Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Medya Yorumları - Sayfa 12 - Arka BahÇe Forumu
Arka BahÇe Forumu  

Geri Dön   Arka BahÇe Forumu > Nadas Alanı > Dünya Hali > iç-dış politika
Kullanıcı ismi
Şifreniz
Kayıt ol SSS Üye Listesi Takvim Arama Bugünkü Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Medya Yorumları
Konudaki Cevap Sayısı
741
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
443089

Cevapla
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
  #111  
Eski 06-10-2007, 07:37
buena vista buena vista bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 895/3266
652 Mesaj ına 4322 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Hep aynı korku

Amerikan Kongresi yine “Ermeni soykırımı” kararını çıkarmak istiyor, Başbakan telefon görüşmeleri yaparak sorunu atlatmaya uğraşıyor.

Fransa Dışişleri Bakanı Ankara’da, konulardan biri de Fransa’da şimdilik askıda olan “soykırımın reddini” yasaklayan kanun. Bu kanun İsviçre’de çıktı ve uygulanmaya başladı.

1915’te yaşanan trajediyi, Nazilerin Yahudi soykırımıyla ilgili genel kabulün yanına yerleştirme girişimleri kolay kolay sona ermeyecek.

Biz de her yıl aynı korkularla yaşamaya devam edeceğiz. Dünyadaki yaygın kanı, bizim meseleye yaklaşımımızla ve kendimizi savunma tarzımızla, 1915 olayının sorumluluğunu vicdanen taşıdığımız yönünde.

Durum bu kadar açık ve Türkiye’den bu meseleyi savuşturma yönünde atılan her adım da tam tersine, dünyadaki yaygın inancı besliyor.


***

Her yıl aynı faaliyetlerle içimiz sıkılırken bir kez daha kendimize dönüp “nerede yanlış yapıyoruz” sorusunu sormayı sürekli erteliyoruz. Bu soruyu sorduğumuzda, 1915 olaylarıyla ilgili duruşumuzu sorgulamaya başlayacağız. O zaman belki bu meselenin yarattığı ağırlıktan kurtulma yönünde adım atabileceğiz. Oysa bugün en basitinden, Ankara’da meselenin “takipçisi” olarak görevlendirilmiş olan kurumun başındaki kişilerin her beyanları bütün ülkeyi biraz daha “sorunlu” hale getiriyor.

“1915 öncesinde Ermeniler daha fazla Müslüman öldürdü” gibi bir iddiayı kanıtlama yolunda en olmadık girişimlerde bulunulduğu sürece kimseyle herhangi bir tartışma içine girmeniz mümkün değildir.

Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin 1915’te yaşananlar konusunda bir sorumluluğu ve vicdani yükü olmadığını göstermek üzerine kurulu bir politikada ilerleme sağlanamadığı sürece Türkiye ve Türk halkı sürekli suçlamalara muhatap olacaktır.


***

Amerikan Kongresi’nin soykırım kararı belki bu yıl da atlatılır, ama gelecek yıl mesele yine aynı şekilde yaşanacaktır. Fransa’da o kanun belki çıkmayacak, ama Fransızların ve dünyanın konuyla ilgili görüşü bu nedenle değişmeyecektir.

Dünyanın 1915 olaylarıyla ilgili kanaatini değiştirmek için önce bu olaya kaba milliyetçilik ve “suçluluk telaşı” olarak görülen anlamsız kanıtlarla bakmaktan vazgeçmek zorundayız. Belki böylece bu topraklarda yaşanmış onca trajediden birinin bugün hâlâ kabus olmaya devam etmesini önleyebiliriz.

Okay Gönensin ogonensin@gazetevatan.com 06.10.2007
Alıntı ile Cevapla
  #112  
Eski 07-10-2007, 13:08
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Kahramanım

Yılmaz ÖZDİL
yozdil@hurriyet.com.tr



NAİM Süleymanoğlu.

Hamza Yerlikaya.

Halil Mutlu.

Nurcan Taylan.

Mahmut Demir.

Tanıyorsunuz değil mi?

Olimpiyat şampiyonlarımız.

*

Mehmet Okur.

Süreyya Ayhan.

Hakan Şükür.

Natalia Hanikoğlu.

Elvan Abeylegesse.

Mehmet Aurelio.

Bunları da tanıyorsunuz...

Millilerimiz.

*

Peki ya, Durducan Nevruz?

Tanımıyorsunuz değil mi?

Tanımazsınız...

Çünkü onu, diğerleri gibi manşet yapmıyorlar; naklen vermiyorlar.

Halbuki, Türkiye’nin hem "milli" hem de "olimpiyat şampiyonu" sporcusu Durducan... Fotoğrafını büyütüp, poster gibi odama astım.

*

Benim kahramanım o.

*

Zihinsel engelli sporcuların yarıştığı, Özel Olimpiyat Oyunları, Çin’de başladı. 167 ülkeden, 7 bin 200 sporcu katılıyor. Açılış töreninde, 80 bin kişilik Şanghay Olimpiyat Stadı, hıncahınç doldu... Başta ABD, 12 ülkede "naklen" yayınlandı! Arnold Schwarzenegger, Colin Farrell, Vanessa Williams, Yao Ming gibi dünyaca ünlü yıldızlar oradaydı.

Türkiye de var orada...

62 sporcumuzla birlikte.

Aslında 20 kategori var; biz, futbol, basketbol, voleybol, atletizm, yüzme, masa tenisi ve bowling dallarıyla katılıyoruz. Türkiye Özel Sporcular Derneği Onursal Başkanı Dilek Sabancı da orada... Kafilemizin resmi geçidi sırasında, Coca Cola’nın 1 Numarası, Türkiye’nin gururu Muhtar Kent de, çocuklarımızla birlikte yürüdü; elinde Türk bayrağıyla.

