Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Ser'den, Sera'dan. - Sayfa 10 - Arka BahÇe Forumu
Arka BahÇe Forumu  

Geri Dön   Arka BahÇe Forumu > Bahçıvanlar > Sera
Kullanıcı ismi
Şifreniz
Kayıt ol SSS Üye Listesi Takvim Arama Bugünkü Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Ser'den, Sera'dan.
Konudaki Cevap Sayısı
387
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
207694

Cevapla
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
  #91  
Eski 15-11-2006, 08:01
Emin - ait Avatar
Emin Emin bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Mar 2006
Bulunduğu Yer: Antalya
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 305/762
198 Mesaj ına 2281 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Kılıç-Kalem, Öğretmen-Mum ve Çingene-Çiçek

Kendi rızamla olmasa bile kılıcımı verdim, olacakları kestirmeye çalışıyorum.

Atın üzerinde öylesine küçülmüşüm, öylesine ufalmışım, öylesine erimişim ki!

Fitiline kadar eriyen bir mum misali, etrafımda eriyerek topaklaşmış mum yığıntısının içindeyim ve Pertek Lisesinin “Okul Gazetesi” adlı duvardaki mavi renkli kadife tablonun içine iğnelenmiş bir kartondaki resme bakarken görüyorum kendimi de, o korkulu andan sıyrılıyorum bir süreliğine.

Resmi ben yapmışım, resim öğretmenim uygun bulmuş ve manşetten yayınlanmış!

Derslere giren öğretmenlerin de hoşuna gitmiş bu: eriyen ama aydınlatmaya devam eden mumun etrafına serpiştirilmiş “Öğretmen bir mum gibidir; erir ama aydınlatır” yazısı. Beni tebrik ediyorlar.

Nereden duymuşum acaba bu sözü, hatırlamıyorum.

Ben, Öğretmenler Gününü kutladığımızı da hatırlamıyorum.

Bir öğretmene hediye verdiğimi de hatırlamıyorum.

Yani, herkes kutluyordu da, ben kutlamıyordum; herkes armağan veriyordu da ben vermiyor değildim! Düşünüyorum da, sanki bu kutlamalar bizim zamanımızda yoktu, diyeceğim geliyor.

Hatta tam tersi olmuştu, şimdi nerelerdedir, ne yapar, sağ mıdır bilmediğim, hayattaysa kulakları çınlasın, Muğlalı matematik öğretmenimiz Alaeddin Uysal bize, yani tüm sınıfa külahta dondurma ısmarlamıştı. Ta okuldan çarşıya koşmuş, onun verdiği parayla dondurmaları almış, büyük bir dikkatle okula, dersliğe kadar koşarak ben getirmiştim.

Günü gelmeden “günleri” kutlamak gibi bir aceleciliğim yok, lakin geçen gün tarım ilaçları satan ve aynı zamanda gerbera, gül, krizantem serası olan yeni tanıdığım birinin yanında bilgi alışverişi için bulunurken, daha doğrusu karanfillerimdeki hastalıkların giderilmesi için yardım isterken, ona sık sık gelen telefon konuşmalarını da duyuyordum, ister istemez.

Bana açıklama yaparken: “İstanbul’dan Çingeneler arıyor. Öğretmenler Günü için çiçek istiyorlar. Sakın bunlardan para almadan çiçek miçek vermeyin.

Serden seradan bir şeyler anlatmaya çalışırken, seradaki gelişmeleri de kıymetli alihoca gibi merak edenler için bazı bilgiler vereyim:

29.376 dal karanfil kesmişiz bugüne değin. Cebine, eline, hesabına bir kuruş geçti mi diye soracak olursanız, “haram, it kanı olsun!” derim, memleketimin deyimiyle.

Bu acemi çiçek üreticiliğimin belirli aşamalarını ve kâr veya zarar durumunu sizlerle bu alanda, Fransızcası “reel” olan “Gerçek Ekonomi” adına gerçek olarak açıklayacağım, okuyanın ne işine yarayacaksa!

İki renk karanfil var serada, kırmızı ve alacalı. İşte bu özellikle kırmızı karanfillere Kırmızı Örümcek, ta fide zamanında dadandı ve biz bu hayvancığı karanfillerden uzaklaştıramadık. Bitkinin özsuyunu emdiği için çok büyük zararı oldu.

