Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Arka BahÇe - Sayfa 40 - Arka BahÇe Forumu
Arka BahÇe Forumu  

Geri Dön   Arka BahÇe Forumu > Arka BahÇemiz > Arka BahÇe
Kullanıcı ismi
Şifreniz
Kayıt ol SSS Üye Listesi Takvim Arama Bugünkü Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Arka BahÇe
Konudaki Cevap Sayısı
14498
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
664181

Cevapla
 
Konu Seçenekleri Modları Göster
  #391  
Eski 15-03-2007, 20:33
alihoca alihoca bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 361/2464
166 Mesaj ına 2501 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Arka BahÇe'miz;

Hanımeli değince,
Missler gibi hanımeli çiçekleri açınca,
Daha bi güzel olmuş sanki.
Alıntı ile Cevapla
alihoca kullanıcısına teşekkür edenler
account (16-03-2007), AnnE (16-03-2007), dentist (16-03-2007), faurecia (28-03-2007), flz (15-03-2007), neron (19-03-2007)
  #392  
Eski 16-03-2007, 21:54
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5527 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

sontur07.jpgBiraz önce Miiliyet'in sitesine bakınca bu fantastik resmi gördüm.Ama artık fantastik değil, belki de bazılarımızın ya da bazılarımızın çocuklarının ya da belki de onları çocuklarının göreceği bir '' manzara''. Belki bizlerin tozolmuş kemiklerinden parçalar taşıyacak olan manzara. Bu manzarayı, yıllar önce, hani bazılarımızın ''artık'' nefret ettiği Orhan Pamuk'un, maalesef ki bana, bence kurumaya başlayan edebiyatımızın bir tuhaf kıvılcımı gibi gelen ve bu bahçede belki defalarca adından söz ettiğim ''Kara Kitap'' ında gördüğüm o meşum manzaraydı bu.

Sözün bittiği ürperticilikteki bu resmi bundan yıllarca önce anlatmış olan yazarın Kara Kitabında, bu resmi tasvir eden öyküsünden bir alıntı :


"... besbelli, kısa bir zaman sonra, bir zamanlar 'boğaz' dediğimiz o cennet yer, kara bir çamurla sıvalı kalyon leşlerinin, parlak dişlerini gösteren hayaletler gibi parladığı bir zifiri bataklığa dönüşecek. sıcak bir yaz sonunda ise, bu bataklığın, kçük bir kasabayı sulayan alçakgönüllü bir derenin tabanı gibi yer yer kuruyup çamurlaşacağını, hatta binlerce geniş borudan şelaleler gibi gürül gürül akan lağımların suladığı yamaçlarda otların ve papatyaların yeşereceğini tahmin etmek zor değil. kız kulesi'nin bir tepenin üstünde korkutucu gerçek bir kule gibi yükseleceği bu derin ve vahşi vadide yeni bir hayat başlayacak..

... ama asıl hazırlıklı olmamız gereken şey, bütün istanbul'un koyu yeşil lağım şelaleleriyle suluyacağı bu lanet çukurda, tarih öncesinin yer altından fokurdayan zehirli gazlar, kuruyan bataklıklar, yunus, kalkan ve kılıç leşleri, ve yeni cennetlerini keşfeden fare orduları içerisinde çıkacak yepyeni bir salgın hastalığıdır. biliyorum ve uyarıyorum: o gün, dikenlitellerle karantinaya alınacak bu hastalıklı bölgede olup biten felaketler hepimizin içine işleyecek.

bir zamanlar, boğaz'ın ipek sularını gümüş gibi ışıldatan mehtabı seyrettiğimiz balkonlardan gömülemedikleri için alelacele yakılan ölülerden çıkan mavimsi dumanın aydınlığını seyredeceğiz artık. boğaz kıyılarındaki erguvan ve hanımellerinin bayıltıcı serinliğini koklayarak rakı içtiğimiz masalarda çürüyen ölülerin genzimizi yakan o küfle karışık kekre kokusunun tadını alacağız. balıkçıların sıra sıra dizildiği o rıhtımlarda boğaz akıntılarının ve bahar kuşlarının huzur veren şarkılarını değil, bin yıl süren genel aramaların korkusuyla denize dökülmüş çeşit çeşit kılıçları, hançerleri, paslanmış pala ve tabanca ve tüfekleri ele geçirip ölüm korkusuyla birbirlerine girenlerin haykırışları duyulacak. bir zamanlar deniz kıyısındaki köylerinde yaşayan istanbullular, akşam evlerine yorgun argın dönerlerken yosun kokusunu duymak için otobüs pencerelerini fayrap açmayacaklar; tam tersi, çürümüş ölü ve çamur kokusu sızmasın diye alevlerle aydınlanan aşağıdaki o korkunç karanlığı seyrettikleri belediye otobüslerinin pencere kenarlarına gazete ve kumaş parçaları sıkıştıracaklar...