Dünya, bu olimpiyatı konuşuyor.

Yok di mi haberiniz?

*

Durducan, 15 yaşında.

Down sendromlu.

100 metre sırtüstünde Olimpiyat Şampiyonu oldu, Olimpiyat Şampiyonu... Ay yıldızlı formasının göğsüne taktı, altın madalyasını.

İstiklal Marşımızı dinletti.

Duymadınız...

*

Bowling takımımız da, 191 puanla Olimpiyat Şampiyonu oldu. Bu puan, Özel Olimpiyat Tarihi’nin rekoru!

Yine yüzmede, Fatih Türkmen ve İsmail Cem Alev, gümüş madalya aldı.

Özlem Turanlı, bronz.

Basketbol milli takımımız, Japonya’yı devirdi, çeyrek finale çıktı, rakibimiz İspanya... Voleybol milli takımımız, Çin’i eze eze yendi; Jamaika ile Yunanistan’ı rezil etti; hep 2-0... Sırada Rusya ve Finlandiya var.

En genç millimiz, 10 yaşında.

Gökay Aydemir... Jimnastikçi.

Kafilenin adeta maskotu.

Herkes ona sarılmak istiyor, herkes onun yanağından makas almak istiyor, herkes onu öpmek istiyor.

O sıkılıyor.

Elinde meyve suyu, sessiz sakin bir kenarda oturmak istiyor; kimseyle konuşmadan, kimseyle göz göze gelmeden... Her zamanki gibi.

Tanımıyorsunuz değil mi?

Tanımazsınız.

*

Kendi ağırlığının 3 katını kaldıran dünyadaki ilk insan Naim, "Türk gibi kuvvetli" olduğu için kaldırmamıştı o ağırlığı...

Allah vergisiydi.

Bel kemiğine saplanan omurgasının çapı, normal insanlara oranla 2 kat büyüktü.

Yani, doğuştan.

*

Durducan’ın durumu da doğuştan.

Onunki de Allah vergisi.

Niye birini alkışlayıp, öbürünü alkışlamıyorsunuz ki?

Niye birinin müsabakasını naklen verip, öbürünü vermiyorsunuz?

Ne işe yarar TRT?

Spor programlarına telefonla bağlanıp fırça mırça atan RTÜK Başkanı... Aloo?

*

Gelişmiş bir ülkeye gidin, "ne kadar çok engelli var bu ülkede" dersiniz... Her yerde görürsünüz. Çünkü o ülkelerin engelli vatandaşları, hayatın içinde yer alabilir. O ülkeler, engelli vatandaşlarını da düşünür, ona göre dizayn eder şehirlerini...

Ya Türkiye?

Gelsin buraya bir yabancı, "bu ülkede hiç engelli yok" der. Çünkü engelli vatandaşlarımız, hayatın içinde yer alamaz. Çünkü, kömür, bulgur dağıtanlar, sadakayı bile şova dönüştürenler, iftarları Olimpiyat Çadırı’nda yapanlar, engelli vatandaşlarımız için kılını bile kıpırdatmaz. Çünkü zihinsel ve bedensel engelleri nedeniyle "oy veremez" o vatandaşların çoğu!

E oy yoksa, niye hizmet olsun ki?

*

Lütfen... Olimpiyatın bitmesine 5 gün daha var. Gösterin şu çocukları...

Manşet yapın, naklen verin.

Çünkü diyor ki onlar...

"Bana kazanma şansı verin!

Kazanamasam bile...

Destekleyin!"

Tek istekleri bu.
Alıntı ile Cevapla
Ramo kullanıcısına teşekkür edenler
meraklı (08-10-2007), neron (10-10-2007)
  #113  
Eski 07-10-2007, 16:44
chem73 - ait Avatar
chem73 chem73 bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 948/1476
0 Mesaj ına 4380 Kere teşekkür edildi
Arrow Park yasaktır

Dün saat 13.00'te Lütfi Kırdar Kongre Merkezi'ndeki Borsa Lokantası'nda bir İngiliz tarihçisi ve arkadaşıyla randevum vardı.
Saat 13.00'e birkaç dakika kala Lütfi Kırdar'ın önündeydim. Ama boş yere park edecek bir yer aradım. Cadde park edilmeye kapatılmıştı.
Normalde park edilmenin serbest olduğu ve cumartesileri park yerlerinin neredeyse boş olduğu caddenin sağı ve solu 1.5 kilometre boyunca kırmızı beyaz polis kordonuyla yasak bölge ilan edilmişti.
Yolun kenarına çekilmiş bir araba çekme aracı, yasağı ihlal etmeyi düşünenlere bunun iyi bir fikir olmadığını telkin ediyordu.
Çevrede polisler vardı. Birinin yanında durdum ve camı indirdim.
"Ne oluyor?
"Başbakan'ın iftar yemeği var" dedi şoför.
"İftara daha altı saat var" dedim.
"Onu bana söyleme" dedi polis memuru.
Beşiktaş'a indim, stadın yanından dönüp arabamı Hyatt Oteli'nin garajına park ettim. Yürüyerek lokantaya gittim. Yarım saat geç kalmıştım.
Yemekten sonra arabamı almak için Hyatt'a dönerken kırmızı-beyaz şeritlerin arkasında park edilmiş dört sivil araç gördüm.
Kaldırımda duran belediye park memuruna sordum: "Onlara neden yasak değil?"
"Onlar AKP'li."
"Ben de AKP'liyim" dedim.
"O zaman siz de park edebilirsiniz. Ancak AKP kimlik kartınızı arabada görülecek bir yere bırakmanız lazım. Aksi takdirde polisler çeker."
Arabaları teker teker inceledim. Gerçekten her birinde fotoğraflı birer AKP kimlik kartı vardı.
"Hikâye ne?" diye sordu İngiliz arkadaşım.
Hikâyenin ne olduğunu anlattım. "Sizin Gordon Brown arkadaşlarıyla yemeğe gittiğinde Londra'da böyle mi oluyor?"
"Hayır. Mümkün değil" dedi. Gülümsedi, "Sen de AKP'li ol, bir kart al."
Başbakan'ın, tabii ki, iyi korunması lazım. Ama arkadaşlarıyla yemek yiyecek diye sabahın köründen itibaren caddenin AKP'lilere tahsis edilmesine ne anlam vermeliyiz? Bu tahsis hangi yasa veya kurala göre yapıldı? AKP Şişli İlçe Başkanlığı'nın muhasebesinde çalışan arkadaş ve diğerleri bu bedava park imtiyazını hak etmek için ne yaptılar?
AKP'liler VIP mi?
Bu işte rahatsız edici bir şey var. Çünkü bu gibi işler totaliter ülkelerde oluyor.

