Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Medya Yorumları - Sayfa 50 - Arka BahÇe Forumu
Arka BahÇe Forumu  

Geri Dön   Arka BahÇe Forumu > Nadas Alanı > Dünya Hali > iç-dış politika
Kullanıcı ismi
Şifreniz
Kayıt ol SSS Üye Listesi Takvim Arama Bugünkü Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Medya Yorumları
Konudaki Cevap Sayısı
741
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
443285

Cevapla
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
  #491  
Eski 28-09-2009, 16:47
ar_de_ - ait Avatar
ar_de_ ar_de_ bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Jan 2007
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 133/1013
108 Mesaj ına 737 Kere teşekkür edildi
Tanımlı olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi ...

Öksüz bir hastalık ve AKP'nin Kahperengi Devrimi

Atatürk nasıl devrim yaptıysa AKP de öyle devrim yapmak istiyormuş. Haddini bilmemek suç değildir, legaldir, müeyyidesi yoktur. Bunu diyen kültürümün bakanı suç işlememiştir de, kiminle idrar yarıştıracağı hususunda yanlış bir seçim yapmıştır.



AKP’nin sadece sağlık konusunda yaptığı devrimlere (!) bir göz atıverelim;

“Türkiye dünya devlerinin bilmemne üssü oluyor” haberlerine boşverin. Türkiye organ mafyasının ana üssü oluyor.

Batı’da, organ bağışı yüzde 30 civarındadır. İsrail’de dini inanç nedeniyle bu oran yüzde 4’e düşer. Organa ihtiyaçları var.

2009 Nisan ayında İstanbul’da, İsrailli, organ kaçakçısı bir kasap-doktor yakalandı; Zaki Shapira. Bu haber, İsrail basınında bomba gibi patladı.

Kudüs Üniversitesi Hastanesi'nden Michael Friedlaender, Türkiye ile İsrail arasında kurulan “organ köprüsü” konusunda: “Her hafta Türkiye'ye böbrek nakli için giden bir uçak kalkıyor. 300 hastam ameliyat oldu. Bu insanlar önceleri Irak'a giderdi. Artık Türkiye'ye gidiyorlar.” dedi.

2003 yılından bu yana kaybolan çocuklarımızın sayısındaki müthiş patlama malûmunuzdur. Organ çetelerinin eline geçip geçmedikleri bilinmiyor. Bilinen şu ki; çocuklardan alınan organ daha uzun süre dayanıyor ve doğal olarak daha sağlıklı.

Türkiye; AKP döneminde, ilaç şirketlerinin ucuza insan-kobay temin ettiği, 20 yaşında gençleri 200 Lira karşılığında denek olarak kullandığı, en yeni ilaçların ilk kez denendiği laboratuar haline geldi (sadrazam Recep Efendi’nin “En az üç çocuk yapın” tavsiyesinin altında, organ / denek tarlasına malzeme tedariki ve yaşlıların bakımını çocuklarına yıkma arzusu yoksa, ben de birşey bilmiyorum Aziz and Azize okur). 9 yıl önce 24 kişi olan denek sayısı bugün 12 bin.

Tıbbi bakım, parası olana satılacak ticari bir mal değil herkese eşit olarak dağıtılması gereken bir haktır. Fakat, bir ülkede sağlık sisteminin işleyişi, o ülkenin ulusal değerleriyle halkının karakterine göre de şekillenir.

Devletin görevi, halka ahlâki bir taahhütte bulunarak, herkesin yaşama hakkını garanti altına almak, herkese sağlık hizmeti sunmaktır.

Her konuda cehaletinin ve ahlâk yoksunluğunun derecesini bildiğimiz, tüm ulusal değerlerimizi paspas etmiş, Bursa’da acil yardım servislerini bile özelleştirip satmış AKP hükümetinin, ‘herkese sağlık hizmeti’ gibi ahlâki bir taahhütte bulunması beklenemez.

Tarikatlar ve tarikat medyası eliyle şekillendirilen halkımız, bundan böyle yeşil kartlının dahi katkı payı ödeyeceği, parası olmayana özel hastane kapılarının kapanacağı bir sisteme mahkûmdur.

AKP’nin sağlık konusunda hiç mi olumlu icraatı, devrimi (!) yoktur?

Vardır!

Mesela; emekliler için Antalya’da sağlık köyleri kurdu.

Kamuya ait termal tesisleri bile kaplıca tedavisi, fizik tedavi, rehabilitasyon vs için yaşlıların hizmetine soktu.

Kimin mi? Her yıl Norveç’ten gelecek 25 bin, Almanya’dan gelecek 1 buçuk milyon yaşlının, hastanın.

Sağlıkta Dönüşüm deyip Türk vatandaşına termal tedaviyi kısıtladı amma, hakkını teslim etmek lazım, Norveçli ve Alman hastalar için AKP sağlıkta gerçekten devrim yaptı.

AKP dönemi öyle öksüz kaldığımız bir dönem ki; çocuk sahipsiz, gencin yüzde 32’si işsiz,

Yaşlılar ödeme güçlüğü yüzünden huzurevlerinden atılıveriyor,

Hasta parasızlıktan tedavi olamıyor, ilacını alamıyor,

Emeklinin ömrü ucuz halk ekmek kuyruklarında tükeniyor,

esnaf, memur, işçi, aydın, her kesimden insan, tarikatlara kapılanmamışsa eğer, kendisini sahipsiz, öksüz hissediyor.

Bu öksüz dönemde bir de hastalığın ‘öksüz’üne yakalanmışsan halin yaman.

ALS (Amiyotrofik Lateral Skleroz) öksüz bir hastalık. Stephen Hawking en ünlü ALS hastası. Seyrek görülen hastalık olduğundan ilaç şirketleri tedavi araştırmasına yatırım yapmıyorlar. Öksüz hastalık denmesi bundan.
Hayatta kalabilmeleri, akülü tekerlekli sandalyeye, cihazlara bağlı.
ALS hastası dostum Dr. Alper Kaya, cihazlara bağlı nefes almayı bakın nasıl anlatmış;
“Kulağımda güç kaynağının sinyal sesi, gözlerimin önünde kasvetli bir hava, aklımda elektrik kesintisinin ne kadar süreceği vardı. En son elektrik kesildiğinde güç kaynağım 3 saat idare etmişti. Üç saatin sonunda akülerim imdat sinyalini verdiğinde nasıl olduysa elektrik gelmişti. Kafamda düşünceler... Bu kez elektrik üç saatte gelir mi? Akülerimi uzun zamandır değiştirmedim. Keşke paraya kıyıp 8 tane akü alsaydım. Ventilatör dursa da kendim 1-1 buçuk saat nefes alabilirim ama ya bronş sekresyonu olursa? Asansör de çalışmıyor. 112 acil servisi şimdiden arasam mı? Yoksa fazla mı vesvese yapıyorum?”{₁}

ALS hastalarının kullanmak zorunda olduğu akülü sandalyenin fiyatı 5 bin YTL’den başlıyor. Sağlığımın bakanlığı bunun sadece bin 700 YTL’sini ödüyor. Oysa 10 bin, 20 bin Liralık akülü sandalye, ALS hastasının hayatta kalma şansını büyük oranda artırıyor.