Zararına rağmen kestiğimiz karanfil dalları ihraç edilecek nitelikte bulunmadığı için ancak iç piyasaya satabileceğim söylendi. Satmasına satalım amma alan yok ki!

İhraç için seçilmiş karanfillerden (ki çoğunluğu alacalı) 12.340 tanesini Bulgaristan’a çiçek pazarlayan bir firmaya teslim ettim. Teslim ettiklerimin bir kısmı geçenlerde soğutma düzeneği bulunan bir tır içinde gümrükten çıktı.

Kaça satıldı, bana ne zaman ve ne kadar bir ödeme yapacaklar, bilgim yok. Utandığım ve kendime yediremediğim için ilgili firmaya bir şey de sormadım bugüne kadar.

Şu sıralar borç harç ilaç alıp, yeniden mücadeleye ağırlık vermiş durumdayım. Aralık ayının ikinci haftasında sonuç alıp, almadığımız belli olur.

Karanfil veya diğer çiçeklerini satanlar, nasıl satıyorlar onları kutlamak lazım.

Benim gibi şaşkın ve acemi kişiler için pazarlama işi bir çetin ceviz.

Bir tek karanfili 4 kuruştan, o da sırf bana yardım olsun diye almak isteyen büyük bir şirket var. Bana teslim ettikleri her dal için 3 kuruşu zaten çalışanlara veriyorum, gerisini siz düşünün artık.

Neyse, Öğretmenler Günü esasında “Çiçek Satıcıları Günü” imiş!

Eskiden de biliyordum ama şimdi derinden, derdin kökünden anlıyorum.

Sevgililer, anneler ve kadınlar günü de öyle.

Bu senenin başında Umut ile yazışırken, sevgililer günündeki alışveriş çılgınlığına isyan için “Kahrolsun sevgililer günü” diye lafımın bir yerine ekleme yapmıştım.

“Niye kahrolsun dedin ki? Çiçekçilik yapmak isteyen bir insandan en son bekleyeceğim laftır, bu.”

“Alışveriş manyaklığı, yüzünden demiştim.”

“Ha, tamam ama çiçekçilik yaparsan, sevgililer günü senin bayramın olacak.”

“Çiçek kültür işidir. Sadece o günlerde alınması o kadar önemli değil üretici için. Doğrudan tüketiciye satanların bayramı, desek daha iyi olur.”


Gibisinden yanıtlarla bugünümü tarif etmişim ama neye yarar!

Kıymetli öğretmenlerimizden benim bildiğim alihoca ve Ramo kendilerine verilecek her türlü çiçeğin renginde, dalında, kokusunda, duruşunda hangi çileli ve hileli durumların olduğunu bilsinler dedim.

Yeri gelmişken ve sözü bu kadar uzatmışken, Öğretmenler Gününde sadece erirken bile aydınlatan öğretmenlerimizin bu günlerini kutluyor, yaş durumlarına göre ellerinden/gözlerinden öpüyorum.

Kılıçtan daha keskin kaleme sahip olan öğretmenlerimiz, keşke aydınlatırken hiç erimeseler, öğrenciyi de, ailelerini de eritmeseler!
Alıntı ile Cevapla
Emin kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (15-11-2006), bikmisbroker (17-11-2006), dentist (15-11-2006), Ramo (15-11-2006), serdarkus (15-11-2006)
  #92  
Eski 15-11-2006, 21:49
alihoca alihoca bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 361/2464
166 Mesaj ına 2501 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Aliyi Sevmeyen Ölsün!

Güzel Adamım;

Adı üstünde aliyi öldüren, aliyi sevmeyen zındık soyuna kılıç mı verilir?

Amman diyeyim verme!

Diyecektim ki, böldüğümüz gibi konuyu sulandırır mıyız endişesi ile diyemedim gitti.

Neyse,
Nezih bir dille kaleme aldığın Öğretmenler Günü kutlaması için son yıllardaki öğretmenliği nedeni ile biraz mahcup bir öğretmen olarak teşekkürlerimi sunuyorum.