mmunir@milliyet.com.tr
__________________
"İşler ehline verilmediği zaman kıyameti bekle "
Tl nin kıymetini bilelim.
Para sende varsa herkeste olan , sende yoksa kimsede olmayandır.
Piyasaya söz geçiremiyorsan sözünü dinle :)
Alıntı ile Cevapla
chem73 kullanıcısına teşekkür edenler
account (09-10-2007), Gozlemci (08-10-2007), Lizzy (07-10-2007), Ramo (07-10-2007)
  #114  
Eski 08-10-2007, 10:29
dentist - ait Avatar
dentist dentist bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 1.058/2200
469 Mesaj ına 3880 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

http://video.haberturk.com/Video.asp...&k_A=haberturk
__________________
“Çalışmadan, öğrenmeden,yorulmadan rahat yaşama yollarını alışkanlık haline getiren milletler önce onurlarını sonra hürriyetlerini daha sonra da geleceklerini kaybetmeye mahkumdurlar.”
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Alıntı ile Cevapla
dentist kullanıcısına teşekkür edenler
Ramo (08-10-2007)
  #115  
Eski 09-10-2007, 20:27
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Derin üzüntü...

Yılmaz ÖZDİL
yozdil@hurriyet.com.tr



30 Haziran, 3 şehit.

Başbakan, Genelkurmay Başkanı’na başsağlığı telgrafı gönderdi, "Derin üzüntü duydum, aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet, şahsınızda Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarımıza başsağlığı dilerim" dedi.

4-9 Temmuz, 2 şehit.

Başbakan, Genelkurmay Başkanı’na başsağlığı telgrafları gönderdi, "Derin üzüntü duydum, aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet, şahsınızda Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarımıza başsağlığı dilerim" dedi.

12-16-17 Temmuz, 5 şehit.

Başbakan, Genelkurmay Başkanı’na başsağlığı telgrafları gönderdi, "Derin üzüntü duydum, aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet, şahsınızda Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarımıza başsağlığı dilerim" dedi.

*

22 Temmuz...

Durmak yok, telgrafa devam.

*

26-29 Temmuz, 2 şehit.

Başbakan, Genelkurmay Başkanı’na başsağlığı telgrafları gönderdi, "Derin üzüntü duydum, aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet, şahsınızda Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarımıza başsağlığı dilerim" dedi.

1 Ağustos, 3 şehit...

Başbakan, Genelkurmay Başkanı’na başsağlığı telgrafı gönderdi, "3 askerimizin şehit olmasından derin üzüntü duydum, aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet, şahsınızda Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarımıza başsağlığı dilerim" dedi.

2 saat sonra, şehit sayısı arttı.

Başbakan, Genelkurmay Başkanı’na ikinci başsağlığı telgrafı gönderdi, "5 askerimizin şehit olmasından derin üzüntü duydum, aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet, şahsınızda Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarımıza başsağlığı dilerim" dedi.

4-7 Ağustos, 4 şehit.

Başbakan, Genelkurmay Başkanı’na başsağlığı telgrafları gönderdi, "Derin üzüntü duydum, aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet, şahsınızda Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarımıza başsağlığı dilerim" dedi.

17-19-24-29 Ağustos, 6 şehit.

Başbakan, Genelkurmay Başkanı’na başsağlığı telgrafları gönderdi, "Derin üzüntü duydum, aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet, şahsınızda Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarımıza başsağlığı dilerim" dedi.

18-25-26 Eylül, 5 şehit.

Başbakan, Genelkurmay Başkanı’na başsağlığı telgrafları gönderdi, "Derin üzüntü duydum, aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet, şahsınızda Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarımıza başsağlığı dilerim" dedi.

6 Ekim, 1 şehit.

Başbakan, Genelkurmay Başkanı’na başsağlığı telgrafı gönderdi, "Derin üzüntü duydum, aziz şehidimize Allah’tan rahmet, şahsınızda Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarımıza başsağlığı dilerim" dedi.

