Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Notlar - Sayfa 8 - Arka BahÇe Forumu
Arka BahÇe Forumu  

Geri Dön   Arka BahÇe Forumu > Nadas Alanı > Dünya Hali > iç-dış politika
Kullanıcı ismi
Şifreniz
Kayıt ol SSS Üye Listesi Takvim Arama Bugünkü Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Notlar
Konudaki Cevap Sayısı
143
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
73566

Cevapla
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
  #71  
Eski 12-05-2007, 21:41
hakan hakan bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 277/289
95 Mesaj ına 639 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Gecenlerde Alman kanallarindan birinde sanirim ZDF idi belgesel seyrettim.

Konu bir Alman köylüsünün ciftlik evinde yasami idi.

Dört mevsimide cekmisler.

3 kisilik bir aile daglik bir yerde atalarindan kalan evlerinde yasiyorlar. Bahceleri, büyükbas kücükbas hayvanlari var.

Ilk baslarda baya özendim güzel yasanti be dedim.

O kadar hayvana bakiyorlar bahcelerinde agaclar meyvalari.

Elektrikleri var ama ekmegi kendileri yapiyor.

Kisin karla bogusuyorlar ama bahar aylari cok güzel.

Ilerledikce konu gelir durumlarina geldi. Ciftilikte ürettiklerinden pek birsey kazanamiyorlarmis.

Adam cok kabiliyetli agaclardan süs esyalari yapip satiyor.

Kadinda sepet yapiyor calilardan.

Buymus gelirleri.

Ha kizlarida sehirde konservatuarda ögrenci.

Diyecegim tarim konusu artik fabrikalasti. Kücük üreticinin sansi pek yok.
Alıntı ile Cevapla
hakan kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (16-05-2007), meraklı (13-05-2007), Ramo (14-05-2007)
  #72  
Eski 16-05-2007, 22:52
alihoca alihoca bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 361/2464
166 Mesaj ına 2501 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Alıntı:
alihoca´isimli üyeden Alıntı
Sonuç olarak baktığımızda;

Seçimlerin yaklaştığı şu son günlerde Tayyip ERDOĞAN Başbakanlığında AKP Hükümetinin, 57 Hükümet’in istifası ile devraldığı (reddedilen)mirası, beş yıllık iktidarı süreci sonrasında bıraktığı tablo budur.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Ulusal çıkarları ve iç-dış güvenliğini çok yakından ilgilendiren, kendimiz(de dâhil edilebilir) dışında herkesle sorunlu hale geldiğimiz bu tablodan AKP’NİN sorunlu tutulamadığı gibi, AKP’nin neredeyse en masuma dönüştürüldüğü bir manzara ile karşı karşıya kalışımız ise akla hayale gelmeyen sığmayan bir durumdur.

Şöyle ki;

Bugün başta CHP, MHP, DYP gibi partiler ve Ulusalcılar, Ülkücüler, Tandoğan ve Çağlayan’da yürüyenler olmak üzere,

Kime sorarsanız sorun: ABD’YE karşılar. Ve tüm kötülüklerini anası olarak görüyorlar.
(Yine) Kime sorarsanız sorun: İsrail’e karşı oldukları gibi baş düşman ilan edeceklerdir.
(Ve Yine) Kime sorarsanız sorun: AB’ye karşı oldukları gibi neredeyse ‘alın AB’nizi başınıza çalın!’ diyeceklerdir.


Peki, bu tabloda, bu sonuçta bir yanlışlık, bir gariplik yok mu?


Bu kısmı bir de şöyle ifade etmeye çalışayım.

57. Hükümetin işbaşında ve Sn Tayyip ERDOĞAN Refah Partisi kadrosundan Belediye Başkanlığından henüz istifa etmeden ve dolayısı ile değişerek gelişiverdiğini(!) açıklamadan önce:

Türkiye'nin ABD ile ilişkilerine tam cepheden karşı olan,
Türkiye'nin İsrail ve Ortadağu Politikalarına tamamen karşı olan,
Türkiye'nin AB ile olan ilişkilerine karşı olan,

Bugünün AKP Hükümeti saflarında olan kadroları ve başkanları olan Tayyip ERDOĞAN değil miydi?

Bu sorunun tek cevabı ''evet'' tir.

Peki, O günlerin CHP, MHP, DYP gibi partileri ve Ulusalcıları, Ülkücüleri: Türkiye'nin ABD ile ilişkilerine, İsrail ve Ortadağu Politikalarına, AB ile olan ilişkilerine, onurlu üyelik, biraz pazarlık gibi kimi çekincelerle de olsa destek vermiyorlar mıydı? Bu soruyu da rahatlıkla ''evet destekliyorlardı'' şeklinde cevaplayabiliriz.

Beş yıllık AKP İktidarı sonrasında bugüne baktığımızda tablonun tamamen tersyüz olduğu ortadadır. Biraz daha açarak söylenecek olan AB-ABD ve İsrail karşıtları ile destekçilerinin adeta yer değiştirdiği bir manzara ile karşılaşıyoruz.

''Ne ABD, Ne AB, Tam Bağımsız Türkiye'' gibi sloganlaştırılan bu sonuç; eğer AKP'nin gerçekten siyasal islam iddiasından tamamen vazgeçerek batılı anlamda muhafazakar demokrat bir partiye dönüştüğüne inanıyorsanız normal sayılabilir.

