiye’nin ayakta kalması, kuvvetli olması, birçok bakımdan uzun vadede Kürtler için de, Araplar için de emniyet kilididir.

(Türkiye’de) Amerikan fobisi var; her şeyin oradan kaynaklandığını düşünmek hatadır. Amerika’nın buradaki en büyük endişesi petrol ve enerji kaynaklarının kendine düşman ellere ve ülkelere geçmemesi. (...) Petrol olmasa Amerika’da her şey durur. Hayat bir günde çöker. Bu nedenle Amerika’nın petrol bölgelerini karmaşaya meydan vermeden güven altında tutması lazım.

İslam:

Bu milletin kökünde din ortaklığı önemlidir ama ben hiçbir zaman bu milleti tamamen İslam’a dayandırmıyorum. İslam da önemlidir, fakat İslam da Anadolu ve Rumeli şartlarında gelişmiş ve kendine özgü bir din anlayışı doğurmuştur.

(Osmanlı’nın son döneminde dini) saha, dini yozlaştıran medreselerdeki yetersiz hocalara kalmaya başlamıştır. O bakımdan, Atatürk’ün medreseleri kapatmasını kaçınılmaz bir adım olarak kabul ediyorum. Mutlaka yeni bir başlangıç yapılmalıydı ve burada Atatürk’ün hakkını vermek lazım; o, din düşmanı değildi. Dinin hakiki manasının kabullenilmesini, vicdanlara hitap eden bir hale gelmesini istiyordu. Nitekim Atatürk o devrin aydın din bilginlerine ilişmemiş.

Cumhuriyet devrinde, bir yandan gerçek İslam’a sadık kalan yeni din düşüncesi doğmakla beraber, devleti din aleyhtarı gören ve devletin politikasının bazı yanlışlarını istismar ederek “devleti dini yok etmek isteyen bir kurum” olarak göstermek isteyenler de olmuştur. Bunlar Türkiye’de dinin siyasallaşmasına yol açmıştır.

Atatürk devrimlerinin İslam ülkelerindeki etkileri çok geniş ve sürekli olmakla beraber, doğru değerlendirilmiş değildir. İslam ülkeleri idarecileri ve hâkim sınıfları, Atatürk devrimlerini kendi mevkilerine ve çıkarlarına tehdit olarak gördükleri için kınamışlardır.

Laiklik:

Türkiye’de rijit/katı bir laiklik anlayışı var. Dini siyasileştiren devlet olmuştur, mesele budur. Laikliğin birçok tarifi vardır. En geçerli tarifi şudur: Bugün İran’da olduğu gibi bir ruhban sınıfının siyasete hâkim olmaması, siyaseti düzenlememesi esas olmalı. (...) Türkiye’de bir dereceye kadar doğru hareket edilmişse de, dinin kendine özgü serbest bir alanı olduğu kabul edilmemiş, o alan içinde kendi kendini idare etmesine, serbest fikirler ileri sürmesine izin verilmemiştir.

Laikliğin hiçbir zaman bir dogma, körü körüne uygulanan bir değer olmaması gerektiğini anlamalıyız. Toplumun gelenekleriyle, ruhuyla çatışmayacak bir laiklik anlayışının gerektiği ortadadır. Bir toplumun kimliğini, ruhunu da mutlaka koruması gerekmektedir.

Türkiye ne İslamiyet’ten ne Türklükten ne de Batı biçimi modernleşmeden vazgeçebilir. Bugün modernleşme ve ilerleme konusundaki Batılı fikirler, toplum kültürünün ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Ve nasıl Türkiye İslamiyet’ten vazgeçmezse, toplumu modernizmden soyutlamak da aynı ölçüde olanaksızdır.

Diyanet İşleri Başkanlığı:

AKP’nin yapması gereken en önemli hareketlerden bir tanesi, din otonomisini kurmak ve ondan sonra elini çekmekti. AKP buna yanaşmadı. Çünkü parti içinde de bilhassa alt kademelerinde sözde mevcut İslam eğilimine karşı gelmeme ve partiye oy kaybettirmeme, bu partilerin Saadet Partisi’ne gitmesini önleme kaygısı var.

Cumhuriyet mitingleri:

Kadınların bu mitinglere coşkulu ve çok sayıda katılmalarını çok olağan ve anlaşılması kolay bir olay olarak görüyorum. Bugün İslam ülkelerinin karşılaştığı en çetin sorun, kadın hakları ve hürriyetlerdir.

