Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Sahol - Sayfa 3 - Arka BahÇe Forumu
Arka BahÇe Forumu  

Geri Dön   Arka BahÇe Forumu > Hisseler > Ptofs-Trcas
Kullanıcı ismi
Şifreniz
Kayıt ol SSS Üye Listesi Takvim Arama Bugünkü Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Sahol
Konudaki Cevap Sayısı
242
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
33856

Cevapla
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
  #21  
Eski 01-06-2006, 21:30
Mazhi - ait Avatar
Mazhi Mazhi bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Frankfurt a.M.
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 277/113
0 Mesaj ına 2144 Kere teşekkür edildi
Mazhi - MSN üzerinden Mesaj gönder
Tanımlı Tufanbeyli Elektrik nedir?Kaç kaplan gücündedir?

24 Nisan 2003 tarihinde Adana/Ceyhan’da Tufanbeyli Elektrik Üretim, bölgesinde;

- Enerji Üretim Tesisleri kurmak ve bunları işletmeye almak,
- Üretilen elektrik enerjisinin dağıtım ve ticaretini yapmak amacıyla kurulmuştur.

Adana Tufanbeyli’de varlığı bilinen düşük kalorili Linyit’in kapasitesini yaptığı çalışmalarla 300 Milyon Ton olarak belirleyen Tufanbeyli Elektrik Üretim, bu kömürü değerlendirerek bölgede 300 MW’lık Termik Santral yapma planlarına ve faaliyetlerine başlamıştır. Çevre dostu olacak santralin 2008 yılında faaliyete geçmesi ve 30 yıl elektrik üretimi yapması planlanmıştır. Üretilecek elektrik, kamudan bir taahhüt alınmadan serbest piyasada satılacak, yaklaşık 1.000 kişilik istihdam yaratacaktır.
__________________
Yeni e-mail adresim mbkaya[AT]hotmail.de, eskiden yazıştığımız arkadaşları Msn listeme beklerim.. Sevgiler, Mazhi
Alıntı ile Cevapla
  #22  
Eski 01-06-2006, 21:31
Mazhi - ait Avatar
Mazhi Mazhi bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Frankfurt a.M.
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 277/113
0 Mesaj ına 2144 Kere teşekkür edildi
Mazhi - MSN üzerinden Mesaj gönder
Tanımlı

Kaldı 500 Megawatt...
Türkiyenin elektriğinin yüzde 10u kaç para eder bi hesap makinesi verseler de hesaplasak??
__________________
Yeni e-mail adresim mbkaya[AT]hotmail.de, eskiden yazıştığımız arkadaşları Msn listeme beklerim.. Sevgiler, Mazhi
Alıntı ile Cevapla
  #23  
Eski 01-06-2006, 21:36
Mazhi - ait Avatar
Mazhi Mazhi bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Frankfurt a.M.
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 277/113
0 Mesaj ına 2144 Kere teşekkür edildi
Mazhi - MSN üzerinden Mesaj gönder
Tanımlı Sonrasında

Alıntı:
Mazhi´isimli üyeden Alıntı
Sabancı Holding enerji için grup başkanlığı kurdu

Sabancı Holding'in, enerji sektöründeki büyüme stratejisi doğrultusunda holding
bünyesinde Enerji Grup Başkanlığı oluşturuldu. Sabancı Holding'den yapılan
açıklamaya göre, Enerji Grup Başkanlığı'na Selahattin Hakman atandı. Sabancı
Holding'den daha önce yapılan açıklamalarda, 2006 yılından itibaren enerji
sektöründe yeni yatırımlarla büyüme planlarının olduğu vurgulandığı belirtilen
açıklamada, bu doğrultuda holding bünyesinde enerji sektöründeki faaliyetlerin
yürütülmesi amacıyla 1 Haziran 2006'dan itibaren Enerji Grup Başkanlığı
oluşturulduğu bildirildi.
Enerji Grup Başkanı olarak atanan Selahattin Hakman, 1980 yılında Karlsruhe
Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği bölümünden mezun oldu.

SIEMENS'TE ÇALIŞTI
Hakman, 1980-1984 yılları arasında Siemens AG, Almanya'da mühendis olarak
çalıştı. 1984 yılından itibaren Siemens A.Ş. Türkiye'de çalışmaya başlayan
Hakman, sırasıyla 1984-1987 yılları arasında elektrik santrallerı bölümünde
satış ve proje müdürü, 1987-1992 yılları arasında enerji şirketlerinde grup
müdürü, 1992-2004 yılları arasında ise enerji bölümü direktörü pozisyonlarında
görev aldı. Hakman, 2004 yılından bugüne kadar ise yine aynı şirkette
komünikasyon bölümü direktörü olarak çalışmalarını sürdürdü.


Ve 1 Haziran referanslı haberimizden alıntımızı yapıyoruz..Selahattin Hakman grubun başına getiriliyor..Büyüme hızlanarak devam ediyor...EnerjiSa yüzde 10 elektrikle yetinecek mi,nükleer enerjiye soyunacak mı,nükleerin yatırımı ne kadar tutacak,o yatırım bittiğinde "2006da Sahol alanlar" döviz bazında kaça katlamış olacak?Sabancının diğer sektörlerdeki atılımları nasıl fiyatlanacak???

O kadar çok soru var ki cevap bekleyen...

Al/sat demeden keyifle izlemeli bu büyümeyi...
__________________
Yeni e-mail adresim mbkaya[AT]hotmail.de, eskiden yazıştığımız arkadaşları Msn listeme beklerim.. Sevgiler, Mazhi
Alıntı ile Cevapla
  #24  
Eski 01-06-2006, 21:43
Mazhi - ait Avatar
Mazhi Mazhi bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Frankfurt a.M.
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 277/113
0 Mesaj ına 2144 Kere teşekkür edildi
Mazhi - MSN üzerinden Mesaj gönder
Tanımlı Yatırım ne kadar doğru?

Warren Buffet ne diyor?
"Bundan sonra ancak enerji sektörü iş yapar" diyor...

Büyük patroniçe Güler Sabancı ne yapıyor?
3 milyarlık enerji yatırımlarını büyük bir kararlılıkla hızlandırıyor...

Aklın yolu bir..

Hem WB hem GS yanlış yapar mı acaba?
__________________
Yeni e-mail adresim mbkaya[AT]hotmail.de, eskiden yazıştığımız arkadaşları Msn listeme beklerim.. Sevgiler, Mazhi
Alıntı ile Cevapla
  #25  
Eski 01-06-2006, 21:54
Mazhi - ait Avatar
Mazhi Mazhi bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Frankfurt a.M.
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 277/113
0 Mesaj ına 2144 Kere teşekkür edildi
Mazhi - MSN üzerinden Mesaj gönder
Tanımlı Bilgi üretimi,enerji üretimi ve Sabancı

Sayın Master'ın imzasındaki sözü çok beğenirim..

''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur."

Harvard Business School Life Sciences projesinin kurucusu Juan Enriquez söylemiş,ne de güzel demiş..