Ama Sn Tayyip ERDOĞAN ve AKP kadrolarının bu istek ve iddialarından vaz geçmedi, vaz geçmez gibi bir tespit yada kanaat varsa eğer,

Daha önce yazmış olduğum;
Peki, bu tabloda, bu sonuçta bir yanlışlık, bir gariplik yok mu? sorusuna geri dönmemiz gerekebilir.

Bakın, burada bir başka soruyla yeni bir açılım getirebiliriz gibime geliyor.

AKP, CHP, DYP, mhp gibi diğer yerel aktörleri içine katarak,

Bu tablo; kimin işine yaramıştır(yaramaktadır-yarayacaktır)?,
Bu tablo kimin amaçlarına hizmet etmiştir(etmektedir-edecektir)?

Hadi soruyla başladık bir başka soruyla sonlandıralım.

Beş yıl önce Tayyip ERDOĞAN; 'ben hepinizi AB, ABD, İsrail dahil tüm batıya düşman edeceğim' dese inanır mıydık?
Alıntı ile Cevapla
alihoca kullanıcısına teşekkür edenler
buena vista (17-05-2007), Emin (17-05-2007), hakan (20-05-2007), Ramo (17-05-2007), ŞEN (23-05-2007)
  #73  
Eski 21-05-2007, 21:42
meraklı - ait Avatar
meraklı meraklı bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Bulunduğu Yer: Koşuyolu
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 287/1518
251 Mesaj ına 1077 Kere teşekkür edildi
Exclamation kabak tadı....

Bu yılın 10-15 Temmuz günleri arasında ABD´nin Dallas kentinde 3. uluslararası kadın barış konferansı düzenleniyor...

Dünya barışına hizmet etmiş kadınların ülkelerini temsil ettikleri ve birer konuşma ile katılacakları bu konferansta Türkiye´yi kim temsil edecek biliyor
muydunuz?

Türbanıyla meclis genel kuruluna girmeye kalkan merve kavakçı...

Oysa kavakçı, çağdaş Türk kadınını temsil etme özelliklerine sahip olmayı bir kenara bırakın Türk vatandaşı bile değil???

Çünkü izinsiz olarak ABD vatandaşlığına geçtiği için Türk vatandaşlığından ihraç edildi. Danıştayda açtığı davayı da kaybetti. Ama şimdi gidip Türk Kadını adına ahkam kesecek...Acaba seçme yaşına gelmiş 20 milyona yakın Türk kadını arasında bir oylama yapma olanağı olsa kadınlarımızın kaçı kendisini merve kavakçının temsil etmesine izin verir??

Hal böyleyken, gerçekten de merak ediyorum...Merve Kavakçıya bu çok önemli uluslararası konferansta Türkiye yi temsil etme hak ve yetkisini kim, neden verdi..??

alıntıdır.....kalınız sağlıcakla


bir fikir:
Alıntı ile Cevapla
meraklı kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (21-05-2007), Gozlemci (21-05-2007), hakan (23-05-2007), ŞEN (23-05-2007)
  #74  
Eski 21-05-2007, 22:18
Gozlemci Gozlemci bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 73/737
61 Mesaj ına 268 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Konferans

http://www.womenspeaceconference.org/

http://www.womenspeaceconference.org/MerveKavakci2.htm


Tanitim yazisindan alinti, cok ilginc: "Kavakci, 1990'li yillarda Turkiye'de ki kadin siyasi hareketin onculerinden biridir.... Musluman toplumlarin demokratiklesmesi ve laik musluman devletlerde dinin rolu konusunda uzmandir."


Dilin kemigi yok! Konferansin sponsorlari da ilginc. Fethullahcilarin ABD'deki orgutlenmesinden haberdar iseniz, Kavakci'nin bu konferansa katiliminin aslinda cok da surpriz olmamasi gerekir. Not olarak, Kavakci'nin bu konferansa katiliminin AKP ile (direkt) iliskisi oldugunu sanmiyorum. Bu tip (ozel) konferanslara devletler/hukumetler konusmaci gondermez, konferans duzenleyicileri konusmacilari cagirir.
Alıntı ile Cevapla
Gozlemci kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (21-05-2007), bikmisbroker (24-05-2007), hakan (23-05-2007), meraklı (21-05-2007), Ramo (22-05-2007)
  #75  
Eski 23-05-2007, 18:37
kasved kasved bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Apr 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 17/238
17 Mesaj ına 81 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Alıntı:
Gozlemci´isimli üyeden Alıntı
[url]Tanitim yazisindan alinti, cok ilginc: "Kavakci, 1990'li yillarda Turkiye'de ki kadin siyasi hareketin onculerinden biridir.... Musluman toplumlarin demokratiklesmesi ve laik musluman devletlerde dinin rolu konusunda uzmandir." ...................

Tanıtım yazısını şöyle çevirmek mümkün; Laik ve diğerlerine göre daha demokrat toplumların, Ilımlı islam adı altında ABD. yamanma projesinin mimarı.


Alıntı:
Gozlemci´isimli üyeden Alıntı
[url]Dilin kemigi yok! Konferansin sponsorlari da ilginc. ....................


Bu konuda Mustafa YILDIRIM'ın yanlış hatırlamıyorsam çok değerli bir çalışması vardı; Sivil Örümceğin Ağında Türkiye, bu kitapta yukardaki zati muhteremlerin kafalarının içindekini gerçekleştirmek için Batının istihbarat örgütleriyle demokrasi ve insan hakları panel toplantılarıyla nasıl içiçe kardeş kardeş çalıştıklarını ibret verici bir şekilde anlatmaktadır.
Alıntı ile Cevapla
kasved kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (23-05-2007), buena vista (24-05-2007), Gozlemci (24-05-2007), meraklı (23-05-2007), Ramo (23-05-2007), ŞEN (23-05-2007)
  #76  
Eski 24-05-2007, 22:31
alihoca alihoca bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 361/2464
166 Mesaj ına 2501 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Tarihe mal olmuş bir olayı kısaca bi hatırlayalım.

