Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Ser'den, Sera'dan. - Sayfa 29 - Arka BahÇe Forumu
Arka BahÇe Forumu  

Geri Dön   Arka BahÇe Forumu > Bahçıvanlar > Sera
Kullanıcı ismi
Şifreniz
Kayıt ol SSS Üye Listesi Takvim Arama Bugünkü Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Ser'den, Sera'dan.
Konudaki Cevap Sayısı
387
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
207835

Cevapla
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
  #281  
Eski 02-04-2012, 00:40
Emin - ait Avatar
Emin Emin bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Mar 2006
Bulunduğu Yer: Antalya
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 305/762
198 Mesaj ına 2281 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Dört Dörtlük

Sadece başlığını yazabildiğim yazı için başlayamadığım yerden devam etme kararlılığı içindeyim.

Öncelikle gelen yazılara "selam verme" yerine geçmesi için bir şeyler yazmalıyım.

"Yanlış anlaşılmak iyidir. Geç anlaşılmak daha iyidir," diye söze başlamış Sayın AnnE.

Yanlış anlaşılmanın neresinin iyi olduğunu tam kavrayamadım ancak geç anlaşılmaya biraz aklım yatıyor.

"Yazmak da iyidir ama yazabilmek için bissürü şey lazım."

"Vallaha doğru diyorsun" demekten başka bir şey gelmiyor şuan aklıma bu cümlesi için. Ve o "bir sürü şey lazım" derken "bir sürü şey" anlatıyor esasında.

"Sanırım, yaştan mıdır nedir; yazma kabiliyeti mi desem isteği mi desem kayboluyor."

Bu sözüne gene şuan ki düşünceme göre şöyle bir karşılık versem bu yazı için yalan olmaz: Acayip bir biçimde yazma isteğim var ama işte hepsi o kadar. Yazma yeteneğimin olduğunu ise hiç sanmıyor, biri dese bile inanmıyorum zaten. Geriye yaş kalıyor ama bunun çok fazla engel olacağını, sorun çıkaracağını pek sanmıyorum.

"Gecen gün başka bir mecrada bir Pakistanlının ''ülen bu Yahudilerden bi sürü adam çıkıyor da Müslümanlardan neden çıkmıyor'' diye nette gezen bir yazısıyla ilgili bir yazı yazdıydım, dilim damağım kurudu yazana kadar."

Dili damağı kurutan o yazıyı okumak isterim arka bahçede.

"Yazmak aslında için dökmek, kusmak bir nevi. Ama ortalıkta o kadar kusturucu şey var ki."

Yazma eyleminin tarifini yapmak benim açımdan çok külfetli bir iş. Sıralamaya kalksam zaman alır. Kendi adıma diyorum ki yazmak; kimi zaman evet, kusmaktır ama her zaman değil. Yalnız son yazdıklarımda kusmayı beceremesem de böğürmeye çalıştığımı söylesem yalan olmaz. İyi de kus kus, nereye kadar, böğür böğür nereye, ne zaman kadar.

Gelelim Sayın ar_de_'nin yazdıklarına.
"... AnnE de ( benim gibi bıdı bıdı yapacağına ) tek bir cümle yazarak sizi yorumlamış. yazıyı didiklemek başkaaaa, okuyup-anlayıp-aynı çizgide yorumlamak başka. ikinize de helal olsun (AnnE nin tabirini temel alırsak; ikinizin de onca kusturucu karşısındaki kusmalarınız çok hoş)
arkası yarınları ve haftalık çizgi romanları beklemeyi bilen ve seven biri olarak ve de nitelikli yazılarınızın takipçisi olarak; bahçede aşağı yukarı benim genel düşünce yapıma sahip pek çok insan olduğunu düşünerek çoğul yazıyorum.
Ahmet beyin o tv kanalındaki sohbetlerini merak edip internetten bir iki kısa bölümünü gülümseyerek izlediğim için sizi "sevindiren" kısmı merak etmemden daha doğal bir şey olamaz ben işi biraz şakaya vursam da eminim siz konuyu mutlaka ciddi ve önemli bir noktaya bağlayacaksınız ki; bu sebepten "o yazınızı merakla beklemek" durumu hala geçerliliğini koruyor.
...
Lütfen anlaşılmaktan ve yeni konu aramaktan korkmayın. kaynak neredeyse sonsuz gibi."

Satır satır karşılık versem yazı uzayacak. Yazdıkları her zaman olduğu gibi beni yazmaya itekliyor, bu yüzden ona ayrıca teşekkür ediyorum.

Konu ve kaynak bolluğuna gelince...

Evet, kaynaklar sonsuz ve dilin kemiği de yok, kemiksiz dilin damağı kurusa da konuşmalar da, yazmalar da bitmez yeter ki "yazacak" olsun.

Merak ettiklerine gelince; şöyle bir ara başlık açmam gerekiyor:

Cübbeli Ahmet Hoca Neden Çok Sevindi?

Sevinir tabii, ben de Cübbeli veya Takkeli Emin Hoca olsam ben de çok sevinirdim. Her açıdan çok sevinirdim. Gerçi yazık oldu, sevincini kursağında koydular hocanın. Sen misin başka hocalara çaktırmadan laf sokan.

"Nisyan ile Maluldür" başlıklı yazımda konuyla ilgili Hürriyetin internetteki sitesinden devşirdiğim bir haberden alıntı yapmıştım.
Konuya kısaca yeniden değinelim.

Yarım yamalak hatırladığımız veya okuduklarımızdan aklımızda kalanlara göre: Eskiden Erzincan'da Başsavcılık yapan şimdi CHP'den milletvekili olan İlhan Cihaner 2007 yılında okul öncesi çocuklara yani 4 ile 6 yaş arasındakilere yönelik olarak yaslara aykırı olarak diğer bir deyişle Kaçak Kuran Kursu veya dini eğitim kursu açılması gibisinden bir iddiayla soruşturma başlatmıştı.

Dinine çok düşkün olan vatandaşlarımız yürütülen soruşturma veya açılan davalardan çok, "Kaçak Kuran Kursu" adına kahrolmuştu; küfretsen o kadar yaralamazdı!
Bu gizli soruşturmalar kapsamında İsmailağa Cemaatinden Mahmut Ustaosmanoğlu ve hepimizin çok iyi tanıdığı ya da tebessümle izlediği Ahmet Mahmut Ünlü, bilinen adıyla Cüppeli Ahmet Hoca ile yine meşhur isimlerden İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş da bu soruşturma kapsamındaki sayısı 238 olan sanıklardandı.

Ben yine kestirmeden gideyim ve bu konuda hükümetimize kızan, kusan ve böğüren dolayısıyla Hürriyet gazetesindeki yazılarına 1 Nisan 2012 (Dün) tarihinde son yazısını yazan Özdemir İnce'den çok çok önce uğurlanan Tufan Türenç'in eski bir yazısından alıntı yapayım.

