#141
|
|||||||||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||||||||
Günün komiği- mi?-
Mustafa KÜÇÜK İnternet üzerinden satış yapılan "www.gittigidiyor.com" sitesinde Bilkent Üniversitesi’nin en seksi ve popüler kızlarından biri yaz okulu parası için kullanılmış tangasını 31 YTL’den açık arttırmaya çıkardı. Satışı yapan kişinin Bilkent Üniversitesi İşletme Fakültesi 2’nci sınıf öğrencisi 20 yaşındaki P.G. olduğu ortaya çıktı. Ancak küçük bir ayrıntı var: P.G. erkek. "Bilkent Üniversitesi’nin en seksi ve popüler kızlarından biri, yaz okulu parası için kullanılmış tangasını açık artırmayla satıyor. Başlangıç fiyatı: 31 YTL." İnternet üzerinden satış yapan "www.gittigidiyor.com" sitesinde yer alan bu ilan büyük ilgi gördü. Bir günde tam 85 bin 400 kişi "Bilkentliden kullanılmış tanga" sayfasını tıkladı. Açık artırmada tangaya verilen para ilk günün sonunda 1250 YTL’ye çıktı. Maillerde dolaşmaya başlayan kullanılmış tanga satışı gazetelere de haber oldu. Satışı yapan Bilkent Üniversitesi İşletme Fakültesi 2’nci sınıf öğrencisi 20 yaşındaki P.G.’ydi. Ancak P.G. erkekti ve iddiasına göre olay, "Uyduruk bir bez parçasını satılığa çıkarırım ve ortalığı ayağa kaldırırım" tezi için hazırlanmış bir projeydi. SİTE SATIŞI DURDURDU Gittigidiyor internet sitesinde 8 Haziran 2006 tarihinde "queenoflands" ismiyle verilen "Bilkentliden kullanılmış tanga" ilanının açıklaması şöyleydi: "Bilkent’in en seksi ve popüler hatunlarından birinin kullanılmış tangasına sahip olun. Tamamen kendisinden satılık olan bu tanga kargoya verilmeden iki gün boyunca giyilecektir ve kargoya o haliyle verilecektir. Bu açık artırmanın sebebi, yaz okulu için alınan borç paranın ödenmesinde bir nevi katkı olarak akla gelmiştir. Alıcılar bunu istedikleri amaç doğrultusunda kullanmakta serbesttirler." Tanganın fiyatı çok yükselince, site satışı durdurdu. Bilkent Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde öğrenci olan P.G. okulda öğrendiklerini, gerçek hayatta denemek için bu ilanı verdiğini savunuyor. "Uyduruk bir bez parçasını satılığa çıkarırım ve ortalığı ayağa kaldırırım" diyen P.G., şunları söylüyor: "Amacım sadece zekámı kullanıp bir ürünü pazarlamaktı. Bilkent’in meşhur seksi kızlarıyla kullanılmış tangayı bağdaştırarak, bez parçasının değerini artırabilirim diye düşündüm. Ortada iğrençlik, sapıklık ya da dejenere bir durum yok. Sadece bir öğrencinin mesleğiyle ilgili yaptığı bir tez çalışması bu. Tangasını satıp okuyan Bilkentli kız öğrenci çok çarpıcı bir sunum. Kullanılmış tangaya gösterilen ilgi de ülkedeki cinsel açlığın hálá ne boyutta olduğunu gösteriyor." P.G. site satışı durdurduktan sonra kullanılmış tangaya 5 bin YTL bile önerildiğini belirterek, ilandaki resmi, bir arama motorundan bulduğunu anlattı. AYRI SİTE KURDU P.G’nin, ilanın kaldırılmasından sonra kurduğu "www.tangasinisatanhatun.com" adlı site, "Bilkentli hatunun yeni icraatı" diye internet ortamında dolaşmaya başladı. Siteyi açınca kareli bir sayfayla karşılaşılıyor. Her bir kareye ilan vermek mümkün. P.G., günde onbinlerce kişinin girdiği sitede, müşterilerine dikkat çekip ürünlerini tanıtmalarını en azından bilinirliklerini artırmalarını sağladığını belirtiyor. Tabii bir yandan da para kazanıyor. Hürriyet"
__________________
eNiyi sistem, uygulayabildiğindir.. |
#142
|
|||
|
|||
Kemal Sunal filmi gibi
Mesut Yılmaz Yüce Divan çıkışında "siyasete dönüş" mesajları vermiş. Demirel zaten döndü; Baykal da bir ara bırakıp dönmüştü. Keza Bahçeli de gidip geldi. Mesut Bey de dönüyor.
