Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Ser'den, Sera'dan. - Arka BahÇe Forumu
Arka BahÇe Forumu  

Geri Dön   Arka BahÇe Forumu > Bahçıvanlar > Sera
Kullanıcı ismi
Şifreniz
Kayıt ol SSS Üye Listesi Takvim Arama Bugünkü Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Ser'den, Sera'dan.
Konudaki Cevap Sayısı
387
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
208115

 
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
  #19  
Eski 14-06-2013, 01:08
Emin - ait Avatar
Emin Emin bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Mar 2006
Bulunduğu Yer: Antalya
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 305/762
198 Mesaj ına 2281 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Kanı yerde kalır mı, kalır!

Ben okuyordum, eşim dinliyordu.

Üç gün önce "Bir İhanetin Öyküsü, Hasdal'da Bir Amiral" adlı kitabı yeni bitirmiş, etkisinden çıkamamıştık.

Vicdanımız yere düşmüştü, yaralıydı. Düşmüşe bir tekme de kitabın yazarı Semih Çetin yalın ama oldukça sert anlatımıyla vuruyordu.

Kitabının bazı bölümlerini okurken sesim çatallaşıyor, ağladığımı açığa vurmamak için sanki boğazım kurumuş gibi su içme molası veriyor, sonra da güya kaldığım cümleyi arıyormuş ayağına yatıp sesimi, nefesimi toparlamaya çalışmam ise çoğu zaman boşa gidiyordu. O vakit ikimizde koy veriyorduk gözyaşlarımızı.

Dediğim gibi kitabın etkisinden daha çıkmamıştık. İşte o sırada yani 28 Mayıs 2013 günü başlayan, öncesini bilmediğim ama Sırrı Süreyya Önder'in kepçelere kalkan olmasıyla magazinimsi haberler ardı ardına yayılmaya başlandı.

İçim şişmişti zaten; bir de bu son olaylar çıkınca ne yapacağını bilemeyen, oflayan puflayan, söven sayan huzursuz bir tip olmuştum.

Salı günü başlayan eylemler hızla yayılıyordu. "Eğer bu iş hafta sonuna kadar giderse direniş tutar" dilek ve düşüncesiyle olayları merak ve heyecanla izliyor, misafirimiz olan kaynanama olayların yorumunu yapıyordum.

Kadıncağızı doldururken kendimi de doldurmuştum.

1 Haziran 2013 Cumartesi günü Halk Tv ve Ulusal Kanal'dan geçen haberlerle Ankara Kızılay'da milletin toplandığını öğrendik.

Hadi biz de gidelim biraz bağırıp, çağırıp içimizi dökelim, bir kişi bir kişidir, ne kadar kalabalık olsak o kadar iyidir düşüncesiyle kaynanam, eşim ve ben evden çıktık. Tedirgindik.

Cebeci'den belediye otobüsüne bindik. Kurtuluş durağını geçtik, Kolej durağını geçtik ve artık bir başka durağa erişme şansımızın olmadığı bir yokuşa gelip dayandık.

Yolun içi dışı, her iki tarafı genç insanların ağırlıkta olduğu kalabalıklarla dolu. Otobüs ne ileri gidilebiliyor ne geri, durak olmadığı için şoför kapıları da açmıyor, öyle bekliyoruz. Otobüsün penceresinden kalabalığı izliyoruz.

Bir ara kalabalık dalgalanıyor, sonrasında da genzi ve gözleri yakan berbat bir koku sarıyor her yanımızı. Şoför oflayıp puflamaya başlıyor ve koca otobüsü gerisin geri götürmeye çalışıyor ama Kolej kavşağına kadar bu şekilde gitmesi o trafikte mümkün olmayınca inmek isteyenler için kapıları açıyor.

Bir süre kaldırımda bekliyor, gözlerimizi ovarak ara sokaklara istemsiz yürüyoruz. Ara sokaklar bile hıncahınç insan kaynıyor ve hemen hemen hepsinin gözleri sulu, gözleri kan çanağı. Hepsi bizim gibi ürkek, tırsak. Belli ki, biz gelmeden önce ileride sağlam bir müdahale olmuş.

Kaynanam ve eşim daha fazla ileriye gitmek istemiyorlar. Onların aksine benim içimde ama anlamlı ama anlamsız bir merak...

