Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Arka BahÇe - Sayfa 33 - Arka BahÇe Forumu
Arka BahÇe Forumu  

Geri Dön   Arka BahÇe Forumu > Arka BahÇemiz > Arka BahÇe
Kullanıcı ismi
Şifreniz
Kayıt ol SSS Üye Listesi Takvim Arama Bugünkü Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Arka BahÇe
Konudaki Cevap Sayısı
14497
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
652342

Cevapla
 
Konu Seçenekleri Modları Göster
  #321  
Eski 25-11-2006, 22:29
Emin - ait Avatar
Emin Emin bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Mar 2006
Bulunduğu Yer: Antalya
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 305/762
198 Mesaj ına 2281 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Gözlerim Parladı

Düğünlere giden, votkanın iyisini yudumlayan ve zaman ayırıp, yiyip içtikleri elbette kendinin olmuş ancak gördüklerini anlatan Sayın AnnE’nin yazılarıyla tekrar burada buluşmak benim için sevinç kaynağıdır.

Hele hele, bu yılın sonuna doğru; onu buralardan, bilmeme nerelere götüren sorunu çözmek için gelecek olduğunu söylemesi de bambaşka güzel bir gelişme.

Umarım eli boş gelmez, yazılarıyla yüreğimize ılık bir şeyler vermesinin yanında, o böyük uşağ Asif’in zavotlarına getirdiği hangi yemişse, işte ondan da bir avuç getirir.
Alıntı ile Cevapla
Emin kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (25-11-2006), Ramo (25-11-2006)
  #322  
Eski 25-11-2006, 23:07
Emin - ait Avatar
Emin Emin bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Mar 2006
Bulunduğu Yer: Antalya
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 305/762
198 Mesaj ına 2281 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Höllüklükte Türkü

Yıl 1992 ya da 1993, Erzurum’daydım.

Mevsim kış ama zemheri.

Hoş, Erzurum’un çoğu kış ama o olayı yaşadığım an iyice kıştı. Her yer beyaz ve sopsoğuk.

Tam tarih aklımda değil ama:

Ya çığ düşmesi sonucu şehit olan…

Ya da benim algılayabildiğim kadarıyla Türkiye’nin Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgesinden başlayarak komşu devletlerden de birkaç yer alıp bir devlet kurmayı kafaya takmış ve bu uğurda elinden geleni ardına koymayan, her yol mubahtır anlayışı ile ölen, öldüren; örgütünün adını ise yaptıklarına baktığımda bir türlü havsalamın almadığı Partiya Karkerên Kurdistan koyan (Kürdistan İşçi Partisi) bu toprakların insanlarının bir Karakol basarak oradaki herkesin şehit edildiği haberlerinin ardından olsa gerek.

Hava alanının geniş bir yerine kurulan verzalit yemek masalarının üzerinde kan kırmızı bayrağa sarılmış tabutlar, dizi dizi; bir değil, beş değil, on değil...

Halk toplanmış; ileri gelenler (askerî ve mülki erkân) ve geride kalanlar (ben ve benim gibi adamlar) uğurlamaya gelmişler.

Tabuttakilerin ruhları, sarılı bayrağın beyazlığı içindeki yıldız ve ayın arasından sızıp gitmişti.

Eve dönerken hissizleşmiştim.

Uzunca bir süre, çöktüğüm koltukta tek yaptığım şey nefes almaktı.

Sonra, memleketim Pertek’te “Höllüklük” denilen tepede, 13-15 yaşlarındayken Keban Baraj Gölünü seyrederek söylediğim ama tam olarak anlayamadığım türkünün manasını, bu kez gözyaşlarımla yıkayarak söylemeye, böylece kendimi uyuşturmaya aynı zamanda da gözyaşlarımı o höllükte kurutmaya çalıştım.

İşte, o gün, bu gündür bu ağıt türkü, beni içimden cırmalar.

Eledim eledim.
Höllük eledim.
Aynalı beşikte, canan
Bebek beledim.
Büyüttüm besledim
Asker eyledim.
Gitti de gelemedi, canan
Buna ne çare.

