Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Notlar - Sayfa 5 - Arka BahÇe Forumu
Arka BahÇe Forumu  

Geri Dön   Arka BahÇe Forumu > Nadas Alanı > Dünya Hali > iç-dış politika
Kullanıcı ismi
Şifreniz
Kayıt ol SSS Üye Listesi Takvim Arama Bugünkü Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Notlar
Konudaki Cevap Sayısı
143
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
73376

Cevapla
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
  #41  
Eski 25-04-2006, 01:17
Ömmes - ait Avatar
Ömmes Ömmes bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 66/151
31 Mesaj ına 225 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Haberi nereye koymalıyım bilemedim

İSRAİL GÜNDEMİ

İSRAİL GÜNDEMİNDE BUGÜN
24.04.2006 PAZARTESİ

OZEL HABER:

YEDIYOT AHRONOT
YAZARI: OFER PETERSBURG
TERCUME: RAFAEL SADI

IRAN'I YENIDEN INSA EDEN ISRAILLILER.

ISRAILLI MUHENDISLER IRAN YONETIMININ DAVETI UZERINE 3 HAFTA IRAN'DA CALISTILAR.

Belki bu bilim kurgu gibi duyulacak ama Israilli Uzmanlar bu gunlerde Iran'a gogusledigi aci depremlerde meydana gelen hasarlarin onarilmasinda el vermekteler ve yardimci olmaktadirlar.

Daha bu hafta 3 Israilli Muhendis Tahran'dan donduler. Israil'in en buyuk dusmani olan Iran'da 20 gun gecirdikten sonra. Ekibin bas'i YEDIYOT AHRONOT'A Iranlilarin kendilerini SICAK BIR SEKIDLE KARSILADIKLARINI, Tahran'li Yahudiler ile duygusal bulusmalarini ve Nukleer Santral cevresindeki ziyaretlerini anlatti.

Nukleer Proje, Uzun Menzilli Fuzeler, Soykirim Inkarciligi - bunlar son aylarda Tahran asiri yonetimiden duymaya alistigimiz konulardir. Iran Devlet Baskani Ahmedinecad her firsat'ta Israil'i suclamaktan ve hatta yok etmekten geri kalmamaktadir. Ancak buna paralel olarak ta son depremlerde hasar goren ulkesini onarmakta Israil Beyin Guc'unden yardim almaktanda geri kalmamaktadir.

Son olarak 3 Israilli Alt Yapi muhendisi danisman Resmi makamlarin daveti uzerine hasar goren alt yapi ve yollarin onarimi ile ilgili olarak Iran'i gizlice ziyaret ettiler. 3 uzman danisman Hamursuz bayrami nihayetinde Israil'e donduler ve Yediyot Ahronot'a "Aleni olarak Israil ile Iran arasinda mevcut olan catisma ile iki ulke arasindaki ticari isbirliginin derinligine sasirdik". Iki ulke arasindaki ticari iliski yillik 10 milyonlarca dolari geciyor.

Bizleri buyuk bir sicaklikla karsiladilar. Refakatcilerimiz tarafindan herhangi bir dusmanlik hissetmedik.

Bu iliski bu sekilde gerceklesiyor, hem'de ilk kez degil: Iranlilar calismayi evvelce ortaklarindan birinin Israil Devlet kurumunda calismis olan bir Hollandali sirket'e siparis ediyorlar. Hollandali sirket Alt Yapi ve Yol hasar Onarim konusundaki Isralli Uzman dansimanlari ve muhendisleri davet ediyor.
Ki bu alt yapilar 70'liyillarda Israilli sirketler tarafindan insa edilmistir mesela SOLEL BONEH gibi, Ayetullah Ihtilali oncesi tabii. Bundan 3,5 yil once Iran Tarim Bakanligi BUSHEHR SERIDI Mustesar Yardimcisi GIZLI bir iadei ziyarette bulunmus ve Israil'den stok yenileme ve tarim araclari alimi gerceklestirmistir.

Israillilerin son gezisinin amaci sadece DANSIMANLIK idi. Ozellikle hasar gormus olan bazi koprulerin nasil kuvvetlendirilecegi, bazi su ve kanalizasyon altyapi tesisatlarinin ne sekilde onarilabilecegi ve hasarli kara yollarinin onarimi ile ilgili danismanlikti. Israilli uzmanlar Israil pasaportlarini Hollanda da teslim ettiler ve Hollanda'dan aldiklari OZEL gecis belgesi (lese pase) ile yolculuklarina devam ettiler. Bu gecis belgelerinde Israilli olduklari belirtilmemekteydi.

TAHRAN'A VARIS:

Bizi ayri bir kapidan cikardilar..

Son 15 yil icinde Irandaki 5inci ziyareti olan Ekibin Basindaki Uzman (47) Hollandadan ara istasyon yaptigimiz bir ulke'ye uctuk ve oradan da Tahran'a devam ettik. Tahran hava alaninda bizi Iran Hukumetinden biri karsiladi ve bizi ayri bir kapidan cikartti. Orada bize kalis suremiz kadar vize ve oturma musadesi verildi. Ve cikista da bu oturma musaadesini iade ettik.

Hava alanindan bizi Yahudi mahallesine yakinolan cok lux bir otel'e yerlestirdiler. Iran Guvenlik Servisine bagli bir gorevli surekli olarak bize refakat etti. Bu benim Tahran'i ilk ziyaretim degil. sabahina Deprem'den zarar gormus olan bolgeleri ziyaret'e ciktik. Bu gezi esnasinda Israil'in bu ulkede gerceklestirmis oldugu devasa alt yapi projelerinin buyuklugunden ve mukemmeliginden kendimizi alamadik. Bugun bile calismalarin izlerini gormek mumkundur. Depremde ozellikle ust gecitler ve bazi kopruler hasar gormus ve bunlarin kuvvetlendirilmesi onarilmasi gerekmektedir. Oraya bizim yapmis oldugumuz projelerin planlari ile donatilmis olarak gittik ki bu planlarin tamami halen Israildedir. Bir kac sene once deprem'den sonra, o zamanin Alt Yapi bakani olan ARIEL SHARON'un talimati ile Iranlilar'a Israil'in gerceklestirmis oldugu alt yapi insaatlarinin planlarinin bir kismini ilettik.

Son yillarda Iran ile ticari iliskilerde degisik konularda gelisme mevcuttur. Bu iliskilerin basinda TARIM gelmektedir. Iran Israil'den ucuncu ulkeler araciligi ile Pamuk isleme makinelerinin parcalarini almaktadir. Sebze tohumlari, domates ve Cherry domates tohumlari, biber, salatalik tohumlari ile su filtreleme cihazlari almaktadir.

BUSHEHR'DAKI ZIYARET

Size surpriz hazirladik...

En duygulandirici an aslinda baska nedenlerden dolayi masetlerde olan BUSHEHR SERIDINE yaptigimiz ziyaret idi. Bu bolgede Israilli Tarim Uzmanlari tarim seralari kurulmasindan dansimanlik gorevlerinde bulunmuslar. Ingilizce konusan refakatcimiz burada Bushehr'da bir sey daha var, ama bu size surpriz olacak dedi.

20 gunluk gezimiz suresince geceleri Tahran'da geceleri gezmeye de ciktik. Liderlerinin ortmek istedigi Asiri Islami goruntuye ragmen, Tahran'in gece hayati az cok BATILI sehirlerin gece hayatini andiriyor.

Diskoteklere giden bircok genc var, ki aralarinda pecelerini ve uzun eteklerini indiren genc kizlar JEANS ile dans ediyorlar. Bizi her yerde Hollandali diye takdim ettiler.

Bundan bir hafta onceki Hamursuz bayrami SEDER gecesini 26 bin kisi kalan Musevi Cemaati uyeleri ile birlikte kutladik. Her ne kadar bu konuda aciklikla konusmadiysak ta Onlar bizim Israil'den oldugumuzu biliyorlardi. Masada Hamursuz (Matsot Shmurot) ve seder gecesi masada olmasi gereken her sey vardi. Masada yeterinden fazla yemek ve Kidush icin sarap bile vardi.

