#631
|
||||
|
||||
sayın Neron yazısını yayınladığınız yazarın kişisel web sayfasının linkini paylaşmak istedim.güncel gelişmelerle ilgili yorumları enteresan ...
http://bakiselamlar.com/knb/ |
ar_de_ kullanıcısına teşekkür edenler | ||
aabatebo (20-09-2020), ahowehoqo (21-09-2020), aliwihuciwgon (21-09-2020), iynubema (21-09-2020), Ramo (03-06-2010), tisulioyawa (20-09-2020), uarivinofudya (20-09-2020), uzifuti (21-09-2020), yiyiqemucayap (21-09-2020) |
#632
|
||||
|
||||
Teşekkürler
Sayın ar_de, atladığım bir konuyu, link koyarak tamamladığınız için teşekkürler. KNB nin yine bir yazısını aşağıya ekleyeceğim, fakat kişisel sayfasında yazıyı bulamadığım için farklı yerden link vereceğim.
S&S |
neron kullanıcısına teşekkür edenler | ||
eradedet (21-09-2020), iqunmall (21-09-2020), omlevavukiloe (20-09-2020), otvipotucud (20-09-2020), uawiyguyiqar (21-09-2020) |
#633
|
||||
|
||||
Toplanmanın sırrı
http://www.odatv.com/n.php?n=gazze-g...rdi-0406101200
Yıl 2008, aylardan Temmuz. AKP panik içinde ‘kapatma davası’nın sonucunu beklemektedir. Dışişlerimin Bakanı Ali Babacan’dır. AKP hükümeti tarihte bir ilki gerçekleştirir ve yolluk, uçak bileti ödeyerek Türkiye’nin 140 büyükelçisini Ankara’ya çağırır. Dışişleri, bu toplantıyı “Dünyada sadece kapatma davası ve gözaltına alınan paşalarla anılır olduk. Türkiye’nin dış politikasına yeniden şekil vermek için harekete geçtik” diye izah ederse de, dış politikanın 4 günlük bir toplantıda değişmeyeceğini / şekillenemeyeceğini en iyi bilen yine Dışişleri’dir. Zeka katsayısı oda ısısından yüksek herkes, bu toplantıyı “AKP kapatılırsa, büyükelçilerin bulundukları ülke nezdinde girişimde bulunmasını, Türk yargısının kararına dünya çapında tepki gösterilmesinin sağlanmasını istiyorlar” şeklinde yorumlanır. --- Yıl 2009, günlerden 11 Mayıs. Domuz gribi henüz Misak-ı Milli sınırlarından içeri girmemiştir. Sağlığımın Bakanlığı ‘tedbir almakta olduklarını’ beyan etmektedir. Tedbir dedikleri, hastalığın kendisinden daha tehlikeli olan aşısının ithalidir. Aşıyı Başbakan’dan habersiz ithal edecek olan Sağlığımın Bakanı, ihtimal ki, domuz gribi paniğinden farklı bir panik de yaşamaktadır. Alınan tedbirleri görüşmek üzere, Sağlığımın Bakanlığı 81 ilin valisini Ankara’ya çağırır. Ve ilahi bir tesadüf neticesi, aynı gün, ABD’den gelen bir uçaktan İstanbul’da inen Irak asıllı iki turist, domuz gribi şüphesiyle hastaneye sevkedilir. Bir hastaneden diğerine gönderilirken kaçar kaybolurlar. Kitlesel domuz gribi paniği bu tarihten sonra yayılmaya başlar. --- Yıl 2010, aylardan Nisan. Siirt’te küçük yaşta kızlara, hacıdede, kamu görevlisi, esnaf vs. yüzlerce erkeğin iki yıldır tecavüz etmekte oldukları ortaya çıkar. Siirtliler, “adımız kötüye çıkmasın” diye tecavüzlere göz yummaktadırlar. Emniyet, savcılık, soruşturmanın ‘gizli’ olması sebebiyle bilgi vermemektedir. Bu ‘tecavüz dayanışması’ toplumda infial yaratır. Zaten siyasilere, özellikle AKP’ye duyulan tepki had safhadadır. Halkın, siyasileri protestosu “Ne geldin ulan?”dan bir basamak yukarıya, “Bu sana Türk milletinin yumruğu” aşamasına taşınır. “Yumruklama” Ahmet Türk’le başlar. Enerji Bakanı Taner Yıldız’la devam eder. Her yumrukta burnunun direği sızlayan AKP, yine panikler. Siirt’teki tecavüz ve yumruklama olaylarını istişare etmek üzere, 81 ilin valisini ve emniyet müdürünü Ankara’ya çağırır. Dikkatinizi çekerim Aziz and Azize okur! AKP’liler her paniklediklerinde, internet, faks, telefon vs. iletişim araçları yetmiyor veya bu araçlara güvenmiyorlar. Büyükelçi, vali, emniyet müdürü, tüm üst düzey görevliler, izinde iseler izinlerini iptal edilip Ankara’ya çağırılıyorlar. --- Yıl 2010, aylardan Mayıs. Yine bir ‘ilk’e imza atılır ve Sanayimin Bakanı, Türkiye’deki otomotiv sektörünün tüm temsilcilerini Ankara’ya çağırır. Bakan, konuşmasında “Detroit’in, otomotiv sektörünün merkezi olma özelliğini artık kaybettiğini, Bursa’nın yeni otomotiv merkezi olması gerektiğini söyler. İki yıl önce İngiltere kraliçesi Bursa’da ‘Osmanlı’yla buluştu’ğunda söylenmişti bu cümle “Bursa Detroit olabilir.” Otomotiv sektörü temsilcilerinin neyin paniğiyle Ankara’ya çağırıldığını bekleyip göreceğiz (Rıfat Hisarcıklıoğlu ilk anlayanlardan olur tahminimiz). --- 8 Haziran 2010’da Ankara’ya kimler çağırıldı biliyor musunuz? 81 ilin tüm inşaat malzemesi satıcı temsilcileri. İnşaat malzemesi satıcılarımızın sorunları ve görüşleri dile getirilecek, hükümete rapor verilecekmiş. Gazze’ye Recep Bey’in ısrarla sokmak istediği gemideki malzeme neydi hatırlıyor musunuz? İlaç, gıda vs. değil, üzerinde ısrarla durduğu inşaat malzemesidir. AKP’nin panik halinde son ‘çağırma’, ‘başına toplama’ olayı bu da değil. Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’sinin yarattığı paniğin boyutu çok büyük. AKP, bastığı zeminin ayağının altından kaymaya başladığını hissetti. Bu sefer bir başka türlü ürktüler ki, 81 il yetmedi, uluslararası çağrılar yapmaya başladılar. Şimdi başta Hamas olmak üzere, tüm radikal islamcı terör örgütlerini yardıma çağırıyorlar. AKP’nin elinde, tehlikeli sulara gönderip ölümlerine sebep olduğu insanların kanı kadar, İskenderun’da öldürülen Katolik din adamının kanı da vardır. TBMM’de İsrail’i kınayan deklarasyonu imzalamakta bile zorlanan AKP, 140 büyükelçi, 81 vali, 81 emniyet müdürü, 181 hırdavatçı, 381 papazı Ankara’ya çağırsa panikleri yatışacak gibi değil. Huzuru radikal islami terör örgütleri, Hamas’ın, Hizbullah’ın, El Kaide’nin kucağında arıyorlar. Hayırlı başarılar! Kıymet Nadir Bindebir Odatv.com |
#634
|
||||
|
||||
Valla medyanın yalancısıyım ;
Pensilvanya şeyhi, '' İsrail'den izin alınmalıydı '' demiş. Ve fakat, bazı bölücülerin yandaş dediği, aslında dibine kadar özgürlükcü, demokrat, göZünü batıya dönmüş basın, bu haberi gündeme çıkaramadı. ( çıkaramadı ; yedikleri dokundu lakin.) Dün gece, Tvnet'de Kadir Mısıroğlu isimli, adının altında tarihçi yazan pis ( buradaki PİS kılık kıyafeti ve vucudunun görünen yerlerinin kirli göründüğü anlamındadır ) bir amca Pensilvanyalıya önden arkadan, sağsan soldan, alttan üstten giydirdikten sonra, son cümlesi şu oldu ki ; aha dedim işte demokrasiyi getirecek adam budur ; '' evli bir kadınla şeederken yakalanan evli adama üzüntülerini bildiren hoca, Gazze yolunda şehid olanların ailelerine de üzüntülerini bildiren telefon neden açmadı ? '' Sanırım bu son cümle, demokrasinin pek bir önde savaşcısı Zaman gazetesinin, Pensilvanya'dan gelen acıklamayı neden yayınlayamadığını, kendi önderlerini bile neden sansürlemek durumunda kaldıkları hakkında kendilerine iyi bir kapak olacaktır. http://www.internethaber.com/fethull...er-258560h.htm |
#635
|
||||
|
||||
Yukardaki derin konu üzre, Zaman gazetesini bir karıştırayım dedim;
Gazetenin en şey yazarı Ekrem Dumanlı diyor ki, meseleye açıklık getirirken ; '' Tam bu noktada Fethullah Gülen'in uyarılarına dikkat etmek, bu ikazları soğukkanlılıkla dinlemek gerekiyor. Sağduyunun zamanı yoktur; o her zaman için bir ihtiyaçtır. Devletlerarası hukuka riayet ederek hak aramak, diplomatik yolları sonuna kadar zorlamak ve bütün bunlar yaşanırken ülke vizyonunu daha geniş açılar üzerine kurmak doğru bir stratejidir. Olaylar, fert olarak ruhumuzda büyük bir infiale yol açsa bile, devlet olarak akılla hareket etmek, uluslararası meşruiyeti kaybetmemek esas alınmalıdır. Bazıları buna, "Uzaktan bakınca öyle görünüyor." demiş olabilir. Bu bir ufuk meselesi, uzaktan değil, yukarıdan bakılınca (tepeden bakmak değil) görünen manzara önemli... '' Hmmmm, Ekrem'i anladık ; Hemen arkasından Ali Unal isimli zatın yazısını okuyoruz ; '' Haberdar olduğum kadarıyla, Wall Street Journal'ın Hocaefendi'yle röportajı 25 sorudan oluşuyordu. 11 yıldır ABD medyasından gelen röportaj tekliflerini geri çeviren Hocaefendi, bu ve NY Times'tan gelen son teklifleri bazı sebeplerle kabul etmek durumunda kaldı. Röportajı yapan WSJ muhabiri, röportajı yayınlamak yerine kendince bir değerlendirmede bulunmuş ve röportajdan sadece 3-4 cümleyi kullanmış. Hocaefendi'yi Şia'ya has manâda "imam" olarak takdim etmekle Hocaefendi-"İran-İslâmı" arasında kendince bağ kurmaya çalıştığı gibi, meselâ hiçbir delil ve gerçeğe dayanmadan, "Hocaefendi'nin hareketi"ne destek olan bazı varlıklı zatları zaman zaman kanun dışına çıkmakla da itham etmiştir. Dolayısıyla, iyi niyetli davranmış görünmemektedir. İHH ve Gazze seferi konusunda Hocaefendi'ye atfedilen ve röportaja dahil olmayan söze de biraz bu noktadan bakılmalıdır. Yazıyı buraya kadar okuyunca, Ekrem'in yazdıgının tersine sözlerde carpıtma oldugunu düşünüyorsunuz, fakat o ne '' ; Ali Unal birden carkediyor gibi yapıyor ; Üçüncü olarak, üstad Ahmet Selim Bey'in bir sözünü nakletmişlerdi: "Kendilerini ispat etmiş büyüklere ait o anda düşünceme ters bir söz veya davranış okuduğum veya işittiğim zaman asla tenkide gitmem; onların bildiği, benim bilmediğim bir şey vardır der ve susarım." Herkes medeniyetler çatışmasından bahsederken, İslâm bir muhalefet ideolojisi gibi anlaşılıp takdim edilirken