Peki o ülkede bir holding bilgi üreterek zenginleşme yoluna giderse ne olur?

O ülkenin boyunu aşacak bir kıvama gelmez mi?

O holdingi "bir kısım ülke şartlarından" öte tutmak gerekmez mi?

http://www.sabanciuniv.edu/tr/

Bugün ne zaman bu linke tıklasam içime bir burukluk düşer,"Türkiyede en iyi eğitimi veren bu üniversiteye" gitmemiş olmaktan dolayı..
__________________
Yeni e-mail adresim mbkaya[AT]hotmail.de, eskiden yazıştığımız arkadaşları Msn listeme beklerim.. Sevgiler, Mazhi
Alıntı ile Cevapla
  #26  
Eski 01-06-2006, 22:55
HANNIBAL - ait Avatar
HANNIBAL HANNIBAL bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Mar 2006
Bulunduğu Yer: AYI İN' i - KARTACA
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 211/64
21 Mesaj ına 116 Kere teşekkür edildi
HANNIBAL - MSN üzerinden Mesaj gönder
Tanımlı

Alıntı:
Mazhi´isimli üyeden Alıntı
Sayın Master'ın imzasındaki sözü çok beğenirim..

''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur."

Harvard Business School Life Sciences projesinin kurucusu Juan Enriquez söylemiş,ne de güzel demiş..

Peki o ülkede bir holding bilgi üreterek zenginleşme yoluna giderse ne olur?

O ülkenin boyunu aşacak bir kıvama gelmez mi?

O holdingi "bir kısım ülke şartlarından" öte tutmak gerekmez mi?

http://www.sabanciuniv.edu/tr/

Bugün ne zaman bu linke tıklasam içime bir burukluk düşer,"Türkiyede en iyi eğitimi veren bu üniversiteye" gitmemiş olmaktan dolayı..

Dostum "DIP DALGASI" Vural SAVAŞ kitabını biraz karıştırırsan Sabancı Üniyersitesini başka bir boyuttan da gözlemleyebilirsin...
__________________
ASLANLAR KENDİ TARİHLERİNİ YAZMADIKÇA, ÇOBANLARIN YAZDIĞI TARİHLE AVUNUR - AFRİCANİSM -
Alıntı ile Cevapla
HANNIBAL kullanıcısına teşekkür edenler
Mazhi (01-06-2006)
  #27  
Eski 01-06-2006, 23:05
Mazhi - ait Avatar
Mazhi Mazhi bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Frankfurt a.M.
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 277/113
0 Mesaj ına 2144 Kere teşekkür edildi
Mazhi - MSN üzerinden Mesaj gönder
Tanımlı Vural Savaş

"İşbirlikçilerin oluşturduğu ihanet yuvalarının,bir ahtapot gibi medyayı,üniversitelerimizi ve Cumhuriyetimizin tüm kurularını kollarına aldığını gören gerçek Türk aydınları,milletimizi bilinçlendirerek gerçek bir "Dip Dalgası" yaratmayı başardılar.
Çok yakın bir gelecekte,işbirlikçilerin korkulu rüyası olan bu "Dip Dalgası" kıyıya vuracak ve Türkiye Cumhuriyeti,Atatürk'ün sağlığında olduğu gibi devrimci,milliyetçi ve antiemperyalist yoluna kaldığı yerden devam edecektir."
__________________
Yeni e-mail adresim mbkaya[AT]hotmail.de, eskiden yazıştığımız arkadaşları Msn listeme beklerim.. Sevgiler, Mazhi
Alıntı ile Cevapla
Mazhi kullanıcısına teşekkür edenler
HANNIBAL (02-06-2006)
  #28  
Eski 01-06-2006, 23:55
Mazhi - ait Avatar
Mazhi Mazhi bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Frankfurt a.M.
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 277/113
0 Mesaj ına 2144 Kere teşekkür edildi
Mazhi - MSN üzerinden Mesaj gönder
Tanımlı Bu da Devrim Dergisinin kendine has bakış açısı....

Özelleştirmeden Boru Hatlarına, Doğalgazdan Nükleere
Enerji Savaşları Kıskacında Türkiye


“Türkiye, genç ve artan nüfusu, düşük elektrik tüketimi, hızlı kentleşme ve güçlü ekonomik büyümesiyle; yaklaşık 20 yıldan beri dünyada en hızlı büyüyen enerji pazarlarından biridir.”
(Zorlu Enerji)


Tayyip Erdoğan yeni doğalgaz tesislerinin açılışı için gittiği Mersin’de önce köylü vatandaşa hakaret etti, sonra kafasına Halkevci gençlerin attığı yumurtaları yedi. Daha iki ay önce ülkesini satmakla mükellef olduğunu ilan eden Erdoğan, olaydan iki gün sonra Afşin-Elbistan B termik santralinin açılışı sırasında, “Ülkemizi enerjide bağımlılıktan kurtarmanın gayreti içindeyiz” diyor; birkaç gün sonra başlayacak olan Enerji Haftası açılışında da yine aynı mesajı tekrarlıyordu: “Bağımlılığı azaltmak için öncelikle yerli ve yenilenebilir kaynaklara yönelmek zorundayız.”

Türkiye’nin AB ile Orta Asya arasında bir enerji koridoru olmaktan kaynaklanan stratejik öneminin sürekli olarak vurgulandığı bir dönemde, Başbakanın aniden coşup enerji bağımsızlığının bayraktarlığını üstlenmesi hayra alamet bir durum olmasa gerekti. Bu ülkede sendikalar ve sol yıllardır enerji bağımsızlığını savunuyor; zengin kömür yatakları, su ve rüzgar gibi yerli kaynakların terk edilmesinin ve özellikle de, doğalgaza aşırı bağımlı elektrik üretiminin sakıncalarını vurguluyordu. Acaba yumurtalar etkisini göstermiş de Erdoğan solun enerji konusunda yıllardır savunduğu görüşlere hak vermeye mi başlamıştı? Peki enerji koridoruna ne olmuştu?

