Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Ser'den, Sera'dan. - Sayfa 9 - Arka BahÇe Forumu
Arka BahÇe Forumu  

Geri Dön   Arka BahÇe Forumu > Bahçıvanlar > Sera
Kullanıcı ismi
Şifreniz
Kayıt ol SSS Üye Listesi Takvim Arama Bugünkü Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Ser'den, Sera'dan.
Konudaki Cevap Sayısı
387
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
207706

Cevapla
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
  #81  
Eski 31-10-2006, 08:15
Emin - ait Avatar
Emin Emin bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Mar 2006
Bulunduğu Yer: Antalya
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 305/762
198 Mesaj ına 2281 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Muaviye’nin Ne Diyeceğini Beklerken

Soru cümlem ağzımdan kaçmıştı, pişman oldum. Allah benim belamı versin, o ne biçim bir soru! Adam duydu da duymazlıktan mı geldi?

Ne, ben konuşurken başını bana çevirdi, ne de bir tepki verdi. Düpedüz Hasan’ın yanında, ondan yana biriymiş gibi olmuştum. Suspus oldum, bekliyorum ne diyeceğini.

Ben Muaviye’nin ne diyeceğini beklerken, 12 Ekim 2006 tarihinde sağanak halinde bastıran yağmur suyunun, serayı aldığım kişinin üç yıllık olduğunu söylediği, ilk alındığı yerden bilgisayara kayıtlı fatura çıkışına göre tesadüfen öğrendiğim sera üstü naylonunun bu yıl dördüncü senesinde olduğunu ve desteğini yitirdiği delikten ziyade gediklerden içeri akarak açtı açacak karanfillerin yataklarına dolmuş olduğunu gördüm.

Daha ilk yağmurda bu hale gelen yerin bahara çıkması belki mümkün olurmuş ancak denilene göre kara leke ve diğer mantar hastalıklarından yakayı kurtulabilirlerse.

Ardından bastıran sıcaklarla birlikte tavada patlayan mısır gibi birer, ikişer hatta onar, yirmişer, derken yüzer, biner açtılar seyrine doyum olmamacasına, üstelik koku bile saçmaya başladılar. Sanki biz kristal vazolara, bakmasını bilen gözlere layığız der gibiydiler.

İlk olarak 17 Ekim 2006 tarihinde 740 adet, bir gün sonra 900, daha sonraki gün 3000 adet derken bugüne kadar 18.463 adet karanfil kesildi, ayıklandı, boylarına, açım biçimlerine göre ayarlandı, yirmişerli demetler halinde lastikle bağlandı, her bir demet şeffaf ambalajına dolandı.

Sonra içinde azıcık su bulunan battal boy plastik kovalara konularak emaneten soğuk odası bulunan kişilerin depolarına hayırlı kısmetleri çıkması umuduyla konuldu.

Bu coğrafyada karanfilli türküler çok ama sanırım karanfili sevenler şimdilerde pek azalmış ya da bilmediğim başka şeyler var, zaten neyi bilebildim ki!

Sadece bir müşteri çıktı ve dediği fiyattan da aldı.

Arife günü ölüler için yapılan mezarlık ziyaretine gelenlere satılmak üzere bir tacire 3100 adedini, 7 kuruştan satınca ve henüz bu satılanın parasını almamış olmama rağmen çok sevindim.

Bana teslim ettikleri her dal karanfil için fazla değil, sadece 3 kuruş alacak olan çalışanların şu sıralar morali benden düzgün, çünkü çiçekler satılmış satılmamış onları pek ırgalamıyor.

