Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Gezelim Görelim - Sayfa 4 - Arka BahÇe Forumu
Arka BahÇe Forumu  

Geri Dön   Arka BahÇe Forumu > Nadas Alanı > Müştemilat
Kullanıcı ismi
Şifreniz
Kayıt ol SSS Üye Listesi Takvim Arama Bugünkü Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Gezelim Görelim
Konudaki Cevap Sayısı
45
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
39746

Cevapla
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
  #31  
Eski 05-12-2010, 11:43
buena vista buena vista bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 895/3266
652 Mesaj ına 4322 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

İki saat kadar uçuştan sonra Bolonya'daydık..THY tarafından organize edilen ve bizi Cenova'ya götürecek otobüsümüz hava alanından hemen çıkışta karşımızdaydı.. Guruptan bir kişinin eksik olması kaybedilen zamana bir yarım saat
daha eklemişti. Saat 17.00'de limandan ayrılacak gemiye yetişmek için zamanla yarışmaya başlamıştık sanki.. Kaptan şoförümüz David ile kısa sürede dost olup bizi en kısa zamanda Cenova'ya götürüp götüremeyeceğini sorduğumda
aldığım yanıt , ''yolun durumuna bağlıyım, işimden olmak istemem.'' şeklindeydi.. Bizi İzmir'den İstanbul'a uçarcasına kelle koltukta götüren cihan şoförümüz birden aklıma geldi..Bizlerin hoşuna gitmeyen cevabı veren İtalyan dostumuz kural konusunda bizi sollamıştı. !Yine mola vermeden dört saatten fazla süren otobüs yolculuğu hepimizi yormuştu. Geminin bizleri almadan limandan ayrılması olanaksızdı ama bir saate yakın gecikme oldu yine de..Ve karşığlında 5 bin EURO ceza.
Cenova limanına geldiğimizde gemiye giriş işlemlerini yapacak görevliler bizleri bekliyorlardı..Çok kısa sürede işlemleri tamamlayıp gemiye son binen yolculardık..Ama yine de en son binen bizdik çünkü akşam yemeklerinde aynı masada oyurmak için aramızda anlaşmıştık.
Kabinlerimize yerleştikten yarım saat kadar sonra geminin yemek salonu bölümünde akşam yemeği için buluştuk..Konuştuğumuz gibi üç aile aynı masada oturduk. Herkes birbirine şaşkın şaşkın bakıp bu kadar maceralı yolculuktan sonra günün kısa yorumunu yapıp iyi de bir şişe şarap söyleyip kadehlerimizi sağlığa kaldırdık.. İtalyan mutfağı ağırlıklı mönü bana göre harikaydı. İtalyan yemek kültürü kendine özgü..Kısaca yemeği uzun bir zamana yayıp konuşarak ve zevk alarak yerler benim bildiğim..Hızlı yemek yarışmasında birinciliği kimseye kaptırmayan eniştem, yemek uzadıkça sıkılmaya başlamıştı..Bu arada, yanımıza afiyet olsun demeye gelen seyahat acentası sahibi hanıma kız kardeşim, ''kaptan ile GALA
hangi akşam ?''şeklinde sorunca hepimiz koptuk..Ancak, acenta sahibi hanım dağılmış, dili tutulmuştu..O kadar maceradan sonra sadece ''afiyet olsun'' demek için yanımıza gelen dostumuzu uzun süre göremedik. Bu arada, bizden ayrı Milano'ya uçup zamanında Cenova'ya gelip gemiye yerleşen arkadaşlara da başımızdan geçenleri anlatıp valizlerini beraberimizde getirdiğimizi söyleyince sevindiler.
Daha sonra gemiyi tanıma turuna çıktık.. Ne tarafa gitsek bizim guruptan arkadaşlarla karşılaştık..Gemide kaybolmamak için çaba harcayanlar kayboldukarının farkına daha sonra varıyorlardı..Gerçekten gemide ilk gün, ''ben yolumu bulurum''
diyenler için bile kolay değildi..
Yorgunduk..Kabinlere çekilip ilk durak olan Barcelona' yı görme heyecanıyla uykuya daldık..
Sabah kahvaltısı saat 07.00 de başlıyordu.. Erkenden kalktık. Kabinden kabine telefon ederek buluşabiliyorduk. Ama bizim kabin geminin burnunda, eniştemlerinki ise geminin en arkasındaydı..Tam 10 dakika sürüyordu onların kabinine
gitmemiz. Kız kardeşimin her sabah güneşin doğuşunu izleyerek kahvaltı etme isteğini severek kabul ettik.. Akdeniz'de güneşin doğuşu muhteşemdi..Hele kahvaltı ederken yavaş yavaş , o bizi rahatsız etmeyen dalgaların arasından
yükselişi gerçekten görmeye değerdi..Ancak, kız kardeşim Atlantik'te gün batımına da takmıştı kafasını.!


devam edecek..
Alıntı ile Cevapla
buena vista kullanıcısına teşekkür edenler
account (05-12-2010), Master (06-12-2010), neron (06-12-2010), PINAR (06-12-2010)
  #32  
Eski 06-12-2010, 19:51
buena vista buena vista bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 895/3266
652 Mesaj ına 4322 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

BARSELONA ( İSPANYA)

Bir önceki gün yaşadıklarımızı çok çabuk unutmuştuk.. Devasa geminin limana yanaşmasını beklerken kentin görünümü güzeldi.İşte gerçek bir Avrupa kenti tüm güzelliğiyle karşımızdaydı.Sırt çantalarımızı alıp, Barcelona'ya merhaba demek için gemiden ayrıldık..Şehir planını eline geçiren eşim rehberimiz olmaya çok hevesliydi.. Guruba katılmayıp kendimiz dolaşacaktık. Genelde böyle gezilerde dört kişinin üzerindeki guruplarda anlaşmak zorlaşır..Bizde pek öyle oldu denemez
ama sekiz kişilik gurup yine de istenilenleri yapabilmek adına fazlaydı..
Eşim Katalon mimar ANTONİ GAUDI'nin eserlerinden birkaçını görmek istedi.. Gaudi, Barselona'nın en ünlü mimari eserlerinin yaratıcısı. Diğer arkadaşlar alış-veriş için harekete geçince ben ve eniştem yine baş başa kaldık.. Ben ise
ispanyolların meşhur ahtopot yemeğini ve daha önce yediğim tadını unutamadığım Tapasların zevkine varmak istedim..Tabii şarap eşliğinde..Eniştem hayır demedi. Tam gidiyoruz, eşim , GAUDI'nin ''Sagrada Familia''sını (bitmeyen kilise) göreyim diye tutturdu.
Zeten yürüyerek hayat dolu şehrin merkezi olan ''La Rambla'' ya , barların, lokantaların ve hediyelik eşya mağaza ve dükkanlarının fazlasıyla bulunduğu yere gelmiştik bile.. Hep birlikte sokak sanatçılarının gösterilerini resimleyerek yolumuza
devam ettik..Eskiye sahip çıkan, bunu yeniyle kaynaştıran caddeleri ve sokakları tertemiz, hayat dolu insanları ile kendine özgü güzellikleri olan bu kente hayran olmamak elde değil..
Turizm konusunda, kendimize bakınca İspanyolların seviyesine ulaşmak için çok çalışmamız lazım çoook..