Türkiye’de dinciler ve sosyal-kültürel tutuculuğu ön plana çıkaranlar kadın hakları konusundaki görüşlerini açıkça ortaya koymaktan çekindikleri için, kadınların birçoğu bu kimselere karşı tedirgin hareket etti.

Türkiye’de birçok kadın AKP’nin kadın konusunda ne düşündüğünü, ne yapmak istediğini bilmediği için ondan çekiniyor, hatta korkuyor.

ABD-İslam ilişkisi:

Eskiden Amerika laikleri, modernistleri tutarken şimdi İslam’ı tutmakta, İslam’ı dikkate alarak hareket etmektedir. Bu benim eski görüşümdür üstelik.

• Batı’nın şimdi İslam’ı tanıması ‘ılımlı İslam’, ‘liberal İslam’ tanımları üzerinden Fethullah Gülen gibi liderlere yaklaşmaya çalışması büyük bir dönüşümdür. Bunu çok daha önce yapsaydı çok daha somut sonuçlar alırdı.

• Amerika’nın dış ve iç politikasında benim de eleştirdiğim yerler vardır. Ama Amerika dünya siyasetini her bakımdan etkileyebilecek, Türkiye’ye yararı veya zararı dokunabilecek büyük ve etkili bir güçtür. Gerçek duygularımız ne olursa olsun Türkiye siyasetçisi daima Amerika’nın desteğini sağlamaya çalışmalıdır. Çünkü buradan bize büyük fayda gelebilir.

Askeri darbe:

1980 müdahalesi artık son askeri müdahaledir. Çünkü bu müdahaleyle bundan sonra yapılacak müdahalelerin gerekçesi yok edilmiş, orduyu kullanmak isteyenler de artık orduyu kullanamayacak duruma gelmiştir. Ordu içindekiler de kendilerini destekleyecek temellerden yoksun kalmışlardır.



Prof. Kemal H. Karpat kimdir:



1923 Romanya, Dobruca’da doğdu. 1934’te Türkiye’ye geldi. Hukuk fakültesinden mezun oldu. 1948’de ABD’ye gitti; Washington Üniversitesi’nde yüksek lisans öğrencisi oldu. Türkiye’ye geldi; sosyalist Kemal Sülker’in “İşçi Hakkı”nda makaleler yazdı. Sonra New York’a döndü. BM’de çalıştı. Montana Eyalet Üniversitesi’ne doçent olarak girdi. Harvard ve Princeton Üniversitesi’nde ders verdi. Türkiye’de ise ODTÜ, Robert Kolej ve AÜ Siyasal Bilgiler’de hocalık yaptı. Tekrar ABD’ye gitti; New York Üniversitesi’nde görev aldı. 1970’te Wisconsin Üniversitesi’nde “Ortadoğu Etütleri Programı”nı kurdu ve 1988’e kadar bu görevini yürüttü. Bilkent Üniversitesi’ne Orta Asya Merkez Kürsüsü’nü kurdu. 2003’te Wisconsin Üniversitesi’nden emekli oldu. Fethullah Gülen cemaatinin organize ettiği Abant Toplantıları’na dört kez katıldı. Bu yıl TBMM Onur Ödülü’nü aldı.

Kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/...sp?yazarid=218
__________________
Yaşadıklarını kar sanma yanına...
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna
Ne kadar yaşarsan yaşa
Sevdiğin kadardır ömrün...

Can Yücel
Alıntı ile Cevapla
Ramo kullanıcısına teşekkür edenler
dohol (10-08-2009), meraklı (10-08-2009), ojetapa (12-09-2020)
  #446  
Eski 10-08-2009, 12:00
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5527 Kere teşekkür edildi
Tanımlı meraklısına

Küçük Hoca; acaip bir adam vesselam. Onu ilk 80 in hemen sonrası iki ucu yerlere degen kırmızı kaşkolü ile organize ettiği '' hadi bakalım solu bi daa toparlayalım '' toplantılarından hatırlarım. O zamandan bu zamana, hertürlü denge teorilerini yerle yeksan etmiş bir muhterem. Acaip okumuş, konuşamayacağı konu olmayan bir zat. Ama, bu kadar şeyi bildigini zannedince demek ki kolay kısa devre yapıyor. Tabii onun zamanında fiberoptik falan yoktu, devreler erken aşındı.