Ben hâlâ Muaviye’nin bana ne diyeceğini suspus olmuş bekliyorum.
Alıntı ile Cevapla
Emin kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (31-10-2006), dentist (01-11-2006), Ramo (31-10-2006), serdarkus (31-10-2006)
  #82  
Eski 31-10-2006, 21:01
alihoca alihoca bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 361/2464
166 Mesaj ına 2501 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Sevgili Emin;
Alıntı:
Emin´isimli üyeden Alıntı
Ardından bastıran sıcaklarla birlikte tavada patlayan mısır gibi birer, ikişer hatta onar, yirmişer, derken yüzer, biner açtılar seyrine doyum olmamacasına, üstelik koku bile saçmaya başladılar. Sanki biz kristal vazolara, bakmasını bilen gözlere layığız der gibiydiler.
Şu güzelim öyküyü bölüp karanfillerin halını soramamış ama meraktan çatlar vaziyette kaldıydık.

Sağ ol, seyrine doyum olmayan açışlarını öğrendik. Şu Bizans İlinin binbir çeşit ve güzellikte olup bir türlü kokmayan karanfilleri konusunda pek dertli yüreğimizi, seramızda binbir emekle ürettiğin karanfillerin kokuşu ile de sevindirdin.

Satılmış satılmamış konusunda, hayırlı müşterilere rastlaman ise en büyük duamız ve dileğimizdir.

Saygılarımla
Alıntı ile Cevapla
alihoca kullanıcısına teşekkür edenler
dentist (01-11-2006), Emin (31-10-2006)
  #83  
Eski 02-11-2006, 19:58
alihoca alihoca bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 361/2464
166 Mesaj ına 2501 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Güzel Dostlarım;

Sn. Sevgili Dent’imiz,

Alıntı:
dentist´isimli üyeden Alıntı
Sayın Emin;

Yukarıdada belirttiğim gibi 2. bir konu varki ...... 2 gün önce 6 yaşındaki kızımın gece uykusundan uyanıp yanıma gelip sorduğu soru ve bu yaşdaki kızım karşısındaki cevap acizliğimi anlatayım.

Baba dedi ağlamaklı ve uykulu bir sesle ben eğer yanlışlıkla ölürsem gittiğim yerde hani o sizin cennet dediğiniz yerde yaşam varmı.(Tam soru boyle idi.) Verdiğim cevap sonrası bana güvendiğindenmidir yoksa duymak istediklerini duymuş olmaktanmıdır veya uykuya yeni düştüğündenmidir bilmem başını koluma yaslayıp uyudu. Ama malesef ben uyuyamadım o soru sonrası . Beni uyutmayan ise ölüm gerçeği değildi ,kızımın bu yaşdaki düşüncesi ve rahatsızlığı idi.

Buyrun benim yerimde olunda cevaplayın lütfen.....

Saygılarımla.

Güzeller güzeli kızının kendisine yönelttiği ve yukarıda alıntıladığım soruyu Emin’imize hitaben sormuştu. Soruya karşılık, onun mışıl mışıl uyumasını sağlayan cevabı hakkında da, tek kelime ipucu dahi ipucu vermemiş sağ olsun.

Soru inadına kazık bir soru olduğu ve Allah Razı olsun Emin’imize sorduğu için aynen Siz Arka Bahçe sakinlerinin yaptığı gibi bende hiiç üstüme alınmaya kalkmadım.

Ama sorunun o gün bugün içimi kemirip durduğunu ve hatta kallavi bir cevap bulamasam da sorunun beni geçmiş zamanlara alıp götürdüğünü itiraf etmeliyim.

Bizim zamanımız da maazallah;

Uykulu bir sesle, Baba; ben eğer yanlışlıkla ölürsem gittiğim yerde hani o sizin cennet dediğiniz yerde yaşam var mı

Diye bir soru sormuş olsaydık.
Ve iyi saatine denk geldiğimiz babamızın da evet ya da var gibi tek kelimelik bir cevabına sevinmek zorundaydık.

Olmaz ya yine de her şeyi göze alıp ‘Peki, nasıl bir yaşam orada ne var, ne yok?’ gibisinden ikinci bir soruya ise alabileceğimiz en yumuşak cevap ‘Orası çok iyi bir yer. Hadi şimdi yat zıbar’ olurdu herhalde.