Hocaefendi, diyalog, hoşgörü, demokrasiden geri dönüş olmaz, medeniyetler uzlaşması dedi. O zaman onu ağır biçimde tenkit edenlerin pek çoğu, 8-10 yıl sonra aynı noktalara geldiler. Daha önce Hocaefendi'yi "rejim, ABD, İsrail yanlısı" olmakla itham edenlerden samimi olanları, 1999 Haziran'ından sonra Hocaefendi'den helâllik dilediler. Hocaefendi'nin de üslûbu ve bazı sözleri sebebiyle daha sonra kendisini eleştirdiği de elbette olmuştur. Sorumlu her Müslüman, Hocaefendi gibi zatlarla imtihan olmaktan kaçınmalıdır. Hocaefendi, bir defa daha kendisini feda etmiştir Bende '' işte ulan diyorum, gözlerim yaşararak ; işte demokratlık bu !! ; kendilerini ispat etmiş birilerini eleştiremezsin '' Bu görüşe dibine kadar katılıyorum bütün demokratlığımla ; katılıyorum, katıla katıla gülmekten ölmek pahasına. |
#636
|
||||
|
||||
bir Türk kadını olarak mailime gelen yazıyı Bahçe ile paylaşmadan edemedim :
Biliyor muydunuz? Araplar kadınlarına nasıl ad koyarlar? Araplarda kadın nedir? Lütfen okuyun ve öğrenin. Sonra da çevrenize öğretin. Sizce de Artık Araplaşmaktan vazgeçme zamanı gelmedi mi? Arap'larda kadına nasıl isim konulur? Ahmet DURMAZ diyor ki, sorun yalnız kadını örtmek veya açmak değil, sorun kimlik ve kişilik sorunudur, örtünme, peçe bunların yanında zurnanın son deliğidir. Bu ifadesini şu sözlerle delillendiriyor Araplarda kadınların adları yoktur. Kadınlara ya numara, ya da tip ve fizyolojik görünümlerine göre bir takım sıfatlar verilir. Örnekler: Elif: Arap alfabesinin birinci harfi, aynı zamanda Arap rakamlarında bir rakamını ifade eder Saniye: Sani Arapça iki demektir doğan ikinci kıza Saniye adı verilir (eski dilde ikinci; cümle içinde örnek fazında vermek gerekirse 'sultan mahmud-u sani.. yani ikinci Mahmut') Tılte: Telat veya Türkçede selaseden türemedir 3. demektir. Bu isim Anadoluda pek görülmez ama Harranda Araplarda çok bulunur Raba. Arapçada dörttür. Rabia dördüncü demektir. Anadoluda yaygın bir addır, geçmişte çile çekmiş bir İslam kadının adıdır. Hamse: Arapça beş demektir Bu isim Harran yöresi Arapları dışında Anadoluda pek bulunmaz. Sitte: Harranda yaygın bir isim olan Sitte Arapça altı demektir Sabe: Arapça yedi demektir, bu kelime çok değişiklik geçirmiş Sabiha olmuş, İbrahim Tatlıses Sabuha ifadesi ile kullanmıştır. Sevgili Ahmet Durmaz sekiz ve dokuz rakamı ile ilgili isim var mıydı bilmiyor ama yediden sonra Arapların yazi ismini koyduklarını söylüyor bu yeter anlamına geliyormuş. Her zaman ilk doğan kıza Elif adı konmaz, Bazen de Ayşe adını koyarlar, eve ilk gelen kıza evin iaşe işlerini çekip çevirecek gözüyle bakıldığı için Ayşe adı konulur,bazen aş pişirme beklendiği için Avvaş adı konuşulur. Erken doğan prematüre kıza Hadice adı verilir, Hadice Arapçada erken doğmuş prematür kız anlamına gelir. Çelimsiz ve ufak tefek doğan kızlara Fatma adı verilir, Fatma Arapçada süt yanığı, süt kesiği anlamına gelir. Koyu renkli doğan kızlara esmer anlamına gelen Semra adı verilir., Biraz açık renkli ise aydınlık açık anlamına gelen Zehra adı verilir, iyice beyaz ise Beyza adı verilir Bu bilgilerin ışığında hakikaten kadının Arabistanda veya Araplarda kimlik ve kişilik sorunlarının örtünme, peçe ve çarşafa girmeden daha öncelikli olduğu düşünülebilir. Anadoluda kadın numaralandırılmaz ve sıfatla çağırılmaz, Türklerde ve Anadoluda kadın bir şahsiyettir, bir kimliğe sahiptir. Hanımağadır, hanım efendidir, kraliçedir, Tanrıçadır. Arap kültürünün ikinci plana ittiği numaralı veya sıfatlı bir nesne değildir. Bu bilgilerin, Arap yaşamına ve tarzına özenen kadınlarımız tarafından da gözden geçirilmesini dilerim. Türk gibi yaşamak, Anadolu kültürü ile yaşamak kadın kişiliği ve onuru için önemli bir merhaledir. ------------------------------------------------------------ kişisel not : ilk iki evladını kaybeden annem babam üçüncü çocuk olarak bir kadın ve bir erkeğin en mükemmel ortak yaratımını yani beni beklerken "kız olursa özlem-dilek-istek-arzu" duygularını yansıtacak bir isim seçmeye karar vermişler anneannem anneme hayatını sevgiyle-mutlulukla yaşaması, sevilen biri olması için uygun ismi koymuş. babamın kurtuluş savaşı gazisi dedesi 30 ağustos ta doğan babama en uygun ismi gururla koymuş. şükürler olsun ailemin Anadolu kültürüne... şükürler olsun kız erkek ayırmadan çocuklarına rakam-renk-ebat vs isimlerini koymayan, orta asyadan beri genlerinde her varlığın orijinal mükemmeliğini bilerek yaşama anlam katacak isimleri seçen Türk soyuma |
#637
|
||||
|
||||
Mustafa Balbay
KORKTUNUZ !!