O yüzden “alacağın olsun” dedim.
Alıntı ile Cevapla
Emin kullanıcısına teşekkür edenler
account (26-11-2006), alihoca (25-11-2006), bikmisbroker (26-11-2006), kasved (06-12-2006), Ramo (26-11-2006)
  #323  
Eski 26-11-2006, 13:33
bikmisbroker - ait Avatar
bikmisbroker bikmisbroker bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kanada
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 590/835
107 Mesaj ına 2990 Kere teşekkür edildi
bikmisbroker - MSN üzerinden Mesaj gönder
Tanımlı

Sevgili AnnE mizin gelmis oldugunu, yazdigi bu keyfli yazidan anlamis bulunuyorum.
O yazinin diger bir ozelligi ve Guzelligi ise En son bu topicde yazdigi karamsarlik dolu yazi ile uzaktan yakindan alakasi olmadigidir.
Henuz fiziki olarak karsilasma ve tanisma serefine ermedigim bu guzide arkadasimizin son yazisindaki KEYF'li ifadeler beni cok mutlu etmis olup, bulusup tanistigimiz iLK firsatta yasadiklarini, cankulagi ile dinleme firsatini bulacagima inaniyorum.
Kendisini 1 sise AZERi SARABI ile karsiliyor ve diyorumki "Hosgeldin sevgili AnnE.. "

__________________
YATIRIM, sonu yanliş giden SPEKÜLASYONDUR
EGER, zamaninda spekülasyondan cikamazsaniz
MECBUREN yatirimci olursunuz..George SOROS
TEKNiGE iNANMA TEKNiKSiZ KALMA. Bikmisbroker
Alıntı ile Cevapla
bikmisbroker kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (27-11-2006), Ramo (26-11-2006)
  #324  
Eski 30-11-2006, 07:26
Süvari - ait Avatar
Süvari Süvari bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: İstanbul
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 685/2402
454 Mesaj ına 1691 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Papaya ömründe, bir günde bu kadar küfür edilmişmidir?

Cevap mı. Bugün belli olur. Ziyaret bugünde sürecek.

Akşam 18:50 vapuruna bineyim diye çıktım. Zaten kapımın önünde yüzlerce araç vardı ancak motor sesleri gelmiyordu. Yine alışmışım gürültüye artık duymuyorum diye düşündüm.
Oysa stop etmişlerdi hepsi. Boşuna yakmamak için benzin mazot yada lpg papaya küfür ederken.

Ne şanslıyım vapura yürüyeceğim ve eve gideceğim diye düşünerek geçtim vilayeti. Sirkeci mahşeri andırıyordu. Genelde o saatte yukarı doğru çıkan olmazken bugün hem yukarı hem aşağı hem sağa hem sola giden insanlar vardı. İnsanlar derken küçümsemeyin mahşer dedim. Baktım tranvay durağı ağlıyor insan fazlalığından. Gar yine karmaşık. Banane deyip yürümeyi sürdürürken o ne?... Sahil yolu Ankara caddesi kavşağı kapalı. Yanlış anlamayın yaya trafiğine kapalı. Üst geçitte sadece 5-6 polis merdivenleri çevik kuvvet tutmuş. Cadde boydan boya barikat ile kapanmış. İnsanlar mı? Bıraktım onları beklerlerken barikat önünde sanki gösteri yürüyüşü kanunsuz yürüme yapıyorlarmış gibi bekletilen insanları. Girdim Sirkecinin ara sokaklarına. Bankamatik işlemleri vs. hallettim. Bir arkadaşa uğradım yine orda. Belki vakit geçiririm Papa geçene kadar. Sanırım yarım saat sonra tekrar beraber yürüdük vapura binmek için geçmek zorunda olduğumuz caddenin ortasına. İnsanlar halen bekliyorlardı.

Stad dağılıyorvari bir güruh birden hareketlendi. İlerliyordu insanlar. Arkadaşa döndüm. Biz insanoğlu neden bu kadar korkağız. Bu kalabalık silahla bile durdurulamazki. Neden beklemeye mecbur ediliyor. Sadece evine gitmek isteyen bu bölgenin sahipleri.
Kalabalık içinden robokoplar coplar kalkanlar da ters istikamete doğru dağılmaya başladı. Yani adeta biraz önceki soruma karşılık veriyordu.
Beni ise tatmin etmese de bu cevap yüzbinler için yeterliymiş.

Trafikteki vatandaşın ne yaptığını ne zaman gidebildiğini evine hiç bilmiyorum. Dedim ya ben şanslılardanım soğuk boğaz suyunu kullanıyorum.