Biz yatıktan sonra da,

-Çocuğun kafasına böyle şeyleri neden sokuyorsun be kadın!

Zılgıtını yeme sırası da garip analara gelirdi.



Şimdilerde;
Soruya cevap veren ve nasıl daha güzel bir cevap verilebilirin araştırmasını yapan,
Sevgili Dent’imiz gibi babalara sahip zamane çocuklarının ne kadar şanslı olduklarını fark edince, içimi hafif hüzünle karışık bir sevinç kapladığını eklemeliyim.


Saygı ile
Alıntı ile Cevapla
alihoca kullanıcısına teşekkür edenler
dentist (03-11-2006), Emin (02-11-2006), Ramo (02-11-2006)
  #84  
Eski 02-11-2006, 21:20
dentist - ait Avatar
dentist dentist bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 1.058/2200
469 Mesaj ına 3880 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Alıntı:
alihoca´isimli üyeden Alıntı
Güzel Dostlarım;

Sn. Sevgili Dent’imiz,



Güzeller güzeli kızının kendisine yönelttiği ve yukarıda alıntıladığım soruyu Emin’imize hitaben sormuştu. Soruya karşılık, onun mışıl mışıl uyumasını sağlayan cevabı hakkında da, tek kelime ipucu dahi ipucu vermemiş sağ olsun.

Soru inadına kazık bir soru olduğu ve Allah Razı olsun Emin’imize sorduğu için aynen Siz Arka Bahçe sakinlerinin yaptığı gibi bende hiiç üstüme alınmaya kalkmadım.

Ama sorunun o gün bugün içimi kemirip durduğunu ve hatta kallavi bir cevap bulamasam da sorunun beni geçmiş zamanlara alıp götürdüğünü itiraf etmeliyim.

Bizim zamanımız da maazallah;

Uykulu bir sesle, Baba; ben eğer yanlışlıkla ölürsem gittiğim yerde hani o sizin cennet dediğiniz yerde yaşam var mı

Diye bir soru sormuş olsaydık.
Ve iyi saatine denk geldiğimiz babamızın da evet ya da var gibi tek kelimelik bir cevabına sevinmek zorundaydık.

Olmaz ya yine de her şeyi göze alıp ‘Peki, nasıl bir yaşam orada ne var, ne yok?’ gibisinden ikinci bir soruya ise alabileceğimiz en yumuşak cevap ‘Orası çok iyi bir yer. Hadi şimdi yat zıbar’ olurdu herhalde.

Biz yatıktan sonra da,

-Çocuğun kafasına böyle şeyleri neden sokuyorsun be kadın!

Zılgıtını yeme sırası da garip analara gelirdi.



Şimdilerde;
Soruya cevap veren ve nasıl daha güzel bir cevap verilebilirin araştırmasını yapan,
Sevgili Dent’imiz gibi babalara sahip zamane çocuklarının ne kadar şanslı olduklarını fark edince, içimi hafif hüzünle karışık bir sevinç kapladığını eklemeliyim.


Saygı ile

Temiz yürekli Alihocam;

Yazınız için teşekkürederim , bahsi geçen ve de topic sahibindende ince bir zılgıt yediğim yazıda anlatmak istediğim gerçektende iman veya din konusunu tartışmak değil yeni nesil çocuklarımızın karşısında zaman zaman düştüğümüz acizliği dile getirmekdi.

Yazınızdada bahsettiğiniz gibi ah o eski zamanlarla başlayan anılarımızdaki çocuklarmı daha şanslıydı şimdikilermi ya da soruyu çevirip şimdiki anne babalarmı çok anlayışlı eskidenmi......diye devam eden düşünceler hep kafama takılır durur.

Yine yazımı uzatıp sizleri şaşırtmak istemem sözün özü şu ki zaman gelip geçiyor ve zamanla beraber bir çok şey değişiyor ama değişen şeyler çocuklarımızı ve bizi iyimi etkiliyor kötümü etkiliyor karar veremiyorum.