CUMHURİYETTEN korktunuz!... Kurtuluş Savaşından korktunuz... Kurtuluş Savaşını kazandıran Kuvayi Milliye ruhundan korktunuz... Türk Bayrağından korktunuz... İstiklal Marşından korktunuz... Bandırma vapurundan korktunuz... Samsundan korktunuz... 1919 dan korktunuz... 19 Mayıstan korktunuz... Erzurum Kongresinden korktunuz... Sivas Kongresinden korktunuz... Kadın ve Erkeğin eşit olmasından korktunuz...Devrim şehidi Kubilaydan korktunuz... Türkçe Kuran-ı Kerimden korktunuz... GERÇEK İslamiyetten korktunuz... İslam dinini öğrenmekten korktunuz.... Gerçek İslamı anlamaktan korktunuz... Türkçe ezandan korktunuz.... Nutuk dan korktunuz... Laik, çağdaş ve özgür TÜRK KADININDAN korktunuz... Sormaktan korktunuz... Sorgulamaktan korktunuz... Hesap sormaktan korktunuz... Hakkınızı aramaktan korktunuz... GÖRMEKTEN korktunuz... DUYMAKTAN korktunuz... KONUŞMAKTAN korktunuz... 23 Nisandan korktunuz... 30 Ağustostan korktunuz... 29 Ekimden korktunuz... Bağımsız ve şerefli TÜRK YARGISINDAN korktunuz... ANAYASA MAHKEMESİNDEN korktunuz... Yargıtaydan korktunuz... Danıştaydan korktunuz... Cumhuriyetçilikten korktunuz... Milliyetçilikten korktunuz.... ULUS devlet olmaktan korktunuz... ÜNİTER devlet yapısından korktunuz... Halkçılıktan korktunuz... Devletçilikten korktunuz... LAİKLİKTEN korktunuz... İnkılapçılıktan korktunuz... CUMHURİYET gazetesinden korktunuz... MİLLİYETTEN, HÜRRİYETTEN, SÖZCÜDEN, AKŞAMDAN, KANAL D den, STAR TV den, ULUSAL KANAL dan, Kanal B den, Avrasya Televizyonundan (art) korktunuz... Anıtkabirden korktunuz... Gazilerden korktunuz... Şehitlerden korktunuz... Hukuk devletinden korktunuz... İstiklal Madalyasından korktunuz... NECİP HABLEMİTOĞLUNDAN korktunuz... UĞUR MUMCUDAN korktunuz... Ahmet Taner Kışlalıdan korktunuz... Milli Egemenlikten korktunuz... Tam bağımsızlıktan korktunuz... Atatürkçü Düşünceden korktunuz... Atatürkçü Düşünce Derneğinden korktunuz... Türk Silahlı Kuvvetlerinden korktunuz... 10 KASIMDAN korktunuz... Şerefli savcılardan korktunuz... "Şu Çılgın Türkler"den korktunuz... CHP den,DSP den,MHP den,Kamer Gençten korktunuz...1 MAYISTAN korktunuz... Hakkını arayan İŞÇİDEN korktunuz... Hesap soran ÇİFTÇİDEN korktunuz... Yılbaşı kutlamasından korktunuz... 1881 den korktunuz... Zübeyde Hanımdan korktunuz... Emin Çölaşan'dan korktunuz... Bekir Coşkun'dan korktunuz... Şehit çocuğunun gözyaşından,Gazimin kopan kolundan korktunuz... Çağdaş ve dinamik TÜRK GENÇLERİNDEN korktunuz... Alevilerden korktunuz... Oktay EKŞİden,Yılmaz ÖZDİLden,Uğur Dündardan korktunuz...Hayrettin Karaca ve Muazzez İlmiye Çığdan korktunuz... YARSAVdan,BAROlardan korktunuz...Doğrulardan,gerçeklerden korktunuz... Monşerlerden korktunuz.... ÖZGÜR İRADEDEN korktunuz... 14 Nisandan korktunuz... İLHAN Selçuktan korktunuz... Engellilerden korktunuz... CUMHURİYET mitinglerinde güneş altında saatlerce dim dik duran 80 yaşındaki analardan korktunuz... Necati Doğrudan korktunuz... Şapka ve Kıyafet Devriminden korktunuz... "Atatürk Öldü Biliyor musun?" diye ağlayan minik kız çocuğundan korktunuz... Atamın içtiği bir kadeh rakıdan korktunuz... 10.YIL MARŞINDAN korktunuz... "Ne Mutlu Türküm Diyene" demekten korktunuz...Köy Enstitülerinden korktunuz... Kemal Kılıçdaroğlundan, Murat Karayalçından korktunuz... Harf Devriminden korktunuz.... ULUS gazetesinden korktunuz... ULUSALCI olmaktan korktunuz... Mustafa MUTLUdan, Ceviz Kabuğundan,Arenadan, 32.günden korktunuz... Ormanlardan,ağaçlardan,akarsulardan,meralardan korktunuz... Mimar ve Mühendis odalarından korktunuz... TÜSİAD dan korktunuz... Atatürk Kültür Merkezinden korktunuz... Şerefli gazetecilerden korktunuz... Vatanın bölünmez bütünlüğünü dile getiren Paşalardan, hakkını arayan subay ve astsubaylardan korktunuz... Hainleri karın tokluğuna kovalayan uzman çavuşlardan korktunuz... Başı açık ve namuslu Cumhuriyet kızlarından korktunuz... "Türkiye Laiktir Laik Kalacak" diye haykıran emeklilerden korktunuz... Namazını, orucunu ve yardımını GİZLİ yapan Gerçek müslümanlardan korktunuz... Kul hakkına saygı gösterenlerden korktunuz... "ATATÜYK" diye gülümseyen 1,5 yaşındaki bebekten korktunuz... ÇANAKKALE Savaşından korktunuz... Bahriye Üçoktan korktunuz... Mustafa Balbaydan,Ümit Zileliden,Sesli Gazeteden korktunuz... Atatürk resimlerinden,rozetlerinden korktunuz.... Karga kovalayan sarışın çocuktan korktunuz... Birlik olup,küsmeden,yılmadan ve boşvermeden 30 dakikasını geleceğine verip SANDIĞA GİDECEK milyonlardan korktunuz... Sabih KANADOĞLUNDAN, VURAL Savaştan, YEKTA Güngör Özdenden korktunuz.... Tüm ihanetlerinizi yaşlı ve yorgun gözlerle izleyen dedelerimizden,ninelerimizden korktunuz... Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZERden korktunuz... Tarafsız ve onurlu vatandaşlardan korktunuz... Oyunu yani namusunu SATMAYAN yurttaşlardan korktunuz... Rüşvet yemeden,adam kayırmadan evine EKMEK götüren namuslu memurlardan korktunuz... Bölücü HOCAEFENDİLERİN ellerini,eteklerini öpmeden sadece YÜCE ALLAHA kulluk eden milyonlardan korktunuz... Gaziden korktunuz... Gazi Mustafadan korktunuz... Gazi Mustafa Kemalden korktunuz... Gazi Mustafa Kemal ATATÜRKten korktunuz... KORKULARINIZDAN KORKTUNUZ!...ama ne acı ki daha fazla OY,daha fazla PARA,daha fazla İKTİDAR,daha fazla GÜÇ için YÜCE ALLAHI sömürmekten, kullanmaktan ve onun adına konuşmaktan KORKMADINIZ!.....Unutmayın ki KORKUNUN ECELE FAYDASI YOK! Bu yazıyı okuyan, arkadaşım,anam,babam,teyzem,kardeşim,dostum,büyüğü m,küçüğüm; LÜTFEN, yaklaşan seçimler ve bundan sonraki TÜM SEÇİMLERDE sandığa git ve OYUNU KULLAN...Yağmur, çamur deme...Al eline bir şemsiye, giy botunu ve ailen ile birlikte koş sandığa...Sende biliyorsun en fazla 30 dakikanı alır.. 4-5 yılda bir yapılan seçimler için 30 dakika nedir ki? Bundan önceki seçim sonuçlarını incelediğinde seninde farkedeceğin gibi HER SEÇİMDE 7-8 MİLYON VATANDAŞ oy kullanmıyor...Tekrar ediyorum 7-8 MİLYON Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı..Yani nerede ise TEK BAŞINA bir İKTİDAR daha...Belki sende dönem dönem bu milyonların içinde idin...UNUTMA ki sandığa atılmayan HER OY "KORKAKLARIN" hanesine gidiyor..Tepki için sandığa gitmiyorum ya da boş atacağım diye bir olay yok..Çünkü tüm bunlar KORKAKLARIN ekmeğine yağ sürüyor...Bu mesajı yazdım çünkü sana İHTİYACIM VAR...İster SAĞ parti,ister SOL parti ya da MERKEZ...görüşün her ne ise..Ama lütfen TÜM SEÇİMLERDE SANDIĞA GİT...Rica ediyorum..KORKAKLAR bunu çok iyi biliyor...bir önceki seçimi hatırla...neden bazı kesimlerin TATİLE ya da MEMLEKETE gittiği Temmuz ayında oldu seçimler?..Çünkü o malum 7-8 milyonun rahatını bozmayacağını,sandığa gitmeyeceğini biliyorlardı...ve haklıda çıktılar...işte aslında EN BÜYÜK DESTEKÇİLERİ biziz...ve tüm bunlar bizim SUÇUMUZ...Basit ve küçük bir örnekle seninde tahmin ettiğin gerçeği dile getirmek isterim...Diyelim ki 100 kişi oy kullanacak..Ve bu 100 kişinin tamamının sandığa gittiğini varsayalım...sonuçlar açıklandı...A partisi: 30 oy (%30)...B partisi: 20 oy (%20)...olsun..ancak bu 100 kişiden 20 kişinin sandığa gitmediğini varsayalım....(Türkiyede her seçim olduğu gibi)...Yani seçmen sayısı 80 olsun...A ve B partisine yine aynı sayıda oy geldiğini varsayalım...bu sefer herşey aynı olduğu halde yeni seçim sonuçları şöyle oluyor; A partisi:( %37.5)......B partisi: (%25)....yani fark giderek açılıyor...Milletvekili seçimlerinde ise bu fark dahada acı bir boyuta geliyor...%10 barajının etkisi ve sandığa atlmayan ya da boş atılan oylar yüzünden 1 milletvekili çıkarabilen malum zihniyet AYNI OY SAYISI İLE 2-3 milletvekili çıkarıyor...sence bu adil mi?....Ankara Belediyesinde yaşanan skandallar malum..Tüm ülke izliyor..Ama şunuda unutma; Gökçeğin seçildiği dönemlerde yaklaşık 300 bin (300.000) kişi oy kullanmadı..Tahmin ettiğin gibi bu 300 bin seçmen oy kullansa idi Gökçek ve dolayısıyla skandallar olmayacaktı...Bu durum diğer iller içinde geçerli...Ve bu bir seçim başarısı olmadığı halde şenlik yapıp kutluyorlar...%10 Seçim barajı olduğu sürecede sandığa atılmayan her oy KORKAKLARA gidecek....Hal böyle iken gerçekten SANA İHTİYACIM VAR...Bütün hayatımız boyunca Demokrasiye katkımız bütün seçimlerde bir kağıda bastığımız toplam yarım fincan mürekkep...hepsi bu işte...O tahta sandığa gitmek zorundayız...Eğer gitmezsek iş için, zamlar için,maaşlar için,özgürlük için,haklar için sesimizi çıkarmaya ya da meydanlara dökülmeye hakkımız bile yok...Çünkü oy kullanmayarak biz SİSTEMİN DIŞINDA kalmış oluyoruz...Hal böyle olunca tüm yapılanlara ses çıkarmayada hakkımız olmaz....Unutma! demokrasilerde OY SENİN NAMUSUNDUR...Biliyorum,biraz uzun bir yazı oldu ama dedim ya SANA İHTİYACIM VAR....Senden bir ricam daha olacak...Bu mesajı e-mail ile dostlarınada göndermeni isterim....Çünkü 1 OY bile ÇOK önemli...Belki senin fikrini değiştiremem ama son sözüm şudur; artık ağırlığını KOY! sevgi ve saygı ile arz ederim. |
#638
|
||||
|
||||
pek hayra alamet degil
Vakit 'ciler, sıksık iplerine sarıldıkları '' entellektüler'' yazarlara fena dalmaya başlardı, hayırlara vesile olsun ;
Önce birbirine karşıt gibi gözüken siyasi gruplar, el birliği etmişçesine Türkiye'nin yeni Ortadoğu politikasına müştereken saldırdılar. Koronun dönüşümlü şeflerinden Ahmet Altan bölünme düşüncesinin de özgür bırakılmasını isteyerek, ayrılmanın kötü bir şey olmadığını ileri sürdü. Altan Tan, Türkiye ile İsrail arasında işgalci kuvvet zalimliği yönünden bağ kurdu. Nuray Mert, Filistin duyarlığıyla Türkiye'nin diktatörlüğe gideceğini iddia etti. “Yazdığı sasılıklara, hayatla teması aptal moda dergisi takibiyle sınırlı olan cahil kadınların dışında kimsenin ilgi göstermediği üçüncü sınıf bir romancının tarih, siyaset ve aktüel dış politika okuması ancak bu kadar olur” deyip işin içinden sıyrılamayacak kadar ciddi bir propaganda ile karşı karşıya kaldık. Bu propaganda şimdi silahlı eylemlerle de destekleniyor.” diyor vakit'de şeeden biri. Toobe toobe. İttifakların çıtırtısı gelmeye başladı. Korkarım yakında çatırtısı da gelmeye Ya Rabbim. |
#639
|
||||
|
||||
bir KNB yazısı ...
