Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Tencere - Sayfa 21 - Arka BahÇe Forumu
Arka BahÇe Forumu  

Geri Dön   Arka BahÇe Forumu > Nadas Alanı > Dünya Hali > Gözlem-Tespit
Kullanıcı ismi
Şifreniz
Kayıt ol SSS Üye Listesi Takvim Arama Bugünkü Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Tencere
Konudaki Cevap Sayısı
308
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
146339

Cevapla
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
  #201  
Eski 01-02-2007, 19:41
buena vista buena vista bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 895/3266
652 Mesaj ına 4322 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Önce insan olmak...

Kendimi vurmalı mıyım?..


NE diyorsunuz?..

Bu gece "Latin ırkı" diye vurmalı mıyım sevdiğim kadını?..

Evin içinde deli danalar gibi böğüre böğüre "Titre ve kendine dön..." diye bağırmalı mıyım?..

Çanak-çömlekleri kırmalı mıyım?..

"Tekbir" getirmeli miyim, avazım çıktığı kadar... Ki komşular "Hoca yine vakitsiz okudu ezanı" diye namaza dursunlar...

Ne yapmalıyım?..

"Besmele" getirip boğazını kesmeli miyim "Katolik"imin?..

*

Faşistliğe, ırkçılığa, kafatasçılığa karşı çıktığım için dün bilgisayarıma yağan ve ailemi dahi içine alan "Sen Türk değilsin, Müslüman değilsin" bombardımanı karşısında, yazarken dahi beni utandıran bu yazıyı yazmalı mıyım, yoksa yazmamalı mıyım?

Peki ben nasıl anlatmalıyım onlara "Türk ve Müslüman" olmayan birisini sevdiğimi, sevdamı nasıl anlatmalıyım?..

"Sevgi" olan yerde (bir vatan ya da yuva fark etmez) dostluğun, huzurun, bereketin, ortak sevdaların oluştuğunu... Tüm "iyi insanların" sevilmeye değer olduğunu...

"İnançlarımızı ve kimliğimizi" çöpe atmadan "insanlıkta" el ele verebileceğimizi...

Nasıl anlatmalıyım?..

*

Gelen mesajları "Türk ve Müslüman olmayan" kadınımdan saklıyorum.

O insan olmayan canlıları dahi korumaya çalışırken, bir kuş yavrusuna, bir kedinin bebeğine, evimize girmiş bir kertenkeleye, perdemize konmuş bir çekirgeye dahi kıyamazken, ona insanlar arasındaki bu nefreti nasıl anlatmalıyım?..

Nasıl?..

Yüreğinde yer etmek istediğim günlerde, ona Hazreti Mevláná’nın "Kim olursan ol gel" beytini okumuştum. Yüreklerimizde tüm insanlara sevgi olduğuna Mevláná’yı tanık göstermiştim.

Şimdi "Sadece biz üstünüz" nasıl diyebilirim?

O beyti okuduğum gün sevdalımın ıslanan gözlerine nasıl bakabilirim?

Nasıl?..

Nasıl?..

Bir "ötekini" sevmiş birisi olarak yanıt vermek istiyorum... "Önce insan" demeye çalışıyorum...

Ama kan isteyen çığlıklar arasında boğuluyor sesim.

Ne diyorsunuz?..

Bu gece gidip kendimi yüreğimden vurmalı mıyım?.. BEKIR COSKUN (Hürriyet)
Alıntı ile Cevapla
buena vista kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (06-02-2007), flz (01-02-2007), Ramo (01-02-2007)
  #202  
Eski 01-02-2007, 20:52
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Öğretmendeki kafaya bak!..

* Kızlar karma eğitim yüzünden içine kapanıyor
* Yanına mini etekli bir kız oturan delikanlı da kaybediyor, ders dinleyemiyor
* Karma eğitim kızların sözlü ve fiziki taciz edilmesine zemin hazırlıyor


Milli Eğitim Bakanlığı’nın ders kitabı yazdırdığı Ali Erkan Kavaklı, İsmailağa Cemaati’nin yayın organı olan Beyan Dergisi’nde yazılar kalem almış. Kavaklı, bu yazılarında Türkiye’de tüm okullarda uygulanan kız erkek karma eğitimini ağır bir dille eleştiriyor. Kavaklı Beyan Dergisi’nin son sayısında “Karma Eğitim Yanılgısı” başlığıyla yayınlanan yazısında özetle şunları savunuyor:

* KARMA EĞİTİM İLKELDİR: Türkiye bu ilkel eğitim anlayışı yüzünden hiçbir bilim dalında başarı gösteremedi. Peki, bakanlık bu kararı neden aldı? Çok sayıda veli karma eğitime karşı. Bakanlığın militarist cepheden emir alarak hareket ettikleri açıkça biliniyor.

