Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Tencere - Sayfa 9 - Arka BahÇe Forumu
Arka BahÇe Forumu  

Geri Dön   Arka BahÇe Forumu > Nadas Alanı > Dünya Hali > Gözlem-Tespit
Kullanıcı ismi
Şifreniz
Kayıt ol SSS Üye Listesi Takvim Arama Bugünkü Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Tencere
Konudaki Cevap Sayısı
308
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
147262

Cevapla
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
  #81  
Eski 11-06-2006, 14:17
buena vista buena vista bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 895/3266
652 Mesaj ına 4322 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Kaçın, Türkler geliyor..

Yalçın DOĞAN


PRAG'ın ünlü alanındaki saat kulesinde, saat başı oniki figür çıkıyor. Onlardan biri ölümü temsil ediyor. Ölümü temsil eden figür, Türk olarak anılıyor.

Fransız panayırlarında kafasına üç top atılıp devrilmek istenen bir bez bebek var. Bebeğin adı Türk kafası.

Bazı Batılı ressamların tablolarında Türkler şeytan suratlı ve kuyruklu.

Bunlara sanatın çeşitli dallarını, roman ve öyküleri, politik anektodları, tarihsel tahlilleri eklemek mümkün. Biz Türkler'le ilgili Batı'nın kafasındaki Türk imajı hiç parlak değil.

ÖZGENTÜRK'ÜN FİKRİ

Bu imaja karşılık, Türkiye'nin AB isteği.

Tam bu noktada yönetmen Ali Özgentürk ilginç bir filme imza atmak istiyor. Filmin adı, Kaçın Türkler Geliyor.

Özgentürk'ün projesi şu. Türkiye'nin AB'ye girmesi ile ilgili olarak, Avrupalı on-onbeş yönetmenin bakışını içeren, her yönetmenin tasarlayacağı on-onbeş dakikalık kısa filmlerden oluşan bir film.

Avrupa'nın deneyimli yönetmenlerinin Türkiye üzerine düşüncelerinin bu filmde buluşması tasarlanıyor. Türk denildiğinde, bu insanlar ne düşünüyor? Hala şeytan suratlı varlıklar mı, yoksa farklı kültürlerden gelerek, çatışmaları önleyerek, bir arada yaşamayı öğrenme fırsatı mı?

YÖNETMENLERE MEKTUP

Ali Özgentürk bunları soruyor. Sorularını mektuba döküyor ve 21 ünlü yönetmene gönderiyor.

Mektup gönderilen yönetmenler arasında Bernardo Bertolucci, Emir Kusturica, Bertrand Tavernier, Ken Loach, Lars Von Trier, Michael Redford, Wim Wenders gibi dünya çapında isimler var.

Kolaylık olsun diye, Özgentürk Türkiye ile ilgili yirmi soru hazırlıyor ve projesiyle birlikte bu yönetmenlere gönderiyor.

Projenin Türkiye bölümünde ise, Türk yönetmenler var. Yani, Kaçın Türkler Geliyor filmi, iki yönlü. Bazı Türk yönetmenler de, yine kısa filmlerle, bizim toplumdan kesitler sunacak.

Film, Türk ve Avrupalı yönetmenlerin ortak yapımı biçiminde.

Ali Özgentürk pek çok uluslarası festivale katılmış, pek çok ödül kazanmış bir yönetmen. Bu projesi de, yaşadığımız süreçte çok anlamlı.

Umarım, Türkiye'de bu projeye, dolayısıyla bu filme sahip çıkacak birileri bulunur. Filmi destekler.

Böyle bir film, eğer gerçekleşirse, Türkiye'nin AB yolunda, kazanımlar elde ettiği elli tane resmi toplantıya bedel.(Hürriyet)
Alıntı ile Cevapla
buena vista kullanıcısına teşekkür edenler
Ramo (11-06-2006)
  #82  
Eski 12-06-2006, 16:05
chem73 - ait Avatar
chem73 chem73 bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 948/1476
0 Mesaj ına 4383 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Batıyor mu, batmıyor mu?..

