Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Notlar - Sayfa 9 - Arka BahÇe Forumu
Arka BahÇe Forumu  

Geri Dön   Arka BahÇe Forumu > Nadas Alanı > Dünya Hali > iç-dış politika
Kullanıcı ismi
Şifreniz
Kayıt ol SSS Üye Listesi Takvim Arama Bugünkü Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Notlar
Konudaki Cevap Sayısı
143
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
73358

Cevapla
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
  #81  
Eski 28-05-2007, 21:59
alihoca alihoca bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 361/2464
166 Mesaj ına 2501 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Sevgili Kasved;

Vermiş olduğun bu değerli fırsattan yararlanarak, izninle konuya değişik açılardan ele alarak yaklaşmaya çalışayım.

Alıntı:
kasved´isimli üyeden Alıntı
Oysa hangi istiklal vardır ki yabancıların nasihatleriyle, yabancıların planlarıyla yükselebilsin?

Sadece gizli celse kayıtlarında değil ‘Nutuk’da’ da yer alan bu ve benzer ifadelerden yola çıkarak;

1-Mustafa Kemal ATATÜRK’ün borçlanmaya karşı olduğu sonucuna ulaşabilir miyiz?
2-Mustafa Kemal ATATÜRK’ün yabancı sermayeye karşı olduğu sonucuna ulaşabilir miyiz?
3-Alıntıda ki İngiltere hakkındaki söylemlere bakarak İngiltere’ye en azından hasmane duygular taşıdığı sonucuna ulaşabilir miyiz?

Doğal olarak bu sorulara verilebilecek cevap ‘EVET’ olması gerekir.

Oysa 1920–1928 yılları içinde gelişen olaylara ve alınan kararlar incelendiğinde, bu görüşün doğruyu tam da yansıtmadığı pekâlâ da ileri sürülebilir. Örneğin alıntıda Türkiye hakkındaki icraatları verilen İngiltere’den sterlin bazında milyonlar tutarında borç alındığı da görülebilir. Aynı şekilde Almanlardan borç alındığını yine borç alabilmek için ABD’ye Başbakanın eşlik ettiği ile heyetler gönderildiği görülebilir.

Tabii ki bunu Mustafa Kemal’in tam bağımsızlık anlayışından ödün verdiği anlamında söylemiyorum. Sadece Mustafa Kemal’in söylev ve demeçlerini hangi koşul ve şartlarda verildiğinin altını çizmeye çalışıyorum.

1920–1928 yıllarda ve 1929–1938 yıllarında izlenen politikalarda o günün özgün şartlarından kaynaklanan farklı karar ve uygulamalar söz konusudur. Birinci dönemde günün koşullarında o günün sorunları için üretilen çarelerin, bir sonraki dönemin değişen koşulları için çözüm olamayacağı da açıktır. Eh, böyle olunca da birincil karar ve uygulamaların diğeri ile çelişen bir görüntüsüyle cebelleşmek zorunda kalındığı da yine medyaya yansıyan tartışmalarda görülmektedir.

Beni asıl ürküten ise aydın insanların kendi aralarında gelişen fikri tartışmalar da değildir. Günümüz siyasetçileri ve aydınlarının kendi söylemlerinde Atatürk’ü bir argüman olarak sürekli kullanmasının her ne kadar kendileri için yarar sağlasa da, bunun Atatürk’ün hatırasına çok da yarar sağladığını ne yazık ki söyleyemiyorum. Üstelik günümüz siyasilerinin kapasitelerini dikkate aldığımızda bunun zarar verdiği gibi bir korkum da yok değil.

Bakın alıntıda ‘yabancı nasihatleri ve yabancı planlarından’ söz ediliyor. Ama diğer taraftan biliyoruz ki; Mustafa Kemal’in Rusya’dan, Almanya’dan, Amerika’dan heyetler ve danışmanlar getirtmiştir. Tamam, bu durumun Sizin gibi konuya vakıf insanlar için sorun oluşturmayacağının da bilincindeyim. Ama bunun genel bir anlayış olduğunu ve özel durumları bağlamayacağını anlamayanlar için bu bir çelişki arz eder. Üstelik de bunları kullanmak için can atanları düşündüğümüzde, düştüğümüz böylesi durumların ürettiği olumsuz sonuçlarla boğuşmak zorunda kalındığı da görülüyor.

Milli kalkınmanın başlatılabilmesi ve milli bir sanayinin oluşabilmesi için; sermaye, işgücü-enerji, ulaşım, hammadde, Pazar-pazarlama gibi seçeneklerin gerektiği hepimizin malumudur. Bunların var olduğu hallerde bile bunu kurabilecek, çalıştırabilecek bilgi ve tecrübenin ne kadar aciliyet arz ettiği de az çok bilinenlerdir. Hal böyleyken, İzmir kongresinde toplananlara ve konuşulanlara baktığımızda ise bunlardan işçi ve pazardan gayrısı, yok oğlu yoktur.

İşte burada garip bir şey var. Burada akla ilk gelen ‘devletçilik’ ilkesinin bir zorunluluğun eseri olduğudur. Eh, hazır elimizde Dost Sovyet modeli-danışmanları da olduğu düşünülürse, akla yakın bir seçenek olduğu kuşkusuzdur.

Oysa durum hiç de göründüğü yâda bilindiği gibi değildir. Bizzat Mustafa Kemal’in seslendirdiği ‘özel sektörün teşviki, milli kapitalizmin kurulması, özel bankacılığın kurulup geliştirilmesi, devlet eliyle kurulan kuruluşların sonrada özel sektöre devri’ gibi tam liberal anlayışı yansıtan kararlar da var.

