Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Medya Yorumları - Sayfa 48 - Arka BahÇe Forumu
Arka BahÇe Forumu  

Geri Dön   Arka BahÇe Forumu > Nadas Alanı > Dünya Hali > iç-dış politika
Kullanıcı ismi
Şifreniz
Kayıt ol SSS Üye Listesi Takvim Arama Bugünkü Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Medya Yorumları
Konudaki Cevap Sayısı
741
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
444068

Cevapla
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
  #471  
Eski 05-09-2009, 08:48
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5527 Kere teşekkür edildi
Tanımlı aman canım ; ekstrem örnekler bunlar

BUSMEK'te skandal... Bursa Bursa olalı, böyle ayıp görmedi


Büyükşehir Belediyesi'nin mesleki eğitim kurslarının yürütüldüğü "BUSMEK", yeni koordinatörün yol açtığı skandalla çalkalanıyor.

BUSMEK'e proje koordinatörü olarak atanan Yüksel Yeni, 20'ye yakın bayan şube sorumlusuyla yaptığı toplantıda, "Burası çok kötü yönetilmiş, geneleve dönmüş" deyince ortalık karıştı. Kimi çalışanların eşleri, soluğu BUSMEK'te aldı. "Ben dişilerle çalışmam" diye konuşan Yeni'nin tavrı Bakan Çelik ve Büyükşehir Belediye Başkanı Altepe'ye intikal ettirildi.

Milli Gençlik Vakfı ve imam hatip kökenli olduğu öğrenilen Koordinatör Yeni'nin, bayan şube sorumlularına hitaben yaptığı konuşmada "Makyajda harcayacağınız vakti, abdest alırken namaz kılarken de harcayabilirsiniz. Tuvalette makyaj için ayna karşısında vakit geçireceğinize, namaz kılın" dediği ileri sürülüyor. Kendisinden önce de AKP'li kadroların denetim ve yönetiminde olan BUSMEK'İn çok kötü yönetildiğini, inşaallah kendisinin bu durumu düzelteceğini söyleyen Yeni'nin (Burayı geneleve benzetmişsiniz) sözü Bursa'da günün konusu... Şimdi Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe ile AKP Bursa Milletvekili ve Devlet Bakanı Faruk Çelik'in tavrının ne olacağı merakla bekleniyor.

http://www.bursahakimiyet.com.tr/Hab...d=26251&ypid=1
Alıntı ile Cevapla
AnnE kullanıcısına teşekkür edenler
ar_de_ (06-09-2009), hazan (07-09-2009), janus (05-09-2009), Master (05-09-2009), neron (14-09-2009)
  #472  
Eski 05-09-2009, 08:55
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5527 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Zülfü Livaneli, 'kendisi için döneklik etti' iddialarına karşı, Ataol Behramoğlu'na bir mektup gönderdi.

İşte Livaneli'nin şair ve Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Ataol Behramoğlu'na gönderdiği o mektup:

Livaneli’den Mektup

“Sevgili Ataol,

Yazını okuduktan sonra sana bu mektubu yazmaya ve mümkünse köşende değerlendirmeni rica etmeye karar verdim.

Çünkü cevaplarımı saygıdeğer Cumhuriyet okurlarının da öğrenmesini istiyorum.

Benim için kullandığın güzel sözlere teşekkür ederim.

Senin hem dost hem de şair olarak hayatımdaki önemini ve değerini zaten biliyorsun. Tekrarlamama bile gerek yok ama dostluğuyla her zaman gurur duyduğum bir avuç insan arasındasın.

Gelelim tavrıma:

Bu konuda yazdığım yazıyı AKP’nin ne idüğü belirsiz açılım politikasına destek olarak değil, mefhum-u muhalifiyle, yani sol olması gereken CHP niye bu konularda adım atmıyor, hatta engelliyor yakınmasıyla yorumlamak gerekir.

Benim AKP ile ne gibi bir ilgim olabilir!.. Onlardan ne kadar canım yandığını ortaya koyan yazım ise bu konudaki bazı haksız kuşkuları gidermek içindir. Çünkü bildiğin gibi bazı sevgili arkadaşlarımız bu yazımı ‘dönüş sinyali’ olarak algılamak basiretsizliğini gösterdiler.

Onlar her gün adam ve mesafe kazanırken bizim kesim yıllardır birbirini kuşkuyla süzüyor ve acaba bugün kimi çarmıha gersek duygusuyla uyanıyor her sabah.

AKP’yi topa tutan yüzlerce yazı yazıyorsunuz konserlerde, televizyonlarda alarm çanları çaldırmaya çalışıyorsunuz bu uğurda ‘değiştiler’ diyen birçok kişiyle kavga ediyorsunuz sonra günün birinde ‘Kürtlere insan hakları ve kültürel haklar verilmesi kırk yıllık mücadelemizdir onlar söyledi diye biz fikirlerimizden vaz mı geçeceğiz?’ diye yazıyorsunuz, kıyamet kopuyor.

‘Türkiye’de rejimin değişeceği tarih’, yazımın internette dolaştığı günler, Uğur Mumcu, Türkan Saylan ağıtları ne çabuk unutuldu?

Sevgili Ataol,

Bundan on beş yıl önce ‘Sağ ve sol kutuplar eriyor, yerine üç kutuplu bir Türkiye oluşuyor.’ diye yazmaya başladım. Bana göre bu üç kutup ‘İslamcılık, Kürtçülük ve Milliyetçilik’ kutuplarıydı.