Yoğun çalışmam gereken günlerdeyim. Buna rağmen bir tatlı avareliğin ılık tembelliği gerinip duruyor içimde.
"Yarın sabah erkenden kalkar, çalışırım", diyorum kendi kendime. Sabahleyin, "hele bir yol gazeteleri okuyayım, sonra hemen oturur çalışırım", diyorum. Gazeteleri okuyorum, "bir kahve içeyim de", diyorum. Kahveyi içiyorum, "bir sigara daha yakayım da", diyorum. Sigara bitiyor, "telefon etmek için bir arkadaşa söz vermiştim, telefon edeyim de", diyorum.
***
Sonra saate bakıyorum, öğleye yaklaşıyor. "Şimdi başlarsam çalışmaya, araya öğle yemeği girecek, en iyisi yemeği yedikten sonra", diyorum. Yemekten sonra "kahveyi içeyim de" diyorum...
Ve sonra, "çıkıp şöyle bir dolaşayım da", diyorum, "akşama çalışırım"... "Gece çalışırım, sabah çalışırım"...
Yaramaz bir okul kaçağının tüm kaytarmacılığıyla yüreğimin ta kökünde sinsi bir huzursuzluk, yitirip duruyorum zamanı.
***
Bu arada sıçan yuvasına benzer, karmakarışık bir yığın akılsızlıkla tutarsızlık çarpıyor gözlerime. Açık seçik, aydınlık ve yetenekli beyin sayısı; ne kadar da az görünüyor.
Kulağıma çalınan sözcükleri, kişilerden koparıp gerçek anlamlarına indirgiyorum. Örneğin:
- Bu gidişin sonu ne olacak beyefendi?
Sorusu, şimdilerde pek moda. Herkes geleceği çözümleyecek bir falcı arıyor gibi.
Bu gidişin sonu ne olacak?
Aslında bu:
- Benim sonum ne olacak, demektir. Yani daha sıkıntıya mı düşeceğim, yoksa daha rahat mı edeceğim?
Bu merak politik bir çerçeve içinde konuyor ortaya...
***
Kimi de:
- Halk zor durumda, diyor. Yahut halk çok zor durumda...
Bu da aslında:
- Ben zor durumdayım, demek...
* * *
"Henüz halk ne olup bittiğini anlamıyor", demek; ne olup bittiğini ben anlamıyorum, demek.
"Halka sahip çıkmak gerekir, yahut halka yararlı olmak gerekir", demek; politikada önemli bir kişi olmayı özlüyorum, demek.
***
Bazıları da:
- Türkiye kalkınıyor, diyorlar.
O da, ben kalkınıyorum anlamına geliyor.
***
Ve son toplamda, "Bu gidişin sonu ne olacak, halk zor durumda; henüz ne olup bittiğini tam anlamıyor, halka sahip çıkmak gerek" cümlesini şöyle çevirmek doğru düşüyor:
- Benim sonum ne olacak? Büsbütün sıkıntıya mı düşeceğiz, yoksa daha rahat mı edeceğiz? Ne olup bittiğini tam anlayamıyorum. Bir şeyler yapmayı, önemli bir kişi olmayı özlüyorum.
***
Bu konuda, yurtsever bir görüntü arkasında, birçok kişi hem kendisine bir danışman arıyor, hem de konuşma süresince beyinsel değerini kanıtlamaya uğraşıyor...
Söylenenleri hemen somut dile çevirme oyununa öyle alıştırdım ki kendimi; çok eğlenceli istekler ve eğilimler yakalamaya başladım.
***
Biri, bürokrasiden yakınarak:
- Sıkıştım kaldım, elimden tutacak kimsem yok ki, diyorsa; işimi rüşvet vermeden yürütmek istiyorum, forsun varsa bana yardım etsene, demek istiyor.
***
Rüşveti verip işi kurtaran, açıktan verdiği paradan canı yanmışsa:
- Bu memleket batar, yahut batmış, diyor.
O, aslında, "her işi rüşvetle yaptırırsam ben batarım", yahut "battım vallahi", demek...
***
Memleketin battığı, bir de televizyonda sevilen bir dizi başlayacağı sırada elektrik sönünce; yahut tam banyoda sular kesilince akla geliyor.
Karşımdaki:
- Bu memleket battı kardeşim, dedi mi; içimden, "demek ki banyoda sabunluyken susuz kaldı", yahut "tam Şehir ve Adam'ı izleyecekken, elektrik kesildi", yahut "rüşvet vermek için keseyi açtı", diye düşünüyorum...
Biraz kurcalıyorum; yakınmasını örneklerken:
- Dün tam banyoya girdim, sular kesildi, diyor.
Yahut:
- Bir ruhsat almak için üç bin papeli dayandık, diyor.
***
Kadınların konuşmalarında ise, çeviriyi daha bir değişik yapmak gerek. Onların da bütün konusu, "Kim kimi koynuna aldı, kaça aldı?"dan ibaret...
- Kızı zengin bir ailenin çocuğu istiyormuş.
Çevirisi:
- Erkek, kızı çok paraya alacak koynuna...
***
- Kızı namuslu bir çocuğa verdiler. Zengin değil ama geleceği parlak...
Çevirisi:
- Erkek, kızı, bedavadan aldı koynuna, ama ileride ödemesini yapacak.
- Kocam kürk hediye etti bana...
Çevirisi:
- Bedavadan girmiyorum koynuna.
***
- Çok bahtsız kadınmışım çok, on yılda bir çöpünü görmedim.
Çevirisi:
- Bedavadan giriyoruz koynuna...
***
Yüksek sosyeteden, mahalle kıyısına kadar kadın çevreleri; genellikle bu piyasayı konuşmaya meraklı. Yani "Kim kimi aldı, kaça aldı koynuna?"
***
"Türkiye'nin sonu ne olacak? Memleket battı mı?" konuşmalarının çevirisi ile seks ve evlilik dedikodularının çevirisini yan yana getirince; insan yaşamını kısacık bir metinde özetlemek, kolaylaşıyor:
- Kaç para kazanacağız, kaç paraya yatacağız? İyi mi yaşayacağız, kötü mü yaşayacağız?..
Onca nutuk, kitap, arantı, vaat, yemin, çaba, direnç, böylesi bir merakta biçimleniyor gibi...
"Hangi düzen, bu temel meraka daha sağlam bir cevap verir" teması ise, çağımızın en büyük tartışması.
***
Kişi kendine sormalı:
- Kaç para kazanıp, kaç paraya yatıyorum?
Cevap olumsuzsa, veya kazık kokuyorsa:
- Bunun sonu ne olacak? Bu memleket batıyor! Diye verip veriştireceksin.
Cevap olumluysa ve kazığı sen atmış görünüyorsan:
- Her şeye rağmen Türkiye kalkınıyor, hızlı bir uyanma var; çok da karamsar olmayalım, diyeceksin...
Önemli bir kişi olmak ihtirasın şahlanınca da, sık sık tekrarlayacaksın:
- Halka sahip çıkmak gerek, halkı kurtarmak gerek...
***
Oturup çalışacağıma, böyle çevirilerle gerinip esneyen bir avareliğe vuruyorum kendimi. Biliyorum ki, aydın kişi olmaya kalkmak; Ortadoğu toplumlarında kazığı peşin peşin yemek demek. Ne diye o acıyla boyuna:
- Memleket batıyor! Diye bağırayım...
Tuzu kuru olanlar da:
- Batmıyor! Diye bağıracaklar.
Batıyor mu, batmıyor mu?
- Vallahi, onu saygıdeğer poponuza sorunuz, diye cevap vermeye de dilim varmıyor.
Kimininkine batıyor, kimininkine batmıyor. Kimi de neyin neresine battığının farkında değil.
***
Bir sabah, yahut bir öğle, yahut bir gece, yine kapanır odama, başlarım kâğıtlarla dövüşmeye.
Yaşamak kazık yemekle eşdeğer olunca; bizler için tek soylu uğraş kalıyor, o da oturup kitap yazmak.
Oysa işte, yarım yüzyıllık bir yaşam serüveninden sonra; bazen çekiyor insanın canı avarelik etmeyi. Sanki kâğıt, makinede beyaz beyaz dururken; buna hakkımız varmış gibi...
—————————
Not: 29 yıl önce yazılmış bir yazı... "Gölgelerin Gölgesi"nden...