İhtiyaçları bu akülü sandalyeyle bitmiyor elbet. Başka cihazlara da gereksinim duyuyorlar. Fakat Norveçli ya da Alman olmadıkları için sağlığımın bakanlığından ayrıcalıklı bir muamele göremiyorlar.

Akülü sandalyeyi alamayacak durumda olanlar için aralarında para toplayıp, dayanışarak birbirlerini yaşatmaya çalışıyorlar.

Ölüme ve paraya tapınan, hukuk tanımayan, sadece allaha hesap vermesi gerektiğini düşünen moron zihniyet tarafından yönetildiğimiz sürece, üzerimizde devletin koruyucu kanatları yok. Hepimiz öksüzüz. Ama ALS hastaları hepimizden daha öksüz.

Sağlık alanında yaptığı devrimler (!) arasında;

Açık Öğretim mezunu, doktor dahi olmayan bir adamı ayda 5 bin Dolar maaşla Kuş Gribi Koordinatörü (ne demekse) atamak,

Sigara içen vatandaşın cebinden pakedi çıkartıp “İçme şu zıkkımı” demek olan AKP devrim yapıyorsa, adına Kahperengi Devrim denilsin.

AKPliler ve TBMM’de olmaması gereken bazı gruplar, kendilerini halktan farklı ve üstün sanmakta o kadar ileri gittiler ki; “TBMM üyelerinin organ nakline ihtiyaç duyması halinde, doku uyuşması tesbit edilen vatandaşın her türlü organı, rızasına gerek kalmadan alınır ve TBMM üyesine nakledilir” içerikli bir yasa tasarısıyla karşımıza çıkarlarsa şaşırmayacağım.

ALS gruplarına ait linkleri aşağıda verdim. Sağlığımın Bakanlığı belki bir göz atar da, bu insanların kendi ülkelerinde, neden Norveçli, Alman hastalar kadar ihtimam göremediğini açıklar.

TBMM’nin sağlık harcamalarının neden sürekli artış gösterdiğini “Çok çalışıyorlar da ondan çok hastalanıyorlar” diye açıklayan makamlar, bakımları tamamen ailelerinin üzerinde olan ALS hastalarının akülü sandalye bedelinin neden tamamının ödenmediğine de açıklama getirirler herhalde.



Kıymet Nadir Bindebir prostat olmuş

Demek öyle Aziz and Azize okur!

Demek bunca yıl ve resimden sonra “Kıymet Nadir prostat olmuş” deseler inanacaksınız. Siz bilirsiniz.

Bagimsizgundem.com da da yazmaya başladım. KONUK YAZARLAR bölümünde Hamdullah Efendi’nin Amerika Sergüzeşti yazıma da beklerim.




Kıymet Nadir Bindebir / habercek.com
Alıntı ile Cevapla
ar_de_ kullanıcısına teşekkür edenler
Master (29-09-2009), neron (28-09-2009)
  #492  
Eski 29-09-2009, 02:07
ar_de_ - ait Avatar
ar_de_ ar_de_ bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Jan 2007
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 133/1013
108 Mesaj ına 737 Kere teşekkür edildi
Talking biz ekleyelim yazıyı ...

Hamdullah Efendi’nin Amerika Sergüzeşti


Gördüm. Arabasını beyaz bir brandanın içine saklamışlardı. Etraftaki Siykrıt Sörvis elemanlarına aldırış etmedim. Yürümeye devam ettim. Onunla başbaşa görüşmeden, eli elime değmeden, kendimi o kalabalıkta bîçâre ve müdâfaasız hissedecektim.

Bir kelime İngilizce bilmiyordum, lâkin lisan uzmanım yanımdaydı ben hâlimi Osmanlıca arz edecektim, o İngilizce diline tercüme edecekti.
Başkan’la sevişirdik, ama bugün ön sevişmeyi kısa tutmak niyetindeydim. Toplantıdan evvel ikindiye yetişmekliğim lâzımdı.
Lakin ne olduysa o dakikada oldu. İzbandut cüsseli korumalar yolumuzu kesti. Bizim âdemleri itip kakmaya başladılar. Bir tanesinin elini tutup arkaya büktüm; “Van minüt lann!” dedim “Van minüt!”. “Şunun şurasında iki kelâm edip, bi resim çektirip gideceğiz.”
Kısmetten çıkmış göte uçkur neylesin! Nasip, kısmet değilmiş, Başkanla toplantıdan önce muhavere edemedik.
Toplantıda, orada bulunmaktan bahtiyarlığımı beyân eden bir nutuk irâd eyledim. Lâkin havuç suyunu fazla kaçırmışım, üzerinize afiyet bağırsaklarım mülâyemet çayı içmiş gibi idi. Nutkumu kısa kestim.
Neyse ki toplantıdan sonra O... O... bana el etti, “Yaklaş” dedi, “What is your problem buddy?”
Başbaşa görüşmemiz kısa sürdü, lâkin verimkârdı.
Sırasıyla; Kürt Açılımı>Demokratik Açılım>Ulusal Birlik Projesi>Kardeşlik Projesi dediğimiz poroceyi sordu. Dedim “Adını “Biz Varken Son Osmanlı Ölmez ve Amerika Kanka Porocesi” olarak değiştirirsek, kapsama alanı genişler.” Başkan “Münâsiptir” dedi.
Geçende yaptığım hissî, ahâlinin gönül tellerini titreten konuşmamdan bir pasaj arzettim. Heyecandan ezberim şaştı, bazı hatâlar yapmışım. Şöyle demişim;
“Biz artık Botan Çayı’nı da satmak, Zap suyunu kurutmak, Dicle, Fırat gibi barışa kalleşliğe akmak istiyoruz. İstiyoruz ki Munzur dağlarında hep birlikte altın çıkaralım. Cudi Dağı’nda yedi cüceleri, Ağrı Dağı’nda Ermeni çiğdemleri dermek istiyoruz. Ülkemin yedi coğrafyasından derilmiş çiçekleri…” derken “Okey…okey!” dedi, susturdu.
Dedi “İmralı Kuşcusu’nun bile şüpheleri var. Açılım mı satış mı tuzak mı sahtekârlık mı emin değilim diyor. Ne iş?”
“Merak buyurmayınız” dedim. “Ona da, herkese de hazmettiririz. Siz Güneydoğu’ya 100 bin, Sabiha Gökçen Havaalanına da 42 bin Amerikan askerini yığdınız mı kimsenin gıkı çıkamaz.”
Dedi ki “Nasıl hazmettireceksin 142 bin Amerikan askerini?”
Dedim “Telâşa mahal yok. Ahaliye; Askerlerin psikolojisi bozulmuş. Tatile gönderileceklermiş. Nereye gitmek istersiniz diye oylama yapılmış, Türkiye çıkmış dedik.”
O mübârek Başkan “Aferim” dedi, bâş-ı âlimi okşadı. Adana Havaalanını ‘Kentsel Dönüşüm’ numarasıyla nasıl genişlettiğimizi, tapulu evleri bile yıktığımızı anlattım. “Güzeeel” dedi, “İncirlik’e 13 kilometre o havaalanı.”
Dedim “Medeniyetinizin âşık ve hayrânıyım. Osmanlı’ya sadrâzam olacağıma şurada keten helva, mesir macunu satsam razıyım.”
Dedi “O da olur, sabret.”
“Bir manzûme okuyayım, çok güzel okurum” dedim. “Kısa olsun” dedi. Vakti yokmuş. Bir kıt’a okudum;
Bu kârhanede bir nebze itibârım yok benim
Ne varsa cümlesi senindir bu Gülistan’da
Ne kudret-i iktidâr, ne ilâhî şefaat
Bu kârhânede senden başka hâmim yok benim