Bu tehlikeyi yüzlerce kez vurguladım. CHP parti meclisinde söyledim, Baykal’a anlatmaya çalıştım.

Tehlike CHP’nin bu etkiyle milliyetçilik kutbuna yani MHP eksenine kayması ve ‘kardeşlik, barış, eşitlik’ gibi sol değerlerden uzaklaşmasıydı.

Ne yazık ki öyle oldu.

Ne olur dinamik bir tahlil yapalım ve 2002’den beri geçen duruma bakalım. AKP 7 yılda nereden nereye geldi, toplumu nasıl dönüştürdü?

Bu işin bir yedi yıl daha sürdüğünü düşün.

Kim bilir hangi noktalara sürükleneceğiz?

Karanlık hızla artıyor ve biz bir türlü kendimizi eleştirmeyi, ‘Nerde hata yapıyoruz’ sorusunu cevaplamayı başaramıyoruz.

Bunun yerine her gün birbirimizin ‘imanını’ sorguluyoruz.

Kimse korkmasın, başımı kesseler, idam sehpasına götürseler Mustafa Kemal aydınlığından taviz vermem. Sorun bu değil.

Ama Türkiye’yi kaybediyoruz. Atatürk ilkeleri tersine çevriliyor, tevhid-i tedrisat deliniyor, genç beyinlerin üstüne kapkara bir örtü çekiliyor.

Ne yapacağız sevgili Ataol?

Ne yapacağız?

Diyelim ki Zülfü kusurludur, yanlışları vardır, hatalıdır tamam itirazım yok.

Ama sorun bu değil ki?

Ne yapacağız?

Bu ülkeyi göz göre göre teslim mi edeceğiz?

‘Erdoğan’ı başbakan yapmak için mücadele vermiş’ bazı siyasilerin ihtirasına kurban mı gidecek ülke?

Ülkenin tek kurtuluşu olacağını düşündüğüm ‘sol’dan tamamen mi vazgeçtik?

Kusura bakma, fazla uzattım galiba ama son bir söz de Ergenekon konusunda.

İlhan Abi’nin yanında olduğumu belirten yazılar yazdım, onu ziyaret ettim ama beni kimse Veli Küçük’lerle, Kerinçsiz’lerle aynı safta göremez. Biz yıllarca Susurlukçulardan çekmedik mi? Veli Küçük Susurluk’un en önemli ismi değil mi?

AKP’ye karşı olduğumuz için gün gelecek yedi TİP’linin katili Abdullah Çatlı’larla, Haluk Kırcı’larla da mı aynı safta olacağız?

Geçenlerde seninle ne güzel bir türkü söylemiştik.

Hisarlı Ahmet’in ’Ben kendimi gülün dibinde buldum’ türküsünü.

Umarım yakında gülün dibinde türkü söyleyeceğimiz günlere yeniden kavuşuruz sevgili kardeşim.

Zülfü”

*Değerli dostum Zülfü Livaneli’nin geçen haftaki yazımla ilgili elektronik mektubu böyle. Ben de ona benim hakkımdaki içtenlikli sözleri için teşekkür ederim. Mektuptaki kaygılar ve sorular kuşkusuz ki hepimizindir. Tartışılabilecek bazı noktalar üzerinde ise önümüzdeki haftalarda dururuz.
Alıntı ile Cevapla
AnnE kullanıcısına teşekkür edenler
ar_de_ (06-09-2009), hazan (07-09-2009), Master (05-09-2009), neron (14-09-2009)
  #473  
Eski 05-09-2009, 19:47
dohol dohol bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Oct 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 187/292
54 Mesaj ına 2054 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Ahmet Kekeç

Kâğıt Parçasıysa, Bu Kadar Büyütmeyin!

Genelkurmay Başkanı ya da yetkilisinin düzenledikleri basın toplantılarına bayılıyorum.

Hiç izlemedim ama, bayılıyorum.

Pardon, bir kez izlemiştim. İlker Paşa, içinde Habermas ve Weber geçen “korkutucu” bir konuşma yapmış, bazı gazetecileri “usulü dairesinde” azarlamıştı.

Bir de “Basın Bilgilendirme Toplantıları” adı altında düzenlenen rutin toplantılar var.

Bunları da hiç izlemedim.

Zaten istesem de izleyemezmişim... İki ay ara verilmiş.

Neden bu iki aylık ara?

Herhalde İlker Paşa’nın “gündem dışı” konuşmaları ve rutin açıklamalarının (30 Ağustos mesajı gibi) “arayı doldurduğu” düşünüldü.

Bilmiyorum... Hiçbir fikrim yok.

Bugün ajanstan düşen bir haber, Genelkurmay Başkanlığı’nın iki ay ara verdiği “Basın Bilgilendirme Toplantıları”na bugün (siz bu yazıyı okuduğunuzda “dün” olacak) tekrar başlandığını bildiriyordu.

Hayırlısı olsun...

Peki, toplantı sözcüsü olan, Genelkurmay Başkanlığı İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak toplantıda neler konuşmuş, gazetecileri hangi konularda bilgilendirmiş?

Mayın ve “pimi çekilmiş bomba” olayıyla geniş açıklama yapar diye umuyordum.