"Erzincan komedisinde perde indi...”
“Böyle bir komedi ancak ve ancak hukuk devleti olmayan ülkelerde yaşanır.
Olay şöyle...
2007 Kasım’ında Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner, kaçak Kuran kursu işleten İsmailağa cemaati için soruşturma başlatır.
Soruşturma ilerledikçe cemaatin kirli çamaşırları da ortalığa dökülür.
Cihaner’e Ankara’dan “Bu işin üzerine gitme” diye uyarılar gelir.
Başsavcı aldırmaz, işini yürütür.
Bunun üzerine Erzurum Özel Yetkili Savcılığı’na imzasız bir ihbar mektubu gönderilir.
Mektupta İsmailağa cemaatinin silahlı suç örgütü oluşturduğu bildirilir.
Böylece cemaati kurtaracak, İlhan Cihaner’i ise kodese tıkacak tezgâh başlatılmıştır.
Erzurum savcılığı terör örgütü ihbarı üzerine İsmailağa cemaati dosyasını “Bu benim alanıma girer” gerekçesiyle Cihaner’den ister.
Cihaner vermemekte direnir, ancak eninde sonunda dosya alınır ve anında 238 şüpheli, savcılık tarafından 16’ya indirilir.
Bir süre sonra hazırlıklar tamamlanınca Cihaner Ergenekon şüphelisi olmakla suçlanır ve makamı basılarak CD ve evraklara el konur ve gözaltına alınır.
Erzurum’a götürülen Cihaner sorgulandıktan sonra tutuklanıp cezaevine kapatılır.
Cihaner için yaratılan suçlar şunlardır: Ergenekon terör örgütüne üye olmak, resmi evrakta sahtecilik, iftira ve tehdit.
Cihaner başsavcı olduğu için yasalara göre yargılama Yargıtay’a alınır ve savcı tahliye edilir.
Yargılanması tutuksuz olarak sürdürülür.
Bu komedinin en ilginç yanı, İsmailağa soruşturmasının şüphelilerinin telefon konuşmalarıdır.
Konuşmalarda şüpheliler dosyanın Erzurum’a alınmasını müjde olarak karşılarlar.
Çünkü şüphelilere, İsmailağa dosyasının kapatılacağı fısıldanmıştır.
Anayasa değişikliğiyle yeniden oluşturulan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu da bu komedide yerini alır ve Başsavcı Cihaner’i Adana’ya düz savcı olarak atar.
Komedinin son perdesinde de komediye devam edilir.
Özel Yetkili Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davanın, 26 Ekim’deki gizli duruşmasında savcının esas hakkındaki mütalaası bir hukuk devleti adına yüz kızartacak vahamettedir.
Dosyayı sahte bir ihbar mektubuyla Erzincan Savcılığı’nın elinden alan Erzurum Savcılığı, şüphelilerin terör örgütü oluşturduklarına dair bir delil bulunmadığını belirterek hepsinin beraatlarına karar verilmesini ister.
Yani İsmailağa cemaatini kurtarmak için Cihaner’e atılan iftiralar böylece açığa çıkar.
Karar ocak ayı içinde yapılacak davada verilecek.
İşte size artık bir hukuk devleti olmayan Türkiye’de oynanan bir hukuk komedisinin öyküsü.
Şimdi Cihaner’e iftiralar atarak tezgâh kuranlar ve onu Adana’ya düz savcı olarak atayanlar, herkesi bırakın ama çocuklarının yüzlerine nasıl bakacaklar?
Her biri Türk hukuk tarihinin siyah sayfalarında yer alacaklarını biliyorlar mı?
Dilerim 2011’de, Türkiye’de böyle utanç verici komedilerin sahneye konduğu dönem sona erer.
Bütün okurlarıma mutluluk ve sağlık dolu yıllar dilerim.”


Bu alıntı geçmişin bir bölümünü özetledi ancak devamındaki bazı şeylerden de eski yazılarımda biraz bahsetmiştim. Benim anlatmaya çalıştığım konu şu:

Sağ olsun bağımsız mahkemelerimiz davayı kapatmıştır.

Cüppeli Hoca zaten davanın daha başında bu işten sıyrılmıştır.

Kısacası: "Ne it girmiş, ne ziyan olmuştur" derler ya, aynen öyle...

Ecevit, Bahçeli ve Yılmaz üçlüsünün ortaklaşa kurduğu hükümet, Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki 633 Sayılı Kanunda bazı değişikler yapmışlardı. Şöyle bir hüküm koymuşlardı Ek-3 üncü maddeye:

“İlk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri dışında, Kur’an-ı Kerim ve mealini öğrenmek, hafızlık yapmak ve dini bilgiler almak isteyenlerden ilköğretimi bitirenler için Diyanet İşleri Başkanlığınca Kuran kursları açılır. Bu kurslardaki din eğitim ve öğretimi kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcilerinin talebine bağlıdır.
Ayrıca ilköğretimin 5’inci sınıfını bitirenler için tatillerde ve Milli Eğitim Bakanlığının denetim ve gözetiminde yaz Kuran kursları açılır.
Kuran kurslarının açılış, eğitim öğretim ve denetimleriyle bu kurslarda okuyan öğrencilerin barındığı yurt veya pansiyonların açılış ve çalışmalarına dair hususlar yönetmelikle düzenlenir.”


İşte böyle bir kanun maddesine aykırı bir biçimde kurs açarsan suç işlersin.

Cihaner'in başlattığı ama elinden bir şekilde alınan soruşturmanın iddianamesi hazırlanmış ve davası da tamamlanmış, tutuksuz yargılanan ve suçlu bulunan çok az kişi birkaç aylık ceza almış, ceza paraya çevrilmiş ve bir daha yapmayın diye de bu sembolik ceza da ertelenmişti.

Ama bu dava, bizlerden daha fazla Müslüman olan hükümetimizi ve doğrudan cennete gidecek olan Cemaat üyelerini çok derinden yaraladığı için derinden derinden giderek Kestirmeden Hazırlanmış Kanunlardan (KHK) birine bir hüküm koymalarına neden oldu.

"Kanun Hükmünde" başlıklı yazımda belirttiğim bir "Yetki Kanunu" konusu vardı, KHK çıkarmak için alınan, yeki kanunundan bahsediyorum.

Hani Anayasanın 7 nci maddesinin: "Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez” demesine rağmen yine aynı Anayasamızın KHK çıkarma yetkisini verdiğinden öğüre öğüre bahsetmiştim ya...

İşte o zaman alınan bu yetki yasasıyla hiç Komisyonlara uğramadan, Genel Kurula indirilmeden, tartışılmadan kısacası millete duyurmak için yaygara koparmadan çıkarılan bir sürü KHK ile ne güzellikler yapılmıştır, Allah bilir.
Kaç KHK çıkardıklarını bilmiyorum ama hükümetlerinin bu son yetki yasasıyla kaç tane KHK çıkardıklarını sorsan Akepe milletvekilleri de bilemezler.

Bakın, Karar Sayısı 653 olan şu KHK'nın başlığı ne kadar güzel!

"EKONOMİ BAKANLIĞININ TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME"

İnsaf, hakikaten insaf, KHK'de bile tek bir kanun adı yok, "Bazı" diye cümleye başla yeter. Bu kadar mı hızlı ve tasarruflu onulur, pes! Şapka çıkarıyorum!

Bir sürü maddesi var, doğal olarak bu KHK'nın.
Konumuzu ilgilendiren 15 nci maddesi.

"MADDE 15 – 633 sayılı Kanunun ek 3 üncü maddesi ile geçici 13 üncü maddesinin altıncı fıkrasının son cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır."

Maddede bile tasarruf yapılmış, sadece Kanunun numarası yazılmış 653 denerek. Kanunun adının; Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun olduğunu bile belirtmeden.

Ne oldu şimdi?

Şöyle oldu; Kanunun belirttiği yönetmeliğe göre yaz tatilinde 12 yaş, kış tatilinde de 15 yaşından küçük çocukların gidemediği Kuran Kursları için yaş sınırı kalkmıştır. Bebeğin ismini koyup, kulağına ezanı da okuduktan sonra gidebilirsin.

Sadece bu kadar mı?

Hayır, değil! Bu kursları ya Diyanet açacaktı ya da MEB'nın denetiminde olacaklardı. Allaha daha yakın ve cennete gidecekleri kesin olan cemaatler için bundan daha sevindirici bir şey olabilir mi?

Cüppeliler, takkeliler, "iki gözü iki çeşme" ağlayanlar sevinmesin de ben mi sevineyim.

Bizlerden daha iyi Müslüman olduklarını ve dolayısıyla cennete gidip; bal, şarap ve süt ırmaklarından tas tas içtikten sonra hurilerle sefa sürecekleri zannımca daha garanti olan başta, eskiden çok ağlardı, içim parçalanırdı ama son zamanlarda ağladığına dair herhangi bir görüntüsüne rastlamadığım Gülen ve onu sevenlerin oluşturduğu camianın yanında diğer mübarek cemaatler, dernekler, STÖ'ler bu haberi birbirlerine sevinçle müjdelediler.