* TARİKATLAR STK SAYILMALI: Almanya’da tarikat okullarına devlet yardım ediyor, Türkiye’de tarikatlar sivil toplum örgütü bile sayılmıyor, yok edilmeye çalışılıyor.

* KIZLAR İÇİNE KAPANIYOR: Kızlar, erkeklerin bulunduğu sınıflarda çekingenleşiyor, alay edilme korkusuyla içe kapanıyor.

* ERKEKLER BAŞTAN ÇIKIYOR: Ya erkekler? Yanına mini etekli bir kız oturan delikanlı kaybetmiyor mu? O nasıl ders dinleyecek? Âşık olup dersleri tamamıyla boş verenlerin sayısı hiç de az değil. Yine, kızına tecavüz edildiği için mahkemeye giden velilerin durumu da ayrı bir konu başlığı...

* KIZLAR ERKEKLERLE YARIŞAMIYOR: Karma eğitim, pedagojik bir ham ölüdür. Matematik, kimya, fizik, bilgisayar, elişi, spor gibi derslerde kızlar, erkeklerle yarışamıyor, ikinci kategoride kalıyorlar.

* TACİZE ZEMİN HAZIRLIYOR: Karma eğitim toplumda kadın-erkek eşitliğini sağlamaya katkıda bulunmuyor. Kadın ve kızların sözlü ve fiziki taciz edilmesine zemin hazırlıyor.

Bu kafayla, 30 yıl boyunca öğrencileri eğitmiş
ALİ Erkan Kavaklı 30 yılı aşkın süredir Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda edebiyat öğretmeni olarak çalışmış. Bahçelievler Anadolu Lisesi, Eyüp İmam Hatip Lisesi, Özel Gökkuşağı Lisesi, Özel Şevkat Lisesi bunlardan bazıları. Bakanlık tarafından Almanya’ya gönderilmiş. Burada 6 yıl çeşitli kurslar ve seminerlere devam etmiş. Kavaklı bu arada çok sayıda kitap yazmış, birçok dergide özellikle türban konusunda yazıları yayınlanmış, çok sayıda konferanslar vermiş. 1999 yılından beri liselerde okutulan Türki Dili ve Edebiyatı ile Kompozisyon kitaplarını yazan ekibin içinde de yer alıyor.

Minik Yorum: işimiz zor dostum zor

http://www.vatangazetesi.com.tr/root...7&Categoryid=1
Alıntı ile Cevapla
Ramo kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (06-02-2007), buena vista (02-02-2007), flz (01-02-2007), Süvari (05-02-2007)
  #203  
Eski 05-02-2007, 21:16
admin admin bağlı değil
Yönetici
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6/2
5 Mesaj ına 9 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Kapanmış ve açılması bize birşey kazandırmayacak bir tartışmanın daha fazla uzamaması için bu topicdeki Sayın Ramo, AnnE ve Buddha ya ait son 3 mesaj silinmiştir.


Alıntı ile Cevapla
admin kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (06-02-2007), AnnE (05-02-2007), Ramo (05-02-2007)
  #204  
Eski 05-02-2007, 23:22
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Kocaman Özür

Bazen bir boşluğa saplanır düşünceler.Sözünüzün, yazınızın ucunun nerelere varabileceğini hesap edemezsiniz.Bizimkide öyle olmuş güzel arka bahçe dostlarımızdan bazılarıni incitmiş.Kocaman yüreklerine sığınır aflarını dilerim.

Zaten üzerinde durduğumuz konununun ülke gündeminde karanlık sisli bulutlar oluşturduğu.Renkli renki basınımızı günlerdir meşgul ettiği.kendine has ülke birliğine ve bütünlüğüne zarar verecek şoven ve ırkçı boyutlarda stad sloganları haline dönüştüğü,kendine has taraflar yaratarak medeni boyutları dışına taştığı malum.Gidişatın nerelere varacağını,uz gelişmiş ülke siyasetinin bu çirkinlikten bile nemalanmak peşinde koştuğunu görüpte gelecek adına kaygı duymamakta olanaksız.Umarım güzel ülkem ve insanları adına yanlış düşünen bizlerizdir.

Karıncayı bile incitmekten uzak,Arka bahçe uslubuna ters bir konunun dallandırıp budaklandırılmasının da anlamı yok.Ulusumuz üzerine karanlık hesaplar peşinde koşan,Bu milleti Alt,üst kimlik yada adı ne konursa konsun.Parça isimlerle yada sıfatlarla tanımlayıp bütünden parça yaratmak isteyen işkembesi kirli zihniyete alet olmaya da bizim tahammülümüz yok.