Kabinde buluştuk..Eniştem rakısını doldurmuş kabinin balkonunda yudumluyordu..Bende Barselona'dan aldığım şarabı, peyniri, domates ve salatalıkları çantadan çıkardım..Anında çilingir sofrası..Akdeniz mi bizi, yoksa biz mi Akdeniz'i seyrediyorduk? Sanki farkında değildik!..5 Avro'ya
aldığım şarap harikaydı.. Akşam yemeğine nasıl olsa daha vakit vardı. Eşim, kız kardeşim ve ben şarabı, eniştem ise rakısını yudumlarken yan kabinlerden bize misafir olarak katılmak isteyenlerin sayısı giderek artıyordu..Dünyanın en cömert adamı olan
eniştem rakı konusunda çok hassas ve tutumluydu..Bende yanımda bir şişe getirmiş ama kendisine söylememiştim. Yedek olarak kalması gerekiyordu.
Hazırlanıp yemek salonuna geçtik.Gemide ilk gecemiz biraz hızlı geçmiş, bazı güzelliklerin farkına varmamıştık. İtalyan mutfağından hoşlanmayan birinin bile rahatlıkla karnını doyurabileceği zengin mönüden alacağı iki çeşit yemek yeterli..Ben sevdiğim ve
istediğim yemekleri seçiyordum..Sorun yoktu..Eniştem onu yemem, bunu yiyemem diye söyleyince SUDARMA'ya(bizim masaya bakan garsonlardan birinin adı), ''peynir tabağı''nı en son değil, ilk önce getirmesini rica ettim..Garson önce şaşırdı ama iki
dakika sonra peynir çeşitleriyle dolu tabağı getirince biz de şaşırmıştık.. Tabi yan masadakiler daha çok şaşırmışlardı.. Zaten onlar işi çözünceye kadar eniştem peynire doyup dağıtmaya başlamıştı bile..Sonra kendisine ızgara tavuk ya da
üzerinde sos olmayan bir parça et söyleyerek yemek sorununu böylece çözmüştük. Bu arada, kız kardeşim ve eşim ne yerlerse üzerine öğütülmüş acı biber döküyorlardı..Ve bu yemeğin üzerine biber dökme hareketini gören garsonlar gülüyorlardı..
Ne olduğunu sordular ben de acı biber olduğunu söyledim.. Anında bir tabak dolusu çok acı biber masadaydı.. Yemeğin sonunda çok acı biber tabağını boş gören SUDARMA'nın gözleri sanki yerinden fırlayacakmış gibi açılmıştı..Masada birlikte oturduğumuz
diğer iki arkadaşımızı daha önceden ve yakından tanıdığımızdan bu hoş hareketlerden onlar da nasiplerini alıyorlardı..

devam edecek..
Alıntı ile Cevapla
buena vista kullanıcısına teşekkür edenler
account (07-12-2010), Master (07-12-2010), neron (11-12-2010), PINAR (07-12-2010)
  #33  
Eski 08-12-2010, 07:25
buena vista buena vista bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 895/3266
652 Mesaj ına 4322 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

DENİZDE SEYİR

Fantasia tüm gün Akdeniz'de seyirde..Barselona - Kazablanka arası 1301 kilometre..Sabah saat 08.00 de limanda olacağız.. Çeşitli aktiviteler var..Gemide zamanınızın boş geçmesi imkansız.Hava açık ve 18 derece. Güverteye çıkıp hem güneşlenip
hem de uyuyoruz. 54 kilometre uzunluğundaki Cebelitarık Boğazı'ndan saat 23.00 sıralarında geçip Atlas Okyanusu'na doğru ilerliyoruz. Akdeniz'in aksine daha sakindi Atlas Okyanus'u.

KAZABLANKA VE MARAKEŞ (FAS)

Sabahın erken saatlerinde Kasablanka limanına yanaşıyor gemimiz..Fas'ın batısında Atlantik kıyısında bulunan büyük bir liman kenti. Aynı zamanda sanayi merkezi ve Orta Doğulu zenginlerin gece hayatı için seçtikleri bir kent..Geceleri pek güvenli değil.
20 yıl önce görmüştüm Kasablanka ve Marakeş'i..Fazla ilerleme göremedim. Aynı kalmış gibi. KAZABLANKA, İspanyolca , Casablanca (Beyaz Ev) anlamına geliyor. O zaman Renault ve Peguet araba markaları vardı..Bu gün hepsi var.
Saat 21.30 a kadar vaktimiz var.. Kasablanka'da fazla kalmayıp daha önceden organize edilen Marakeş gezisine hep beraber katıldık..Sevgili eşinin ısrarlarına rağmen bize katılmak istemeyen bir arkadaşımız, ''Humphrey Bogart'' ın film çevirdiği yerde
kahve içip balık yemek istediğini söyleyince kendisine hak verdik.
Yaklaşık 3,5 saat süren bir yolculuktan sonra '' Fas'ın incisi'' olarak bilinen Marakeş'e vardık. Saadi Krallar'nın mezarlarını ve BAHİA Sarayı'nı gezip gördükten sonra öğle yemeği için mola verdik..Faslıların mutfağında önemli yer tutan KUSKUS ne
yazık kı turist yemeği haline dönmüş..Çabuk yapılmış, lezzetten yoksun eti yağlı ve iyi pişirilmemiş.. Turistler için hazırlanmış çabuk çabuk sunulan programlar..Pek hoş değildi.
Marakeş'te esas ilginç olan Djeema-El- Fna Meydanı..Burasını görmeyen Marakeş'i gördüm diyemez. Eskisinden hiç farklı değil, hiç değişmemiş..Yılan ve maymun oynatıcıları, akrobatlar müzisyenler..Hepsi bir arada tam bir keşmekeş.
Marakeş'te mimari yapı kendine özgü..Her ev pempe renkli ve böyle kalmasına büyük özen göstermişler. Terra cotta aslında esas rengin adı..Pişirilmiş tuğla..Yani tuğla rengi de denebilir..Benim sevdiğim, hem de çok sevdiğim renklerden.
Kente kendine özgü bir hava vermiş..Sanırım bunun bilincindeler.Ve bu evlerin aralarında kendi kendine yetişen palmiyeler sanki o mütevazi mimariye daha başka bir değer katıyorlar..Aralarında hurma palmiyeleri de var..
Eşim ve kızımla birlikte yıllar önce gittiğim Marakeş'te güzel anılarımı içimde sakladım..O zaman yediğimiz Fas mutfağının iki ana yemeği, ev yapımı TACİN ve KUSKUS'un tadı, lezzeti çok zaman geçmesine rağmen hala damağımda sanki..
O meşhur meydandan uzaklaşıp otobüsümüzün beklediği tarafa yöneldik..Gurubumuzda 70-80 yaşlarında arkadaşlarımız vardı..Hepimiz yorulmuştuk. Kazablanka limanına dönüş 3,5 saat ya da biraz daha fazla sürecekti.Hava kararmıştı.
Gemiye vardığımızda akşam yemeği bitmişti..Rehberimizin özel çabasıyla aldığı izinle sorun çözülmüştü.. Yarın denizde seyir ve Kanarya adalarından en büyüğü olan Tenerifa'ya yolculuk var. Sabah erken kalkmasak da olurdu..