Çetin ALTAN/Milliyet
__________________
"İşler ehline verilmediği zaman kıyameti bekle "
Tl nin kıymetini bilelim.
Para sende varsa herkeste olan , sende yoksa kimsede olmayandır.
Piyasaya söz geçiremiyorsan sözünü dinle :)
Alıntı ile Cevapla
chem73 kullanıcısına teşekkür edenler
Ramo (12-06-2006), serdarkus (12-06-2006)
  #83  
Eski 12-06-2006, 21:38
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Kavramların içi boşaldı; bize umutsuzluk kaldı!

Erkekler kadın oluyor, kadınlar erkek...

Dünün ilericileri, bugün "muhafazakâr..."

En hızlı dinciler, faiz söz konusu oldu mu; hoşgörülü...

MHP'liler artık Nazım Hikmet okuyor...

Komünistler "ulusalcılığı" keşfetti!

Beşiktaş'ın kaptanı, parayı kapınca Fenerbahçeli...

Podyumdan para kazanan mankenler şöhret uğruna boksör...

Dönüp bana soruyorlar; "Sen nesin, necisin?"

Şaşırıyorum...



***

Emperyalist devletler, "özgürlük ihracatçısı..."

Silah tüccarları, barış güvercini...

Savaş karşıtları "terörist..."

Mercedes'li adamlar, görünürde yeşil karta muhtaç!

Mafya tetikçileri "serbest meslek sahibi..."

Sermayedarlar emeğin savunucusu, sendika liderleri sermayenin...

Balerinler göbek atıyor, arabeskçiler arya söylüyor...

Bütün gençler yaşlı, yaşlılar genç!

Dönüp bana soruyorlar; "Sen kimsin, kimlerdensin?"

Afallıyorum...


***

Bütün köylüler kente akıyor; kentlilerin tek umudu ise kapağı köye atmak!

Vakıflar ticaret yapıyor...

Hastaneler sağlık satıyor...

Parasız okumak, cehaletle eş...

Oksijeni "bar"a düşürdüler, su çoktan kirlendi!

Üreten değil, satan kazanıyor...

Satacak mal bulamayan kendini satıyor!

İhbarcılara trilyonlar yağıyor...

Katiller şehit ilan ediliyor, şehitler katil!

Dönüp bana soruyorlar; "Ya sen?"

Bunalıyorum...


***

Değerlere sarılmak tutuculuk oldu; ilkeli olmak dinozorluk...

Halkçılara, "Popülist!" yaftası asıldı.

Laikler dinsiz, cumhuriyetçiler gerici ilan edildi.

Devrimcilik; kimilerine göre aptallık!

Devletçilik tu kaka...

Milliyetçilik, feodallik!

Dönüp bana soruyorlar; ilkelerin ne?

Kahroluyorum!

Yanlış tanı
Financial Times'da Türkiye ekonomisiyle ilgili bir yorum yayınlandı:

"Bugün yaşanan sıkıntıların nedeni, hükümetin ekonomiyi arka plana atması!"

Bu "tanı"ya sadece gülünür...

Tam tersine; piyasalarda işlerin iyi gittiği günlerde hükümetin ekonomiyle hiçbir ilgisi yoktu... Ne zaman ki hükümet, "Merkez Bankası ataması" ile ekonomide fiilen devreye girdi, o zaman dengeler bozuldu!

Ama bunu yabancılara anlatabilmek o kadar zor ki...

Mustafa Mutlu Vatan

http://www.vatanim.com.tr/root.vatan...ryid=4&wid=102
Alıntı ile Cevapla
  #84  
Eski 13-06-2006, 09:37
account account bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Mar 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 144/5159
85 Mesaj ına 596 Kere teşekkür edildi
omg.gif alarko-yuvacık barajı

Ahlaksız teklife saygın ret!
13.06.2006 / Eyüp Can / Yorum





Sirmen, Yuvacık teklifini ilk Alarko’ya yaptı reddettik!

Soru şu: Zenginlikle saygınlık arasında birebir bir ilişki var mı?

Alarko Holding Yönetim Kurulu Başkanı İshak Alaton’a sorarsanız; "Var, hem de nasıl!"

Geçen hafta Yiğit Bulut ile birlikte İshak Alaton’u ziyarete gittik.

Aslında ziyaretimizin amacı Yiğit Bulut’un Referans’ta yazdığı iki yazıda Alarko Holding’e yönelttiği sorularla ilgiliydi.

Fakat İshak Bey o her zaman ki filozofça üslubuyla, Yiğit’in sorularının teknik kısmını CEO’su Ayhan Yavrucu’ya pas etti ve bize yukarıdaki felsefi soruyu sordu.

Meğer aynı soruyu 2 Haziran’da Bahçeşehir Üniversitesi’nde katıldığı "İş Dünyası ve Liderlik" başlıklı konferansta sormuş.

Ve bakın ne cevap vermiş.

"Dünyanın en zengin ülkeleri aynı zamanda en şeffaf, en saygın ülkeler. Sıralamada altlara doğru indikçe, yönetimi şeffaf olmayan, bürokrasisi kapalı kapılar ardında çalışan, yolsuzlukları cezalandırmayan, saygınlıkta geri kalmış ülkeleri buluyorsunuz..."

Alaton’un bahsettiği sıralama Birleşmiş Milletler'in Saygınlık Endeksi’nden.

Endekse göre saygınlıkta birinci ülke Finlandiya. Sonra İskandinav ve Kuzey Avrupa ülkeleri geliyor. Alaton’un Fahri Konsolosluğu’nu yaptığı Güney Afrika ise 53. sırada.

Peki ya Türkiye?

İshak Bey’i dinliyoruz: "Alt sıralarda, git, git, git 84. sırada Türkiye var. Bu bana çok elem, sıkıntı veren bir gerçek."