Şimdi burada gitti devletçilik diye üzüldüğüm, dövündüğüm falan da yok. Tam da aksine, o günün koşullarının bir dayatması olan Sovyet Devletçiliği(Zorunlu sanayilerin devlet eliyle kurulması ve planlı kalkınmacılık vs) benimsenir iken diğer taraftan kapitalist kalkınma modelinin demokrasi için anlam ve önemini kavramış ve o günün Türkiye’sinin özgün koşullarına özgün bir kalkınma modeli yarattığı için seviniyorum.

Örneğin bizim Sovyet modeli esinli planlı kalkınma anlayışımızın, 1950–60’lı yıllarda Kapitalist Kalkınma Modelli ABD tarafından da aynen uygulanmış olmasının da seçimlerimizin isabetliliğini gösteriyor.

Tabii ki burada demokrasi için kapitalist kalkınma modelinin önemini az çok öğrenebilenlerin, Cumhuriyetin ilk yıllarından bugüne kadar tekrarladıkları ‘Asıl yanlış tamamen liberal politikalar uygulanmayışıdır’ teranesine de değinmemiz gerekir ise; Sermaye, yol, hammadde(kömürü bulabilmek için çekilenleri bir düşünün’, bilgi-tecrübe ''vaadı da'' Atatürk mü yedi?

Bakkal türü birkaç ticaret erbabı, leğen ıbrık döven birkaç sanatkâr ve üç beş kuruşu olan bir iki eşraftan gayrısını bulan beri gelsin. Tarlada tek öküzünün yanına karısını bağlayıp çift süren çiftçiden başka vergi alacak bir toplum kesimi kalmış gibi yirmi birinci yüzyıldan geriye bakıp gazel okumak kolay tabii…

Üstelik 1928’lere kadar ödemekten canımız çıkan borçlar varken! Sanırsınız ki Koçlar, Sabancılar zibil gibi.. Al kulağından demiryolu yapsın işletsin, tut getir demir çelik fabrikası kursun çalıştırsın falan filan..

1928 Sonrası kararlarında da 1. Dünya Savaşı koşullarının etkisi nedeni ile daha önceki uygulamaların kesintiye uğramış olmasının dahi nihai kalkınma modelinin salt devletçilik olduğu şeklinde algılanmamalıdır. Sadece özel sektörün yeterli büyüklüklere ulaşıncaya kadar toplumun ihtiyaçlarına devletin cevap vermesi olarak adlandırılabilir.

O yokluklarda; ticari, sanayi ve bankacılık kesimi ile özel bir sektörü yaratmak için gereken tüm teşviklerin verildiğini, krediler ve vergi muafiyetleri ile desteklendiğini de söylemeliyiz. Mustafa Kemal’in söylev ve demeçleri incelendiğinde de Milli Kapitalizmi yaratabilmenin hedeflendiği görülmektedir. Demokrasinin sağlıklı bir siyasi sistem olarak sürdürülebilmesinde milli kapitalizmin motor güç etkisi düşünüldüğünde bunun doğru bir seçim olduğuna da inanıyorum.

Sonuç olarak, Atatürk hakkında ne kadar okumuş olursam olayım bu adamı bir kalıba koyamadığımı itiraf etmeliyim. Hatta bir adım daha giderek bu adamı belirli kalıplarla sınırlamanın ona haksızlık olacağını bile iddia edebilirim. Evet, devletçilik demiş. Ama o günün koşullarının dayattığı bir ortamda bunu söylediğini de hemence eklememiz lazım. Hatta gitmiş altı ilkenin en sonuncusu olarak inkılâpçılığı koymuş. Yani bahse konu olan; geriye kalan beş okuda bizzat kendisi yeniliklere ve gelişmelere açan bir adamdır.

Diyeceğim; genel anlayışlar dışında, örneğin ‘özelleştirme yapmazdı yâda şöyle yapardı’ gibi bir sonuca ulaşamadığım gibi bu sonuca ulaşabilenlerin gerekçelerini anladığım da söylenemez. Sonuçta Atatürk’ün karar ve uygulamalarını alıp, bugünün sorunlarına ‘her derde deva’ reçete olarak sunmanın yararından çok zararlarından söz edilebilir diye düşünüyorum.


Katkın için tekrar teşekkürlerimi sunuyorum.
Alıntı ile Cevapla
alihoca kullanıcısına teşekkür edenler
Ceenk (27-10-2007), Emin (03-06-2007), korhan (04-11-2007), meraklı (29-05-2007), Ramo (28-05-2007), Süvari (26-07-2007)
  #82  
Eski 29-05-2007, 09:49
meraklı - ait Avatar
meraklı meraklı bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Bulunduğu Yer: Koşuyolu
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 287/1518
251 Mesaj ına 1077 Kere teşekkür edildi
Question nefes almak nasıldır..

Burada ne yazarsam yazayım ya da ne söylemeye çalısırsam çalışayım, o derin laflardan ve anlatımlardan mutlaka ki geride kalacağım..Ne kocaman kocaman arşivlerim ,ne araştırmalarım ne de yaşadıklarım var. Ancak sadece biraz kulaktan dolma biraz da okumaya çalıştıklarımdan geriye kalan ve hatırlayabildiklerimi yazabileceğim üç-beş var...

Atatürk ü bir kalıba sığdıramamak ya da onu herhangibir standartta yaşatamamak...Evet o kendine özgü- nev i şahsına münhasır düşünce ve hareket tarzıyla, öngörüsünü hayatına uygulayabilen ender bir kişilik. Onu anlayabilmek zaten başarının gelişini kutlamaya hazırlanmak gibi birşey kanımca..

Evet o zamanında, ülkenin yapılaşabilmesi için ingiltere den borç alabilen, aldığı borçlarla bir kısım çiftçiyi, bir kısım şehirleşmeyi ve bir devlet bankası kalkındırmayı amaçlamış ve de gerçekleştirmiş biri.