Mesela Zaman Gazetesi 18.09.2011'de şöyle yazdı:

"Kur'an kurslarında 12 yaş sınırı kaldırıldı
Türkiye, 28 Şubat sürecinde hayata geçirilen antidemokratik uygulamalardan bir bir kurtuluyor.
...
Cami ve Kur'an Kursları Federasyonu Genel Başkanı Recep Kıyak, yasağın yürürlükten kaldırılmasının yerinde bir karar olduğunu söyledi. Kıyak, "Türkiye büyük bir yanlıştan döndü. 12 yaş sınırlamasından sonra Kur'an kursları boşalmıştı. Öğrenci sayısı yüzde 70 azaldı. Çok kötü günlerdi. Çok şükür bu uygulama sona erdi. Kurslarımız artık eski cıvıl cıvıl haline kavuşacak." şeklinde konuştu."

Diyanet işleri Başkanlığı da internet sitesinde şöyle diyordu:

"653 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile ilgili zorunlu bir açıklama
Tarih: 18.09.2011

633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’da değişiklik yapan 653 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, 17/09/2011 tarihli ve 28057 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Söz konusu Kararname ile ilgili aşağıdaki açıklamalara ihtiyaç duyulmuştur:

1) 633 sayılı Kanunun Ek 3 üncü maddesinin kaldırılması ile Kur’an-ı Kerim ve mealini öğrenmek, hafızlık yapmak, dini bilgiler almak isteyenlerin, zorunlu temel eğitime devam ederken, dershane, sanat ve spor etkinliklerine ilişkin çeşitli kurslara devam edebildikleri gibi bu kurslara da katılabilmelerine imkân sağlanmıştır. Söz konusu yaş sınırlamasının kaldırılmasına dair düzenleme, öğrencilerin kesintisiz zorunlu temel eğitimi ihmal edeceği sonucunu doğurmamaktadır. "


Geldik yazının sonuna.

4 artı 4 artı 4 ile taçlandırılan bu gayretleri, çalışmaları alkışlıyorum.

Kesmez ama bence Milli Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığına bağlanmalıdır.
Koca Bakanlık hiç Başkanlığa bağlanır mı demeyin, neden olmasın. Başkanlığın adını Din Bakanlığı yaparsın, Milli Eğitimin de "Milli"sini kaldırıp Din Eğitimi Başkanlığı yaparsın, olur biter. Neyse, o da olur inşallah!

Bir sayfada toplu gösteremediğim bu yazıyı kesintisiz okuyana da büyük geçmiş olsun diyorum.

(Eh artık bir iki ay yazmasam bile olur.)
***
Bölüm son
-Altmış bir-
Alıntı ile Cevapla
Emin kullanıcısına teşekkür edenler
account (02-04-2012), ar_de_ (06-04-2012), buena vista (02-04-2012), dentist (02-04-2012), igencan (13-09-2012), Master (02-04-2012), neron (03-04-2012)
  #282  
Eski 26-04-2012, 00:21
Emin - ait Avatar
Emin Emin bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Mar 2006
Bulunduğu Yer: Antalya
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 305/762
198 Mesaj ına 2281 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Benim Başıma Gelmez

12 Nisan 2012 Perşembe günü, önceki günlerden devreden kızgınlık ve sinirlerime ek olarak günün getirdiği öfkelerimle birlikte serada çalışıyordum.

Yoldan ayrılan bir motosikletli genç seranın yolundan eve doğru gelmeye başladı. Ya su, ya elektrik ya da posta için geldiğini düşünüyordum.

Motorunun heybesinden zarf gibi şeyler çıkınca posta kuryesi olduğunu anladım ve getirdiği zarfları bırakıp gideceğini düşünerek fazla iplemedim ta ki gencin adımı seslenerek "mahkeme" demesine kadar.

Gergin bir şekilde imzalanacak yerleri imzalayıp tebliğ zarfımı aldım.

Motorlu gencin ne zaman gittiğini bile anlamadan zarfın üzerindeki bilgileri okudum. Adım, adresim, babamın adı, anamın adı, doğum tarihim ve TC kimlik numaram bi güzel ve dosdoğru yazıyordu yazmasına ama zarf Antalya 13.İcra Dairesinden geliyordu.

Salavat yerine geçecek şekilde "Kim ulan bu mına koduğum, beni icraya veren" deyip, zarfı açtım.

Üç avukatlı AVEA İletişim Hizmetleri A.Ş.miş.

GSM No, Fatura No, Son Öd.Tr. ve F.Asıl Alacak Tu. Başlıkları altında 4 adet fatura bilgileri sıralanmış.

Asıl alacak tutarı, matbu evrak masrafı, karmaşık faiz hesapları diğer şu, bu gibi bilgileri okuduktan sonra tebliğin sonundaki yazıları okumaya başladım.
Sadece borcu değil avukatlık ücreti ve takip giderlerini 7 iş günü içinde ödemem veya itirazım varsa yapmamı isteyen, itiraz filan etmezsem mal beyanında bulunmamı yoksa disiplin hapsi ile tazyik olunacağımı, cebri icraya devam edileceğini anlatan kısmı da okuduktan sonra düşünmeye başladım.

Evet, AVEA'dan bir mobil hat almıştım ama bu hattın kazığını yiyerek aylar önce kapatmıştım. İşi gücü bırakıp, "Peki, bu nasıl kapatma" diye söylenerek eve girdim, sağı solu kurcalamaya başladım. Evrak arıyordum, dekont olur, sözleşme olur, yeter ki işe yarayan belge olsundu.

Bende hiçbir şey kolay kolay kaybolmaz ama arandığı zamanda kolay kolay bulunmaz, öylesine sağlam saklarım yani.

Birden, faturaları bankadan yatırdığım aklıma geldi. Seradaki işi tamamen boş verip, bu işe daldım, bankanın internet sitesine girip hesap hareketlerimi didik didik etmeye başladım.

Neyse, çok şükür, bazı kayıtlara ulaştım, ödenmediği söylenen dört faturadan üçünü ödemişim ancak birinin rakamı tutmuyordu. Tutmayan rakam ise eksik değil fazla yatırılmıştı.

"Hazır bankanın sitesindeyken, sorgulayayım, bakalım başka faturam var mı?" dedim ve ekrana gelen bilgiyle şaşırıp kaldım. Son ödeme tarihi 15.04.2012 olan kabarık bir faturaydı gördüğüm.

Tekrar seraya dönüp yetiştirmem gereken işlere daldım ama bir yandan da bu durumu nasıl çözeceğimi düşünmekten dolayı iki kat fazla yoruldum.

Yarın olsun hayrolsun, işlerin arasında uygun bir zaman dilimi bulup önce bankaya uğramalıyım, oradan alacağım dekontlarla birlikte bir itiraz dilekçesi yazarım, olayın bir kısmını böylece çözerim.

İyi de, olayın bir kısmını çözerim ya geri kalan kısmı?

O an için kafama takılan üç soru vardı:

1. Kapattığım hat nasıl olur fatura yazmaya devam eder?

2. Bu faturalardan neden haberdar değilim? Niye adresime icra tebligatı geliyor da, faturalar gelmiyor veya e-posta adresime gönderilmemiş?

3. İki faturayı tam ödemiş görünüyorum ama neden üçüncü faturayı fazla ödemişim?

Bazen bir haber izlerim, örneğin herhangi bir yerde sel olmuş, insanlar sele kapılmışlar... Bir trafik kazası görüntüsü, yanlış tedavi yüzünden akıl almaz sonuçlar, kap-kaç olayları, ev yangını, kaza kurşunu, dolandırıcılık, kredi kartlarından çekilen paralar, sahte kimliklerle kurulan firmalar, haberin yokken gelen vergi borçları, trafik cezaları, tutuklanmalar falan filan...