Nazikane duygularını şahsıma iletip.Silinen satırların da Arka bahçe dostluğunda şahsım için hiçbir kıymeti yok.Keşke buradaki kadar hoşgörü ve sevgiyi ülkemiz topraklarınıda ekebilsek.Değerli dost Master efendinin gönlünde yeşeren Arka Bahçe ruhununu tüm yurt sathına yayabilsek.Sevgili Annemizin ana kadar sıcak yüreğini,samimiyetini hepimiz taşıyabilsek.Saygılarımla
Alıntı ile Cevapla
Ramo kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (06-02-2007), AnnE (06-02-2007), buena vista (06-02-2007), dentist (06-02-2007), flz (13-02-2007), Süvari (07-02-2007)
  #205  
Eski 06-02-2007, 13:33
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Yaşamın Onurunu Korumak (Sokrates in Savunması)

Siz Atina erkekleri, belki de sözlerimin yeterli olmadığını; sizleri ikna edebileceğim sözlerden imtina edişimin davayı kaybetmeme yol açtığını düşünüyorsunuz. Hiç de öyle değil.

Bir yoksunluktan ötürü yenildim, ama bu sözlerin yetersizliği değil, arsızlığın, küstahlığın ve terbizyesizliğin yetersizliğiydi ve ağlayarak, sızlayarak, yakınarak, şikayet ederek ve başka bir çok şey yaparak,onuruma yakışmadığını inandığım şeyleri söyleyerek başkalarından duymaya alışkın olduğunuz, duymaktan hoşlanacağınız şeyleri dile getirmeye razı olmayışımdan ötürü oluşan eksiklikti.



Ayrıca ne daha önce durumumun vehametine bakıp özgür bir erkeğe yakışamayacak şekilde davranmam gerektiğine inandım, ne de şimdi kendimi böyle savunmuş olmaktan pişmanlık duyuyorum; bu tarz savunmayla ölümüme yol açmayı, öteki tarz savunmayla yaşamaya yeğ tutuyorum.

Çünkü ne mahkemenin karşısında, ne savaşta, ne de başka bir yerde insan kendini ölünden kaçmak için her şeyi yapacak duruma getirmemeli. Muharebelerde sık sık,silahlarını atıp kendini kovalayanlara yalvarıp yakaranların canlarını kurtardıkları görülmüştür ve hiç bir eylemden ve sözden kaçınmamayı göze aldıktan sonra her türlü tehlikeden ve ölümden kurtulmanın başka bir yolu bulunmaktadır. Ancak, siz erkekler, zor olan, ölümden kaçınmak değildir; bundan çok daha zor olan, kötülükten kaçınabilmektir, çünkü o, ölümden çok daha hızlı koşar.

Ve şimdi yavaşlamış ve yaşlanmışken, daha yavaş olan tehlike bana yetişti; (benden) daha güçlü ve çevik olan davacılarıma ise hızlı olanı, kötülük yetişti. Ve şimdi çekip gidiyoruz artık: ben sizlerce ölüm cezasına çarptırılarak, sizler ise doğruluk tarafından alçaklık ve adaletsizlikten suçlu bulunarak. Ve ben, aynen sizler gibi (ama farklı nedenlerle), bu hükümden memnunum. Bu böyle sonuçlanmalıydı ve böylesinin iyi olduğuna inanıyourum.

Şimdi size, beni ölüme mahkum etmiş olan sizlere, bir kehanette bulunup bundan sonra ne olacağını bildirmek istiyorum; malum, ben insanların kehanette en yakın oldukları konuma erişmiş bulunuyorum: yani ölüme. Dolayısıyla beni ölüme havale etmiş olan sizleri, ben ölür ölmez, tanrı inandırsın ki, bana verdiğinizden çok daha sert olan bir ceza bekliyor. Bundan sonra hayatınızı yönlendirişinizin hesabını vermekten kurtulacağınızı sandığınız için böyle davrandınız; ama umduğunuzdan bambaşka şeyler gelecek başınıza diyorum size; sizden hesap soracak olan ve şimdiye kadar öne çıkmalarına engel olduğum için hiç bir şey fark etmediğiniz çok kimse gelecek.

Ve ne kadar gençseler o kadar inatçı ve ısrarcı olacaklar ve sizler buna çok daha fazla öfkeleneceksiniz. Doğru yaşamadığınız için insanları öldürerek suçlanmaları önleyebileceğinize inanıyorsanız, yanlış hüküm veriyorsunuz demektir; çünkü bu tarz bir temizlenme gerçekleşmesi tamamen imkansız bir temizlenmedir ve güzel değildir; daha güzel ve kolayı, başkalarını rahatsız etmeyen ve mümkün olduğu kadar iyi olacak şekilde kendini yükselten temizlenmedir. İşte beni mahkum etmiş olan sizlere önceden söyleyeceklerim bunlardır ve sizlere veda ediyorum.