Her bi işin gönlünce güzel olsun İnşallah.
Selam ve saygı ile.
Alıntı ile Cevapla
alihoca kullanıcısına teşekkür edenler
bikmisbroker (17-11-2006), buena vista (16-11-2006), dentist (16-11-2006), Emin (15-11-2006), Ramo (16-11-2006)
  #93  
Eski 21-11-2006, 23:20
Emin - ait Avatar
Emin Emin bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Mar 2006
Bulunduğu Yer: Antalya
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 305/762
198 Mesaj ına 2281 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Verdikten Sonra…

Kendi irademle değil de, ne olduğunu anlamadan Emirime kendi ellerimle verdiğim kılıcımın yokluğunda erim erim erirken, ah vah ettim ama bazen insan bazı kıymetli şeyleri vermekte bir beis görmüyor.

Benden aldığı kılıcı avucunda tarttıktan ve iyice kavradıktan sonra gözleri kırmızı kırmızı parlayan Müminlerin Emiri:

-Hah işte böyle!

Dedi.

Benim kılıcımın ucunu aşağıya, yere doğru uzatırken, kendi kılıcını da kınından hışımla sıyırıp semaya kaldırdı. Havaya asılan bu kılıç bıngıldağıma inecek bir ay baltaya büründü o an.

-Beni iyi dinle Ey Emin! Bu, senin kılıcınla vuracaksın, keseceksin ağaç keser gibi, biçeceksin buğday biçer gibi! Elde ettiğin bütün ganimetleri dağıtacaksın. Ama hepsini değil! Beşte birini ayıracak, kalanını dağıtacaksın ki, bu kılıç göğe erişebilsin. Al şimdi kılıcını! Kılıcına sahip çık!

Oh, şükürler olsun. Anlayacağımı anlamıştım ve hayattaydım!

Kılıcımı kınına yerleştirirken nasıl rahatladığımı anlatamam.

Beş fersahlık bir yürüyüşün ardından hurmalıklarla uzayan bir bahçenin en gösterişli yerinde mola verdik.

Tozlar içinde zor seçilen, ucu bucağı görünmeyen kumandanı olduğum ordu da disiplinini bozmadan olduğu yere çökmüştü, yorgun develeriyle birlikte.

Bir ara kendimle hesaplaşırken gözüm iştahlı iştahlı geviş getiren çökmüş bir deveye takılı kalmış. Benim bu dalgın halim Müminlerin Emiri olan Muaviye’nin gözünden kaçmamış.

-Ne düşünüyorsun ey Osman oğlu Emin?

Sorusuyla silkindim, devenin dişleri sanki beni çiğnemeye başlamıştı.

Bugün dolu dolu geçen olaylar ve Emirimin anlattıkları dağıtmıştı beni; gene cevap vermekte zorlandım.

“Az önce anlattığınız ‘iki kılıcı’ düşünüyorum” desem olmayacaktı; çaresiz deveyi gösterdim gözümle.
Alıntı ile Cevapla
Emin kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (21-11-2006), Ramo (22-11-2006), serdarkus (22-11-2006)
  #94  
Eski 23-11-2006, 23:10
Emin - ait Avatar
Emin Emin bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Mar 2006
Bulunduğu Yer: Antalya
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 305/762
198 Mesaj ına 2281 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Deveye Bakmak

-Bismillahirrahmanirrahim; Efela yenzurune ilel'ibilli keyfe hulikat. (Esirgeyen ve bağışlayan Allah'ın adı ile; Deveye bakmıyorlar mı, nasıl yaratılmıştır!)

Ayetini ezberden okuyunca kendime çeki düzen verdim, toparlanmaya çalıştım.

Yıllarca Kuranı Kerimin yazmanlığını yapan Emirimin aklına bu ayet geldiğine göre bir hikmeti olacaktı.

- Develerden ibret alacağımız çok şey var, ey kumandanım!

Bugün bana verdiği fırsat eğitimi onu kesmemiş demek!

Allahtan az önceki ses tonu yoktu. Ama gevşemeyecek, ağzımdan onu sinirlendirecek hiçbir şey kaçırmayacaktım.

Uysal ve hikmete susamış bir öğrenci gibi yüzüne bakmakla yetindim.

- Sırtına yüklediğin yükle vurursun çöllere, saatlerce aç susuz yürütürsün.

Evet, bu kızgın çölde günlerce bir avuç dikenle açlığını bastırıp, susuz bırakırsın da gene sabreder, umut eder. Bu onun en önemli özelliğinden sadece birisidir.