Peki Tansu Çiller'in başı kel mi! Onu da bekliyoruz. 15 yıl geriye gidip yeniden başlarız. Türk siyaseti Kemal Sunal filmleri gibi. Her tekrarı reyting yapıyor. Tek farkla: Orada hep gülüyor, burada hep ağlıyoruz. Hem de anamızla beraber. (F.Altayli) |
buena vista kullanıcısına teşekkür edenler | ||
hakan (25-06-2006) |
#143
|
||||
|
||||
__________________
"İşler ehline verilmediği zaman kıyameti bekle " Tl nin kıymetini bilelim. Para sende varsa herkeste olan , sende yoksa kimsede olmayandır. Piyasaya söz geçiremiyorsan sözünü dinle :) |
chem73 kullanıcısına teşekkür edenler | ||
Ramo (30-06-2006) |
#144
|
||||
|
||||
|
#145
|
||||
|
||||
Profesör, öğrencileri ile birlikte Karadenizli hastanın yatağının başına gitmiş..
Onlara yeni bir hastalığın belirtilerini öğretecek.. Yatakta bitkin, kendinden yarı geçmiş vaziyetteki hastayı göstererek konuşmaya başlamış: "Bakın yüz rengi sarıya yakın.." "Gözler içeriye doğru çökmüş, o yüzden burun Daha sivri görünüyor.." "En fazla değişik kas yüzümüzdedir.. Bakın kaslar tepki vermediğinden ifade anlamsız.. Çene aşağıya sarkmış duruyor..." Hasta DA öğrenciler gibi dikkat kesilmiş dinliyor.. Profesör bu bir batın sendromu belirtisidir diyecek, yerinden zorlukla dikilmeye çalışan hasta fırsat vermemiş.. Zor bela mırıldanmış: ''Sen sanki dünya cüzelisun..." |
AnnE kullanıcısına teşekkür edenler | ||
#147
|
||||
|
||||
evlilikte 6 ay -6 hafta-6 yıl
SENI SEViYORUM
6. hafta: Seni seviyorum 6. ay: Tabii ki, seni seviyorum 6. yil: Seni sevmesem çoktan çeker giderdim EVE GELIŞ 6. hafta: Askim, ben geldim 6. ay: Selam! 6. yil: Annen ne yemek yapmis? KAPI ÇALINDI 6. hafta: Zahmet etme, ben açarim 6. ay: Ben açayim mi kapiyi? 6. yil: Yahu su kapiya baksaniza! TELEFONDA 6. hafta: Sevgilim, Ayse telefonda 6. ay: Seni ariyorlar 6. yil: Telefoooon! ÇOCUKLUGA DAIR 6. hafta: Zor bir çocukluk geçirmissin 6. ay: Senin anan da cins ha 6. yil: Ulan tam da anana çekmissin TATIL PLANLARI 6. hafta: Bu yaz seni Venedik´e götürecegim 6. ay: Tatilde Ankara´ya gitsek ne olur? 6. yil: Niye, evin suyu mu çikti? HEDIYELER 6. hafta: Bu yüzügü insallah seversin 6. ay: Resim çerçevesi aldim, her zaman lazim 6. yil: Su parayla kendine bir sey al SINEMAYA GIDILIYOR 6. hafta: Hangi filmi görmek istersin? 6. ay: Evita´ya gidelim mi? 6. yil: Evita´yi gör, ben çok begendim KÜÇÜK SAKARLIKLAR 6. hafta: Üzülme sevgilim, leke yapmaz 6. ay: Dikkat etsene yahu! 6. yil: Amma da sakarsin be kadin! FIKIR AYRILIKLARI 6. hafta: Ben pek bu fikirde degilim 6. ay: Bu konuda yanlis düsünüyorsun 6. yil: Saçma sapan konusma, Allahini ´seversen YEMEKLER 6. hafta: Yaptigin yemeklere de bayiliyorum 6. ay: Bu aksam ne yiyoruz? 6. yil: Gene mi makarna! ELBISELER VE ALISVERIS 6. hafta: Bu elbise sana çok yakismis 6. ay: Bir elbise daha mi aldin? 6. yil: Kaç para verdin buna? ÖZÜR DILEMEK 6. hafta: Özür dileyecek bir sey yapmadin ki 6. ay: Biraz dikkat etsene be kizim 6. yil: Hay senin eline... |