Zamanında Ankara yı başkent seçmesinde ve orayı idare merkezi olarak yapılandırmak istediği vakit herkes ona" dağbaşına olur mu" gibi bir tepki verse de o yine hissettiğini uygulamış, birebir variyetini ortaya koyarak bir yaşam merkezi yapmıştır...Kıraç, kurak ve ot bitmez sanılan yerden bir orman, bir hayat çıkartmayı bilmiştir.

Sayın janus un türbanlaşma örneğinde olduğu gibi, ya da adı lazım değil birinin baş örtüsü adı altında türbanı desteklemesi gibi (vatanı zafere ulaştıran ; yanında fino köpekle dolaşan kadın değil, başı kapalı kadındır..Savaşta bebesini sırtında taşıyan kadın başörtülü kadındır, konken masasında kek yiyen kadın değil...gibi) bugünün şartlarının o günkü şartlarıyla kıyaslanamaz tarzdaki benzetmeleri bana göre aptalca bir zihin sömürüsü...Dediği tarzda yaşayan kaç kadın var ve kaç kadın o hayatı yaşarken, yaşadıkları o hayatı sağlayan adamın eşi olarak basında ve kendi (!) özellerinde bu kadar serbest ve fütursuz yaşayabiliyor. Ve bu adı lazım değil kişinin kendi hayat tarzı ne kadar AKP ye yakın ki ordan da aday adaylığını verebileceğini dahi ifade edebiliyor...Neyse bunları da geçtik..


Örümcek ağı misali sessiz ve bir o kadar da sistemli ilerleyerek gerek türban konusunu gündemde tutarak halk arasında ikilik yaratıp ve gerekse de amerika ya yalakalık ederek, bir anlamda olmayan bir kürt sorununu varederek bugünlerimizi bunalım bir halde yaşatanlar sonlarının bir dönem sonra -ülkenin pohunu çıkarttıktan ve bir daha toparlanamaz halde çökerttikten sonra mutlu olacaklarını var sayıyorum- desteklenen ve destekleyicisi tarafından da öldürülen Saddam ı da mı görmezler. Barzani kimdi, yarın ne olacağını bilmezler mi...Bugün RTE ve ABDullah hala güvendikleri dağın akşam güneşinde duvara düşen bir gölge olduğunun farkına vardıklarında hala bulundukları yerde olacaklarını mı sanırlar..Neyse bunları da geçtik...

Siyaset ille de yüzsüzlerin, dalkavukların ve balı tutan parmakların yalandığı bir kapalı sırça saray mı..??Bu sırça saraysa şayet ille de bir gün inanç ve öfke hezeyanında yine dimdik ayakta durabileceğine o kadar mı kâniler..?? Sürekli yuvarlandığımız ülke borçlarının batağında acep ne vakit istikrarlı bir kararın ekonomi üzerindeki kalıcı etkisini yaşayabileceğiz...Bir zamanların buğday ambarı, pirinç, şeker pancarı, mısır, domates, turunç...En basiti Anamur muzu, Amasya ve Yalova elmaları pazar tezgahlarında _daha bu kadar gross marketler yokkene- dolu dolu satılırken, şimdi ne oldular..köklerine kıran mı girdi..?? her bir gıdayı dışardan ithal ederken, o kadar bağrı yanık ortaya atılan iddialarla körüklenen insanların karmaşa dolu zihniyetleriyle dalga geçmek nereye kadar olacak...merak içindeyim...Bugün RTE fındık 8 YTL olacak diyor...Zamanında nerdeydin, tüccar 2 YTL den alırken depolara basarken neredeydin...Çiftçinin ölebilir ama aracının her daim kazanması gerekir zihniyeti var oldukca acep benim ülkem nasıl kalkınır...

Tohumların bile hormonlu halini ithal ederken, yapılan sebze seracılığında kendi öz tohum ve fideleri kullanamazken, dün AB ortaklarına ve Amerikan ya ya dolu dolu satarken bugün onlara sattıklarımızı büyük paralarla geri alabilmek nedir acep...

Gene de neyse ...
Kalınız sağlıcakla....
Alıntı ile Cevapla
meraklı kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (29-05-2007), Emin (03-06-2007), Ramo (29-05-2007)
  #83  
Eski 07-06-2007, 00:43
alihoca alihoca bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 361/2464
166 Mesaj ına 2501 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Kedinin Rengi

Hatırlar mısınız?

Bundan otuz kırk yıl önce Cumhuriyet Dönemi ile ilgili çok önemli bir eleştiri vardı.

O da batılılaşma hareketleri içinde batının Türk örf ve geleneğine asla uymayacak olan kılık-kıyafet, latin alfabesi, takvimi saati ölçüsü müziği, operası balesi vs gibi devrimleri alışımızın en önemli hatamız olduğu dile getirilirdi.

Yapılması gerekenin ise; batının sadece sanayiisini, tekniğini vb gibi kalkınma ile ilgili değerlerini almamızın yeterli olacağı iddiasıdır. O günlerde ise buna en önemli örnek olarak Japon kalkınması gösterilirdi.

Bizim gibi zamanın Sosyalist geçinenleri ise; Mustafa Kemal'in yaptıklarını bir küçük burjuva devrimi olarak niteler ve kalkınma modeli ''Sosyalizm'' ve onun kalkınma anlayışının seçilmesinin gerçek kurtuluş olduğunu iddia ederdik. Buna kimimiz; V.İ. Lenin dönemi Sovyet modelini, kimimiz; Mao'nun Çin modelini, kimimiz de; Enver Hoca'nın Yugoslavya Modelini örnek olarak verirdi.

