Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Medya Yorumları - Sayfa 20 - Arka BahÇe Forumu
Arka BahÇe Forumu  

Geri Dön   Arka BahÇe Forumu > Nadas Alanı > Dünya Hali > iç-dış politika
Kullanıcı ismi
Şifreniz
Kayıt ol SSS Üye Listesi Takvim Arama Bugünkü Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Medya Yorumları
Konudaki Cevap Sayısı
741
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
444355

Cevapla
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
  #191  
Eski 27-01-2008, 11:27
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı İhanet...

YİNE "2-B"leri tuttu.

Zaman zaman böyle oluyor.

Biz unuttular sanıyoruz, ama krize girdiklerinde "2-B"yi bulup getiriyorlar.

"2-B", yani 2’nci maddenin B fıkrası.

Ama daha çok ormanları satıp paraya çevirmenin, çalınmış ormanları da yasalaştırmanın kod adı:

"2-B."

İşte yine "2-B"yi önlerine aldılar.

2 Lüksemburg, 6 Singapur, 15 Malta büyüklüğünde ormanlık alan "orman" olmaktan çıkartılıp satılacak.

Ormanları açanlara, tarlaya çevirenlere, üzerine villa yapanlara, ağaçları kesip kooperatif kuranlara, kurtarılmış mahallelere af getiriliyor.

Daha önceki tasarıda 1981 tarihinden önceki orman yağmaları affedilirken, tarihi de 2007 olarak öne çekiyorlar, ki bu son zamanlardaki yağmacılar da kurtulsun.

*

"2-B" birçok işe yarıyor:

Bir defa; yağmacılardan biraz para alıyorlar. Ki bu biraz bile 25 milyar dolar tutuyor, yağmanın boyutuna bakın.

İkincisi; kendi kendilerini de kurtarmış oluyorlar, çünkü irili ufaklı çoğu orman yağmacısı.

Üç:

Orman verip oy almak, siyasi ahlaksızlık geleneğidir.

İşte; yerel seçim var.

İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Bursa gibi büyük kentleri kuşatmış yağmacıların oyları, bir siyasi partiye seçimi kazandıracak kadar çok.

*

Böyle bir rezilliktir bu.

Bizim mokasen ayakkabılı salon çevrecileri, birkaçı dışında vakıflar, dernekler, elbette orada oturarak sağladıkları avantalardan olmamak için sessiz kalacaklardır.

Asla tepki göstermeyecekler.

Asla TBMM’nin önüne gidip "yapmayın" demeyecekler...

Asla meydanlara çıkmayacaklar.

Birer utanmaz suç ortağı olarak "çevreci" rollerini oynayıp, bu tarihimizin en büyük doğa yağmasını seyredecekler.

Bizler dizimize vuracağız.

Cılız, sessiz, etkisiz...

Bir cennet yurda ihanetin, yabandaki boyutuna baka baka...
Alıntı ile Cevapla
Ramo kullanıcısına teşekkür edenler
ar_de_ (27-01-2008)
  #192  
Eski 27-01-2008, 11:56
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Bu yazıyı okuyunca kahroldum.Sözler yuvarlandı sonra büzüldü dudaklarımda.
Yüreğim daha bir hızlı çarptı,daha bir öfke sıkıştı sinir uçlarıma.

Çevre konulu bir çalışma için İspanya dayız.Malaga yakınlarında şimdi tamamen orman alanı haline dönüşmüş,ancak bir zamanlar işlenen felaketin boyutlarınıda örnek olsun şekliyle bir kaç yıkık dökük virane yazlık ev ve oteller bırakılmış bir bölgedeyiz.
Bir zamanlar bu bölge bizim gecekondu örneği önce yakılmış,sonrada siyasi boşlukları kullanarak,bir kısım kişiler yazlık villalar ve oteller dikmişler.Konuya duyarlı çevre derneklerinin uzun sürecek bir dava süreci başlamış.Bu arada yapılan yatırımlar,ikinci yada üçüncü kişilere bir güzel satılmış.12 yıllık mahkeme süreci sonrası,davayı kazanan çevre örgütleri olmuş.

Bunu yapanların bir kısmının tüm varlıklarına el konmuş.Davanın seyrini değiştirmeye çalışan;hatta meclislerine af teklifi sunan millet vekilleri de ceza almışlar.

Afrika kıtasını gören bu güzel tepeler bir yanda sisli dağlarını,tepelerini saklarken,bir yanda İspanya ya özgü olduğu belirtilen,yaprakları uzun çam ağaçları ile İspanya kıyılarına yaklaşan gemileri tekneleri selamlıyor.