Konusurken her ne kadar sık sık bokunu cıkarsa da dinlemesi keyif vericidir. Allah şifa versin desem, bu temennimi şiddetle reddedip, benim de ne dönmesi olduğumu yirmidört saniyede aleme ifşa eder ki, yemezler, girmem bu polemiklere valla.

Şimdi polemige girmemek lazım diyince; erken dönem gugılisti, en eski tv şaklabanlarından erginar dıç'dan çok sevilen bir bilgi hazinesi diye bahsedip, Küçük Hoca'yı da onun seviyesine indirmek de polemiğin bir başka sahfası olacak ki bunu zaten hiçbir öğünde yemem ; girmem dedim mi girmem.
Küçükmüş, ardıcmış ; Hepsinin ebadı kendine.

Dünyanın en ''cambaza bak !!'' davasınnın bir nömerolu sanığı buysa, polemik lafının PO'suna bile giremem; sonunda MİK'i var maazalllah.

Bilmem girdim mi ?
Alıntı ile Cevapla
AnnE kullanıcısına teşekkür edenler
ar_de_ (11-08-2009), dohol (10-08-2009), neron (10-08-2009), Ramo (11-08-2009)
  #447  
Eski 10-08-2009, 14:24
LAZIO LAZIO bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Jan 2009
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 111/62
83 Mesaj ına 243 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Atis serbest

Efendim "Adam deli.......cezai ehliyeti yok........bu saniksa bu dava nasil bir davadir" falan filan....

Ancak yukaridaki yazi Kucugun tutuklanmasina "Ataturkculer susturulmak isteniyor......Ergenekon vatanseverlere karsi komplodur" diye bagrisanlar icin yazilmis vede tabir caizsse tas gedigine oturmusdur......

Tasi yerinden oynatma gayreti sirf Engin Ardic'a verip veristirmekse,kendisi benim babamin oglu degil.....Buyrun......LAZIO

-------------------------------------------------------------------------
Alıntı ile Cevapla
LAZIO kullanıcısına teşekkür edenler
dentist (10-08-2009), zumbul (10-08-2009)
  #448  
Eski 10-08-2009, 21:08
dohol dohol bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Oct 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 187/292
54 Mesaj ına 2054 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Hayırdır inşallah.

2009-08-10_224001.jpg

Minik söz: Bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü.
Alıntı ile Cevapla
dohol kullanıcısına teşekkür edenler
ar_de_ (11-08-2009), dentist (11-08-2009), neron (11-08-2009), Ramo (11-08-2009)
  #449  
Eski 11-08-2009, 06:00
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5527 Kere teşekkür edildi
Tanımlı küçücük dalmacıklar.

Yukarıdaki ÇİŞ yazısı hakkında ;

Demokrasiden yana olmayı, demokrasi kavramına asla sahip olamayacak zihniyetin özgürce herşeye elkoymasını savunmak olarak algılayan zat, heryanı boka bulandıktan sonra, oturarak işemek durumunda kalınca paçalarına çiş sıçrama ihtimalinden dolayı telaşlanmış.

Oyda ki ortam aydınlatması müsaitse, o sıçrayan küçük çiş damlacıklarının ışığı çok hoş birşekilde kırdığını ve bu yansımaların yarattığı renk oyununun ne kadar huzur verici olduğunu da savunması bence çok yakın.

Tabii oturarak işemek yetmez, işeme eylemi bitince, bir plastik ibrik ile işeme aparatının cop cop diye yıkanması da bir mecburiyet olduğunu da öğrenince tam huzura o zaman varacak zatoğluzat.
Alıntı ile Cevapla
AnnE kullanıcısına teşekkür edenler
ar_de_ (11-08-2009), neron (11-08-2009)
  #450  
Eski 11-08-2009, 06:20
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5527 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Orhan Gökdemir/Habercem.com



1 Numarayı açıklamak bana düştü
Ergenekon’un lideri Abdurrahman Çelebi...


"Ergenekon yurdun adı
Börteçine kurdun adı
Dört yüz sene durdun haydi
Çık ey yüz bin mızrağımız" diyor Ziya Gökalp. Börteçine dedikleri bir bozkurt. İşte o bozkurdun Türkleri Ergenekon yurdundan çıkardığına inanılıyor.