Ancak o günlerde ABD’den henüz dönmüş olan Enerji Bakanı Hilmi Güler, Antalya’da düzenlenen Sanayici ve İşadamları Derneği toplantısında koridorun çoktan kurulduğunu ilan ederek yüreklerimizi ferahlattı ve AKP hükümetinin, ABD’nin Orta Asya’daki en stratejik yatırımlarından birisi olan Bakü-Tiflis-Ceyhan projesini tamamlamak üzere olduğunun müjdesini verdi: Kasım ayında Bakü-Tiflis’ten gelip Ardahan’a ulaşan Hazar petrolü, Mayıs ayı sonunda Ceyhan’dan tankerlerle pazarlanmaya başlanacaktı. Aynı günlerde Türkiye’de nükleer ada kurma projesi de, “yerli enerji kaynaklarının” ne olduğuna açıklık kazandırılarak aniden diriltiliyor; MÜSİAD, Sabancı, Zorlu ve Çalık başta olmak üzere, daha şimdiden enerji alanında tekel konumu elde etmiş olan bütün özel şirketler, tüm enerji özelleştirmeleriyle olduğu gibi, ülkenin zengin uranyum kaynaklarına dayalı nükleer enerji projeleriyle de ilgilendiklerini ilan ediyorlardı. Zaten enerji alanında bugüne kadar ilgilenmedikleri herhangi bir proje, girip çıkmadıkları herhangi bir ihale kalmamış olan bu şirketler, enerjide özelleştirme yılı ilan edilen 2006’da dev yabancı enerji tekelleriyle birlikte büyük projelere hazırlandıklarını da açıkladılar. Demek ki, enerjide bağımsızlık sözlerinin yumurtanın etkisiyle bir ilgisi yoktu. İlgisi olmadığı gibi, AKP hükümeti “enerji bağımsızlığı” tezlerini, ülkenin tüm enerji kaynaklarını, Zonguldak taşkömürü havzasının (Fransız Ereğli şirketi altında) 19. yüzyıl sonlarından 1940’lara kadar tanık olduğuna benzeyen bir yağmacılık ve sömürü biçimine açmanın kılıfı haline getirmeye çalışıyordu.

Ancak 2006’yı enerjide özelleştirme yılı ilan eden emperyalist kuruluşlar, tekeller ve AKP hükümeti, bu yeni adımla birlikte yalnızca her türlü talana açık dev bir “serbest enerji piyasası” yaratmakla kalmıyorlar. Enerji emekçilerini güvencesizliğe, enerji tüketicilerini belirsizliğe sürükleyen bu yeni hamle, ülkenin artık bir yumak gibi iç içe geçmiş olan tekelci çıkar-iktidar ilişkilerini de, Orta Asya’da derinleşen büyük gerilimin dolaysız bir parçası haline getiriyor. Nitekim, Ekim ayı başında Bakü’den pompalanmaya başlanan petrolün Mayıs ayında Ceyhan’a ulaşmasıyla birlikte, “21. yüzyılın Yeni Büyük Oyunu’nun” en önemli hamlelerinden birisinin gerçekleşeceğini belirten Asia Times gazetesi, daha o zaman hepimizi uyarmıştı: “Bakü petrolü Türkiye’ye ulaştı. Bayanlar, baylar kemerlerinizi bağlayınız!”

Yanan bizdik sizler kömür sandınız. 2005 yılının sonlarında başta TÜPRAŞ olmak üzere büyük KİT satışlarında önemli bir mesafe kat eden özelleştirmeciler, 2006 yılını bugüne kadar sürekli olarak ertelenen enerji özelleştirmelerini tamamlama yılı ilan ettiler. Aslında, ulaşım, ısınma, aydınlatmaya yönelik enerji kaynakları ile konutlarla sanayideki birçok gereksinimi karşılayan son derece karmaşık bir iç yapıya sahip olan Türkiye enerji sistemini özelleştirme girişimleri, 1980’lerin başlarındaki ilk özelleştirme yasasına kadar uzanıyor. Artan ihtiyaçları karşılamakta zaten sürekli yetersizlikler yaşamakta olan enerji sistemi, ilk olarak 1986 sonrasında hidrolik (suya dayalı) enerji kaynaklarına ayrılan bütçe paylarının (1986’da yüzde 7’den 2000’de yüzde 2’ye kadar) azaltılmasıyla daha da zayıflatılırken, kömüre dayalı termik santraller de benzer biçimde çökertildi. Zonguldak maden işçilerinin büyük yürüyüşünün yenilgiye uğratıldığı 1990’ların başı ise enerji alanında daha da önemli dönüşümlerin kapısını araladı. Bu yıllarda İstanbul’un Anadolu Yakası elektrik dağıtım işlemleri, kamuyu, faaliyette olduğu 10 yıl boyunca 100 trilyondan fazla zarara uğratan AKTAŞ Elektrik Anonim Şirketi’ne devredilirken, Türkiye, yoğun bir yerli kömür karşıtı siyasal kampanya eşliğinde, önce ısınma ve sonra da elektrik üretimi alanlarının yeni yıldızı haline gelen doğalgazla tanıştı. Aynı dönemde önceden elektrik üretim, iletim ve dağıtımını bir bütün olarak örgütleyen TEK, önce ikiye sonra da üçe bölünerek, elektrik üretiminin bu üç alanı birbirinden ayrıştırıldı. Daha da önemlisi, bu şirketler tarafından işletilen tesislerin yap-işlet-devret modeliyle birlikte özelleştirilmesi ve taşeronlaştırılması yöntemi kurumsallaştırıldı.

Sürecin buraya kadarki önemli sonuçları kısaca şöyle özetlenebilir. 10 yıl boyunca bir numaralı kamu düşmanı olarak ve yasal izin süreci tamamlanmadan faaliyet gösteren AKTAŞ, kamuya ödemek zorunda olduğu kilovat saat ücretlerini sürekli olarak eksik hesapladı. Yasadışı faaliyetlerine karşın sözleşmesi yenilenen şirket, işçi statüsüne geçirilen çalışanlardan 400’ünü işsiz bıraktı. Kayıp-kaçak oranını yüksek göstererek aslında dağıtımını yaptığı elektriğin parasını da hesabına geçirerek 100 trilyon lira haksız kazanç elde etti. Ancak 2001 yılında işten atılan bir işçinin açtığı dava sonucunda sözleşmesi iptal edildiğinde bile, ne mal varlığına el konuldu, ne de bütün bu yolsuzlukların hesabını veren tek bir kişi oldu. AKTAŞ’ın faaliyetlerini sürdürdüğü 90’lı yıllar, kamuya ait diğer elektrik dağıtım birimlerindeki sayaç okuma gibi faaliyetlerin yoğun biçimde taşeronlaştırılmasına sahne olurken, 90’lı yıllara kadar örgütlü emek hareketinin başkenti diye anılan Zonguldak havzası da, taşeron madencilik işletmelerinin ve işsizliğin yaygınlaşmasıyla birlikte, ülkenin en yoğun iş kazalarının ve intiharların yaşandığı bölgesi haline geldi. Zonguldak’ta bugün neredeyse her hafta çocuk yaşta birkaç maden işçisi iş kazalarında yaşamını yitirirken, Türkiye ısınmak için ithal kömüre ve doğalgaza; elektrik üretimi içinse yüzde 45’lere varan oranlarda yine doğalgaza bağımlı durumda. doğalgaz bağımlılığındaki bu yüksek oran elektrik birim fiyatlarının doğalgaza paralel biçimde sürekli artmasına neden oluyor. doğalgaza dayalı sanayi elektriği üreten, oto prodüktör denilen özel işletmelerin, başta Bursa gibi özel oto prodüktör cenneti haline gelen bölgelerde kendi aralarında yasadışı karteller oluşturarak kamunun büyük sanayi müşterilerini çalmaları ve bütün bu nedenlerden dolayı oluşan yatırım eksikliklerinin yol açtığı kayıp-kaçak oranları, konutların elektrik faturalarının kabarmasına yol açıyor. Bütün bunlar nedeniyle de Türkiye, sanayi ve konut elektriğini en pahalıya kullanan ülkeler arasında.