Ülkücü ve uslu müslüman çocuklar olarak nitelenen Akıncı arkadaşlarımız da ABD ve Emperyalizm karşıtı sol gösterilere polis-jandarma dayanışması içinde karşı koyarlardı. Hadi Sovyetler din düşmanı kısmını anladık da ABD'yi neden savunduklarını kendileri dahi bilmezdi desem inanın. Yani ABD'yi savunuşlarının gerisinde kapitalist kalkınma modelinin bilinçli bir taraftarı olmaları yatmıyordu.

''Nasıl kalkınırız?'' veya ''nasıl bir kalkınma modeli öneriyorsunuz?'' şeklinde sorulan sorulara;

Doğruluk, çalıp çırpmamak, ahlaklı olmak, ahlaklı(her daim Hz Ömer örneği verilirdi) devlet adamları bulmak yetiştirmek, dini bütün inançlı insanlar olmak-bulmak yetiştirmek, Türk'ün örf ve geleneklerine uygun bir eğitim-öğretim, kapısının önünü temiz tutan, işini ve vatanını seven insan olmak vs vs gibi cevaplar verirlerdi.

Solun kenarı keskinleri de; yumuşak yâda sert geçecek bir devrim süreci sonunda işçi, köylü ve emekçilerin iktidarı ele geçirerek eşit işe eşit ücret, emeğin ve alın terinin sömürüsü olmadan, çalmanın çırpmanın ve lüks tüketimin yasaklandığı, üretim araçlarının mülkiyetinin toplum adına emekçinin iktidarında olacağı hakça bir düzende gül gibi, kardeş kardeş geçinip kalkınıvereceğimizi iddia ederdik.

Bugün geriye dönüp baktığımızda Sosyalist modelin; bu süreci yaşamış olan tüm ülkelerde(Rusya, Çin, Yugoslavya vb) toplumu tarım toplumundan, batılı anlamda kent toplumuna dönüştürmeyi başardığı söylenebilir. Hatta yaşanmış olan soğuk savaş dönemlerinde kent toplumunu sanayii toplumlarına dönüştürmeyi ve termonükleer güce ulaştırmayı başardığı da söylenebilir. Hatta emperyalist diye nitelediği batıyı yer yer gerilettiği de iddia edilebilir sanıyorum.

İşte şimdi burada; Çar Nikola'ın Rusyasını ve Son İmparator Puyi'nin Çin'ini tarım toplumundan kent toplumuna ve çağının sanayii toplumuna dönüştürmeyi başaran bu devletlerin, batının kapitalist toplum ve devletleri karşısında neden kalıcı olmayı başaramadıkları konusu sanırım cevaplanması gereken en önemli soru olarak ortaya çıkar. Kent toplumuna dönüşen, eğitim ulaşım ve sağlık sorunlarını aşan Sovyet modelinin çöküşünün dinle ahlakla açıklamaya kalkmanın yetmeyeceği hallerde doğru tahliller yapmanın gerekliliği sanırım görülecektir.

Gorbaçov ile başlayan devlet mülkiyetinin özele devri diyebileceğimiz kapitalist topluma dönüşümün, Putin ile engellenişi sonrasında nasıl bir manzara çıkacağı halen meçhuldür. Rusya ve Putin’in bugünkü efelenmelerinin gerisinde son on beş yıllık süreçte petrol ve doğal gaz fiyatlarının ulaşmış olduğu seviyelerin Rusya ekonomisine yapmış olduğu katkı olduğu anlaşılmalıdır. Diğer taraftan petrol ve doğalgaz fiyatlarının bugünkü ulaştığı seviyelerin de ABD’nin izlemiş olduğu on beş yıllık politikaların bir sonucu olduğu ve bu politikalara Rusya’nın yapmış olduğu cılız ve kısık sesli itirazlar dışında(örneğin termonükleer güç kullanımı gibi) herhangi bir itirazı olmayışının da nedenleri üzerinde mutlaka durulmalıdır.

Bugünkü Rusya’nın; devleti, sanayisi, ekonomik yapısı ve toplumun yaşayış ve anlayış biçimi ile ABD ve Batı Avrupa karşısında rekabet edebileceğini dahası örnek oluşturabileceğini savunanlar var ise onlara Rusya’yı tekrar incelemelerini tavsiye ederim. On yıl öncesine kadar Karadeniz kıyılarında yaşanan ‘Nataşa’ sorununun araştırılmasının da bazı açıklayıcı ipuçları verebileceğini söyleyebilirim. Kabaca da olsa örnek bir kalkınma modeli olarak Rusya ile söylenebilecekleri bu kadarla sınırlayalım.

Diğer taraftan sağ kesimin çözüm önerilerine örnek sundukları Japonya ve Almanya'yı dikkatle incelediğimiz de ise Japonya'nın öncelikle 2. Dünya Savaşı sonrasında (biraz) Hiroşima ve Nagazaki'nin bir bedeli olarak ABD sermayesinin hayati desteğini görürüz. Ayrıca bugün Japon toplumuna baktığımızda ise geleneksel kıyafetleri olan geyşa veya samuray kıyafetlerine sokaklarda sıkça rastlanamadığını da not edelim. Filmlerine falan baktığımızda ise batının tüm yaşam biçiminin neredeyse egemen olduğu sanırım söylenebilir.

Sadece arada bir de olsa bakanlarının yolsuzlukları ortaya çıkınca harakiri yaptıkları hala görülmekte denebilir. Ama sanırım burada altı çizilmesi gereken en önemli şeyin yolsuzluk ve hırsızlıkları ortaya çıkanların intihar etmesidir. Yakalanmayanlar konusu çok bilinen ve basın ve yayında çok işlenen konular olmadığı için biraz muamma özelliği arz eder.