Peki Türkiye neden saygın değil?

Alaton’a göre bunun sebebi toplumsal.

"Hepimiz hatalıyız. Bizler kavgacı bir toplum olageldik. Hep kavga ediyoruz. Suhuletle sorunlarımızı çözme metotlarını çocuklarımıza öğretmiyoruz. Taviz vererek, orta yolu bularak sorunları halletmek bize zül gibi görünüyor. Politika sahnesine bir göz atın. İktidar partisine destek vermek cumhuriyet tarihimiz boyunca hiçbir muhalefet partisi mensubunu aklının köşesinden bile geçmedi. İktidara gelenler uzlaşma aramak yerine iktidar sarhoşu oldu. Sonuçta ortaya vatandaşına güvenmeyen ve şeffaf olmayan bir siyaset ve yönetim anlayışı çıktı."

Arkasından hemen şu çarpıcı karşılaştırmayı yapıyor: 1950 yılında Türkiye’nin kişi başına geliri 200 dolardı. Aynı yıl nükleer savaşta yıkılmış Japonya’da kişi başına milli gelir 130, Kore’de ise 65 dolardı. Yani 50 yıl önce bir Türk üç Koreli'ye bedeldi. Sonradan Kore’de iç savaş başladı Türk askeri yardıma gitti. Kore yıkıma uğradı, ikiye bölündü daha da fakirleşti.

Peki ya bugünkü rakamlar?

Alaton, "bugünkü rakamlar bana mutsuzluk ve hüzün veriyor" diyor.

Çünkü Japonya’da kişi başına milli gelir 40 bin, Kore’de 24 bin Türkiye’de ise 4 bin dolarlar civarında. Bugün, maalesef bir Koreli altı Türk’e bedel.

İşte bu tablo öğrenciler karşısında filozofça konuşmayı tercih eden saygın iş adamı İshak Alaton’u kahrediyor ve çaresizlik içinde ekliyor: "Saygın değilseniz zengin de olamıyorsunuz. Fakir kalıyorsunuz. Fakir kalınca da saygın olmakta zorlanıyorsunuz. Tam bir fasit daire!"

Peki bu fasit daireden İshak Alaton’un kendisi nasıl çıktı?

Alaton, çok çarpıcı bir anekdotu anlatmaya başlamadan önce soruya soruyla karşılık veriyor: "Para kazanmak gerekli de, yeterli mi? Bence değil. Çok erken yıllarımda İsveç’ten yeni gelip Üzeyir Garih ile yola çıktığımızda, para kazanmanın ötesinde bir hedefin gerekli olduğunu anladık; o hedef saygınlık. Şirketimizin şeffaf, saygın ve güven veren bir müessese olmasına önem verdik. Gölgeli, şüpheli, şaibeli işlerden mümkün olduğu kadar kaçındık. O yollara girmedik. Alarko bugün Türkiye’nin ilk beş şirketi içinde değil. Olmak için de zorlamadık kendimizi. Kafi derecede büyük. Ancak son derece saygın. Bugün Türkiye’nin en saygın ilk üç şirketi arasında Alarko var."

Ve işte saygınlığa giden yolda çarpıcı bir örnek.

"Yıllar önce İzmit Büyükşehir Belediye Başkanı Sefa Sirmen bir projeyi konuşmak için bugün sizinle oturduğum bu odaya geldi. Üzeyir Garih ile birlikte kendisini dinlemeye başladık. Bize İzmit Belediyesi su projesini Alarko ile yapmayı teklif etti. Projeyi dinler dinlemez Üzeyir ile ben göz göze geldik. İkimiz de aynı anda içimizden ‘bu iş tezgah’ diye geçirmişiz. Nitekim Sirmen bakışmalarımızdan bu işi yapmak istemediğimizi anladı. Karşılıklı teşekkür ettik ve bir daha da görüşmedik."

Alaton’un anlattıklarını hayret içinde dinledim.

"Yani 75 milyon dolara mal olabilecekken 940 milyon dolara tamamlanan ve devleti milyarlarca dolarlık zarara uğrattığı için 9 kişinin 6 yıl mahkumiyetine sebep olan Yuvacık Barajı teklifi ilk size mi geldi?" dedim.

Başını sallayarak, "dur daha bitmedi" dedi.

Asıl anlatmak istediğim şu. Bu projeyi yapanlar 6 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bir muhabir ceza alanlara soruyor "ne diyeceksiniz" diye.

Cevap şu: Maalesef Türkiye’de iş yapanların başına böyle şeyler geliyor!

Bunu duyduğumda inanın beynimden vurulmuşa döndüm. Ve kendi kendime sordum. Eğer biz bu projeyi kabul etmiş olsak ve tüm bunlar benim başıma gelse ne yapardım?

İnanın yerin dibine girmeyi tercih ederdim!

Tüm bu diyalogda İshak Alaton’u en çok yaralayan ne olmuş biliyor musunuz?

Mahkumiyet alanların bu işi "iş yaşamında böyle şeyler olur" diyerek "normal" karşılaması.

Ne dersiniz "zenginlikle saygınlık arasında birebir bir ilişki yok mu?"
__________________
Buyuk ve onemli kararlar kisiseldir.
Alıntı ile Cevapla
account kullanıcısına teşekkür edenler
Mazhi (18-06-2006), Ramo (14-06-2006)
  #85  
Eski 14-06-2006, 19:44
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Pilot uzun boylu ben kısa kaldım..

Pilot uzun boylu ben kısa kaldım..

Memlekette hosteslik kızlara kıran girdiğinden Türk Hava Yolları uçaklarını uçuramıyormuş..

Yaz tarifesi yüzünden yeni seferler konmuş.. Lakin orta yerde hostes yokmuş.. "Sınav açalım" demişler..

Birinci şart da başvuracak adayın 1.65'ten kısa olmaması..

Ben yetkililerin yalancısıyım.. Ne kadar "yer cücesi" varsa bu sınava üşüşmüş..