Halk da öyledir, susuzluğa dayanamaz belki ama umudunu kolay kolay yitirmez, yüklediğin yüklere aldırmaz, söylenir gibi olsa da yine de sabreder develer gibi.

İkinci özelliği ise kinidir, kini!..

Halkın da, devenin de!

İşte bu kin, öfkeye dönüşmemesi için biz yönetenlerin çok ince hesap yapması gerek!

Kim olursa olsun, ister at, ister deve, isterse insan, fark etmez, gözünün önündekine, yanındakine, komşusuna yapılan haksızlığı, eziyeti, hakareti, aşağılamayı görür ama görmemezlikten, duyar ama duymazlıktan gelir.

Hele bu haksızlığı yapan iktidardakiler ise hiç umursamaz.

Susar!

Görünüşte sabreder sanırsın. Lakin sustukça sıranın ona geleceğini de bilir.

Nitekim keser döner, sap döner ve hesabının da döndüğü bir vakit sıra ona gelir.

Canı yanar, daha önce gördükleri de aklına düşer, kini keskinleşir öfkeye dönüşür.
Alıntı ile Cevapla
Emin kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (24-11-2006), dentist (24-11-2006), Ramo (25-11-2006), serdarkus (24-11-2006)
  #95  
Eski 26-11-2006, 23:21
Emin - ait Avatar
Emin Emin bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Mar 2006
Bulunduğu Yer: Antalya
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 305/762
198 Mesaj ına 2281 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Siftah

İyi bir şey yaptığımı sanmamakla birlikte Seradan da bir şeyler yazıyorum.

"Ne gerek var?" diye kendimle cebelleşsem de bir kere söz verdik.

Yazmayınca kıymetli alihoca merak ediyor, telefon açıyor, bir sürü parası gidiyor.

Hatta taa Kanada'dan bile merak edip, soruyorlar!

Güzel haberler de veremediğim için benim de canım sıkılıyor, okuyanın da zamanını çalmış oluyoruz.

Efendim, geldiğim noktanın özeti şudur:

1. Bugüne kadar 41.192 dal karanfil kesmişiz.

2. Satılanların olduğunu biliyorum ama satılması için verdiğim veya depolarına koyduğum karanfillerimi kaça sattılar, bana ne zaman ve ne kadar para verecekler hâlen daha bilmiyorum.

3. Öğretmenler Günü için seraya kadar gelen Konyalı birisine Konya'ya götürmek üzere 1200 adet karanfili aktiften (6 kuruştan) verdim ve 72 lira para aldım.

Bu aldığım ilk paraydı. İki gün sonra aynı kişi 600 adet daha istedi. 36 lira daha aldım. 40 lira verdi, bozuğum olmadığı için 4 lirasını veremedim.

Çiçeklerle birlikte battal boy kovalarım da gitti. Bunu sonradan fark ettim.

Kendi kendime hayıflanırken, Allahtan adam sağlammış, bir gençle boş kovalarımı göndermiş.

Getiren kişiye ben de kalan 4 liralarını vermeye hamle etmişken: "Abi, yarın benim oğlan okula gidecek, öğretmenlerine götürsün, sen o para yerine bana 4 demet karanfil ver" dedi. 4x20=80 adette öyle vermiş olduk.

Demek ki, peşin paraya 1880 adet karanfili 112 liraya satmışım.

Allah bereket versin.

Varsıl olmanın yolu böyle gıdım gıdım, adım adım mı atılır, yoksa bu gidişle...

Neyse... İlk elime değen bu paranın 10 lirasını beni yeteri kadar üzmüş olmalarına rağmen çalışanlara "adettendir" diyerek verdim.

Bakalım, bir yandan ilaçlama ve gübreleme ile önce nitelikli ürün elde etmek için yırtınıyoruz, diğer yandan umudumuzu öteleyerek günümüzü geçiriyoruz.

Düzelir herhalde.