... şehrin ışıklarına dönerken, felaket anlarında ölümü karşılamanın en mutlu yolunun bu olduğunu düşünerek uzak bir sevgiliye acıyla sesleneceğim: canım, güzelim, kederlim, felaketler zamanı gelip çattı, gel bana, nerede olursan ol, ister sigara dumanıyla dolu bir yazıhanede, ister çamaşır kokan bir evin soğanlı mutfağında, ister dağınık mavi bir yatak odasında, nerede olursan ol, vakit tamam, gel bana; yaklaşan korkunç felaketi unutmak için perdeleri çekili yarı karanlık bir odanın sessizliğinde bütün gücümüzle birbirimize sarılarak ölümü beklemenin zamanı geldi artık."
Alıntı ile Cevapla
AnnE kullanıcısına teşekkür edenler
faurecia (28-03-2007), flz (16-03-2007), Lizzy (16-03-2007), meraklı (16-03-2007), Ramo (17-03-2007), Süvari (17-03-2007)
  #393  
Eski 17-03-2007, 01:16
dohol dohol bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Oct 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 187/292
54 Mesaj ına 2054 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Küresel ısınma..

Yukarıdaki resmi görünce gerçekden etkilenmemek mümkün değil ve küresel ısınma gerçekten kısa-orta ve de uzun vadede (borsayada dokunmuş olduk) büyük bir tehdit olarak önümüzde duruyor.

Peki nedir küresel ısınma ve sera etkisi:

Küresel ısınma nedir?

İnsan tarafından atmosfere verilen gazların sera etkisi yaratması sonucunda dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasına küresel ısınma deniyor. Sera etkisinin artması, atmosferin üst bölümünün yani stratosferin soğumasına, alttaki troposferin ise ısınmasına yol açıyor.

Sera etkisi doğal

Sera etkisi doğal bir süreç. Sera etkisi, dünyada yaşam olması için gereken sıcaklığı sağlıyor.

Su buharı, karbondioksit ve metan gazı, dünyanın üzerinde doğal bir örtü oluşturuyor. Ancak fosil yakıtların kullanılması ve ormanların yok edilmesi, bu örtüyü oluşturan gazların, atmosferde normalin çok üzerine çıkmasına neden oldu.

Dünyanın yüzeyi güneş ışınları tarafından ısıtılıyor. Dünya bu ışınları, tekrar atmosfere yansıtıyor.

Dünyaya ulaşan güneş enerjisinin yaklaşık yüzde 70'i, böylece tekrar uzaya gönderilmiş oluyor. Ancak bazı infrared ışınlar, sera gazları tarafından tutuluyor. Bu da atmosferin, ısınmasına neden oluyor.

Sera etkisi, dünyanın yeterince sıcak olmasını sağlıyor. Ancak bazı bilim adamları, insan tarafından fazla miktarda sera gazının atmosfere verilmesinin bu karmaşık dengeyi zedelediği ve küresel ısınmaya neden olduğu görüşünde.

1980'den beri sürekli ısınan dünya, 2003'te son 18 yüzyılın tepe noktasına ulaştı.



Konu gerçekden sayfalar boyu incelenip irdelenebilecek ve internette kolaylıkla ilgili yazılar bulunabilecek bir konu ama benim bu kadar yazı sonrası değinmek istediğim konu farklı; Anne' nin mesajındaki resim aslında dramatik olmakla beraber gerçekçi değil çünkü küresel ısınma sonucu özellikle tatlı su kaynaklarının azalması beklenirken buzdağlarının erimesi sonucu deniz seviyesinin ise yükselmesi beklenmektedir.