Minik Yorum.Gözümüzün önünde bir yerlerde bu yazı hep durmalı
Alıntı ile Cevapla
Ramo kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (06-02-2007), dohol (07-02-2007), Süvari (07-02-2007)
  #206  
Eski 07-02-2007, 14:45
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Petrol Yas-ası!

Irak'ın işgalinden bir yıl kadar önce Nisan 2002'de ABD ve İngiltere'de
"Irak Petrollerinin Geleceği" konulu bir toplantı yapıldı. 17 çalışma grubu
oluşturuldu. Gruplar gerek Irak gerekse Ortadoğu bütünündeki petrollerle
ilgili her türlü olasılığı masaya yatırdı. Toplantıya o dönemin Saddam
muhalifleri olarak bilinen Iraklılar da katıldı.

O toplantıya katılanlardan biri İbrahim Bahr Al-Ulo-um 'du...
Bu kişi şimdi Irak Petrol Bakanı!

Salt bu durum bile Irak'ın işgal gerekçesini ve işgal altyapısının
sağlamlığını anlatmaya yetiyor.

ABD Irak'ı 20 Mart 2003'te işgal etmeye başladı. 9 Nisan'da Bağdat'a girdi.
Hemen ertesinde başkentin tüm resmi binaları, Saddam sarayları, müzeleri,
her şeyi talan edildi. Penceresi sağlam resmi bina kalmadı.

Bir yer hariç:

Petrol Bakanlığı...

Amerikan askerleri bu binayı öylesine özenle korudular ki bir tek camı bile
kırılmadı.

Bahr Al-Uloum göreve geldiğinde ne yapması gerektiğini çok iyi biliyordu.
İlk aşamada Irak'ın 80 üretim bölgesinden kriz koşulları gereği devre dışı
kalmış 67'sini uluslararası petrol şirketlerine devredeceklerini ilan etti.
Irak Anayasası'nın enerjiye ilişkin bölümlerini özenle ayırdı. Son olarak da
Irak kaynaklarının yüzde 75'inin yabancılara devrini öngören yasaya mimarlık
etti!

***

Irak'ta işgal altında yapılan bu değişiklik bizim ülkemizde ise AKP
sayesinde gerçekleştirildi. 17 Ocak 2007 günü, sessiz sedasız Meclis'ten bir
yasa geçti:

Türk Petrol Yasası!

Adı dışında her şey yabancı. Anlaşılan o ki, AKP'liler "Hiç değilse yasanın
adında Türk sözü bulunsun" dediler ve 6326 sayılı Petrol Yasası'nı 5574
sayılı Türk Petrol Yasası ile değiştirdiler!

Yasanın getirip götürdüklerini geçen hafta ana hatlarıyla bu köşede
aktardık. Satırbaşlarıyla özetlemek gerekirse:

1. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) gözden çıkarılıyor. Yabancı
şirketlere kapılar sonuna kadar açılıyor.

2. Çıkarılan petrolden alınan devlet payı yüzde 2'ye kadar indiriliyor.

3. Petrol aramada sınırdı, hassas bölgeydi, bütün kısıtlamalar kaldırılıyor.

4. Petrol arama işine girecek şirketlere neredeyse Türkiye Cumhuriyeti
yasalarının hiçbiri uygulanmıyor.

5. Petrolün çıktığı bölgede devlet payının yarısının yerel yönetime
verilmesiyle bölgeciliğin kapıları aralanıyor.

6. Çıkarılan petrolün "ülke gereksinimi" için ayrılması gereken bölümü
tümüyle kaldırılıyor. Petrolü çıkaran şirket isterse Türkiye'ye bir gram
petrol vermeme hakkına sahip oluyor.

***

Petrol-İş Sendikası'nın "Petrol Sektöründe Yağma, Irak'ta Savaşla Türkiye'de
Yasayla" başlığıyla rapor haline getirdiği son durum, petrol şirketlerinin
devletler üzerinde kurmaya çalıştığı tam egemenliği de ortaya koyuyor.

Venezüella'dan Suudi Arabistan'a petrol ihraç eden ülkeler 20. yüzyıl
boyunca petrol gelirinden olabildiğince yüksek pay alabilmek için büyük çaba
harcadılar. Genel anlamda yüzde 50-50'lik paylaşımı kabul ettirdiler.