Proje çalışma ortaklarımız,öğretmenler,öğrenciler bu güzel yerin hikayesini büyük bir keyif ve gurur içinde anlatıyorlar.

Bizim atalarımız buraları bize yeşil bıraktılar.Bizde bu emaneti çocuklarımıza bir yanlışdan dönerek yeşil bırakacağız.

Bizim böyle anlatacak hikayelerimiz varmıydı acaba.
Bir zamanlar düşman çizmeleriyle çiğnenip kirletilmeye çalışılan bu toprakları kanı ile yıkayan bu millete ne oldu?
Alıntı ile Cevapla
Ramo kullanıcısına teşekkür edenler
account (27-01-2008), ar_de_ (27-01-2008), buena vista (27-01-2008), Master (27-01-2008), meraklı (28-01-2008)
  #193  
Eski 28-01-2008, 11:08
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Hortumlamaya bir nefes daha aldırdılar! Aslında haber gazetelerin arka sayfalarında 20 gün önce, “İhale Kurumu’nun Yetkisine Tırpan” başlığıyla yayınlandı. Haberi gazeteden kesip yanına; “Hortumlamaya bir nefes daha aldırdılar” diye yorumlamak üzere not düşmüştüm.

Fakat güzel ülkemiz!

Ülkemizin ışıklı gündemi!

Sarsıcı haberleri!

Şimşeklenen olaylar!

Bana bu yazıyı yazacak fırsatı vermedi. Ancak vakit bulabildim, o kupürü çıkardım, yeniden okudum. Bu gelişmeden sizi haberdar etmezsem kendimi sorumlu sayarım. Biliyorsunuz, 2002 ekonomik krizi patladıktan sonra rahmetli Bülent Ecevit’in başbakan olarak “siyasi sorumluluğunu yüklendiği” DSP-ANAP-MHP iktidarı döneminde ve Dünya Bankası’ndan çağrılan Kemal Derviş’in yönetiminde “yeni bir İhale Kanunu” çıkartılmıştı.

Amaç çok netti.

Yolsuzluğu önlemek.

Hortumculuğu bitirmek.

Bunun için “İhale Kanunu’nda çok ileri sayılabilecek değişiklikler yapılmış” ve kendisine yapılan ihalelerde bağımsız olarak (resen) soruşturma yapma yetkisi verilen Kamu İhale Kurumu (KİK) oluşturulmuştu.



***


Ülkenin hırsızlık, yolsuzluk, hortumlamayla sarsılmasından gerekli dersi çıkartarak yeni bir “İhale Kanunu” ve bağımsız soruşturma yetkisi olan bir “İhale Kurumu” oluşturan Ecevit iktidarının ömrü uzun olmadı.

Seçimler yapıldı.

Yolsuzluktan.

Hortumlamadan.

Hırsızlıktan!

Bezmiş halk, “iktidar partilerinin üçüne birden sandıkta unutamayacakları” tokat atmış ve iktidara AKP’yi taşımıştı. AKP’liler de seçim meydanlarında sürekli olarak; “hırsızlığı, yolsuzluğu, hortumlamayı” propaganda malzemesi yapmış ve “hortumları keseceğiz” sözü vermişlerdi.

Sözler hep verilir.

Sonuca bakmalı.

Sonuca baktık.

AKP, “hortumlamanın, yolsuzluğun, partiye yakın şirketlerin kayırılmasının önünü tıkayacak İhale Kanunu” nu 10 kez değiştirip budadı. En son olarak da 20 gün önce Kamu İhale Kurumu’nun yetkisini tırpanladı.



***


Şunu yaptı.

Bir bakanlık ya da bir belediye veya bir devlet kurumunda ihale olmuş. Bazı usulsüzlükler, haksızlıklar, yasaya aykırı durumlar yaşanmış ve birilerine “hortumlama” yapılmış. Bundan haberdar edilen gazeteci de haber olarak yazmış. İşte Kamu İhale Kurumu, bağımsız olarak “bu haberdeki iddiaları” araştırıyor, belgelendiriyor, kanıtlandırıyor ve ihaleyi iptal edebiliyordu.

Şimdi edemeyecek.

Şimdi, gazetecinin yazdığı haberi ihbar kabul edip harekete geçemeyecek. İhaleyi iptal edemeyecek. Ancak ihaleyi yapan kuruma “gözden geçirin” önerisinde bulunacak. Yani “anamı öpen kadı misali...” davayı yeniden aynı kadıya götürecek. Böylelikle “hortumlamaya derin bir nefes daha aldırılmış” oluyor.