Bizim tercüman (maaşallah) manzûmeyi pek güzel tercüme etti. Sanırsın lisân-ı mâderzâdı İngilizcedir. Başkan önce mütebessimâne, efsûnlanmış dinledi, sonra oturduğu yerde büküldü, katıla katıla gülmeye başladı, gözlerinden inci dânesi yaşlar döküldü. Hislendi vesselâm.
Akşam yemekte, perhizkârlığımızı bildiklerinden, şarap kadehim leb â leb elma suyu doluydu. Lâkin, ihtiyâtı elden bırakmayıp kadehe ağzımı değdirmedim. O kalabalıkta alkol değmemiş bardak istemek münasip olmazdı.
“Hey yavrum Hamdullah!” dedim kendi kendime, “Sen ki tarhananı içip, delik pabuçları sürüyerek mektebe giderdin, şimdi altınların, elmasların üzerinde kuluçkaya yatmaktasın. Kimlere neleri hazmettirdin yedi yılda. Şu oturduğun sofralara bak, gidinin Hamdullahı! Nerdeeen nereye!”
Memlekete avdet edince, Amerika seyahatinin sûretlerini (görsel mi diyorsunuz?) getirdiler. Rûhevâz eşim; Misis Obama, Madam Bıruni ve sâir eşlerin yanında Kafkas folklor ekibinden fırlamış gibiydi. Entarisinden kumaş esirgenmemişti. Diğer hatunlardan farklıydı. Farklılığımız zenginliğimizdi nihâyetinde. Hiç bir siyasetçi, şahsi servet konusunda elimize su dökemezdi nitekim.
Yalnız, bugünlerde birşey nazar-ı dikkatimi celbetmeye başladı. Yurtdışında “Acaba burada da bir Türk var mı” diye düşündüğüm zaman, bir anda bir vatandaşımız karşıma çıkıyor. Lâkin, insan Türkiye’deyken bu kadar çok Türk’e rastlamıyor.
Laz var, Boşnak var, Arnavut var, Kürt var, Ermeni var... Türk yok!
Acaba diyorum, olmayan bir halkın adını şeytsek mi yani... Hani yeni bir açılım, devletin adından Türk kelimesinin şeydilmesi felân... Erken mi olur?
Tuh! Oradayken aklıma geleydi sorardım Başkana.


Kıymet Nadir Bindebir
kiymetnadirbindebir@gmail.com
Alıntı ile Cevapla
ar_de_ kullanıcısına teşekkür edenler
buena vista (29-09-2009), Master (29-09-2009), neron (29-09-2009)
  #493  
Eski 30-09-2009, 06:40
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5527 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Güngör Uras
Olayların içinden


30 Eylül Çarşamba 2009

İlk köprüye ‘Hayır’ dedim, köprülerden utanarak geçiyorum (…Çünkü derdimizi anlatamadık. Her köprü yeni bir köprü doğuruyor.)



Ben Devlet Planlama Teşkilatı’nda, “Köprüye hayır” diyenlerden biriydim. Sayın R. T. Erdoğan önceki gün “Köprüye hayır” diyenler, birinci ve ikinci köprüden utanmadan geçtiler” deyince üzüldüm. Demek ki, o zaman da, bu zaman da, “plancıların köprüye neden hayır dedikleri” anlaşılamamış.
Bir defa daha, Büyük Türk Büyüklerimize durumu arz edeyim. Çünkü Devlet Planlama Teşkilatı’ndaki uzmanların köprüye hayır demelerinin gerekçesi değişmedi. O uzmanların köprüye neden hayır dedikleri anlaşılamadığı için, bundan sonra köprü yapımını sınırlamak imkânsızdır. Her yeni köprü, bir yeni köprüyü doğuracaktır. Köprü sayıları artacaktır.
Köprüye hayır diyenler, köprü sayılarının artmasından ötürü değil, dertlerini anlatamadıklarından, söylediklerini dinletemediklerinden ötürü köprülerden “utanarak geçecek.”
Devlet Planlama Teşkilatı’nda çalışanlar, “yabancı şehircilik uzmanları”ndan öğrendiler ki, büyüyen şehirlerde yapılaşma eğer bir İmar Planı’na göre kontrol altına alınamazsa, şehirler çarpık olarak büyür. Yabancı uzmanlar uyardılar ki, İstanbul’un 1 /100 bin ölçekli Nazım Planı tamamlanmadan ve uygulamaya konulmadan yapılacak bir köprü İstanbul’da yapılaşmayı kontrolden çıkarır.