*

7 Ekim 13... 8 Ekim 2 şehit daha.

Başbakan, Genelkurmay Başkanı’na başsağlığı telgrafları gönderdi, "Derin üzüntü duydum, aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet, şahsınızda Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarımıza başsağlığı dilerim" dedi.
Alıntı ile Cevapla
Ramo kullanıcısına teşekkür edenler
buena vista (09-10-2007), dentist (10-10-2007), Lizzy (11-10-2007)
  #116  
Eski 17-10-2007, 13:32
neron - ait Avatar
neron neron bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 139/3021
68 Mesaj ına 527 Kere teşekkür edildi
Lightbulb

http://www9.gazetevatan.com/haberdet...ryid=4&wid=122

Mine G. Kırıkkanat mine.gokce@wanadoo.fr 17.10.2007

Biri bunlara söylemeli


Bugün yapıcı bir yazı yazacağım ve velinimetlerini gücendirirler korkusuyla “acı” konuşamayan dostlarına inat, sultan müsveddelerine dosdoğruyu hasım olarak ben söyleyeceğim: Çok rüküşler!

Artık görmezden gelinemeyecek, çünkü tahammül edilemeyecek kadar kaba, zevksiz ve gülünçler.

Öylesine rüküşler ki, paçoz görüntüleri gözlerimizi bulandırıyor, rahatsızlık veriyor ve hatta Türkiye’yi resmen rencide ediyor, çünkü dünya önünde utandırıyorlar.

Öylesine zevksizler ki, ne giyseler, ne taksalar, kime diktirip hangi markadan alırlarla alsınlar sonuç değişmiyor, ucubeyle gudubet arasında kalıyorlar.

İster güzel olsunlar ister çirkin, ister şişman olsunlar ister zayıf, ister kadın olsunlar ister erkek, şık değiller, olamıyorlar ve olacağa da hiç benzemiyorlar. Niye?

Çünkü sadece şık değil, “klas” olmak istiyorlar, oysa zarif bile değiller!

Klas şıklığın olmazsa olmazı, zarafettir.

Bunların her şeyleri var. Paraları var, merakları var, iktidardalar, moda magazin bilgileri benimkine beş basar, dünyaca ünlü modacıların butiklerini aşındırıyor, hatta bazen yağmalıyorlar... Ama zarafet sahibi değiller, zevk sahibi de olamıyorlar!

Zevk ve zarafet her zaman birlikte yürümez.

Zarafet, bir görgü birikimidir ve bunlar açısından maalesef, Türkiye açısından ne yazık ki, dünden bugüne servet sahibi olmak gibi zerafet sahibi olunamaz.


***

Zarafet, sonradan görülemeyen, sonradan olunamayan, kalıtsal bir özelliktir.

Soyluluk gibidir: Zarif olunmaz, zarif doğulur. Parayla, pulla, yoksulluk ve yoksunlukla ilgisi yoktur. Zarafet, bir vücut dilidir, duruştur, taşıyıştır. Zarif insana çuval giydirin, şık olmasa bile yine “klas” tır.

Daha anlaşılır olmak gerekirse, zarafetin estetik ölçüleri vardır, her insan zarif olamaz. Soyaçekime bağlıdır, herkes zarif doğamaz. Dolayısıyla kimse, zarif değil diye ayıplanamaz.

Bunların da ataları belli, ana babaları, oturup kalkmaları, sofra sofa adabı, sanattan ne anladıkları, bırakın estetik felsefe tarihi, düpedüz estetikten ne belledikleri belli, ayıplayacak da değiliz, suçlayacak da.

Ayakkabılarını çıkarıp kurduğu bağdaştan koltuğa tırmanan adam, elbette koltukta da hiç olmazsa bir ayakkabısını fora edip tek ayağını altına kıvırır!

Yüzyıllardır üç karış yüksekliğindeki hamur tezgâhında, elinde oklava hamur açan kadınların kız torunları, elbette, ne yaparsa yapsın kalçalarının genişliğinden yakınacak, bazılarının da bacakları tıpkı futbolcular gibi çarpık olacaktır. “Evrim” dediğimiz zaten böyle bir şey, kimse değiştiremeyeceği genişlikler, kalınlıklar ve basıklıklardan sorumlu tutulamaz.

Yani kadın erkek, hiç birinden doğal zarafet beklemiyoruz zaten.

Ama bu kadar mı kaba, rüküş olmak zorundalar?

14 kişinin sıralandığı sahne fotoğrafına bakıyorum, kadınların her biri birer pakete benziyor, ortadakinin tepesine fazladan birkaç fiyonk atmışlar. Erkeklerin her biri, kiminin üstüne uzun, kiminin üstüne kısa gelen ceketler ve pantolonlar içinde, kimi tarla korkuluğunu andırıyor, kimi mumya müzesindeki mostralığını.

Hiçbirinin fiziği değil, giysilerin kalitesi, markası da değil rüküşlük kaynağı. Altı üste, üstü başa, başı da yaşa yakıştırmak notasında zırt ediyor zurna. Yani zevk sahibi olmak noktasında.

Oysa zevk, zarafet gibi değildir, bakarak öğrenemeyenler, sorarak öğrenebilir.

Biri bunlara söylemeli artık: Türkiye’de yılbaşı hediyeleri bile onlardan daha şık paketleniyor.
Alıntı ile Cevapla
neron kullanıcısına teşekkür edenler
buena vista (17-10-2007), Lizzy (17-10-2007), Master (17-10-2007), Ramo (17-10-2007)
  #117  
Eski 19-10-2007, 07:57
neron - ait Avatar
neron neron bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 139/3021
68 Mesaj ına 527 Kere teşekkür edildi
Down Farkındalığımız ne durumda?

http://www9.gazetevatan.com/haberdet...ryid=4&wid=136

Reha Muhtar rmuhtar@gazetevatan.com 19.10.2007

"Ben ders almam, ders veririm..."