İlk örneği de yaşandı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin “Beyaz Köşk ve Hıdiv Kasrı” onarım inşaatı ihalesinde usulsüzlük saptayan Kamu İhale Kurumu, bu ihaleyi iptal edemedi.

Haberiniz olsun!

Necati doğru/VATAN
Alıntı ile Cevapla
Ramo kullanıcısına teşekkür edenler
buena vista (28-01-2008)
  #194  
Eski 29-01-2008, 07:51
buena vista buena vista bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 895/3266
652 Mesaj ına 4322 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Kar altında cuma namazı..

GEÇEN cuma Uludağ.

300 kişilik cami dolunca, Uludağ’a kayak yapmaya giden tatilcilerin bir bölümü ile otellerde çalışan personelin bir bölümü cuma namazını eksi üç derecede karlar altında kılıyor.

Otel çalışanları, "böyle bir manzarayla ilk kez karşılaştıklarını" söylüyor. Onlar kar manzarasına alışık, karlar altında kılınan namazlara değil.

Bu fotoğraf ve haber Milliyet’te yayınlanıyor. Kayak yapmaya, Uludağ’a gidenler cuma namazını eksi üç derecede, karlar altında kılacak kadar özveri gösterdiklerine göre, bu merak onlarda ne zaman uyanıyor? Kim bunlar? Üç olasılık var:

1-Kayak yapanlar belli gelir grubunda. Onların cuma merakı, namazı eksi üç derecede karlar altında kılacak kadar ileri değil. Aniden fışkıran bu adet, iktidara yaranma merakı. Toplumsal sırnaşıklık. Hem kendileri, hem iktidarın kendisi için aldatıcı ve tehlikeli.

2-AKP kendi sermaye sınıfını yaratıyor. Artık onlar da, bir zamanlar kendilerini yabancı hissettikleri ve dışlandıkları mekanlara gitmeye başlıyor. O grubun yaşam tarzı değişiyor. Ürkekliklerini üstlerinden atıyor.

3-Ya da ikisi birden, karlar altında namaz kılanlar hem iktidar sırnaşıkları, hem AKP’nin yeni tip insanları.

Bu sıradan bir fotoğraf değil. Türkiye’nin değişen sosyolojik manzarasını yansıtıyor. İslam değerlerinin giderek ağır bastığı bir manzarayı.

Türbana serbestlik tanıma, bu değişimin en çarpıcı simgesi, göstergesi.

70’lerdeki sağ-sol kutuplaşmasından sonra

HUKUKÇULAR, "aman çok tehlikeli" diye uyarıyor. Son numara, türbanla ilgili Anayasa değişikliğini referanduma sunmak.

Tehlikeli olmasının yanı sıra, öğrenim özgürlüğünden hareketle, Anayasa hukukçuları, "temel haklara ilişkin referandum olmaz" görüşünde birleşiyor.

Buna rağmen, AKP referandumu kendi içinde tartışıyor. Türbanda serbestliği halkın yüzde 70’i istediğine göre, AKP "bizim elimiz güçlü" havasında. Yani, referanduma gideriz, bu laikçilere de hadlerini bildiririz, hesabında.

Aynı anda, türbana dönük herhangi bir yargı yolunun önünü kapatmak da, hesaplar arasında. 22 Temmuz sonrası, referandumla seçimden sonra, güç tazeleme hırsı.

AKP’deki kaygı, "referanduma kadar geçecek 45 günlük sürede, herkes birbirine daha da fena girecek" yönünde.

Aklı başında hukukçuların ikinci itirazı burada. Zaten yay gibi gerilmiş toplumu, referandumla iyice germek.

Cumhurun başı olan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise, referandumu savunuyor. Cumhuru böleceği, kutuplaşmanın daha da sertleşeceği bir yöntemi savunmak, bir Cumhurbaşkanı için çok talihsiz.

1970’lerdeki sağ-sol çatışmasından yaklaşık kırk yıl sonra, Türkiye kendi içinde ve hiç bir dış etken olmadan, ilk kez böylesine toplumsal bölünme eşiğinde.

Huzurunuzda AKP iktidarı. (Hürriyet)

Yalçın DOĞAN
Alıntı ile Cevapla
buena vista kullanıcısına teşekkür edenler
ar_de_ (30-01-2008), coser (29-01-2008), Ramo (29-01-2008)
  #195  
Eski 31-01-2008, 08:18
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Arrow Gün aşırı bu yazı okunmalı Tebessüm için.....Acısı ile...

Yılmaz Özdil
yozdil@hurriyet.com.tr


Çene


ÇENE: Takıyye organıdır... Vücutta "çift" taraflı çalışan tek eklemdir. Hem aşağı-yukarı, hem sağa-sola hareket eder. Yani, neresi işine geliyorsa, oraya gider.