Saygılarımla.....

Not: Sayın Emin sizi zevkle okumaya devam ediyoruz elinize sağlık diyecem ama kızmazsınız umarım
Alıntı ile Cevapla
dentist kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (03-11-2006), Emin (02-11-2006)
  #85  
Eski 03-11-2006, 23:37
Emin - ait Avatar
Emin Emin bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Mar 2006
Bulunduğu Yer: Antalya
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 305/762
198 Mesaj ına 2281 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Hem Serden Hem Seradan

Aşk olsun Sayın dentist, gerçekten aşk olsun! Sana da aşk olsun Ali Hocam!

Beni gıdıklayarak elinize ne geçiyor doğrusu merak ediyorum.

Derin konulara, yüzmeyi bilsem de dalmayı bilmeyen biri olarak çok heveslendiğimi söyleyemem, bu doğru. Lakin “zılgıt” nereden çıktı?

Ne incesini, ne kalınını değil yazmak, aklımın ucundan bile geçirmedim, haşa!

Sorduğunuz iki soruya da dilim döndüğünce, parmaklarım büküldüğünce açık yüreklilikle ve doyurucu olmayacağını bilerek yazımın başlığına da “Cevap sayılır mı, bilemem?” notunu koyarak yanıt verdim size ve aynı yazımın altına tekrar imzamı atarım.

Sayın dentist, siz, ne olur Ali Hocamın dolmuşuna gelmeyin. Birkaç sayfa geriye dönüp bakarsanız, gene bizi, birbirimize kırdırmaya çalışmıştı:

Alıntı:
alihoca´isimli üyeden Alıntı
Sn Sevgili Dent;
Bak, kurban olduğum herif, onca yeteneğine karşın, hiçte tongaya basmıyor.


Anladım niyetini ve sıyrıldım aradan. Hem dikkat ederseniz size şu sözleri de iletmeye çalışmıştım:

Alıntı:
Emin´isimli üyeden Alıntı
Sayın dentist’in yönlendirmesi çanak bile olsa, merak etmesin zamanını ve havasını bulursam, boynumun borcu olsun sordukları.

…elinize sağlık diyeceğim ama kızmazsınız umarım” notunuza not: Ben şimdiye kadar kendimden başka kime kızdım? Merak etmeyin kızmam, memnun olur, üstelik teşekkür ederim.

Ali Hoca bu, sağı solu belli mi olur?

Düşmüşüm kendi derdime, yazı mazı karaladığım yok, arıyor, “merak ettim” diyerek. Öyle konuşuyor ki, büyülenip buraya karanfilleri satıp satmadığım hakkında yazı yazmaya zorluyor!

Ben kimseye soruyor muyum, hangi hisseyi satıyorsunuz, yoksa bekletiyor musunuz, diye?

Bende yalan yok 10.580 adet karanfilim satılmadı, günlerdir depoda bekliyor, bir iki gün içinde satılmazsa en yakın komşu ineklerine veya keçilerine yem olacaklar. Tabii onlar da yerse.

Kestiğimiz diğer karanfiller ise başka birisinin deposunda bekliyor ve her gün yaklaşık 1000 adet karanfil kesmeye devam ediyoruz, umutla.

Ben hâlâ Müminlerin Emiri Muaviye’nin ağzından çıkacakları merakla bekliyorum.
Alıntı ile Cevapla
Emin kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (04-11-2006), dohol (04-11-2006), Ramo (04-11-2006), serdarkus (04-11-2006)
  #86  
Eski 06-11-2006, 03:29
Emin - ait Avatar
Emin Emin bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Mar 2006
Bulunduğu Yer: Antalya
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 305/762
198 Mesaj ına 2281 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Kim Bunlar?

Evet, daha önce dediğim gibi soru cümlem ağzımdan kaçmıştı, pişman olmuştum. O pişmanlıkla kendime lanetler okudum içimden.