Germen İmparatoru Şarlken bütün Avrupa'yı tek devlet yapmak ister. Ki bu isteğin bizim sümük bıyıklı Adolf Hitlere yedi göbek öteden dedesi olan bu zattan genler vasıtası ile geçtiği iddia edilir.

Yapmış olduğu bi dolu savaşların birinde de Fransa Kralı 1. Fransuva'nın ordusunu yenilgiye uğratır ve kendisini de esir alır.

Oğlu esir düşen ana Düşes Dangolen'de her ne kadar sonradan ‘yok, valla billa yazmadım’ demiş olsa da; Kanuni Sultan Süleyman'a mektup yazıp yardım ister.

Kanuni'de,
//Ben ki sultanlar sultanı, hakanlar hakanı hükümdarlara taç veren Allah'ın yeryüzündeki gölgesi Akdeniz'in ve Karadeniz'in ve Rumeli'nin ve Anadolu'nun ve Azerbaycan'ın ve Şam'ın ve Halep'in ve Mısır'ın ve Mekke ve Medine'nin ve Kudüs'ün ve bütün Arap diyarının ve Yemen'in ve nice memleketlerin sultanı ve padişahı Sultan Bayezid Han oğlu Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Han'ım.

Sen ki, Fransa vilayetinin Kralı Fransuva'sın. Hükümdarların sığındığı kapıma elçinizle mektup gönderip, ülkenizi düşman istila edip, şu anda hapiste olduğunuzu bildirip, kurtuluşunuz konusunda bizden yardım talep ediyorsunuz. Söylediğiniz her şey dünyayı idare eden tahtımızın ayaklarına arz olunmuştur. Her şeyden haberdar oldum. Yenilmek ve hapsolunmak hayret edilecek bir şey değildir.

Gönlünüzü hoş tutup üzülmeyesiniz. Böyle bir durumda atalarımız düşmanları mağlup etmek ve ülkeler fethetmek için seferden geri kalmamışlardır. Biz de atalarımızın yolundayız ve daima memleketler ve alınmaz kaleler fetheylemekteyiz. Gece gündüz daima atımız eyerlenmiş ve kılıcımız belimizde kuşatılmıştır. Yüce Allah hayırlara bağışlasın. Allah'ın istediği ne ise olur. Bundan başka haberleri gönderdiğiniz adamınızdan öğrenesiniz. Böyle biliniz.//


Diye buyuran ünlü fermanı sonrasında Kızıl Sakallı Hayrettin'i yardıma gönderir Alman Donanmasını Niş'te yenilgiye uğratır ve sonuçta 1. Fransuva’yı kurtarır.

Tabi ki amacı bir hayır dua almak değildir. Almanya’nın ezeli düşman Fransa’nın ebedi dost olduğu içinde değildir. Avrupa’nın tek elde ve merkezde toplanarak birleş(tiril)mesini engellemektir. Yani bizzat kendi çıkarlarının gereğini yapmıştır. 2. Abdülhamit yine Osmanlı çıkarı için bütün Avrupa’yı saran bir casusluk ağı kurarken salt düşmanlık duyguları ile hareket ettiği iddia edilemez.

Sadece Osmanlı değil, tarihte görülen tüm emperyal devletler rakiplerini kollamış hatta kollamakla kalmamış kendisinden gayrı tüm devletlerin muhalif hareketlerini izlemiş ve örtülü olarak desteklemiştir. Yine yakın tarihimizden Ebulfez ElÇİBEY’İN Azerbaycan ayaklanmasında bizzat Ankara tarafından desteklenmesi bir örnek olarak verilebilir. Ama burada dikkatlerden kaçmaması gereken ElÇİBEY’E duyulan sevgi, Haydar ALİYEV’in iktidarı tamamen kontrolü altına alışına kadar sürebilmiştir. Sonuç Kral öldü yaşasın yeni Kral. Şimdi bu anlayışta kim Türkiye’ye ihanet etti diyebilir.

Bunda geleceğin belirsizliğini ortadan kaldırmak, olabilir ise kendi seçeneklerini iktidar kılmak ve olamaz ise her olasılığa hazır olabilmekten başka bir şey aramak anlamsızdır.

ABD’nin bugünün iktidarını desteklemesinin yâda en azından beklenildiği gibi cephe almayışının; mevcutların izlediği veya izleyeceğini deklere ettiği yanlışlıklardan kaynaklanıyor olabileceğini de düşünmek gerekir. Sadece bir tespit için söylemiş olalım. 28 Şubat Muhtırası aynen bugün olduğu gibi laik, çağdaş ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti Devleti için tehdit görülen radikal İslami gelişmeler için yapılmıştır. İyi ama ABD ve AB; Türkiye AKP ve Tayyip ERDOĞAN’A verdiği desteği(ki ben aynı kanıda değilim) ERBAKAN’A neden esirgemiş vermemiştir.

ABD’nin Necmettin ile ve Tayyip arasında iki farklı tepki koymasının arkasında neler yatmaktadır. Yoksa ERBAKAN zamanında BOP yoktu da Tayyip’le mi ortaya çıkıverdi?