Çene çalmak: Herkes türbanı konuşurken, türbanla meşgulken, şakır şakır malı götürme durumu, araklama.

Çenen tutulsun!: "Türbanı sakın üniversiteye sokmayın" diyenlere yönelik temenni, antilaik hissiyat.

Çeneyi dağıtmak: Tenhada tek tek kıstırılan laiklerin başına gelecek olan.

Çene yarıştırmak: Acun’un yeni projesi... Kutulara türban, çarşaf, burka, tülbent, peruk koyuyorsun, yarışmacı açıyor, kutusundan ne çıkarsa, onu takıyor.

Çenesi kilitlenmek: AB... Car car konuşur, böyle zamanlarda çıtı çıkmıyor!

Çenesini tutmak: Hükümetten tırsan eyyamcı aydınların, söyledikleri aman duyulmasın diye, çenesini eliyle kapatarak fısır fısır konuşması durumu.

Çenesi düşük: "Uyardırma kerizi" politikası uygulayan partinin disiplinine uymayıp, "Üniversiteye girelim, arkası gelecek" diye itiraf eden, acemi politikacı.

Çene egzersizi: Merve Kavakçı.

Çene çıkması: Aşırı zorlamadan mütevellit parti kapanması, geçici felç.

Çeneye kuvvet: Nazlı Ilıcak.

Çene cerrahisi: Anayasa komisyonu.

Çene estetiği: Cemil İpekçi.

Çene yormak: Hukukun, sakız gibi çiğnene çiğnene, guguk olmuş hali.

Çene suyu çorba: Haber kanalları.

Çeneaşı: Seçim öncesi dağıtılan bulgur, makarna... Beslemez, tokluk hissi verir.

Çene çukuru: Velev ki, erotik gamze.

Rüyada çene görmek: Daima hayra yorulur... Muradınıza ereceğinize, üç vakte kadar ÖSS’yi kazanacağınıza, yüksek makamlara geleceğinize işaret eder.

Geniş çene: "Bana ne birader, ben cebime bakarım, memleketi ben mi kurtaracağım" diye düşünen, rahat insan.

*

Uzun lafın kısası...

Çenebazlık etmenin álemi yok. Anatomiyi, fizyonomiyi Anayasa’ya koysan ne olur, koymasan ne olur kardeşim.

*

Anayasa gereği "laiklik" üzerine yemin eden milletvekili, "türbanlı hákim olmalı" diyorsa... Anayasa gereği "vatanın milletin bölünmez bütünlüğü" üzerine yemin eden milletvekili, "konfederasyon" istiyorsa... Anayasa gereği "Cumhuriyet’in şan ve şerefini korumak, yüceltmek" için yemin eden cumhurbaşkanı, şeriatçı Kral’ın oteline gidip, şeref madalyası takıyorsa...

*

O milletin çenesi değil...

Aslında gözleri bağlanmıştır, gözleri.
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
ar_de_ (31-01-2008), buena vista (31-01-2008), coser (31-01-2008), dentist (31-01-2008), meraklı (31-01-2008), neron (01-02-2008), Ramo (31-01-2008), Süvari (31-01-2008)
  #196  
Eski 31-01-2008, 22:35
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Kime sorarsanız sorun, size Atatürk’ün Türk kadınına haklarını “verdiğini” söyleyecektir.

Türk kadını bu yönde en ufak bir çaba göstermemiştir, savaş yıllarında İttihat ve Terakki denetiminde kurulan etkisiz birkaç örgütü, Halide Edib’in konuşmalarını, okunmayan birkaç kadın dergisini, Türkocağı’na çay içmeye gidip gelen birkaç “tango çarşaflı” hanımı falan saymazsanız... Ki, saymayınız.

Hani o milletvekili “yapılan” Satı Kadın falan var ya, meclis kürsüsüne hiç çıkmış mıdır, konuşma yaptıysa ne söylemiştir, Kemalistler tutanaklardan bulup açıklasalar da öğrensek!

Eh, tıpkı bunun gibi, İnönü de çok partili hayatı aziz Türk milletine “bağışlamıştır”.

1925 yılında çocuğun oyuncağını elinden alıp, 1945 yılında geri vermek gibi bir şey!

General Franco gibi Amerikan baskısına direnseydi, hele Amerika’ya üs verip ağzını kapatacak tıynette bir adam olsaydı, nah görürdünüz çok partili sistemi...