devam edecek..
Alıntı ile Cevapla
buena vista kullanıcısına teşekkür edenler
account (09-12-2010), Master (08-12-2010), neron (11-12-2010)
  #34  
Eski 10-12-2010, 07:38
buena vista buena vista bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 895/3266
652 Mesaj ına 4322 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

DENİZDE SEYİR

Biraz daha fazla uyuruz umuduyla yatmıştık..Telefon çaldı..Kız kardeşim, ''çabuk kalkın, güneşin doğmasına az kaldı.'' dedi telaşla.. Hemen her sabah kahvaltı ettiğimiz yerde buluştuk..Kahvaltı salonu bomboştu..Birer kahve alıp güneşin doğmasını
bekledik..Gün ağarmaya başlamıştı..Saat 07.06 de güneşin doğmasını Atlantik'te de izlemiştik..
Kasablanka - Tenerifa arası tam 1003 kilometre..Ve Atlas Okyanus'nda derinlik 3600 metre..
Kahvaltıdan bir saat kadar sonra yediklerimizi daha çabuk eritmek adına Aerobic yapıp daha sonra Tombala oynamak için kartlarımızı seçiyoruz..Yine bir şey yok..Büyük ödül 3 bin Avro ama ..Bir tek sayı kalıyor, hemen birisi, ''Tombala'' diye bağırıyor.

Çok hafif öğlen yemeğinden sonra kabinlere çekilip dinleniyoruz..

Akşama doğru yine kız kardeşim ve segili eniştemin kaldıkları kabinde buluştuk.. Rakısına kağıt oynayıp kazanmak isteyen eniştem rakip arıyordu..Mutlaka kazanmalıydı ve o hep kazanırdı..Neyse daha önceden her türlü kumarı oynadığı rakibini kabine
eşiyle birlikte davet etti..İsteyene rakı, votka, şarap kabinde yok yok..Eniştemin amacı rakibi sarhoş edip tokatlamak.. Bir el pişti, bir el blum..İşin kötüsü yanımızda tavla yok..Bende hakemim..Çünkü oyunda hile, hurda, alevere, dalevere ne ararsanız
var..Ve ben ne dersem o..Hakemim ya..Bir anda kabinde mis gibi kahve kokuları yayıldı..Kız kardeşim yanında getirdiği fincanlara kahve doldururken. ''gittiğimiz yer neresi olursa olsun,kahvemizi de yanımızda götürürüz.''diyerek havasını atıyordu..
Eniştem 20 Avro kaybetmişti ve beni taraf tutmakla suçluyordu.. Son bir teklif yaptı. Arkadaşımıza, '' 20 kağıdına var mısın? Kazanırsan 40 Avro olacak..Kaybedersen 20 kağıt..'' dedi..Taktik hep aynıydı. Böyle yapıp sonunda hep kazanıyordu çünkü..
Akşam yemeği yaklaştığı için oyunu daha sonraya erteleyip yemek salonuna yöneldik..
Yemekten sonra kahvelerimizi içip tiyatro salonunda öteki arkadaşlarla buluştuk..En az 1700 kişi alan tiyatro salonu ve sahnesi tek kelimeyle harikaydı..Hemen hemen her akşam yapılan gösterileri izledik sayılır..Seçilerek hazırlanmış programlar
oldukça fazla izleyici çekiyor, tiyatroda zamanında yer tutmanız gerekiyordu..
Tiyatrodan sonra başka bir salona geçip caz dinleyip kabinlerimize çekiliyoruz.. Yarın Tenerifa'dayız..

devam edecek..
Alıntı ile Cevapla
buena vista kullanıcısına teşekkür edenler
account (11-12-2010), Master (10-12-2010), neron (11-12-2010)
  #35  
Eski 12-12-2010, 11:00
buena vista buena vista bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 895/3266
652 Mesaj ına 4322 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

TENERİFA (İSPANYA)

Tenerifa 2 bin metre kare büyüklüğünde yedi Kanarya adası içinde en tanınmışı ve en büyüğü.. Üçgen biçiminde olan bu ada adını ortasında bulunan ve kışın karla kaplı olan (Tenerif ) dağdan alıyor.. Bu nedenle kimi yerlerde adanın ismi TENERİF
olarak geçiyor..Bir volkan adası olmasına rağmen güney kısmı çöl.. 3.718 metre yüksekliği olan Pico del Teide adanın ortasında ve İspanya'nın en yüksek dağı..Etrafı 2 bin metre yüksekliğe varan lavlarla kaplı..Adanın kuzey kısmı ise yeşil . Muz ve
çam ağaçları kayaların arasına saklanmışlar sanki. Domates, patates bol miktarda yetişiyormuş.
Bir saatlik otobüs turuyla şehri gezdikten sonra yine serbest kalmıştık. Bu arada, şehrin merkezinde bedavaya yapılan tansiyon ve şeker kontrolüne gözü takılan kız kardeşim bizi o tarafa sürükledi..Yemek konusunda seçici olan eniştem tatlı
konusunda hiç sesini çıkarmayıp en kötü durumda bile Roma dondurmasını kısa sürede mideye indiriyordu.Yapılan kontrolde şekeri biraz yükselmişti. Ama sorun akşamüstü kabinde içilecek rakının yanında beyaz peynir yoktu.. Barselona'da pazardan aldığım
peynir bitmişti..Hanımlar alış-veriş yaparken bizde peynir işini halletmiştik.. Ama yine de boş kalan vaktimizde hanımları beklerken bir kahvede oturup eniştem birasını ben de şarabımı yudumlamıştım. Yarım saat kadar sonra anlaştığımız yerde
buluşup gemiye döndük.