dentist kullanıcısına teşekkür edenler | ||
alihoca (29-07-2006) |
#148
|
||||
|
||||
Kağıt oyunlarının bile ülke karakterini nasıl ortaya koyduğunu öğrenelim
PİŞTİ Üç hekim arkadaş Ankara'ya gitmek için gece 23.30 da Haydarpaşa garından kalkan Fatih ekspresine binmiştik. Arkadaşlıklarımızın eskiliği ve uzun süredir bir araya gelememenin etkisi ile kimsenin uykusu yoktu. Yemekli vagondaydık. Hayat hepimiz için farklı yönlere akmıştı. Öğrencilik yıllarında kaldığımız yerden muhabbete devam ediyor olabilmek hepimize mutluluk vermişti. Ortak noktalarımız azalmış olacak ki bir süre sonra muhabbet bitti. Daha İzmit'e bile varmamıştık. Arkadaşım bir deste oyun kağıdı çıkardı. Üç kişiydik ve dördüncü bulamazsak öğrencilik yıllarımızda gibi briç oynayamayacaktık. Şöyle çevreme bakındım.İki masa ötemde kitap okuyan iyi giyimli yaşlı beyefendiyi gözüme kestirip briç oyunu için dördüncü olup olamayacağını sordum. Önce çekindi ama sanırım o da yolculuktan sıkılmıştı. Israr edince sevinerek kabul etti. Eski briç oyuncularındandı. Deklarasyonda anlaşmada zorlansak da oyunculuğu iyiydi. Beyefendinin emekli yüksek hakimlerden olduğunu, İstanbul'da oturan oğlunu ziyaretten döndüğünü öğrendik. Arifiye'ye vardığımızda oyunda iki robber sonunda beraberlik vardı. Gecenin 01.30 u olmasına karşın kimsenin uykusu gelmemişti. Oyuna ara verdiğimizde emekli hakim olan beyefendiye hukuk konusunda sorular sormaya, dahası hukuk sisteminin hekimlik ve uygulamaları konusunda giderek daha çok hekimlerin üzerine geldiğinden yakındık. Bizimki kesmeden yakınmalarımızı dinledi. Sonra elindeki kağıtları masaya bırakıp "Yüzümüz batıya döndü ama hukukumuzu batılılaştıramadık. Dahası hukuku ticarileştirmeye de başladık. Bütün bu sıkıntılar kaçınılmaz görünüyor" dedi. Hukuk anlayışının insanların vicdanındaki adalet beklentisi ile ortaya çıktığını, özgürlükler ile birlikte geliştiğini anlattı. - Her toplum kendi yapısına ve özgürlükleri kazanma biçimine göre hukuk sistemini oluşturur. Bizler bu noktada Batı toplumlarından farklıyız. - Sözünü ettiğiniz nasıl bir fark? Batının her türlü gerecini, kültürünü sahipleniyoruz da hukukuna mı yabancıyıyız yani? Başını sallayarak "aynen öyle" dedi, bizim emekli hakim. Sonra "Belki şöyle anlatabilirim" diyerek masadaki oyun kağıtlarını gösterdi. - Her ülkenin geleneksel kağıt oyunu farklıdır. Poker İngilizlerin oyunudur. Briç oyunu ise Fransızlar tarafından sahiplenilmiştir. Pokerde en değerli kağıt kraliyet kalkanını ve kraliyeti simgeleyen Kupadır. Sonra askerleri ve askeri gücü simgeleyen ok ucuna benzeyen simgesi ile Maça gelir. Kuzey Avrupa ticarethanelerinin kiremitleri ile simgelenen Karo üçüncü önemli kağıttır ve ticaretle uğraşanları gösterir. Sinek en değersiz kağıt olup üç yapraklı yonca ile simgelenen tarım kesiminde çalışanların karşılığıdır. Gavurca isimlerini de buralardan alırlar. Oyun bunlar arasında oynanır ve hukuk düzeni de bu anlayış