Kürt kadınlarında Stockholm sendromu
“Korucu kızı Hevidan, çok küçüktü, 12 yaşındaydı. Apo’nun çıkardığı "korucu çocuklarını kaçırıp PKK’lı yapma" kanunuyla kaçırılıp getirilmişti. 1997 Temmuz’unda 16 yaşına basmıştı. Kaçma planları yaptı ama anlaşıldı, tutuklandı. İnfaz kararı verildikten sonra Hevidan’ın eline kazma kürek verip mezarını kazdırdılar. Temmuz sıcağında çukur açarken söylediği türkü dağlarda yankılanıyordu. Son isteği sorulduğunda af dilemedi. "Kahrolsun Apo" dedi, o köylü kızı. "Ahım sizin boynunuzda kalacak!" İnfaz mangasında tek bacağı protezli Siirtli Rengin, Hevidan’ı gözünü kırpmadan taradı. Ölmüyordu bir türlü. Kadınlar başını taşlarla ezerek öldürdüler.” Yüreğinizin orta yerine taş oturdu değil mi? Devam edin okumaya: “Öcalan’ın Şam’daki evine Yoğunlaştırma Evi denir. Yoğunlaştırma Evi’ne bakire, genç ve güzel kadınlar alınır. Vahşi, "çöl güzeli" kızlardan hoşlanırdı ama sarışınlara daha çok ilgi duyardı. Ben de Yoğunlaştırma Evi’ne çağrıldım. Apo bir gün beni masaja çağırdı. Gittim, ılık su dolu leğendeki ayaklarını yıkadım. Hani köy ağaları gibi. Beni azarlamaya başladı, bilmiyorum diye. Sırtüstü uzandı, şimdi bütün vücuduma, dedi. Anladım neler olacağını. Çünkü cinsel istek uyandığını gördüm. Soyun, dedi. Soyundum. İç çamaşırlarını da çıkar, dedi. Ayağa kalkıp sarılıp sıkınca korktum. Kendimi savunmak için Apo’ya vurdum. Üç yumruk attı yüzüme ve kafama. Küfretti bana. "Düşkün, fahişe, rezil kadın. Seni özgürleştirmeye, tabulaştırdığın zincirleri kırmaya çalışıyorum" dedi. Titrediğimi görünce kovdu beni. "Sen köle kalacaksın!" diye bağırdı. Ama bu daha ilk denemeydi. Dışarıda bekleyen tecrübeli kadınlar, beni psikolojik olarak hazırlama toplantısına çağırdı. Ağladım. İçlerinden biri, Osmanlı Sarayı’ndaki Valide Sultan gibiydi. Beni azarladı. "Başkan bizi özgürleştiriyor. Sen özgürleşmek istemiyor musun? Başkana erkek gözüyle bakıyorsun. O başkan, o zincirlerimizi kıran bir peygamber." Beni akşam yemeğinden sonra yine çağırdı Apo. Bu kez çözümsüzdüm. Kime derdimi anlatacaktım? O ana kadar ölüme hiç bu kadar yaklaşmamıştım. Bekaretimi aldı. Sonraki günlerde iki kez daha sevişti benimle.” Okumaya devam; “Mardinli Rojin’in bir eli yoktu. Hamile bırakıldı, üst düzey bir komutan tarafından. Sonra da idam edildi. Tecavüzcü ise şu an Osman Öcalan’ın partisinde. Yedi aylık hamile Ronahi’nin Zele’de infaz edildiğini Osman Öcalan da Cemil Bayık da iyi biliyor. Çünkü onlar karar verdi. 1991’den beri arkadaşımdı. Suriye-Kamışlılı’ydı. Son isteğini sordular. "Çocuğumun hayatını bağışlayın. O doğduktan sonra beni idam edin" dedi. Suçu, biriyle ilişki kurmasıydı. Babasına dokunmadılar. Ronahi, karnını kuşakla bağlıyordu ama büyüyünce gizleyemedi. Açığa çıktı. İnfaz manga komutanı, Cemil Bayık’a, Ronahi’nin son isteğini söyledi. Cemil Bayık, "Hayır, idam edin" dedi. Karnında bebeğiyle öldürüldü.” --- Bunlar, 1991’den 2003’e kadar dağ kamplarında sürünmüş PKK militanı Kürt kızı Dilaram’ın “Özgürlüğe Kaçış” anı-romanından. --- Önce Emine Ayna (Ahmet Türk yumruklandığında) konuştu. “Namertçe kadınlığımıza ve cinselliğimize saldıranlar bir gün utançlarından yüzlerini yerden kaldıramayacaklar"dedi, ‘fesüphanallah’ çekip sustum... Sonra Kürt kadınları çocuk istismarı, cinsel taciz, tecavüz ile çocuk ölümlerini protesto etmek için yürüdüler. Ellerinde “Meclis’i basarız Başbakanı asarız” pankartı. Recep Bey’i savunmaya geçmek içimden gelmedi, sustum... Sonra bir günde 12 asker öldürüldü, 14 asker yaralandı. İçimiz kan ağlarken BDP-PKK’lı vekil Gültan Kışanak konuştu. “Arkadaşlar hergün oluyor. Sayı 1 ya da 10 ne farkeder?” dedi. Yine fesüphanallah, sustum… En son, nikah memurunun ‘yazar’ eylediği Nazlı Ilıcak konuştu. “PKK muhatap alınsın”dedi. Daha fazla susamayacağım! Tane tane yazacağım...Emine, Nazlı, Pervin, Fatma, Gülten, tüm PKK destekçileri anlasın diye. --- Raporlar, anketler, röportajlar gösteriyor ki; Güneydoğu’daki kadınlar en fazla cinsel taciz-tecavüzden, , şiddete maruz kalmaktan (yani ‘töre’den), çocuk istismarından şikayetçidir. Sonra işsizlikten, fukaralıktan. Ve devletten yeterince yardım görmemekten. Geleneksel ‘ulusal dayanışma’ önce Güneydoğu’da bozuldu. Dayanışma bozulduğunda, doğal olarak ‘kökene dönme arzusu’ başgösterdi. ‘Terkedilmiş çocuk’ sendromuyla güvenebilecekleri, dayanabilecekleri bir ‘baba’ya ihtiyaç duyduklarında, baba koltuğunda Abdullah Öcalan oturuyordu. Babaları, dağda kadınlardan güzellerini seçip, döve döve tecavüz ederek ‘özgürleştirdi’ (!). Hamile kalanı öldürttü. Babanın çetesi, bu ülkede barışın, özgürlüğün, umudun yollarına mayın döşerken, kadınlar dağda doğurdukları çocukların adını Barış, Özgür, Umut koydular. Baba’nın çetesi, köy basıp militan toplarken, ev yıkar köy yakarken Güneydoğu’lular şehir varoşlarına kaçıştılar. Kadınları ‘temizlikçi’ oldu, erkekleri hamal. 