ALANTİK' TE GÜN BATIMI
---------------------------------------

Her zamanki gibi yine bizimkilerin kabininde buluştuk..Hazırlık büyüktü.. Rakı ve mezeler hazırlanmış, bende şarabımızı açmıştım..Yeteri kadar havalanmamıştı ama tadı güzeldi İspanyol şarabının..Gün batımı saat farkıyla 18.14 de..Hepimiz
kabinin balkonundayız.Güneşi izliyoruz..Koca okyanus sakin..Güneşin batışını oturduğumuz evden de defalarca izlemiştim.. Hatta Amerika'da Key West'te (Florida'nın güneyinde bir yerleşke) de eşim ve kızımla birlikte ..Ama Atlantik'de
bir başkaydı..İnsan gün batımını istediği yerden izleyebilirdi..Kız kardeşimin bir isteği daha yerine gelmişti, mutluydu.. Güneşin doğuşundan ve batışından bu kadar mutlu olan birine rastlamadım henüz..
Gerçekten Atlantik'te gün batımını anlatabilmek bana zor geldi..Yaşamak gerek.

dvam edecek..
Alıntı ile Cevapla
buena vista kullanıcısına teşekkür edenler
account (12-12-2010), Master (12-12-2010), neron (13-12-2010)
  #36  
Eski 13-12-2010, 19:33
buena vista buena vista bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 895/3266
652 Mesaj ına 4322 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

FUNCHAL (MADERİA- PORTEKİZ)

Portekiz'e ait olan Maderia (Portekizce orman anlamına geliyor ) Atlantik'te bir volkan adası..Aktif değil. Adanın uzunluğu 59 ,en geniş yeri ise 26 kilometre. 1419 yılında Portekizli kaşif Joao Goncalves Zarco tarafından keşfedilmiş. Her mevsim 18 derecenin altına düşmeyen bir iklimi var.Kentin nüfusu 120 bin. Muz tarlaları ve ağaçlarla kaplı dağlık tepelerinden kıyılardaki çiçek bahçelerine kadar ekili bir ada Maderia. Başkent Funchal 'deki pazar yerleri ziyaret edilmeli bence. Ama biz alış-veriş merkezine dalıp Portekiz şarapları topladık..Gemiye nasıl sokacaktık buda ayrı bir sorundu.
16.yüzyıldan kalma muhteşem bir katedral ve ilginç sanat galerileri var. Nedense kapalıydı.
Tarihi yapıların sayısı az ama biz yine de Monte kilisesini ziyaret ediyoruz. Epeyce tepelerdeki Monte kasabasına teleferikle çıkıyoruz ve unutamayacağımız bir görsel şölen yaşıyoruz.. Kelimelerle anlatılamayacak kadar güzel bir manzara..Tüm Funchal
sanki ayaklarımızın altında..Muhteşem bir güzellik.. Daha sonra iki kişinin yönettiği ''toboggan''lara ( bir tür kızak) ikişer kişilik guruplar halinde binip tekrar deniz seviyesine iniyoruz..Adamlar yukarda kızağa binerken çektikleri fotografları aşağıda 10 Avro
karşılığında isterseniz size satıyor.. Kızakla aşağıya inmek için 25 Avro ödüyorsunuz. Fotoğraf 10 Avro..Birde adamlar sizi tepeden aşağıya indirdikleri için bahşiş istiyorlar.. Yukarıdan aşağıya inerken çok kısa sürede resmen soyuluyorsunuz.
Ve şaraplarıyla ünlü bu adada meşhur Madeira şaraplarını tadıyoruz.. Aperatif olarak içilen bu şaraplar yemek sosları için de ideal..Bulunduğumuz yerden sahile doğru 7-8 kişilik bir gurup halinde yürüyoruz..İşlek bir caddeden karşıdan karşıya geçerken
portekizli bir vatandaş, ''no, no, nooo'' diye bağırıyor. Sol tarafımızda yaya geçidi ve trafik lambaları var.. Ama biz Türküz ve istediğimiz yerden geçeriz! Vatandaş ağzı açık, hayretler içinde bizi seyrediyor.
Maderia'da tuzla pişirilen kestane çok meşhur.. Toprak çömleğe benzer bir bir ocak içinde odun kömürü kor halinde..Ocakta üstü kapalı büyük bir tencere ve içinde tuzla pişen kestaneler..İlginç yanı tuzla pişmesine rağmen kestane kendi tadında ve yumuşak.
Saat 16.30 da gemide olmamız lazım..Neyse kontrolden sorunsuz geçiyoruz. Hepimiz yoğun bir günün ardından akşam yemeğinde buluşmak üzere kabinlerimize çekiliyoruz.
Masaya geldiğimizde eniştemin peynir tabağı ve bizimkilerin tabak dolusu acı biberi göze çarpıyordu. Akşam yemeğinin listesi yerlerimize daha önceden bırakılmıştı.. Herkes istekli bir şekilde göz atıyordu. Balık yiyeceğimi söyleyince eşim Nil, '' yeter artık başka bir şey yiyebilirsin..Yakında pulların çıkacak.'' şeklinde serzenişte bulundu. Kararım değişmedi tabii ki. Eniştem gözlerime bakarak, '' sen söyle.'' deyince, sade makarna ve iyi bir biftekle akşam yemeği sorununu çözmüş olduk..Mutluydu. Gerçekten yemekler
harikaydı. Arkadaşlarımız da listeden istediklerini seçip yedikten sonra biraz temiz hava almak ve yediklerimizi daha çabuk sindirmek için gemide dolaşmaya çıktık. Daha sonra tombala oynamak için tiyatro salonunda toplandık.. Yine hüsran..Bizden önce
İtalyan bir yolcu kartı tamamlamıştı bile..Ve kahve molasından sonra , farklı oyunlardan oluşan gösteriyi zevkle izliyoruz. Koltukların rahatlığından mı yoksa, yorgunluktan mı bazı arkadaşların uyuklamaya başladığını farkediyorum. İyi geceler faslından sonra hepimiz uyumaya kabinlere çekiliyoruz.