Toplantıda söz alan Genelkurmay Başkanlığı Hukuk Müşaviri Tuğgeneral Hıfzı Çubuklu, yapılan soruşturma neticesinde 31 Ağustos 2009 tarihinde iddianame düzenlenerek mahkemeye gönderildiğini, 3 Eylül 2009 tarihinde 8. Kolordu Askeri Mahkemesi tarafından iddianamenin kabul edildiğini, ilk duruşmanın 14 Ekim 2009 tarihinde yapılacağını bildirmiş.

Mevzu anlaşıldı.

Peki, “mayın” hadisesi?

Çukurca Cumhuriyet Başsavcılığı olaya el koyarak derhal soruşturma başlatmış. Daha sonra yapılan inceleme neticesinde eylem ‘’ölümle so
nuçlanan terör olayı’’ kapsamında değerlendirilmiş, dolayısıyla dosya 23 Haziran 2009 tarihinde, Ceza Muhakemesi Kanunu 250. maddesi gereği yetkili Van Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmiş. Halen yargı süreci devam ediyormuş.

Bunu da Tuğgeneral Çubuklu’dan öğreniyoruz.

Girişteki “ironik” olmaya çabalayan sözlerime bakmayın.

Güzel gelişmeler bunlar.

Genelkurmay Başkanlığı’nı bu cehdinden (bilgilendirme çabasından) dolayı kutlamak lazım...

Fakat bir hususa takılmadan edemedim.

Bilgilendirme toplantısında, ana konuyu, Kıdemli Deniz Albay Dursun Çiçek’e ait olduğu iddia edilen “İrticayla Mücadele Eylem Planı” oluşturuyordu ki, konunun bu şekilde, bu “ağırlıkla” gündeme gelmesine anlam veremedim.

Tuğgeneral Gürak, ‘’Türk Silahlı Kuvvetleri, özellikle iddia edilen belgeyi maksatlı olarak üreten ve basın organlarına sızdıran kişilerin tespit edilmelerini ve adalet önüne çıkarılmalarını beklemekte, gelişmeleri yakından takip etmektedir’’ diyerek, topu bir kez daha İstanbul Başsavcılığı’na attıklarını açıkladı.

Bu açıklamadan şunu anlıyoruz:

Genelkurmay Başkanlığı, belgenin “sahte” olduğu iddiasında ısrarlı...

Bu belgeyi üretenlerin ve basına sızdıranların yakalanmalarını istiyor.

Kimlerin “ürettiği” konusunda fikrim yok...

İnşaallah sahtedir.

Sahteyse, basına kimler tarafından sızdırıldığı önemini yitiriyor.

Kaldı ki, sahteyse ve “kâğıt parçası” olmak dışında herhengi bir ehemmiyeti yoksa, soruşturma önceliğini “üretenlere” vermek gerekiyor.

Bu da İstanbul Başsavcılığı’nın işi olmasa gerek.

Madem bir “kâğıt parçası”dır, Genelkurmay Başkanlığı neden işi bu kadar büyütüyor?

Ahmet Kekeç
akekec@stargazete.com


Not: Yazının sonundaki cümleleri hayretler içinde okudum. Liboş olunur ama bu kadarıda fazla.....
Alıntı ile Cevapla
dohol kullanıcısına teşekkür edenler
AnnE (06-09-2009), ar_de_ (06-09-2009), Gozlemci (16-09-2009), hazan (07-09-2009), janus (05-09-2009), Master (05-09-2009), neron (14-09-2009)
  #474  
Eski 10-09-2009, 10:47
ar_de_ - ait Avatar
ar_de_ ar_de_ bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Jan 2007
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 133/1013
108 Mesaj ına 737 Kere teşekkür edildi
Tanımlı hep onlar yüzünden ...

Birgün annemim ölümüne sevineceğimi hiç düşünemezdim. Sevindim!

Ölümünden üç yıl sonra, 2002 Kasım seçimleriyle Nakşibendi tarikatının İskenderpaşa cemaati AKP iktidara geldiğinde ‘Annem yaşıyor olsaydı üzüntüsünden bugün ölürdü’ diye düşündüm. O günleri görmediğine sevindim.

Muhallebici Topbaş Silivri’deki sel baskını için CHPli belediyeyi suçladığı an da, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun İstanbul’da -AKP’nin seçim hileleriyle- kaybetmiş olmasına sevindim.

Düşünebiliyor musunuz, 15 yıl (*) boyunca ilçe teşkilatından belediyecisinden cumhurbaşkanına kadar bütün AKPliler rant için toprağa, ağaca, suya ihanet etmiş olacak. İlçe teşkilatından belediyecisinden cumhurbaşkanına kadar su havzalarına villalar yaptırmış, ormanlara TOKİ rantı için binalar .diktirmiş olacaklar ve onaltıncı yıl sel vuracak...Ölümlerden, yağmalardan, her türlü pespayelikten 6 aylık bir CHPli belediye başkanı sorumlu tutulacaktı. Sayın Kılıçdaroğlu’nu allah korumuş.

İSKİ Genel Müdürü “Poroblem yok afat oldu” dedi (problemi aynen böyle telaffuz etti). Muhallebici Topbaş daha bir krematoryum kapağı pişkinliğinde; Silivri’deki selden CHPli belediyeyi, İstanbul’daki felâketten ‘insanoğlu’nu sorumlu tuttu. AKPlilerin ‘insanoğlu’ olmadığını çoktan anlamıştım da, yazamıyordum açık açık.