Sanki "Tarzan Pigmelere Karşı" filmi çekiliyor da kısa boylu figüran aranıyor..



***

Bu memleketin kızları da az numaracı değil yani..

Sınava başvuran kızların çoğu el kadar ama müracaat formundaki "Boy hanesine" göğüslerini gere gere 1.65 yazmışlar..

"Amaaan sanki gelip de boyumuzu mu ölçecekler?" diye düşünmüşlerdir..

Aday kızların hepsine numaracı diyemem.. Bazıları da "Topuklu ayakkabıyla 1.65'i geçiyorum.." fikrinden gitmiştir..

Bahane nedir?
Ancak sınav komisyonundakilerin boy ölçecekleri tutmuş.. Bakmışlar ki gelenlerin çoğu kantodaki "fındık kurdu" tarifine uyuyor..

Almamışlar tabii..

THY yöneticileri hosteslik kız beğenemeyince uçaklar vaktinde kalkıp konamaz olmuş.. İki gün önceki Ankara-Kayseri seferindeki saatler süren rötar böyle açıklanıyor..

Ankara ile Kayseri arası karayolundan üç saat.. Ama milyonluk Kayseri'den Ankara'ya direk uçak yok.. Önce İstanbul'a uçuyor, oradan aktarma yapıp Ankara'ya geliyorsun..

Karayolundan üç saat süren bir yolu sen dört saate çıkarıyorsun.. Üzerine bir de üç beş saat rötar ekleyip, bahaneyi hostes yetmezliğinde buluyorsun..

Öte yandan hangi akla hizmet ettiği belli olmayan uçağın Uşak'tan İstanbul'a boş gidip geliyor..

Yazın nüfusu bir milyonu geçen Bodrum'a ise Ankara'dan direk uçağın yok.. Severim böyle akılları..


***

Şu ikram meselesine gelince..

Hostes olsa ne olur olmasa ne olur? Verdiğin bayat bir sandviç ile bir bardak meşrubat.. Belli ki bu ikramı THY yönetimi çok önemsiyor..

"İkramsız uçak, çalgısız düğüne benzer.." diye düşündüğünden uçak uçuramıyor..

Bir sandviçin ne kadar önemsendiğini gösteren şey de birinci sınıf yolcularına fazladan bir bardak portakal suyu ikram edilmesidir..

Dramatik anlar
O bir bardak portakal suyu o kadar önemlidir ki "ikinci sınıf yolcular, birinci sınıftakileri portakal suyu içerken görmesin.." deyip, aradaki perdeleri kapatırlar..

Perde kapanmış what fayda?

İkinci sınıftaki yolcular daha hostes perdeleri çekerken anlar ki birinci sınıfta portakal suyu dağıtımı var..

İkinci sınıfa bir mahzunluk, bir hüzün çöker.. Kimi yolcular "Keşke iki misli ücret ödeseydim de o portakal suyunu ben de içebileydim.." diye düşünür..

Hostesler başka türlü duyguların içindedir.. "Sizden portakal suyunu esirgeyen biz değiliz.. Lütfen anlayın.." ezikliğini yaşarlar..

Yolcularla göz göze gelmemeye çalışırlar..

İşte THY yönetiminin ısrarlı olduğu boy meselesi bu noktada önem kazanıyor..

1.65'ten uzun boylu hostesler yolcu ile göz göze gelmemenin kolayını bulur.. Bagaj kutularına bakar.. Tepe lambalarını sayar..

Sağa sola baktığında ise başını eğmedikçe yolcu ile yüz yüze gelmez..

Boy kısa oldu mu dert başlar.. Başını sağa çevirirsin A, B,C sıraları.. Sola çevirirsin E, F, G sıraları.. Çaresiz birinden biriyle göz göze gelirsin..

Bakışlarınla "portakal suyu" ikramını açıklayamazsın.. Uzun boylu hostes ısrarının bilimsel açıklaması budur..


***

Ben bu yüzden bunalıma girip tarım ilacı içen hostes kızlar tanıyorum.. (Tuh bana!)

Yine de kızlarımızın kısa boy yüzünden bu meslekten elenmesini hoş karşılamıyorum..

En azından bu gerekçenin açıklanmasında bir "hor görme" var ki 1.56 boyundaki anneden doğma biri olarak bana ters gelir..

Üstelik yaş ilerledi.. Anam şimdi iki santim daha çekti.. Yani hosteslik sınavına zıplaya zıplaya girse almazlar..

Niza çıkacak..
Benim korkum bu meselenin memleketi siyaseten germesi.. Kemalistler, laikler haklı olarak;

"Koskoca Atatürkümüz, minnacık Latife Hanım'ı eş olarak beğenir de bu yöneticiler 1.65'ten aşağı boydaki kızları nasıl beğenmez.." diyecekler..

Doğrudur.. Atatürkümüz'ün boyu 1.70 kadardı ama dönemin insanlarına göre ortadan uzun sayılırdı..

O dönemin fotoğraflarına bakın.. Atatürk'ü boydan geçen bir iki paşa vardır.. Biri Fahrettin Altay ki süvariydi, ata bindiğinde ayakları yere sürürdü..

Diğer paşalar, kalpaklarıyla beraber Atamız'ın kulak hizasında..

O Atatürk gitti Latife Hanım'ı aldı.. Yan yana durduklarında Latife Hanım ancak çene hizasına geliyordu.. Hem topuklu kundura giydiği halde..

Ben boyunu 1.45 tahmin ediyorum, diyelim ki yanıldım.. 1.50 olsun..

Demek ki dört dil bilen Latife Hanım bugün yaşasa ve THY hosteslik sınavına girse kazanamayacaktı..


***

Göklerdeki gururumuz Sabiha Gökçen Hanım'a ne demeli? Adını koca koca havaalanlarına verdiğimiz hanımdan söz ediyorum..

Atatürkümüz "İlk Türk kadın pilotu bu hanım olacak" dediğinde şimdikilerin aklına uyup boyunu ölçseydi bugün Sabiha Gökçen diye birini tanımayacaktık..