1999’da yakalanan ‘liderlik’, ‘peygamber’, ‘baba’ Öcalan, uyuşturucu imalatı ve kaçakçılığından, silahlı bölücü terör örgütü kurmak-yönetmekten, katliamlardan yargılandı. Mahkeme’nin gerekçeli kararında “Göçlerin, köy boşaltmaların ana kaynağı ve sebebi PKK terör örgütüdür” ifadesine Öcalan’ın bir itirazı olmadı. Avukatlarından biri Aysel Tuğluk’tu. Şimdi Kürt kadınları, hesabı henüz sorulmamış tecavüzlerin hesabını sormak yerine, Öcalan posteri açıp “Barış! Özgürlük! Tacize-tecavüze son!” gösterileri yapınca ‘şaşırma’ hakkımı kullanıyorum. Taciz-tecavüz, çocuk istismarından şikayet edenlerin, neden Nimet Çubukçu’yu, hasıraltı ettirdiği “Güneydoğu’da Çocuk İstismarı Raporu”nu açıklamaya zorlamadıklarını anlamıyorum. Güneydoğu’da ‘kadına şiddetin, çocuk istismarının önlenmesi’ işini imamlara havale eden İslamcı AKP’ye, Kürt kadınları, islamcıların bu konuda sabıkalı olduğunu hatırlatmalılar. Birileri çıkıp, İslamın nasıl güçsüzü, kurbanı cezalandıran bir din olduğunu da anlatmalı. Güneydoğu’lu kadınların, bir yandan çocuk istismarını protesto ederken, neden bir yandan da Filistin’e özenip, çocukların eline taş verip yanlış zamanda yanlış yerde yanlış hedefe yönlendirdiklerini düz akılla anlayamıyorum. Çocuğu manipüle etmek kolay olduğu için mi? PKK destekçilerinin, Öcalan’ın Mahkeme’ye beyan ettiği 250 milyon dolar yıllık gelirini, uyuşturucudan değil de dergi satışından, dükkan haracından topladığına inandıklarını da sanmıyorum. Ellerinde PKK bayraklarıyla “Bölge ihmal edildi” diye yırtınanların, PKK’dan Diyarbakır’a yatırım yapanların iş makinelerini, petrol tesislerini yaktığının hesabını neden sormadıklarını da (kıt) aklım almıyor. Tecavüzcü Öcalan yakalandığında, üzerinden bilmemne marka saat, S. ve RB. marka gözlükler çıkmıştı. DTP-BDP-PKK’lı kadınlar da Meclis’e girdiklerinden beri iki şey yaptılar: Öcalan propagandası ve gardroplarını marka giyim-aksesuarla düzmek. Rojin, Hejin, Berivan! Sözüm insanlığını değil etnisitesini öne çıkartan, PKK’ya destek veren Kürt kadınlarına! Tecavüz güç gösterisidir, ‘cinsellik’ değil. İktidar/güç gösterisi beden üzerinden işler. Sen insanın en değerli varlık olduğunu çocuğuna öğretmezsen, kimse öğretmez. Sen uyuşturucu baronlarının kıçına takılıp memenden kankırmızı şiddet emzirirsen, ne akan kan durur, ne sen taciz-tecavüzden kurtulursun. Şu peşine takıldığın adamların kadınların çapına bir bak hele... Kürt kadınları! Gelin sorgulamaya önce ‘halkınız’a ihanet ederek başlayın. Birşeyleri düzeltebilmek için önce ona ihanet etmek gerekir. Cerahate önce neşter... Gelin kadın olarak uğradığınız bütün saldırıları kendiniz anlatın bu topluma. Çocuklarınızı kimden-neden koruyamadığınızı anlatın. Çıkın anlatın abinizin, amcanızın, babanızın tecavüzünü. Yamultulmuş haberlerden değil sizden duyalım gerçekleri. Çözümü birlikte arayalım. Başbakanı asmaya kalkacağınıza, cinsel soruna da ekonomik soruna da ‘dinsel’ çözüm önermesinin hesabını sorun! Sizleri korumayı neden imamlara havale ettiğinin hesabını sorun! Kadın Bakanı’nın ne hakla ‘bekaret’i savunabildiğini sorgulayın! Önce kendi bedeniniz üzerindeki egemenliğinizi erkeğin elinden alın bir. Sonra ‘egemen devlet’ lamba kümbe arayışına girersiniz. Önce kendi çocuklarınızı uyuşturucu tüccarlarının elinden kurtarın hele, sonra Filistin’linin çocuklarını kurtarırsınız. Kürtler iddia ettiğiniz gibi bir ‘ulus’sa, önce akraba evlilikleriyle bataklığa dönmüş genetik havuzunuzu bir temizleyin hele! Meclis’e soktuğunuz vekillerden akraba evliliğini yasaklayan yasalar talep edin. Bedava dağıtılan çamaşır makinesini alıp kümese folluk yapacağınıza, iktidardan o buzdolabının parasını, onurununuzla, emeğinizle kendiniz kazanmak için iş isteyin! “Sen bana iş bulmak-yaratmak zorundasın” diye ihtar çekin. Hobareyy abareyy diye Başbakan asmaya kalkmayın da, Başbakan’dan ‘Tehlikeli işte çocuk çalıştırma'nın cezası 904 YTL iken, o cezayı neden 100 YTL'ne indirdiğinin hesabını sorun. Tecavüzcünüzle evlenmeye razı olduğunuzda, adamın ceza almasını engelleyen Yasa maddesini Meclis’tekilerin kafasına geçirin mesela! Erkekten, politikacıdan ‘ahlaki’ davranmasını beklerken, kendi ahlak çıtanızı da yükseltmeye çalışın. Mesela kaçak elektrik-su kullanmaya itirazınız olsun. Başkalarının hakkını, vergisini gasp etmeye itirazınız olsun. Kullandığı suyun parasını ödemeyen Diyarbakırlı’nın hangi parayla bir günde 3 milyon 3G telefonu aldığı sorusu sizi rahatsız etsin. Rojin, Hejin, Berivan! Peşine takıldığın adamlar, evini, köyünü yakıp seni göç mağduru eden tecavüzcülerin! Savunduğun adamlar, kan davasında öldürülmekten kurtulmak için bile kadını ‘berdel’ veren aşiret düzeninin savunucuları! Amerika’nın