Yahudiler orada hayatlarini rahatsiz edilmeden yasiyorlar. Ticari hayatlarini idame ediyorlar, ve sinagoglari var. Tabii ki yeni Devlet baskaninin goreve gelmesinden sonra durum oldukca gergin. Devlet'in sinagoglar icin ozel korumalari mevcut. Maalesef bizim resim cekmemize musaade etmediler. Bu nedenle elimizde resimler mevcut degil.

Memleket'e bayram ertesi donusumuz ile birlikte Israilli Resmi yetkili ile iki gorusmemiz oldu ve bizden genel durum degerlendirmesi aldi. Onumuzdeki aylarda benim tekrardan donmem sozkonusu ve bu kez atik su aritimi ile ilgili bir danismanlik olacaktir.
Alıntı ile Cevapla
Ömmes kullanıcısına teşekkür edenler
dentist (25-04-2006), Ramo (25-04-2006)
  #42  
Eski 25-04-2006, 11:35
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Dünyada Ki sayılılardan, ince Dersler vermiş, Hatırlamakta fayda var....

Kimine göre Drakula, kimine göre Robin Hood, diktatörleri deviren Soros Milliyet'e konuştu:
'AKP, İslami bir ülkenin en demokratik partisi'

George Soros, 30 yıl önce 5 parasız çıkmış yola.
Bugün 75 yaşında ve 11 milyar dolarlık bir servetin sahibi...
Ancak New York'ta buluştuğumuz 5. caddedeki evi hiç de dünyanın en zenginlerinden birinin evine benzemiyor.
Klasik bir zevkin şıklığını taşıyan bu ev, gösterişli eşyalarından ziyade duvarlardaki kıymetli resimleriyle göz kamaştırıyor.
Onu beklerken bir apartmanın en üst katındaki dubleks evi geziyorum.
Pencereden Central Park ve göl görünüyor.
Evdeki yardımcısı yatı ya da uçağı olmadığını söylüyor.
Zaten onu diğerlerinden ayıran da bu.
O parasını dünyayı değiştirmeye harcıyor.
Az sonra kolunda bir sargıyla geliyor.
Küçük bir operasyon geçirmiş, ama yine de neşeli.
Parasıyla dünyanın dört bir yanında hükümetler devirdiği söylenen bu adamın alışageldiğimiz kapitalistlerden üç farkı var. Onu dinlerken hayretler içinde kalmamıza yol açan üç fark:
Bir: Daha çocuk denecek yaşta Faşizm ve Komünizmle tanışmış.
İki: Bir kapitalistte hiç alışmadığımız bir şekilde konuşurken sürekli "iki Karl"a atıf yapıyor: Popper ve Marx.
Üç: Adaşı ve hasmı George Bush'tan ve Amerika'nın yeni muhafazakârlarından söz ederken bir işçi lideri kadar devrimci bir üslup kullanıyor.
Bu özellikler "liberal"liğin solculuk sayıldığı Amerika'da, onun "aşırı solcu" sayılmasına yol açıyor.
Oysa işin aslı, o akıllı bir kapitalist.
Vahşi kapitalizmin ve baskıcı rejimlerin piyasaya da zarar verdiğini görüyor ve sistemi ayakta tutmanın, Açık Toplum'dan geçtiğine inanıyor.
Sonuçta onun amacı da kârını maksimize etmek.
Ama bunu amaçlarken, mazisinin ve gençlik düşlerinin de etkisiyle dünyaya çok daha geniş bir perspektiften bakıyor, değişime yatırım yapmaya itiyor ve bu da onu diğer sermayedarlar arasında "devrimci" bir konuma yükseltiyor.

O, tek kişilik bir sivil toplum örgütü.
Aynı zamanda "küresel değişimin finansörü" olarak tanınıyor. Söyleşinin başında "Size ne diye hitap etmemi istersiniz" diye soruyorum:
"Finansman gurusu". "Global hayırsever". "Tuttuğu altın olan Midas". "Açık toplum filozofu". "Bilgisayar çağının Robin Hood'u"
Memnun gülümsüyor:
"Hepsi birden. Çünkü bu, iyi bir seçme."
Bunun üzerine madalyonu ters çeviriyorum:
"Ya şunlara ne dersiniz:
"Tayland halkının kanını emen Drakula". "Malezya ekonomisinin mezar kazıcısı". "Çin'in timsahı".
Gülüyor.
"Her pozitifin bir de negatifi vardır. Bu kadar çok işe girdiğinizde sevilmemeyi de göze almalısınız" diyor ve ekliyor:
"Ama gurur duyduğum bir şey var: Hem Bush hem Putin benden aynı oranda nefret ediyor."

Bir Macar Yahudisi
"Bu kadar çok düşman kazanmak için bunca para harcamaya değer mi" diye soruyorum:
"Bunları düşman kazanmak için yapmıyorum ki..." diyor, "Benim siyasi bir idealim var: Açık Toplum... Bu amaç için savaşırken, buna karşı çıkanlarla çatışma da kaçınılmaz olur".
"Çoğu işadamı servetini yat, uçak almaya ya da kanser araştırmalarına harcarken siz dünyayı değiştirmeyi seçtiniz. Neden?"
"Sanırım bu, içinden geldiğim hayatla ilgili..." diyor ve anlatmaya başlıyor:
"1930'da Macaristan'da bir Yahudi olarak doğdum. Babam bizi kaçırmasaydı Almanlar tarafından öldürülebilirdim."
Naziler Budapeşte'ye ulaştığında George Soros 13 yaşındaymış. Babası Tivadar Soros tehlikeyi önceden sezmiş. Bu öngörü onun, yüzde 70'i katledilen Macar Yahudilerinden biri olmasını önlemiş. Belki de bugünkü öngörüsü, babasından miras...

Popper'le tanışma
Savaştan sonra Ruslar gelmiş ve George, 14-16 yaşlarında komünizm tecrübesini yaşamış. Baba Soros, Naziler gibi Rusların da özgürlük getirmeyeceğini erken görmüş.
Demir Perde inmeden Londra'ya taşınmışlar. George, 17 yaşında Londra'da prestijli London School of Economics'e girmiş ve orada hayatını kökten değiştirecek filozofun öğrencisi olmuş:
Karl Popper...
Popper, "Açık Toplum ve Düşmanları" kitabında "Aklımızı kullanıp hem güvenliği hem özgürlüğü sağlamanın bir yolunu bulmalıyız" diyordu. Bu felsefe, Soros'u derinden etkiledi:
"Okulda onun kitaplarının ve Açık Toplum felsefesinin etkisi altına girdim. Bu felsefe başarıma büyük katkı yaptı. İşin komik yanı, bunlardan hem para kazanmakta hem o parayı harcamakta yararlandım".
Nasıl?
"Popper, 'mutlak doğru' diye bir şey olmadığını ve düşüncelerin insanlara zorla kabul ettirilemeyeceğini söyler. Oysa klasik ekonomi teorisi tamamen mutlak doğru varsayımına dayanır. Ben işe başladığımda piyasayla ilgili farklı görüşlere sahiptim ve bu görüşler o pazarda para kazanmama yardımcı oldu. Aynı fikirler daha sonra paramla Açık Toplum'u desteklememi de sağladı."