Ya insansın ya mürteci bu hayatta! Ötesi yok.

Kapanan yolun Basın Ekspres Yolu olması da feci ironiktir yani.

Yağmur Ankara’ya doğru ilerliyor. Tedbir alınmazsa Kızılay, Cebeci, Dikimevi’nde ölümler olacak.

AKPli fırın kapakları, Ankara’yı 15 yıldır târ-ü mar eden adamları Melih’i suçlamamak için “Sel felaketinin sebebi Ergenekon terör örgütüdür. Muvazzaf subayların yağmur duasına çıktığı istihbaratını aldık” diyebilirler.

Doğanın attığı tokadı Ergenekon dedikleri hayali örgüte yıkıp, TSK’yı da illâ ki birşeylerle suçlamak uğruna şu yazdığım cümleyi hakikaten sarf edebilirler.

---

İngilizler Alt-Kıta’yı (şimdiki Hindistan, Pakistan) işgal ettiklerinde, halka köprüler, yollar yapmaya, oraları imar etmeye geldiklerini söylemişlerdi.

Hintlilere, onsekizinci yüzyılda, hidrolik mühendisi William Hancock’un, Mısır’da, Mezopotamya’da sulama kanalları açtığı, oraları ihya ettiği anlatılmıştı. Bengal bölgesinde de aynısını yapacak, Hindistan’ın tarımını kalkındıracaktı.

Bu mühendis, delta bölgesindeki bütün nehirlerin doğal yataklarını değiştirdikten sonra, Ganj nehrinin taştığı dönemlerde bu nehirler Ganjla birleşip üzerinde tarım yapılan bütün toprağı denize akıttılar. Hindistan’ın en verimli tarım alanları bataklığa dönüştü, toprak kısırlaştı, verimsiz hale geldi. Bataklıklardan sıtma yayıldı, sıtmaya sayısız insan kurban verildi.

Ganj’ın debisinin düşük olduğu dönemlerde, erozyonu önlemek için Hintlilerin daha sonra aldıkları bütün tedbirleri doğa yuttu. Düzeni bozulmuş su akışını bir daha düzeltmeleri mümkün olamadı.

Hindistan’a bu zararı veren sömürgeci İngilizdi. Nakşibendi tarikatının İskenderpaşa cemaatinin partisi AKP’nin Türkiye’ye ve Türk halkına verdiği zarar en az sömürgeci devletlerinki kadar acımasızdır.

Bugün Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı makamında oturan AKPlinin Ümraniye’de (TOKİ ortaklığı) 920 bin YTL’ye satın aldığı iki adet, karısı Hayrünisa Gül’ün kardeşi İbrahim Özyurt’un satın aldığı bir adet İdealist Kent villaları ‘su toplama havzası’ üzerindedir. Kaçak yapıdır.

AKP insanların içindeki hırsızı, câniyi serbest bıraktı. İstanbul’da dükkanlar yağmalanıyor.

PKK propagandasını suç olmaktan çıkarttılar, Zana beraat etti.

Yazarı, çizeri, rektörü, doktoru da “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs”ten içeri attılar.

Türkiye nüfusunun en az yarısı bu hükümeti ortadan kaldırmak için kolunu vermezse ben de birşey bilmiyorum. Görevini yapması meselesine gelince, kendi içlerinden henüz çıkmış Abdüllatif Şener biraderleri soruyor: “Bu hükümet kime çalışıyor?” diye.

Sahi kime çalışıyor?

Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmaya çalışan, kime çalıştığı belli olmayan bir hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs edildiyse bu neden suç olsun?

Yok yok! Hakikaten, ya insansın ya mürteci, ikisinin arası yok. Selden dolayı TSK’yı nasıl suçlayacaklarını gerçekten merak ediyorum. “Muvazzaf subayların yağmur duası yüzünden” demezlerse ne diyecekler acaba!



(*) İstanbul Belediye Başkanları

1994-1998 Potamyalı Recep Tayyip Erdoğan

1998-2004 (AKP) Ali Müfit Gürtuna

2004-2009 (AKP) Muhallebici Topbaş



Kıymet Nadir Bindebir / habercek.com
Alıntı ile Cevapla
ar_de_ kullanıcısına teşekkür edenler
coser (11-09-2009), hazan (14-09-2009), janus (12-09-2009), Master (11-09-2009), meraklı (10-09-2009), neron (11-09-2009), Ramo (24-09-2009), su (10-09-2009)
  #475  
Eski 11-09-2009, 11:31
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Arrow .......Cezalara Devam....

Ayşe ARMAN
aarman@hurriyet.com.tr




Güle güle Bekir Bey


DÜNYANIN en zarif adamlarından biri gitti:

Bekir Coşkun.


Artık bizim gazetede yazmayacak.

Bundan böyle Habertürk’te.

Bu satırları ona güle güle demek için yazıyorum.

*

Güle güle Bekir Bey...

Siz benim bu gazetede en sevdiğim insanlardan biri oldunuz.

Hep.

Çünkü siz de biliyorsunuz ki, sizin gibi insanlardan bu dünyada pek yok.

Hele bu medyada... Allah muhafaza!

Zekânız, duyarlılığınız, mütevazılığınız, saflığınız, utangaçlığınız, kocaman elleriniz, güzel gülüşünüz, peltek peltek konuşmanız...

O inanılmaz cümleleriniz...