Sonuç olarak eğer birşeyler yapılacaksa gerçekçi olmasa bile dramatik resimleri kullansınlar ama artık birşeyler yapsınlar yada yapalım.
Alıntı ile Cevapla
dohol kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (17-03-2007), dentist (17-03-2007), Lizzy (17-03-2007), meraklı (17-03-2007), Ramo (17-03-2007), Süvari (17-03-2007)
  #394  
Eski 17-03-2007, 20:56
Süvari - ait Avatar
Süvari Süvari bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: İstanbul
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 685/2402
454 Mesaj ına 1691 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Zamanında İstanbul un kurtuluşunu kutlayayım dediğimde bir soru gelmişti Master'dan..

Gerçekten kurtulmuş mu?... diye


İstanbul'u Düşünüyorum


İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalıçarşı
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Loş kayıkhanelerıyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geciyor kaldırımdan;
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
Bir şey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;
Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;

İstanbul'u dinliyorum.

Orhan Veli Kanık


Şairler boşuna kapatmayacak artık gözlerini...Kapatmadan kalemleri yazamayacak...

Belkide gözlerini kapatanlar açmalı artık. Sanki martı öyle diyor böyle bakarak...


Alıntı ile Cevapla
Süvari kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (17-03-2007), buena vista (18-03-2007), dentist (17-03-2007), faurecia (28-03-2007), flz (17-03-2007), Lizzy (18-03-2007), meraklı (17-03-2007), Ramo (17-03-2007)
  #395  
Eski 25-03-2007, 13:52
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5527 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Bir Pazartesi akşam üstü trafiği.Sanki diğer günlerden farkı varmış gibi.Yoğun, sıkıcı,gergin. Birisi körpüde intihar ''girişiminde'' bulunuyor. Trafik daha yoğun, daha sıkıcı, daha gergin. Radyolardan bu sinir bozucu haberi duyanların ''şovmen it'', '' atlayamaz hıyar'' , '' bir sen eksiktin'', '' itin gitsin'' gibilerinden duygu dolu tepkileri.

Onun yolu köprüye değil, ama yollar ortak.Köprüye girmeden sapacak bir yana.''İntihar girişimcisini'' de duyar duymaz, körpü yolundan kaçıp, şehrin yeni semtlerinden, daha da yeni semtlerine sapa sapa yanındakini bırakacağı yere ulaşır.

Yolun sonuna doğru, o çok az gördüğü ama çok konuştuğu, o çok az tanıdığı ama çok paylaştığı adamın oralardadır tesadüfen. İntihar girişimcisi çıkmıştır aklından. Soğuk suya teması ile göğsü parçalanıp kulaklarından fışkıran kanlar serin akıntıda çözünüp yok mu oldu. Kırılan önce bacakları mıydı, kollarımı yoksa boynu mu ? Suyla temas anında gözleri açıkmıydı, gördümü akşam ışıklarını hızla süzülürken suya doğru.Yoksa hala parmaklıklara tutunmuş , en yakındaki bezgin polis memurunun yakarak uzattığı Winston'u mu çekiyordu derin derin? Belki de Beylerbeyi karakolunda bir sandalyede oturmuş kendisine terapi uyguluyor gibi yaparken aslında dalga geçenlere boşboş mu bakıyordu.O nun bu halini gelip görmesini istedikleri yetişebilmiş miydi o O'nun için muhteşem manzaraya?

Çoktan unutmuştu intihar girişimcisini; tesadüfen O'nun oralarda olduğu adamı aradı. Selam, sabah , nerdesin, hoşgeldin,şaşkın kısa lafların ardından , senin oralardayım, gel, birer duble, ile sözleştiler On dakika sonrası için, trafik ışıklarının altında.

On dakika sonra, ışıkların altında bekliyordu, yaşının, yaşamının, yaşanmayasıların izleri omuzlarında, geldi, bindi arabaya az konuşarak gittiler dördüncü sandalyenin boş bekletileceği yere.

Oturdular, az yediler, çok içtiler. O anlattı, diğeri dinledi, O anlattı diğeri dinlemedi, O anlattı diğeri hissetti, O anlattı, diğeri anlamadı. O ağladı diğeri göstermemeye gayret etti, o sustu, diğeri konuşamadı.Memleket lafları geçti, dünya lafları ; umutlardan söz edildi, umutsuzluk ağır bastı, geçmiş dendi, gelecek...Geçmeyenler, gelemeyenler çöktü alkollü sigara bulutunun arasına.Bulut sızdı kulak deliklerinden, göz pınarlarından, sinir uçlarından beyne, yüreğe.