Sözler ağızdan çıkana kadar siz onlara hakimsinizdir... demişti bir dostum,
“Ağızdan çıktıktan sonra artık onlar size hakim olur...”
Ne doğru ve ne bilgece bir söz...
Fatih Terim, “ben ders almam, ders veririm” sözünü çok düşünerek mi etti bilinmez, ama o sözün yarattığı etkiye artık Fatih Terim hakim değil...
Söz bir kez ağızdan çıktıktan sonra Fatih Terim’i de Türkiye’yi de etkisi altına aldı...
O sözün sonrasında Fatih Terim Macaristan galibiyeti alarak rahatladığını düşünse de Moldova ve Yunanistan maçlarındaki kayıplar, sözü yeniden bunaltıcı etkisiyle gündeme oturttu...
Yunanistan maçının daha 5. dakikasında çevremde konuştuğum insanlar, “Türkiye’nin değil, Yunanistan’ın maçı kazanmasını istiyorlardı...”
Çünkü Fatih Terim’in “ben ders almam, ders veririm” şeklindeki sözleri sinir uçlarına dokunmuştu...
Sanki Türkiye’nin yenilmesini ve Fatih Terim’in de gitmesini istiyorlardı...


***

Bir Yunanistan maçında, bir Türk seyircisinin, “İçten içe maçı kaybetmemizi ve Fatih Terim’in gitmesini” istemesindeki “ruhsuzluk” stada da, sahaya da yansıdı...
Esasen “ruhsuzluk” sadece futbolcularda değil, Türk Milli Takımı konusunda tüm toplumda var...
Toplum Milli Takım konusunda ruhsuz olmasa, Milli Takım da ruhsuz olmayacak...
Kimse inanmıyor, kimse heyecanlanmıyor, kimse gerçekten kazanıp da finallere gitmek istemiyor...
Çünkü gıcık kaptıkları isimler var, Milli Takım’da ya da onun başında...
Bazıları Hakan Şükür’ü sevmiyor ve istemiyor...
Onu Fetullahçı ve şeriatçı buluyor...
İçten içe takımda “Şeriat propagandası yaptığını” düşünüyor...
Hakan Şükür’ün oynadığı takımın galip gelmesini esasen içinden istemiyor...


***

Fatih Terim’i sevmeyenler ya da ona gıcık kapanlar da var ve sayıları az değil bu toplumda...
Onlar da esasen Fatih Terim’e ifrit olma yüzünden Milli Takım’ın galip gelmesini istemiyor içten içe...
Hatta mağlup olup teknik kadro zor durumda kalınca, içten içe mutlu oluyor...
Hıncını çıkartıyor kendince gıcık olduklarından...
Bir kısım Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy’un gitmesini istiyor ve Ulusoy’a duyduğu gıcıktan, Milli Takım’ın başarısına tilt oluyor...
Türkiye son aylarda, birbirini düşman olarak gören insanların hızla karşı kamptakilere karşı cepheleştiği, bir ülke olmaya doğru gidiyor...
Ben bu kamplaşmayı Türkiye’de 1978 yılında yaşamıştım...
Milliyetçi Cephe ve solcular şeklinde beliren bu cepheleşmenin yarattığı kan gölü bir yana, aynı milletin insanları iki ayrı kampta birbirlerini açık düşman ilan ettiler...
Türkiye siyasi olarak şimdi de hızla “laik İslamcı” cepheleşmesine gidiyor...
Ağır cepheleşme psikolojisini “demokratik tartışma ve polemik” zanneden “dantel demokrat arkadaşlara” hatırlatmak isterim ki durum gerçekten vahimdir...
Milli Takım’ın kendisindeki ve arkasındaki ruhun kaybolmasındaki vehamet, onların sanal olarak yaşadıkları cennetin çok uzaklarındadır...
Tek yürek olmaktan vazgeçtik, Türkiye birbirini düşman olarak görmeye başlayan insanlardan oluşmaktadır artık...


***

Bu “ruhsuz enerji” , kazanmaya dönük bir sinerjiye dönüşmeyecekti elbet...
Yunanistan’ın kazanmasından içten içe zevk alan insanlarla doludur artık Türkiye...
Bu yolla gıcık kaptıkları insanların cezalandırılacağını düşünüyorlar...
Sadece takım değil, Türkiye’de desteleyecek ruh kalmıyor o Milli Takım’ı...
“Ders almanın ve ders vermenin çok ötesine” geçti olaylar...
Benim 18-19 yaşlarında yaşadığım o cepheleşme yıllarında, insanlar için için başka diyarlara gitmek, başka ülkelerde yaşamak isterlerdi...
O ruh bir kere kaybolmaya görsün, geri getirmek çok zordur...
Milli Takım’daki bölünmeler, gıcıklaşmalar, omuz atmalar, tilt olmalar, futbolla sınırlı değil artık...
Bu toplum “ruhunu” kaybediyor, farkında değil insanlık!..
Alıntı ile Cevapla
neron kullanıcısına teşekkür edenler
buena vista (19-10-2007), janus (19-10-2007), Ramo (19-10-2007)
  #118  
Eski 19-10-2007, 19:11
buena vista buena vista bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 895/3266
652 Mesaj ına 4322 Kere teşekkür edildi
Tanımlı okumak gerek..

“Sınırötesine karşı koymak ABD-Türkiye koalisyonunun sonu ve Türkiye’nin ABD düşmanı ülkelere katılması anlamına gelecek. Karşı koymamak ise Kürt-Amerikan koalisyonunun bitişine ve ABD’nin bölgedede zayıf bir görüntü vermesine yol açacak.”