Bu memlekette, bir avuç, devede kulak sosyalist dışında, hiçkimse hiçbir hakkı için mücadele etmedi. Sosyalistler de esip savurmayı iyi bildiler ama her sıkıyı gördüklerinde çil yavrusu gibi dağılıp kaçtılar. Üç beş çocuk silah atmaya kalktı, kendini darağacında buldu.

Tövbe, dinciler ettiler mücadele!

Örgütlendiler, çalıştılar, oy verdiler, verdirdiler, hem sosyal hem siyasal bir savaş verip bu noktaya geldiler. Sosyalistler gibi aptallık etmediler.

Laik hanım kızlarımız da ya “paralı koca bulup rahata erme” çabasıyla yetindiler, ya da sakız patlatarak televizyon seyretme keyfiyle...

Sınıf değiştirme sürecinin yalnızca “parasal yanıyla” ilgilendiler, bu işin “üstyapısını” önemli saymadılar.

Atatürk onlara haklarını vermişti ya, mesele tamamdı. Herşey hazırlop gelmişti.

Devlet gerekeni gerektiği zaman nasıl olsa verirdi, büyüklerimiz herşeyi bizden daha iyi bilirlerdi, onlar ne verirlerse o kadar, ne zaman verirlerse o zaman...

Örneğin Medeni Kanun 1926 yılında çıkabilir, buna karşılık kadınlar meclise ancak 1935 yılında girebilirler, yani arada dokuz yıllık “küçük” bir fark bulunabilirdi, kim ağzını açacaktı?

Oysa, 12 Eylül’ün “toplumu ve özellikle gençliği dıngıllaştırma” zokasını dinciler yutmadılar, Tuna Kiremitçi’nin dediği gibi, okudular ve tartıştılar. Berikilerin “guruları” artık çişlerini tutamaz duruma düşerlerken, onlar zıpkın gibi genç aydınlar yetiştirdiler.

Şimdi, Afeş’in keçisinde şafak attı!

Korkuyorlar. Haklar ellerinden gidebilir.

Öyleyse mücadele edecekler.

Miting mi düzenlerler, yeni parti mi kurarlar, Deniz Baykal’ı mı devirirler, bazı akıllara seza ablaları gibi balıkçı takası kiralayıp Samsun limanına çıkartma yapmaya mı kalkarlar, bilmem artık.

“Bürokrasinin, halkın eğitim düzeyini yeterli gördüğü ölçüde ve dönemeçte gıdım gıdım verdiği haklar” için değil, çatır çatır, söke söke kendi öz çıkarlarını korumak için.

Yani demek istiyorum ki, CHP’nin “mahkeme kapılarında ağlama” yöntemiyle kurtaracağı mevzilere fazla güvenmesinler, meclis toplantı sayısı konusunda da sökmedi bu, cumhurbaşkanı seçimi konusunda da...

Umarım “sivil toplum örgütü” sanıp Ergenekon çetesine falan da gitmez şabalaklar!

(Akşam) Engin Ardıç
Alıntı ile Cevapla
Ramo kullanıcısına teşekkür edenler
ar_de_ (03-02-2008), buena vista (31-01-2008), hazan (01-02-2008), Master (01-02-2008), meraklı (01-02-2008), neron (01-02-2008), nomeames (01-02-2008)
  #197  
Eski 01-02-2008, 07:03
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Arrow AB mi Hadi canım sendenin yanina CHP yi de eklemiştim...

Alıntı:
Ramo´isimli üyeden Alıntı

, Deniz Baykal’ı mı devirirler, bilmem artık.

“Bürokrasinin, halkın eğitim düzeyini yeterli gördüğü ölçüde ve dönemeçte gıdım gıdım verdiği haklar” için değil, çatır çatır, söke söke kendi öz çıkarlarını korumak için.

Yani demek istiyorum ki, CHP’nin “mahkeme kapılarında ağlama” yöntemiyle kurtaracağı mevzilere fazla güvenmesinler, meclis toplantı sayısı konusunda da sökmedi bu, cumhurbaşkanı seçimi konusunda da...

Umarım “sivil toplum örgütü” sanıp Ergenekon çetesine falan da gitmez şabalaklar!

Özellikle Bu bölüm için 2. tşk
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
hazan (01-02-2008), meraklı (01-02-2008), Ramo (01-02-2008)
  #198  
Eski 06-02-2008, 15:18
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

MHP...


Başbakan, Samanyolu TV’de...

"Bunlar eli silahlı, devamlı kin, nefret, kan... Adeta bundan zevk alıyorlar. Bahçeli’yi dinliyorum, aman yarabbi, nasıl hareketler bunlar?"

Başbakan, Adana’da...