Kısacası Türkiye halkı bugüne kadar Zonguldak ve AKTAŞ işçilerinin özelleştirme saldırısı karşısında uğradığı yenilginin sonuçlarını pahalı elektrik, kalitesiz hizmet, güvencesizleştirme ve trilyonluk kamu zararları olarak yaşadı. Orta sınıf yaşam tarzının ve temiz enerjinin simgesi haline getirilen doğalgaza bağımlılaşma süreci, egemenler-emperyalistler cephesinin en kirli çıkar ilişkilerinin beslendiği ana kaynak haline geldi.

Enerjide Özelleştirme ve Tekelleşme. Ancak bugüne kadar yaşananlar, enerjideki yeni stratejik planların ortaya çıkartacağı sonuçlar dikkate alındığında devede kulak gibi görülebilir. Türkiye egemenlerinin petrol boru hatları ve nükleer santral projeleriyle emperyalist Orta Asya kapışmasına göbeklerinden bağlanma süreçlerini anlamak için, enerji alanında oluşan çıkar ilişkilerine topluca göz atmakta fayda var.

Türkiye’nin 90’lı yılların ikinci yarısında tırmanan doğalgaz bağımlılığı, bir yandan doğalgaza dayalı elektrik santrallerinin yapım süresinin kısalığı, başlangıç ve üretim maliyetinin düşüklüğü ve tüketim bölgelerinde kurulabilir olma özelliği nedeniyle, elektrik üretimindeki özelleştirmenin ana sürükleyicisi oldu. Diğer yandan doğalgaz dağıtımı, boru hattı ve giderek BOTAŞ tarafından yapılan doğalgaz satın alma anlaşmalarının mülkiyet devri gibi diğer devasa yağma alanlarıyla birlikte, enerji alanında yaşanan özel tekelleşmenin başlıca kaynaklarından birisi haline geldi. Bugün bu alan öylesine karlı ki, Çin rekabeti altında sıkışan tekstil sektöründen, örneğin Sanko gibi birçok firma, bu alana kaymaya çalışıyor.

40 yıllığına devredilen üretim işletmelerinde, özel şirketler tarafından üretilen elektriğin toplam üretim içindeki payı 2000’lere gelindiğinde yüzde 10’u aşmıştı. Akenerji (Ömer Dinçkök), Doğan, EnerjiSA, Zorlu, Çalık, Doğuş, Enka, Emek Elektrik, Barmek, Bosen, Nurol, Bereket, (Kabil-Kandahar otoyolu inşaatını da üstlenen) Gülsan ve Aksa gibi enerji alanındaki başlıca şirketlerin önemli faaliyet alanlarından biri de özel elektrik üretimi oldu. Ancak enerji işine bir ucundan giren herhangi bir özel şirketin burada durmayıp enerji piyasasında hızla dikey biçimde tekelleştiği görülüyor. Doğan, Zorlu ve Çalık bu bakımdan en fazla öne çıkan şirketler. doğalgaz boru hatlarıyla birlikte Rusya ve Orta Asya’ya kadar uzanan ihale ilişkilerininse, enerji alanındaki büyümenin en önemli sürükleyicilerinden birisi olduğu anlaşılıyor. Örneğin Güney Marmara elektrik üretiminden pay alan Zorlu, Moskova’da 20 yıllık üretim sözleşmesini de bağladığı iki elektrik santrali inşa ediyor, Trakya bölgesi doğalgaz dağıtımını yürütüyor, daha önce iptal edilen ihalede TAFTNET ile birlikte Tüpraş’ı satın alıyor, İsrail ile ortak projeler yürütüyor. Petrol Ofisi’ni satın alarak akaryakıt alanında büyük bir pay sahibi olan Doğan, petrol ve doğalgaz dağıtımında odaklanırken, tüm resmi kurumlarla belediyelerin akaryakıt ihalelerini alıyor ve elektrik dağıtım özelleştirmeleriyle, sıvılaştırılmış doğalgaz satışına talip oluyor. Hemen hepsi, gündemde olan termik / hidroelektrik santral ve elektrik dağıtımı özelleştirmeleriyle, 2006 yılı sonunda 55 ile yaygınlaştırılması planlanan doğalgaz dağıtımı ihalelerine göz diken bu şirketler içindeki en çarpıcı örneklerden birisi ise AKP’nin baş finansörü Çalık Enerji. Tüpraş özelleştirmesinde, ortağı (Hint) İndian Oil ile birlikte, Koç-Shell ortaklığının yedeği olan Çalık, Mavi Akım projesi kapsamında gündeme gelen ve İtalyan Eni şirketinin en büyük ortağı olduğu Samsun-Ceyhan ham petrol boru hattı sözleşmesini ihalesiz alması ile ön plana çıktı. Dünya ham petrol taşımacılığının rotasını değiştireceği iddia edilen bu proje, tıpkı BTC boru hattı gibi, Türkiye’nin içine çekildiği Orta Asya kapışmasının en önemli öğelerinden birisi. Türkmenistan’da ABD’li General Electric ile birlikte elektrik santrali kurup işleten bu grup, Çankırı bölgesinin linyite dayalı elektrik santrali ihalesini de aldı. 4.14 milyar dolar karşılığında, Akdeniz’in en büyük enerji şirketi haline gelen Tüpraş’ı satın aldıktan sonra, elektrik ve doğalgaz özelleştirmeleriyle de ilgileneceğini açıklayan Koç grubu ise, bu satın alma sayesinde, 2010 yılında dünyanın en büyük 200 şirketi arasına girmek üzere belirlediği büyüme hızını yakaladı. Tüpraş’ın, Danıştay tarafından yürütmesi durdurulan satışı ise, Koç’un karardan birkaç saat önce gerekli ödemeyi yaparak şirketi devralmış olması nedeniyle, tıpkı önceki birkaç özelleştirme örneğinde olduğu gibi, “fiili ve maddi imkansızlık” gerekçesiyle sanki hiçbir şey olmamış gibi devam edebilir. Koç, ABD bankalarından Merkez Bankasına nakli bile 10 saat süren krediyi bulmak için, üç ayrı yerli-yabancı banka konsorsiyumu ile yaptığı anlaşmada, Arçelik, Migros ve Tüpraş’taki hisselerini krediyi sağlayan bankalara ipotek ettirmiş durumda. Satın alma bedelini çoktan harcadığını ilan eden Özelleştirme İdaresi’nin soruna Koç’u rahatsız etmeyecek bir çözüm bulma yaklaşımı da Koç’u öylesine rahatlatmış gibi görünüyor ki, Koç, Tüpraş’ı satın alan Aygaz şirketi ile Hyundai arasında LPG kullanan araba üretimi için anlaşma bağlıyor.