Güncelleme:NTV 18:13 TSİ 19 Ekim 2007 Cuma


LONDRA - Türkiye ile bölgesel Kürt yönetimi arasında biriken hali hazırdaki krizi, kar ve zarar açısından ele aldığımızda Recep Tayyip Erdoğan’ın, sonuçları ne olursa olsun bundan en fazla karlı çıkacağını, ABD ve Irak’taki müttefikleri Araplar ve Kürtlerin ise tartışmasız en fazla zararlı çıkacağını söylemek mümkün.
Haberin devamı

Türkiye Başbakanı, bu krizi oldukça zeki şekilde idare ederek, topu Amerikan sahasına atarak ve uzaktan büyük hasadı beklemek suretiyle izleyerek benzeri görülmemiş siyasi bir ustalık ortaya koydu.

Amerikan zihin karışıklığı, ABD yönetimi tarafından tekrarlanan ricalarda açık şekilde ortaya çıktı. Özellikle de ABD Başkanı George W. Bush, Türkiye’ye kendisi tutması, PKK üslerini yıkmak için Irak’ın kuzeyine saldırma tehditlerinde ileriye gitmemesi çağrısında bulundu ve sonuncusu Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi olmak üzere krize diplomatik çözüm bulmak için Türkiye başkentine gönderdi.

Türkiye’nin isteği yani PKK’nın Kuzey Irak topraklarından kendi topraklarına saldırılarının engellenmesi talebi gerçekleşecek veya daha güzel ifade ile tek bir asker dahi hareket etmeden birfiil gerçekleşmeye başladı. Daha da önemlisi bu kriz aralarındaki büyük zıtlaşmaya rağmen siyasi ve askeri kurumlar arasında nadir bir birlik ortamı oluşturdu.

TÜRK ULUSAL ÇIKARLARI, ABD İLE KOALİSYONUN ÜSTÜNDE
Zira Erdoğan liderliğindeki AK Parti’nin parlamento sandalyelerinin çoğunluğunu kazanması ve hükümeti kurmasından itibaren, bu parti kendisini Türk ordusu komutanları tarafından reddedilir bir pozisyonda buldu. Bu komutanlar Türkiye’deki laikliğe ve mühendisi Kemal Atatürk olan geleneğe tehdit oluşturması açısından AK Parti’ye hep şüpheyle baktılar.

Daha da önemlisi Türkler ulusal çıkarlarını, ABD ile koalisyonlarının üstünde tuttuklarını ve Türkiye’nin çıkarları stratejik müttefik ABD’nin çıkarlarıyla çeliştiği vakit bağımsız egemen kararlarını pekiştirmekte bir an bile tereddüt etmediklerini ispatladılar. Tıpkı 1 Mart 2003’te Türk hükümetinin hava sahasını İncirlik Üssü’nden hareket eden Amerikan savaş uçaklarına nasıl kapattığını ve ABD güçlerinin Irak savaşı yolunda Türk topraklarından geçmesini nasıl engellediğini gördüğümüz gibi. Oysa Araplar tam aksine topraklarını ve üslerini açmışlar ve medyayı bu saldırıya desteğe boyun eğmişlerdi.

EN ZARARLI ABD ÇIKTI
Kuzey Irak’a girme yönündeki bu Türk kararı sebebiyle en büyük trajediyi yaşadığı için en fazla zararlı çıkan ABD’dir. Çünkü ABD’nin Irak’taki dar görüşlü politikaları, Türk halkını öncelikle hükümeti arkasında birleştirdi ve ikinci olarak iki ezeli düşmanı yani Şii İran ve Sünni Türkiye’yi kendisine ve Irak’taki işgaline karşı birleştirdi. Bu durum birkaç ay önce düşünülemezdi. Bu koalisyon oluştuğu takdirde İran nükleer tesislerini vurmaya yönelik Amerikan hareketlenmesine büyük darbe teşkil edecektir.

Türk güçlerinin Kuzey Irak’a saldırısı gerçekleştiği takdirde ABD ve yönetimi için en büyük sıkıntı oluşturacaktır. Zira Amerikan tercihleri sınırlı olması yanı sıra zor olacaktır. Bu saldırıya karşı koymak Amerikan-Türk koalisyonunun sonu ve Türkiye’nin ABD düşmanı ülkeler kampına katılması anlamına gelecektir. Karşı koymamak ise Kürt-Amerikan koalisyonunun bitişine ve ABD’nin bütün bölge halklarının gözünde zayıf bir görüntü vermesine yol açacaktır.

IRAK’TAKİ PARÇALANMIŞLIK KÜRTLERE YARADI
Hali hazırda Irak’ı saran çöküş ve parçalanmışlık ortasında, Kürt yöneticilerinin elden ettiği büyük kazanım, şu günlerde bölgelerinin beslendiği güvenlik ve istikrardır. İstikrar bu yönetimleri, havaalanları açan, Kürt bayrağı dalgalandıran, Arapça eğitimini kaldıran ve ziyaretçilerine havaalanlarında tören düzenleyen bağımsız bir devletin liderleriymiş gibi hareket etmeye sevk etti.

Daha da önemlisi Bağdat’taki merkezi hükümetin onayını almadan ve hatta istişare dahi etmeden uluslararası petrol şirketlerine petrol arama anlaşmaları imzalıyorlar. Türk saldırısı güvenlik kaosu, çöküşü ve hatta istikrar hayalinin sona ermesi ve egemenliğin büyüyen dinamiklerinin ortadan kaldırılması anlamına gelecektir.