Yani her ne kadar Japon Devleti ve Toplumunun ketumluğu söz konusu olsa da, Japon Merkez bankasının gerek banka gerekse şirket batakları için milyar dolarlık desteklerini okuduğumuzda yolsuzluk ve rüşvet denen çarkın orada da aynen çalıştığı söylenebilir sanırım. Ayrıca bugünkü Japonya’da batılı anlamı ile demokrasinin tüm kurum, kuruluş ve gelenekselleşen anlayışlarının varlığından söz edilemez.

ABD'nin sermaye desteğinin yanı sıra Japonya'nın 1948'den bugüne kadar savaşa hazır bir ordusunun olmayışı ve büyük bir ordu, asker,silah gideri olmayışı, Japonya Savunmasının tamamen ABD tarafından üstlenilmesinin Japonya'ya verilen bir ceza değil ödül olarak değerinin anlaşılması çok önemli bir yer tutar.

Almanya'nın bugünkü gelişmesinin gerisinde de aynı yıllarda başlayan ve aynı ABD faktörünü görüyoruz. Yine ABD sermayesi desteği ve kurulan NATO üsleri ile Almanya'nın ordu beslememiş olması Alman kalkınmasında(ve halen de) önemli bir yer tutar. Ayrıca Alman örneğinde orta çağ kilise ve din anlayışına karşı reformunu başarmış ve kilise'nin reforme edilerek(Protestanlık) dinin toplum-devlet ve ekonomik yaşamında köstek değil destek hale getirilişinin anlam ve önemi değerlendirilmelidir. Bunun yanı sıra Almanya'nın 2. Dünya savaşı öncesinde bilgi ve deneyim birikimi ile sanayi-kent toplumuna ve ulus devlete çoktaan ulaşmış olduğu unutulmamalıdır.

Mao ve Çin modeline dönecek olursak, soğuk savaş döneminde kurmuş olduğu sanayiler ve ulaştığı termonükleer güce rağmen bugünkü Çin’in batılı anlamı ile sanayi-kent toplumuna dönüştüğü ve demokratik bir yapıya kavuştuğu söylenemez. Mao’nun başlattığı sanayii hamlelerinin de 1950-60’lı yıllarda toplumda kıtlığa ve kıtlığında elli milyon insanın hayatına mal oluşunun ödenen bedel bakımından ilginç bulunabilir.

Nüfusunun % 60 kısmının hala köylerde yaşadığı ve geçimlerinin de tarım kaynaklı olduğu görülecektir. Toplumun çalışan kesiminin %80-90’ına 100 dolar ücret bile vermeden 12-16 saat çalıştıran, çoğunlukla bir haftalık yıllık tatili bile çok gören, yolsuzluğun üzeri örtülü bir batağa dönüştüğü bir yönetimdir söz konusu olan. Bugünkü Çin’in Mao zamanında kurulan partisinin, Çin Hazinesinin birikiminin % 50’ye yakının ABD dolarına ve tahvillerine yatırmasının nedenleri ilginç olsa gerektir. Çin sanayiisinin de ürettiğinin % 60’ını alan ABD’ye bir anlamda bağımlılığı not edilebilir.

Ama bugünkü Çin için söylenebilecek in ilginç şey; Çin ve Komünist Parti Yönetiminde hiçbir değişiklik olmadan bizzat devlet eliyle yabancı sermayenin önündeki tüm engellerin kaldırıldığı ve gerek borsası gerekse yeni kurulan ve adeta batılı anlamda üretmeyi yeniden öğrenen şirketler kurulmasını teşvik ettiği ve komünist yönetimi eliyle Çin Milli Kapitalizminin yaratılıyor oluşudur.


1978’li yıllarda başa geçtikten sonra dışa açılma reformlarını başlatan ve halk tarafında 'Topal Deng' diye adlandırılan Deng Xiaoping ''Kedinin siyah ya da beyaz olması fark etmez, önemli olan fareyi yakalamasıdır.'' demekle de kalmadığını görüyoruz. Kurulmuş olan özel ekonomik bölgeler ve açık şehirlerde milyonlara ulaşan çalışan kesime uygulanan ''sömürüye hoşgörü'' politikası uygularken, çalışan kesimin örgütlenmesi devlet baskısı ve itirazları devlet şiddeti ile cezalandırılmıştır.

Başka ne demiş; yeter ki para gelsin kimden, nereden ve ne şekilde geldiği önemli değil..

Dikkat etmişseniz, buraya kadar kalkınan ve kalkınmakta olan Ülkeler için verdiğimiz örneklerde; eğitim öğretim, ahlak, doğruluk, dürüstlük, kapının önünü temiz tutmak, adaletli ve adil olmak, devletin işini devletin mumu ile özel işini kendi paranla aldığın mumla yapmak, vatanını milletini sevmekle direkt-doğrudan bir ilişki kurmayı başaramadık.

Ve bir an için farz edelim ki bu ilişki zaten kurulamaz. Yani bunlar kalkınmanın olmazsa olmazı değillerdir. Bunlar gelişmenin baş şartlarından değil, gelişmişliğin göstergelerindendirler...


Eee peki,
Kalkınmak, gelişebilmek için bunlardan başka(ve bir de sürekli şikayetten başka) bir şey söyleyen var mı?
Alıntı ile Cevapla
alihoca kullanıcısına teşekkür edenler
coser (07-06-2007), Emin (24-06-2007)
  #84  
Eski 22-06-2007, 20:30
alihoca alihoca bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 361/2464
166 Mesaj ına 2501 Kere teşekkür edildi
Tanımlı A Planı

Sevgili Babo'm;
Gush Bakışını Gusha çevirmeden burada cevaplayayım.