Bindiler arabaya az konuşarak gittiler.

Köprü trafiği hala tıkalı, yeni intihar girişimcilerini bekliyor köprü.
Alıntı ile Cevapla
AnnE kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (25-03-2007), dohol (25-03-2007), Emin (28-03-2007), flz (25-03-2007), Lizzy (25-03-2007), neron (26-03-2007)
  #396  
Eski 25-03-2007, 17:16
Lizzy - ait Avatar
Lizzy Lizzy bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2007
Bulunduğu Yer: İstanbul
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 82/262
70 Mesaj ına 293 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Gittiler işte...

İyi komşulardı.Görünce sinirlenmeyeceğiniz cinsten.İkisini de severdim,en çok da Daisy'lerini.Kulaklarını savura savura koşmaya başlardı uzaktan beni görünce.Herşey yolundaydı o zamanlar...
Çok sevdikleri arkadaşları ölünce onun köpeği Tarçın'ı da aldılar eve,içlerine sinmedi onun ortada kalması .İki köpek zaten yabancı değildi birbirlerine,çok mutluydular birlikte.Ben de öyle...
Heyecan yapıp havladıkları da olurdu bazan. Giderek apartmandakilerden şikayetler gelmeye başladı.Bazan birini alıp oyalardım,onu mu kendimi mi,o da meçhul...
Davalar açıldı,mahkemeler,şunlar bunlar.Sonuçta bir köpeğin uzaklaştırılmasına karar verildi.Tek bir köpeğe izin vardı.Beklediğim gibi gelişti sonrası...
Ayıramadılar o ikisini.Kıyamadılar bu dostluğun bitmesine.Ve bugün başka bir yere taşındılar.Uğradılar son kez,vedalaştık.İki güzelle de son kez poz verdik beraber.Ağlamayacağım,söz verdim.Sadece küstüm gene.
__________________
VAR'la YOK arasında dar bir alan var ya,işte oraya bayılıyorum...
Alıntı ile Cevapla
Lizzy kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (25-03-2007), buena vista (26-03-2007), dohol (25-03-2007), Emin (28-03-2007), faurecia (28-03-2007), neron (26-03-2007)
  #397  
Eski 26-03-2007, 00:10
alihoca alihoca bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 361/2464
166 Mesaj ına 2501 Kere teşekkür edildi
Tanımlı İlk İsyan

Ezen ve ezilenin olmadığı, insanın insana kulluk etmediği insanca hakça bir düzen için İnanmış, adanmış ve başkaldırmış ilk gençlik yıllarını anlatacaktı ona. Kanının deli gibi çağladığı, aklının; olmazların olur, yenilmezlerin yenilir kılınabileceğine inanacak kadar saf olduğu idealist yılları anlatacaktı.

Aynı yıllarda doğup aynı yollara baş koyan bir başka isyankâra bildiklerini tekrarlamak da değildi amacı. Dünyaya isyanın anlatısı sadece girizgâhtı konuya. Yaradanına sitemle başlayıp, yaradılışına sebep olanların cümlesine karşı ilk isyanını anlatmaktı dileği. On yedi yaşın kuşanmışlıkları içinde isyanın şekli şemali de çok önemli değildi aslında.

Ama nedeni önemliydi, anlatmalıydı mutlaka. Çünkü onun ''abartı'' olarak nitelediği üslubun nedeni tam da buydu işte.

Gülmenin delilik, ağlamanın zayıflık, sevgiyi dillendirmenin ayıp sayıldığı Anadolu’mu karış karış gezmiş birine bunları anlatmak da inadına zordu yani. Ama bunların yürekte yol açtığı yaraların ne kadar kabuk bağlasa da zaman zaman ve kimi darbelerle ılık ılık kanayışından söz etmeliydi.

Sevgiyi ifade edemeyişin nedenlerini ve zorluklarını zamanla öğrenmenin bile, sevginin dile gelip, el ve göz dokunuşlarına yansımasına olan ihtiyacı bir türlü körleyemediğini, istek ve beklentisini de engelleyemediğini itiraf etmek ne zordu.