BATI TÜRKİYE’Yİ DOĞU’YA İTİYOR
Türk hükümeti parlamento ve demokratik kurumlara başvurmak ve herhangi bir vakitte uygulama hakkını muhafaza etmek gibi yavaş ve iyi etüd edilmiş adımlarla anayasal olarak işgale zemin hazırlayarak büyük bir zekayle krizi idare etti, bu dengeli akıllı davranışla topu başkalarının sahalarına attı ve aynı zaman zarfında en önemli iki komşu İran ve Suriye’nin desteğini elde etti. Şöyle ki Suriye Devlet Başkanı, Türkiye’nin Kuzey Irak’a girme hakkını desteklediğini ifade etti. Bu destek yeni stratejik koalisyonu içeren ve belki şer ekseninin iki ülkesi İran ve Suriye ile bölgesel süper devlet Türkiye arasında üçlü bir koalisyona genişleyebilecek bir destektir.

Batı, Türkiye’yi gerek dini faşist sebeplerden dolayı AB’ye üyelik kapılarını yüzüne kapatmak suretiyle gerekse de ABD Kongresi’ndeki komisyonun son yaptığı gibi Ermeni katliamları dosyasını kaşıyarak milli duygularını provake etmek ve hakaretler yöneltmek suretiyle Doğu’ya ve İslami imparatorluk geçmişine dönmeye sevk ediyor.

İroni, kendisini tehlikeli bir trajedi içinde bulan Irak bölgesel Kürt yönetiminin, bu Türk tehditleriyle mücadelede kendisini Arap ve Müslüman müttefikler olmaksızın yalnız bulması. Bu durum onun dar görüşlülüğünü, siyasi ve diplomatik kurumlarındaki karar organlarında sezgi ve akıldan yoksunluğunu yansıtıyor.

ERDOĞAN MALİKİ’Yİ CİDDİYE ALAMAZ
Belki de tek harekete geçen şahıs Irak Başbakanı Sayın Nuri El Maliki idi. Maliki yaptığı telefon görüşmesinde Sayın Erdoğan’a Irak’ın kuzeyindeki PKK üslerini tasfiye etme sözü verdi. Sayın Erdoğan’ın Maliki’nin sözlerini ciddiye alacağını düşünmüyoruz. Çünkü o da Maliki’nin öncelikle bir orduya ve uçaklara sahip olmadığını, ikinci olarak Kürdistan bölgesinin işlerini belirlemesine izin verilmediğini ve üçüncü olarak kendisini dahi koruyamayacağını çok iyi biliyor.

Türkiye bölgesel süper İslami güç olarak konumunu hızlı şekilde tekrar alıyor ve sırtını Batı’ya ve özellikle de ABD’ye iyi etüd edilmiş periyodik adımlarla dönüyor. Türkiye, egemenlik, feraset, bağımsız karar, ekonomik ilerleme ve askeri güç alanında demokrasiye model sunuyor. Bu model bölge halklarının diktatör rejimler, bir üçüncüsü İran’a karşı beklenen Afganistan ve Irak’taki başarısız Amerikan savaşları eliyle bölge halklarının yaşadığı alçalmışlık hali sebebiyle İslam dünyasında mevcut değil.

Türkiye, PKK’nın benzer saldırılarına yanıt olarak, Suriye’ye askeri saldırı tehdidinde bulunmuştu. Hafız Esad mesajı süratle almış ve Abdullah Öcalan’ı Türk istihbarat ağına düşmesi ve cezaevlerinin denir parmaklıklarında son bulması için Nairobi’ye uzaklaştırmıştı. İşte şu an Türkiye, Kuzey Irak’taki Sayın Celal Talabani ve Sayın Mesut Barzani’ye karşı aynı kartın mesajını veriyor. Acaba Talabani ve Barzani, baba Esad’ın yaptığını yapacak, beyaz bayrağı çekecek ve kendi evlatlarına yüz mü çevirecek? Hali hazırda önlerinde başka tercih bulunmuyor.

*Londra’da yayımlanan El Kuds El Arabi gazetesi, 18 Ekim 2007, Genel yayın yönetmeni,
Arapçadan çeviri: Halil Çelik
Alıntı ile Cevapla
  #119  
Eski 19-10-2007, 19:49
buena vista buena vista bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 895/3266
652 Mesaj ına 4322 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Abd İle Bİlek GÜreŞİ