"İp atanları, ip atlayanları, benim milletim gayet iyi bilir."

Başbakan, Bolu’da...

"Kimileri gırtlaklarını yırtarak, ip atıyor. Yıkanıp temizlensinler, asıl bunların kirli çamaşırlarına ip lazım."

Başbakan, Adıyaman’da...

"Bu millet, sizin cemazüevvelinizi iyi bilir. CHP yavrusunu doğurmuş, MHP... Al birini, vur öbürüne."

Başbakan, Malatya’da...

"Bunlar, kendi işaretleriyle, çirkin tavırlar içerisinde, şehitlerimizin cenazelerini istismar eden takım..."

Başbakan, Kanal A’da...

"Bahçeli, dürüst değil... MHP’nin tutarsızlıklarla halkı aldatmaya çalışmasına üzülüyorum."

Başbakan, Ankara’da...

"Milliyetsiz milliyetçilik bitmiştir. CHP değirmenine su taşıyor MHP."

Başbakan, Bayburt’ta...

"Bu bağımsızlar parlamentoya girecek. Bir de MHP girerse, biz bunların kavgalarıyla mı uğraşacağız? İkisi de uç... Yüce Divan’a gitmesi gerekenlerden biri de Bahçeli."

Başbakan, Afyon’da...

"Bunlar DSP’nin değirmenine su taşıyordu. DSP’nin suyu bitti. Hortumculuk bunların döneminde zirve yaptı mı? Yaptı. Dürüstlük başka şey, haram-helal başka."

Başbakan, Sakarya’da...

"Önce saygıyı öğren... Senin düştüğün seviyeye düşmeyeceğiz. Aldığım eğitim, buna müsaade etmez... Yanına mafya kopuklarını toplamışsın, konuşuyorsun. Hem merak ediyorum... Bahçeli kaç ülkeye gitmiş? Kendisi uçma özürlü mü? Olur ya, uçaktan korkar, uçamaz!"

Başbakan, Söğüt Şenlikleri’nde...

"Kardeşi kardeşe düşürenler, tarihe kadavra gibi bakanlar, provokatörler, bu milletin ruhunu, idrakini bilemez."

Başbakan, NTV’de...

"Bahçeli’yi muhatap almıyorum!"

Başbakan, Kütahya’da...

"Bölücü örgütün başını sana hediye edecekler. Sen kalkıp, hapishaneyi, İmralı’yı döşeyeceksin... Yemezler! Dürüst olalım. Ne milliyetçisi yaaaa! CHP’ye yedek parça olmayın."

*

Taaa Orhun Yazıtları değil...

Daha dün söylendi bu laflar.

*

Ya bugün?

Göreceğiz...
Yılmaz Özdil

----------------------------------------------------
Minik yorum:Bozkurtlar,Akkurt olma yarışı içinde
Alıntı ile Cevapla
Ramo kullanıcısına teşekkür edenler
Master (06-02-2008), meraklı (07-02-2008)
  #199  
Eski 07-02-2008, 03:17
Gozlemci Gozlemci bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 73/737
61 Mesaj ına 268 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Igneyi kendine ....

Orgutlenmeden bu isler olmaz. Bu ulkede hangi tarikat en iyi orgute sahip? Ugur Mumcu'nun yazilarinda, Maltepe askeri lisesine sahte raporla ogrenci sokmaya calisanlar hangi tarikat idi? Oraya sokulmayan ogrenciler ve sonradan bazi ozel Fen liselerinde yetistirilenler simdi hangi mevkideler?

Aslinda pek hazzetmedigim Ulsever'in yazisi....

-------------------------------------------------------------------------

Türban karşıtları neden kaybediyorlar?


BU satırlar yazılırken Meclis Genel Kurulu "türban oylaması"nı yapmamıştı. Ancak, neticeyi şimdiden tahmin edebiliyorum.

Başı kapalı üniversiteye girmek bundan böyle serbest olacak. AKP süreci çok kötü yönetti ama yine de kazanacak. Sonradan Anayasa Mahkemesi aksine bir karar alsa dahi Pandora’nın kapağı açılıyor, geri dönülmez bir sürece giriliyor. Hatta daha önceleri de yazdığım gibi mücadelenin burada durulmayacağını, yerel seçimlere kadar alanını genişleterek devam edeceğini de söylemek mümkün.

Türban neden kazanacak? Çok basit ve kaba bir dille ifade edeyim:

Türbana karşı olanlar tembeller de ondan!