Özelleştirmede Yabancılara Devir ve Yağma Dönemi. Enerji özelleştirmeleri, bugüne kadar AKP yakını kimi üst-orta boy şirketlerin, sayaç okuma gibi taşeronlaştırılan faaliyetlerde yarattıkları sorunlarla gündeme geldi. Ancak 2006 yılı planları işin çapını görülmemiş ölçüde büyütecek gibi görülüyor. 2006 yılı için planlanan enerji özelleştirmelerinin başında, Kayseri bölgesi hariç, hala kamu tarafından yürütülen elektrik dağıtımları geliyor. İstanbul 2 bölge, Konya, Ankara, İzmit-Düzce ilk aşamada özelleştirilecek bölgeler. Elektrik özelleştirmesi yasasına göre ihaleleri 49 yıllığına alacak olan özel dağıtım şirketlerinin talep edecekleri birim fiyatları, ilk beş yıl için ülke çapında tek fiyat olarak belirlenecek. Ancak beş yıl sonra özel şirketlerin özerk fiyat belirlemesine izin verilecek. Öte yandan Yatağan başta olmak üzere tüm termik santraller, hidroelektrik santraller, barajlarla birlikte elektrik üretimi de tamamen özelleştirmeye açılacak. Elektrikte özelleştirmenin tek istisnası karlı olmayan iletim alanı ise kamuda kalmaya devam edecek. Kısacası AKTAŞ kabusu, tüm Türkiye’nin kabusuna dönüşüyor.

Enerji alanındaki bir başka önemli özelleştirme ayağını ise, ısınmaya yönelik doğalgaz oluşturuyor. Manisa gibi birkaç ilde doğalgaz dağıtımı zaten özel şirketler tarafından yapılırken, bu alandaki aslan payı şimdi kamu tarafından yürütülen İstanbul, Ankara ve İzmir doğalgaz dağıtımları olacak. Özellikle 3 milyon abonesi ile Avrupa’nın 5. büyük doğalgaz şirketi olarak, TÜPRAŞ kadar büyük bir yatırımı temsil eden İGDAŞ, enerji tekellerinin en önemli hedeflerinden birisi haline geldi. Bütün bu özelleştirmeler açısından, elektrik, doğalgaz ve petrol alanlarındaki yeni yasalar kritik önem taşıyor. Örneğin, doğaz gaz yasası, bütün uluslar arası doğalgaz anlaşmalarını üstlenen BOTAŞ’ın pazar payını %20’ye düşürmeyi ve yapılmış olan anlaşmaların da özel şirketlere satılmasını öngörüyor. BOTAŞ tarafından doğalgaz depolanması amacıyla DB kredisiyle tamamlanması öngörülen Tuz Gölü depo ihalesi de bir başka önemli çıkar alanı. Elektrik alanındaki yasal düzenlemelerin gerçekleşmesiyle birlikte gündeme gelecek olan yeni petrol yasası ise petrol arama ve işletme alanını tamamen uluslararası tekellerin denetimine sokacak.

Bütün bu düzenlemelerle oluşan muazzam büyüklükteki pasta ise elbette sırtlanlar gibi bekleyen tekelleri heyecanlandırıyor. Sabancı, Koç, Doğan, Zorlu, Çalık başta olmak üzere tüm yerli tekeller söz konusu özelleştirmelerin tamamına talip olduklarını açıklarken, Rus, Alman, İtalyan, İsrail, Arap ve Avusturya kökenli tüm ÇUŞ’lar da talip olduklarını bildirdiler. Türkiye’yi yabancı sermaye girişlerinde ilk yirmi içine sokacağı iddia edilen enerji özelleştirmelerine yönelik yabancı ilgisi öylesine yüksek ki, Dışişleri Bakanlığı Viyana eski büyükelçisini Türkiye’nin enerji alanındaki büyük elçisi olarak atadı. Galatamort kazasına kurban giden Ofer, TÜPRAŞ’ı alamayan Abu Dabi Prensi, İtalyan Enes ve Eni şirketleri de, diğerleriyle birlikte, herkesin gözünü diktiği İGDAŞ’ı almak istediklerini açıkladılar. Elektrik yasasında yapılan değişikliklerin, dağıtımda beş yıl tecrübe şartı gibi yerli şirketleri fiilen dışlayan maddeleri ise, bu yoğun yabancı ilgisinin enerji alanında tam bir yabancılaşma ile sonuçlanacağını gösteriyor. AKP-yerli sermaye arası ilişkilerde çatlamanın ucunu açan bu durum, Erdoğan’ın elektrik özelleştirmelerini seçim sonrasına bırakma yönündeki tercihini güçlendiriyor. Sorun, yerli şirketlere yabancıların daha az ilgili gösterdiği başka alanlar da açılarak çözümlenmeye çalışılırken, bu kez enerji özelleştirmelerine talip olan yabancılar arasında yeni bir gerilim ekseninin oluşmasıyla başka bir boyut kazandı. Bu yeni gerilim ekseninin ana aktörü ise, Türkiye’nin doğalgaz alımlarının ana kaynağı olan Rusya’nın, yüzde 6.5’u Avrupa’nın en büyük enerji şirketi Alman E.ON ve yüzde 51’i doğrudan Putin tarafından yönetilen, yeni dünya enerji devi Gazprom şirketi oldu.

Enerji bağımsızlığı kisvesinde işbirlikçilik. Türkiye enerji üretiminin büyük çoğunluğunu doğalgazdan sağlıyor ve görüldüğü gibi doğalgaz ilişkileri yerli tekeller açısından da vazgeçilmez, kritik bir birikim alanı oluşturuyor. Türkiye İran, Mısır ve Nijerya’dan yaptığı daha küçük alımların yanı sıra, tartışmalı Mavi Akım projesiyle, birisi kuzeyden, diğeri Ukrayna üzerinden gelen iki hattan Rus gazı alıyor. Ayrıca Azerbaycan (Şahdeniz projesi), Hazar üzerinden Türkmenistan ve Irak doğalgaz boru hattı projeleri var ki, tamamlandıkları durumda bütün bu hatlar, Samsun-Ceyhan, Bakü-Tiflis-Ceyhan, Türkiye-Yunanistan-İtalya ve Türkiye-İsrail boru hattı projeleriyle birlikte Türkiye’yi enerji koridoru yapacak olan ana projeleri oluşturuyorlar. Ve asıl kıyamet de işte bu noktada kopuyor.