İşte, suspus olmuş beklerken, yeniden yanlış bir şey söylememek için ağzımı açmıyordum ama yüreğim bana inat hem çarpıyor hem çırpınıyordu. Ne güzel yürüyoruz, neyi merak eder de sorarsın be Emin! Bırak ne düşünürse düşünsün, yorum yapmak sana mı kalmış.

İçimden yürüttüğüm kendimle hesaplaşmaya dalmış, atımın üzerinde biraz öne eğik ve yaylana yaylana giderken, Emirim kolunu bir cakayla ve hızla kaftanın arasından kaldırarak, Kufe sokaklarında toplaşan halkı gösterdi.

Ödüm koptu, kolu bana yönelik değildi, eli de boştu ama sanki avucunda tuttuğu zehirli bir hançeri böğrüme doğru fırlatmıştı. Atımın üzerinde eğik bedenimi geriye doğru hızla çektim, korkumdan.

- Kim bunlar?

Sorusunu öyle acayip söylemişti ki, ne diyeceğimi bilemedim. Kafası kendine yar değil, eserli midir, nedir?

Sanki kim olduklarını bilmiyormuş gibi, tövbe Yarabbi.

Bakışlarını yüzümden çekmiyor, ısrarla cevap bekliyordu.

Ne demeye bu bilinen soruyu bana sorduğunu anlamaya çalıştım kısa bir süreliğine. Korkum da geçmemişti. Hızla nasıl bir yanıt vereceğimi aklımdan geçirdim. Fazla gecikmeden onun hoşuna gidecek ve az önce kırdığım potu düzeltecek bir cümle kurmam gerekiyordu.

- Bunlar, senin bundan sonra bütün Müminlerin Emiri olduğuna biat etmiş, senin büyüklüğüne inanmış ve sana boyun eğmiş halktır, ya Emirim.
Alıntı ile Cevapla
Emin kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (06-11-2006), buena vista (06-11-2006), Ramo (06-11-2006)
  #87  
Eski 07-11-2006, 08:14
Emin - ait Avatar
Emin Emin bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Mar 2006
Bulunduğu Yer: Antalya
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 305/762
198 Mesaj ına 2281 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Fermanlara İnandırmak Gerek

Oh, rahatlamıştım. Sözlerimde yanlış anlamaya yol açacak hiçbir açık gedik bırakmamıştım ama Muaviye’de sözlerimin bir hoşnutluk yarattığına dair hiçbir emare görememiştim.

- Bu halk, Hasan’a da biat etmişti, ona da inanmıştı, dedi; imalı, buruk ve ne halkı ne de beni ciddiye almayan bir edayla.

Konuşmasını sürdürmesini bekledim, cevap vermekten sakınıyordum. Benim ses çıkarmadığımı görünce, açıklamayı kendisi getirdi.

- Sözlerin doğru olmasına doğrudur Ey Emin! Halk bu, inanır. Ama halka nereye kadar inanmak gerekir? Bunu yönetenlerin çok iyi hesap etmesi gerekir. Sadece halk değil, herkes gücün gölgesinde kaldığı sürece susar.

Lafı bana çarpmıştı, suskunluğumu korkaklık olarak anlamıştı demek. Nasıl cevap vereyim, gene sustum. Üzerime alınmadım, sözlerinin tamamını halka söylenmiş bir söz gibi yutkunarak dinledim.

- Fermanlar çok önemlidir, aklından çıkarma bunu Ey Kumandan! İster gökyüzü fermanı olsun, isterse yeryüzü, hiç fark etmez! Bu fermanlara halkı güzelce inandırmak gerek! Neyine inanacaklar bu fermanların bilir misin?