MİLLİYET

TBMM'nin önceki gün tarihi bir mutabakatla kabul ettiği tezkere, uluslararası politikanın en önemli gündem maddesi oldu.
ABD Başkanı George Bush, Türkiye'yi askeri harekâttan vazgeçmeye çağırırken, NATO Genel Sekreteri Jaap De Hoop Scheffer ile AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso da Ankara'ya itidal önerdiler.
Ankara'da Bakanlıklar semtindeki TBMM binasında yapılan bir oylamanın, dünya politikasını sarsacak boyutlarda bir olaya dönüşmesine hep birlikte tanık olduk.
Türkiye, böylelikle, güç kullanmak suretiyle, Irak'taki oyunu bozabileceğini ilgili bütün aktörlere duyurmuş oldu.
Tezkere, Türkiye'nin eline çok kuvvetli bir kart vermiştir. İlgili aktörlerin, zayıf bir ihtimal de olsa, bu kartın kullanılabileceği olasılığını hesaba katmaları gerekir.
Unutmayalım ki, Türkiye'nin Kıbrıs'a müdahalesine Batı'nın asla izin vermeyeceği yolundaki hesaplar 1974 Barış Harekâtı ile tersyüz olmuştu.
* * *
Oylamayla verilen mesajın gittiği ilk adres Beyaz Saray'dır. Tezkereye ilk tepkinin hemen sıcağı sıcağına Beyaz Saray'dan gelmiş olması, mesajın yerine etkili bir şekilde ulaştığını gösteriyor.
Bu mesaj, ABD'nin PKK'nın Kuzey Irak'taki faaliyetlerine ses çıkarmayarak, bu terör örgütünü himaye etmesine verilmiş en etkili yanıttır.
Teröre karşı durmak, her şeyden önce ahlaki bir yükümlülüktür. ABD yönetimi, bu açıdan bütün dünya karşısında ciddi bir zafiyet sergilemektedir. ABD Dışişleri Bakanlığı'nın, her yıl hazırladığı "teröre destek veren ülkeler listesi"ne ABD'nin de dahil edilmesinin zamanı gelmiştir.
Ortaya çıkan krizin bundan sonra nereye yöneleceği de büyük ölçüde ABD'nin içinde bulunduğu kayıtsızlıktan çıkıp çıkmayacağı sorusunda düğümleniyor. Kuzey Irak'tan ve Bağdat'tan gelen ilk haberler, ABD'nin ağırlığını koymaya başladığına işaret ediyor.
* * *
Şimdi Türkiye'ye de düşen, tezkereyi TBMM'den geçirdikten sonra bu adımın yarattığı baskıdan yararlanarak, meseleyi diplomatik alana kaydırmak, barışçı çözüm seçeneklerini sonuna kadar zorlamaktır.
Aynı zamanda, Türkiye, muhtemel bir askeri harekâtın muhasebesini de soğukkanlı bir şekilde yapmak zorundadır.
Askeri harekâtın Türkiye'nin uluslararası alanda tecrit edilmesinden, ekonomik çalkantıya, toplumsal barışın sarsılmasından yeni bir terör dalgasına kadar pek çok sonuçlarının olabileceği hesaba katılmalıdır.
Aslında, Türkiye tezkereyle birlikte, ABD ve onun şefkatli kanatları altındaki Kuzey Iraklı Kürt gruplarla yüksek riskler içeren bir bilek güreşine girişmiştir. Türkiye'nin elindeki kozların ağırlığı yabana atılmamalıdır.
Ancak, başarı için bu oyunun soğukkanlı bir şekilde ve aklın bütün imkânları seferber edilerek oynanması gerekir. Duyguların ortalığı kapladığı, hamasetin tırmandığı durumlar başarının önünde engeldir.
Tezkere aşaması geride kaldığına göre, şimdi biraz sakinleşmemize engel bir durum kalmamıştır herhalde.
Alıntı ile Cevapla
buena vista kullanıcısına teşekkür edenler
Ramo (20-10-2007)
  #120  
Eski 23-10-2007, 18:13
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı 3, 5, 10, 15 şehit...İKİ seçenek var.

Birinci seçenek...

"Kimse çarpışmasın, terörist kovalamasın, hiç şehit vermeyeyim, koltukta oturduğum dönemi kazasız belasız atlatayım."

İkinci seçenek...

"Bu terör örgütü, TC’nin varlığına tehdittir, bu tehdit yok edilmeden halkımız asla huzur içinde yaşayamaz, o nedenle elimdeki tüm kuvvetlerle, neredeyse bulup, yok edeceğim."

İkinci seçenek, risklidir...

Vuruşursanız, pusuya düşebilir, ölebilirsiniz. Terörist kovalarsanız, üstüne giderseniz, illa ki şehit verirsiniz. Bu durumda, kişisel ikbaliniz biter. Koltuğunuzu kaybedebilirsiniz... Ama bu tercihi yapanlar bilir ki, kişisel ikbal, devletin ve milletin ikbali yanında, önemsizdir.

Birinci seçeneğin ise, bu seçeneği tercih eden kişiye hiç riski yoktur.

Bakın, işte şu kadar süre şehit vermedim, dersiniz... Halbuki, sizin kılınızı bile kıpırdatmadan oturduğunuz, şehit vermedim diye övündüğünüz dönemde, terör örgütü güçlenmiştir... Eleman temin etmiş, cephane almış, pusular hazırlamıştır. Terörle mücadeleye kalktığınız anda, olması gerekenden daha güçlü bir tehditle karşı karşıya kalınacak, daha çok şehit verilecektir.

Aslında o verilen şehitler, sizin günahınız değil, vakti gelmesine rağmen, terörle mücadele etmemiş olan kişilerin günahıdır...

*

Kim diyor bunu?

En şiddetli günlerde, Hakkári’de, efsane general Osman Pamukoğlu ile birlikte "kelle"yi koltuğa alan, emekli albay Erdal Sarızeybek diyor.

*

Bi daha okuyun lütfen.

Hadisenin özeti, "zamanında yenilen hurmalar"dan ibarettir.

*

Siyaset sahnesindekiler yıllardır "yan gelip yattığı" için, "aslında o verilen şehitler, sizin günahınız değil, vakti gelmesine rağmen, terörle mücadele etmemiş olan kişilerin günahıdır"...
Yılmaz Özdil
Alıntı ile Cevapla
Ramo kullanıcısına teşekkür edenler
meraklı (24-10-2007)
Cevapla


Konuyu Toplam 1 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş arama yap
Modları Göster

Yetkileriniz
Yeni konu açabilirsinizdeğil
Yanıt gönderebilirsiniz değil
Eklenti gönderebilirsiniz değil
Mesaj düzenleyebilirsiniz değil

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 16:51 .


Telif Hakları vBulletin v3.5.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Tercüme ve Tasarım : Arka & Bahce