Tırmanış
O yıllarda küçük işlerde çalışarak okul parasını çıkarmaya çalışıyordu.
1956'da okulu bitirip New York'a göçtü.
1961'de Amerikan vatandaşı oldu ve borsa spekülatörlüğüne başladı. Kur değişimlerinden para kazanma hüneri sayesinde hızla zengin oldu. İyi yatırımı kötüsünden ayırma sezgisiyle müşterilerine doğru tüyolar veriyor ve risk alarak kazandırırken kazanıyordu.
Uzmanlık alanı, dalgalanan global markette çabuk ve büyük oynamaktı. Parasını ona emanet edenler yüzde 30 civarında kazandılar. 80'lerin başında "dünyanın en büyük para işletmecisi" ilan edildi.
1992'de bir gün İngiliz pound'unun değerinin düşüşe geçtiğine karar verdi. 10 milyar dolarlık bir spekülasyona girişti. Tek bir günde 1 milyar dolar ve bir unvan kazandı:
"Bank of England'ı çökerten adam."
Bu başarı onu global bir şöhrete dönüştürmüştü. Artık 60'ını aşmıştı. Faşizmi de Komünizmi de görmüştü. Çok risk alıp iyi para kazanmıştı, Şimdi bu parayla ne yapacağını düşünmenin vakti gelmişti.
O süreci şöyle anlattı: "İş yaşamımın ilk 30 yılında aklım fikrim para kazanmaktaydı. Gerekenden fazlasını kazanınca 'Bu kadar parayı ne için kullanmalıyım' diye düşündüm. Tüm insanlığa katkısı olacak bir şey bulmalıydım". O zaman ilk gençlik düşü aklına düştü: Okulda öğrendiği iki sözcük: Açık Toplum...


'Devirmiyor, devireni destekliyorum'
Diktatörler sizden korkuyor, çünkü siz gelince onlar devriliyor. Değişimi tetikliyor musunuz, yoksa kokluyor musunuz?
Değişim halktan gelmelidir. Elbette vakıflarımızın demokrasi talebine katkısı olabilir, ama halk desteklemedikçe bu hiçbir işe yaramaz.

Ama muhaliflere para vererek değişime önayak oluyorsunuz.
Hayır. Ben değil, oranın halkı önayak oluyor. Biz onlara destek veriyoruz. Gürcistan örneğini alalım. Orada Şevardnadze yolsuzlukla mücadele için iyi bir plan yaptı. Vakfımız buna destek verdi. Ancak yolsuzluğun odağında polis vardı ve Şevardnadze'nin hayatı polisin korumasındaydı. Bu yüzden plan uygulanamadı. Bazıları hükümetten desteği çekip ona karşı örgütlendiler ve kazandılar. Seçimde sandık başında sayım yaptık ve gerçek seçim sonuçlarını ortaya koyduk. Ve halk hükümetin açıkladığı sonuçlara değil, vakfımızınkine güvendi. Değişime katkımız bu oldu. Rejimin devrilmesinden sonra polise makul bir gelir sağlanması, yolsuzluğun önlenmesi için yeni hükümete destek verdik. Bu, yeni rejimin en görünür başarısı oldu. Ve ben buna katkı sağladığım için gurur duyuyorum.

Sırbistan, Ukrayna, Gürcistan, Kazakistan. Sırada neresi var. Hangi toplum açılacak?
Ukrayna daha bağımsız olmadan biz vakfımızı kurmuştuk. Bağımsızlığını ilan edince danışmanlar sağlayarak yardımcı olduk.
Korkarım Kırgızistan örneğinde devrim, olması gerekenden erken geldi.
Çünkü henüz kurumlar çok zayıf. O yüzden Ukrayna, Kırgızistan gibi yerlerde demokratik rejimlerin başarılı olamayacağından endişeliyim.
Bence demokratik devrim sadece bir başlangıçtır, sonuç değil. Bu değişim sürecinin sonuca ulaşması için Batı daha aktif rol almalı. Bu konuda baskı yapıyorum.


Türk zenginleri idealist
Türkiye'nin bölgedeki pozisyonu?
Türkiye'yi çok takdir ediyorum. Çünkü çok açık fikirli ve ileri görüşlü bir liderliği var. Bu özellikle Türkiye'nin kapitalist sınıfı için de geçerli... Çünkü benim bildiğim kapitalistler sadece daha fazla para kazanmanın peşindedir. Türkiye'de ise bir grup zengin var ki, ülkelerini kale ediyorlar. Türkiye'de vakıf kurmamızın temelinde de bu var. Vakfımızın proje gelirinin çoğu Türk sermayesinden geliyor. Bu da çok memnuniyet verici.

Müşterilerinize Türkiye'de yatırım önerir misiniz?
Türk ekonomisini yakından izlemiyorum, çok içerden bilgi veremem. Ama genel planda çok olumlu görüyorum.

İş hayatındaki başarınızın sırrı nedir?
Yanlışımı kabullenmek... Bu, beni eleştirel düşünceyle tanıştıran Karl Popper'in etkisidir. Düşüncelerimi her defasında yeni baştan değerlendirmemi, yanlışsam pozisyon değiştirmemi sağladı. Yanlışta ısrar etmek yerine, onu düzeltmek yeteneği kazandırdı.

"Ahlaksız" bulduğunuz bir sistemden para kazanıp kazandığınız parayı o sistemi düzeltmeye harcıyorsunuz. Bu bir vicdan aklama çabası mı, Robin Hood olma kaygısı mı?
Kapitalizm "ahlaksız" değildir, "ahlakdışı"dır. Bu şu demek: Piyasa, ahlaki yargılarla işlemez. Orada insanlar, dürüst olanı yapmaya değil, para kazanmaya çalışır. Piyasa kamusal değil, kişisel yararın peşindedir. Rekabet eder ama elinden gelse rekabeti ortadan kaldırabilir de... Bu açıdan ahlakdışıdır. Kaynakların adilane dağılımı için piyasalara bel bağlayamazsınız. Özgürlük, demokrasi, hukuk düzeni gibi evrensel ilkeler, piyasanın insafına bırakılamaz. Barışı sağlamak, çevreyi korumak, adaleti gözetmek, hatta piyasa mekanizmasını garantiye almak için bile piyasa dışı, siyasi bir bakış açısı gerekir. Piyasayı denetlemezseniz, kaybedebilirsiniz. Çünkü Karl Marx'ın dediği gibi kapital daima yoğunlaşma eğilimindedir ve rekabeti sağlamazsanız tek bir gücün eline geçebilir.

Siz sınırın iki yanında da yer alıyorsunuz.
Evet, hem piyasa yarışında onun kurallarıyla oynayan bir katılımcıyım hem de o kuralların geliştirilmesine kafa yoruyorum.

Gücünüz de buradan mı geliyor?
Hayır. Bence benim o kadar büyük gücüm yok.

Ne kadar var?
Biraz finansman gücüm var, ama bu devede kulak sayılır. Mesela Macaristan'da kurduğum Açık Toplum Enstitüsü, yılda 3 milyon dolar harcıyor. Bununla ne yapabilirsiniz ki?.. Ama benim ideallerim var ve bu ideallere inanan insanlar var. Beni etkili kılan asıl bunlardır.

Türkiye'nin bugünkü yerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
"Türkiye, her zaman stratejik öneme sahipti. Turgut Özal'la buluştuğumuz bir akşam yemeğini anımsıyorum. Türkiye'nin bütün komşularını şöyle bir saymıştık: Balkanlar, Rus cumhuriyetleri, Kuzey Asya, Akdeniz... Böyle bakınca Türkiye'nin nasıl stratejik bir yerde bulunduğu daha iyi anlaşılıyor. Daha önemli bir ülke düşünemiyorum bile...
Şimdi Türkiye çok olumlu bir istikamette Avrupa'ya yaklaşıyor. Ben bu yönelimi içtenlikle destekliyorum. Maddi, manevi her tür desteği vermeye de hazırım. Çünkü bunun Türkiye için olduğu kadar Avrupa için de çok önemi olduğuna inanıyorum. Hıristiyanlardan oluşan bu birliğin bir İslam ülkesini içine alması da bir açıklık alametidir.
Ancak Türkiye'nin tam üye olabilmesi için pek çok şeyin değişmesi lazım; sadece Türkiye'de değil, Avrupa'da da...