Görüyorum; firmalara ait kamyonlar ve tırlar çiçek yüklenerek bir yerlere gidiyor ama duyduğum cümle şu: "Mal şişti depolarda, para etmiyor."
Alıntı ile Cevapla
Emin kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (27-11-2006), bikmisbroker (03-12-2006), buena vista (27-11-2006), Ramo (27-11-2006), serdarkus (27-11-2006)
  #96  
Eski 27-11-2006, 21:42
alihoca alihoca bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 361/2464
166 Mesaj ına 2501 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Ayaklar Baş Olunca

Efendim,

Diyalektik İdealizm’in fikir babası sayılabilecek olan Hegel’in fikirlerini idealizmden arındırarak geliştiren Karl Marx ve Friedrich Engels Diyalektik Materyalizm Felsefesini yaratmışlardır. Çok basite indirgeyerek ve kısaca söyleyecek olursam;

İşçi ve Emekçi Sınıflarının ezilip, binlerce yıldır süren burjuva kapitalist sömürü düzenine işçi emekçi iktidarı ile son verilebileceğini ve ezen ve ezilenin olmadığı sınıfsız bir topluma Ulaşılabileceğini deklere eden Manifestoyu yani Das Kapital’i yayınlamakla kalmayıp bu felsefenin savunusunu yapar ve yayarlar. Hatta tövbe estağfurullah, bunlar tüm Dünya’nın İşçi Sınıfı birleştirip mal, sermaye ve zenginlik düşmanlığı yapmaya kalkışırlar.

İşte tam da burada bizim Vilademir İliç Ulyanov devreye girer. Nerden 'bizim' oluyor deyip de hikayeyi uzattırmayın şimdi. Kısaca Lenin diye tanınan bu er kişi de gider Rus Çarlığında işçi, emekçi, köylü ve halk yığınlarını Çar’a ve oranın ağaları olan Boyarlara karşı düşmanca duygularla örgütler. O zamanlarda henüz Rusya sanayi devrimi aşamasını yaşayamadığı içinde işçi sınıfı dediğin şey de bi sınıfı dolduramadığı için, o da tutar çarıklı köylüden başlayarak, emekçileri kışkırtır.

Yani söylemek gibi olmasın ama aç sefil ne kadar baldırı çıplak varsa ayağa kaldırır Kutsal Çar Efendiyi yıkarlar. Gariplerimin masum çocuklarını bilem öldürürler ki, sonradan filmleri çekilip gösterildikçe masum bebeleri gören millet ağlamaktan bi hal olur. Hatta o boyarların mallarına bilem el koyarlar. İşte ondan sonra bunlara servet düşmanı Gomenes dedikleri rivayet olur.

Sözün özünü Lenin denen bu zat, bu yaptıkları ile de yetinmez. İşçi, köylü, ezilen, emekçi, sömürülen ne kadar aç sefil varsa, tutar onları iktidara getirir. Efendim, alın size iktidar der.

Üretim makinelerinin hepiciğinin tüm toplumun ortak mülkiyeti olduğu, artık değer sömürüsü yani kar hırsı ile çalışan, çalan, çırpan, hak yiyen özel teşebbüs hürriyetinin olmadığı, özel mal ve mülkiyetin olmadığı, lüks tüketimin hiç olmadığı, herkesin eşit ücret aldığı, tüm toplumun ücretsiz kullandığı, hiç ücretiz bir sağlık sisteminin olduğu, eğitimin işçi köylü herkese parasız pulsuz, temel bir hak olarak verildiği bir düzen, tepe tepe kullanın der.

İşte böyle dediği için de, bazılarının hayır dua ile kimilerinin de küfürle andıkları Lenin’in sağlığında; Çarın ve Boyarların zulmünden, açlıktan imanı gevreyen bu işçi köylü emekçiler eşit işi, sıcak kirasız evi, parasız doktoru, biletsiz pulsuz ulaşımı, her kese açık okulu bulunca, bi çalışır ki sormayın gitsin. Tabii memleketleri de tarım toplumundan sanayi-kent toplumuna atlar, eğitim, bilim, ulaşım ve günün en ileri teknolojisi ile uzaya bilem adam gönderecek kadar ilerler.

Sonra efendim çok değil elli yıl kadar sonra, partiye, meclise girebilen işçiler, mevki kazandıkça güç ve saygınlıkları artar. İşte aslı işçi olan bu yöneticiler yükseldikleri mevkinin güç ve saygınlığına çok fena alışırlar. Kaplumbağa misali çıktıkları kabuğu beğenmezler desek olur yani. İçtikleri yedikleri, giydikleri, bindikleri ve kullandıkları artık işçi ve emekçilerden tamamen farklılaşır.