Evet, türbana karşıt olanlar da büyük oranda, karşı cephe gibi, ideolojik ve dışlayıcı, dolayısıyla "tek doğru"nun kendi tekellerinde olduğunu düşünüyorlar. Bu bakımdan birbirlerine çok benziyorlar. Ama, bir konuda çok farklılar.

Bir taraf çok çalışkan, diğer taraf ise çok tembel!

* * *

Israrla iddia ettiğim gibi AKP’nin ana motorunu Milli Görüş yönlendiriyor. Tabanda ve çok geniş bir alanda onlar var. Erdoğan, "Milli Görüş hırkasını çıkardım" dedi diye yok olmadılar ve artık büyük çapta Saadet Partisi’ne omuz vermedikleri için bu parti veremli hasta gibi erimeye devam ediyor, AKP her geçen gün büyüyor.

Ben Milli Görüş’ün ideolojisine katiyen katılmıyorum, onların dünyevi görüşlerini kendi liberal-demokrat görüşlerimle bağdaştıramıyorum.

Ama örgüt anlayışlarına ve çalışkanlıklarına büyük saygı duyuyorum.

Büyük şehirlerdeki taşra-semtlerde, ilçelerde, beldelerde, köy ve mahallelerde onlar varlar.

Hatta, sadece onlar var! Güneydoğu’da Hizbullah da var ama diğer tüm yerlerde sadece onlar var.

Marksistler, sosyal demokratlar, liberaller, laikçiler vb. taşrada, gecekondu semtlerinde, işçi mahallelerinde, köylerde hiç olmadılar, onlar uzaktan ahkám kesmeyi hep tercih ettiler.

Tersine Milli Görüş hep oradaydı, hatta başta Almanya olmak üzere Avrupa’da da Türk işçilerinin olduğu her yerde her zaman hazır bulundu.

Bulundukları yerlerde de katiyen kaba siyasi propaganda yapmadılar. Ekonomik itilmiş ile sosyolojik kakılmışın karı-koca olduğu fukara bölgelerde ezik insanlara onlar kol kanat gerdiler. Sağlık hizmeti verdiler, eğitim hizmeti verdiler, cenaze kaldırdılar, mevlit okuttular, dahası erzak ve kömür dağıttılar. Bunları yıllarca yaptılar, yapmaya devam ediyorlar. Hatta 2002’de AKP iktidar olana dek masrafları büyük çapta kendi ceplerinden karşıladılar. Şimdi de Fak-Fuk-Fonu’u ve AKP’li belediyeleri, ihtiyaç sahibi insanlar için kullanıyorlar.

Bunları yaparken de insanların zihinlerine 3 olguyu kazıdılar:

1) Devletten hiçbir hayır gelmez.

2) Diğer siyasi kuruluşlar sadece kendi ceplerine çalışırlar.

3) Müslüman adamın halini ancak gerçek Müslümanlar anlar.

Gerçekten de yaşanan pratik devletin bir türlü sosyal devlet olamadığını, diğer partilerin de ağızlarına dek yolsuzluğa bulaştığını gösteriyordu.

Onlar insanların kafasına yıllarca 2 hüküm yerleştirdiler:

Yolsuzluğun olduğu her yerde yoksulluk büyür!

Müslüman iktidar yolsuzluk yapmaz, yoksullukla mücadele eder.

Gerçek ne olursa olsun, ezik insanlar bizzat ayaklarına giden bu insanlara inanıyorlar.

* * *

Türbanın kazanmasına çok ama çok kızanlar, kendilerine şu soruyu sormak zorundalar:

Milli Görüş harıl harıl çalışırken biz ne yaptık?

Milli Görüş çok çalıştı, şimdi de AKP’den karşılığını istiyor ve alıyor!

Cuneyt Ulsever, Hurriyet'ten
Alıntı ile Cevapla
Gozlemci kullanıcısına teşekkür edenler
Master (07-02-2008), meraklı (07-02-2008), Ramo (07-02-2008)
  #200  
Eski 07-02-2008, 09:26
meraklı - ait Avatar
meraklı meraklı bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Bulunduğu Yer: Koşuyolu
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 287/1518
251 Mesaj ına 1077 Kere teşekkür edildi
Exclamation

Önceki gece NTV'de akademisyenlerle türbanı tartışıyorduk, ki internet adresimize bir mektup düştü.
Tahran'da yaşamış, "adının açıklanmasını istemeyen" bir diplomat eşi, İran'daki örtünme konusundaki deneyimini aktarıyor, Türk kadınlarını uyanık olmaya çağırıyordu. İsmi kontrol ettik; doğruydu.
Mektup, 1991-94 yılları arasında Türkiye'nin Tahran Büyükelçiliği'ni yapan Korkmaz Haktanır'ın eşi Handan Haktanır'dan geliyordu.Yayında isim vermeden, mektuptan bölümler okudum.
Yayından sonra da kendisine ulaşıp mektubun tamamına bu köşede yer vermek için iznini istedim.
İşte Handan Haktanır'ın "türban uyarısı":