Diyelim 10 yıl sonra Türkiye tam üyeliğe hak kazandığında, Avrupa Birliği diye bir şeyin kalmaması mümkün mü?
Bu da gündemdeki bir sorun... Çünkü Avrupa Birliği belli bir noktaya kadar gelişti. Belli ki bazı ekonomik engellerle karşı karşıya... Bir kez gerilemeye başlarsa bunun nereye kadar gideceğini tahmin edemeyiz. Ben Avrupa Birliği üyelerinin bunca yatırım yaptıkları şeyin dağılmasına izin vermeyecekleri konusunda ihtiyatlı bir iyimserlik içindeyim.


Soros'un AKP analizi
"AKP, İslami bir ülkenin en demokratik partisi. Ve bu çok olumlu bir şey. İslami demokrasinin başarılı olması için elden gelen her şey yapılmalıdır. Türkiye diğer İslami ülkelerden farklı bir tarihe sahip olmasına rağmen yine de İslam dünyası için çok değerli bir örnek olabilir Can Dündar
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
berrak (03-05-2006), buena vista (25-04-2006), neron (25-04-2006), Ramo (25-04-2006), Süvari (03-05-2006)
  #43  
Eski 02-05-2006, 11:52
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5527 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Değişen ne olmuş ? ( 2006-1943 = ? )

Göründü memleketin iç yüzü, çöktüyse temel.
Şimdilik harice karşı yüzümüz olsa dahi
Yüzümüz yok bakacak kabrine ecdadımızın.
Tükürür zannederim çehremize, vatanın tarihi.


(1943)

Neyzen Tevfik
Alıntı ile Cevapla
AnnE kullanıcısına teşekkür edenler
account (03-05-2006), alihoca (02-05-2006), Emin (07-05-2007), kasved (09-05-2006), Mazhi (02-05-2006), Ömmes (02-05-2006)
  #44  
Eski 03-05-2006, 23:32
Ömmes - ait Avatar
Ömmes Ömmes bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 66/151
31 Mesaj ına 225 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Ali Hocam'ın anlattığı bir konu

CEMAAT MENSUBU ÜLKÜCÜ NASIL OLUNUR?

Hem AKP'li hem ülkücü nasıl olunamazsa, hem ülkücü hem de Fethullahçı olunamaz!!! (bana mesajlar atıp ağızlarına geleni sayanlara)

Cemaatle ilgili belgeleri sunduğumuzdan beri bazı Türk Milliyetçileri "ben aynı zamanda cemaat mensubu bir ülkücüyüm" diye kestirip atıyor. Ben de bir zamanlar cemaat mensubu bir ülkücüydüm. Talebelerle ilgilenecek kadar vazifem de vardı. Bir gün insanların ibadetleri ve puanları sorulunca bana ablalar tarafından, şirke girmeye başlayacağımı anladım. Başbuğ'un vefatına attıkları kahkahalar zaten bir çoğundan nefret ettirmişti. Ama dedim ki onlar şahsi, fikrin- hizmetin özü farklıdır. Çetele ve puanlama olayı gözümü açtı, bu fikir enaniyetle dolu.

Zaman Gazetesi'ni takip ettikçe yeni nesilde ülkücü yetişmemesi için nasıl bir gayret sarf ettiklerini gördüm. Herkül Milas gibi bir adama, Etyen Mahçupyan gibi bir Ermeni'ye yazı yazdırıp ülkücülere sövdüren cemaatin içindeki ülkücüler davaya ihanet ediyorlar. Hiç bunlara tepki gösterdiniz mi sayın nurcu-ülkücüler?

Hem Türk milliyetçiliği – Turan - Türk-İslam ülküsü diyeceksiniz, hem de "milliyetçilik hastalıktır" diyen bir alçağın yazılarını 300 bin kişiyle beraber okuyacaksınız. 300 bin kişi o yalan ve Türk-İslam düşmanı gazetesini alarak bu Herkül tanrısına destek vermektedirler. Acaba tek bir nurcu ülkücü Zaman Gazetesi'ni böyle yazılardan ötürü bir kez eleştirdi mi? Kaç yazı yazdınız Etyen-Herkül ve diğerlerinin Türk-İslam düşmanlığına karşı? Bana gelen mesajın yüzde biri onlara gitmemiştir eminim. Boş yere "ben ülkücüyüm" demesin Fethullahçıların hiç birisi.

Bir ülkücü davasına saldıran olacak, "Vatanı verelim - Kıbrıs'ı atalım - Kerkük'ü satalım" diyecekler ve o ülkücü kılını kıpırdatmayacak. Nurcuyu eleştiren ülkücüye gazel okuyacak.

Suçu nedir nurcuyu eleştirenin? Hizmet evlerinde kalırken imanının yargılanmış olması mı, Başbuğuna hakaret edilmiş olması mı, "ülkücüler zavallıdır, dinsizdir" laflarını işitmiş olması mı? "Vatanını nurcular yahudilerle işbirliği yapıp satıyor" diye milleti uyarması mıdır?

Hizmet evlerinde kalırken siyasete bulaşmış olmamak maksadıyla sadece risalelere yöneldim. Cemaatte siyaset yoktur prensibine ben uydum onlar uymadı. Kendime hep "onlar risaleyi temsil etmiyorlar ben işime bakarım dedim". Aynı anda okuldaki ülküdaşlarım beni azıcık uyardılar ama ben işimin sadece risalelelerden bir şey öğrenmek olduğunu söyledim, Fethullah Güleni savundum-aramızda ayrılık olmadığını anlattım onlara, hata yapanların kişisel tavrıdır dedim. AMA O SAVUDUĞUM ADAM, ÜLKÜCÜLERE - ŞEHİTLERE KATİL KÂFİR DİYOR, BİR MASON KADINA VERDİĞİ RÖPOTAJDA. Hiç başka biri yok muydu Fethullah Gülen'le konuşacak?

Ülküdaşlar beni anlayışla karşıladılar, hem teşkilatta hem cemaatte görev aldım. Cemaat görevim sırasında istenen çetele bağları kopardı. Terk ettim evi. Cemaate kötü laf etmedim yine de yıllarca. Yaşattıkları üzüntüleri de bilinç altıma attım. Ama son dönemde Zaman Gazetesi'nin bize ettiği kötülüğü yemin ki komünist Ecevit yapmadı. Türk Milletini vatansız bırakmaya yönelik her faaliyeti destekledi. Büyük Orta Doğu Projesi, Kıbrıs'ın Amerikan üssü olması, Irak savaşında Amerika'nın desteklenmesi, MHP'ye oy verilmemesi propagandası, 1980 öncesinin ülkücülerine katil- kafir denmesi, şehidlerimizi cehennemlik göstermeleri...

Cemaatin sadece ve sadece Tayyibi desteklemesi ve MHP'ye düşman olması cemaatte kalanların ülkücü davaya nasıl ihanet ettiklerini göstermektedir. Ülkücü birisi AKP'ye mi oy verir? Türklük ve İslamlık kavramlarının turizm tanıtımlarından dahi kanunla çıkaran AKP ve onu meydana getiren cemaatte hiç bir ülkücünün yeri yoktur.

Cemaatten burs alıp evlerinde kalıp, ağız kokusunu çekmek ve yahudi ödülü alan gazetelerini okumaktansa, açlıktan ölmek daha iyidir. Allah bu haçlı işbirlikçilerinden kurtulmak isteyenin rızkını fazlasıyla verir kimsenin şüphesi olmasın.

Cemaatte kalanların bir demde onları terk edemeyeceklerini iyi biliyorum, beyinler din kullanılarak kirletilince tutkululuk kolay geçmiyor. Cemaat evlerinde kalanlara diyorum ki; Bir defa da Zaman gazetesinin sitesine "ülkücü ve vatan düşmanlığı yapmayın" diye yazı yazsınlar. Aksi halde hiçbirine hakkımız helal değildir. BENİ ELEŞTİRENE KADAR CEMAATİNİZİN VATAN SATMASINI ELEŞTİRİNİZ. (sakın cemaat vatan satmıyor demeyin, kanıtları bu sitede mevcut) VATAN GİDERKEN ÜLKÜCÜ SADECE TESBİH ÇEKMEKLE YETİNEMEZ.