Eskiden bu tür biçimsiz ve belalı olaylar hep başkasının başına gelir, benim başıma gelmez duygusu olurdu bende. Şimdilerde bendeki o duygudan neredeyse eser kalmadı.

Hani, sakınan göze çöp batar misali olmaya başladı, sanki her şey.

"Hele, AVEA bayisine gidip hattı kapattıktan sonra bana verilen o kapatma belgesini, evi altüst etme pahasına bir bulayım, gerisi Allah Kerim" diyerek o geceyi geçirdim.

-62/a-
Alıntı ile Cevapla
Emin kullanıcısına teşekkür edenler
account (26-04-2012), ar_de_ (02-05-2012), buena vista (02-05-2012), dentist (27-04-2012), igencan (13-09-2012), Master (26-04-2012), neron (26-04-2012)
  #283  
Eski 27-04-2012, 22:56
dentist - ait Avatar
dentist dentist bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 1.058/2200
469 Mesaj ına 3880 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Türkiyem Türkiyem cennetim...

Sayın Emin tam Türkiyeme yaraşır bir olay gelmiş başınıza ,devamını merakla bekliyorum ama esas düşünülmesi gereken ya evrakları saklamasaydınız ya da banka yolu ile ödemeseydiniz ne olurdu veya dahada acısı kimbilir evrağını saklamayan kaç kişi şu an bu durumla uğraşıyor sorusu.

Yazdıklarınız bana zaten çok tanıdık gelmekle beraber son faturayı neden fazla ödediğiniz konusunu tam çözemedim Esas mazaratta oradan çıkacak gibi sanki, görelim bakalım.
__________________
“Çalışmadan, öğrenmeden,yorulmadan rahat yaşama yollarını alışkanlık haline getiren milletler önce onurlarını sonra hürriyetlerini daha sonra da geleceklerini kaybetmeye mahkumdurlar.”
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Alıntı ile Cevapla
dentist kullanıcısına teşekkür edenler
Emin (28-04-2012)
  #284  
Eski 28-04-2012, 23:33
Emin - ait Avatar
Emin Emin bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Mar 2006
Bulunduğu Yer: Antalya
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 305/762
198 Mesaj ına 2281 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Benim Başıma da Gelir

Ertesi günü işin gücün içindeydim. Hangi işi yapacak olsam dün gelen icra tebliğini ve içeriğini düşünmeden edemiyordum.

Hep uygun bir zaman dilimi bulup, hele şu evrakları hayırlısıyla bir elime alayım diyordum.

Gerçi en azından üç faturayı ödemiştim. Bu durum beni kısmen rahatlatıyordu, bankadan bunların alıtını alırdım. Sırf bunlar için bankaya bile gitmek ağırıma gidiyordu, neden olsundu ki böyle bir şey, bu kadar sıkışık zamanımda. Bir açıdan bankaya da gitmem gerekiyordu; şu kredi kartlarından alınan üye aidatı altındaki paraya itiraz için Tüketici Derneklerinin internete koyduğu örnek dilekçeleri doldurmuş, bankadaki bir memura durumu anlatmıştım iki-üç ay önce. Bana "dilekçeye gerek yok ben talebinizi alayım, size dönerim" demişti ama belli ki sırtını dönmüştü. Bu vesileyle bu dilekçe konusunu dillendirip, gerekirse "madem öyle, ben de bankanızdaki hesaplarımı kapatıyorum," diye tavır takınmaya kendimi ikna etmiştim.

Banka işi kolaydı ama ödenmemiş görünen bir faturam vardı, ayrıca son ödeme tarihi 15 Nisan olan kabarık bir fatura daha vardı. Onları nasıl aşacaktım?

Önce bu hattı kapattığıma dair Avea bayisinden aldığım bir belge vardı, onu bulmalıydım.

Sonra İcra Dairesine borcun bir kısmına itiraz dilekçesi yazmalıydım, üstelik bunu, bana verilen o 7 iş günlük süre içinde yapmalıydım.

Ayın 13'ü Cuma günü, böyle iş güç içindeki düşüncelerle bitti.

Benim için her gün iş günü, Allahtan devlet için hafta sonu iş günü değil.

Cumartesi günüm de piç oldu. O günde evraklarla ilgili bir arama yapamadım.

Geldik Pazar gününe.

Fasılalarla arama yapmaya başladım. Aradığım yerleri bir daha arayıp, vakit kaybıyla birlikte gerginliğimi iyice artırıyordum.

Nihayet, öğlene doğru altüst ettiğim evin hiç ummadığım bir yerinde kapatma kâğıdına rastlayınca bokunda boncuk görmüş deliler gibi sevindim.

Çay molası verdim, kafamı toparladım, İcraya yazacağım yazıyı aklımdan geçirmeye başladım. Üstelik o fazla yatırdığımı düşündüğüm faturanın bana gelmiş olanını da bulmuştum.

Bu işin ceremesi neyse çekecektik artık. İcra Dairesi aracılığıyla Avea'ya mealen şöyle laflar edecektim:
Şu, şu faturalar ödenmiş, işte makbuzu; şu tarihli olana siz şu kadar demişsiniz, ben bunu fazlasıyla yatırmışım ama bir yanlışlık olmalı; bana gelen faturanız bu kadar, oysa icra tebliğinde belirttiğiniz rakam daha düşük; dolayısıyla ben doğru olanı yapmışım, bana gelen fatura bedelini yatırmışım, yanlışlık sizde; haklısınız, şu faturayı ödememişim ama demek ki elime ulaşmamış, yoksa yatırmaz olur muyum, bunları yatıran onu da yatırır; ancak ben hattı kapattığım halde, faturalar çıkmaya devam ediyor, bu ne iş? Aha işte kapatma belgem; bu İcra tebliğinde bu faturalar henüz yok ama uyanmasam bir icrayla da o faturalar için utanmadan yakama yapışacaksınız!

Şimdi kafamda oluşan bu cümleleri daha ağırbaşlı sözcüklerle yazmalıydım.

Ekleyeceğim belgelerin fotokopisini yarın bankadan alıp, bu işi bir an evvel halletmeliydim. Yoksa bugün, yarın, şu gün derken maazallah süreyi bir geçirdim mi, yandım. Tüm borcu kabul etmiş sayılacağım ve sevişe sevişe ödemek zorunda kalacağım.

Bankacıya kolaylık olsun diye şu ödediğim faturaların tarih ve diğer bilgilerini alayım, bir de şu son ödeme tarihi 15 Nisan 2012 olan faturanın bilgisine bir kez daha göz atıp, hatta onun ekran alıntısını bilgisayara kopyalayıp çıktısını alayım diye bankanın internet sitesine girdim.

Ödediğim faturaların da çıktısını alabildiğimi görünce önce sevindim ama bankadan almanın daha iyi olacağına karar verdim.

Fatura ödemeleri bölümüne gelip telefon numarasını yazdım, ekranda ödenecek fatura yoktur gibisinden bir yazıyla karşılaştım!

Nasıl olur, daha iki gün önce adımın ve soyadım baş harflerini yazıp, diğer harflerin yıldızlarla (****) perdelendiği fatura bilgisini görmüştüm. Şimdi niye yok, nere gitti? Bugün ayın 14'ü, günü de geçmedi ki! Tamam, günü geçen faturaları göremem, eyvallah ama daha ayın 15'ine gelmedik!

Birkaç kez denedim, ı ıhhh yok. Böyle bir fatura yok!

Sevineyim mi, üzüleyim mi karar veremedim!

Kararsız olmak iyi bir şey olmadığından ben de endişelenmeye karar verdim.

Kafamı toparlamak için uzunca bir süre mola verdim.

Kafam zaten top olduğu için mola süresince toparlanmak bir yana sorularım daha da çoğaldı.