Peki bu eziyetmiydi.
Tabiki hayır.
Bu sadece alıştırma idi.
Eziyet bugünmüş. Ayasofya hazır ol Papa geliyor.
Alıntı ile Cevapla
Süvari kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (30-11-2006), dentist (05-12-2006), Ramo (06-12-2006)
  #325  
Eski 06-12-2006, 09:11
alihoca alihoca bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 361/2464
166 Mesaj ına 2501 Kere teşekkür edildi
Tanımlı İşte Öyle Bir Şey...

Hani,
Sevdiğin, yüreğinin en sıcak köşelerine aldığın her kişiye bi dert musallat olur ya.

Hani,
Tesadüf falan deyip dururken, bunun tüm sevdiklerine tebelleş olduğunu keşfedersin ya.

Hani,
Arada bir, şakayla karışık söylediğin o, acaba uğursuzluk ben de mi, düşüncesi kafana sık sık takılmaya başlar ya.

Hani,
Lanetini sevdiklerine bulaştırmaktan korkan cüzzamlı gibi köşe bucak kaçmak istersin ya.

İşte öyle bir şey...
Alıntı ile Cevapla
alihoca kullanıcısına teşekkür edenler
buena vista (06-12-2006), dentist (06-12-2006), Ramo (06-12-2006), Süvari (06-12-2006), TheSecret (06-12-2006)
  #326  
Eski 12-12-2006, 18:13
Emin - ait Avatar
Emin Emin bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Mar 2006
Bulunduğu Yer: Antalya
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 305/762
198 Mesaj ına 2281 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Sisli

Hocamın bu düşündüren yazısını okudum.

Düşündüm.

Tekrar okudum.

Bu kez daha çok düşündüm.

'Yakında ne demek istediğini anlarım' tavrıyla beklemeye başladım.

Araya birkaç meşgale girince, bu bekleme sürem uzadı.

Bugün gene okudum ve kendisini üç kez aradım.

Üçüncü arayışımda açtı ve telefon masrafım az olsun diye hemencecik telefonu yüzüme kapar gibi yapıp, kendisi aradı.

Ben 'kötü bir şeyler oldu herhalde' diye merakımı giderecek sorular sordumsa da anladığım kadarıyla hocamın kafasındaki hava, önce az bulutlu, daha sonra parçalı bulutlu, sonunda da gök gürültülü sağanak haline dönüşmüş ve o bulutlu ve şimşekli kafayla yukarıdaki yazıyı yazmış.

Gene anlamadım ya, neyse!
Alıntı ile Cevapla
Emin kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (12-12-2006), dohol (13-12-2006), Süvari (13-12-2006)
  #327  
Eski 12-12-2006, 20:05
alihoca alihoca bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 361/2464
166 Mesaj ına 2501 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Güzel İnsan;

Kayda değer bir nedeni bile yok desem yeridir. Bazı zamanlarda kafama takılıp yüreğime çöreklenen ruh halini, sisli bulutlu bir anımda içimden geçtiği gibi paylaşıverdim. İnce eleyip sık dokumadan, anlık bir duyguyu üzerinde buğusu tüterken yazmış bulundum anlayacağın.

Birazı yaşlanmaktan kökenli duyma arazım, azıcıkta iş dönüşü İstanbul gürültüsünden kaynaklanan telefona cevap veremeyişimi ise mazur gör lütfen.


Sağlıcakla ve mutlulukla kalman dileği ile
Alıntı ile Cevapla
alihoca kullanıcısına teşekkür edenler
dohol (13-12-2006)
  #328  
Eski 13-12-2006, 11:35
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5527 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Qırqovul

redpage2_24.jpg
Şekildeki hayvan dünyada 244 tane imiş.Artık 243 tane kaldı.Nedenini sormayın vicdanım sızlıyor.

Bilmem sayısını bilmediğim şeyleri yemesem mi ?


mühim not : Babo'nun şişesi bizim buralardan deel, Avurtralya'dan dır ve onunla ilgili yazılabilecek herşeyin fazlası ekşi sözlükte yer almaktadır ki , okunması tavsiye olunmaz.