Fethullah’ı ABD koruyor yedekte bekletiyor. Bülent ECEVİT Fethullah ile canciğer kuzu sarması değil miydi? Bülent ECEVİT Fethullahın Ortaasya’daki okullarını öve öve bitiremiyor muydu? ABD pkk’yi destekliyor. İslam alemi dahil, komşularımız dahil, tüm Avrupa’da pkk’yi desteklemeyen tek devlet kaldı mı? Apo’yu Kenya'nın Nairobi kentinde teslimini Bülent ECEVİT’e Türkiye’ye duyulan dostluk diye adlandırırsak, ABD’nin bugün pkk’ya verdiği desteği Tayyip’e duyulan hangi duygu ile açıklayabiliriz?,

Yine bu başlık altında Lale Devri başlıklı yazımda ülke ve olay örneklemesi vererek sunmaya çalıştığım gibi ABD’nin Orta Doğu’da uygulamaya koyduğu kararların neredeyse tümüne AKP ve Tayyip ERDOĞAN’ın beş yıllık iktidarı boyunca ABD-İsrail karşıtı bir politika izlemiş olmasını;

Tayyip’e duyulan dostluk ve desteğin bir gereği diyemeyeceğimiz gibi,
Tayyip ERDOĞAN’ın ABD-İsrail karşıtı bu karar ve uygulamalarını da yine Tayyip’in ABD’ye duyduğu dostluk yâda destekle açıklamaya kalkamayız.

Tam bu noktadan düz mantık yürüterek ‘ABD Tayyip’e, Tayyip ABD’ye dost değil ise ABD’nin 27 Nisan Muhtırasına destek vermesi gerekir.’ gibi bir sonuç üretmek yanlış olduğu gibi bu sonuç gerçekleşmeyince ABD’yi düşman ilan etmek de aynı yanlış iştirak etmek olur.

Diyelim ki ABD Dünya’da izlemekte olduğu yeşil kuşak politikası gereğince 12 Eylül’e destek verdi. Netekim Paşa ve Turgut ÖZAL Türk-İslam sentezi gibi ABD patenli politikalar izledi. Buna birinci doğru diyelim. Bu doğrudan hareketle 28 Şubatta ERBAKAN’ı iktidardan indirilişi karşısında ABD’nin yeşil kuşak yada yeni adı ile BOP-GOP politikası gereğince ERBAKAN’ı desteklemesi gerekirdi.

Bugün AKP’nin ister teşkilatlanma ister zihniyet olarak, Milli Görüş zihniyetinden en küçük dahi bir farkı olmadığı kendi yazarlarının itiraflarıyla tekrar ortaya çıktığına göre ABD’nin en azından 27 Nisan’ı demokratik bir davranış olarak görmediğini açıklayarak Tayyip’e destek verişini bir başka anlatımla TSK’ye destek olmayışının gerisinde yatan başka nedenleri araştırmamız gerekmez mi?

12 Eylül’ü ‘Bizim çocuklar iktidara geldi.’ diyerek karşılayan bir ABD’nin, 28 Şubat sürecinde TSK’ya tıkı çıkmayıp destek olan bir ABD’nin; 27 Nisanda TSK’ya destek vermeyip, AKP ve Tayyip ERDOĞAN’a zımnen de olsa destek oluşunda;

Suçluyu salt ABD olarak ilan etmeyi, buna herkesin inanmasını istemeyi artık daha ne kadar doğru diye sunabiliriz bilmiyorum.

...

ABD;
12 Eylül; al sana destek.
1999 Nairobi; al san apo
28 Şubat 1997; al sana destek
2001 Kriz; al sana Derviş, al sana para,
1992-2003: al sana destek Kuzey Irak’a evin gibi gir çık vur.

ABD;
Irak- Kuzey Cephe????

Türkiye;
1 Mart 2003:
TSK olarak görüşlerimizi Ocak MGK'da belirttik.
TSK: Meclis karar verir
TSK ayrıca bir açıklama yapmayacaktır
Yani= Em, küm, vırt, zırt
Yani= Nahhh sana destek..

Paul Wolfowitz;
“Şunu kastediyorum. Türkiye'nin ulusal çıkarları ve ulusal stratejilere bakacak olursanız, özellikle sizin sisteminizde geçerli olan şu:

Ordunun söylemesi gereken bir şey vardı: "Amerika'yı desteklemek Türkiye'nin çıkarınadır" demeliydi. Benim gözlemim şu oldu. Yapması gereken ya da sonuçta fark yaratacak şekilde güçlü ifade edemedi kendini’’.

“Türkiye’de askerler, ‘asker tezkeresi’ne sahip çıkmadılar.
Askerler, kendilerinden beklenen güçlü liderliği gösteremediler”


ABD;
4 Temmuz 2003 : Çuval

Türkiye;
Pkk kandil, tank, uçak bomba

ABD;
Pkk al sana destek

Türkiye;



Türkiye;
27 Nisan Muhtırası

ABD;

Tayyip' ede ayıp oldu yani.

Türkiye;

Pis ABD

Kaka ABD

Türkiye;
pkk'yi şımartanlar var.

Tandoğan, Çağlayan,İzmir;
Ne ABD Ne AB Tam Bağımsız Türkiye
Alıntı ile Cevapla
alihoca kullanıcısına teşekkür edenler
bikmisbroker (25-05-2007), Emin (03-06-2007), meraklı (27-05-2007), Ramo (25-05-2007), ŞEN (27-05-2007)
  #77  
Eski 26-05-2007, 21:38
kasved kasved bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Apr 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 17/238
17 Mesaj ına 81 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Sevgili Ali Hocam,

açp.le ilgili genel değerlendirmenize maalesef katılamıyacağım, çünkü aralarında gerçekte açp ile abd.arasında sorun olduğu inancında değilim.