devam edecek..
Alıntı ile Cevapla
buena vista kullanıcısına teşekkür edenler
account (14-12-2010), neron (14-12-2010), PINAR (14-12-2010), Ramo (13-12-2010)
  #37  
Eski 14-12-2010, 19:20
buena vista buena vista bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 895/3266
652 Mesaj ına 4322 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

DENİZDE SEYİR

3600 metre derinliği olan Atlantik Okyanus'unda seyirdeyiz. İspanya'nın turistik kentlerinden MALAGA'ya doğru yol alıyoruz. Madeira'dan Malaga'ya olan uzaklık 1226 kilometre. Sabah kahvaltısını biraz geç yapıp öğlen yemeğini es geçiyoruz. Çünkü
aramızda aldıkları kilolardan rahatsız olanlar vardı.! Günü dinlenerek geçirdik . Hanımlar da fırsattan istifade alış-veriş yapıp bazı dostlara hediyeler aldılar. Akşam yemeğinden sonra yine tiyatro salonunda varyete ve akrobasi gösterilerini izledik.
Gemideki programlar harika olmasına harika da hepsine katılmak mümkün değil. Sıcak şarap , Karnaval partisi gece yarısı, ondan sonra makarna partisi daha da geç.. Belki de böyle şeyler için yaşlandık.! Yarın Malaga'dayız..Erken kalkmamız gerek.

MALAGA (İSPANYA)

Malaga, eski adıyla Malaka (balıkların tuzlandığı yer) M.Ö 800 yılında Fenikeliler tarafından isimlendirilmiş. Akdenize komşu..Önemli plajlara sahip ve 160 kilometrelik bir sahil şeridi var. Bu arada, İspanya'nın güneydeki en büyük şehri. Kültürel açıdan zengin bir tarihe sahip..12 yıl önce eşimle birlikte gezmiştim Malaga'yı..Ünlü ressam Picasso Malaga'da doğmuş..
Kültürel bir başkent ve turızmde güneyin incisi olmasının yanı sıra Malaga damak zevkine de hitap eden güzel bir şehir. Temiz sokakları ve bu sokaklardaki ufak ama hoş, pahalı olmayan lokantalarıyla güzel bir kent Malaga.
Tüm Endülüs'ü (güney İspanya) gezerken Marbella'ya da gitme fırsatı bulmuştum. Bu kasabada eşimle birlikte içtiğimiz bira, yediğimiz zeytin ve tapasların tadını hala unutamadığımı birçok dostumuza anlatmışımdır.. Kızartılmış küçük balık parçaları ve kalın tuzla sıvanmış, temizlenmeden ızgarası yapılan sardalyanın lezzeti harikaydı..Hele yanında közlenmiş kırmızı dolmalık biberden yapılmış bol zeytinyağlı ve soğanlı salatanın lezzeti, tapasların (küçük tabaklarla sunulan meze) da eklenmesiyle bir kadeh beyaz şarapeşliğinde keyfinize diyecek yoktur. MSC Fantasia gemisi Malaga limanına yanaşınca ilk hatırıma gelen bunlardı.Ve güzel anılarım vardı bu şehirde ..
Bu sabah tura katılmayıp bize ayrılan zaman içinde eşim Nil, Ahmet Cun ,eşi Suna ve ben yani 4 kişi dolaştık şehri rahat rahat..Dilediğimiz gibi hareket edip ara ara mola verip kahve içtik hep.. Bu kez tarihi binaları gezmeyip tüm zamanı delice harcadık.Bu arada,
arkadaşım Ahmet Cun balık av malzeleri satın almak istedi ve böyle bir dükkan aradık..Sonunda istediği malzemelerin tümünü hemde istediği fiyata buldu.. Hanımlar alış-veriş yaparlarken günün hızlandırılmış turuna katılan dostlarımızla sokak sanatçılarının
yaptıkları gösterileri ızlerken karşılaştık.. Şehirde neyin nerde olduğunu söyleyince bize biraz imrenmişlerdi sanki.. Biz kendimizce çok güzel bir gün geçirmiştik. Taksiye atlayıp limana geri döndük..Limanda bizi bekleyen ve gemi yolcuları için sefere konan
otobüsle de gemiye kadar gittik.. Ve kabinde dinlenmeye çekildik..
Akşam yemeğinde hep beraber buluştuk..Yemeklerimizi yedikten sonra tiyatro salonunda tekrar bir araya geldik diğer arkadaşlarla. Süpriz olarak pek tanınmamış ama harika sesleri olan Maria ve Enrico isimli iki opera sanatçısının verdiği konseri
izledik. Daha sonra her zamanki gibi uyumaya kabinlere gidiş.

DENİZDE SEYİR

Malaga Civitavecchia arası 1524.5 kilometre.Akdeniz'de seyirdeyiz. Normal hava şartlarında sabah satt 9.00 da Civitavecchia limanında olmalıyız. Bu arada, sabaha karşı 04.30 da İBİZA, 08.00 de MAYORKA, 11.00 da MİNORCA, akşam 22.30 da Sardunya ve Korsika adaları arasındaki BONIFACIO Boğazı'ndan geçeceğiz. Sabahları erken kalkamıyoruz..Sanırım yorulmaya basladık.. Kahvaltı salonunda her zaman oturduğumuz yerde yer bulamayınca başka bir masada kahvaltımızı yaptık. Ve saat 11.00 de geminin en
yüksek yerinde 16. katta hepimiz bir araya gelip bayramlaştık. Solumuzda kalan MİNORCA adasındaki tüm yerleşim bölgelerini görebiliyorduk.. Daha sonra genelde tüm yolcuların bulunduğu 6. kata indiğimizde pek kimsenin olmadığını fark ettik..Koskoca gemi
sallanmaya başlamıştı..Sanki gemi bir anda boşalmıştı.. Eniştem , rakibi Ahmet'i kağıt oynamaya davet etti.. Ben yine hakemlik görevini üstlendim.. Ahmet kazanırsa 40 Avro alacak, kaybederse 20 Avro verecekti..Kağıtlar
karıldı ve rakı eşliğinde pişti başladı.. Kabindeki yatak gidip- geliyordu sanki.. Masa ve diğer eşyalar sabit olduğu için oynamıyordu ama masa üzerindeki bardaklar devrilmek üzereydi..Geminin sallamasından ve rakı kokusundan içmediğim halde sarhoş olmak
üzereydim.. Bir parti daha..Ahmet kazanırsa 60 Avro alacaktı bu kez. Kağıt oynamasını gerçekten iyi bilen eniştemin bu kez şansı yoktu. Ahmet kazandı ve bir şişe büyük rakıda anlaştılar..Ben apar topar kabinin yolunu tuttum..Koridorda tutunmadan
yürümenin imkanı yoktu..Bir sağ bir sol yaparak 15 dakikada kabine vardım ve hemen yattım. Telefon çalınca uyandım. Kalan bir şişe şarabı alıp bizimkilerin olduğu kabine doğru giderken ortalıkta pek yolcuya rastlamadım..