Bir yanı konut, bir yanı işyeri
İmar planları şehirlerin gelişme istikametini gösterir. Şehrin nerelerinin konut, nerelerinin işyeri, nerelerinin park, eğlence ve spor alanı olarak gelişmesinin doğru olacağını gösterir.
Bize anlattılar ki, böyle bir planlama olmadan bir köprü yapılırsa, İstanbul’un Anadolu yakası bir “yatakhane”, Avrupa yakası “işyeri” olarak gelişir. İnsanlar akşam uyumak için Avrupa yakasından Asya yakasına, sabahları da çalışmak için Asya yakasından Avrupa yakasına geçer.
Bu tür çarpık yapılaşma gelişince ve de nüfus artınca bir köprü yetmez. Her köprü bir yenisini doğurur. Köprüden geçmek için insanların satın alacakları araçlar trafiği kilitler.
İşte biz “Köprüye hayır” derken, köprü hiç yapılmasın demiyorduk. Önce şehrin doğru dürüst imar planı belirlensin. Asya yakasındakilerin o yakada, Avrupa yakasındakilerin bu yakada yaşamalarını sağlayacak düzenleme tamamlansın, sondan sonra köprü yapılsın diyorduk
Yabancı şehircilik uzmanlarından öğrendiklerimizi Büyük Türk Büyükleri’ne anlatamadık. O zaman bizlere “komünist” dediler. Şimdilerde “gözlerimizin her iki tarafının kapalı olduğu”(at gözlüğü taktığımız) söyleniyor.

Köprü köprüyü doğuruyor
Ünlü mimar Doğan Tekeli’ye “İstanbul’un neden bir imar planı olamıyor?” diye sordum. Öğrendim ki 1870’ten buyana İstanbul için imar planı yapılır, sonra gene yapılırmış. İstanbul Nazım Plan Bürosu’nun yaptığı imar planlarından sonra şimdi de 450 uzmanın görev yaptığı İstanbul Metropolitan Plan Bürosu’nun (İMP) yaptığı bir imar planı varmış. Ve de bu imar planında üçüncü köprü yer almadığı için Sayın R. T. Erdoğan helikopterden üçüncü köprünün yerini belirlemiş.
Bugüne kadar yapılan, iki köprüden geçen araçlara bakın. Dörtte üçü sabahları çalışmak için bu yana, akşamları uyumak için öbür yana geçenlerin araçları.
Üçüncüden hemen sonra dördüncü ve beşinci köprüler için hemen yap-işlet usulü ihaleler açılmalıdır. Çünkü evlerine ve işyerlerine gidip gelmek için günde iki defa Boğaz’ı geçmek zorunda olanlara üçüncü köprü de yetmeyecektir. Dördüncü, beşinci köprüye ihtiyaç vardır.
Alıntı ile Cevapla
AnnE kullanıcısına teşekkür edenler
account (30-09-2009), ar_de_ (01-10-2009), janus (02-10-2009), Master (30-09-2009), neron (01-10-2009), PINAR (30-09-2009), su (30-09-2009)
  #494  
Eski 02-10-2009, 14:31
LAZIO LAZIO bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Jan 2009
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 111/62
83 Mesaj ına 243 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Gobegini Kasiyan Gazeteci

Ahmet Altan'dan.....Atis serbest

Biz, “kimse devlet ve rejimi korumak için hukuk dışına çıkamaz” diyen bir cumhurbaşkanına cevaben “konuşması yüreğimi kararttı” diyen bir ana muhalefet lideriyle, “konuşmasında hiç Türk kelimesi geçmedi” diyen bir başka muhalefet partisinin bulunduğu bir ülkede yaşıyoruz.

Bu düzeydeki bir muhalefet bir toplum için utanç vericidir bence.

Bazıları, muhalefetin eleştirilmesine, “muhalefete muhalefet edilir mi” diyerek karşı çıkıyor.

Eğer, hükümetin “demokrasi ve hukuk” dediği bir yerde muhalefet “ne demokrasisi, ne hukuku” diyorsa, evet, muhalefete muhalefet edilir.

Bugünkü hükümet Avrupa Birliği yolunda adımlarını yavaşlattığı, ihale yasasını savsakladığı, anayasayı değiştirmeyi bir türlü beceremediği için eleştirilir, demokrasiyi genişletme çabalarında ve Kürt açılımı konusunda da alkışlanır.

Avrupa Birliği’ne, ihale yasasına, 12 Eylül anayasasının varlığına ses çıkarmayıp, demokrasiyle hukukun sağlamlaştırılmasına karşı çıkan muhalefete muhalefet edilir.

Tabii demokrasiden ve hukuktan yanaysan böyledir bu.

Ama Ergenekon soruşturmasının üstünün kapatılmasını istiyorsan, JİTEM’in araştırılmasına karşıysan, türbanın özgür bırakılmasını, faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmasını istemiyorsan, sen muhalefete muhalefet etmezsin.

Hükümetin yaptığı “gerçek hataları” görmezden gelir, demokrasi yolundaki açılımlarına karşı çıkmayı da “gerçek muhalefet” diye yutturmaya kalkarsın.

Sonra da 12 yaşındaki bir kız çocuğu roketle vurulup parçalandığında sesini bile çıkarmazsın.

Bunun da “gazetecilik” olduğuna inandırmaya çalışırsın insanları.

Bekir Coşkun, AKP’ye oy veren insanları tarif ederken “göbeğini kaşıyanlar” demişti.

Daha sonra Sanem Altan’la yaptığı konuşmada böyle yazdığı için pişman olduğunu da söylemişti.

Bence talihsiz bir yazıydı.

Ama derdim Bekir’in yazısını tartışmak değil.

Onun, “gerçekleri” çok da yansıtmayan bu kavramını ödünç alıp, başka bir gerçeği daha iyi anlatabilmek için kullanmak.

Bu ülkede “göbeğini kaşıyan adamlar” sanıldığı kadar çok değil ama “göbeğini kaşıyan gazeteciler” tahminlerden çok fazla.

Bu gazeteciler toplumun çok gerisindeler.

Bu sistemin asıl yüzünü gösteren gerçek bir olayla karşılaşıldığında başlarını öbür yana çevirip “göbeklerini kaşımaya” koyuluyorlar.

On iki yaşında bir çocuk bir roketle parçalandı.