Minicik, kısacık, küçücük yazılarla...

Dünyanın en büyük duygularını anlatışınız...

Ezilenleri, itilip kakılanları, fakirleri, fukarayı, ihtiyacı olanları...

Bir erkek gibi değil de...

Bir baba gibi koruyuşunuz, esirgeyişiniz...

Yaşlıları, çocukları, hayvanları sevme biçiminiz...

Ve o dibine kadar sahici haliniz...

Size hep hayran olmama sebep oldu.

Benim için siz “duyguların efendisi”ydiniz.

İnsani her türlü zaafı, ayrıntıyı yakalamakta, ifade etmekte üzerine olmayan “usta”...

*

Ama itiraf ediyorum, “insan”a dair yazdıklarınızı, siyasi yazılarınıza tercih ettim.

Çünkü sizin gibi “insan”ı anlatan yoktu.

Ben balyozlar yerine, hafif dokundurmaları sevdim.

İtiş kakışlardan, iktidar savaşlarından nefret ettim.

Gülümsemeden okuduğum bir tek yazınızı hatırlamıyorum

Acı acı da olsa, gülümsemişimdir...

Sizin köşeniz, bana nefes aldığım, es verdiğim, soluklandığım mis kokulu bir bahçe gibi gelirdi.

Enerji toplar, hayata devam ederdim.

Ama söylüyorum bir ara, “Tutturuk Kemalistler gibi yazıyor. Cumhuriyet emin ellerde, o abartıyor!” dedim.

Sonra bir gün geldi, “Ulan, acaba Bekir Bey haklı mı?” diye şüphe ettim.

Bir uçtan bir uca gittim.

Hâlâ zaman zaman gidip, geliyorum.

Herkes gibi ben de endişeyle memleketimi izliyorum.

Ama yine de insana dair yazdığınız yazıları tercih ettim.

Hep de öyle olacak...

*

Kardeşimin evlilik telaşında gazete okuyamadım.

Sadece bir gün...

Koptum bütün medyadan...

Bağlandığımda bir de ne öğreneyim...

Gitmişsiniz!

Bir günde gitmediniz, biliyorum.

Sizinki uzuuuun bir kırgınlıktı, hissediyorum.

Sevgilisine küsen delikanlılar gibiydiniz.

Sizin kalbiniz kırılmıştı.

Kendinizi oyunun dışında kalmış gibi hissediyordunuz.

Eminim herkes kendine göre haklıdır, ben sadece gittiğiniz yerde mutlu olmanızı diliyorum.

Güzel Andree’nizle...

Cunda’nızla, tekneniz Pako’yla, sizinle renklenen Ankara’nızla, köpekleriniz Postal ve Mösyö Hırpani’yle, kedilerinizle ve dünyanızı tanımlayan her şeyinizle...

Mutlu olun...

Ve hep bizim Bekir Coşkun’umuz olarak kalın...

Güle güle.

HAMİŞ: Yarın Hürriyet’in ilavesi Look’ta, Yeşim Çobankent’in Bekir Bey’le Cunda’da yaptığı bir söyleşi yayınlanacak. Bütün bu tantanadan önce konuşmuşlar. Bekir Bey, yine anlattığı bir sürü şeyle beni güldürdü. Çok keyifli bir söyleşi. Fotoğraflarda da pek yakışıklı görünüyor. Kaçırmayın derim.

HAMİŞ 1: Bu arada, beni de tipik bir İstanbul gazetecisi olarak tanımlamış. Oysa o görmeyeli, ben kasaba gülü oldum! Yine de... Bekir Bey, ne diyorsa haklıdır. Hiçbir şey ona sevgimi değiştiremez. Onun benim hakkımdaki düşünceleri bile...
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
account (11-09-2009), buena vista (12-09-2009), dentist (11-09-2009), dohol (12-09-2009), hazan (14-09-2009), janus (12-09-2009), neron (11-09-2009), Süvari (18-09-2009)
  #476  
Eski 14-09-2009, 05:44
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Talking Aslan CHP 2

Can Dündar
can.dundar@e-kolay.net




Gökçek’in tehlikeli oyunu: İlk içki referandumu

İstanbul Beyoğlu’nda olsa kıyamet kopardı; Ankara 7. Cadde’de olduğu için pek ilgi çekmedi.
Konu, sel haberleri arasında boğuldu gitti.
Oysa Başkent, tarihi bir oylamaya hazırlanıyor.
Bahçelievler halkına “Semtiniz içkili bölge ilan edilsin mi, yoksa içkiden arındırılsın mı?” diye sorulacak.
Yani ilk içki referandumu yapılacak.
* * *
Bahçelievler 7. cadde, Ankaralı gençlerin buluşma ve eğlenme merkezlerinden biri oldu son yıllarda... Barlar ve kafelerle canlandı.
Çankaya Belediyesi, 7. Cadde’nin trafiğe kapatılması için kamuoyu yoklaması teklif etti.
Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek teklifin üstüne atladı:
“Referandum yapalım. Esnafa, vatandaşa soralım” dedi.
Çankaya Belediyesi “Çok mutlu olduk” açıklaması yaptı.Oysa Gökçek’in başka hesabı vardı:
“Orada son dönemde bol miktarda meyhane açıldı. Bölge sakinlerinden yoğun şikâyetler alıyoruz. Hazır referandum yapmışken caddedeki restoranlarda alkollü içki satışını da halka soralım.”
* * *
Konu Büyükşehir Belediye Meclisi’ne geldi. Son anda referandum paketine “içki” maddesi de eklendi.
Çankaya Belediye Başkanı, işin özüne itiraz etmedi; “İkisi ayrı ayrı oylansın” demekle yetindi.
CHP’liler (tıpkı askeri yargı düzenlemesinde TBMM’de olduğu gibi) “uyudular”.
Önerge onların da desteğiyle oybirliğiyle kabul edildi.
CHP’li üyeler ertesi gün neye imza attıklarını anlayınca, “Valla fark etmemişiz, çok hızlı okudular, karambole geldi” diye düzeltme istediler, ama artık çok geçti.
Gökçek, “Anlama kabiliyetlerini ölçmek lazım” diye alay etti. Referandum tarihi olarak da 20 veya 27 Eylül’ü açıkladı.
20 Eylül, bayramın ilk günü...
“Ramazan bayramında içki referandumu...”
Zekice değil mi?