Ben cevap vermek için düşünürken, Allahtan o konuşmasını sürdürdü de rahatladım.
Alıntı ile Cevapla
Emin kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (07-11-2006), Ramo (07-11-2006), serdarkus (07-11-2006)
  #88  
Eski 07-11-2006, 23:09
Emin - ait Avatar
Emin Emin bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Mar 2006
Bulunduğu Yer: Antalya
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 305/762
198 Mesaj ına 2281 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Şeriatın Keseceği Parmağın Anestezisi

- Mutlak olduğuna! Kutsal olduğuna!

Bu ikisi sağlanabilirse, gerisi tereyağından kıl çekmekten daha kolaydır, ya kumandan!

Gün gelir birisi dik kafalık eder de başkaldırırsa, halk zanneder ki, fermanlara kafa tutuyordur o başkaldıran.

Halk ne düşünürse düşünsün, güçlü ve akıllı bir yönetici, o başkaldıranın gerçek niyetini, şapadanak anlar, çünkü kafa tutan fermanlara değil, fermanların arkasına sinmiş yöneticilere dikleşiyordur.

Heyhat! Başkaldırıcı, derdini anlatamadan, başını kaybeder!


Bir daha konuşmadı, Kufe sokaklarından çıkana dek.

Sözlerini düşündüm durdum Halifemizin.

Önümüzde Şam’a kadar daha epeyce yolumuz vardı. Hasan’ın durumu gözümün önünden gitmiyordu ama Halifemin söyledikleriyle de Hasan’ın durumunu örtüştüremiyordum.

Dilimin ucuna gelen sözleri de yutup durdum. Hasan’ın adının geçtiği bir cümleyi kurmamam gerekiyordu amma velâkin hem Hasan’ın, hem de babası Ali’nin fermanlara ne kadar saygılı olduğunu biliyordum.

Öyleyse neden onlar tereyağından kılı çekememişlerdi? İçimden konuşurken dilim şişmiş gene soracağımı sormuş bulunmuştum:

- Ya Müminlerin Halifesi, Hasan’ın fermanlara bağlılığını cümle âlem bilir, neden yenildi, niçin kaybetti?

Beklemiyordu herhalde, benden böyle bir sual! Atının dizginlerini aniden çekince ve ben de dizginlerimi çekmekte geç kalınca aynı hizaya geldik. Göz göze bakar olduk.

Beni küçümseyen bir bakışı vardı.
Alıntı ile Cevapla
Emin kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (08-11-2006), serdarkus (08-11-2006)
  #89  
Eski 08-11-2006, 23:54
Emin - ait Avatar
Emin Emin bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Mar 2006
Bulunduğu Yer: Antalya
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 305/762
198 Mesaj ına 2281 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Nitelikli İki Kılıç

- Sen ki! Sen ki ey Emin, en önde gelen kumandanımsın, severim seni ve güvenirim sana. Aç kulağını beni iyi dinle!

Her kim ki, halkı yönetmek için ortaya çıkmıştır, kılıç sayısına önem vermelidir ama akıl almaz nicelikte kılıca değil, sadece ve sadece nitelikli iki kılıca!

Bu lafımı sakın yabana atayım deme; nasibini, kıssadan hisseni al!

Halkı boş ver, onları geçtim, saltanatın ileri gelenleri için de bu böyledir. Dön bir arkana bak!

Başımı arkaya çevirmemle tekrar Halifeme çevirmem bir oldu çünkü konuşmasını sürdürüyordu.

- Binlerce asker şaşmaz bir disiplinle peşimizden geliyorlar. Neden başkalarının peşinden değil de, bizim ardımızdalar?

- …

- Kendini zorlamana gerek yok, ben söyleyeyim: çünkü bize değil gücümüze inanıyorlar, gücümüzden kısmetlerine düşecek payları toplamak için ardımıza düşmüşlerdir!

Hasan’ın ordusu neden dağıldı?

Hatta ona en çok desteği verenlerin önemli bir kısmı niçin başkaldırdılar Hasan’a?

Neden, şimdi Hasan’ın yanında değiller de bizim ardımızdalar?