21. yüzyılda bu payla yetinmeyen çokuluslu şirketler (ÇUŞ) oranı kendi
lehlerine çevirmek için yeni bir anlaşma çerçevesi hazırladılar. Adı,
Product Sharing Agreements (PSA), yani Üretim Paylaşım Sözleşmesi.
Sözleşmenin ruhunda iki hedef var:

1. Olabildiğince uzun süreli imzalamak.

2. Petrolün çıktığı ülkeye olabildiğince az pay vermek.

Bu nasıl olur? Yerine göre işgalle, yerine göre o ülke hükümetine
çıkarttırılan yasayla!

Sözleşmenin adı "üretim paylaşım" ama, özü şu:

Üretme ve paylaşmama!

Hangi ÇUŞ Türkiye'de AKP gibi bir hükümet istemez!


GÜNDEM MUSTAFA BALBAY
Alıntı ile Cevapla
Ramo kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (07-02-2007), buena vista (10-02-2007)
  #207  
Eski 13-02-2007, 20:15
buena vista buena vista bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 895/3266
652 Mesaj ına 4322 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Akıl almaz bir gerekçe

Altan Öymen

Ülkemizdeki hıristiyan vatandaşlarımıza mesafeli davrananların gerekçesi, 'mütareke dönemi'nde olup bitenler... O dönemi hatırlatarak 'onlara güvenilmez' diyorlar. Ama, o dönemin Osmanlı başkenti ile bugünkü Türkiye'nin durumları arasında ne kadar büyük farklar olduğunu unutuyorlar.


Türkiye'de 'anasır-ı hıristiyaniye'ye şüpheyle bakmanın nedeni kaldı mı?