Boy meselesine itirazım bu yüzdendir..
Selahattin Duman

THY yönetimi, sonu gelmez rötarlar için acele başka bahane bulmalı, kızlarımızı boydan yana horlayıcı ifadeler kullanmamalı..

Bizim kızlar belli bir yaşa kadar boya gider, ondan sonra enden büyümeye başlar.. Tepeye koyacaklarına yanlara koyarlar..

Bunun da üç bilimsel sebebi vardır.. "Kısır, humus ve ev mantısı.."

Kızlarımızın genetik yapısını bunlar belirler.. Değiştirmek mümkün değildir.. Bunları bilelim, kızlarımızı "hostes olamazsınız" deyip hor görmeyelim..

S'il vous plait..

Selahattin Duman
http://www.vatanim.com.tr/root.vatan...goryid=4&wid=1
Alıntı ile Cevapla
  #86  
Eski 15-06-2006, 10:31
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Komik Abi'miz!

Kemal Abi'miz (Kemal Unakıtan) komik bir insan... Her koşulda yüzümüzü güldürmesini biliyor. Nitekim dün de güldürdü. Nasıl mı? Borsa'da yaşanan çöküşe çok kızmış... Sorumlusunun yerli oyuncular olduğuna karar vermiş... Tehdidini savurmuş;
"Yerli oyuncular kısa vadeli kâr peşinde koşup yaptıkları işlemlerle yabancıların da kafasını karıştırıyorlar. Hareketlerine dikkat edip ekonominin görüntüsünü bozmasınlar. Bozarlarsa ne olur? O zaman ben de yapacağımı biliyorum."
"Kısa vadeli kâr peşinde" koşmak gibi affedilmez suç işleyen! yerli oyuncular bu tehdit karşısında ne yapacak? Bilemeyiz ama bir iş yöneticisi dostumuzun yaptığı yorumu size aktaralım:
"Bu, işadamına kâr peşinde koşma... Santrfora gol atmak için uğraşma... Kemal Unakıtan gibi siyasetçilere kendi cebini değil vatandaşın cebini düşün demek gibi abes bir şey. Onun da ötesinde komik. Yerli ya da yabancı olsun, adam borsada niye oynar? İlk olarak tabii ki kâr etmek için. İkinci olarak da bu kârı en kısa zamanda elde etmek için. Herhalde hiç kimse borsaya, ülke ekonomisine katkım olsun, çorbada benim de tuzum bulunsun diye girmez..."

Fıkra Cüneyt Arcayürek'ten... Delikanlı, kızın babasına sakin şekilde:
- Aslında formalite ama yine de kızınızı resmen sizden istiyorum, demiş...
- Formalite olduğunu kim söyledi, demiş kız babası...
- Jinekolog, demiş delikanlı...

Melih Aşık
http://www.milliyet.com.tr/2006/06/15/yazar/asik.html
Alıntı ile Cevapla
  #87  
Eski 17-06-2006, 10:17
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı MEB işgal altında iddiası

Bağımsız Eğitimciler Sendikası Genel Başkanı Gürkan Avcı, Milli Eğitim Bakanlığı"nın AB uzmanlarınca işgal edildiğini öne sürdü.
Milli Eğitim Bakanlığı"nın hemen bütün birimlerinde Avrupalı bir uzmanın görev yaptığını belirten Gürkan Avcı, “Yıllardan bu yana Türkiye"den umudunu kesmiş olan insanlara her gün görmeleri gereken "pembe bir rüya" gibi empoze edilen Avrupa Birliği, ülkemizin en temel unsurlarından olan MİLLİ EĞİTİM"i tam anlamıyla işgal etmiş bir konuma gelmiştir” dedi.

Milli Eğitim Bakanlığında uzman sıfatıyla çalışan AB tarafından gönderilmiş kişilerin doğal olarak sözü geçer bir konumda çalıştıklarını belirten Avcı, “Her alanda olduğu gibi eğitimde de dudak uçuklatan maddi destekler sunan Avrupa Birliği, aktardığı paraların yönlendirilmesini kendi eline almıştır. Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde bulunan iletişim, inşaat, iş piyasası, müfredat geliştirme, mekanik sektör, ulusal kalite sistemi, yaygın eğitim, uluslar arası satın alma ve daha birçok alanda yapılan çalışmaların yönlendirilmesi, gönderilen euroların hatırına AB tarafından atanan yüksek maaşlı uzmanlar tarafından yapılmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde kısa ve uzun dönemli çalışacak şekilde ve belirtildiği gibi AB tarafından belirlenen uzmanların sayısı, 100"e yaklaşmıştır” şeklinde konuştu.

AB KREDİLERİ, MEB"E FAİZLİ VE HAZİNE GARANTİLİ VERİLİYOR
Gürkan Avcı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Avrupa Birliği"nin zararlı tohumları eğitim sistemimizi 100 kadar farklı proje ismiyle ekilmeye başlamıştır. Eğitim Sistemimize damardan girmek isteyen AB, uygulamaya sokulan Temel Eğitime Destek Projesi"ne 100 milyon euro aktarmıştır. Bu proje kapsamında Diyarbakır"da gerçekleştirilen seminer ile, 50 öğretmene "AB standartlarını yakalama"nın püf noktaları öğretilmiştir(!).

Yine 59 milyon euro ile bütçelendirilen ve 51 milyonu AB hibesi olan Mesleki Eğitim ve Öğretim Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi de uygulamaya sokulmuştur. Ayrıca, 14 milyonu AB hibesi olan ve 18.5 milyon euroluk bütçe ile uygulamaya sokulan Mesleki ve Teknik Eğitimin Modernizasyonu Projesi kapsamında Türkiye"ye gelen AB uzmanları, eğitim müfredatının düzenlenmesi ve öğretmenlerin AB normlarına göre yetiştirilmesi çalışmalarını yürütüyor. Kaldı ki tüm bu projelerin az bir kısmı hibe olmakla birlikte büyük bölümü hazine garantisi ile Milli Eğitim Bakanlığı"na faizli borç olarak veriliyor.