“İnanılıyor” denince okuyucular çok eskiden beri inanılıyor sanabilir. Orta Asya araştırmaları Macar “Türkologlar” tarafından 19. yüzyılda başlatıldı. Macarlar kendilerinin Hunlardan geldiğine inanıyordu. Bu inancı sağlamlaştırmak için Orta Asya’yı dolaşıp durdular. Bu gezgin araştırmacılardan en ünlüsü Armin(us) Vambery’ydi. Orta Asya gezilerinden topladığı bilgileri gidip İngiliz İstihbaratına sattı. İngiliz İstihbaratı ise bu bilgileri Rus Çarlığı’nın arka bahçesinde sorun çıkarmak için kullandı.

Bozkurt efsanesinin Anadolu topraklarında inanılır hale gelmesi o tarihlerdedir.

Pek çok kişiyi kızdıracağını bildiğim bir de not ekleyeyim Arminus Vambery Yahudi asıllı bir Macar’dı. Onun gibi, Doğu Avrupa’daki pek çok Yahudi o tarihlerde Rusya’daki sayısı 5 milyon civarında olan “esir Yahudileri” kurtarmaya çabalıyordu. Bunun yolu da elbette İngiltere’nin desteğini almaktan geçiyordu. Esir Yahudiler Ekim devrimi ile kısmen kurtuldu. Ve fakat bu kez de Türkler “esir” kalmıştı. Bozkurt’un ve Ergenekon’un hatırlanmasının tam zamanıydı.

Eee, herkes inandı tabii…

Nihal Atsız arada “keçidir keçi” diyecek oldu, kimse oralı almadı. Bozkurt daha uygundu demir dağı eritip Türkleri Ergenekon’dan çıkartmak için. Kim kılavuzu keçi olsun ister ki?

Orta Asya’daki araştırmalar ilerledikçe bir de bakıldı ki Türklerin kılavuzu sanıldığı gibi kurt değil, keçi… Doğal olarak keçi dağ taş hoplaya zıplaya gezen, karnını doldurmakta hiç güçlük çekmeyen bir hayvan söz konusu olan. Bir de kaplumbağa makbulmüş Türkler arasında ki sebebi evini sırtında taşıyor olması. Al keçiyi vur kaplumbağaya sonuç bildiğin Türk!...

“Ergenekon yurdun adı, Börteçine keçinin adı” doğrusu demek ki. Börteçine dediğimiz keçinin dişisi oluyor, erkeği teke.

Teke zortlatması, Ergenekon’un henüz revize edilmediği o eski günlerden mi kaldı bilinmez. Ama bildiğimiz “bozkurt ulutması” diye bir oyunumuz yok. Yokluğu kanıt olarak kullanmaya kalkacak değilim. Var olandan yola çıkıyorum sadece.

Bir iddiaya göre.zortlatma, sıçrama, hoplama anlamına geliyor. Tekelerin çiftleşme zamanı sonbahar. Bu mevsimde tekeler hoplayıp zıplayarak dişilere kur yaparlar. İşte teke zortlatması da kur yapan tekeleri canlandırmakta.

Tevekkeli değil, bizim Ergenekon soruşturması da bir bozkurt kovalamacadan çok, teke zortlatmasına benziyor. Hoplayıp zıplayan iddialar var ortada, gerçekliği kuşku götürür. O iddialara dayanarak birilerinin çiftleşmek istediği ise kuşku götürmez!

Kürt açılımına bozkurt tepkisi de bir ulumadan çok, teke zortlatmasına benziyor fark ettiyseniz. “Ne mozağiyi ulan”dan geldi, iş “PKK ile görüşmeyecekseniz tamam” noktasına dayandı.

Ergenekon’un üstüne geldi Kürt açılımı. Bakın ortada ne uluyan var ne ısıran.
Bozkurttan vazgeçtik, bir keçi inadı da göremiyoruz ortada.

Yoksa… yoksa bizi bir kaplumbağa mı emzirdi!

Orhan Gökdemir/Habercem.com
Alıntı ile Cevapla
AnnE kullanıcısına teşekkür edenler
ar_de_ (11-08-2009), meraklı (11-08-2009), neron (11-08-2009), Ramo (11-08-2009)
Cevapla


Konuyu Toplam 1 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş arama yap
Modları Göster

Yetkileriniz
Yeni konu açabilirsinizdeğil
Yanıt gönderebilirsiniz değil
Eklenti gönderebilirsiniz değil
Mesaj düzenleyebilirsiniz değil

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 22:19 .


Telif Hakları vBulletin v3.5.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Tercüme ve Tasarım : Arka & Bahce