"Ama onlar da bize az mı yaptılar? Unutmayalım mütareke döneminde olup bitenleri... Memleket işgal edildi diye bayram edenleri... O dönemin Türkiyesi'ndeki Rumları, Ermenileri..."
Bu, ülkemizdeki gayrimüslimlere karşı tavır alanların, gerekçe olarak kullandıkları bir argümandır.
***
Tabii, şu doğru: 20'nci yüzyılın çokuluslu imparatorluklarının dağılması sürecini başlatan millileşme hareketleri, Osmanlı İmparatorluğu'nda daha 19'uncu yüzyıldan itibaren kendini göstermişti.
Dış güçlerin de etkisiyle, önce Hıristiyan kesimlerde başlayan ayaklanmalar gelişmişti. İmparatorluğun toprak kayıplarına yol açmıştı. O topraklarda, yeni milli devletler kurulmuştu.
Osmanlı Devleti sınırları içinde bulunan halkın bir kesimi, o yeni kurulan devletlerin halkıyla ilişkiliydi... En azından anadilleri aynıydı. Bu gelişmelerden onlar da etkileniyordu. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun içindeki çeşitli unsurlar gibi...
Mütareke dönemine bu şartlar altında girildi...
***
O dönemin gerçekleri de belli:
1918 Ekimi'ndeki Mondros Mütareke'siyle, ülkenin büyük kısmı yabancıların işgali altına girmiş... Bu işgal, ülkedeki gayrimüslim (Müslüman olmayan) azınlıkların bir kısmı tarafından desteklenmiş... Veya en azından benimsenmiş...
İzmir'deki ve civarındaki Rumlardan, karaya çıkan Yunan askerlerini coşkulu alkışlarla karşılayanlar az değil... İstanbul'da Beyoğlu Caddesi'ne Yunan bayrakları asılmış... Ermeni grupları, savaş galibi ülkelerden, isteklerinin gerçekleşmesini bekler hale gelmiş...
O günleri yaşayan yakınlarım, ben gençken hayattaydılar. Gördüklerini, işittiklerini anlatırlardı.
Durumun Türkler için ne kadar kötü olduğu, o anlatımlardan da belliydi. Ama bunu görmek için anlatım dinlemeye de gerek yoktu. İstanbul'un, İzmir'in o yıllardaki fotoğraflarına bakmak da yeterliydi.
Atatürk de zaten, 'Nutuk'un 'manzara-ı umumiye' girişiyle başladığı bölümünde o yılların 'genel görünüş'ünü anlatırken, İngiliz, Fransız ve İtalyanların işgal sırasında yaptıklarıyla birlikte, 'anasır-ı hıristiyaniye' (hıristiyan unsurlar) başlığı altında, Rum ve Ermeni kaynaklı hareketlere de yer verir.
Şimdi de o durumu hatırlatan filmler var. İzleyenleri de çok. Birini, geçenlerde gördüm. Adı 'Son Osmanlı'ydı. Filmin kahramanı 'Yandım Ali' (Kenan İmirzalıoğlu), o zamanın İstanbul'undaki işgal kuvvetleriyle, onların -bazısı gayrimüslim, bazısı Müslüman olan- işbirlikçilerine haddini bildiriyordu. Bazısına silah atarak, bazısını tokatlayarak işlerini bitiriyordu.
Sürükleyici bir filmdi. Seyredenler, Ali'nin mücadelelerini izlerken, o dönemde olup bitenleri düşünebiliyorlardı.
***
Bütün bu olan-bitenin, Kurtuluş Savaşı'nı izleyen dönemi etkilememesi, herhalde mümkün değildi.
Lozan Barış Konferansı'na katılan İsmet Paşa başkanlığındaki Türk heyeti bu konuda çok duyarlıydı. Osmanlı toraklarında yaşayan yabancı uyruklularla birlikte Osmanlı uyruklu olup da 'anasır-ı hıristiyaniye'ye mensup olanların Türkiye toprakları içindeki varlığını ve etkisini azaltmak istiyordu.
Bunun Rumlarla ilgili en kestirme çaresi, 'mübadele'ydi.
Yani, Türkiye'deki Türk vatandaşı Rumlar, Yunanistan'a geçsin. Yunan vatandaşı olsun. Yunanistan'daki Yunan vatandaşı Türkler, Türkiye'ye geçsin, Türk vatandaşı olsun...
İki grubun da malları mülkleri karşılıklı olarak tasfiye edilsin. Tasfiye sonrasındaki hakları korunsun. Yani, o mallarının karşılığını alabilsinler. Ama iki tarafın da artık, öteki ülkeyle bir ilişkisi kalmasın...
Bu, 'karşılıklılık' ilkesi gözetilerek yapılacak bir 'zorunlu göç' uygulamasıydı.
Balkan savaşları sırasında bunu, Balkan ülkeleri önce Türkiye'ye karşı, sonra da birbirlerine karşı, 'fiilen' uygulamışlardı. Başta Türkler olmak üzere, yüz binlerce insanı yerlerinden yurtlarından ayrılmaya zorlamışlardı.
Türkiye de artık, yıllarca süren bir savaşın gerçeklerini, Lozan'daki müzakere masasında, 'karşılıklılık' esasına dayalı bir hukuki çözüme bağlamak istiyordu.
***
Savaş sonucunun gerçekleri şöyleydi:
İstanbul dışındaki Rumların büyük kısmı, destek verdikleri Yunan kuvvetlerinin yenilmesinden sonra, Anadolu topraklarının işgalden kurtarılması sırasında Türkiye'den ayrılmışlardı. Veya ayrılmak zorunda kalmışlardı. Gemilerle ve diğer yollarla Yunanistan'a geçmişlerdi.
Türkiye'den henüz ayrılmamış olan Rumların bir kısmı 'savaş esiri' veya 'rehine' durumundaydı. Geri kalanlarına ise yeniden kurulan Türk yönetimlerince şüpheyle bakılıyordu.
Yunanlıların elinde de, sayıları çok az olmakla beraber Türk esirler ve rehineler vardı. Ayrıca, ülkenin bazı yerlerinde Balkan savaşlarında 'zorunlu göç'ten kurtulmuş -artık Yunan uyruklu- Türkler vardı.
Lozan'daki savaş galibi ülkeler bu durumu da göz önünde tutarak bir orta formül geliştirdiler. Buna göre, iki ülke arasında 'mübadele' olacaktı. Ama bu mübadelenin iki istisnası olacaktı.
Türkiye'de, İstanbul ili içinde yerleşmiş olan Rumlar, Türk vatandaşı olmaya ve İstanbul'da kalmaya devam edeceklerdi.
Yunanistan'ın Batı Trakya'sında yaşayan Türkler de Yunan vatandaşı olmaya ve orada oturmaya devam edeceklerdi.
İki tarafa azınlık statüsü verilecekti. Kendi dinleri, dilleri, eğitim kurumları açısından belirli haklarına dokunulmayacaktı.
Bu haklar, sadece İstanbul'daki Yunanlılara değil, Türkiye'de yaşayan Ermeniler dahil tüm 'gayrimüslim' azınlıklara tanınacaktı.
Ayrıntılarla ilgili uzun müzakerelerden sonra, bu formül kabul edildi. 19 maddelik bir 'nüfus mübadelesi anlaşması', Lozan'da imzalanan diğer anlaşmalar gibi, yürürlüğe girip uygulandı.
***
Tabii, o 'büyük mübadele'den çıkan sorunların çözümü kolay olmadı. Mübadele komisyonları yıllarca çalıştı. O arada, Türkiye'yle Yunanistan arasındaki ilişkiler, iki taraftaki devlet adamlarının attığı adımlarla düzeldi. Geliştirildi.
Türkiye'de 'mütareke dönemi'nin anılarının yerini yavaş yavaş, daha iyi anılar almaya başladı.
Olumsuzluklar, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, Kıbrıs sorunuyla ortaya çıktı.
Tatsız olaylar oldu. Bazısının sorumluluğu (6-7 Eylül olayı gibi) Türk tarafında, bazısının sorumluluğu (1963 ve 1964'teki Kıbrıs olayları gibi) Yunan tarafındadır. O gelişmelerin sonucu olarak, mübadeleden sonra İstanbul'da kalan Rumların büyük bir kısmı daha Yunanistan'a göç etti.
***
Evet, geçmişteki durum bu.
Gelelim bugüne... Bugünün, 1918 yılına ve o yılı izleyen yıllara benzetilebilecek neresi var?
Türkiye, o günkü gibi bir savaştan mağlup olarak çıkmış ve yabancı kuvvetlerce işgal edilmiş bir halde midir?
(Bazen bu soruya, ABD'yle ve AB'yle ilişkilerimizi, IMF'ye borçlarımızı, NATO üyeliğimizi öne sürerek 'Evet' yanıtı verenlere de rastlayabilirsiniz. Eğer vaktiniz varsa, öyle bir tartışmaya da girebilirsiniz. Ama konumuz içinde kalalım.)
Ayrıca: Ülkemizin bugünkü nüfusu 72 milyon civarında. İçindeki -Atatürk'ün deyimiyle- 'anasır-ı hıristiyaniye' nüfusunun ise -3 bini Rum olmak üzere- 70 bini bile bulmadığı tahmin ediliyor.
Büyük kısmı nesiller boyunca Türkiye'de yaşamış, hepimiz kadar Türkiye'yi tanıyan, Türkçe konuşan, sadece dinleri ve etnik kökenleri değişik olan o insanlara, 1918 şartlarını hatırlayarak, şüphe ile bakmanın akla, mantığa sığar yanı var mı?
Bundan 90 yıl önceki savaşlar yüzünden karşı karşıya gelmiş olan toplulukların yeni nesillerine şüpheyle bakmak kural haline gelseydi, bugün Avrupa Birliği ülkelerinin çoğundaki azınlıkların, çoğunluklarla birlikte yaşamaları kolay olmazdı.
Oysa, bugünkü Avrupa Birliği'nin çekirdeğini oluşturan ülkeler, Birinci Dünya Savaşı bir yana, İkinci Dünya Savaşı sırasındaki azınlık-çoğunluk mücadelelerinin tahribatını bile, savaşın bitişinin hemen sonrasında aşmaya başlamışlardır.
70 küsur milyonluk bir Türkiye... Ve onun binde biri kadar 'anasır-ı hıristiyaniye'...
Türkiye, Rum'u, Ermeni'si, Süryani'si, Keldani'siyle o 'anasır'a, şüpheyle değil, sevgiyle bakmaya alışmalıdır.
Bundan kendisine hiçbir zarar gelmeyeceğini, gelemeyeceğini bilmelidir.
'Yandım Ali'lere, 1918-1922 arasında ihtiyaç duymuş olabiliriz.
Bugün onlar artık, sadece o yıllara ait film kahramanları olarak kalmalıdır.