"Ya ülkücü olun ya komünist olun" sözü ile "ya ülkücü olun ya fethullahçı olun" sözünden daha geçerli olanı ikincisidir. Birincilerin neci olduğu bellidir, ikinciler ise hiç bir belgeye-eleştirimize cevap veremeyip sadece kardeşlik senfonisi okumaya devam etmektedirler. Ne olduklarını kendilerine dahi itiraf edemeyen insanlardır. Türkiye vatanından kopacak her toprak, Amerika'ya gidecek her destek hizmet evlerinden çıkmaktadır. Filistinlilerin kâfir ilan edilip İsrail'in övülmesi kabahati de bunlara aittir.

Rabia Kadir
rabikadir1971@yahoo.com
Alıntı ile Cevapla
Ömmes kullanıcısına teşekkür edenler
berrak (03-05-2006), zumbul (04-05-2006)
  #45  
Eski 04-05-2006, 10:10
alihoca alihoca bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 361/2464
166 Mesaj ına 2501 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Durumdan Vazife Çıkarmak

Sn Rabia KADİR'İN biraz gecikmiş ama haklı tespitleri hakkında,

İlgili konuya //Sebep-Sonuç İlişkisi Açısından, 12 Eylül ve 28 Şubat// Adlı inceleme yazısında biraz değinmiştim.

//1980 ve sonrasının Asker ve Sivil Cunta(12 Eylül Askeri Yönetimi,askerin daha fazla yıpratılmaması için bu politikasını yapılan seçimler ile Sivil Hükümet tarafından da izlenmesini sağlama yolunu seçmiştir.) diye de adlandırılan dönemdeki politika değişiminin Cumhuriyetin hiçbir döneminde görülemeyen bir biçim aldığını görmekteyiz . Görülemeyen olarak yapılan tanımlama, yeşil kuşak olarak adlandırılan ABD kaynaklı bu politikanın uygulayıcılarının bizzat 12 Eylülü gerçekleştiren TSK Komuta Konseyi oluşu ile ilgilidir. Merhum T.ÖZAL’IN ( yerelde kullanılan politik sloganı ile Türk İslam Sentezi ) ölümüne değin bu politikanın kesintisiz uygulanması, elbirliği ile sağlanmıştır.

Amaç, ılımlı ve düzen ile uyumlu, işbirliği içinde bir İslami hareket oluşturmaktır. Böylece sol ve dolaylı olarak da Sovyet yayılmasının önüne set çekebilmektir. Uygulamasını ise, seksen öncesi illegal olarak faaliyet içinde olan, tarikat yapılanmasının üzerindeki örtünün kalktığını, legalite kazandırıldığı, iade-i itibar verildiğini, bununla da kalmayıp desteklendiği dönem olarak incelemeye devam edelim.

Netekim Paşamız(Sn EVREN) 12 Eylül Müdahalesinin halk desteğini sağlamak için çıktığı yurt gezilerinde ise ayetlerle süsleyerek yaptığı konuşmalarda, müslüman gençleri adeta teşvik, taltif ve destekleri ile cesaretlendirmeye başlamıştır. Her ne kadar yanlış olarak nitelemesem de, ilk ve orta öğretimde din dersinin zorunlu tutulmasının aynı paşalarımızın eseri olduğunu hatırlatalım.Adeta modanın değiştiğini ve rüzgarın başka taraftan estiğini söyleyebiliriz .Orta öğretimde felsefe gurubu derslerinin ders saati sayılarının sınırlandırılması,bu derslere o yıllarda okullarda kadro fazlası olarak alınan İlahiyat kökenli öğretmenlerimizin sokulması.Sayısı mantar gibi artan Kuran Kursları,İmam hatip okulları,yurt dışındaki tarikat okullarına varan destekler söz konusudur.Farsça ve Arapça, islam devrimi hedefli binlerce kitap dilimize çevrilerek, gençlerin(Buna 12 Eylül Zindanlarında ki Ülkücü Kadroları da dahil ettiğimizde, ürünlerinin sonradan alındığı anlaşılacaktır.) teorik eğitiminde kullanılmıştır.Ordu ve polis öncelikli olmak üzere devlet içinde kadrolaşma hız kazandırıldı.Tarikat liderleri bile ,artık siyasi liderlerin ziyaretleri ile şereflendirilir olmuştur .Kimi tarikat kuruluşlarının ve yayın organlarının düzenlediği görkemli törenlere katılabilmek,çağrılı olarak davet edilmek resim vermek için yarışılır olmuştur.//

Yani konunun başlangıcı 12 Eylül Zindanlarına kadar gider.

Burada asıl önemli olan bir başka husus var.

Bir DEMOKRAT olarak;Ülkücülere yapılan Irkçı-Faşist nitelemesi ve yaklaşımın dışında,

Böylesi bir durumdan çıkarılacak vazife nedir?
Alıntı ile Cevapla
alihoca kullanıcısına teşekkür edenler
zumbul (06-05-2006), Ömmes (04-05-2006)
  #46  
Eski 11-05-2006, 09:48
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5527 Kere teşekkür edildi
Tanımlı senin gibi düşünemem, ama senin düşünceni savunabilmen için ölürüm diyen Fransız kimd

CAN DÜNDAR
Miliyet 11 Mayıs 2006

Yüzümüzün ağardığı şafaklar


Hatırayı, Sunay Akın'ın o nefis sahne sohbetinde dinlemiştim:
19. yüzyılın ortalarında Osmanlı, Fransa'nın borç tuzağına düşmüştür.
İstanbul'daki Fransız elçisi Marki de la Valette, bunun kibriyle "makam kayığı"na bir çift kürek daha taktırır. Böylece normalde elçilik kayıklarının 5'le sınırlandırılan kürek sayısı 7'ye çıkar.
Oysa 7 kürek, sadece saltanat kayıklarında kullanılmaktadır.
Elçilik kayığı Boğaz'a çıktığında herkes onu saltanat kayığı sanıp selamlar.
Saray, Paris'in para musluğu kesilecek diye görmezden gelir bu saygısızlığı...
Lakin Osmanlı'nın Paris'teki elçisi, aileden diplomat olduğu kadar Tercüme Odası'ndan yetişme bir aydın olan Ahmet Vefik Paşa'dır.
O, alttan almaz.
III. Napoleon'un beyaz renkli at arabasının aynısından bir makam arabası yaptırır kendine... Paris sokaklarında onunla turalar. Fransızlar, saygıyla selamlar "imparatorlarını"...
Fransız hükümeti "Arabayı kaldırın" diye uyarır İstanbul'u...
Cevap, Ahmet Vefik Paşa'dan gelir:
"Siz kayığı kaldırdığınız gün, ben de arabayı kaldırırım".
Bu restleşmenin ardından önce İstanbul'daki kayık kıyıya çekilir, ardından da Paris'teki beyaz araba...
* * *
Fransa-Türkiye ilişkileri hep sorunlu oldu ve sorunlar genelde böyle restleşmelerle çözüm buldu.
Ama günümüzde diplomasi, diplomatlara ait bir ayrıcalık olmaktan çıktı. Artık medya da, işadamları da, aydınlar da uluslararası ilişkilerin etkin aktörleri durumundalar.
Türkiyeli 9 aydının önceki gün Fransız kamuoyuna hitaben yayımladığı bildiri, bu işlevin bariz bir örneğidir. Aynı zamanda da her daim referans alınacak kıymette, yüz ağartıcı bir belgedir.
Bildirinin önemi şurada:
Bu 9 aydın, "1915 vahşeti"ni inkâr etmeyen, hatta bu inkâra karşı çıkan isimler...
Bir kısmı bu konudaki yazılardan dolayı "vatan haini" ilan edilip yargılandılar.
Oysa bu bildiriyle "Böyle bir soykırım olmamıştır" diyenlerin düşünce özgürlüğünü savunuyorlar.
Neden?
Çünkü, soykırım inkârını cezalandıracak "böyle bir yasa tarihi ve ortak belleği sorgulama sürecine zarar verecektir. Dünyada ve Türkiye'de bu sürecin sürdürülmesi çabalarını daha da zorlaştıracaktır. Fransa'da özgür tartışmayı engellemesinin yanı sıra Türkiye'de benzer ve çok daha güçlü bir etki yapacaktır".
* * *
Geçen yıl Erivan'a gittiğimizde bizim gibi hisseden, düşünen Ermeni aydınlarıyla karşılaştık. Ama hiçbirinin yukarıdaki bildirinin altına imza atacağını sanmıyorum.
Oysa 9 imza arasında "Soykırım olmuştur" diyenler çoğunlukta... Demek ki farklı bir yargıya sahip olmak, bir aydına, karşı görüşün yasaklanmasına razı olma hakkı vermiyor.
Aydın, bu kez de karşı görüşün ifade hakkı için savaşa koyuluyor.
Kendi ülkesinde canı pahasına savunduğu düşünce özgürlüğünü, yandaş fikirli başka bir devlete de harcatmıyor.
Fransızları kendi inançlarıyla vuran bu çıkış, Türkiye için yüz ağartıcı bir şafaktır. Ve eminim, diplomatik salvodan ya da iktisadi boykottan çok daha etkili olmuştur.
Türkiye, bu bildiriyle demokratikleşmede kat ettiği yolu ve farkını ortaya koydu.
Şimdi Fransız kayığı kıyıya çekilse de, 9 aydın hep o atlı, beyaz arabada olacaklar.
Alıntı ile Cevapla
  #47  
Eski 11-05-2006, 11:33
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Question 9 Aydınlarıdamı yok