Daha iktidarının başında adama üstün cesaret madalyası takılıyorsa boşa takılmamış demektir, vardır bunun sebebi bir hikmeti.

Çizilen resim çok net, içerde kargaşa, kamplaşma, içsavaş ve bunun neticesinde ülkeye yaşatılacak büyük ekonomik kaos, sonucunda sınırların yeniden çizimi(bizzat kendi iadeleri). Çadırın tek direği vardı(israil), diğer iki direkten biri imalat aşamasını geçti(kürdistan) diğer direk güçlendirilme aşamasında(ermenistan).

Ülkemiz IMF-Dünya bankası denetimli ekonomik ve AB. denetimli siyasi denetimli globeleşme palavralarını gerçek olarak kabul ettikçe yok olmaya mahkum olacaktır.

Tarih bilincini unuttuğumuzdan döndük dolaştık aynı yere yeniden geldik, bize hazırlanan tuzağa yeniden düştük düşmekle kalmadı birde başımıza çuval geçirildi.

Bugünlerde bile maalesef geçerliliğini koruyan yıllar önce yapılmış bir analiz;

İŞ Bankası Kültür Yayınları'ndan çıkan TBMM Gizli Celse Zabıtları kitabından Mustafa Kemal Paşa 'nın 6 Mart 1922'de yaptığı bir konuşmayı göndermiş Şeyma Çelik Arsel :

''Hepiniz bilirsiniz ki, Avrupa'nın en önemli devletleri, Türkiye'nin zararıyla, Türkiye'nin gerilemesiyle ortaya çıkmışlardır. Bugün bütün dünyayı etkileyen, milletimizin hayatını ve ülkemizi tehdit altında bulunduran, en güçlü gelişmeler, Türkiye'nin zararıyla gerçekleşmiştir. Eğer güçlü bir Türkiye varlığını sürdürseydi, denebilir ki İngiltere'nin bugünkü siyaseti var olmayacaktı.''

''Bir şeyin zararıyla, bir şeyin yok olmasıyla yükselen şeyler, elbette, o şeylerden zarar görmüş olanı alçaltır. Avrupa'nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve uygarlaşmasına karşılık, Türkiye gerilemiş, düştükçe düşmüştür. Türkiye'yi yok etmeye girişenler, Türkiye'nin ortadan kaldırılmasında çıkar ve hayat görenler, zararlı olmaktan çıkmışlar, aralarında çıkarları paylaşarak birleşmiş ve ittifak etmişlerdir.

Ve bunun sonucu olarak, birçok zekâlar, duygular, fikirler, Türkiye'nin yok edilmesi noktasında yoğunlaştırılmıştır. Ve bu yoğunlaşma, yüzyıllar geçtikçe oluşan kuşaklarda adeta tahrip edici bir gelenek biçimine dönüşmüştür.

Ve bu geleneğin, Türkiye'nin hayatına ve varlığına aralıksız uygulanması sonucunda, nihayet Türkiye'yi ıslah etmek, Türkiye'yi uygarlaştırmak gibi birtakım bahanelerle, Türkiye'nin iç hayatına, iç yönetimine işlemiş ve sızmışlardır.

Böyle elverişli bir zemin hazırlamak güç ve kuvvetini elde etmişlerdir.''

''Oysa güç ve kuvvet, Türkiye'de ve Türkiye halkında olan gelişme cevherine, zehirli ve yakıcı bir sıvı katmıştır. Bunun etkisi altında kalarak, milletin en çok da yöneticilerin zihinleri tamamen bozulmuştur.

Artık durumu düzeltmek, hayat bulmak, insan olmak için, mutlaka Avrupa'dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa'nın emellerine uygun yürütmek, bütün dersleri Avrupa'dan almak gibi birtakım zihniyetler ortaya çıktı.

Oysa hangi istiklal vardır ki yabancıların nasihatleriyle, yabancıların planlarıyla yükselebilsin?

Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir.

Tarihte, böyle bir olay yaratmaya kalkışanlar, zehirli sonuçlarla karşılaşmışlardır.

İşte Türkiye de, bu yanlış zihniyetle sakat olan bazı yöneticiler yüzünden, her saat, her gün, her yüzyıl, biraz daha çok gerilemiş, daha çok düşmüştür.''
Alıntı ile Cevapla
kasved kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (27-05-2007), buena vista (27-05-2007), Emin (03-06-2007), meraklı (27-05-2007), Ramo (27-05-2007), ŞEN (27-05-2007)
  #78  
Eski 27-05-2007, 10:24
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Sorun belkide kendimizi anlamakta yatmakta.Gelişimin nasıl, hangi kıstaslarla olacağı belirsiz,sırtımızı büyüklere dayarsak,borç alır günü kurtarırsak türünden bir yaklaşım hakim.Ya M.Kemal Atatürk ün tesbitleriyle gelişmiş ülkelerin fen ve teknolojik gelişimlerinden örnek alarak kendimize eğitim ve bilimde yol çizeceğiz.Kurumlarımızı buna göre düzenleyip,eğitim başta olmak üzere stratijiler geliştireceğiz.Yada kolay olan,bilinen borç yiğitin kamçısı avuntuları ile idare edeceğiz.Tabi nereye kadar koca bir soru?