üzerinde şekillenir. - Fransa'da durum daha mı farklı? - Fransızların geleneksel oyunu Briçtir ve briçte de aynı sıralama geçerlidir. Sadece Fransız ihtilali ile askerler kraliyet temsilcilerini alaşağı etmiş kendileri üst sıraya geçmiştir. Bu nedenle Maça, briç oyununda Kupadan daha değerledir. Sinek her dönem en değersiz kağıttır. Fransızların demokrasi geleneği bu oyunda daha belirgindir. Pokerin blöf geleneğinin tersine oyuncular ellerindeki kağıdın gücünü konuşarak ifade ederler. Hukuk düzenleri de bu anlayış üzerine şekillenmiştir. - Peki ya bizde durum neden farklı? - Bir düşünün bakalım bizim geleneksel kağıt oyunumuz nedir? Biri birimize baktık. Tren Arifiye istasyonunda durduğunda ortalığa gecenin sessizliği çökmüştü. Yemekli vagon kapandığı için oyuna ve sohbete devam etmek için pulman bölümüne geçtik. Bizimki oyun kağıtlarını eline alıp sürdürdü sözlerini; - Bu toprakların geleneksel kağıt oyunu Piştidir, arkadaşlar. Pişti oyununda kağıtların cinsinin hiç önemi yoktur. Her kağıt, oyunda pişti yapıp değerli hale gelebilir. Sınıflı olmayan toplumların oyunudur Pişti. Hukuk anlayışı, toplum yapısı da ona göredir. - Nasıl yani? - Bu toplumda herkes her mevkide görev alabilir. Bir çiftçi çocuğu bakan, başbakan hatta Cumhurbaşkanı olabilir. Hukuk anlayışı da sosyal statüden bağımsız olarak duruma yere zamana göre değişkenlik gösterebilir. Adamına göre hukuk, adamına göre ceza verilebilir. Bugün suç kabul edilen ertesi gün yüceltilebilir. Çok eksiği olsa bile Batı hukuku yine de kendi norm ve formlarını oluşturmuştur. Öyle kolay esneyip bükülmez. Bizler bu hukuk anlayışımız ile nasıl AB ülkesi olacağız bilemiyorum. Kafamız karışmıştı. Bir süre durup düşündük. Oyun kağıtlarını çıkaran arkadaşım sözü aldı ve "O zaman Batı toplumları hukuk sorunlarını çözmüş mü oluyor? diye üsteledi. Bizim emekli hakim oyuna geri dönelim gibilerinden işaret yaptı. - Dedim ya, toplumlar özgürlükleri için ödedikleri bedele göre hukuk anlayışlarını geliştiriyorlar. Birkaç kuşak sonra özgürlüğün bedeli olduğunu unutup geri döndükleri de çok oluyor. Savaşlar da bu nedenle çıkıyor ya. - Yani? - Gördüğüm kadarıyla Batıdakiler tüketim toplumu olmanın da etkisiyle özgürlüğün bedel ödenmeden kendilerine sunulmuş hizmet olduğu sanısıyla yaşıyor. Bu yüzden de her olayda kendilerini çocuksu bir masumiyet, sorumsuzluk içinde hissediyorlar. Başlarına bir şey geldiğinde de bu kez kurban olduklarını düşünüp yine pasif duruş sergiliyorlar. Çabalamıyor, her şartta masumiyetin çekiciliğine, pasifliğine sığınıyorlar. Böylesi masumiyetin insan gerçeği ile bağdaşmadığını bile bile onların hukukçuları da oturup seyrediyor. Bu gidişleri de pek gidiş gibi gelmiyor bana. Her neyse, derin konular bunlar biz oyunumuza bakalım. - Hukukun ticarileşmesi demiştiniz az önce. O ne demek? - Siz hekimler daha iyi bilirsiniz bu sorunun yanıtını. Sağlık nasıl ticari meta haline geldiyse haklar da alınır satılır hale