11.05.2006 12:22:24 Belcika'da, Valon Liberaller Sozde Soykirim Konusunda Yeni Bir Yasa Tasarisi Sundu
Belcika'da Valon Liberal Parti'nin (mr) Bazi Uyeleri, Ermeni Soykirimi Iddialarina Iliskin Tartismalari Yeni Bir Yasa Tasarisiyla Tekrar Gundeme Getiriyor.

Bruksel Hukumetinde Koalisyon Ortagi Olan Mr'in Senatorlerinden
Francois Roelands Du Vivier Ve Christine Defraigne, Senatoya
Sunduklari Yeni Yasa Tasarisinda, Yahudi Soykirimina Iliskin Yasa
Kapsamina Sozde Ermeni Soykiriminin Da Alinmasini, Sozde Soykirimi
Tanimayanlara Bir Yila Kadar Hapis Ve 5 Bin Avroya Kadar Para Cezasi Verilmesini Onerdi.

Belcika Parlamentosu, Gecen Yil Ayni Donemde, Benzer Icerikli Yasa
Tasarilarini Ve Cesitli Degisiklik Onergelerini Tartistiktan Sonra
Rafa Kaldirmisti.

Mr Ve Valon Yesiller'in (ecolo) Girisimleriyle Sunulan Ve Sozde
Soykirimi Kabul Etmeyenlere Para Ve Hapis Cezasi Ongoren Tasarilarin 2005 Yili Haziran Ayinda Reddedilmesiyle, Konuya Iliskin Mevcut Yasanin Eski Halinde Kalmasi, Sadece Uluslararasi Kurumlarda Taninmis Soykirimlarin Dikkate Alinmasi Kararlastirilmisti.

Senato Adalet Komisyonundaki Yogun Tartismalarda, Mr Ve Ecolo
Disindaki Tum Partiler, ''hukuki Acidan Yanlis Bir Adim Atildigi'',
''tarihi Olaylarin Degerlendirme Ve Yargilanmasinin Belcika'ya
Dusmedigi'', ''belcika'daki Turk Toplumunun Uyum Ve Tepkilerinin
Dikkate Alinmasi Gerektigi'', ''ankara Hukumetinin Attigi Son Olumlu
Adimlarin Gormemezlikten Gelinemeyecegi'' Gibi Unsurlarda Uzlasma
Saglamislardi.

Belcikali Siyasetcilerin Bu Tasarilari Reddetmesinde Turk
Toplumunun Ve Sivil Toplum Orgutlerinin Demokratik Tepkileriyle
Belcika Siyasetine Atilmis Bazi Turk Asilli Politikacilarin Da Etkin
Rol Oynadiklari Dikkati Cekmisti.

Tartismalar Sirasinda ''bilimsel Arastirma Geregi'' Uzerinde Duran
Ve Konunun ''hassasiyetine'' Deginerek ''siyasi Yetkisizlik'' Ifade
Eden, ''bir Soykirimin Olup Olmadigina Biz Karar Veremeyiz'' Diyen
Senatorlerin Sayisinda Artis Oldugu Gozlemlenmisti.

Tasariya Karsi Cikan Senatorlerin, Ozellikle ''hukuksal Acidan
Sakincalar Ve Karsilasilacak Olasi Sorunlar'' Uzerinde Durduklari,
''fikir Ozgurlugu'' Unsuruna Degindikleri Dikkat Cekmisti.

Ermeni Yandasi Bazi Politikacilar, Gecen Yilki Tartismalarin
Ardindan Tasarinin Tarihe Gomuldugunu, Bundan Sonra Belcika'da
Soykirimdan Soz Edilemeyecegini Soylemisler Ve Konuyu Farkli Yasalar Cercevesinde Tekrar Gundeme Tasimayi Deneyeceklerini Ifade Etmislerdi.

Mr, 17 Aralik 2004'te Yapilan Ab Zirvesinden Once De Turkiye'nin
Ab'ye Katilim Muzakerelerinin Baslamasi Icin Soykirim Iddialarini
Tanimasinin Onkosul Olmasini Oneren Bir Aciklama Yapmisti.

Senatoya Bu Ay Basinda Sunulan Yeni Tasariya Iliskin Tartismalarin
Ilgili Komisyonlarda Onumuzdeki Haftalarda Baslatilmasi Olasiligindan Soz Edilirken, 8 Ekimde Yapilacak Yerel Secimler Ve Turk Toplumunun Tepkileri Nedeniyle Gorusmelerin ''bir Sure'' Ertelenebilecegi De Ileri Suruluyor.

-aa-
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
  #48  
Eski 11-05-2006, 14:23
bikmisbroker - ait Avatar
bikmisbroker bikmisbroker bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kanada
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 590/835
107 Mesaj ına 2990 Kere teşekkür edildi
bikmisbroker - MSN üzerinden Mesaj gönder
Tanımlı Bana gelen bir emailden ...


Halil Lütfi

Cumhuriyet'in ilk yılları...
Tan Matbaası'nın sahibiydi.
Bab-ı Ali'nin gördüğü "en cimri" patrondu.




Bir gün Cemal Kutay'ı köfteciye götürür Halil Lütfi...
Kutay'ın ağzı kulaklarında... Kolay değil, cimri patron yemeğe
götürüyor. Yerler, içerler. Sonradan gerçeği öğrenir Kutay...
Meğer köfteci, Lütfi'nin kiracısıymış... Özel anlaşma yapmış,
"hesabın yarısını öderim" diye.




Vala Nureddin anlatıyor...
"Sirkeci'deki Hüdadan Lokantası'ndayım. Baktım, Halil Lütfi bir masada
yemek yiyor. Şaştım tabii... Garsonu çağırdım, sordum, 'Nasıl kıyıyor
paraya?' Garson gülümsedi... Meğer, lokanta sahibi Halil Lütfi'nin
arkadaşıymış... Yemeğini sefertasıyla getirir, orada ısıttırırmış... Sadece
su ve ekmek parası ödermiş..."




Tahir Kutsi Makal da, Halil Lütfi'nin yanında çalışan
gazetecilerden... Hokkaya batırmış kalemini, düşünüyor, ne
yazayım diye... O sırada Halil Lütfi gelir, "Niçin
yazmıyorsun?" diye sorar... Makal, "düşünüyorum efendim" der...
Bu cevabı duyan Halil Lütfi basar fırçayı, "Önce düşün, sonra
kalemi hokkaya batır! Bak mürekkep boşuna kuruyor, yazık."