* * *
20 veya 27 Eylül’de, Belediye’nin anket aracı Bahçeli’de gezdirilecek. Her işletme ve her evin 1 oy hakkı var.
Anketin sonucu, belirleyici değil aslında...
Son kararı, CHP’li Çankaya Belediye Meclisi verecek.
Ama gerçek niyet, Gökçek’in bir demecinde gizli:
“Bu tip referandumları Ankara genelinde farklı konularda yapmaya devam edeceğiz. Keşke halkoyuna sunduğumuz konular Meclis kararı gibi geçerli olsa...”
Yani?
“Her konu halka sorulsa; halkın kararı derhal uygulamaya konsa...”* * *
Arkadan gelebilecek referandum konularını tahmin edelim mi:
“Sizce gençlerin caddelerde el ele tutuşup dolaşmaları, ulu orta koklaşmaları uygun mu, değil mi?”
“Bölgenizde mini etekli kızlar, küpeli oğlanlar, eşcinseller görmek ister misiniz, istemez misiniz?”
Ya da şu “karşı sorular”a ne dersiniz:
“Sizce semtimizde ramazan davulu çalınmalı mı, yasaklanmalı mı?”
“Cami hoparlörlerinin sesinin biraz kısılmasını mı istersiniz, açılmasını mı?”
İçki referandumunda veya sonra geleceğini tahmin ettiğimiz halk oylamalarında sonuç şu ya da bu yönde, mesela “yüzde 51’e yüzde 49 çıkarsa” ne olacak?
Şu halkoyu sevdasını ve onun ardındaki faşizan niyeti biraz daha deşmek lazım.Yerimiz kalmadı; o da yarına...
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
account (14-09-2009), ar_de_ (15-09-2009), buena vista (14-09-2009), hazan (14-09-2009), janus (14-09-2009), neron (14-09-2009), serdarkus (14-09-2009), su (14-09-2009)
  #477  
Eski 14-09-2009, 14:04
LAZIO LAZIO bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Jan 2009
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 111/62
83 Mesaj ına 243 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Bu yaziyi daha evvel "Notlar" bolumunde yazmistim....Yukaridaki yorumu okuyunca buraya tekrar kopyaliyorum;

--------------------------------------------------------------------------

15 saate yakin araba kullandiktan sonra Kuzey Carolina'da kucuk bir yerlesim bolgesinde durdum........Birseyler yemek icin caddede bulunan kucuk iki restorandan birini secip iceri girdim.....

Kucuk,gosterissiz salonda kimseler yoktu.....Masalardan birine oturdum....Biraz sonra yanima lokalin sahibi oldugunu sandigim adam,siparisimi almak uzere geldi.....Bu yorgunlugun uzerine yemekten once soguk bir bira istedim......."Alkollu icki satmiyoruz"cevabini alinca,kendi kendime "Kismete bak bula bula icki lisansi olmayan yeri buldum"diye dusunup kalkip gitmeye hazirlanirken......."Icki lisansi alamadiniz herhelde" dedim......Adam cevap verdi "Burasi -dry town-dir,burada icki satilmaz" dedi......"Nasil yani?" demisim......"Bu town'da yerel yonetim karari ile icki satisi yasaktir" dedi......"Ne restoran ne market nede baska bir yerde icki satilamaz"......

"Olurmu oyle sey insanlarin ozgurlugunu nasil kisitlarsiniz?" dedim....."Icki icmek yasak degil satisi yasak,isteyen 20 dakika otedeki town'a gider ickisini alir gelir evinde icer" dedi......."Belediye meclisi halktan gelen istek uzerine yaptigi oylama sonucu icki satisini yasakladi"....

Daha sonra ogrendim ki ABD'nin ozellikle guney eyaletlerinde yuzlerce icki satisinin yasak oldugu "dry town" var....

Marijuana satislarinin serbest birakilmasinin tartisildigi bir ulkede boyle bir uygulama inanilir gibi degilmi.......