Acaba Kızılay'da ne var?

"Siz Kurtuluş Parkına doğru yavaş yavaş yürüyün, ben biraz ileri gidip geleceğim" diyerek bizimkilerden ayrılıyorum. Onlar yanlarından ayrılmamı hiç istemedikleri için bir sürü sitemli cümle kuruyorlar.

Telaş etmeden kalabalığın arasından sağa sola bakınarak, insanları süzerek ilerlemeye başlıyorum. Gözlerim ve genzim ortalıkta duman olmamasına rağmen yanmaya devam ediyordu. Ağzımı, burnumu kapatacak bir bez parçası bile yoktu, yanımda. Eğer biber gazının ızdırabı bu kadarsa mesele yok, idare ederim diye düşünüyorum.

Sokak arasındaki bazı mekanların içinde olsun, dışında olsun olağanüstü hiçbir şey yokmuş gibi oturan, bir şeyler yiyip içen insanları görünce şaşırıyordum. Gazdan etkilenmiş bir halleri de yoktu.

Ziya Gökalp Caddesindeki Garanti Bankasının önüne kadar geldim. Yüzümde sızılar oluşmaya başladı o sırada. Kenara çekilip etrafıma, caddeyi dolduran genç insanlara bakıp, duruyorum. Sanki yüzlerindeki ifadelerden neler düşündüklerini anlamaya çalışıyordum. Hayır, anlasam ne olacak, elime ne geçecekti. Bir üniversite bahçesindeydim sanki, hepsi gepgenç kızlar, erkekler.

Az ilerideki yaya üstgeçidine kadar kalabalık yoğun, hareket etmiyorlar, bekliyorlar. Kolluyorlar kendilerini. Ellerde telefon, boyunlarda atkı, toz maskesi gibi şeyler, kimisinin elindeki su şişelerinde beyaz sıvılar var.
İleride, Kızılay'ın göbeğinde polisler olmalı, göremiyorum.

Fotoğraf makinesini cebimden çıkarıp, birkaç resim çekiyorum.

Şu üstgeçidin üzerine çıkarsam hem birkaç resim çeker hem de tam göbekte, Güvenpark'ta neler var, neler yok görürüm diye bulunduğum yerden yürümeye başlıyorum.

Bu arada gençler slogan atıyorlar ama düzensiz ve cılız sloganlar: "Her yer Taksim, her yer direniş," "faşizme karşı omuz omuza," "direne direne kazanacağız."

Beğenilmemiş olmalı ki bu sloganlar tüm kalabalığa yayılmıyor. Hele bazı sloganları sadece bir kişi bağırıyor, kimse katılmayınca utanır gibi oluyor, boş yere bağırdığı için. Çevresindeki "gençler takama kafana, sıkma canını" dercesine tebessüm ediyorlar.

Üstgeçidin üzerinde birkaç kişi daha var. Hepsi de fotoğraf çekiyor, bazılarının fotoğraf makinelerinden gazeteci olduklarını düşünüyorum.

Caddenin köşesinde 10-15 kadar kalkanlı polis, bir TOMA denilen araç var hepsi bu ama Mustafa Kemal Bulvarı ve Güvenpark tarafında kalabalık polisler var.

Direnişçiler ile kalkanlı polisler arasında 200 metre kadar bir boşluk var.

Cadde taş dolu, iki üç tane çöp kovası yolun ortasına çekilmiş. Sayıyorum, 12tane genç var bu alanda, ellerinde flamalar var ama flamaların ne olduklarını anlayamıyorum.

Daha iyi görüntü almak için üstgeçidin reklam panosunun asılı olduğu bölmeye geçiyorum. Benim gibi buraya geçmiş birkaç kişi daha var. Fotoğraf makinesini video ayarına alıp sakin sakin çekim yapıyorum.

Arkamda kalan kalabalık insan seli daha derli toplu, daha gür seslerle sloganlar atarak yürümeye başlıyor. Bu arada bazı gençler ellerine aldıkları taşlarla bu üstgeçidin demirlerine, saclarına, elektrik direklerine ve köprünün altındaki döviz büfesinin kapalı kepengine vurarak gürültü çıkarıyor.