KOLAY KURTULAMAYACAKLAR
Yapılanların adının, kelimenin tam anlamıyla eğitim sistemine çomak sokmak olduğunu söyleyen Gürkan Avcı, “Bir zamanlar ABD"li uzmanların hizaya sokmak istediği Milli Eğitim, bugün AB"nin belirlediği uzmanlara teslim edilmiştir. AB uzmanlarının bilgi birikimlerine sahip olan ve diplomalarının duvarda asılı kalmasına seyirci kalınan kendi uzmanlarımızın aranıp sorulmaması, kendilerine alanlarında iş verilmemesi ise, ayrı bir utanç tablosu olarak sergilenmektedir. Bu vebalin altına girmek kolay, yükünün altından sıyrılmak ise o kadar kolay olmayacaktır.
AB"ye üyelik isteği ve hırsı, Türk ulusunun bir talebi olarak sergileniyor. Halbu ki, aç karnını doyurmak için "Avrupa ülkesi olsunda neresi olursa olsun" düşüncesindeki vatandaş, Avrupa Birliği kriterlerinden bir tanesini bile söylemekten uzak yaşıyor Avrupa"ya. Öte yandan, Avrupa Birliği"nin kullanmaya yer ve zaman bulamadığı paraların akıtıldığı Milli Eğitim Bakanlığı, "Avrupa Birliği normlarını, hedeflerini ve eğitim anlayışını kabul ediyoruz" diyebiliyor.

BEYİN GÖÇÜNE ÇANAK TUTULUYOR
Avrupa Birliği"nin hibe adı altında sunduğu paraların, Türkiye"ye köklü yerleşme amacı taşıdığını ileri süren Gürkan Avcı, “Sayıları 100"e yakın AB uzmanının işgal ettiği Milli Eğitim Bakanlığı, belki de onlardan daha yetenekli olan kendi insanlarımızı unutarak beyin göçüne çanak tutmaktadır” dedi.

AB tarafından yapılan yardımlar karşılığında Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde; Temel Eğitime Destek Projesi kapsamında 27, Türkiye"de Mesleki Eğitim ve Öğretim Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi kapsamında 42 ve Türkiye"de Mesleki ve Teknik Eğitimin Modernizasyonu Projesi kapsamında da 3 uzman bulunduğunu belirten Gürkan Avcı, “AB"li uzmanların işgaline yeşil ışık yakan Milli Eğitim Bakanı kendi insanına kapılarını kapatırken, yılların kanayan yarası beyin göçünün önünü açmaktadır. Avrupalıların, daha doğrusu euroların hatırına kendi aydın insanını küstüren ve Türkiye"den kaçmalarına yol açan bir bakanın, ülke geleceğini düşündüğünden söz edilemez” şeklinde konuştu.

SEÇME BÜROKRATLARA AVRUPA TATİLİ
AB"nin eğitim sistemine öngördüğü dayatmalar çerçevesinde Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde bulunan "seçme" bürokratların bilgi ve birikimlerini artırmak amacıyla haftalar boyunca Avrupa ülkelerine gönderildiğini de söyleyen Gürkan Avcı, “Bir yandan Avrupalı uzmanları bünyene sokacaksın, diğer yandan "Git Avrupa"yı gör" diye gönderdiğin "seçme" kişilerin konaklamasına, iaşesine, uçuşuna artı harcırah ekleyerek milyonları harcayacaksın. Avrupalı zaten Avrupasını uzmanları aracılığıyla burada tanıtmıyor mu? Daha ne öğreteceksin? Buna Amerika"yı yeniden keşfetmeye soyunmak derler” dedi.

AB, İŞE YARAMAYAN PROJELERE PARA VERİYOR
Türkiye"de yırtık ayakkabılar ile karları yararak okula ulaşma mücadelesi veren çocuklar bulunduğunu belirten Avcı sözlerini, “Parasızlıktan zorunlu eğitimine devam edemeyenlerin varlığı gözler önündeyken, sistemi renkli kutulara sokmanın hiçbir yararı olmaz. Öğretmen ve öğrenciler aracılığıyla topluma çevre bilinci aşılamak amacıyla hazırlanan ve Yeşil Kutu denilen, içerisinde öğretmen el kitabı, video kaset, interaktif tabloların, çizgi filmlerin yer aldığı bir CD-Rom dağıtmak ile Türkiye yeşillenmez. Öğretmenlerimiz ağır ekonomik şartlar altında kıvranırken, çağdışı eğitim sistemi yüzünden öğrencilerimiz bolca sıfır çekerken, eğitimin asıl sorunları çözüm beklerken, çok geniş kapsamlı ele alınması gereken konuların boyalı kutular içerisine sıkıştırılarak iş yapar görünmesi, Milli eğitim Bakanlığı"nın çok çabuk AB dümen suyuna girdiğini göstermektedir.

Bağımsız Eğitimciler Sendikası olarak, öncelikle bütün çocuklarımızın okula isteyerek gitmelerine fırsat yaratılmasını istiyoruz. Ek konuların daha sonra gönüllü olarak benimseneceği düşüncesindeyiz. Milyarların görünüş değiştirmek adına (göz) boyamalarda kullanılması yerine, acil çözüm bekleyen eğitim sorunlarına yatırılmasının daha yararlı olacağını düşünüyoruz” şeklinde tamamladı.
http://www.internethaber.com/news_detail.php?id=26692
Alıntı ile Cevapla
Ramo kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (17-06-2006)
  #88  
Eski 17-06-2006, 15:37
bikmisbroker - ait Avatar
bikmisbroker bikmisbroker bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kanada
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 590/835
107 Mesaj ına 2990 Kere teşekkür edildi
bikmisbroker - MSN üzerinden Mesaj gönder
Tanımlı Belki 10 defa okudum, ama her okuyusumda yine gulerim..