Türkiye, Irak savaşının başlangıç konjonktüründe bir yandan yüce divan yargılamaları sürerken canlandırılan Mavi Akım projesi çerçevesinde Rusya ile olan doğalgaz ilişkilerini kendisi açısından görece sorunsuz biçimde sürdürdü. Üstelik Rusların iddialarına göre Türkiye Mavi Akım’da kendilerine ciddi kazıklar atmışlar; alım anlaşmalarında hattın maliyetinin Rus tüketicilerin sırtına yüklenmesine neden olan emri vaki düzenlemelere gitmişti. Ancak ilişki Ukrayna krizinin ertesine kadar görece sorunsuz ilerledi. Dananın kuyruğu, Rusya’nın Ocak ayında açık bir politik hamle olarak Ukrayna’ya verdiği doğalgazı kesmesi, ardından bu ülkenin Türkiye’ye aktarması gereken doğalgazı çalmasından bir süre sonra Türkiye’ye gelen Gazprom genel müdürünün önerileri üzerine koptu. Enerji bakanı, “Ukrayna krizinden karlı çıkacağız galiba” diye demeçler verirken, genel müdür Türkiye’ye ucuz doğalgazı sürekli sağlamayı vaat ediyor ancak karşılığında küçük bir şeyler istiyordu: İGDAŞ, Tuz gölü doğalgaz depolama ihalesi, elektrik ve doğalgaz dağıtım özelleştirmeleri ve esas önemlisi, (Şahdeniz’e rakip olarak) Yunanistan-İtalya ile İsrail’e gidecek boru hatları. Bu durum, BOTAŞ sözleşmeleri ihalesini alan dört şirketten üçünün Gazprom ortaklığı olması nedeniyle zaten küplere binip “ülkeyi kapitülasyonlarla Gazprom’a veriyorlar” diye yayına başlamış olan, başta Doğan, diğer çıkar sahiplerinden bazılarını pek kızdırdı.

Ama kızan birisi daha vardı: Özbekistan’dan sonra Kazakistan’ın da özerk hareket etmeye başlamasıyla Bakü-Tiflis projesinin politik önemi sarsılmaya başlayan, Orta Asya’daki dağılmayı önlemek için bir Orta Asya Enerji Piyasası kurmaya girişen, Hindistan’ı nükleer anlaşmalarla Asya’da oluşmaya başlayan yeni büyük bloktan kopartmaya çalışan, Gazprom’un Kuzey Amerika’ya bile el atmasına zaten sinirlenen ve Ortadoğu’da yeni hamleler yapmak zorunda olan ABD. Gazprom’un Türkiye çıkartması aslında, şirketin turuncu devrimlerle ve BP tarafından ABD adına yürütülüp, boru hatlarına yönelik terör saldırıları gerekçesi altında geçtiği topraklar üzerinde fiilen “egemen bir devlet” gibi örgütlenen Bakü-Ceyhan boru hattı tarafından çevrelenen Rusya’nın karşı hamlesinin bir parçasıydı. Ukrayna krizi, tek tek ülkelere verilen fiyatların açıklanmasını yasaklayan son derece gizli anlaşmalarla yönetilen ve aslında “dünya fiyatı” diye bir şeyin de mevcut olmadığı uluslararası doğalgaz piyasalarının pimini çekti. Üstelik Putin, aynı dönemde birisi Sibirya üzerinden Amerika kıtasına, diğeri ABD’nin bölgedeki en önemli müttefikleri Ukrayna ve Polonya’yı atlayarak Almanya’ya ve diğeri ABD’den kopardığı yeni ülke olan Belarus’a giden üç yeni doğalgaz hattı projesini de devreye soktu. Bardağı taşıran son olay ise, bölgenin tüm enerji projelerinin en önemli ülkesi olan Kazakistan’ın 15 Aralık’ta Çin Ulusal Petrol Şirketi ile, Bakü-Ceyhan’ın politik önemini yerle bir eden bir biçimde, bir petrol işletme ve petrol boru hattı anlaşması imzalaması oldu. Çin’i Ortadoğu üzerinden yapılan ABD taşımacılığından bağımsızlaştıran bu anlaşma, Brzezinski ve Kissenger gibi ABD’li isimler tarafından “ABD’nin kabus senaryosu” olarak nitelendiriliyordu.

Nitekim enerji bakanı Güler, Gazprom’la oynaşmasından hemen sonra ABD’ye gitti ve elinde nükleer santral projeleri, dilinde enerji bağımsızlığı laflarıyla geri geldi. Zorlu, Çalık, MÜSİAD ve Konya havalisi AKP sermayesi ile birlikte Sabancı hemen çakallar gibi atladılar: Nükleer santral ihalelerine talibiz. ABD Dışişleri bakanlığının silah kontrolü ve güvenlikten sorumlu karanlıklar prensi müsteşarının Güler’in ziyareti sırasında Türkiye’ye nükleer santralleri Amerikan teknolojisiyle kurma ve böylece “nükleer silah teknolojisinin yayılmasını önleme” teklifinde bulunması ise Chosodovsky tarafından bir süredir ısrarla dile getirilen iddiayı güçlendiriyordu: ABD Türkiye’yi nükleer silah sahibi ülkeler kulübüne sokma oltasıyla avlıyor!

Türkiye’de nükleer ada kurma projesiyle birlikte müjde bir kez daha verildi: Hazar petrolü Mayıs sonunda Türkiye’ye ulaşacak. Aynı günlerde ABD’nin enerji güvenliği ana gerekçesi altında Karadeniz’de NATO askeri varlığı bulundurma talebinin Türkiye hükümeti ve ordusu tarafından Montrö çerçevesine sıkıştırılarak sulandırılmaya çalışılması da, krizin ne denli çok boyutlu olduğunu gösteriyor.
Hazar petrolü Mayıs’ta Türkiye’ye ulaşacak, nükleer santraller 2007 sonuna kadar kurulmaya çalışılacak, Türkiye’deki politik kriz ortamı da Ortadoğu krizine paralel biçimde tırmanmaya devam edecek.

Türkiye’nin Rusya ile Putin tarafından başlatılan karşı hamleler dizisi ile Orta Asya’nın Özbekistan ve Kazakistan gibi bir zamanların sıkı ABD işbirlikçilerinin özerkleşmesi öncesinde başlattığı ikili oyunun artık sonuna gelinmiş olduğu görülüyor. Türkiye’nin bu ilişki düzeneği içinde oluşmuş olan çıkar-iktidar ilişkilerini tatmin edecek yeni alanların açılması nükleer santraller ve enerji özelleştirmeleri ile sağlanmaya çalışılacak. Ancak ulusal, bölgesel kriz ve seçim ortamında işlerin ne kadar daha karışabileceği belirsiz. Bu kadar karmaşık bir ortamda enerjiye dair vurgulanabilecek iki kestirme sonuç var: Birincisi, böylesine kirli çıkar, iktidar ve egemenlik ilişkileri ortamında rüzgar, biyodizel gibi temiz enerji kaynakları dahil herhangi bir enerji kaynağının temiz enerji diye nitelendirilebilmesi mümkün değildir. Şeker fabrikalarının da biyodizel üretimi tesislerine dönüştürülerek çıkar zincirine dahil edildiği, Shell’in rüzgar enerjisi alanına girdiği bir ortamda hangi enerji kaynaklarının insanca bir topum-doğa ilişkisinin dayanağı haline getirilebileceği, ülke ekonomisinin kirli kapitalist-emperyalist ilişkilerden temizlendiği koşullarda tartışılabilir. İkincisi, artık Türkiye’deki enerji özelleştirmelerinin yıkıcı sonuçları, bugüne kadar sayaç okuma düzeyinde yaşanan yağmacılık ve güvencesizleştirme ile sınırlı olmayacaktır. Yani enerji sorunu yalnızca tüketici mağduriyeti ve güvencesizleşme gibi başlıkların politikleştirilmesi üzerinden de ele alınamaz bir hal almaktadır. Türkiye’de enerjinin daha fazla piyasalaştırılması, sahiden de yoksul tüketicilerin sarsıcı biçimlerde mağdur edilmeleriyle ve tüm enerji çalışanlarının güvencesizleşmesiyle sonuçlanacaktır; ama fazlası da vardır: Türkiye’de enerjinin piyasalaşması, aynı zamanda emperyalizmle olan yeni bağımlılık ilişkilerini alabildiğine derinleştiren bir ana halkadır. İşçiye güvencesizleşme, yoksul tüketiciye enerji hakkı gaspı vadeden enerji özelleştirmeleri, ülkeyi de önümüzdeki dönemde daha da kızışacak olan emperyalist egemenlik mücadelesinin tam ortasına sürüklemektedir.
__________________
Yeni e-mail adresim mbkaya[AT]hotmail.de, eskiden yazıştığımız arkadaşları Msn listeme beklerim.. Sevgiler, Mazhi
Alıntı ile Cevapla
  #29  
Eski 02-06-2006, 00:05
Mazhi - ait Avatar
Mazhi Mazhi bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Frankfurt a.M.
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 277/113
0 Mesaj ına 2144 Kere teşekkür edildi
Mazhi - MSN üzerinden Mesaj gönder
Wink 14 Nisan Zaman Gazetesi...Sabancı,Çalık,Enka...Kim alır?Satır aralarında..