"Ruj süreni sopaladılar"
"Tahran'da görev yapmış bir diplomatın eşi olarak, türban konusunda düşündüklerimi bir iki cümleyle ifade etmek isterim:
Tayin yerimiz olan Tahran'a uçağımız inerken 'hicab'ımı başıma geçirdiğimde kendimi şöyle teselli ediyordum:
'Nasıl olsa burası benim ülkem değil. Birkaç yıl dişimi sıkar katlanırım. Çok şükür ki biz Atatürk kızlarıyız ve böyle şeyler bizim başımıza gelmez.'
Tahran'daki görev süremiz boyunca (gayrimüslimler de dahil olmak üzere) 'hicab'sız dolaşan tek bir kadın görmedim. Bir yabancı diplomatın eşi, şapka takarak bu yasağı delmeyi denedi, ancak devrim polisleri kendisini derhal ikaz ettiler.
Bir başkasının eşi ruj sürdüğü için karakola alındı ve ellerine sopalarla vuruldu. Bu hanım bir keresinde 'Eğer Müslümanlık buysa, Hıristiyan olduğum için çok şanslıyım' demişti.

"Süreç 3 yılda tamamlandı"
"Tayinimizin ilk günlerinde İranlı hanım dostlarım bana sürekli olarak Türk kadınlarının dikkatli olmalarını ve erkeklerin bilinçaltındaki güvensizlik duygularından ve endişelerden kaynaklanan bu uygulamanın, sinsice ve adım adım geldiğini söylüyorlardı.
Bir gün okullarına gittiklerinde kapıda 'Bundan böyle hicabsız derslere giremeyeceklerine' dair bir kâğıt bulmuşlardı.
Dedikleri kadarıyla, sürecin tamamlanması üç yıl almıştı. Ondan sonra ise çok geç olmuştu.
İtiraz edenlerin sayısı giderek azalmış, sonuçta yıllar sonra bu ortam içine doğan kızlar için 'hicab'lı olmak son derece doğal ve yerine getirilmesi gereken bir şart olarak algılanmaya başlanmıştı.
Bu uyarıları ben o zaman masal dinler gibi dinlemiştim. Evet, ben de onlar gibi giyiniyordum, ama bu benim değil onların sorunuydu. Bizim ülkemizde böyle şeyler olmazdı.

"Rüyamda korkuyordum"
Ancak, bir süre sonra vestiyerden 'hicab'ımı alıp taktığımı, ancak sokağa çıktıktan sonra fark ettiğimin ayırdına vardım. 'Hicab', benim için de artık bir refleks haline gelmişti.
Öyle ki, bazen rüyalarımda bile kendimi başı açık olarak gördüğümde korkuyla uyanıyor 'Devrim polisleri geliyor, ben ise hicabımı takmamışım' diye paniğe kapılıyordum. İşte o zaman, 'hicab'ın aslında buzdağının görünen parçası olduğunu; asıl amacın, kadının ezilmesi, kontrol altına alınması ve korku altında yaşayan, ikinci sınıf insanlar olduklarına inandırılması olduğunu anladım.
O nedenle Türk kadınlarının çok dikkatli olması ve son derece masumane bir şekilde, özgürlük adı altında gelen bazı uygulamaların, ileride çok daha baskıcı bir rejimin ayak sesleri olabileceğini asla akıllarından çıkarmamaları gerekmektedir.
En içten saygılarımla..."



can.dundar@e-kolay.net

....: onlarda 3 sene imiş, ya bizde....???? Temel zaten vardı....
__________________
meraklı: üzerine vazife olmayanla ilgilenen.. Herşeye burnunu sokan..."merak ediniz, öğreniniz ki yeni ufuklarda başarı sizin olsun."
Alıntı ile Cevapla
meraklı kullanıcısına teşekkür edenler
buena vista (07-02-2008), janus (07-02-2008), Ramo (07-02-2008)
Cevapla


Konuyu Toplam 1 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş arama yap
Modları Göster

Yetkileriniz
Yeni konu açabilirsinizdeğil
Yanıt gönderebilirsiniz değil
Eklenti gönderebilirsiniz değil
Mesaj düzenleyebilirsiniz değil

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 19:34 .


Telif Hakları vBulletin v3.5.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Tercüme ve Tasarım : Arka & Bahce