Gelinen nokta ise hepimizi endişendirecek,geleceğimiz adına karanlık kuşkular uyandıracak seviyede.Eğitim de ezberci taklitci bilimden ve temel öğretilerden uzak taklitci bir yaklaşım hakim.

Ekonomi sırat köprüsünde.İyiliği dışardan gelecek sermaye akışına,yada borca dayalı.

Etnik temellere dayalı,milliyetcilik ve bölücü faaliyetler ulusal bütünlüğümüzü zarar verecek boyutlarda.Hergün dağlarda bir fidan soluyor.Kaç ananın,babanın yüreklerine köz düşüyor.

Ülke dinsel temellere dayalı bir yönetim biçimi ile laik çizgi arasında gerginliklere açılıyor.
Velhasıl hedefi olmayan bir gemi gibi limana en uzak yerdeyiz.
Bu söylemde "Oysa hangi istiklal vardır ki yabancıların nasihatleriyle, yabancıların planlarıyla yükselebilsin?

Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir.

Tarihte, böyle bir olay yaratmaya kalkışanlar, zehirli sonuçlarla karşılaşmışlardır."
M.Kemal Atatürk ün,ta o yıllardaki sözlerinin ne kadar doğru ve gerçekci olduğu.Haklılığı da tartışılmaz.
Saygılarımla
Alıntı ile Cevapla
Ramo kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (27-05-2007), buena vista (27-05-2007), Emin (03-06-2007), meraklı (27-05-2007), ŞEN (27-05-2007)
  #79  
Eski 27-05-2007, 13:44
meraklı - ait Avatar
meraklı meraklı bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Bulunduğu Yer: Koşuyolu
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 287/1518
251 Mesaj ına 1077 Kere teşekkür edildi
Cool bir imparatorluk varmış bir cumhuriyet yok mu olacakmış....

Zamanın birinde bir çiftlikte kırmızı ibikli küçük bir tavuk yaşarmış.
Tavuk kendi yiyeceğini kendisi bulur ve bu güzel çiftlikte çok mutlu
bir hayat yaşarmış. Bir gün buğday taneleri bulmuş ve bunları ekerek
daha çok yiyecek elde edeceğini düşünmüş. Ancak nasıl ekeceğini
bilmediği için arkadaşlarından yardım istemiş:

´- Bu buğday tanelerini ekmek için kim bana yardım edecek ?´

Ördek cevaplamış:
´- Ben yardım edemem, ancak istersen sana kahve tohumu satabilirim.
Buğday yerine kahve ekersen, çok para kazanır ve istediğin kadar buğday
alırsın.´
Domuz oradan seslenmiş:
´- Ben de yardım edemem, ancak kahve ekersen ürünlerini ben satın alırım.´

Fare hemen atlamış:
´- Ben buğday ekiminden anlamam ancak kahve ekmek için gereken parayı
sana borç verebilirim, sonra ödersin.´ Ticaretten ve tarımdan anlamayan
kırmızı ibikli şirin tavuk, bu sözler sonrasında kahve ekmeye karar vermiş
ve buğdaydan vazgeçmiş. Ancak kahve nasıl ekilir bilmediğinden yine yardım
istemiş: ´- Kahve ekmek için kim bana yardım edecek?´

Ördek:

´- Ben yardım edemem, ancak kahvenin çabuk büyümesi için gereken gübreyi
sana satabilirim´ demiş.

Domuz:
´- Ben kahve yetiştirmekten anlamam ancak kahveleri zararlı
böceklerden korumak için ilaca ihtiyacın var, istersen sana satarım´ demiş.

Fare de:
´- Gübre ve ilaç için gereken parayı istersen sana borç olarak veririm ´
demiş.
Sonunda kırmızı ibikli tavuk çalışmaya başlamış, çalışmıııııış çalışmış.
Kahve yetiştirmek buğday yetiştirmekten daha zormuş ve daha çok gübre ve
ilaç gerekiyormuş. Ama tavuğumuz sonunda çok zengin olacağını hayal ederek
sabretmiş. Ve sonunda hasat zamanı gelmiş ve gerçekten de tavuk çok miktarda ürün elde etmiş, kendisine yol gösteren arkadaşlarına
seslenmiş:
´- Kahveleri satmama kim yardım edecek?´
Ördek:

´- Ben yardım edemem, ancak kahveleri işlemek ve paketlemek için benim
fabrikama getirmelisin.´

Domuz:

´- Ben de yardım edemem, zaten her önüne gelen kahve ektiği için kahve
fiyatları çok düştü, senin kahven beş para etmez.´

Fare:
´- Ben bu işlerden anlamam, ayrıca artık sana verdiğim borçları ödemen
lazım.´

Sonunda kırmızı ibikli küçük tavuk gerçeğin farkına varmış ve buğday
yerine kahve ekmenin büyük bir hata olduğunu anlamış, çünkü borç içinde
imiş ve yiyecek tek bir lokması yokmuş. Açlıktan ölmemek için yine yardım
istemiş:

´- Yiyecek bir kaç lokma bulmama kim yardım edecek?´

Ördek:

- Ben yardım edemem, senin hiç paran yok.´

Domuz:

´- Ben de yardım edemem, zaten herkes kahve ektiği için buğday eken de
kalmadı, yiyecek yok.´


Fare:

´- Ben yiyecek bulamam. Ancak bana borçlarını ödemediğin için para yerine
senin tarlanı almak zorundayım, iyi bir tavuk olursan, belki senin o tarlada
boğaz tokluğuna çalışıp, benim için buğday yetiştirmene izin verebilirim.