Üç gün önce oldu bu.

Taraf gazetesi dışında tek bir gazete bu olaya değinmedi.

CNNTürk dışında tek bir televizyon bu olayı haberlerinde görmedi.

Başka gazetelerde sadece bir yazar bu olay hakkında yazı yazdı.

Bir çocuğun öldürülmesi hiçbirinin ilgisini çekmedi.

Üstelik bu gazeteciler “birbirlerinden” farklı kampları destekliyorlar, birbirleriyle çatışıyorlar.

Ama iş, Güneydoğu’da vurulan bir çocuğa geldiğinde ağız birliğiyle susuyorlar.

Çocukların öldürülebilir olmasından rahatsız değiller, vurulan sahipsiz bir Kürt kızı, niye başlarına dert alsınlar, birbirleriyle dalaşırlar, birbirlerine isimler takarlar, karşılıklı göbeklerini kaşırlar.

Hükümetin bu konuda sesi bile çıkmıyor.

Ne oldu peki muhalif gazetecilere, niye hükümeti eleştirmiyorlar, niye göbeklerini kaşıyıp duruyorlar?

Cumhurbaşkanının konuşmasını “içinde Türk sözü yok” diye eleştiren Devlet Bahçeli, vurulan çocuk Kürt olduğu için mi böyle sessiz?

“Demokrasi ve hukuk” laflarını duyunca “yüreği kararan” Baykal’ın, vurulan bir Kürt çocuğu için kararacak bir yüreği olmadığı zaten bu lafından belli.

Peki, muhalif gazeteciler hükümeti bu konuda eleştirmedi de, hükümet yanlısı gazeteciler muhalefeti bu konuda eleştirdi mi?

Yoo, hep birlikte göbeklerini kaşıdılar.

Biz onların bu “göbek kaşıma” seanslarına daha önce de şahit olmuştuk.

Küçücük bir kız çocuğunu vurup öldürdüler.

Olay yerine savcı yerine imam gönderildi, otopsisi karakol bahçesinde yapıldı, bu trajedinin her adımı haber...

Tabii sen gerçekten gazeteciysen.

Umuyorum ki bu “göbeğini kaşıyan” gazeteciler kalabalığından dürüst ve yürekli birileri çıkıp Ceylan’ın hesabını geç de olsa soracak.

Bu medya, “yandaş medya” ve “Doğan medyası” diye ikiye ayrılmıyor, bu medya “vicdanlılar” ve “vicdansızlar” diye ikiye ayrılıyor.

Vicdanlı insanlar iki gruptan da çıkacaktır, göbeğini kaşıyan gazetecilerin iki gruptan da çıkacağı gibi.

Ceylan’ın annesi o vicdanın sesini duymayı bekliyor.

Çok uzakta, ıssız bir mezrada bekliyor.

Sesinizi duyurmanız için yüksek sesle bağırmanız gerekiyor.
Alıntı ile Cevapla
  #495  
Eski 02-10-2009, 15:24
Gozlemci Gozlemci bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 73/737
61 Mesaj ına 268 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Kotu Niyetli

YALAN 1:

"Eğer, hükümetin “demokrasi ve hukuk” dediği bir yerde muhalefet “ne demokrasisi, ne hukuku” diyorsa, evet, muhalefete muhalefet edilir. "

Ben muhalafetin "ne demokrasi ne hukuk" dedigini hic duymadim. Siz duydunuz mu? NIYE BU YALANLARI YAZIYORSUN? AMACIN NE?

YALAN 2:
"Ama Ergenekon soruşturmasının üstünün kapatılmasını istiyorsan.."

EN BUYUK YALAN. Kotu niyetli kisilerin yaymaya calistigi bir yalan. Ben su ana kadar Ergenekon'un ustunu ortmek isteyen gormedim. Kaldi ki muhalafetin boyle bir sey yapmaya gucu yok.

Ama ulkenin saygin rektor ve hukukcularinin ve cogu gazetecinin, tahliye edilmek suretiyle, yillarca hapislerde curumeden, yargilanabileceklerini soyeleyen (benim gibi) cok var. OKKIR'in hapiste olmesine karsi cikan, benim gibi, cok var. Ama bazi KOTU NIYETLI kisiler, bu insanlarin suclari tescillenmeden hapiste yatmasina karsi cikmiyor sonra da muhalefeti sucluyorlar!

DOGRU1:

Bozuk saat bile gunde iki kere dogruyu gosterir.

"Bu medya, “yandaş medya” ve “Doğan medyası” diye ikiye ayrılmıyor, bu medya “vicdanlılar” ve “vicdansızlar” diye ikiye ayrılıyor. "

Dogru soz ama yorumu yanlis.

Sen PKK'nin oldurdugu binlerce kisi icin hangi vicdani yazilari yazdin da simdi vicdan, hak,hukuk dersi veriyorsun.

SENIN GAZETEN BIR KAGIT PARCASI UZERINDEN TURK ORDUSUNA IFTIRA ETMEDI MI?

Bazi vicdansizlar, hastalikla bogusan Ergenekon saniklarinin tahliyesini elestiren yazilar yazmadi mi? Sen ne yazdin, Eruygur Pasa hapishaneden komalik olarak cikinca? KUDDUSI OKKIR icin ne kadar yazdin?

" DEMOKRASI BIZIM ICIN AMAC DEGIL ARACTIR" diyenleri demokrasi asigi ilan etmedi mi, bazi guya demokrasi asigi!!!! vicdanli gazeteciler?

Hrant Dink cinayetinde, mevcut iktidarin, burokratlarina sorusturma izni vermedigi gercegini niye yeterince irdelemedin? Kuddusi Okkir'in olumunde, burokratlara yargilanma izni vermeyen iktidari niye elestirmedin. Bu, senin vicdanli olmandan mi kaynaklaniyor. Huku anlayisindan mi?

Vicdan, demokrasi ve hukuk sozleri SENIN VE SENIN GIBI kisilerin agzina hic mi hic yakismiyor.
Alıntı ile Cevapla
Gozlemci kullanıcısına teşekkür edenler
neron (05-10-2009)
  #496  
Eski 02-10-2009, 15:27
Gozlemci Gozlemci bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 73/737
61 Mesaj ına 268 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Yeri Geldi Bir Kez Daha

Bu yaziyi daha cok yazacagiz anlasilan.

Alıntı:
Gozlemci´isimli üyeden Alıntı
Sn. Lazio,

Ben de tesekkur ederim.