Kurulu yer sofrasına dizilmiş ailenin tüm büyüklerine; on yedi yaşın adanmış ve inanmış isyankârlığına sığınıp, isyankârlığın kuşanmışlıklarından cesaret alıp ‘Bir kez olsun Oğluuum diyemez misiniz’ diye başlayan ve sofrayı ters çevirip çıkan ilk isyandı anlatılması gereken.

Şöyle yüreklere işlemiş derinliklerden kopup gelen, sımsıcacık seslere bürünen ‘Yavruuum, Guzuuum, Gardaşııım’ sözlerini duyamamanın, yine kökeni sevgi olan dokunuş ve okşamaları sırtında hissedememenin, kişiliğinde açtığı onulmaz yaraları, ağlayıp zırlamadan anlatabilmenin ‘bir yolunu bulurum inşallah’ diye söylendi kendi kendine.

Serilip serpildikçe arkadaş, eş, dost diye başlayarak Anadolu çocuklarının hepiciğinin aynı yaralarla közlendiğini de öğrenmişti. ‘Hep bana Rab bana’ diyecek kadar da bencil olmayı başaramadığı için, acısını yüreğine gömmesini öğrendiği gibi. Hatta kendi için sızlanmak bi yana, hiiç duymadığı, hiiç hissetmediği şeyleri sevdiklerine verebilmenin yollarını aramak, yıllarca baş uğraşısı olmuştu.

Kâh, bir Yılmaz GÜNEY filminde duyduğu ‘Gülüüüm’ sözünü aynen onun güzelliğinde söyleyebilmek için günlerce, kâh, Bugünün Saraylısı dizisinde Ahmet MEKİN’İN saraylı kadını oynayan Sema YUNAK’a ‘Hanımııım’ diye yüreğin en sıcak köşelerinden gelen seslenişini, geceler boyu deli tekrarlarla tekrarlaması hep ondandı. Gittiği yerler, seyrettiği filmlerde görüp duydukları ve okuduğu binlerce kitaplarda, arayıp, bulup, buluşturdukları ile sürüp giden çabalarda öyle.

İnat da muratmış gerçekten. Sazına değilse de sözüne, yazısına, dokunuşa yansıtabilmeyi azıcık da olsa becerebilmişti. İşte, zamanla sesleniş ve dışa vuruşlarının biraz biraz gözlere, dokunuşların birazcık mayışmalara, seslerin gülüşlere yansıyan sevincini görmenin, ona kalan tek mükâfat olduğunu anlayabilecek kaç kişi vardı ki?

İşte, yorgun bir mesai dönüşü evinin ve yüreğinin kaçıp sığındığı bir köşesinde, tek lüksü çay keyfi için bir iki şey atıştırırken telefon çaldığında; günlerdir beklenen ve şerefine kaldırılan sandalyelerin boşluğuna defalarca anlatılanlar bunlardı işte.

Sevinçten şaşırıp eşofmanının üstüne pantolonunu giyemeyince küfretti. Cadı kızlarının ‘neden eve gelmiyoor’ deyişlerine ne söylediğini sonradan hatırlayamadı bile.

Işıkların altında varıp hasret duyduğunu beklerken, bir taraftan da kendisine onu daha fazla ağulara beleme diye sıkı sıkı tembihlemeye başladı.
Alıntı ile Cevapla
alihoca kullanıcısına teşekkür edenler
buena vista (26-03-2007), dentist (26-03-2007), dohol (26-03-2007), Emin (28-03-2007), faurecia (28-03-2007), flz (28-03-2007), kasved (27-03-2007), korhan (28-03-2007), Lizzy (10-04-2007), meraklı (26-03-2007), neron (26-03-2007), R.W (07-07-2007), Süvari (26-03-2007)
  #398  
Eski 26-03-2007, 08:47
meraklı - ait Avatar
meraklı meraklı bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Bulunduğu Yer: Koşuyolu
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 287/1518
251 Mesaj ına 1077 Kere teşekkür edildi
Red face

Ne hoştur ki varılamaz sanılan yerlere varıldığında alınacak keyfi ve lezzeti yaşamak....Ne hoştur ki gençlik isyanlarının ileri dönemde olgunluğun deminde hayatı daha farklı lezzetlerle görmek...Ne hoştur ki hasret duyduğun ,beklediğin ve özlediğini , anlamlı -aslında anlamsız bir heyecanla yanında hissetmek sonra da gelişiyle o süprizi doyasıya yaşamak...