'Hedef sadece enerji değil nükleer teknoloji’


Türkiye'nin yaklaşık 40 yıldır tartıştığı nükleer enerji projesi nihayet hayata geçiyor. İlk santralın Sinop'a kurulması kararlaştırılırken Enerji Bakanlığı, Türkiye'nin önde gelen holdingleriyle yatırım modelini görüşüyor. Nükleer santral kuracak firmalara enerji alma garantisi verilecek, ancak krediler için doğrudan Hazine garantisi söz konusu olmayacak. Dün işadamlarıyla bir araya gelen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, hedeflerinin enerji üretimiyle sınırlı olmadığını vurguladı. Güler, ülkeye kazandırılacak olan nükleer teknolojinin tıp, tarım ve mühendislik gibi alanlarda da kullanılacağını söyledi. Güler, nükleer santral ihalesinde teknoloji transferi konusuna özel önem vereceklerini kaydetti. Toplantıdan sonra bir açıklama yapan Hilmi Güler, henüz kesinleşmemekle birlikte, özel sektör ve kamunun ortak çalışma modeli olan PPP sistemine sıcak bakıldığını belirtti. Özel sektör ile kamu arasında risk paylaşımı esas olacak, çalışmaları her iki taraf da denetleyecek. İhaleye katılmak isteyen gruplar 12 Mayıs'a kadar bakanlığa yazılı görüş bildirecek. Sonuçlar değerlendirildikten sonra firmalar yeniden toplantıya çağrılacak. Ardından da ihale sürecine geçilecek. Nükleer santral yapımı için 1997 yılında açılan ve daha sonra iptal edilen uluslararası ihaleye dünyanın önde gelen firmaları teklif vermişti. Enerji Bakanlığı, yeni ihaleye de ilginin yüksek olacağını düşünüyor. Kurulacak santral Türkiye'nin 2020'deki enerji ihtiyacının yüzde 5'ini karşılayacak.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Güler, nükleer santral kuracak olan firmalara enerji alma garantisi verileceğini; ancak krediler için doğrudan Hazine garantisinin söz konusu olmayacağını belirtti. Güler, Devlet Bakanı Ali Babacan’la birlikte nükleer santral konusunda özel sektör temsilcileriyle bir toplantı yaptı. Alınan bilgiye göre görüşmede Güler’in, “Nükleer santralların özel sektör eliyle yapılmasını istiyoruz.” önerisine firma temsilcilerinden, “O zaman bize alım ve yurtdışından kredi bulmak için Hazine garantisi verin.” cevabı geldi. Hükümetin, Hazine garantisinin bütçeye 3-4 milyar dolarlık yük getireceği ve IMF ilişkilerini zora sokacağı gerekçesiyle bu öneriye sıcak bakmadığı öğrenildi. Konuyla ilgili açıklama yapan üst düzey bir yetkili, patronların alım ve Hazine garantisi olmadan nükleer santral kurma işine girmek istemediklerini dile getirdi.

Toplantı sonrası gazetecilere açıklamalar yapan Güler, özel sektörün nükleer santral konusunda devletin de katkısının olduğu modeli benimsediğini kaydetti. Güler, “Bu bir risk paylaşımıdır. Hazine garantisiyle değil, iletilecek elektriğin satışıyla sınırlı olan bir çalışma modelidir, onun altına düşerse bunu kamu karşılayacak. Bu İrlanda modeli. Nükleer santralın kapasitesinin üzerinde üretim yapması durumunda firma kâr edecek.” dedi. Özel sektör isterse eğer Sinop’un nükleer teknoloji merkezi olarak düşünüldüğü bilgisini veren Güler, Sinop’un geniş imkanlara sahip bir yer olduğunu, bölgenin ekonomisine katkıda bulunacak, gelişmesini sağlayacak bir modelin öngörüldüğünü vurguladı. Toplam 5 bin megavatlık bir yatırım paketi öngördüklerini anlatan Bakan Güler, “Bu paketi bir bütün olarak düşünüyoruz. Ama özel sektör bunu 7 bine, 8 bine çıkartırsa ona göre de imkanlarımız mevcut. Başka avantajları da var oranın, deniz suyu sıcaklığı gibi derinlik noktasında da önemli. Bütün bunlar düşünüldüğünde Sinop’un avantajları var.” şeklinde konuştu. Yaklaşık 3,5 milyar dolar civarında olacağı öngörülen yatırımın ihalesiz yapılacağını belirten Güler, firmaların dört kriter doğrultusunda seçileceğini dile getirdi. Güler, bu kriterlerin, erken yatırım garantisi, teknoloji transferi konusunda getirilen önerinin cazibesi, yakıt transferi, yerli katkı payının oranının garantisini vermek olduğunu söyledi. Toplantıya Koç, Sabancı, Zorlu, Enka, Çalık, Gama, Akkök, Ak Enerji, Alarko, Tekfen, Doğuş, Güriş, Nurol ve Habaş firmalarının yönetim kurulu başkanı veya genel müdür düzeyinde temsilcileri katıldı. Toplantıda Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakcı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Müsteşarı Sami Demirbilek, TAEK Başkanı Okay Çakıroğlu ile bazı bürokratlar da hazır bulundu.