Polisle yürüyen gençlerin arasındaki boşluk kapanmak üzereyken kıyamet kopuyor. Her yer duman, kaçışan insanlar ve çat çat çat silah sesleri. Hem alttan yere sektirerek biber gazı fişekleri atılıyor hem de üstgeçidin üzerinden aşırarak kaçışanların ilerisine ateşliyorlar tüfeklerini.

Görüntü almaktan vazgeçiyorum, reklam panosuna çarpan biber gazı fişekleri aklımı alacak gibi oluyor, siniyorum ama sinilerek durulacak gibi değil, gözlerimi açamıyorum, caddede tüten gazlar yukarıya çıkıyor. Gaz bulutu içindeyim, gözlerimi kapatıp, çömeliyorum. Böğürüyorum, öksürüyorum.

25-30 santimlik bir boşluk var durduğum yerle üstgeçidin arasında. Öyle eğik bir biçimde adım atmak istiyorum ama dengemi sağlayamıyorum. Aşağıya düşmem mümkün değil ancak o boşluğa ayağımı veya bacağımı kaptırırsam kötü bir şey olacağı kesin.

Gencin biri durumumu görmüş veya içinde bulunduğum açmazı sezinlemiş olacak ki koltuğumun altından beni kavrayıp "Gel amca, gel" diyerek bu sıkıntıdan kurtarıyor. Öksürmekten gence teşekkür bile edemiyorum.

Öksürük krizi içinde yürüyorum. Kafama, dumanlar çıkararak geldiğini gördüğüm biber mermileri çarpmasın diye iki büklüm bir biçimde üstgeçitten aşağı inmeye can atıyorum.

Üstgeçidin ilk basamağında böğürerek kusmaya başlıyorum. Hem kusuyorum, hem utanıyorum. Kusmuklarım bir su bardağını doldurmaz. Üstünü örtmek veya ayağımla zemine yayıp yok etmek istiyorum ama bir biber gazı duman dalgası daha sarınca o düşüncemden hemen vazgeçiyorum. İnşallah diyorum kimse koşarken kusmuğuma basmaz, muz kabuğuna basmış gibi olur.

Dumandan uzaklaşmaya çalışırken iki gözümün iki çeşme olması yetmiyormuş gibi salyalarım, sümüğüm birbirine karışmış durumda akıyor.

İki kız, bir erkek yanıma geliyor, ben bir şey talep etmeden ellerindeki fısfısla yüzüme ilaçlı bir su püskürtüyorlar. Bunlara "sağ olun" diyebiliyorum.

Daha sakin ve gazsız olduğunu düşündüğüm bir köşeye çömeliyorum.

Gözüme bir ağacın altında bulunan yarım şişe su ilişiyor. Ya özellikle bırakmışlar ya da bırakıp kaçmışlar. Avucuma döktüğüm azıcık suyla gözlerime pansuman yapıyorum. Çatırtı, patırtı devam ediyor ama ben güvendeyim.

Telefonumu cebimden çıkarıyorum saate bakmak için. Ekranda" 9 cevapsız arama" uyarı yazısı var.

Eşim aramış.

Arıyorum hemen, "merak edilecek bir şey yok; siz eve doğru gidin, ben bir iki saat sonra gelirim" diyorum.

Çok ısrar ediyorlar yanlarına geleyim diye, yarım ağız "tamam" desem de gitmiyorum.
Resmi gerçek boyutunda görmek için tıklayın.

İsim                 :  Kanlı Gezi Devrimi.JPG
Görüntüleme :  917
Ebat                 :   4,35 MB
Numara           :   911
Alıntı ile Cevapla
Emin kullanıcısına teşekkür edenler
ar_de_ (20-06-2013), bikmisbroker (10-07-2013), buena vista (15-06-2013), dentist (14-06-2013), detan (19-06-2013), Master (14-06-2013), neron (18-06-2013)
 


Konuyu Toplam 4 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 4 Misafir)
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş arama yap
Modları Göster
Otomatik Konu Okuma Modu Otomatik Konu Okuma Modu

Yetkileriniz
Yeni konu açabilirsinizdeğil
Yanıt gönderebilirsiniz değil
Eklenti gönderebilirsiniz değil
Mesaj düzenleyebilirsiniz değil

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 23:52 .


Telif Hakları vBulletin v3.5.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Tercüme ve Tasarım : Arka & Bahce