İşçiye emekçiye düşman diye bellettikleri kapitalizmin tüm lüks nimetleri fakire yasak ama onlara doğal hakk oluverir. Hatta Kırım’da, Gürcistan’da yalılar, villalarda tatillerini ve eğlencelerini geçirmeye başlarlar.


Ve gün gelir öyle bir hale gelirler ki, artık işçi olduklarını tamamen unutmuş Çar’ların Boyarların yaşamlarından daha lüks içinde yaşamanın doğal hakları olduklarına kendileri bile inanmaya başlarlar.

Tabii ki aralarında çıkanların, bu yaşamlarını gören diğer baldırı çıplaklar da ‘hani bana, hani bana’ diyerek kıpraşmaya başlarlar. Bu kıpraşma öyle bir hale gelir ki, gün olur onları iktidar getiren Lenin’e;

—Senin nene gerekti de; biz işçi ve emekçileri iktidara getirdin bre zındık herif,

Diye hücum eyleyip, heykel ve mezar taşlarını kırıp yıktıkları halde hınçlarını bile alamadıkları söylenir.



Bunları okuyunca ‘iyi hoş da nerden çıktı bu Hocam’ dediğini duyar gibiyim. Bak anlatayım;

Alıntı:
Emin´isimli üyeden Alıntı
Hasan ve Celal adlı kavruk iki “Urfalı Çalışanıma”

Hani Sera’da çalışan Hasan ve Celal adlı kavruk diye tabir ettiğin iki ırgata,

Alıntı:
Emin´isimli üyeden Alıntı
Hasan Bey ve Celal Bey..

Burada görüldüğü gibi 'Bey Bey' diye yazdıkça bende; Eyvah, eyvah! Demeye başlamıştım. Hatta yazmakla kalmayıp bunlara Bey Bey diye hitap ettikçe dizlerimi dövmeye başladım desem de inan.

Üstüne de, Yabancı misyon şefleri gibin karşılanıp yengem tarafından şımartıldığım o güzel buluşmamız sırasında serada gördüğüm iki herifin hal ve tavırları bana hiçte ırgat gibi gelmeyince içimi iyice bir korku kapladı billahi. Yenice tanışmışız bir şey deyip çokbilmişlik de yapmayalım diye sustuk çaresiz. Ama Allah için, aklıma nereden takıldıysa boynuna kement atılıp yıkılan heykeller gelip durmaya başladı.

Neyse Efendim; Selam verelim, kolay gelsin diyelim diye içeriye bir girelim dedik. Güya patron yanımızda, el pençe divan, hoş beş karşılamaları değil mi? Nerde! Anlayacağınız şu fakir memur halimizle bi patron arkadaşımız olmuş bi havamızı atalım dedik ama nerde bizde o şans azizim. Sanki herifler patron olmuş desem Emin’im kızmaz İnşallah.

Alıntı:
Emin´isimli üyeden Alıntı
Yazmayınca kıymetli alihoca merak ediyor, telefon açıyor,
Hatta taa Kanada'dan bile merak edip, soruyorlar
!
Kendi cebinden iki ırgatın altına döşek, çek yat, halı, kilim, buzdolabı, televizyon alıp üstüne üstlük elektriği suyu da Emin’e yazdırırsan, cigarası tütünü, harçlığı hastalığı boynuma dersen;

Sonu benzemesin ve benzetmek gibi olmasın ama bu işçi ırgat kısmısının Vilademir İliç Ulyanov Lenin’e yaptıklarını bilen şu fakir hoca arayıp sormaz mı hiiç?

Amma velakin, arayıp sormamıza rağmen eğer sen;
Alıntı:
Emin´isimli üyeden Alıntı

Neyse... İlk elime değen bu paranın 10 lirasını beni yeteri kadar üzmüş olmalarına rağmen çalışanlara "adettendir" diyerek verdim
.
İşte bu kısımda ki, Üzmüş olmalarına lafını etmesen bunları yazmaya cesaret edebilir miydik, işte orası biraz meçhul…


Sağlıkla ve hooş kalın
Saygı ile
Alıntı ile Cevapla
alihoca kullanıcısına teşekkür edenler
bikmisbroker (03-12-2006), buena vista (27-11-2006), Emin (27-11-2006), Ramo (28-11-2006)
  #97  
Eski 30-11-2006, 06:42
Emin - ait Avatar
Emin Emin bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Mar 2006
Bulunduğu Yer: Antalya
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 305/762
198 Mesaj ına 2281 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Sallabaş Emin, Ne Dedik Demin?