Üstelik bunlar, aramıza çok önceden katılanlardan daha da inançlı görünüyorlar!

Şimdi bu kişilere dönek diyenler çıkacaktır ama bunlara vur desen vururlar, öl desen ölürler!

Öyle değil mi?

Vallaha haklısın ya Emirim” diyecektim, fırsat vermeden devam etti.

- Senin bu saflığına çok bozuluyorum ey Kumandan. Kalkıp bana Hasan’ın neden kaybettiğini soruyorsun safdil safdil!

Ruhum bozum havasına maruz kalmıştı ama bu havanın yüzüme, yüzümden de Halifeme yansımaması için yüz kaslarımı kontrol etmeye çalışıyordum sürekli.

Sesi her perdeden çıkıyordu, devam etti:
Alıntı ile Cevapla
Emin kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (09-11-2006)
  #90  
Eski 09-11-2006, 23:05
Emin - ait Avatar
Emin Emin bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Mar 2006
Bulunduğu Yer: Antalya
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 305/762
198 Mesaj ına 2281 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Zülfikar Kâr Etmez

- Bak kumandan! Hasan da babası gibi kaybetti! Çünkü iki kılıçları yoktu. Ucunun çatallı olması iki kılıç sayılmaz!

Hiçbir şey anlamamıştım, çatallı kılıç Zülfikar olmalıydı ama Resulullah Efendimiz: “Ali gibi yiğit, Zülfikar gibi kılıç bulunmaz” buyurmuştu!

Ne demek istemişti Halifem, anlamamıştım, daha doğrusu anladıklarım beni küfre, inkâra sokar diye endişeliydim.

- Devran dönüyor Ey Kumandan, değişiyor, dönüşüyor devran.

İnsanların yaşayacakları koca bir ömür var önlerinde.

Dünya tatlı, dünya malı tatlı, can hepsinden tatlı.

Ölene kadar nasıl yaşanacak, ne yenilecek, ne içilecek?

Düşündün mü bunları Ey Safdil Emin?

Elbette düşündüm, düşünmez olur muyum ama bu dediklerinle kılıcı niye karıştırıyorsun, esas demek istediğin nedir?” diye konuşacaktım ama susmayı tercih ettim. Aklımdan geçenleri mi okudu, yoksa kendi bildiğini mi, konuşmasını sürdürdü:

- Başa geçip “baş” olanların iki kılıcı olmalı! Bir kılıçlı kumandanların, ekâbirlerin güçleri yetmez insanları çekip, çevirmeye!

Bu kez “İyi ama senin de bir kılıcın var” düşüncesini içimden geçirirken birden ayıktım; bu adam aklımdan geçenleri seziyordu; nitekim öyle bir kükredi ki, ne yapacağımı bilemedim. Ben ne biçim bir kumandandım, korkağın tekiydim, tiksindim kendimden.

- Kılıcını ver bana!

- !

- Sana diyorum Hey Kumandan, kılıcını ver bana!

Gücü tükenmiş kollarıma bir miktar kan verdiği için solmuştu benzim. Titreyen elimle kılıcımı kınından çıkardım, kabzasından tutacak şekilde ters çevirip, ona uzattım.

Nice boyna inen bu kılıcım şimdi kendi başımı mı yaracaktı?
Alıntı ile Cevapla
Emin kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (10-11-2006), buena vista (11-11-2006), dentist (11-11-2006), neron (10-11-2006), Ramo (10-11-2006), serdarkus (10-11-2006)
Cevapla


Konuyu Toplam 1 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş arama yap
Modları Göster

Yetkileriniz
Yeni konu açabilirsinizdeğil
Yanıt gönderebilirsiniz değil
Eklenti gönderebilirsiniz değil
Mesaj düzenleyebilirsiniz değil

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 09:31 .


Telif Hakları vBulletin v3.5.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Tercüme ve Tasarım : Arka & Bahce