kucağında kalkıştığınız, ‘bağımsızlık mücadelesi’ sandığınız bu terör, aslında Batı’nın su, petrol, maden yatakları ve uyuşturucu trafiği paylaşım savaşı! Al sana, eski PKK militanı, Kürt kızı Dilaram’ın kitabından bir paragraf daha: “Tecavüz edenlerin cezalandırıldığına hiç tanık olmadım. Tecavüze uğrayan kadın hep susmak zorundaydı. Eğer susmazsa erkek, yetkisine yaslanıyordu. Merkez Komitesi üyelerinden biliyorum, yetkileri nedeniyle istediği kadınla birlikte oldular. Kadın asla şikayetçi olamadı. Kadın bir raporla bildirmek istese bile o rapor, ancak tecavüzcü komutanının eliyle Suriye’ye ulaştırılabilirdi. Komutan hiç kendi tecavüzünü yukarıya bildirir mi!” Rojin, Hejin, Berivan! Elinde tecavüz-uyuşturucu-haraç çetesinin başının resmiyle, bayrağıyla bu neyin taciz-tecavüz protestosu? Amerikalı Irak’ta milyonlarca kadına tecavüz etti, fuhuşa zorladı. Bırak Irak’lı kadını, herif kendi kadın subaylarına bile tecavüz etti yahu! Şimdi Amerikan planlarının tam ortasında olduğunu bile bile bu neyin özgürlük mücadelesi? Yoksa ‘töre adına’, ‘örgüt yararına’ tecavüze uğrarken şimdi de Filistin olup, ‘Allah adına’ hamle edecek tecavüzcü mü arıyorsun? Ya da ‘Amerikan çıkarları’ uğruna abanacak eroinman asker? Nazlı, şimdi de sen söyle! Türkiye Cumhuriyeti bu uyuşturucu baronu tecavüzcülerle mi masaya otursun? Hadi destek at, akıl ver Türkiye’nin yeniyetme devlet olmadığını anlaması 8 sene sürmüş yeniyetme başbakanına!. Bak, gündemi kendisi belirleyemeyince nasıl da şaşkın yüz ifadesi Şemdinli sınır karakolunda. Hadi Nazlı! PKK’lıların özgürlük savaşçıları olduğunu anlat bize... Ama önce şu kitabı bir oku! |
#640
|
|||
|
|||
New York Times'dan
Ne diyor bu gavur?.....Ekonomi batiyor haberi yok....
-------------------------------------------------------------------------- Turning East, Turkey Asserts New Economic Power ISTANBUL — For decades, Turkey has been told it was not ready to join the European Union — that it was too backward economically to qualify for membership in the now 27-nation club. That argument may no longer hold. Today, Turkey is a fast-rising economic power, with a core of internationally competitive companies that are turning the youthful nation into an entrepreneurial hub, tapping cash-rich export markets in Russia and the Middle East while attracting billions of investment dollars in return. For many in aging and debt-weary Europe, which will be lucky to eke out a little more than 1 percent growth this year, Turkey’s economic renaissance — last week it reported a stunning 11.4 percent expansion for the first quarter, second only to China — poses a completely new question: who needs the other one more — Europe or Turkey? “The old powers are losing power, both economically and intellectually,” said Vural Ak, 42, the founder and chief executive of Intercity, the largest car leasing company in Turkey. “And Turkey is now strong enough to stand by itself.” It is an astonishing transformation for an economy that just 10 years ago had a budget deficit of 16 percent of gross domestic product and inflation of 72 percent. It is one that lies at the root of the rise to power of Prime Minister Recep Tayyip Erdogan, who has combined social conservatism with fiscally cautious economic policies to make his Justice and Development Party, or A.K.P., the most dominant political movement in Turkey since the early days of the republic. Indeed, so complete has this evolution been, that Turkey is now closer to fulfilling the criteria for adopting the euro — if it ever does get into the European Union — than most of the troubled economies already in the euro zone. It is well under the 60-percent ceiling on government debt, at 49 percent of G.D.P., and could well get its annual budget deficit below the 3 percent benchmark next year. That leaves reducing inflation, now running at 8 percent, as the only remaining major policy goal. “This is a dream world,” said Husnu M. Ozyegin who became the richest man in Turkey when he sold his bank, Finansbank, to the National Bank of Greece in 2006. Sitting on the rooftop of his five star Swiss Hotel, he is scrolling down the most recent credit-default spreads for euro zone countries on his BlackBerry and he still cannot quite believe what he is seeing. “Greece, 980. Italy, 194 and here is Turkey at 192,” he said with a grunt of satisfaction. “If you had told me 10 years ago that Turkey’s financial risk would equal that of Italy I would have said you were crazy.” LANDON THOMAS New York Times Jul 5 20010 -------------------------------------------------------------------------- |
Konuyu Toplam 2 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
Konu Seçenekleri | Bu Konuda Ara |
Modları Göster | |
|
|