> >> >>Çocuk peltektir. Ögretmen tahtaya " kedi sütü iç
> >>>> >>" yazar ve çocuða
> >>>> >>okumasini söyler.
> >>>> >>Çocuk okur:
> >>>> >>"Tedi tütü it"
> >>>> >>Ögretmen azarlar çocugu.
> >>>> >>"Bir daha oku der"
> >>>> >>Çocuk tekrar okur:
> >>>> >>"Tedi tütü it"
> >>>> >>Ögretmen sinirlenir bagirir
> >>>> >>"Düzgün oku sunu" der.
> >>>> >>Çocuk tekrar okur, ama nafile.
> >>>> >>Ögretmen bu kez döver çocugu ve "oku" der.
> >>>> >>Çocugun canina tak etmistir.
> >>>> >>Öfkeyle haykirir:
> >>>> >>"Anatini tittimin... tediti! Ittene tu tütü
__________________
YATIRIM, sonu yanliş giden SPEKÜLASYONDUR
EGER, zamaninda spekülasyondan cikamazsaniz
MECBUREN yatirimci olursunuz..George SOROS
TEKNiGE iNANMA TEKNiKSiZ KALMA. Bikmisbroker
Alıntı ile Cevapla
bikmisbroker kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (17-06-2006), Ramo (17-06-2006)
  #89  
Eski 23-06-2006, 08:37
buena vista buena vista bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 895/3266
652 Mesaj ına 4322 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Büyümenin kaynağı verimlilik ve insan olmalı

Piyasalar döviz ve faizle uğraşırken, TÜSİAD iki iyi eğitilmiş bürokrat tarafından (Dr. Şeref Saygılı ve Cengiz Cihan) kaleme alınmış bir rapor yayımladı. Eğitim ve Sürdürülebilir Büyüme: Türkiye; deneyim, riskler ve fırsatlar. Konu son derece önemli.
Hatta son günlerde yaşadığımız mali piyasalardaki dalgalanmayı bile ilgilendiriyor. Türkiye daha fazla ihracat yapabilse, ya da yüzde 7-8 büyüme hızı dış açığa neden olmasa, bu son dalgalanmadan daha az etkilenmez miydik? Tabii ki evet. O zaman raporun önemi daha da iyi kavranıyor. Çünkü rapor eğitime önem vererek daha yüksek ve sürdürülebilir bir büyüme yapısına kavuşabileceğimizi gösteriyor.
Öncelikle şunu belirtelim, Türkiye ekonomisinde büyüme ve verimlilik artışı performansları gayet zayıf. Aşağıdaki ilk tabloda da bu görülüyor. Öteden beri Türkiye ekonomisinde büyüme yatırımlarla elde edilmiş. Hatta krize kadar olan dönemde bu giderek artmış. Fakat kriz sonrası en önemli yapısal değişim olarak, bunun yerini verimlilik artışı almış. Hâlâ Türkiye'de verimlilik artışının büyümeye katkısı Fransa, Almanya ve İsveç'ten düşük. 30 yıllık perspektiften bakıldığında da tüm gelişmiş ülkelerden düşük.
Türkiye verimlilikte dünya liginde 30 yıl önce, İsviçre 108.8 ile birinciyken, yüzde 20.4 ile 41. sıradaymış. 2002 yılında Lüksemburg 165.8 ile birinci sıradayken, verimlilik performansı 18.3'e düşmesine rağmen Türkiye 40. sıraya yükselmiş. Yani ülkemizde verimlilikten bahsetmek olanaksız. Krizin ise olumlu etkileri olmuş.

İnsan sermayesi katkısı
Büyümeye insan sermayesi katkısı da ülkemizde düşük. Nasıl olsun ki? Hiç önem vermiyoruz. Aşağıdaki, ikinci tabloda da görüldüğü gibi, Türkiye'de hâlâ nüfus sınırlı eğitime sahip. Nüfusun üçte ikisi ilkokul mezunu, dörtte biri de ortaöğretim. ABD'de nüfusun yüzde 40'ının, Almanya'da dörtte birinin üniversite mezunu olduğu göz önüne alınırsa, ülkemizde işgücünün ne denli niteliksiz olduğu ortaya çıkar. Kısacası, ülkemizde büyüme konusunda ne nitelikli işgücü yaratıyoruz, ne de eldeki nitelikli işgücünü verimliliği artırmaya yönelik kullanıyoruz.
Oysa, büyümenin temelinde sadece yatırım yer almaz. İnsan sermayesinin yüksek olduğu tüm ülkelerin refah düzeyleri de yüksektir. Yatırım tek seferde tüketilirken, insan sermayesi sürekli üretime katkıda bulunur. Bu nedenle sürdürülebilir büyümeyi aslında insan sermayesi sağlar. Konuya devam edeceğiz.






hgunes@milliyet.com.tr
Alıntı ile Cevapla
  #90  
Eski 23-06-2006, 17:47
bikmisbroker - ait Avatar
bikmisbroker bikmisbroker bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kanada
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 590/835
107 Mesaj ına 2990 Kere teşekkür edildi
bikmisbroker - MSN üzerinden Mesaj gönder
Tanımlı Boyle bir durumda BORSA cok dusermi ACABA??

Japonlar aşağıdaki net adresinde bir meteorun Dünya'mıza çarpmasını sanal olarak gerçekleştirmeye çalışmışlar.Ürpermemek mümkün değil!!! Bir beş dakikanızı bu filmi seyretmeye ayırınız ..
^^Size ^^ ın yanındaki büyük ekran resmini tıklayarak olayı tam-ekran
seyredebilirsiniz..


www.youtube.com/watch?v==3JHdYBet_4Q#
__________________
YATIRIM, sonu yanliş giden SPEKÜLASYONDUR
EGER, zamaninda spekülasyondan cikamazsaniz
MECBUREN yatirimci olursunuz..George SOROS
TEKNiGE iNANMA TEKNiKSiZ KALMA. Bikmisbroker
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş arama yap
Modları Göster

Yetkileriniz
Yeni konu açabilirsinizdeğil
Yanıt gönderebilirsiniz değil
Eklenti gönderebilirsiniz değil
Mesaj düzenleyebilirsiniz değil

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Açık
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 09:23 .


Telif Hakları vBulletin v3.5.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Tercüme ve Tasarım : Arka & Bahce