Türkiye'nin gelmiş geçmiş en önemli polis muhabirlerinden
Doğan Katırcıoğlu anlatıyor...
Bir yaz günü. Evinin çatısında tamirat yapacak Halil Lütfi.
Usta gelir, anlaşırlar. 5 lira... Usta çalışır, bitirir.
Parasını almaya gelir. Halil Lütfi "bak evladım" der ustaya,
"bu zarfın içindeki 5 lira senin. Ama şimdi değil... Kış gelsin. Çatı
akmazsa, paranı alırsın."




Cebinde akrep vardı Halil Lütfi'nin... Ama mangal
yürekliydi... Başı "hükümet"le derde girenlere bile kapısını
açardı korkmadan...
Biri de Aziz Nesin.
Hapisten çıkınca, iş verdi ona...


Evet, pinti adamdı Halil Lütfi... Ama harbi adamdı aynı
zamanda... Kimseye borçlu gitmedi bu dünyadan göçerken... Ve
müthiş bir iş yaptı gitmeden... Malı mülkü çoktu. Çocuğu
yoktu. Kiracısı olan bir ailenin oğlunu evlat edindi...
Her şeyini ona bıraktı.
Atatürk sevgisini de...


Çünkü müthiş Atatürkçü'ydü...
O da Selanikli'ydi.
Bir gün Gar'da karşılaştı Gazi'yle... Dedi ki Gazi, "Yahu
Lütficiğim, bak matbaan var, zenginsin, neden hâlâ 3'üncü mevkide seyahat
ediyorsun?"
Lütfi cimriliğine yakışır şekilde, yapıştırdı cevabı, "4'üncü
mevki yok ki efendim, ne yapayım..."
Gazi kahkahayı patlattı, "Senin soyadın Dördüncü olsun" dedi.



Hani şimdi AKP'liler tarafından mahkemeye verilecek olan 82 yaşındaki Fethi
Dede var ya...
İşte o Fethi Dede, bu Halil Lütfi'nin evlatlığı...
Fethi Dördüncü.


Yaşlı diye Erbakan'ı kurtaranlar, aynı yaştaki bir adamı içeri tıkmaya
çalışıyor.





Çağrım bütün Bab-ı Ali'ye...
Bu yaşlı adam, soyadı Mustafa Kemal tarafından konulmuş, onlarca yurtsever
gazeteciye iş vermiş, bu kadar cimriyken gariban bir ailenin çocuğunu evlat
edinip, tüm servetini ona bırakacak kadar gönlü bonkör, Atatürkçü bir basın
patronunun "emaneti" bize...
Sahip çıkın kardeşim.



Meryem'in notu:Gazetelerde çıkan haberlere göre hapse tıkmaya
çalışmalarının adı da "ona haddini bildireceğiz" cümlesi!!!!
__________________
YATIRIM, sonu yanliş giden SPEKÜLASYONDUR
EGER, zamaninda spekülasyondan cikamazsaniz
MECBUREN yatirimci olursunuz..George SOROS
TEKNiGE iNANMA TEKNiKSiZ KALMA. Bikmisbroker
Alıntı ile Cevapla
bikmisbroker kullanıcısına teşekkür edenler
Mazhi (19-05-2006)
  #49  
Eski 19-05-2006, 10:25
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5527 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

19 Mayıs 2006 Ece Temelkuran MİLLİYET

'Dini bütün Polat'lar' için: 19 Mayıs!


Arkadaş, kaçıp gitmek geliyor içimden" dedi Ayşe. Ayşe avukat. "Adam avukat yahu!" diye ekledi sonra. Hayretinde haklıydı. Bugüne kadar hep "cahil, meczup, akli dengesi yerinde değil" diye geçiştirilen, "münferitleştirilen" aşırı dinci ve aşırı milliyetçi saldırganlar zamanla tahsillerini tamamlamış ve nur topu gibi, üniversite tahsilli, işinde gücünde katil zanlılarına dönüşmüşlerdi.
Alparslan Arslan, iki hafta önce bu köşede yazdığım gibi Türkiye'de tek meşru varoluş durumu olan "dini bütün Polat Alemdar'lardan" biri olarak "mahallenin sevgilisi delikanlılardan" biriydi. Önceki gün Danıştay'a girip türban kararını veren Danıştay 2. Dairesi'nde kurşun sıktığında sadece "hassasiyetlerinde" biraz ileri gitmiş biriydi! Bu açıklama Ayşe'yi sakinleştirmeye yetmedi: "Baro'dan arkadaşlar yürüyüş düzenleyecekler Anıtkabir'e. Gideyim tamam ama yaşayan biri kalmadı mı gideceğimiz? Bu kadar mı çaresiziz?"
En çok pohpohlanan, en geçerli kimliğin "dini ve milliyetçi duyguları olan genç Polat Alemdar'lar" olmak sayıldığı bir ülkede, öyle olmayanlar olarak biz, çaresiz miyiz?

Ağca benzerliği
Saldırgan Alparslan Arslan, dün verdiği ifadesinde herhangi bir örgütle bağlantısı olmadığını, eylemi tek başına tasarlayıp gerçekleştirdiğini, Müslüman ve Ülkücü olduğunu söyledi.
Bu sözler, neredeyse sıralanışı bile aynı olmakla tıpkı bir zamanlar Mehmet Ali Ağca'nın söylediklerini anımsatıyordu. Varsayalım ki Ağca doğru söylüyordu, hakikaten de herhangi bir örgütle bağlantısı yoktu.
Peki o zaman yıllar sonra Türkiye'ye geldiğinde, yanlışlıkla tahliye edilirken cezaevinin kapısına siyah Mercedes'leriyle gelip kurbanlar kesen, davullarla zurnalarla bayram edenler kimlerdi?
İstanbul Üniversitesi'nde geçen hafta solcu çocuklara pervasızca saldıran, siyah takım elbiseli adamlar kimlerdi? Onları seyreden polisler kimlerdi?
Geçen hafta Metin Uca'ya "Çatlı'nın adını ağzına almayacaksın" diyerek falçatayla saldıranlar kimlerdi? Ne zaman Kürtlerle ilgili yazılar yazsam "Kanında boğulacaksın! Adresinin .... olduğunu biliyoruz!" diye mesajlar gönderenler kim? Kimdi "Bana 'Ülkücüler adam öldürüyor' dedirtemezsiniz" diyen vaktiyle?
Saldırganın "Allahuekber" diye bağırarak kurşun sıkmasından ürküp "Soruşturmada sürpriz sonuçlar çıkabilir" diyerek Alparslan Arslan'ın sadece "dini bütün" değil, aynı zamanda ülkücü çıkmasıyla rahatlamaya çalışan hükümet mensupları kimlerdi? "İslamcı terör demek kanıma dokunuyor" diyen kimdi?
Bunlar kimlerse şimdi başları göğe erdi; yıllarca meşrulaştırdıkları insan tipinin en dört başı mamur örneği var karşımızda: Üniversite mezunu, aşırı dinci, aşırı milliyetçi, mahallenin sevgilisi, kafası bozulunca Danıştay'a giren "Müslüman Türk genci"!