Alıntı:
bikmisbroker´isimli üyeden Alıntı
Sahi A Plani ne idi??
Ahh bi bilebilseydim!
Bilebilsem, siyasi konularda bir yıldır yazmayan biri olarak ‘Anlıyorsam Arap Olayım!’ başlıklı bir yazı ile başlayıp günlerce yazıp durur muydum? Plan, program, örgüt ve örgütlemenin bir harfi dahi olmadan yapılanları ah bi anlayabilseydim!

Bende en kestirme yoldan Neo Ulusalcı saflarda yerimi alıvırırdım. Şöyle doya doya bi kaç slogan patlatır, yılların hasreti ve birikintilerini bi güzel atar deşarj olurdum hiç olmazsa.

Alıntı:
bikmisbroker´isimli üyeden Alıntı
Yakin zamanda yasanan Cumhurbaskani hadisesinden sonra bu secimlerde yukardaki gibi %38 hatta %40 lara varan bir yuzde ile AKP nin tekrar 1.ci parti olmasi durumunda bu ulkeyi neler bekliyor??
İşte bunu bana hiiç sorma Gardaşım.

Çünkü ben, her ne kadar da yapılış amaçları konusunda hem fikir olsam da; En başta TSK olmak üzere, Ulusalcı yazarların, Demokrat YÖK üyelerinin, Bağımsız Yargı Mensuplarının;

Cumhurbaşkanlığı Seçimi nedeniyle izledikleri yol ve yöntemler konusunda farklı düşünüyorum.
Bunu da,

Alıntı:
alihoca´isimli üyeden Alıntı
—Alternatiflerimiz ve pırıl pırıl seçeneklerimiz hazır,
—Siyasi partiler ve seçim yasalarımız gıcır gıcır,
—Harıl harıl çalışacak, kapı kapı dolaşacak, yepyeni cengaver sivil toplum kuruluşlarımız hazır,
—YÖK, Hocalarımız ve Üniversitelerimizin bilinç fışkıran şikayet değil mücadele andı içmiş gençleri yay gibi gerilmiş beklemekte,
—Yazılı görsel basın yayın organlarımız aylardır yıllardır yaptığı gizli-açık araştırmalar sonucunda elde ettiği tüm yolsuzluk, kadrolaşma ve karşı devrim çalışmaları ile ilgili belgeli-görüntüler basım ve yayım için düğme basmayı bekliyor.
—Jitem başta olmak üzere istihbarat örgütlerimiz; tarikatların başta ekonomik kaynakları, örgütün finansal dayanakları, en küçük tereddüt bırakmayacak şekilde gerçek yüzlerini belgeleyerek halkımızın vicdanında mahkum edilmeye hazır ve nazır hale getirilmiş.
—Yazarçizer, aydın takımımız Nurlarda Yatası Uğur MUMCU'YU yattığı yerde çatlatacak araştırmaları ile tarikat-siyaset-ticaret şeytan üçgenini har vurup harman savuracak belgeleri her gün peşi sıra yayınlayarak halkta derin bir şok etkisi yaratarak büyük uyanışı gerçekleştirmek için can atıyor.
Bu şekilde sıralayarak ‘Gazanız Mübarek Olsun!’ başlığı altında anlatmaya debelendim.

Kısaca tekrarlayacak olur isem;
Plan milan hak getire Gardaşım.(Tabii ki bence)

Çıkıp ‘HÖÖÖÖT’ diyecektik istediğimiz yapılıverecekti. Olmadı mı?
Çıkıp ‘TOPLAAAN’ diyecektik, herkes toplanıverecekti.
İşin kötüsü salak malak dediğimiz Millet toplandı iyi mi?

Eee, tüm bunlara rağmen,
(Bu tahminlere katılmadığımı ve seçim sonuçları için farklı düşündüğümü not ederek)
Alıntı:
bikmisbroker´isimli üyeden Alıntı
Bu anketlerin bu tahminlerin bir kismi mevcut AKP partisinin bu secimlerde %38 ile %40 arasi bir oy alabileceginden bahsediyor..
Boylesi bir durumda TEK baslarina iktidar sansini 1 defa daha yakalamis olacaktir AKP partisi..
Bu sonuç çıkarsa tam anlamı ile sıçtık demektir.

O zaman aynen 12 Eylül’de yaptığımız gibi, 28 Şubatta yaptığımız gibi, 27 Nisanda da kendi İZLEDİĞİMİZ YOL VE YÖNTEMLER İLE

Sn Tayyip ERDOĞAN’ı
Tankların üzerinde çıkan Ulusal Kahraman Boris YELTSİN yaptık demektir.

28 Şubatta yeri göğü inletip N. ERBAKAN’I indirirken,
Eğer; planlama, örgüt ve örgütleme olsaydı, doğru seçenekler(partiler) oluşturulup, ismi kirlenmemiş doğru isimler bulunup, doğru kadrolar işbaşına getirilmiş olsaydı bugün bu sonuçları konuşur olur muyduk?

Şimdi sorayım,
Bugünkü ortamda;
Her türlü sivil toplum örgütlerin mevcut üye ve liderlerini,
Her türlü sendikaların mevcut üye ve liderlerini,
Her türlü siyasi partilerin mevcut üye ve liderlerini

Gözünüzün önüne getirin ve tekrar bi düşünün; bir planlama, programlama, yol ve yöntemlerin belirlenip, alt yapın oluşturulması için her hangi bir girişim göreniniz var mı?

Peki,
Cumurbaşkanılığı Seçimleri için bir yıldan fazladır izlenen yol ve yöntemler sonucunda;
Yüzde 29 oy oranı ile dahi olsa AKP’NİN birinci parti çıkmasının nedenini,

Yoksa ‘Her millet layık olduğu gibi yönetilir’ diyerek dolaylı veya ‘Halkın bilmem kaçının…’ diyerek doğrudan halkımızın aptallığı ile mi açıklamaya devam mı edeceğiz?