Şimdilerde bizim kırmızı ibikli küçük tavuğumuz, artık farenin olan eski
tarlasında buğday yetiştiriyor ve karnını doyurmaya çalışıyor.


Kaynak : İngiltere de ilkokullarda okuma kitabı olarak okutulan ´The Little Red



Minicik yorumcuk.:Acep ben niye birden Türkiyem'le özdeşleştiriverdim ki???
Alıntı ile Cevapla
meraklı kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (27-05-2007), buena vista (27-05-2007), Ramo (27-05-2007), ŞEN (27-05-2007)
  #80  
Eski 27-05-2007, 21:07
alihoca alihoca bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 361/2464
166 Mesaj ına 2501 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Mandacı

Sevgili Kasved;

Görüşünü seslendiren samimi katılımın için teşekkür ediyorum.
Alıntı:
kasved´isimli üyeden Alıntı
açp.le ilgili genel değerlendirmenize maalesef katılamıyacağım,
Biliyorum.

İşin kötüsü de Sizin gibi; dikkatli bir okuyucu, izleyici ve arşivci olmanın yanı sıra siyasi ve tarihi alanda belli bir birikime sahip; çağdaş laik demokrasiye inanan diğer dostlarımla da ters düştüğümün farkındayım.

Hatta yazdıklarımla Erzurum Lisesi sıralarında oturan Kongre üyeleri içinde Mustafa Kemal’in milli mücadelenin tam bağımsız duruşlu olmasını savunan görüşlerini destekleyenlere karşı, ''Para yok! Ordu yok! Silah yok!!'' diyerek kurtuluşun ancak ABD Mandası altında olabileceğini savunanların yansıttığı ‘Mandacı’ bir görüntünün içinde yer aldığımın da farkındayım.

Diğer taraftan bundan yaklaşık altı yedi yıl önce; gelişi bir iki yıl önceden yedi düvelce bilinen Irak Saldırısı öncesi başlayan ‘Tezkere’ tartışmalarında da takınmış olduğum tezkere yanlısı tutum ile başta tarikatçı yâda milli görüşçü arkadaşlar ve ayrılıkçı Kürtçü arkadaşlarla süren tartışmalarımızda da savunduğum fikirler; ABD karşısında mazlum Irak’ın desteklenmesi gereğini savunan çağdaş, laik, demokrat arkadaşlarla da ters düşen bir durumda olduğum düşünülürse,

Uzun bir aradan sonra bu başlıkta ve Sevgili Nedo’nun açmış olduğu başlıkta yazdıklarımla sanki bu ayrık otu, devedikeni görüntüsü üzerime yapıştı kaldı.

Misak-i Millinin tartışıldığı bugünlerde; O günlerde seslendirdiğim görüşler gerçekleşti babında da yazdığım sanılmasın. Ama genel kanının aksine görüşler ileri sürmenin sevimsizliği ile sık sık yüzleşmek zorunda kaldığım için bu yapayalnız görüntü neredeyse kadere dönüştü bile denebilir.

Geçmişte ki daha yumuşak ve davetkâr ifade tarzıma göre bugünlerde kullandığım biraz daha keskin ve belki köşeli olarak algılanabilecek bir yazım üslubunu seçerken ki amacımın sadece, ön kabulleri biraz sarsarak farklı bakış açılarının olabilirliğine biraz daha fazla olanak tanıyan bir anlayışa ulaşabilmekten öte bir şey olmadığının da bilinmesini isterim.

Bu mealde;
Alıntı:
kasved´isimli üyeden Alıntı
çünkü aralarında gerçekte açp ile abd.arasında sorun olduğu inancında değilim.
Bu gürüşü yani ABD ile AKP ve dolayısı ile Tayyip ERDOĞAN’ın ‘Dost’ veya ‘Amaç Birliği’ içinde olduklarını baz aldığımızda;

ABD’nin izlediği Ortadoğu Politikalarına rağmen, AKP İktidarının ABD karşıtı politikalar izleyişinin nedenlerini açıklamaya yeteceğini söyleyebilir miyiz?

Yine bu görüş doğrultusunda;
ABD’nin İran’a olası bir saldırısını ve AKP İktidarının bilinen İran İlişkilerini düşündüğümüzde; bu saldırıya askeri seçenekler dâhil olmak üzere yeşil ışık yakıp işbirliği içinde olacağını söyleyebilir miyiz?

Dünya siyasi tarihinde gözlemleyebildiğimiz en büyük gerçek radikal dini hareketlerin düşmansız var olamayacağıdır. Özelikle nihai hedefi şeriat –din devleti olan zihniyet ve örgütlenmeleri incelediğimizde ise ortak düşman olarak ''Haçlı Birliği'' diye tanımlanan, ABD, İngiltere, Fransa ve İsrail olduğunu görürüz.

Peki, doğrulayacağımız bu tespitin ışında bir değerlendirme yapacak olur isek; İkiz Kule saldırısı sonrasında Usame Bin Laden ve İslami Teröre bizzat ''Haçlı Seferi'' söylemi ile savaş başlatan Bush’un kucağına yerleşen Fethullah GÜLEN’in ABD ile aralarında kuracağımız niyet ve amaç birliğini açıklamakta zorlanacağımız görülebilir. Aynı zihniyetin farklı versiyonu olan ''Milli Görüş’çüler'' içinde aynı durum söz konusudur.