Ben de demokrasi istiyorum ama Altan ve benzerlerinin istedigi demokrasiyi degil. Yani, bu ulkede insanlarin daha mahkum olmadan hapise atildiklari ve boylece muhaliflere gozdagi verildigi, birakin iskenceyi, hapiste olduruldukleri ve sonra bu savunmasiz insanlara bel altindan vurulan demokrasiyi degil. Elde ciddi kanitlar varken iktidar yandaslarina sorusturulma izni verilmezken, imzasiz ihbar mektuplari ile muhaliflerin hapislere atildigi demokrasiyi degil.

Sonra da bunlari yapan ve tek basina yedi yildir iktidarda olanlar yerine yetkisiz baska partileri ve insanlari suclayanlarin demokrasi istemlerine tabii ki inanmiyorum.
Alıntı ile Cevapla
Gozlemci kullanıcısına teşekkür edenler
Master (04-10-2009), neron (05-10-2009), Ramo (05-10-2009)
  #497  
Eski 04-10-2009, 22:34
ar_de_ - ait Avatar
ar_de_ ar_de_ bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Jan 2007
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 133/1013
108 Mesaj ına 737 Kere teşekkür edildi
Tanımlı yazan yazmış : önemli ...

Laf ola beri come back!

Ruhsatların Efendisi Potamyalı Recep Bey “Artık dünün kavram ve sıfatlarıyla Türkiye’yi tanımlamak, eksik ve yetersiz kalacaktır’’ derken 80 yıllık Cumhuriyet’in üzerine cızığı atmıştır. Devlet’in dağıldığını, Hükümet’in devletin tüm organlarını ele geçirdiğini, Türkiye Cumhuriyeti’ni bitirdiğini itiraf etmiştir. Çok önemli...

Haklarında düşündüklerimi söyleyebilmek için benim de Türkçem eksik ve yetersiz kalıyor. Arada argoya başvurmam konjonktür gereği.

Kayserli ABDullah Bey’in “Ülkenin içini kemiren sorunların çözülmemesi halinde, kaçınılmaz olarak başka devletlerin müdahalesine açık alanlar ortaya çıkar...” demesi ‘Hasduuur! Mehteran geliyor!’ ikazıdır da, gelenin hangi ülkenin mehteranı olduğunu ben bilmez Amerikalılarla gizli anlaşma yapan ABDullah Bey bilir. Çok önemli...

ABDullah Bey’in konuşmasındaki “yabancı bir parlamentoya hitap ediyor” ya da “kendisini o mekânda yabancı hissediyor” nüansları, paradigmasının hepten kaymasındandır. Bu da önemli...

Abdestli sendikanın başkanı (Hak-İş), IMF'i protesto edenlere “Anti emperyalistler, küreselleşme karşıtları, anarşistler gibi marjinal takılma şansımız yok.” demiş. Bundan böyle her türden protesto eylemi anarşist eylemdir, eylemciler marjinal ilan edilmiştir. Emperyalizme, küresel şebekelere ve AKP hükümetine direnmek anarşizmdir ve hatta terörizmdir. Çok önemli...

Ar-hınç sünnet çocuklarına “Anarşist, terörist olmayın” diyor. PKK’yı, Hamas’ı, Hizbullah’ı, El Kaide’yi teröristten saymayan bir nitelikli dolandırıcılık çetesinin mensubu olduğuna göre; itaat’tan, ‘isyan-protesto’ etmemekten bahsediyor. Çok önemli...

Protestocu gençlere yapılan muamele aynen kesilecek kurbanlık koyunlara, danalara yapılan muamele. Yatır yere, çök üstüne, daya dizlerini ensesine, kıpırdayamayacak hale gelene, tamamiyle teslim olana kadar kes nefesini.
Boyun eğip isyan etmeyene de koyun muamelesi, protesto edene de...Hangi tip koyun olacağını seçmek durumundasın. Çok önemli...

Eğitim özelleştirilmiş, satılmış, çökmüş, -hangi akla ya da yandaşa hizmetse- bilardo seçmeli ders olarak müfredata girmiş. Zıkkımın YÖK’ü üniversiteyi medrese etmiş, ilkokul çocuğunun Kürt Açılımı’yla beyni yıkanıyor, üniversite öğrencisine kapıda polis “Siyasete bulaşmayın” broşürü dağıtıyor. İstanbul İl Milli Eğitim Müdürüm de kalkmış “Pardon, arkadaş Google’dan bulduğu ilk haritayı basmış” diyerek dağıttığı anneannemin çorabı gibi sündürülmüş Türkiye haritasını savunmaya çalışıyor.Türkçe, İngilizce, Sırpça, Macarca arıyorum, Google’dan bulunabilecek ilk Türkiye haritası o değil. Müdürüm sallıyor! On yıl önce olsa suçu ‘bilgisayara’, ‘sistem’e falan atardı. Değişerek gelişmiş, suçu Google’a atıyor. Önemli...

Ebu Dallama Hazretleri cimadan cuma’ya gitmekten fırsat buldukça televizyonlarda. Takım elbiselisi, poturlusu, sarıklısı, Amerikalısı, Kanlıcalısı ekranlardan fetva veriyor; “Kız çocuklarınızı bana gönderin, bizim tarikattakilerın altına yatmanın sevabı büyük.” Çok önemli...

Hakim, "Mağdur kadının direnişi tecavüzü engelleyecek boyutta değil" diyor, kadını yeterince direnmemekle suçlayıp tecavüzcünün cezasında indirim yapıyor. Çok önemli...

Diyanet olası deprem, afetler için önlem alıyor: İstanbul’da 40 bin mezar yeri hazırlanıyor, tüm il ve ilçelerde “Ölü yıkama ve kefenleme kursları” açılıyor. Artık herkes imam, herkes hatip, herkes ölü yıkayıcı. Çok önemli...

AKP ve tarikatların, bütün bu laf ola beri come back sözlerinin, haberlerinin ötesinde en önemli haber; Amasya’da, 25 yaşında bir kadının, belediyenin ölüm ilanları yüzünden her sabah yatağında ölüm korkusuyla uyanması. Hoparlörlerden gencecik insanların yüreğine sürekli ölüm korkusu salınması! Ölüm anonslarıyla, selâlarla, hayata bağlılık aşılanması gereken insanlara ölümün hatırlatılması. Anti-depresan kullanımı, AKP döneminde durup dururken tavan yapmadı.