Rakinin bolunerek satilamamasi uygulamasindan sikayet edilince aklima bu ani geldi....LAZIO
Alıntı ile Cevapla
  #478  
Eski 14-09-2009, 17:57
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Arrow Sadece Açıklama

ABD ilk önce Ateş suyunu İndian diye adlandırdığı Kızılderilere BEDAVA sundu ( Ki halen ellerinde geçerli kart olanlar çok eyalette BEDAVA içer ) Değişik ülkelerden bunun çok planlı bir yok etme olduğu eleştirisi alınca ( Rusya Çin Hindistan Küba ve Norveç ) Yeni bir yapılanma ile DEMOKRATİK bir sunumla çeşitli eyaletlerin BAZI kasabaların da Halk oyu ile Ev hariçi alanlarda kullanımı yasakladı ...Satışı ise Market işlevinde kurallara göre verilir..18 yaş küçükler hariç vssv )

Anayasaların da ki 18. ek maddesince Kanunen Yasak uygulanmış olup, 1935'te Yine Kanun gereği yürürlükten kaldırılmıştır.

Küçük ABD olduğumuza göre..
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
account (15-09-2009), buena vista (15-09-2009), hazan (14-09-2009), meraklı (14-09-2009), neron (15-09-2009), su (14-09-2009), Süvari (14-09-2009)
  #479  
Eski 15-09-2009, 22:34
ar_de_ - ait Avatar
ar_de_ ar_de_ bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Jan 2007
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 133/1013
108 Mesaj ına 737 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Allah islah etsin ...

Medeniyet dedikleri ‘doğaya boyun eğmiş, kabullenmiş bir alt-yapı’ymış meğer.



1998 Ocak ayında, literatüre ‘Great Icestorm’ olarak geçen Montreal buz fırtınası felâketinde oradaydım. Buz yağmaya başlamadan önce, hava gündüz eksi 30, gece eksi 40 santigrad civarıydı. Ve bir hafta süren buz fırtınası başladı.

Ağaç dalları, binaların dış yüzeyi, arabaların üzeri birkaç saat içinde kalın buz tabakasıyla kaplandı. St Laurent nehri taştı. Montreal’e elektrik veren üç ana direk buzun ağırlığından yıkılınca şehrin elektriği kesildi. Binalar elektrikle ısındığından kaloriferler de söndü.

Şakası yok, Kanada kışından, eksi 30-40lardan bahsediyorum. Elektrik yok, ısınma yok. Her bir ağaç dalı kristalden fil bacağı gibi olmuş, asırlık ağaçlar kırılıp devriliveriyor.

Koca Montreal, o elektronik medeniyet, 24 saat içinde çatır çatır çöktü. Arşivlerden görüntüler için aşağıda link verdim.

Buz fırtınası felaketinde, devlet ilk 24 saat içinde derhal organize olarak şunları yaptı:

-Önce buzlu yollar hemen açılmaya başlandı.

-Bina cephelerini kaplayan buzu kırmaya, dalları kırılan ağaçları kesmeye başladılar. İkinci gün Amerika’dan da itfaiyeciler, askerler yardıma geldi.

-Radyolar sürekli her semtteki sığınakların (shelter) adreslerini yayımladı. Herkese, evlerini terkederek sığınaklara yerleşmeleri tavsiye edildi. Yaşlılar tek tek evlerinden toplanıp, sığınaklara götürüldü.

-Şehrin elektriği kesilmeyen bazı banliyölerinde sıcak yemek servisi yapan restoranların adresleri anons edildi.

-Kanada’da her evde en az bir buz hokeyi oyuncusu, her oyuncunun da en az iki kaskı olduğu bilindiğinden, halka sokağa çıkarken kask kullanmaları önerildi (kask takmayan birkaç kişi kırılıp düşen ağaç dalları yüzünden öldü).

-Evden çıkmamakta ısrar edenler, günde iki kez kapıya gelen itfaiyecilere tekmil verdi. İtfaiye, listede o adrese kayıtlı herkesi görmek, sağlığından emin olmak istedi.

-Radyo aracılığıyla, insanlar arasında korkunç bir ‘dayanışma ruhu’ yaratıldı. Şömineli evlerde oturanlar, hiç tanımadıkları insanlara kapılarını açtılar. Bir haftaya yakın evlerinde barındırdılar. Bir Türk olarak, o türden bir dayanışmayı sadece savaş filimlerinde görmüştüm.

-Ve en önemlisi de, radyolar o şartlarda bile mizahı elden bırakmayıp insanlara moral verdi. Sırtımızda battaniyelerle mum ışığında otururken, sex shop’ların önünde sıraya girmiş Montreallilerle yapılan söyleşilere güldük. Marketlerde mum kalmayınca, penis şeklindeki mumlara aşırı bir talep oldu.

Kanada kışının ortasında, bir hafta süren felâkette sadece 30 kişi öldü. Ölenler; inatla evini terketmeyenler, propan ısıtıcının gazından zehirlenenler ve kasksız sokağa çıkıp, kırılan dalların altında kalanlardı.

Ölenler kendi hataları, tedbirsizlikleri yüzünden, devletin korumasını kabul etmediklerinden öldüler.

Ne o elektriksiz, ısınmasız bir hafta boyunca, ne de daha sonra yetkililerden kimse Allah’dan bahsetmedi. Hiç kimsenin ‘St Laurent nehrinin intikamı’ndan bahsettiğini de duymadım. Halk “Aldın mı dersini!” diye azarlanmadı, korundu.

Yetkililer karla, buzla mücadele eder, ölümleri engellemeye çalışırken şu kararı aldılar: “Montreal daha önce böyle bir felaketle karşılaşmamıştı. Bir kez olduğuna göre bundan sonra da olabilirdi. Bu şehrin elektrik dağıtımı yeraltından yapılmak zorundaydı.”