devam edecek..
Alıntı ile Cevapla
buena vista kullanıcısına teşekkür edenler
account (15-12-2010), Master (14-12-2010), neron (14-12-2010), Ramo (16-12-2010)
  #38  
Eski 15-12-2010, 21:17
buena vista buena vista bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 895/3266
652 Mesaj ına 4322 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

İspanyolların meşhur üç adasını geçtikten sonra o kocaman MSC gemisi daha çok sallanmaya başlamıştı. Gemide asansörler çalışmıyordu..Her tarafta bol miktarda kese kağıtları ve poşetler göze çarpıyordu..Anlaşılan durum vahimdi..
Daha önceleri de deniz yolculuğu yaptığımdan böyle durumlarda kızarmış ekmek ve peynir yendiğinde bulantının geçtiği söylenirdi..Dostlarımızdan kime söylediysek, ''Ne kızarmiş ekmek, ne de peynir.. Su bile içmiyoruz.'' cevabını alıyorduk. Az sonra eşim
ve kız kardeşim kabine geldiler.. Yine alış- veriş yapmışlar, durumları gayet iyi görünüyordu.. Şarabı açtım çerezle birlikte yudumlarken Ahmet ve eşi Suna da bize katıldılar. Eniştem ve Ahmet rakıya öğlen başlamışlar dört saat aradan sonra devam kararı
almışlardı. Bu arada, sigara krizi tutan Suna, balkona çıkıp birkaç fırt çekip, bu işte başarılı olamayınca içeri girmişti.. Rüzgarın artmasıyla büyüyen ve gemiye yandan vuran dalgalardan kabinde bile tutunarak oturuyorduk. Artık, şarabın etkisiyle mi
yoksa dalgaların büyüklüğünden mi neden sallandığımızın farkında değildik.. Tam bu sırada geminin hava muhalefetı nedeniyle ve artan yağmurun da etkisiyle hızını düşürmek zorunda kaldığı limana (Civitavecchia- ROMA) beş saat gecikmeyle varacağımız
anons edildi..
Yemek salonunun yarı yarıya boş olduğu ve bazı masalarda tek kişinin yemek yediğini görünce şaşırmadık.. Her zamanki dörtlü masadaydı. Arkadaşlarımızdan Şeref yalnız geldi..Eşinin durumunun iyi olmadığını ve birkaç lokma yiyip hemen yanına döneceğini
söylemişti..Yemek şeçerken laf arasında bir şişe şarap da söyleyince bize bakan garson SUDARMA şaşkınlığını gizleyememişti.. Gemide en maceralı akşam yemeğini yemekteydik..Sudarma şarap şişesini garantiye alınca bize de şarap ve su bardaklarını
ara ara tutarak yemek yemek kalıyordu..Bu arada, yan masada oturan İsviçreliler kafayı çoktan bulmuşlardı.. Yemek esnasında bu havada mutfaktakilerin nasıl çalıştıklarını düşünmeden edemedik.. Yemek yerken bile zorlanıyorduk.
En uzun süren akşam yemeğimiz bitmiş, tombala oynamak için tiyatro salonunun yolunu tutmuştuk.. Az sonra tüm programları iptal edildiğini öğrendik.. Oyun salonuna gidip kumar oynayarak vakit geçirmek istedik..Kapalıydı..Sakin bir salonda oturup biraz
vakit geçirdikten sonra her zamanki gibi kabinlerimize çekildik.


CIVITAVECCHİA- ROMA (İTALYA)

Geminin sallaması sabaha karşı Sardunya ve Korsika adaları arasında ki BONİFACIO boğazına girince kesilmişti. Bize verilen programda saat 8.00 da limanda olacağımız yazılıydı. Öğle saatlerinde Civitavecchia' daydık.. Otobüse atlayıp şehrin
göbeğinde indik. Kendimiz dolaşmak istemiştik başkent ROMA'yı..Tiber nehrinin iki yakasına kurulmuş.Tarihin, dinin, sanatın iç içe geçtiği 3 bin yıllık bir kent.
3 Milyon olan kentin nüfusunun hemen hemen tüm geliri turizmden.. Yılda 70 milyon kişi ziyaret ediyor. Yarım litre su 2 Avro olursa gerisini hesap etmek kolaydır sanırım..
Vaktimiz sınırlı olduğu için pek fazla tarihle ilgilenemiyoruz..Yarım kilometrekarelik devlet VATİKAN, Vatikan tepesine kurulmuş..Ziyaret için saatlerce bekleniyormuş..Oysa bizim alış- veriş için bile vaktimiz yok! Ancak, turist otobüslerinin çevresinde sıra sıra dizildikleri Colosseum'un tarihi iki bin yıl gerilere uzanmakta. 50 bin kişilik bu amfitiyatro Roma'nın sembolu ve en büyük anıtı.
Aşk Çeşmesi'nin bulunduğu ,Piazza di Trevi devamlı suların aktığı, gece gündüz kalabalık bir meydan.. Her taraf tarih hangi birini anlatayım adeta zamanla yarışıyoruz. İtalya'nın birçok şehrini gezmeme rağmen Roma'ya gelmem kısmet olmamıştı..Şimdi Roma'dayım
ama beş saatlik zaman diliminde ne yapılabilirse onu yapmaya çalışıyoruz..İspanyol Merdivenleri'ni de gördükten sonra tüm marka dükkanların bulunduğu sokakta sevgili eniştem ile ben baş başa kalıyoruz..Bu arada, en kıyak köşeye tezgahını açan
kestaneci hayatının işini yapıyordu..Bir küllah 5 Avro.. Kestaneci dahil, elini sallasan Türk vatandaşa çarpıyordun.. Bayramı fırsat bilen vatandaşlar Roma sokaklarını doldurmuşlardı..Sakin bir sokakta restoranda oturup hanımları beklemeye başladık.
Eniştem kolay kolay şarap içmez..Bira içildiğinde tuvalet sorunu derken kahveyle beraber bir şişe İtalyan şarabı ısmarladık.. Restorandaki garsonlarla laflarken eniştem, ''Pes, karşıda oturan gurup Türk, arkamızda oturanlar da.'' demez mi? Sanki Türkler
İstila etmişti ROMA sokaklarını..Hanımlarla buluşup bizi otobüsün alacağı yöne doğru hızlı adımlarla yürüyoruz. Otobüsü kaçırırsak Roma'dan Civitavecchia'ya taksi 375 Avroya gidiyor.. Durağımıza giderken yolda kravat, cüzdan gibi ufak şeyler bile
satın alabiliyoruz. Koşuşturmaktan yorulup bir kahveye oturup otobüsü beklemeye başladık. Kahveleri içerken gelen otobüse atlayıp, '' Arrivaderci'' Roma deyip limana doğru yola çıktık..