Seraya girdim, ne emek verdiğimi bir ben bilirim, yetiştirdiğim ürünlere bakarak yürüyorum. Ürünler de "ne edip edip, bizi bir an önce buradan çıkar sat, yoksa başına öyle bir bela oluruz ki, icradan beter olursun" dercesine bana bakıyorlar.

Hale götürsem bir dert, götürmesem iki.

Tanıdığım pazarcılara telefon ediyorum, satış garantili mal götüreyim bari, hiç değilse geri getirmemiş olurum. Hiç biri istemiyor, "valla abi, satılmıyor, zor, mal şişti, kimse yüzüne bakmıyor, dünden kalan malı elimden çıkarmaya çalışıyorum" gibisinden cümleler kuruyorlar.

Güneyliler Lokantasının satın almacısını arıyorum. O da gönülsüz. Üşeniyor, hazırladığım malı gelip seradan almaya; anlıyorum ama anlamazlıktan geliyorum. Fiyat konusunda kendisi ne verirse razı olduğumu bildiği halde böyle tavır takınıyor. Sonunda kerhen siparişini veriyor yarın sabah için.

O siparişleri hazırlamak için seraya girmeden önce bir kez daha internetin başına çöküyorum.

İcra tebliği, hat kapatma yazısı ve fatura olmak üzere üç kâğıt var önümde.

Ezberimde olmadığı için bu kâğıtlarda yazan numaraya bakarak yeniden yazıyorum.

Yok, arkadaş, yok!

Ödenecek fatura bilgisine rastlanmadı gibisinden bir ileti çıkıyor karşıma.

Bir kez daha ama son kez denemek geçiyor içimden.

Tesadüfen mi, Allah tarafından mı, yoksa Şeytan mı dürtüyor bilmiyorum ama bu kere önümdeki bu üç kâğıttan bir diğerine bakarak yazıyorum numarayı.

Gözlerim parlıyor! Aha, işte var! Son ödeme tarihi Nisan 15, tutar; 152,48.

Halen uyanamıyorum!

Kusuru, bankanın yazılımında arıyorum. Kafam kayış atmış ayırdına varmıyorum. Yeniden yazarken belgedeki numaraları, son dört rakama gelince uyanır gibi oluyorum, numaraları ekrana yazmayı yarıda kesip, masada ki yakın gözlüğüme uzanıyorum.

Bir icra tebliğindeki numaraya, bir benim kapatma yaptığım kâğıttaki numaraya, sonra faturadaki numaraya bakıyorum.

"Hay mınıskim! Ulan bu numaralar farklı ya!"

İşte ancak o vakit anlıyorum ki; bu üç kâğıtta bir üçkâğıt; bu numaralarda bir numara olduğunu!

-62/b-
Alıntı ile Cevapla
Emin kullanıcısına teşekkür edenler
account (30-04-2012), ar_de_ (02-05-2012), dentist (29-04-2012), igencan (13-09-2012), Master (29-04-2012), PINAR (30-04-2012)
  #285  
Eski 01-05-2012, 13:31
dentist - ait Avatar
dentist dentist bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 1.058/2200
469 Mesaj ına 3880 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Yazı ola hayrola...

Alıntı:
Emin´isimli üyeden Alıntı
........, son dört rakama gelince uyanır gibi oluyorum, numaraları ekrana yazmayı yarıda kesip, masada ki yakın gözlüğüme uzanıyorum.

Bir icra tebliğindeki numaraya, bir benim kapatma yaptığım kâğıttaki numaraya, sonra faturadaki numaraya bakıyorum.

"Hay mınıskim! Ulan bu numaralar farklı ya!"

İşte ancak o vakit anlıyorum ki; bu üç kâğıtta bir üçkâğıt; bu numaralarda bir numara olduğunu!

-62/b-

Sayın Emin'in yazısı bu kısımla özetlenebilir sanırım. Yukardaki özete bakarak şunları söylemek mümkün.

1-Emin görme ile ilgili yaşına bağlı sorunlar yaşamakta ve gözlük kullanmaktadır.

2-Elindeki 3 ayrı evraktan birinde farklı bir telefon numarası geçmektedir ama anlaşılan o ki sadece son 4 rakam farklıdır.

Haliyle insanın aklına acaba Emin zamanında 2 ayrı telefon hattı almış ve birini kapattırırken diğerini unutmuş fikri geliyor ama bu fikirde yukarıdaki yazılara bakınca biraz mantıksız geliyor çünkü ilk 2 faturalar aynı rakamlardan oluşmaktaydı. Tesadüfen bile olsa iki ayrı telefon hattına aynı faturanın peşpeşe gelme ihtimali çok zayıf.

3-Emin'in yazısının bitiriş cümlesine bakarakda bir yorumda bulunmak gerekirse (aslında esas yorumu ondan bir önceki cümleye yapmak lazım ama neyse ) telefon firması Emin'e olmayan bir numara üzerinden ki sanırım mükerrer deniyor bu olaya faturalar yollamamış ve dava aşamasına kadar olay gelene kadar beklenilmiştir.

Olayın bundan sonraki gelişimini merak etmekle beraber Eminin elindeki ödenmiş faturalar ve kapatma evrağı belkide artık çok şey ifade etmeyecek gibi duruyor.

Yazı ola hayrola görelim bakalım.
__________________
“Çalışmadan, öğrenmeden,yorulmadan rahat yaşama yollarını alışkanlık haline getiren milletler önce onurlarını sonra hürriyetlerini daha sonra da geleceklerini kaybetmeye mahkumdurlar.”
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Alıntı ile Cevapla
dentist kullanıcısına teşekkür edenler
account (02-05-2012), ar_de_ (02-05-2012), buena vista (02-05-2012), Emin (07-05-2012), Master (02-05-2012), neron (02-05-2012)
  #286  
Eski 07-05-2012, 00:18
Emin - ait Avatar
Emin Emin bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Mar 2006
Bulunduğu Yer: Antalya
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 305/762
198 Mesaj ına 2281 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Ben Böyle Bir Yazıyı Okumazdım

Valla ne yalan söyleyeyim, böyle bir yazı çıksaydı karşıma okumazdım.

Cümleye vallahla başladım ama bir açık kapı bırakmak için şöyle kıvırabilirim: Belki okurdum ama öylesine okurdum, okumuş olmak için okurdum ya da yazan kişiyi tanıdığım için ayıp olmasın diye okurdum, desem de olurmuş.

Hadi diyelim okudum ama sonunu merak etmez, "ne olacaksa olsun, bana ne" der, geçer giderdim.

Diş doktorlarını yakından ilgilendiren bir mevzu da yok ortada.

Gerçi dolaylı olarak olabilir; dişinden tırnağından artırdıklarını bu tür hesapsız kitapsız, birden bire ortaya çıkan olaylar karşısında harcarken insan sıkıntıdan dişini sıkar, duruma göre muhatabına diş bileyebilir, filan... Sonuç? Hemen olmasa bile ileride dişçinin yolunu tutabilir...

İlle de okumak isteyenden bana ne.

Ben kendime soruyorum, iyi hoş da, okumak istemediğim bir şeyi niye yazıyorum? Hem de uzattıkça uzatarak!

Saflığıma değil safdilliğime verin.

Neden yazdığımı bilmiyorum, kısacası bilinçsiz yazıyorum.

Ben yine 62'ye harf ekleyerek, okumak istemediğim bu türden konuyu yazmaya devam edeyim.

İcra tebliğini alalı 3 gün olmuştu.

Durumu tam olarak anlamak istiyordum. Hemen hemen herkesin yapacağı şeyi yaptım ve AVEA'nın Müşteri Hizmetlerini aradım.

Böyle yerleri arayanların çok iyi bildiği yönlendirme eziyetlerini yaşadım. Şunu istiyorsan 1'e, bunu istiyorsan 2'ye... 9'a kadar yolu var. "Yeniden dinlemek için sıfıra basınız"

Artık hangi tuştan sonra "müşteri temsilcisi" lafını duydumsa... Bastım.