O noktada Türk aklımızla anladık ki; ‘çöktü’ sandığımız medeniyet katiyyen çökmemiş. Yöneticiler rant peşinde değil, gerçekten insana hizmet peşinde olunca, her hizmet insanın sağlığı, rahatı-mutluluğu ince ince hesaplanarak yapılınca medeniyet çökmezmiş meğer.

Medeniyet; doğayla itişe kakışa mücadele etmek değil, doğanın hiddetlendiği anda verebileceği zararı hesaplayıp, doğanın kurallarına göre oynamakmış. Ve medeniyet ‘doğaya boyun eğmiş, kabullenmiş bir alt-yapı’ymış meğer.

---

İstanbul’da aklına beton dökülmüş, türbanlı, AKP seçmeni, yağmacı bir kadın, kameralara “Bu mallar oruç tutmayanları malları. Bunlar bize haktır!!” diye bağırıyordu. Can Yücel sağ olsaydı, “Mal sensin hak da sana gir...gelsin” derdi herhalde.

O kadının seçtiği, iyi kötü mevcut alt-yapıyı bile insanın aleyhine çevirebilecek zihniyetteki AKPli adamlar; “Dereyi ıslah edeceğiz” dedikçe tüylerim diken diken oluyor. Dereye kinlendiler. Derenin intikamıymış...yok devenin intikamı!

Etme kardeşim! Dere mere ıslah etme! Sen bir şeyi ıslah etmeye kalkınca bilim adamını, mühendisi falan dinlemezsin, ihaleden cebine girecek komisyona bakarsın! Islah etme, bırak dağınık kalsın!

Kentsel dönüşüm diye, kendine rant alanı yaratacaksın diye eko sistemi yıktın. Bu coğrafya senin manyakça üremeni, genişlemeni kaldıramaz hale geldi. Dereyi ıslah edecekmiş! Dön kuyruğunla oynaş birader!

Bundan sonraki seçimlerde de buzdolabı yerine Zodyak bot dağıtırsın, bulgur yerine de 3G teknolojisi bilmemne...onu da artık hangi G’sine yerleştirir halkım kendisi bilir.

---

Topbaş’ın mimar, doktor diye şişirilmesine bakmayın. Orta-lise imam hatip, sonra Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi. Mimarlık okumaya başlayana kadar formasyon tamamlanmış yani.

Ankaralılara “Mazgallarınızı temiz tutun” talimatı veren Melih’e de; Emrin başım üstüne!

Ben sokaktaki mazgalları temizleyeyim, sen de bir zahmet şu ütüleri yap. Fırındaki böreğin üstü pişince tersyüz ediver!

İşin özeti, jeofizik, maden, inşaat mühendisleri, şehir plancılarının ortak açıklamasındaydı Aziz and Azize okur: “İktidar sahipleri vicdanlarını kaybetti.” dediler.

İktidar sahipleri vicdanlarıyla birlikte ruh ve akıl sağlığını da kaybetti. Hepsi şizotipal-histrionik-narsist adamlara dönüştüler. Önce birinde başladı, yedi yılda hepsine bulaştı. Kendilerine ‘çamur tedavisi’ yazıyorum. Yatıp yuvarlansınlar. Göl laleleri!!





Montreal buz fırtınası: http://archives.cbc.ca/environment/e...er/topics/258/


Kıymet Nadir Bindebir / habercek.com
Alıntı ile Cevapla
ar_de_ kullanıcısına teşekkür edenler
account (16-09-2009), buena vista (16-09-2009), Gozlemci (16-09-2009), Master (16-09-2009), neron (16-09-2009)
  #480  
Eski 16-09-2009, 15:06
LAZIO LAZIO bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Jan 2009
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 111/62
83 Mesaj ına 243 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Simdi ben cikip Kanada'nin demokrasisi ve hukuk sistemini ornek gostersem.....Mutlaka birisi cikip Kanada'nin GSMH si ve egitim duzeyinin istatistiklerini Google dan buraya kopyalayip......"Eh onlarda bu sartlar altinda gercek demokrasi ve hukuk devletin olmasi normaaal.....Bizim finansman ve egitim durumumuz bunu kaldirmaz" falan diye ortaya cikar....

Ancak demokrasi ve hukuk devleti olmanin yarattigi nimetleri ornek gostermek olagandir....Islemiyen,carpik,cagdisi,kokusmus sistem tartisilmaz hep kisiler hep siyasi gorusler tartisilir......

Arada birileri cikip "Yahu sakin ola problem anti demokratik,burokrasi cenderesinde bogulmus,hukukun islemedigi,slogan milliyetcisi sistem olmasin"dediginde onlarada entel ,libos daha olmazssa isbirlikci falan denir....veee......Kimin oyu kac sayilsin,istemedigimize oy vereni nasil assagilasak,illegal orgutlerin yargilanmasina nasil karsi ciksak gibi son derece demokratik ve yararli tartismalara devam edilir.....LAZIO

--------------------------------------------------------------------------
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş arama yap
Modları Göster

Yetkileriniz
Yeni konu açabilirsinizdeğil
Yanıt gönderebilirsiniz değil
Eklenti gönderebilirsiniz değil
Mesaj düzenleyebilirsiniz değil

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 01:31 .


Telif Hakları vBulletin v3.5.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Tercüme ve Tasarım : Arka & Bahce