Bu açılardan da bakınca Uluslararası ilişkilerde sadece Ezeli Dost(Doğru) veya sadece Ebedi Düşman(Yanlış) genellemesi ile yargıya ulaşmanın gelişen her olayı çözmemize ve anlamamıza yeteceğini düşünmenin, asıl ortak yanlışımız olduğu sonucuna bizi ulaştırabilir gibime geliyor.

Ayrıca, ‘Deccal’ olarak tasvir ettiği ABD, ezeli ebedi en büyük düşman diye nitelediği İsrail için uğruna gaza anlayışı ile kutsal din savaşı başlattığı düşünülür ise bu devletlerle yapılan bir amaç birliğini kendi yeminli müritlerine açıklamanın, düşülen çelişkiyi izah edebilmenin ve gelebilecek soruları cevaplamanın zorlukları üstünde önemle durulmalıdır.

Demek ki burada farklı bakış ve yorumlar araştırmak zorundayız. Ve kim bilir belki de gerçek istemleri yansıtmayan AB taraftarı bir görüntü ile kısmi bir amaç birliği çiziminin gerçekte şeytanla kurulan geçici ittifaklar olduğu sonucuna ulaşılabilir.

Alıntı:
kasved´isimli üyeden Alıntı
sonucunda sınırların yeniden çizimi(bizzat kendi iadeleri). Çadırın tek direği vardı(israil), diğer iki direkten biri imalat aşamasını geçti(kürdistan) diğer direk güçlendirilme aşamasında(ermenistan).

Kürdistan konusunda söyleyebileceğim tek şey bugünkü tablonun baş sorumlusunun AKP İktidarı yönetiminde ki yanlış politika tercihlerimizle Türkiye Cumhuriyeti Devleti olduğunu bu başlık altında verilen yaşanmış örneklerle göstermeye çalıştım. Gelecek de kurulabilecek Kürdistan Devletini kalıcı olabilmesinin de ancak bizim yanlış tercihlerimizle söz konusu olabileceğini düşünüyorum diyebilirim.

Soykırım iddialarını bir kenara koyarak Ermenistan konusunda, Ermeni Ayaklanmalarının başladığı ilk günlerden bugüne kadar gelişen tüm olaylar ve Ermenilerin bugünkü pozisyonlarını her açıdan değerlendirildiğinde; en çok zarar görenlerin bizzat Anadolu’nun Ermeni halkı olduğunu ve Ermeni Eşrafı ile Ermeni aydınlarının en büyük ihanetini bizzat kendi halkına yaptıklarını düşünüyorum.

Ermeni Cumhuriyeti dâhil olmak üzere Ermeni Diaspora’sının yapabileceği her türlü girişiminin tarihten bugüne emperyalist devletlerin maşası olmaktan öte hiç bir başarı elde edemeyenlerin, yine emperyalistlerin geçici zevklerine alet olmaktan öte bir başarı kazanabileceklerini sanmadığımı söyleyebilirim.

Sınırların yeniden çizimi konusunda;
ABD ve AB Ülkelerinin bu denli uzak erimli politikalar konusundaki (senaryolar değil hayata geçirilebilen) yetkinliği konusunda; Sovyetler Birliğini çevrelemek için izlemekte olduğu Yeşil Kuşak Politikası gereğince Afganistan’da desteklediği Dinci-Taleban Kuvvetlerine yardım ederken Sovyet Ordusunun zamansız çekilişini müteakip Sovyet Birliğinin dağılışı karşısında uğradığı hazırlıksız şaşkınlık, aynı Taleban içinde desteklenen Usame Bin Laden’in ikiz Kuleleri vurmasıyla uğradığı şoka tanık olarak bende şaşırmıştım diyebilirim.

Diyeceğim ABD’nin her ne kadar çıkarı için bir zorunluluk da olsa, uzak mesafede kendi çıkarına da olsa; Irak’ta bugün içine düştüğü duruma bakılınca 'sınır çizmek' gibi niyetlerin gerçekleşmesinin zorluğu ortaya çıkabilir.

Ayrıca başta İngiltere desteği ile sınırları 1948’de çizilen İsrail’in; bugün bile sınırlarının kabul ettirilemediği; her ne kadar Filistinlilerce yeterli görülmese de son alınan topraklarının birçoğundan kendi rızası ile çekileceğini Dünya’ya deklere edişinin gerisindeki anlamları doğru okumalıyız.

İsrail’in bu sınırları da koruyabilmek içinse Berlin Duvarından kat kat büyük ve korunaklı duvarlar ördüğünü düşündüğümüzde, bugünlerde sınır çizen niyet ve bayanların geçmişte ki kadar kolay olamayacağı sonucuna varmamızı sağlayabilir.

Alıntı konusunu sonraya bırakayım.

Sağlıcakla kalman dileği ile..


Görüş bildirerek katılan Sevgili Merak'lı ve Ramo Dostlara da ayrıca teşekkür ediyorum.
Alıntı ile Cevapla
alihoca kullanıcısına teşekkür edenler
buena vista (27-05-2007), dentist (28-05-2007), Emin (03-06-2007), hakan (05-06-2007), Ramo (27-05-2007), ŞEN (27-05-2007)
Cevapla


Konuyu Toplam 1 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş arama yap
Modları Göster

Yetkileriniz
Yeni konu açabilirsinizdeğil
Yanıt gönderebilirsiniz değil
Eklenti gönderebilirsiniz değil
Mesaj düzenleyebilirsiniz değil

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 18:13 .


Telif Hakları vBulletin v3.5.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Tercüme ve Tasarım : Arka & Bahce