Yoksa bunun nedeni ABD’NİN, AB’NİN, İsrail’in; AKP’ye desteği deyip suçu yine başkalarına yıkıp dahası yıktığımız sanıp insanları enayi yerine koymaya devam mı edeceğiz?

Dedim ya bana sormayın, bilmiyorum.

Ama iğneyi kendimize batırmanın zamanını kaçırmamış olmayı,
Günü kurtarmak pahasına sürekli olarak geleceğimizin karartılmasına artık bir son verilmesini umuyor ve diliyorum...


Şimdilik bu kadarla yetinelim dilersen.
Kal sağlıcakla..
Alıntı ile Cevapla
alihoca kullanıcısına teşekkür edenler
bikmisbroker (22-06-2007), dentist (23-06-2007), Emin (24-06-2007), meraklı (23-06-2007), Ramo (22-06-2007), serdarkus (22-06-2007), Süvari (26-07-2007)
  #85  
Eski 22-06-2007, 21:41
bikmisbroker - ait Avatar
bikmisbroker bikmisbroker bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kanada
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 590/835
107 Mesaj ına 2990 Kere teşekkür edildi
bikmisbroker - MSN üzerinden Mesaj gönder
Tanımlı

Agzina saglik Ali Hocam,
AZ bile yazmissin..
Okudukca icim karardi, icim karardikca da okudum..

Efkar dagitmaya geliyorum.
Ne olacak bu memleketin hali??
__________________
YATIRIM, sonu yanliş giden SPEKÜLASYONDUR
EGER, zamaninda spekülasyondan cikamazsaniz
MECBUREN yatirimci olursunuz..George SOROS
TEKNiGE iNANMA TEKNiKSiZ KALMA. Bikmisbroker
Alıntı ile Cevapla
bikmisbroker kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (24-06-2007), Ramo (22-06-2007)
  #86  
Eski 24-06-2007, 22:26
alihoca alihoca bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 361/2464
166 Mesaj ına 2501 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Sevgili Babo'm;
Alıntı:
bikmisbroker´isimli üyeden Alıntı
Bir yerde okumustum, "Disinda birakarak buyutecegine, icine alarak kucult" demis adamin 1 tanesi.

Bu görüşü de benim inandığım şekilde, yani tam tersine çevirerek tekrar değerlendireyim.

Çünkü bunun Tayyip ERDOĞAN ve AKP’nin izlediği bir strateji olduğunu düşünüyorum.

Açıklayacak olursam;

2002 yılının seçeneksiz ortamında Tayyip ERDOĞAN; ‘Dışarıda kalıp küçüleceğime, AB ve ABD yanlısı(Irak Harekatına tam destek veren açıklamalar dahil) demeç ve açıklamalar ve gelişerek değiştim diyerek, yani merkeze yaklaşan bir görüntü vererek İÇİNE GİRER büyürüm.’ şeklinde ifade edilebilecek bir strateji izlemiştir.

Tabii ki bu strateji; Bülent ECEVİT ve Devlet BAHÇELİ’nin Irak Harekâtına destek vermeyeceği belli olduktan sonra, oluşturulmak istenen kimi hükümet(Hüsamettin ÖZKAN liderliğinde bir hükümet gibi) girişimlerinin de başarısızlığı üzerine mevcut hükümetin istifası sonrasında oluşan seçeneksizlik ortamında halkın ilgisine mazhar olarak tutmuştur diyebiliriz.

Bu arada AKP’nin bu stratejisini göremeyen ve gerçekten gelişerek değişivereceğini(!) sanan aklıevvel sermaye kesimi de seçimler öncesinde; Tayyip ERDOĞAN ve AKP’yi merkeze-içeriye alarak tam bir dönüşüme uğratılabileceği tezi ile destek vermiş olduklarını görüyoruz.

Yani "Disinda birakarak buyutecegine, icine alarak kucult" tezi bugünden tam beş yıl önceki 3 Kasım 2002 seçimleri öncesinde uzak görüşlü(!) sermaye kesimi tarafından bizzat denenmiş test edilmiş bir görüştür.

Bu tezin beş yıllık iktidar sürecinde doğrulanıp doğrulanmadığı kısmına gelince; bunların içine giren AKP ve Tayyip ERDOĞAN’IN küçüleceği yerde zevkten dört köşe olduğu, attığı çığlıklardan bile anlaşılabilir sanki.


Bir de bu bakışla değerlendirirsen sevinirim.

Sağlık dileklerimle
Alıntı ile Cevapla
alihoca kullanıcısına teşekkür edenler
dentist (25-06-2007), Emin (26-06-2007), meraklı (29-06-2007), Ramo (25-06-2007), Süvari (26-07-2007), zumbul (27-10-2007)
  #87  
Eski 26-07-2007, 07:52
Süvari - ait Avatar
Süvari Süvari bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: İstanbul
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 685/2402
454 Mesaj ına 1691 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

O gün okunduğunda önemsemeyenler bugün tekrar okumalılar.

Teşekkürler hocam. Elinize sağlık.

Keşke yazdıklarınız bu kadar doğru ve tutarlı olmasaydı.
Alıntı ile Cevapla
Süvari kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (27-07-2007)
  #88  
Eski 04-08-2007, 22:23
Gozlemci Gozlemci bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 73/737
61 Mesaj ına 268 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Su yoksa tatile cikin

"Boyle sanatin icine tukururum."