gelebilir ve geliyor demek. Adalet arayışı yerini ticari beklentilere bırakıyor demek. Konuşturmayın beni artık. Oyuna geri döndüğümüzde hepimizin aklı karışmıştı. O gece neredeyse sabaha kadar sürdü oyunumuz. Şafağın alacası belirlemeye başladığında Polatlı'daydık. Bizim emekli hakim yorulduğunu dinlenmek istediğini belirterek izin istedi, oyun için teşekkür etti. Sincan yakınlarında doğan güneşi selamlayan siren sesi ile uyandım. Bizim ekip uyuyordu. Oyun kağıtları ise ortalığa saçılmış yeniden dağıtılmayı ve yeni oyuncularını bekliyor gibiydi... (yazarı bilinmiyor)
__________________
YATIRIM, sonu yanliş giden SPEKÜLASYONDUR EGER, zamaninda spekülasyondan cikamazsaniz MECBUREN yatirimci olursunuz..George SOROS TEKNiGE iNANMA TEKNiKSiZ KALMA. Bikmisbroker |
bikmisbroker kullanıcısına teşekkür edenler | ||
alihoca (29-07-2006) |
#149
|
|||
|
|||
LİDERLER CEHENNEME GİRERSE
Fıkra bu, Süleyman Demirel ölmüş. Ahiret kayıt-kabul melekleri karşılayıp günah sevap defterini kontrol etmişler ve ceza çekmek üzere O’nu Cehennem zebanilerine teslim etmişler. Zebaniler Demirel’i Cehennem’in dibine göndermişler. Bir süre sonra zebaniler periyodik kontrole geldiklerinde bir de ne görsünler! Demirel mayosunu giymiş, hamağa uzanmış, gözlerinde güneş gözlüğü, elinde minik şemsiyeli bir meyve suyu; keyif çatıyor. Bu arada Cehennem’in çeşitli il, ilçe ve bucaklarından gelen kasketli heyetler, sepetlerinde çeşitli sebzeler ve meyveler bulunduğu halde Demirel tarafından kabul edilmeyi bekliyor. Zebanilerden müteşekkil teftiş kurulu derhal incelemeye gelmiş. Bakmışlar ki Demirel Cehennem’deki sıcak lav rezervlerinin üzerine termik santral kurmuş, lav ırmaklarına da barajlar yapmış, onlardan elde ettiği enerji ile Cehennem’in her yerine klimalar taktırmış. Kurduğu fabrikalardan taşlar üreterek Cehennem’e otoyol ağı yapmış. Hemen onu Cehennem’den çıkartmışlar. Evvelce vefat etmesine rağmen VIP salonunda beklemekte olan Turgut Özal’ı Cehennem’e atmışlar. Cehennem’i periyodik olarak kontrol eden teftiş kurulu zebanileri Özal’ı Cehennem’in kapısının önünde para sayarken bulmuşlar. - Hey! Sen neden Cehennem’de değilsin? diye çıkışmışlar Özal’a. Özal: - Cehennem’i Fransızlar’a sattım, artık hem daha fazla lav üretiyor, daha yüksek ısı sağlıyor, kapasitesini de arttırdık, daha çok yerli zebani istihdam ediyor, artık kainat çapında hizmet veriyor, hem de artık ahiret bütçesine yük olmaktan kurtuldu, demiş Onu da derhal Cehennem’den çıkartıp yerine Tayyip Erdoğan’ı atmışlar. Bir süre sonra kontrol etmek üzere geldiklerinde Cehennem’e girememişler. Çünkü kapıda tanımadıkları İngilizce, Fransızca ve Flamanca konuşan zebaniler onların girişlerini engelliyor, girmek istiyorlarsa en yakın konsolosluktan Schengen vizesi almaları gerektiğini söyleyip duruyorlarmış. Zavallı zebaniler ne olduğunu araştırırken karşıdan Günter Verheugen ile Karen Fogg’un geldiğini görmüşler. Meğerse Cehennem AB’ye girmiş. Hemen