Anlattıklarını canı gönülden dinlerken başımı sallayıp, tasdik edip, hak verip duruyordum.

Ben mi tahrik etmiştim, yoksa gene kendisi mi celallenmişti, anlamadım; bağırarak bana sormaya başladı.

- Hep başını sallarsın ey kumandan! De bakalım bana; sahibine kinlenen devenin öfkesini görünce ne yaparlar?

Ne güzel dalmış dinliyordum, şimdi soru sormanın zamanı mıydı, ben sana ne cevap versem; İmamsın, bildiğini okuyacaksın! Üstelik kendime söz vermiştim seni kızdıracak bir söz söylemeyecektim.

İçimden hızla geçen böyle düşünceleri bu kez yüzümdeki ifadeyle ona hissettirip, susmayı tercih etmiştim ki, kükredi:

- Evet, Osman oğlu Emin?
Söyle bana!
Böyle bir deveye neyi layık görürler?


- Vallaha pek emin değilim ya Emirim. Ama, herhalde kervanın en arkasına bağlarlar.

- Olur mu?
Her zaman kervanın sonunda bir deve bulunur.
Anladım, sen verilen rütbe ve makamlardan azat edilir, demek istiyorsun.
Yok, kumandan yok!


-Kervanın en önüne eşek bağlanır, dedim bu kez.

Yoksa en sonuna mı eşek bağlanırdı? Kafa mı kaldı bugün bende! Ne diyeceğimi şaşırdım iyice.

Bu akıl yürütmem karşısında beni küçümsediğinin bir nişanesi olarak yüzünü ekşitti ve belli ki sürdürecekti konuşmasını.
Alıntı ile Cevapla
Emin kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (30-11-2006), bikmisbroker (03-12-2006), buena vista (30-11-2006), Ramo (30-11-2006), serdarkus (30-11-2006)
  #98  
Eski 03-12-2006, 19:54
bikmisbroker - ait Avatar
bikmisbroker bikmisbroker bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kanada
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 590/835
107 Mesaj ına 2990 Kere teşekkür edildi
bikmisbroker - MSN üzerinden Mesaj gönder
Tanımlı Amman gozunu seveyim sen 1 ci madde de kal e mi??

Alıntı:
Emin´isimli üyeden Alıntı
..........
Efendim, geldiğim noktanın özeti şudur:

1. Bugüne kadar 41.192 dal karanfil kesmişiz.

Hocam,
Ne demisler? Akil vermek kadar KOLAY bir is yoktur.
Bu yazdiklarindan anladigim kadari ile "Nakit akisi" SIKINTISI icerisindesin.
Ve yine bildigim kadari ile Cicekcilik isinde "MEZAT" olayi var..
Mutlaka bilirsin bu mezat da "MAL satmayi?" ya da duymussundur en azindan?
Zannetmeki sana Antalyadaki Mezat'in yerini tarif edicem, ama sana daha farkli bir konudan bahsedecegim.
Sene 1992 ya da 1993 bir sekilde "Cicek malzemesi" satan SevkXX Cicekcilik XXX isimli firma sahibi ile ortak olduk.
Konunun detayindan burada bahsetmek istemiyorum, ancak ortak oldugumuz arkadas bir gun bana dediki;
Bu cicekciler 6 aylik dukkan kirasini ayarladimi Dukkan acarlar.
1. sene sonra EV alirlar,
2. ci sene sonunda HANIM'i degistirirler.
3. cu senede ise BATAR giderler. (kumar ve icki yuzunden)

Hani demek isterimki, Yine bulundugun sehirde, Karanfil uretimin yani sira, bir de "dukkan" acsan?? Nasil olur?
__________________
YATIRIM, sonu yanliş giden SPEKÜLASYONDUR
EGER, zamaninda spekülasyondan cikamazsaniz
MECBUREN yatirimci olursunuz..George SOROS
TEKNiGE iNANMA TEKNiKSiZ KALMA. Bikmisbroker
Alıntı ile Cevapla
bikmisbroker kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (04-12-2006), Emin (03-12-2006), Ramo (03-12-2006), serdarkus (04-12-2006)
  #99  
Eski 04-12-2006, 23:24
Emin - ait Avatar
Emin Emin bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Mar 2006
Bulunduğu Yer: Antalya
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 305/762
198 Mesaj ına 2281 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Uykunuz Gelebilir

Kıymetli Ali Hocam,

O kadar uzun ve derin yazınızın ucunu Hasan ve Celal Beylere bağlamış olman beni ve de yaşadıklarımı gereğinden fazla önemsediğini gösteriyor.