Biz mi zoruz, hayat mı zor...Yaşamaya çalıştıklarımız mı zor aslında yaşamış olduklarımız mı ?

Neyse....gün güzel, özlem güzel, insan güzel...Kavuşmak mı.. en güzel....

Kalın sağlıcakla........
Alıntı ile Cevapla
meraklı kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (26-03-2007), buena vista (26-03-2007), dohol (26-03-2007), Emin (28-03-2007)
  #399  
Eski 28-03-2007, 00:11
Emin - ait Avatar
Emin Emin bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Mar 2006
Bulunduğu Yer: Antalya
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 305/762
198 Mesaj ına 2281 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Yazmakta Zor

Birbirinden güzel, birbirinden derin, birbirinden engin, birbirini ele veren hoş yazıları peş peşe okudum.

Elbette konuşmak zordu, dinlemek daha zor ama!

Belki de en zoru anlamaktı.

Yoksa anlaşılmak mıydı?

Konuşabilmek için, konuşabilecek insanlara gerek vardır.
Konuşabilecek yürek, nereye bakabileceğini bilecek göze gerek vardır.
Elini nereye koyacağını, boynunu ne yana çevireceğini bilmeye gerek vardır.

Bu üç önermenin de koşulları varmış varmasına ama neticede kesmemiş ikisini de.

Oturmuşlar, bir de Arka Yazıya yazmayı denemişler; iyi de yapmışlar.

Yüreklerine sağlık.

Duygularım sulandı.
Alıntı ile Cevapla
Emin kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (28-03-2007), AnnE (28-03-2007), flz (28-03-2007), meraklı (28-03-2007), neron (28-03-2007)
  #400  
Eski 28-03-2007, 10:37
meraklı - ait Avatar
meraklı meraklı bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Bulunduğu Yer: Koşuyolu
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 287/1518
251 Mesaj ına 1077 Kere teşekkür edildi
Cherry

Alıntı:
Emin´isimli üyeden Alıntı
.............

Konuşabilmek için, konuşabilecek insanlara gerek vardır.
Konuşabilecek yürek, nereye bakabileceğini bilecek göze gerek vardır.
Elini nereye koyacağını, boynunu ne yana çevireceğini bilmeye gerek vardır.
.........................


Kurgular, kurgulanacak olaylar içindir...Hayallenmeler içersindeki asılsız dengesizliğin sözde dengelendiğini sandığı yerdedir..Sadece olmasının istendiği şekliyle yaşanmaya çalışılandır. Amaçlar farklıdır, yaşananlar farklıdır, yaşanılan sanılansa daha farklıdır.

Kuruduğu sandığı gözyaşları akıyor, içi acıyor, ifadede yetersizliğinin o iç bunaltan sıkıntısını yaşıyor. Güçlü görünmenin sadece kendine getirdiği, umursamaz görüntüsünün sadece kendine yaşattığı acıyı biliyor....alınan eğitimlerin gerçek hayatla örtüşmediğinin bilincinde -anlatmaya çalışıyor...Hissetmek gerek, kabul etmek gerek - olduğu gibi ve yaşamak gerek......

Alınıp verilenlerin sahtesinde, acının katre katre derinliğinde "nerede hata yaptım" sorusunun cevabı olmaksızın, değiştirilmek, sorgulanmak ve zorla suçlu hissettirilmek üzere ...yaşam devam ediyor..devam da edecek....

Ama o da hep sevmeye devam edecek...Olumsuzluklar ne kadar fazla ve yoğun olursa olsun...

Hayat güzel, gün güzel...olanı olduğu gibi kabul edip değiştirmeye çalışılmadığı sürece...


Hoşçakalın............
Alıntı ile Cevapla
meraklı kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (28-03-2007), Emin (31-03-2007), flz (28-03-2007)
Cevapla


Konuyu Toplam 1 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Konu Seçenekleri
Modları Göster

Yetkileriniz
Yeni konu açabilirsinizdeğil
Yanıt gönderebilirsiniz değil
Eklenti gönderebilirsiniz değil
Mesaj düzenleyebilirsiniz değil

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Açık
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 14:36 .


Telif Hakları vBulletin v3.5.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Tercüme ve Tasarım : Arka & Bahce