Biz bu noktaya “İstikamet Allah’ın kerhanesi” diye hedef gösteren adamlar yüzünden geldik. 70 bin huri, 80 bin gılman, 600 yıl orgazm, hurma ağacı, kevser şarabı diyerek geldik. Biz bu noktaya kamunun parasıyla sevap (!) işleyip, Allah’ın kerhanesine gitmek isteyen adamların kıçına takılıp geldik.

“Türklerden ancak manav olur” diyen adam ya son yedi yılımızı eksik biliyormuş, ya da hakaretin dozunu düşük tutmak istemiş. AKP ve Ebu Dallama tarikatları kıskacındaki bizler için, “Türklerden ancak gassal (ölü yıkayıcı) olur” diyen çıkarsa kızmayın. Biz bu noktaya ölü yıkayıcıların, ölü-ölüm sevicilerin kıçına takılıp geldik.

Biz bugüne “O ganimetler, o esir kadınlar size helal kılınmıştır” diyerek hırsızlığı, soygunu, yağmayı, köleliği helalize eden,“Sizden olmayanın urun kellesini” diyerek cinayeti ev ödevi veren hadislerin, ayetlerin peşinden geldik.

Ben bunları yazarken Potamyalı yine konuşuyor. “Bu partiye elitler yön veremez.” diyor. Nüfusun yüzde 70’ine ‘elit’ demenin bizleri sayıca azımsama stratejisi olduğunu, Amerika’dan aldığı besleme enerjiyle konuştuğunu anlamadığımızı sanarak konuşuyor.

Endonezya’daki tsunami kurbanlarına yardım için işadamlarından topladığı paraların, Deniz Feneri’nin, tüm komisyon ve ‘ganimet almalarının’ hesabını henüz vermediğini unutarak, kendilerini yargılamaya sadece Uranüs mahkemelerinin yetkili olduğunu sanarak konuşuyor.

Allah’ın deluxe kerhanesine gideceğinden emin adam tavrı ve vaiz sesiyle...
Konuşuyor, laf ola beri come back!


Copyright KiymetNadirBindebir ©
Alıntı ile Cevapla
ar_de_ kullanıcısına teşekkür edenler
Master (04-10-2009), neron (05-10-2009), Ramo (05-10-2009)
  #498  
Eski 05-10-2009, 06:34
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5527 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Ey kaşınan Göbek ;

Ölüye sahip cıkmak en kolay iş.
Prensip olarak bu memlekette ölünün ardından konusulmaz. Mankafaları kafalamak için Ahmet Kaya'ya bile sahip cıkarsın. Ko girsin yaşayanlara.

Büzük ve marifet yaşayana sahip cıkmakta.

4 sene once 1 Mayıs gösterisine katıldı diye deli gösterilip müebbet hapisle gazeteci kıza nooldu.

Ceylan kıza üzülmemek elde mi ; tıpkı Kadıkoy'de binlerce polisin bir kişiyi yakalamak için mahalleyi yaktığı ''catışmada'' ölen yoldan geöen cocukcagız gibi. Neyine sahip cıktın o cocugun hey kıllı göbek !!!

Türkan Saylan utancı 4 ayda unutuldu gitti. Sen bu balık ahalinin hafızasına güvenmeye devam et, en büyük avantajın bu.

o göbek deliğinin tam arkasında fakat otuz santim kadar asagıdaki delikten düzenli olarak saldığın koku da kalıcı degil, her ne kadar kendi saldığın koku sana keyif verse de..

Ulan el kadar bebeleri genetikci yaptın be ! Alayı benim aslım ne diye kurcalamaya başladı.

Agzımı bozma ihtimalim var. Kestim.
Alıntı ile Cevapla
AnnE kullanıcısına teşekkür edenler
account (05-10-2009), ar_de_ (07-10-2009), Gozlemci (07-10-2009), hazan (05-10-2009), Lizzy (02-01-2010), Master (05-10-2009), neron (05-10-2009), Ramo (05-10-2009), su (06-10-2009)
  #499  
Eski 07-10-2009, 05:56
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5527 Kere teşekkür edildi
Tanımlı göbeğin karanlık yüzü ( Pink floyd'la karıştırmasak iyi olur)

Necati Doğru
ndogru@gazetevatan.com
Çoban kız Ceylan’ın öldürülmesi kâğıt parçasına mı dönecek!


Asla ve kat’a bölünme olmayabilir, PKK’nın miadı (kullanım süresi) da dolmuş olabilir. Türkiye, “Ortadoğu- Kafkaslar-Orta Asya petrolü ile doğalgazına hâkim olma” dayatmasındakilerin pis oyununa düşmeyebilir, gerekirse dünya süperiyle de savaşılır ve gerekirse bir kardeşlik yolu bulunup, “Türkler ile Kürtlerin birlikteliği” bölünmeden ebediyen sürebilir.

Tersi de olabilir.

Emperyalistler kazanır.

Kürtler bölünüp ayrılırlar.

Ne olursa olsun!

Ceylan’ı vuran netleşsin!

Havan topu attı, “TSK yaptı, Ceylan Önkol’un karnını evinin önünde koyun güderken parçaladı, öldürdü” diye yazıp 12 yaşındaki çocukların cesedi üzerinden Ordu’yu katillikle mahkûm ettikten sonra susmak veya “(...) mermiyi kim attı, ne oldu tartışmalarına girmeden... Üç lider; Tayyip Erdoğan, Deniz Baykal, Devlet Bahçeli birlikte ölen kızın ailesine baş sağlığına gitsinler, barış için el sıkışsınlar (...)” diye yazmak olmaz.

Ordu öldürdü dediler.

Kesinmiş gibi yazdılar.

Yazmayanları da; “TSK’nın fino köpeği olmuş karnını kaşıyan gazeteciler” diye suçladılar. Ordu da; “kızın öldüğü günlerde bizim askeri birliğimiz ile karakollarımızdan atılmış bir havan topu yoktur” diye açıklama yaptı.

Ordu vurdu diyenler!

Size sözüm var:

Yazdıysan takip edeceksin.

Fikrini takip etmeyen fikirsiz olur, çizgisini takip etmeyene “dönek” denir, haberini takip etmeyen habersiz kalır.

Kim öldürdü Ceylan’ı?

Ordunun havanı mı?

PKK’nın hain mayını mı?