‘Bakanlık nükleeri iyi anlatmalı’

Hükümetin nükleer projesindeki kuvvetli iradesi ve atılan somut adımlar, ‘olumlu-olumsuz’ tartışmalarını da yeniden alevlendirdi. İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Nükleer Araştırmalar Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Atilla Özgener, tartışmaların nedeni olarak kamuoyunun yeterince bilgilendirilmemesini gösteriyor. Özgener, Enerji Bakanlığı’nın bütün iyi ve kötü yanlarını ortaya koyarak halkı birinci elden bilinçlendirmesi gerektiğini savunuyor. Kamuoyunun sağlıklı bilgilendirmesi ile nükleere karşı olumsuz tepkilerin azaltılabileceğini belirten Özgener, dünyanın son dönemde yeniden nükleer enerjiye yöneldiğine dikkat çekiyor. Elektrik Mühendisleri Odası ise Türkiye’nin nükleer santrallara ihtiyacı olmadığı görüşünde. Başkan Kemal Ulusaler, enerji sorununu çözmede nükler santralların çözüm olamayacağına dikkat çekerek, Türkiye’nin 2025 yılına kadar nükleer enerjiye ihtiyacı olmadığını iddia ediyor. Ulusaler’e göre nükleer enerji söylendiği gibi ucuz değil, insan ve çevre sağlığına zararlı ve hammadde sorunu var. Bakanlık, kurmayı planladığı 3 nükleer santralla Türkiye’nin toplam elektrik ihtiyacının yüzde 5’ini karşılamayı hedefliyor. Bakanlıkta nükleer santral için adı geçen iller arasında Muğla, Mersin Akkuyu, Sinop, Konya ve Muş ilk sıralarda yer alıyordu. İlk santral için zemin yapısından iklim koşullarına kadar 43 başlık altında yapılan değerlendirmeler neticesinde Sinop’ta karar kılındı. Türkiye’nin 1960’ların başından beri tartıştığı nükleer santralın ülkenin en kuzey ucunda, İnceburun mevkiinde kurulacağı belirtiliyor. 2012’de devreye girmesi planlanan nükleer santralların toplam kurulu gücü 4 bin 500 megavat olacak. Öte yandan Sinop’ta bir araya gelen 20 sivil toplum örgütü, nükleer karşıtı bir platform oluşturdu. Sinop Demokrasi Platformu üyeleri, santral kurulmaması için her türlü yasal mücadeleyi vereceklerini belirtiyor.

Dünya yeniden nükleere ilgi duyuyor

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’na (TAEK) göre dünya yeniden nükleer enerjiye dönüyor. Kurum tarafından yapılan çalışmaya göre, nükleer santrallardan ticari elektrik üretimi için (Ocak 2006 itibarıyla) dünyada 31 ülkede 443 nükleer reaktör bulunuyor. İnşa halinde ise 26 ünite var. Bu santrallarda dünya elektrik enerjisinin yüzde 16’sı karşılanıyor. Aynı verilerde, nükleer enerji kullanan ülkelerde elektrik ihtiyacının karşılanmasında nükleerin payı Litvanya ve Fransa’da yüzde 80’e yaklaştı. Almanya, Belçika, Ukrayna, ABD, Hindistan, Romanya, Hollanda, Japonya, Güney Kore, İsviçre gibi ülkeler de elektrik enerjisi ihtiyacını karşılamada nükleer enerjiden faydalanan bazı ülkeler. Dünyada halen 56 ülkede toplam 284 araştırma reaktörü faaliyet gösteriyor. TAEK tarafından yapılan çalışmada, nükleer reaktörler, tıp ve endüstride kullanılan yararlı radyoizotopların üretilmesinde, başta kanser tedavisi olmak üzere tıpta, santrallardan elde edilen fazla enerjinin ev ve seraların ısıtılması, tuzlu sudan içilebilir su elde edilmesi, petrol üretimi gibi alanlarda kullanımı gibi ekonomik faydaları da var.


DÜNYADA NÜKLEER REAKTÖRLERİN DURUMU
Ülke Ünite sayısı Toplam MWe
ABD 104 99.210
Fransa 59 63.363
Japonya 56 47.839
Rusya 31 21.743
Almanya 17 20.339
G. Kore 20 16.810
Ukrayna 15 13.107
Kanada 18 12.599
İngiltere 23 11.852
İsveç 10 8.910
İspanya 9 7.588
Çin 9 6.572
Diğer 72 39.620
Toplam 443 369.552
Kaynak: TAEK
__________________
Yeni e-mail adresim mbkaya[AT]hotmail.de, eskiden yazıştığımız arkadaşları Msn listeme beklerim.. Sevgiler, Mazhi
Alıntı ile Cevapla
  #30  
Eski 02-06-2006, 00:08
Mazhi - ait Avatar
Mazhi Mazhi bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Frankfurt a.M.
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 277/113
0 Mesaj ına 2144 Kere teşekkür edildi
Mazhi - MSN üzerinden Mesaj gönder
Tanımlı Sabancı Üniversitesi zorunlu dersler

Grubun gücünü,ciddiyetini,sorumluluk bilincini anlamak için yeterli bir örnek


Dersin Kodu Adı Kredisi Önkoşul ***
CIP 101 Toplumsal Duyarlılık Projesi 0
ENG 101 Birinci Yıl Ingilizcesi I 3
ENG 102 Birinci Yıl Ingilizcesi II 3 ENG 101
HIST 191 Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I 2 Ön/Yan koşul: TLL 101
HIST 192 Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi II 2 HIST 191; Ön/Yan koşul: TLL 102
MATH 101 Kesikli ve Sürekli Fonksiyonlar I 3
MATH 102 Kesikli ve Sürekli Fonksiyonlar II 3
NS 101 Doğa ve Bilim I 4
NS 102 Doğa ve Bilim II 4
SPS 101 Insan ve Toplum I 3
SPS 102 Insan ve Toplum II 3
TLL 101 Türk Dili ve Edebiyatı I 2 Ön/Yan koşul: HIST 191
TLL 102 Türk Dili ve Edebiyatı II 2 TLL 101; Ön/Yan koşul: HIST 192
PROJ 102 * Proje 3
HUM 201 ** Büyük Yapıtlar I 3
HUM 202 ** Batı Sanatının Büyük Eserleri 3
HUM 203 ** Osmanlı Kültürünün Önemli Eserleri 3
HUM 204 ** Klasik Müziğin Büyük Eserleri 3
SPS 303 Hukuk ve Etik 3
__________________
Yeni e-mail adresim mbkaya[AT]hotmail.de, eskiden yazıştığımız arkadaşları Msn listeme beklerim.. Sevgiler, Mazhi
Alıntı ile Cevapla
Mazhi kullanıcısına teşekkür edenler
neron (02-06-2006)
Cevapla


Konuyu Toplam 1 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş arama yap
Modları Göster

Yetkileriniz
Yeni konu açabilirsinizdeğil
Yanıt gönderebilirsiniz değil
Eklenti gönderebilirsiniz değil
Mesaj düzenleyebilirsiniz değil

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 11:45 .


Telif Hakları vBulletin v3.5.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Tercüme ve Tasarım : Arka & Bahce