Biz kimiz?
Ayşe'yi sakinleştiremiyorum bir türlü. Kafası müthiş bozuk Ayşe'nin. "Çaresiz miyiz biz?" diye soruyor. "Darbe mi hazırlanıyor?" diye öyle kendi kendine, komplocu bir şeyler düşünmüş yüksek sesle kuaförde, haberi aldığı anda.
Kuaför demiş ki "Gelsin askerler yahu!" Ne diyeceğini bilememiş Ayşe. "Ne yapacağız?" diyor şimdi durmadan. 19 Mayıs Gençlik Bayramı'nda, biz artık orta yaşa doğru ağır ağır yol alırken, çocukluğumuzdan beri içinde dönüp durduğumuz kısır daire yeniden mi başlıyor en baştan diye düşünüyor şimdi?
Biz, hep bizi temsil eden adamlardan daha akıllı, daha eğitimli, bakış açısı daha geniş olduk biz. Doğrusunun demokrasi, özgürlük, eşitlik, adalet, vicdan olduğunu bildik hep.
Ülkemizin ve halkımızın "münferit" saldırılarla nice kadersiz uçurumlara yuvarlandığını gördük. Her seferinde sokaklarda sloganlarla yürüdük.
Ve şimdi kafamız bozuk yine. Söyle Ayşe, biz bu kez de mi bütün bu gürültünün geçip gitmesini bekleyeceğiz sessizce?

http://www.milliyet.com.tr/2006/05/1...emelkuran.html
Alıntı ile Cevapla
AnnE kullanıcısına teşekkür edenler
hakan (19-05-2006)
  #50  
Eski 14-04-2007, 00:46
alihoca alihoca bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 361/2464
166 Mesaj ına 2501 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Anlıyorsam Arap Olayım

Önüme, arkama, sağıma soluma bakıyorum. Dinliyorum. Gazeteleri ve köşe yazarlarımızın yorumlarını okuyorum. Televizyonda askeri, siyasi lider ve yorumcuları izliyorum.

Tayyip ERDOĞAN’IN Cumhurbaşkanı olmasına karşı mısınız?
Tayyip ERDOĞAN’IN Cumhurbaşkanı olmasını engelleyebilmek adına her bir şeyi yapmaya hazır ve nazır mısınız?

Gibisinden iki soru sorsam adeta bir koro şeklinde 'EVEET' diye bir cevap yükseleceği ayan beyan ortada.

Tamam, bütün millet haksız olamayacağına göre haksız olanın ben olduğumu da kabulleniyorum. Ama birbirinin peşi sıra zıpkın gibi kafama çakılan soru ve olasılıklara bir türlü engel olamıyorum.

Yapılan beyanlar, açıklamalar, yorumlar ve gösteri yürüyüşleri sonrasında,

Tayyip ERDOĞAN’IN son dakikada televizyona çıkıp Cumhurbaşkanı olamıyorum demesinin milleti sevinçten havalara, borsaları tavanlara fırlatacağı bir ortamın;

Tek kurtuluş olduğundan emin miyiz?
Daha da doğrusu bunun bir kurtuluş olduğundan niye bu kadar eminiz?

Bunun adeta beş yıllık iktidar dönemi boyunca tüm yapılanları unutturabileceğinin farkında mıyız?

Bunun bir zamanlar bir şiir için hapse girip oradan; masum, mazlum ve kahraman olarak çıkışı gibi bir sonuç üretme olasılığı hiç mi yok?

Yine farz edelim ki;
Sn ERDOĞAN yapacağını söylediğimiz açıklamanın ardından Cumhurbaşkanlığı Adaylığına İstanbul Belediyesi Başkanlığına gösterdiği gibi bir başkanı aday olarak açıklamış olsun. Yine farz etmeye devam ederek bu aday da türbansız eşi ile Vecdi GÖNÜL olsun.

Bu mu kurtuluş?

Vecdi GÖNÜL’ÜN Cumhurbaşkanlığı makamında Sn Tayyip ERDOĞAN’IN yapacağı istisnasız tüm icraatlarını aynen onun istediği şekil ve şartta yapmayacağını nasıl ve nereden çıkarıyoruz?

Hadi şöyle söyleyeyim,
Her söylediğini yapacak olan birini Cumhurbaşkanı olarak seçtirip, yönetimi altında tek ses olan AKP'nin başında kalmasının varsa gizli-açık amaçlarını gerçekleştirmesini engelleyip engellemeyeceğini iyice bir düşündünüz mü?

Yok, yok, farz-ı misalimize devam edelim.

Partisinin başında kalan AKP ve Tayyip ERDOĞAN alacağı yüzde 27-29 oy oranını da alamamış olsun. Hatta olmaz ya azınlık larak muhalefete düşmüş farz edelim. Mevcut liderleri ile dört parti meclise girmiş olsun ve AKP muhalefet kalsın.

Seçim galibi olarak bu dört partinin herhangi bir iki ve tümü, koalisyon oluşturup Hükümeti kurmuş olsunlar.

Kurtuluş diye gözlediğiniz bu mu?

Otuz beş yıldır tek ve en iyi bildiği muhalefet olan bir zihniyetin yanı sıra Tayyip ERDOĞAN'ın hangisi olursa olsun Hükümeti ve onun Bakan ve Başbakanını çiğ çiğ yemeyeceğinden dilli düdük edip edemeyeceğini hiç düşünen oldu mu?

Hadi biz, ben edemeeez diyeyim.
Kurulacak olan hangi parti yada hükümet olursa olsun; iç politikadan dış politikaya, ekonomiden tüm alanlara kadar planı, programı, tüzüğü vs ile yapabilecekleri nelerdir?

Eline yüzüne bilmem neresine bulaştırıp Ülkeyi bin beter krizlere gark etmeyeceklerinden emin misiniz?

Hadi bir kişi de olsa 'eder' dedi diyelim.
Sonraki seçim hatta seçimLERİN nasıl sonuçlara gebe olacağını düşünen biri var mı?

Felan feşmekan diye uzayıp giden daha onlarca soru ve ihtimali bir kenara bıraksak bile,

Neymiş efendim;

Hem de bu koşullarda!
Hem de bu konjonktürde!
Hemi de Dünya'da ki bu yapayalnızlığımızla!

Pkk için Kuzey Irak'a Kandil'e operasyon yapılması şartmış.

Ülkemin çıkarı bir yana, bu istek Tayyip ERDOĞAN’ DAN olsa seçim ve oya tahvil gibi sonuçları ile hadi anlaşılabilir desek öneri onun değil.

Uluslararası alanda yol açacağı tüm felaketler bir yana bırakılsa bile,

Kişisel kurumsal yada Ulussal ego tatmini dışında, bu operasyonun PKK'ya vereceği zararın boyutları ile bir tahribat ve sonlandırma gibi bir sonuç üreteceğine nasıl ulaşıyoruz?

Yıllar ve otuz diyebileceğimiz giriş çıkış ve vuruşların sağlayıp sağlayamadıkları nelerdir?

Zararı asgariye, karı azamiye çıkarabileceğimiz bir sonuç için uygun ortam, zaman ve zeminleri hazırladık mı?

Böylesi bir operasyonun PKK etkisi dışında Barzani ve Talabaniye ve onların tüm Dünya'daki konumlarına etkisi etraflıca hesaplandı mı? Bu oprerasyonda bir iki üç ABD Askeri ile başlayabilecek bir çatışmanın üretebileceği sonuçlar iyice bir etüt edildi mi?

Vs vs...

Tüm toplum toptan cinnet geçirmeyeceğine göre;
Alıntı:
AnnE´isimli üyeden Alıntı
ARKABAHÇE HASTANESİ
PSİKOSOMATİK ARAŞTIRMA KLİNİĞİ

Hasta Adı : Ali Hoca
En iyisi ben sessiz sakin hasta koğuşumun rahatlığına döneyim.
Alıntı ile Cevapla
alihoca kullanıcısına teşekkür edenler
AnnE (14-04-2007), buena vista (15-04-2007), dohol (14-04-2007), Emin (07-05-2007), flz (15-04-2007), meraklı (14-04-2007), Süvari (26-07-2007)
Cevapla


Konuyu Toplam 1 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş arama yap
Modları Göster

Yetkileriniz
Yeni konu açabilirsinizdeğil
Yanıt gönderebilirsiniz değil
Eklenti gönderebilirsiniz değil
Mesaj düzenleyebilirsiniz değil

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 20:49 .


Telif Hakları vBulletin v3.5.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Tercüme ve Tasarım : Arka & Bahce