Konuştuğum kişi adının Filiz olduğunu söyleyince, daha kolay ve bol bilgi almak için "Filiz Hanım" diyerek lafa daldım.

Kayda alınan sohbetimiz sonunda icra takibine konu olan 5012344766 nolu telefonun adıma kayıtlı olduğunu, 29.08.2011 tarihinde açıldığını ve 30.11.2011 tarihinde de kullanıma kapatıldığını öğrendim.

İyi, güzel de bu bilginin bana ne faydası var şimdi?

Kullanmadığım ve varlığından haberdar olmadığım bir telefon hattım var ve de benden para isteniyor.

Bu durumda yapılacak çok fazla şeyler olabilir ama en yalın şekilde iki şey vardı:

Birincisi çok kestirme bir yol. Gideceksin icra dairesine, "çıkarın şu dosyayı, para yatırmaya geldim" diyeceksin; için yansa da, kanına dokunsa da aklına her düştükçe edeceğin küfürlerle zamanla kızgınlığını serinleterek olayı geçiştireceksin. Hatta sebep olanları Allaha da havale edebilirsin. Nasılsa günün birinde Yüce Divan kurulmayacak mı? Elbet o Yüce Divan'da Ticaret Mahkemesi gibi bir mahkeme, Hakim Zebaniler ve Savcı Melekler gibisinden görevliler vardır. Yoksa yok mudur? Koca cehennemde 19 melek görev alacakmış...

Bizim memlekette yeri geldiğinde söylenen bir ilenme vardır: "Allah seni/onu icra etsin veya Allah icra ede" derler. Ben de öyle deyip geçebilirim.

İkinci yol ise kestirme bir yol değil, uzun ve virajlı. İtiraz edeceksin. Ondan sonra "vay sen misin itiraz eden" diye sana tecavüz etmeye kalkanlara, anlatsam gözünüzde canlanır mı bilemem, bir elini önden, diğer elini de arkadan apış arana alıp parmaklarını birbirine kenetleyerek kasacaksın kendini, yani vermemek için ne gerekiyorsa öyle direneceksin.

Hangi yoldan gideceğime henüz karar vermedim ama merakımı gidermek için biraz daha kurcalamam gerektiğine inanarak AVEA'nın İnternet Sitesine girdim.

"Değerli müşterilerimiz, Avea'nın servis ve ürünleriyle ilgili her türlü görüş ve önerilerinizi bize iletebilirsiniz" diyen ekrana adımı, soyadımı, telefonumu, E-Posta adresimi yazdıktan sonra çoktan seçmeli "Talep Tipi" kısmına da "Bilgi almak istiyorum" dedim ve bana yazmam için ayrılan 1200 karakterlik alana derdimi özetleyerek sığdırıp, gönderdim.

Göndermesine gönderdim, hatta hemen olmasa bile yanıt vereceklerine de inandım ama verilen yanıtın derde derman olacağı şöyle dursun biboka yaramayacağına da adım gibi emindim.

Bu arada kafama takılan başka şeyler vardı. Kendimce iz sürüyordum: "Ulan, acaba şöyle bir şey yapmış olmasınlar??!!...

-62/c-
Alıntı ile Cevapla
Emin kullanıcısına teşekkür edenler
ar_de_ (11-05-2012), buena vista (07-05-2012), dentist (07-05-2012), igencan (13-09-2012), Master (07-05-2012), neron (07-05-2012)
  #287  
Eski 09-05-2012, 01:03
Emin - ait Avatar
Emin Emin bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Mar 2006
Bulunduğu Yer: Antalya
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 305/762
198 Mesaj ına 2281 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Başa Gelen Çekilir

Tam tarihini hatırlamıyorum, hem hatırlasam ne olacak; geçen yıl, bir gün telefonum çaldı, açtım. Konuşan bayandı, TTNET'ten aradığını söyledi.

Aklımda kaldığı kadarıyla; bir kampanya başlattıklarını, ilk üç ayı 1 GB'a kadar beleş olan sonra bilmem hangi tarifeye göre devam edecek olan bir şeyler söyledi. Gönderecekleri modemin de beleş olduğunu, hatta ilk üç ay içinde bu kampanyadan ayrılsam dahi modemin bende kalacağını, beni aramalarının nedeni ise tamamen sistem tarafından şanslı müşteri oluşummuş!

İlgimi çeken bir konu değildi esasında ama öyle anlattı ki kızcağız, anlattıkları içinden bir tane bile olumsuz konu yoktu. Acaba doğru anladım mı diyerek, anlattıklarını baştan anlatmasını istedim. Üşenmedi tane tane anlattı bu kez.

Hakikaten hiçbir kötülük bulamadım. O yüzden de inanmadım. "Böyle milleti işletiyorsunuz" deyip daha lafımı bitirmemiştim, "Numaraya baksanıza, TTNet'den arıyorum sizi. Karar sizin" dedi ve devam etti...

Hiç gereksinimim yokken bu teklife "Evet" dedim.

"Evet" dedikten sonra hafif bir pişmanlık yaşasam da, bu pişmanlığımı giderecek mazeretler ürettim. Belki hoşuma gider, kullanışlı ve yararlı bir şey olur, kullanırım. Baktım ki iyi bir şey değil, nasılsa üç aylık deneme süresi var, geri veririm. Nasıl olsa bana giren çıkan bir şey yok.

Bir iki gün geçti mi, yoksa bu konuşmanın ertesi günü mü ne, telefonum çaldı, kayıtlı olmadığı için kimden olduğunu anlamadım, Halden pazarcı esnafıdır diye düşündüm, değilmiş. Bir modem talebimin olduğunu ve adresime getirdiklerini ancak yolu karıştırdıklarını ve nasıl geleceklerini soruyordu, birisi.

Tarifimizi yaptık ve adamın biri çıkıp geldi, arabasıyla.

Buyur ettik, oturduk evin önündeki masanın etrafına. İkramlarımızı yaptık, konuştuk dereden tepeden. Esasında kızıyla damadınınmış, bu bayi, kendisi yardım olsun diye böyle işlere gidiyormuş, esasında inşaat müteahhitliği yapmış zamanında.

İşin en ilginç tarafı da, bizim Kırcami' de kirada oturduğumuz, 11 katlı Şefika Hanım Apartmanını bu adam yapmışmış. Şaşırdık, tabii.

Bir ara, "Apartmandaki ev sahipleri sizden pek iyi bahsetmiyorlar" anlamında laflar edince, coştu...

Anlattı da, anlattı.

Sıkılmıştım.

Kalkıp gideceği yok gibiydi.

Üff nihayet, sözleşmeyi çıkardı; biz de kimliğimizi çıkardık.

Sözleşmedeki boşlukları ben mi yazdım, o mu yazdı, şimdi tam olarak hatırlamıyorum. İmzaladık, okumaya gerek görmediğimiz sözleşmeyi.

Kimliğin fotokopisi gerekliymiş!

Yanında getirdiği fotoğraf makinesiyle masaya yatırdığı kimliğimizin önlü arkalı fotoğraflarını çekti.

Çok akıllıca buldum, bu yaptığı işi. Hatta ona da söyledim. "Az çok başımıza ne geleceğini bildiğimiz için tedbirli dolaşıyoruz" gibisinden karşılık verdi.

Adamı uğurladık.

Bir süre sonra "TTNET ADSL aboneliğiniz referans gösterilerek bir adet TTNET Mobil hattı alınmıştır. Bu işlem bilginiz dışındaysa 4440375 müşteri hizmetlerini arayabilirsiniz" diye bir mesaj geldi.

Hattımız kullanıma açılınca birkaç kez kullandık. Çok yavaş çalışıyordu.

Bulunduğumuz yerde çekim alanı sıkıntısı vardı. Seraya gelen bazı tanıdıklarımın diğer servis sağlayıcılara ait modemlerinde de aynı yavaşlık olduğunu görmüştüm.