devam edecek..
Alıntı ile Cevapla
buena vista kullanıcısına teşekkür edenler
account (16-12-2010), Master (15-12-2010), neron (15-12-2010)
  #39  
Eski 16-12-2010, 20:46
buena vista buena vista bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 895/3266
652 Mesaj ına 4322 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Akşam saat 19.00 da Civitavecchia Limanı'ndan ayrılan gemimiz, bir önceki gün dalgalı ve maceralı seyirden sonra CENOVA'ya sakin bir sekilde denizde süzülürcesine yol alıyordu..Yarın sabah saat 9.00 da limanda olacagız ..Gemide son gecemizi en iyi şekilde
geçirmek istememize rağmen çıkış işlemlerini bir an önce bitirmek ve buna benzer hazırlıklar nedeniyle pek rahat değildik..Hesapları gemi limana yanaşmadan kapatmamız ve bunun için sabah saat 06.30 da kalkmamız gerekiyordu..Sabahları geç kalktığımızda
kahvaltı kuyruğunda sırada beklemiştik..Ve on bir gün boyunca gemide yaptığımız harcamaları ödemek için de sırada beklemek zorundaydık.. Birçok konuda mükemmel yapılan organizasyonlar ne yazık ki bu iki konuda yetersizdi..Tüm yolcular gemiden inmek
için acele ediyorlardı..Bu arada, limanda bize ayrılan bölümden, bir gün önce sarı renkte etiketlediğimiz valizleri alarak ,bekleyen otobüsümüze bindik..Yine yolculardan biri ortalıkta yoktu.. 35 dakikalık bir gecikmeyle yola çıktık..Programda CENOVA'yı
gezeceğimiz yazılıydı.. Ancak, şoförümüz şehri iyi tanımadığını bu nedenle bizi Malpenza (MİLANO) hava alanı yolu üzerindeki bir alış-veriş merkezine götürebileceğini söylemişti. Milano mu yoksa alış-veriş merkezi mi tartışmalarından sonra, çoğunluk
ellerinde kalan paralarını da harcamak ve bir şeyler satın almak isteyince bir saatlik molayı da alış-veriş merkezinde geçirdik..
Otobüse binip hava alanına doğru giderken gurubun yorgunluğu belli oluyordu..Ama konuşulanlar arasında, '' ilk önce tarhana çorbası ve sebze ağırlıklı yemekler pişireceğim.'' sözleri çoğınluktaydı..
Ve Malpenza hava alanındayız..Kontrollerden geçtikten sonra '' Check in'' sırasında beklerken Hürriyet Gazetesi yazarlarından Yılmaz Özdil'i eşi ile birlikte gördük.. Gurubumuzda, konuşmasını biraz fazla seven arkadaşlarımızın arasında kalan Yılmaz Özdil
çaresizdi.! 30 dakikadan fazla bir zaman dilimini MSC gemisiyle yaptığımız seyahatı arkadaşlarımızdan dinleyerek geçirmek zorunda kalmıştı Özdil.
Biraz gecikmeyle saat 18.00 de uçağımız İstanbul'a hareket etti. Sakin bir yolculuktan sonra saat 21.30'da İstanbul'daydık.. Burada yapılan son alış-verişlerden sonra saat 23.50'de İzmir'e hareket ve 00.55'te İzmir'e varış ve seyahatimizin sonu..
Maceralı başlayan yolculuğumuz sakin, yorgun ve mutlu bir şekilde bitmişti..Her şey çok güzeldi..Dostlarımızla bir dahaki sefere görüşmek üzere vedalaşıp, evlerimize döndük. 12 günün hikayesini böylece özetlemiş oldum.
11 gece ve 12 gün boyunca MSC Fantasia gemisiyle 6683 kilometre yol katetmiştik. Belki ilginizi çeker diye aldığı m notlardan 4 bin yolcunun 12 gün boyunca tükettikleri şöyle:


Patates 8500 kg
Karışık salata 6300 kg
Karşık sebze 4000 kg
Soğan 3500 kg
Sarımsak 230 kg
Meyva 26000 kg
Et 2500 kg
Tavuk 3500 kg
Balık 3500 kg
Karides 700 kg
Makarna 4600 kg
Yumurta 64 0000 adet
Tuz 6500 kg
Peynir 2500 kg


Yolculuğumuz sırasında gidilecek yerler hakkındaki bilgiler, gece yarısından sonra kabinlere
bırakılıyordu. Gezi notları için bu bilgilerden de fazlasıyla yararlandım doğallıkla..

-BİTTİ-
Alıntı ile Cevapla
buena vista kullanıcısına teşekkür edenler
account (17-12-2010), ar_de_ (17-12-2010), neron (17-12-2010)
  #40  
Eski 25-10-2011, 19:52
buena vista buena vista bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 895/3266
652 Mesaj ına 4322 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Balkanlarda 9 gün..