Bunun netleşmesi gerekir. İddia ettikleri gibi ordunun havanı ile 12 yaşındaki kız evinin önünde davarlarını güderken öldürülmüşse ve 6 saat boyunca jandarma olay yerine gelmemişse, Lice Savcısı da “burası teröristlerin destek gördüğü bölgedir, can güvenliğin yok” diye uyarı alıp korkudan masasından kalkmamışsa, gündüz öğle vakti kızın parçalanan cesedini annesi ile köyün imamı, 6 saat jandarma ve savcı bekledikten sonra, toplayıp torbaya doldurup karakola gitmişse...

Vay ülkemin başına gelenler!

Sorumlusu olmalı.

Sorumluları bulunmalı.

Hesap vermeliler.

Ordu yapmamışsa!

Ölüm PKK’nın döşediği hain mayınla ya da bölgede sıkça görülen başka nedenlerle olmuşsa; o zaman da “TSK’yı Ceylan kızı havan topuyla öldürmekle” suçlayanların bunu niçin yaptıkları da araştırılsın.

Şöhret olmak için mi...

Para aldıkları için mi...

Hainlik olsun diye mi....

Yoksa “bize demokrat desinler” diye “dolduruşlara” geldikleri için mi yazdıkları da netleşsin. Çoban kız Ceylan’ın öldürülmesi “kâğıt parçasının” durumuna dönmesin. Orduyu “darbe ortamı yaratma peşinde” diye suçlamış, Genelkurmay’da 3. Bilgi Destek Şubesi’ne bağlı çalışan Kurmay Albay Dursun Çiçek’in belge hazırladığını yazıp, dünyayı ayağa kaldırmışlardı.

Belge sahte çıktı.

Kâğıt parçası çıktı.

Kâğıt parçasını yazan henüz bulunamadı. Ceylan kızı kim, nasıl öldürdü? Sorumlu Başbakan’dır. Ordudan sorumlu olan da Başbakan’dır. PKK’nın mayın döşediği toprakların güvenliğinden de Başbakan sorumludur. Bir hafta geçti, tek söz etmedi, bize açıklamalı. Olaya el koyduğu söylenen TBMM İnsan Hakları Komisyonu da elini çabuk tutmalı.
Alıntı ile Cevapla
AnnE kullanıcısına teşekkür edenler
ar_de_ (07-10-2009), coser (07-10-2009), Gozlemci (07-10-2009), hazan (07-10-2009), Master (07-10-2009), neron (07-10-2009)
  #500  
Eski 07-10-2009, 08:47
neron - ait Avatar
neron neron bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 139/3021
68 Mesaj ına 527 Kere teşekkür edildi
Post Az ve Öz

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/...rid=249&gid=61
Yılmaz Özdil

Hanya Konya


Bazı arkadaşlar mesaj atıp, tehdit eder, “Ayağını denk al, gösteririz Hanya’yı Konya’yı” filan der... Halbuki, ana tarafım Giritli, baba tarafım Aksaraylı, doğuştan görmüşüz biz zaten Hanya’yı Konya’yı!

*

Hadi gelin, size de göstereyim.

*

Bizden banka aldılar. Biz onlardan babayı aldık. Bize pamuk satıyorlar. Eskiden biz onlara satardık. Şeftali ithal ediyoruz onlardan... En son sperm ithal ettik. 140 şirketleri var burada, bizim sadece 14 şirketimiz var orada... İkimizin de üç tarafı denizlerle çevrili; dünyanın en büyük deniz taşımacılığı filosuna sahipler, biz hâlâ taka... Yoksulu sıfır, bizde 4 kişiden 1’i yoksul... Açlık sınırı saçmalığı yok onlarda. Rakıyı raki yaptı, biz Amerikalılara sattık. 10 milyon nüfuslu ülkenin telefonunu 27 milyar dolara verdiler, 72 milyon nüfuslu ülkenin telefonunu 6.5 milyar dolara verdik. Suriye sınırını komple kiralamaya kalktık, adam bizim sınırda saksı bile vermiyor. Öğretmeni 3 kat maaş alıyor. Asgari ücreti 2 kat. Ortalama işçi ücreti, 1.500 Euro... AB üyesi, biz değiliz. Kıbrıs Rumu’nu AB’ye soktu, Kıbrıs Türkü’nü Rum’a sokmaya çalışıyoruz. Avrupa şampiyonu oldu, olamadık. Olimpiyat yaptı, yapamadık. Erkeği, bizden 12 yıl fazla yaşıyor. Çocukları senede 14 litre süt içiyor, bizimkiler 4... Kızları ortalama 18’ine kadar eğitime devam ediyor, bizim mecburi olmasına rağmen 11 bile değil... Yüzde 82’si tuvalet kâğıdı kullanıyor, biz yüzde 8... “Bu iş nüfusla olsaydı, Hintliler ineklerle ahırda yatmazdı” diye düşündükleri için, 1 çocuk yapıyorlar. Onların nüfusu kadar işsizimiz var. Kişi başına milli gelirleri harbi hesapla 25 bin dolar, bizimki kofti hesapla anca 8 bin dolar... Kriz vurdu, büyüdüler, bizi hamdolsun teğet geçti, tarihi küçüldük.

*

Kalp krizi yüzde 9, bizde 19...

Onlar zeytinyağı seviyor, biz yağcılığı...

20 bin lirayı görünce, Çanakkale Yağlı Güreşleri’nin ağalığını kime sattık mesela?

Anestis Milonais ağa’ya!

*

Aramızda saat farkı yok ama, 50 sene ilerdeler... Ve, bunu 18 bakanla yapıyorlar.

Biz 27.

*

Seçim oldu, 3 dil bilen, hukuk ve ekonomi masterli başbakanlarını “Daha iyisini yapabilirdin, senin yüzünden geri kalıyoruz” diye sandığa gömdüler.

*

Niye?

Said-i Nursi’den haberleri yok çünkü hıyarağalarının... E noksan maneviyatla, maneviyatsız maneviyatsız olacağı bu.
Alıntı ile Cevapla
neron kullanıcısına teşekkür edenler
account (07-10-2009), ar_de_ (07-10-2009), Gozlemci (07-10-2009), Master (07-10-2009)
Cevapla


Konuyu Toplam 1 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş arama yap
Modları Göster

Yetkileriniz
Yeni konu açabilirsinizdeğil
Yanıt gönderebilirsiniz değil
Eklenti gönderebilirsiniz değil
Mesaj düzenleyebilirsiniz değil

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 22:30 .


Telif Hakları vBulletin v3.5.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Tercüme ve Tasarım : Arka & Bahce