Ancak elektriklerin kesik olduğu zaman yavaş da olsa kullanılabilir, internetle olan herhangi bir işimizi görebilirdik. Çünkü mevcut modemimiz kablosuz olduğu için elektrikle çalışıyor.

Unutur munuturuz, üç aylık süreyi geçiririz, en iyisi biran önce bu aleti geri verip hattımızı kapatalım dedik. Dedik ama günler gelip geçti. 62 gün sonra (tesadüfe bak, bu yazının numarası da 62, bu işte bir uğursuzluk var, 62'den tavşanda yapılır) kapattık.

Kapatmadan önce modemin kutusunda yazan TTNet Müşteri Hizmetlerini aradım. Birkaç arama sonrası meramımı anlatacak birini buldum. İade edeceğimi söyledim. Talebimi aldı ama ayrıca sistemde ödenmemiş iki adet faturadan bahsetti!

Ne faturası? Hani beleşti, bedavaydı? Fatura varsa bana niye göndermiyorsunuz? gibi cümlelerle karşılık veriyorum...

Bu faturalar yapılan bağlantılarla ilgili değilmiş, zaten kotayı aşmamışım, bunlar aylık bilmem ne vergileriymiş, ayrıca kapatma işleminden sonra bir fatura daha gelecekmiş, faturalardan AVEA sorumluymuş, estek köstek...

Ödedik mecburen, bir iki gün içinde de bir AVEA Bayisine gidip hat kapatma işlemini de yaptık. "Bu modemi de alın, ileride buna da bir kulp takıp parasını istersiniz" dedim ama bayi, modem onların olmadığı için alamayacaklarını söyledi.

Sonradan ama bu kez adresime gelen kalın faturayı da ödedim.

Modem kutusunda ve çekmecemde öylece duruyor. Her gördüğüm de değişik duygulara kapılıyorum.

Bir önceki yazımın sonunda "Ulan, acaba şöyle bir şey yapmış olmasınlar?!" diyerek kendimce iz sürmeye çalışıyordum ya!

"Acaba, kimliğimin fotoğrafını çeken bu müteahhit..." diyorum ve düşünüyorum.

-62/d-
Alıntı ile Cevapla
Emin kullanıcısına teşekkür edenler
ar_de_ (11-05-2012), buena vista (09-05-2012), dentist (09-05-2012), igencan (13-09-2012), Master (09-05-2012), neron (10-05-2012)
  #288  
Eski 11-05-2012, 17:55
ar_de_ - ait Avatar
ar_de_ ar_de_ bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Jan 2007
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 133/1013
108 Mesaj ına 737 Kere teşekkür edildi
Talking

sevgili Emin; evet ille de okumak istiyoruz, siz yazın
her ne kadar siz yazdıklarınızı beğenmeseniz de 62 no'lu yazılarınız beni benden aldı. bu seri hangi harfte bitecek bilmiyorum ama farklı firmalarla yaşadığınız farklı deneyimler ve sonlarına yazdığınız "acaba şöyle olmasın?"lar bende agatha christie-ahmet ümit okurken yaşadığım heyecanı uyandırdı, yemin ederim bu gidişle bu 62 serisi başlı başına bir bölüm olacak yazıların içinde bu arada bu yaşadıklarınızı yaşamamış bir insan yok etrafımda ( ben dahil ). sizin yazılarınızın dışında yıllardır leman dergisini de takip ederim. 62 nolu yazıları okuyunca ister istemez aklıma Atilla Atalay ın yazı kahramanı Sıkılhan Öflan ın hikayeleri geldi. bilmiyorum araya bu yazıyı eklemek uygun olacak mı? ama şu noktada bir arsızlık yapasım var kusura bakmayın

- Alo Velihan biy. Nurcall ben buyrun size nası yardımcı olabilirığm… konuşmalarımız şirket politikası geree banda alınmaktadı… Bankamızda bulunan bi liralık hesabınızı kapamak istiyo mışsınz dooru mıdı Velihan Bey… kapatamazsınız. Call Centerimizden sizi defaatle arar kafanızı mikeriz. Bıyrın size nası yardımca aloabilirim…
- Bak Nurcall, Call Centerİnizin gazabına niyçün uğradığımı bilmiyorum. Sorun şu ki: yanlış adamın kafasını mikiyosunuz. Yüz keredir söölüyorum ben Velihan Bey diye birisi diilim…
- Kimsiniz peki. Anne kızlık soyadı? Doom tarihiniz günayyıl olarak.
- Adım Sıkılhan Öflan.
- Size sinema pakadı verlim mığ? Sıkılah biy. Kridi Kartı? Avantaj olarak üç film artı, ailenizden bi kişiyle Darfur seyahati çekılış hakkı, ilkonbin kişi fitbol topu ayfon melodusi, kazoz kapaa. Bizden bişi alıcaksınız. Artı, hesabınızı kapatamazsınız, dijital platform üyeliklerinden çıkamazsınız, hiç bişeyi iptal ettiremeaz vazgeçemazsınız, azınıza zçarız…
- Açık sözlülüğünüz için teşekkür ederim…
- Edicaksınız tabi. Üstüne bi de size şirin gözükmeye mecbur diiliz Sıkılhan. İşin adını koyalım. Yolucaz seni. Hiç bişi almazsan da bişiyimize abone olmasan, biyerimizde hesap açmasanda bize para ver, göt!… Biz o parayla dazlak beyaz gömlekli kemik çerçeve gözlüklü kravatorlar ve ağzında denizanası olan gerizekâlı karılar besliycez, lazım bize… Tüketicen ulan godoş!
- Ta.. Tamam Nurcall Hanım. Eee ayda üç lira. Yani öğrenciyim daha henüz… Yani üç lira yollıyım ben size. Call Centeriniz düşsün yakamdan…
- Hiç yoktan iyidir. Ödemeleri aksatma oyarız, faiz işletiriz.Bizden haber bekle Sıkılhan, hadi kapa şimdi. Ya da kapama hatta kal, dakka başı kontör kazanıcaz sırtından. Kapama oyarım. Kapama melodi dinletcez sana!
Alıntı ile Cevapla
ar_de_ kullanıcısına teşekkür edenler
buena vista (14-05-2012), dentist (12-05-2012), Emin (20-05-2012), igencan (13-09-2012), Master (13-05-2012), neron (14-05-2012)
  #289  
Eski 18-05-2012, 13:44
dentist - ait Avatar
dentist dentist bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 1.058/2200
469 Mesaj ına 3880 Kere teşekkür edildi
Tanımlı De haydi...

Alıntı:
Emin´isimli üyeden Alıntı
Valla ne yalan söyleyeyim, böyle bir yazı çıksaydı karşıma okumazdım.

Cümleye vallahla başladım ama bir açık kapı bırakmak için şöyle kıvırabilirim: Belki okurdum ama öylesine okurdum, okumuş olmak için okurdum ya da yazan kişiyi tanıdığım için ayıp olmasın diye okurdum, desem de olurmuş.

Hadi diyelim okudum ama sonunu merak etmez, "ne olacaksa olsun, bana ne" der, geçer giderdim.

Diş doktorlarını yakından ilgilendiren bir mevzu da yok ortada.

Gerçi dolaylı olarak olabilir; dişinden tırnağından artırdıklarını bu tür hesapsız kitapsız, birden bire ortaya çıkan olaylar karşısında harcarken insan sıkıntıdan dişini sıkar, duruma göre muhatabına diş bileyebilir, filan... Sonuç? Hemen olmasa bile ileride dişçinin yolunu tutabilir...

İlle de okumak isteyenden bana ne.

........................................

Konu öyle bir konuki meslekden ve durumdan bağımsız olarak ilgimizi çekmemesi mümkün değil. Güzel memleketimde hergün birilerinin bir diğerine bu tür oyunlarla giydirmesi söz konusu olduğu için her vakit hem dikkatli olmakta hemde daha önce giyinip kuşananların başına gelenleri dikkatle öğrenmekte fayda var diye düşünüyorum.