Halki gayet iyi taniyan, sagin her turlu kesimi ve dahi Baykal'la iyi gecinen Gokcek, bu sozleri sarf ettiginde, bizim entel kesim ayaga kalkmisti. Oysa Gokcek, hic kivirtmadan sozunun arkasinda durdu ve her televizyon kanalinda soyledigini savundu. Cunku Gokcek biliyordu ki halkin cogunlugunun sanata tukurulmesi ile pek bir ilgisi yoktu. Hatta, halkin bir kismi o tip heykellere tukurulmesini tercih bile edebilirdi. Kisacasi, Gokcek'in soyledikleri ona oy olarak geri donecekti.

Simdi gelelim gunumuze.

"Bizim zeká seviyemiz Cenab-ı Allah’ın bu kadar afet vereceğini bize düşündürmedi."

"Cenab-ı Allah bilir. Cenab-ı Allah isterse Ankara’nın su sorunu bir anda çözülür."

Gokcek, dahiyane bir bicimde kendi yarattigi sorundan siyrilmaya calisiyor. Bizim entel kesim dalga gece dursun, soyledigi bu sozleri halkin bir kismi buyuk bir ictenlikle destekleyecektir. Fakat bu defa durum sanata tukurmekten farkli. Sanata tukurulmesi halka pek etki etmezken, musluktan suyun akmamasi, halki direkt etkiliyor. Su kesintisi 2008 yazinda devam ederse, sonuclarinin 2009 Mart'inda surpriz bir bicimde alinacagini dusunuyorum.

Gokcek'i, siyaset nasil yapilir diye ogrenmek icin takip etmeyi surduruyorum. Belediyenin borcu nasil Hazine'ye yikilir? Meclis'in dogalgazini kesme tehditi ile hukumetten nasil para alinir? Alt gecit, ust gecit gibi halkin gorecegi ve nispeten ucuz hizmetlerle nasil goz boyanir? Ulkucusu, muhafazakari, ve solcu gerekli kisilerle nasil iyi iliskiler surdurulur? Gerektiginde nasil parti degistirilir? Vesaire vesaire.

Su deposu olmayanlara kolay gelsin diyorum.
Alıntı ile Cevapla
Gozlemci kullanıcısına teşekkür edenler
dentist (04-08-2007), Lizzy (05-08-2007), Ramo (08-08-2007)
  #89  
Eski 24-10-2007, 22:37
dentist - ait Avatar
dentist dentist bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 1.058/2200
469 Mesaj ına 3880 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Başbakan Erdoğan, yine uyardı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Romanya'ya uçmadan önce gazetcilerin sorularını cevapladı. Erdoğan, "Uluslararası hukuktan doğan haklarımız var, bu haklarımızı kesinlikle kullanırız. Kimse de bunun önüne geçemez" dedi.

Erdoğan, ''Sayın Rice birkaç gün süre istemişti. Bu süre doldu mu?'' şeklindeki soruya, ''Uygulamayı görmek lazım. Uygulamayı göreceğiz. Çünkü bize de bu istikamette bazı bilgiler geliyor. Ama şu anda basına yapmış olduğu açıklama üzerinden benim değerlendirme yapmam doğru olmaz'' karşılığını verdi.


Bu kaçıncı uyarı ? Bu açıklamaları yapan kişi başbakanımız olmasa bizimle dalga geçiyor birileri derdim herhalde.

Kanımca ya ortada bizim bilmediğimiz ve hareket etmemizi engelleyen çok önemli olaylar var ya da malesef askeri ve politik açıdan tarihimizin en acınası günleri tarih notlarımız arasına girmek üzere.

Alihocam gelde şu notları düş olsa olsa bilmediğiniz şeyler vardır de, bizi rahatlat gözünü seveyim. Biz Amerika dan korkarken pkk nın kimseyi iplemeyip dün gecede şırnak da bir karakolu 150 kişiyle basmaya kalktığı şu günlerde ne devlete ne de askere güvenimiz kalmayacak yoksa.
__________________
“Çalışmadan, öğrenmeden,yorulmadan rahat yaşama yollarını alışkanlık haline getiren milletler önce onurlarını sonra hürriyetlerini daha sonra da geleceklerini kaybetmeye mahkumdurlar.”
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Alıntı ile Cevapla
dentist kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (26-10-2007), meraklı (25-10-2007), zumbul (27-10-2007)
  #90  
Eski 26-10-2007, 23:04
alihoca alihoca bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 361/2464
166 Mesaj ına 2501 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Sevgili Dent;

Bilmem kaç zaman oldu; ne televizyon izlediğim, ne de gazete okumuşluğum var. İnsanlardan da köşe bucak kaçıyorum. Yanıma yöreme sokulmaya kalkanlarda, görüntüye bakıp ‘Aman, ne lanet adaaam’ deyip sıvışmak zorunda kalıyor.

Yüreğime çöreklenip kalan bir yenilmişlik ve çaresizlik duygusu ile değil yazmak, konuşmak bile içimden gelmiyor desem doğru olur.

Ufukta, pek bi şifa belirtisi görünmese de, hayırlısı diyelim artık.
Alıntı ile Cevapla
alihoca kullanıcısına teşekkür edenler
AnnE (27-10-2007), buena vista (27-10-2007), dentist (27-10-2007), dohol (27-10-2007), flz (28-10-2007), Gozlemci (28-10-2007), Lizzy (27-10-2007), meraklı (27-10-2007), neron (01-11-2007), nomeames (27-10-2007), Süvari (27-11-2007), zumbul (27-10-2007)
Cevapla


Konuyu Toplam 1 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş arama yap
Modları Göster

Yetkileriniz
Yeni konu açabilirsinizdeğil
Yanıt gönderebilirsiniz değil
Eklenti gönderebilirsiniz değil
Mesaj düzenleyebilirsiniz değil

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 14:46 .


Telif Hakları vBulletin v3.5.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Tercüme ve Tasarım : Arka & Bahce