SARAYBOSNA ( Bosna-Hersek)

Türk vatandaşlarına uygulanan vizesiz giriş ile cazip hale gelen eski Yugoslavya, bu seferki rotamız..İzmir'den İstanbul 'a oradan Saraybosna'ya yaptığımız uçak yolculuğundan sonra hava alanında bizi bekleyen otobüsümüze binip şehri turlamaya başladık..
1991 yılında Sırp, Hırvat ve Boşnaklar'ın kendi aralarında yaptıkları yıkıcı savaşlar sonucu Saraybosna kenti büyük tahribata uğramış..Kozmopolit bir başkent ve dini çeşitliliği ile tanınıyor. Avrupa'nın Kudüs'ü..
Müslüman, Musevi, Hristiyan ve Ortodoks nüfustan oluşan Saraybosna yüzyıllar boyu barış içinde bugüne kadar gelmiş. Kütürel ve ekonomi merkezi olan şehir yapılan yardımlarla kendini toparlamaya çalışmakta..Ancak, savaşın bariz
izleri kenti dolaştıkça kendini daha da belli ediyor.. Kentteki yapılaşma 4-5 katı geçmeyecek şekilde düşünülmüş. '' Tito binaları'' olarak bilinen yapılarda yaşam devam ediyor.
Bu arada, Başçarşı, Bey Cami, eski Ortodoks Kilisesi, Savaş Tüneli, Sinagog, 1914 yılında Franz Ferdinand suikastinin gerçekleştiği Latin Köprüsü, tarihi Morica Han, kentin dinsel kozmopolitliğini yansıtan Katolik Katedrali ve Eski Kütüphane
görülmesi gereken yerlerden bazıları..Şehir turumuz bittikten sonra otelimize yerleşip kısa bir moladan sonra gurubumuz için organize edilen Boşnak Gecesı'ne katılıyoruz.. Folklor dansları eşliğinde meşhur boşnak böreği ve kuzu tandırın
tadına varıp, geç vakit yorgun bir şekilde otele dönüyoruz..

MOSTAR

Sabah kahvaltısından sonra otobüsümüzle yaklaşık 2 saatlik bir yolculuktan sonra Mostar'a varıyoruz. 1992 savaşında Hırvatlar tarafından yıkılan köprüsüyle anılan ve şehre ismini veren Mostar, Hersek'in Başkenti..Savaştan sonra şehirde
büyük zarar gören binalar tamir, tarihi eserler restore edilmiş. Neretva nehri üzerinde, Mimar Sinan'ın öğrencilerinden Mimar Hayreddin'in 1557 de inşa ettiği Mostar Köprüsü aslına uygun olarak Türkiye'nin de katkılarıyla yeniden yapılmış..
Diğer taraftan Kuyumcular Çarşısı, Mehmet Paşa Cami, Eski Hamam, Tabakhane ve dönemin tipik Osmanlı evini yansıtan Muslim Bey Konağı ile Türk Evi ziyaret ettiğimiz yerler arasında..


DUBROVNİK (Hırvatistan)

Sabah erkenden yola koyulduk..Dağlık yollar oldukça virajlı ve yorucu. Dubrovnik'e gelmeden Cavtat'a uğruyoruz. Cavtat , Dubrovnik'in 20 km güneyinde bulunan sakin bir tatil kasabası.. Yeşille mavinin birbirine uyum sağladığı bu tatil beldesi yazın yorgunluğunu henüz üzerinden atamamış.
Geldiğimiz yolu geriye dönüp tepeden Dubrovnik'i seyrediyoruz.. Hemen hemen tüm otubüstekiler gördükleri manzara karşısında şaşkınlıklarını gizleyemediler. Pile kapısında otobüsümüzden inip, orta çağdan kalma tarihi eserleri ile
ünlü kenti bir kaç saat gezdik. Bu esnada kuleler, muhteşem surlar, 14. yy' den kalma ve dünyanın en eski eczanesine de ev sahipliği yapan Francis Manastırı, Rector sarayı, Onofrio Çesmesi, orlando heykeli, gümrük binası gördüklerimiz arasında olanlar..Şehir kapıları da bunlara eklenebilir.
Hırvatistan'ın 1991 de Yugoslavya'dan ayrılışı sırasında çıkan iç savaşta, sırp saldırıları nedeniyle büyük hasar görmüş olan bu eski şehir, UNESCO'nun başlattığı restorasyon çalışmaları ile eski görünümünü
kazanmış yine..Bu arada, Dünya Mirasları Listesi'ne alınmış bu eski şehir UNESCO tarafından.
Haziran ve Eylül ayları arasında otellerde yer bulmak çok zor ve pahalı.. Bu nedenle halk turistlere evlerini açıyor..Bazı evlerin duvarlarında ''SOBE'' yazılarına rastlamanız; ''kiralık oda'' var anlamına geliyor. Kimileri banyolu, kimilerinde ise mutfak var. Bu, '' SOBE'' ler halkın geçim kaynağı.

KOTOR ve BUDVA ( Karadağ)

Kahvaltı sonrası Dubrovnik'ten ayrıldık.İki saat kadar süren bir yolculuktan sonra yine sınırda pasaport işlemleri. Görevli otobüse biniyor, yüzünüze bakıp pasaportları topluyor..Bazen yarım, bazen de bir saat kadar sürüyor işlemler.Karadağ sahillerindeki dar boğazlarlarla, karanın iç kesimlerine kadar giren koylar dantel gibi işlenmiş gerçek doğa harikası.Büyüleyici bir güzellik. İrili ufaklı sahil kasabalarını geçtikten sonra doğal bir liman olan
Kotor geliyor. Dar boğazların birbirine bağladığı 4 koydan oluşuyor. Deniz yüzeyinin en son yükselişi sırasında sular altında kalmasıyla ortaya çıkmış..Kıyıları çok fazla girintili çıkıntılı bir körfez. Balık bol. Hemen hemen gurubumuzdaki tüm arkadaşlarımızın çok beğendiği turistik bir yerleşke. Bir de buradaki kadınların güzelliği dikkat çekici.. Uzun kol ve bacaklar, estetik bir görünüm. Tüm vücut orantılı. Slav ırkının özelliği bu olsa gerek.
Budva'ya gelmeden doğal bir koy üzerinde bulunan Sveti Stefan'ı gezmeden yapamadık. Daha çok ünlülerin tercih ettiği tatil kasabası..Ev fiyatları uçmuş..Normal bir dairenin fiyatı 1 milyon Avro. Kendilerinin olsun.
BUDVA ise Adriyatik kıyısındaki en eski yerleşim yerlerinden. Gerçekten güzel bir sahil kasabası. Koylarda midye ve istiridye yetiştirme çiftlikleri göze çarpıyor .Burada pek çok restoran balık şeçeneklerine ve deniz ürünlerine sahip. Kısa bir
şehir turundan sonra otele yerleşiyoruz.. Yarın Arnavutluk'un başkenti Tiran.

devam edecek..
Alıntı ile Cevapla
buena vista kullanıcısına teşekkür edenler
account (26-10-2011), Master (26-10-2011)
Cevapla


Konuyu Toplam 1 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş arama yap
Modları Göster

Yetkileriniz
Yeni konu açabilirsinizdeğil
Yanıt gönderebilirsiniz değil
Eklenti gönderebilirsiniz değil
Mesaj düzenleyebilirsiniz değil

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Açık
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 13:23 .


Telif Hakları vBulletin v3.5.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Tercüme ve Tasarım : Arka & Bahce