RADIKAL
Alıntı ile Cevapla
buena vista kullanıcısına teşekkür edenler
bikmisbroker (24-02-2007), dentist (13-02-2007), Ramo (14-02-2007)
  #208  
Eski 14-02-2007, 19:06
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Hangi istiklal var ki, ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planları ile yükselebilsin? Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir

M.Kemal Atatürk
Alıntı ile Cevapla
Ramo kullanıcısına teşekkür edenler
Gozlemci (15-02-2007)
  #209  
Eski 16-02-2007, 17:43
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Sevgili Bahçevan Dostlar,
Bir süreliğine,Mesleğimle ilgili 90 gün kadar,bir eğitim kursuna katılmak durumunda olduğumdan,bahçe işlerim aksayabilir.

Kısa nicklerimiz arkasında,birbirimizi hiç tanımamış yada görmemiş olmadan, gelişen,yeşillenen güzel Arka Bahçe dostluğunun tüm zamanlarda büyüyerek sürmesi tek dileğimdir.

Bahçemiz temelde ekonomik piyasalar yada adına para denen kirli meta üzerine kurulu isede,bu zor ve çetin arenada kaybedenleri yada kazananlarının ortak düşüncesi,Arka Bahçe felesefesinin hep kazandırdığıdır.Dünya nın herbir köşesinden renkli farklı beceri ve yetenekleri olan dost yüzlü,dost gülücüklü bireyleri bir araya getirerek,hoş,keyifli yazıları,birlikteliği bize kazandırmıştır.
Bu güzelliğin her daim sürmesi dileğiyle,Güzel dostlarıma başarılar bol kazançlar dilerim.
Alıntı ile Cevapla
Ramo kullanıcısına teşekkür edenler
account (24-02-2007), bikmisbroker (24-02-2007), buena vista (16-02-2007), chem73 (16-02-2007), dohol (16-02-2007), flz (16-02-2007), Master (16-02-2007), meraklı (16-02-2007), neron (19-02-2007)
  #210  
Eski 24-02-2007, 08:08
buena vista buena vista bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 895/3266
652 Mesaj ına 4322 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Türk gücü orkinosta da belli olur