Alıntı:
Böyle yerleri arayanların çok iyi bildiği yönlendirme eziyetlerini yaşadım. Şunu istiyorsan 1'e, bunu istiyorsan 2'ye... 9'a kadar yolu var. "Yeniden dinlemek için sıfıra basınız"

Artık hangi tuştan sonra "müşteri temsilcisi" lafını duydumsa... Bastım.

Konuştuğum kişi adının Filiz olduğunu söyleyince, daha kolay ve bol bilgi almak için "Filiz Hanım" diyerek lafa daldım.

Mesleğim gereği çalışırken insanları biraz olsun rahatlatmak önemli olduğu için genelde insanların mesleklerini öğrenir ve konuyu bu minvalde tutarak hastamı en azından bildiği bir konuda konuşturmaya ve kendine güvenini yüksek tutmaya çalışırım.

Geçenlerde gelen bir bayan hastam ile konuşurken kendisinin bir bankanın telefon bankacılığında çalışmakta olduğunu öğrendim haliyle hem çalıştım hemde merak ettiğim soruları sordum.

Mesela adınızı öğrenen kişiler daha sonra tekrar direk size ulaşmaya çalışıyorlarmı veya daha da önemlisi soyadınızı öğrenmeye çalışıyorlar mı diye sordum. Önce gülümsedi sonra açıkladı, hergün sabah işe başlarken o günkü isimlerimiz bize bildirilir dedi. Nasıl yani? dedim. Yani hergün başka isimle görev yapıyoruz ve soyadımızda olmuyor dedi.

Bu olayı Emin'in bundan sonraki başına gelecek olaylarda bakış açısını biraz olsun değiştirebilmek açısından kayda geçiriyorum.

Alıntı:
Aklımda kaldığı kadarıyla; bir kampanya başlattıklarını, ilk üç ayı 1 GB'a kadar beleş olan sonra bilmem hangi tarifeye göre devam edecek olan bir şeyler söyledi. Gönderecekleri modemin de beleş olduğunu, hatta ilk üç ay içinde bu kampanyadan ayrılsam dahi modemin bende kalacağını, beni aramalarının nedeni ise tamamen sistem tarafından şanslı müşteri oluşummuş!

İlgimi çeken bir konu değildi esasında ama öyle anlattı ki kızcağız, anlattıkları içinden bir tane bile olumsuz konu yoktu. Acaba doğru anladım mı diyerek, anlattıklarını baştan anlatmasını istedim. Üşenmedi tane tane anlattı bu kez.

Hakikaten hiçbir kötülük bulamadım. O yüzden de inanmadım. "Böyle milleti işletiyorsunuz" deyip daha lafımı bitirmemiştim, "Numaraya baksanıza, TTNet'den arıyorum sizi. Karar sizin" dedi ve devam etti...

Hiç gereksinimim yokken bu teklife "Evet" dedim.

Bu yaşıma geldim bende hala bu tür olayları gördüğüm zaman bak ne güzelmiş böyle hemen alalım dediğim bir çok vaka ile karşılaşıyorum. Ama ne yazıkki bu tür olayların cezasız kaldığını hiç görmedim .

Gerçi alakası yok ama geçenlerde Carrefour un bir kampanyasını gördüğümde şaşırmıştım. Kocaman yazılarla yazmışlardı market kısmının girişine ''3 al 2 öde'' .
Yazıyı görünce biraz düşündüm Carrefour aslında eskiden böyle yapmazdı ve bedava kısmı hep ön plana çıkarırdı.
Sonrasında olması gereken yazı gözümün önüne geldi ve kendimi topladım. ''3 ün 1 i bedava'' . Bize yakışan kampanya sanırım bu olmalıydı.

Alıntı:
Kimliğin fotokopisi gerekliymiş!

Yanında getirdiği fotoğraf makinesiyle masaya yatırdığı kimliğimizin önlü arkalı fotoğraflarını çekti.

Çok akıllıca buldum, bu yaptığı işi. Hatta ona da söyledim. "Az çok başımıza ne geleceğini bildiğimiz için tedbirli dolaşıyoruz" gibisinden karşılık verdi.

Gözünü sevdiğim teknoloji böyle birşey işte. Hatta ve hatta şu an başımıza gelenler üstün teknolojiyi kullanarak gelmedilermi başımıza.

Alıntı:
Bir önceki yazımın sonunda "Ulan, acaba şöyle bir şey yapmış olmasınlar?!" diyerek kendimce iz sürmeye çalışıyordum ya!

"Acaba, kimliğimin fotoğrafını çeken bu müteahhit..." diyorum ve düşünüyorum.

Hem vallahi hem de billahi merak ediyorum de haydi Emin.
__________________
“Çalışmadan, öğrenmeden,yorulmadan rahat yaşama yollarını alışkanlık haline getiren milletler önce onurlarını sonra hürriyetlerini daha sonra da geleceklerini kaybetmeye mahkumdurlar.”
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Alıntı ile Cevapla
dentist kullanıcısına teşekkür edenler
ar_de_ (24-05-2012), Emin (20-05-2012), Master (19-05-2012), neron (21-05-2012), Ramo (18-05-2012)
  #290  
Eski 20-05-2012, 02:12
Emin - ait Avatar
Emin Emin bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Mar 2006
Bulunduğu Yer: Antalya
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 305/762
198 Mesaj ına 2281 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Boynumun Borcu

Hem Sevgili dentist'e hem de Sevgili ar_de_'ye özellikle bu 62 numaralı yazılarımda gösterdikleri alakadan dolayı yürekten teşekkür ediyorum.

İnceden araya laf sokup selam göndermeye kalktım ama denk mi geldi yoksa psikolojik midir, ya da başka bir şey midir bilemiyorum, diş ağrılarım tuttu. Ciddi söylüyorum.

Yakın olsam muayeneye gelirdim.

Senelerdir burada elimizden geldiği, dilimizin döndüğü kadarıyla iyi kötü bir şeyler yazar dururum. (Yalan da değil, seneler olmuş.) Her yazıma arka arkaya karşılık verilmesi neredeyse ilk kez başıma geliyor.

Yazdıklarımın can kulağıyla okunmuş olması, beni gerçekten mutlu etti.

Mutsuz olayları solurken, teneffüste mutlu olmak bana epeyce moral verdi.

Uzunca bir süreden beri Sayın ar_de_ özel iletileriyle ve zaman zaman yazdığım konulara içinden geldiği gibi karşılık vererek beni yazmaya iştahlandırıyordu, sağ olsunlar; bu son yazılarıma da öyle baştan savma da değil, harbi harbi didikleyerek, çözümlemeler yaparak yani emek vererek Sayın dentist'in de katılmasıyla moral lokumum çifte kavrulmuş oldu.

Benim için, yazdıklarımın altına "okuduk" anlamında imzasını bırakan Arka Bahçelilere de elbette teşekkür etmek boynumun borçudur ama yazdıklarıma üşenmeyip, yazılarıyla karşılık verenlere karşı teşekkür etmek sanki icra tebliği edilmişçesine bir borçtur.
Alıntı ile Cevapla
Emin kullanıcısına teşekkür edenler
ar_de_ (24-05-2012), buena vista (20-05-2012), dentist (20-05-2012), igencan (13-09-2012), Master (20-05-2012), neron (21-05-2012)
Cevapla


Konuyu Toplam 1 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş arama yap
Modları Göster

Yetkileriniz
Yeni konu açabilirsinizdeğil
Yanıt gönderebilirsiniz değil
Eklenti gönderebilirsiniz değil
Mesaj düzenleyebilirsiniz değil

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 23:06 .


Telif Hakları vBulletin v3.5.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Tercüme ve Tasarım : Arka & Bahce