Erdoğan’ı da oradan çıkartmışlar ve yerine Bülent Ecevit’i atmışlar. Zebaniler “Ecevit’i gönderdik ya, artık Cehennem nihayet Cehennem gibi olacak!” diye sevinirlerken bir de bakmışlar ki, Cehennem’de ateş sönmüş. Hatta insanlar üşümeye, soğuktan kürklere sarılmaya başlamışlar. Kontrolör zebaniler kontrole gelmişler ki ne görsünler? Kömür bitmiş. Kömür ve ateş ithal edecek döviz olmadığından kuyruklar oluşmuş. Cehennem çalışanları greve gitmiş. Cehennem mensupları birbirlerine anayasa kitapçıkları fırlatmaya başlamışlar. Bu arada Ecevit ve Rahşan Hanım dizlerine renkli birer battaniye örtmüş, huzur içinde el ele, diz dize, göz göze oturuyorlarmış. Derhal Ecevit’i Cehennemden çıkartıp yerine Deniz Baykal’ı koymuşlar. Cehennem bu sefer daha da yaşanılmaz bir yer olmuş. Önce ikiye, sonra dörde bölünmüş. Yakalayan yakaladığını yumruklar olmuş. Huzur güven kalmamış. Baykal kızgınlıkla “Cehennem bizlerindir! Beğenmeyen çeker gider. Bakın başka yerler de var! Yakınımızda Cennet bulunuyor! Hadi yallah!” diye nutuklar çekerken Mustafa Sarıgül “Cehennem babanın malı değil. Bizim yerimiz burasıdır!” diye bağırıyormuş!
__________________
Nobody is perfect! |
TheSecret kullanıcısına teşekkür edenler | ||
#150
|
|||
|
|||
-İyi günler kredi kartı başvurunuz için aramıştım sizi...
- tabi buyrun.. - mesleğiniz nedir acaba? - hayat kadını... - ... Özel sektör yazıyorum ben... - o da olur!... kadın : merhaba ben kredi kartınızla köpek almıştım... yetkili: evet efendim?... kadın : bu köpeğin kulakları duymuyor. acaba sigorta kapsamına giriyor mü? yetkili: ben bi üstüme danışayım !!!?!!... İyi günler, nasıl yardımcı olabilirim? - para çekemiyorum ben... - Şifrenizi yanlış giriyormuşsunuz ahmet bey!... - Şifre mi? benim şifrem hep aynıdır, İstanbul'un kurtuluşu... - lütfen, bana şifreyi söylemeyin efendim. - hah, tamam hatırladım, 1956!!! - efendim o İstanbul'un kurtuluşu değil ama... - yaaaa!... kaçtı İstanbul'un kurtuluşu? - efendim ben malesef söyleyemem bunu size. - niye sen de mi bilmiyosun?... - biliyorum, ama güvenlik açısından benim şifreyi bilmemem gerekiyor. - ben sana şifreyi sormuyorum ki!... İstanbul'un kurtuluşunu soruyorum. - evet, ama... ???!!! - alo ben konya, ya benim bu printer çalışmıyor!... -windows'ta mı çalışıyor? - evet - bilgisayar printerı görüyor mu konya? - evet, karşı karşıyalar!... - Şu an bankanızın atm'sinden maaşımı çekemiyorum. - Üzgünüz efendim geçici bir hatadan ötürü şu an tüm sistemlerimiz off'tadır. (bir saat kadar sonra yine arar) - ben şu an of'dayım ve hala paramı çekemiyorum... -güvenliğiniz için bir kaç soru sormam gerekiyor. -doğum yeriniz? - erzurum... - doğum tarihiniz? - 23 ocak 1957 - annenizin evlenmeden önceki soyadı? - anamı karıştırma bu işe |
darius kullanıcısına teşekkür edenler | ||
dentist (03-08-2006) |
Konuyu Toplam 1 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Konu Seçenekleri | Bu Konuda Ara |
Modları Göster | |
|
|