ZİYARET sırasında tartışma, akla gelmez konuda yaşanıyor. Bir süre önce Ankara’ya resmi ziyarette bulunan Japon Başbakanı Koizimu heyetler halindeki görüşmede Tayyip Erdoğan’a çok net:

"Orkinos avında usulsüz davranıyor sizin balıkçılarınız. Kaçak orkinos avı yapıyorsunuz. Sizden balık almayacağız."

Durup dururken, bir de kaçak orkinos avı sorunu! İşin bu noktaya gelmesinden önce, orkinos avında ciddi sorunlar var. Bizim adımıza yüz kızartan vaziyetler.

Geçen hafta uluslararası haber ajansları, belki pek kimsenin dikkatini çekmeyen bir haber geçiyor. "Türkiye ile AB, bu kez orkinosta anlaşamıyor" gibi bir haber.

Ne orkinosu, ne anlaşmazlığı? Perde arkası, yine titre ve kendine dön mantığına dayalı.

ÜÇ YERİNE DÖRT

Dünyada orkinos balığı avlamak, türün korunması için kotaya bağlı. Kotayı ICCAT (Atlantik Orkinosu Uluslararası Koruma Komisyonu) veriyor. Akdeniz için bu kota 12 bin ton.

Türkiye orkinos avlama hakkına sahip değil. Kotası yok, çünkü kaçak avlanma almış başını gidiyor.

Bir süre önce Japonya’da ICCAT toplantısı var. Her ülke buraya üç kişi ile katılırken, biz dört kişi ile katılıyoruz. Türk gücünü göstermek üzere. İlk rezalet bu konuda yaşanıyor. Adamlar, dört kişiyi kabul etmek istemiyor, bizimkiler bastırıyor. Anlamsız bir itişme. Orta Asya’dan gelen biz, dağıtıyoruz toplantıyı ve dört kişiyle giriyoruz. Adamlar şaşkın.

TEHDİT VE TEHDİT

Toplantıda bize yılda dört bin ton orkinos avlanma kotası verilmesini istiyoruz. Orkinos taze olarak en çok Japonya’da tüketiliyor, suşi ve benzeri çiğ balık tüketimi. Konserve olarak da, bizdeki ton balığı.

ICCAT bize kota vermeye yanaşmıyor, çünkü pek çok alanda olduğu gibi. Orkinos avında da, bizim yine kuralsız davranışlarımız. Bize kota verilmesine en çok Japonya karşı. Bizim takım toplantıyı tehdit temposunda terk ediyor:

"İster verirsiniz, ister vermezsiniz, biz 2.800 ton orkinos avlayacağız."

Adamlar yine şaşkın.

AB ÇÖZÜMÜ

Akdeniz bölgesi olduğu için, bizim kota almamız, ancak AB’nin kendi kotasından bir bölümünü bize vermesiyle mümkün.

İşi yine de tatlıya bağlamak açısından, AB bize yılda 918 ton orkinos kotası veriyor. Kendi payından bize aktarıyor.

Hayır, olmaz, biz bir kere dört bin ton dedik mi, demedik mi? Akıl alır gibi değil. Ve başlıyor herkesin istediği gibi kafasına takılması, dilim varmıyor, yani kaçak av iddiaları. AB bu yüzden bize bozuk atıyor.

Bu durumda bizden kimse orkinos almıyor. En büyük alıcı Japonya resti çekiyor. Biz, Türk gücü olarak, adale göstermekle kalıyoruz.

Kimin aklına gelir, orkinos nedeniyle AB ve Japonya ile takışmak! Hiç mi düzgün, hiç mi kuralına uygun iş yapmayacağız? ( Hürriyet)

YALCIN DOGAN
Alıntı ile Cevapla
buena vista kullanıcısına teşekkür edenler
dentist (24-02-2007), meraklı (25-02-2007), Ramo (24-02-2007), serdarkus (24-02-2007)
Cevapla


Konuyu Toplam 1 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş arama yap
Modları Göster

Yetkileriniz
Yeni konu açabilirsinizdeğil
Yanıt gönderebilirsiniz değil
Eklenti gönderebilirsiniz değil
Mesaj düzenleyebilirsiniz değil

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Açık
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 01:51 .


Telif Hakları vBulletin v3.5.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Tercüme ve Tasarım : Arka & Bahce