İnsan ne kadar ketum da olsa bir yerlerden sızıntı yapıyor.

Diz yamanır, boğaz yamanmaz.” (Atasözü)

Sızdırdığım için geri adım atacak, çark edecek değilim.

Beni gerçekten çok üzdüler ve maneviyatımı büzdüler.

36-37 santigrat dereceden de gelse "İnsanoğlu çiğ süt emmiş!"

Burada ne yaptıklarını, nasıl davranışlar sergilediklerini kaleme almaktan hicap duyarım. O yüzden susma ve yutkunma hakkımı kullanıyorum.

Ayrıca, Hocam da, birçoğunuz da çok iyi bilir bu atasözünü:

Dertli derdini anlatırken, dertsizin uykusu gelir.

Kimsenin uykusunu getirmeye de hakkım yok.

Ancak; elinin emeğini, gözünün nurunu, alnının terini layıkıyla ortaya koyan işçilerle ilgili senden biraz ayrık düşünsem de içinde bulunduğum durumun gözlüğüyle bakarsam eğer, sen haklı gibisin!

Özetle, şu sıralar “Merhametten maraz doğar” atasözünü test etme pahasına devam ediyoruz.

***

Gelelim Değerli Bıkmış Ustaya,

Ali Hocam kadar yazınızı uzun tutmamışsınız ama altı, yedi başlık iç içe girmiş.

Hangisinden başlayacağımı bilemedim okuyunca.

İçimde kabaran düşüncelerin soru başlıkları şunlardı:

1. Akıl vermek kolay mıdır?

2. Nakit nedir, akışkan mı, yapışkan mıdır, neye yarar, nakdin borçla araları nasıldır?

3. Çiçek Borsası çiçek gibi bir yer midir?

4. Altı aylık dükkân kirasını denkleştirmek sonraki ayları düzlüğe çıkarır mı?

5. Bir sene içinde ev alabilmek “çalmadan çalışarak” mümkün müdür?

6. Ev alırken avrat değiştirmek ile dere geçerken at değiştirmek arasında benzerlik var mıdır?

7. Çiçek olsun, sebze-meyve olsun, tahıl olsun; tarımla uğraşanlar doğaya karşı kumar oynarlar; bu kısmen doğru lakin bu alışkanlık içki eşliğindeki masalara da mı taşınır?

(Sorular kendi çapımdakilere göredir.)

Hepsi ağır konu be Usta!

Çoğu da Serdarkuş abimin altından kalkabileceği cinsten gibi geldi bana ama onun da zamanı yoktur.

İkinize de yazdıklarımın satır aralarını okuduğunuz için yürekten teşekkür etmekle birlikte, demek ki bundan sonra yazacaklarıma daha çok dikkat etmem gerektiğini hatırlattığınız için sevgilerimi sunuyorum.
Alıntı ile Cevapla
Emin kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (05-12-2006), serdarkus (05-12-2006)
  #100  
Eski 05-12-2006, 13:18
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Rahmetlik dedem,
fakiri doyurdunmu şeyi kalkar derdi.
Dedem haklı çıkacak ya! besle kargayı gözün oysun,örneği
Askere gidecek parayı bile dedemden alan biri,bir tarla an meselesinden dolayı.Dedem aleyhine şahitlik yapınca çok sövmüştü.
Günah diye bağıran ebemede.Haklı yere olursaa sevap sözcüğü hala kulaklarımda..
Alıntı ile Cevapla
Ramo kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (05-12-2006), Emin (05-12-2006)
Cevapla


Konuyu Toplam 1 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş arama yap
Modları Göster

Yetkileriniz
Yeni konu açabilirsinizdeğil
Yanıt gönderebilirsiniz değil
Eklenti gönderebilirsiniz değil
Mesaj düzenleyebilirsiniz değil

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 07:42 .


Telif Hakları vBulletin v3.5.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Tercüme ve Tasarım : Arka & Bahce