Konu AnnE tarafından (13-12-2006 Saat 11:41 ) de değiştirilmiştir.. Sebep: babonun şüşesü
Alıntı ile Cevapla
AnnE kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (13-12-2006), buena vista (16-12-2006), Ceenk (14-12-2006), dohol (13-12-2006), Ramo (13-12-2006)
  #329  
Eski 13-12-2006, 13:06
account account bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Mar 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 144/5159
85 Mesaj ına 596 Kere teşekkür edildi
Tanımlı oz basına toy

KAZAN KAZAN ET ASTIM AY SUGANIN COKMU
OZ BASINA TOY YASAP AY TUVGANIN COKMU
KARARIP KELGEN BIR BULUT AY CAVMAY DA KETMEZ
CAVSI DEGEN İMANSIZ AY ALMAY DA KETMEZ
PESLEGEN EKTİM KORAGA AY KOKLAMAGA
OZUM KADAM SAVBOLSUN AY COKLAMAGA
__________________
Buyuk ve onemli kararlar kisiseldir.
Alıntı ile Cevapla
account kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (13-12-2006), dohol (13-12-2006)
  #330  
Eski 15-12-2006, 21:08
alihoca alihoca bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 361/2464
166 Mesaj ına 2501 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Kader ile Kısmet

Kül, kil ile yunup yıkanan, keçe üstünde oturan gençler, bir eli yağ bir eli bal sefasında flört ilişkiler yaşardı. Desem, inandırıcı olamayacağı için kaldığımız yerden devam edelim. Bin bir türlü eza, cefa ile yetişip serpilen genç kızlarımıza çarşıya pazara çıktıklarında kahvehane önlerinden geçmemeleri önemle hatırlatılırdı. Mecburiyetten veya inatla geçecek olanlar da özellikle giyim, kuşam, davranış yönünden uyarılırdı. Kılık, kıyafet ve davranışlarına gerekli özeni göstermeyen kızlarımıza pekiyi gözle bakılmazdı. Önüne bak, ağzı açık sağa sola bakma, oranı buranı sallamadan düzgün yürü, vara yoğa sırıtıp gülme herkes kendine anlar sonra, uyarılarını ailemizin adına kara çalma, ihtarı takip ederdi.

Ortam ve koşullar erkekler için de çok iyi değilse de kızlara göre birazcık avantajları vardı denilebilir. Oysa kızların hayırlı bir eş bulabilmesi, nerede ise nasip denen tesadüflere bağlıdır. Nişan ve düğünler insan içine çıktıkları, az da olsa kendini beğendirebilecekleri ortamlardı. Gelinin akrabalarından veya damadın sağdıçlarından beğendikleri birinin, hafif göz süzüp, manidar bir gülüşle gönlünü çelebilirlerse kendilerini kısmetli sayarlardı. Oyun oynarken de ‘dansöz gibi kıvırtma, hafif meşrep demesinler sonra’ tembihi daha evden çıkmadan verildiği için gönlünce eğlenirlerdi demek zordur. Söz dinlemeyenleri ise akşam eve gelen babadan yiyeceğe zılgıta razı olanlar olarak adlandırabiliriz.

Her ne kadar nasip ve tesadüf desek de, bunun istisnası diyebileceğim bir durumu, hakkını teslim etmek adına açıklayalım. Bazı kız anaları vardı ki, onları tanımlarken sadece becerikli sıfatı yeterli değildir. Yeterli olmadığı gibi kul hakkı yemiş oluruz diye korkarım. Bu analar evin babasının sert ve gaddarlığına rağmen gemisini yürütmeyi hep becerirlerdi. Gemisini yürütmek derken kızına hayırlı bir nasip bulmaktan bahsediyorum. Bu mukaddes anaların vakıf olduğu pazarlama teknikleri ve ince diplomasi örneklerine bugünkü diplomatların sahip olduğunu söylemek, inanın ki zordur.

Allahın bi gram dahi yetenek vermediği kızını, bin bir ince taktiklerle eve davet ettiği oğlan anasına öyle bir sunarlardı ki, görmeyin gitsin. Kimse yokken ‘yere batasıca hımbıl’ dediği kızını, kendi elleri ile yaptığı yemekleri; Bak teyzesi, kızım Sen geleceksin diye ne yemekler yaptı, diyerek tanıtırlardı. Hatta benim elimi hiç sürdürmeden, sevdiğin su böreğini kendi elleri ile açtı. Bak inanmazsınız, yanmasın diye hafif küllü ateşte yavaş yavaş pişirdi ki, ağzına alınca erisin, şöyle boğazınızdan yağ gibi kaysın, diyerek tasvir ederlerdi. Bu ve benzeri nice tasvir ile kızın olmayan meziyetleri takdim edilirdi. Peşinden de ‘hele tatlı, en iyisi ne yaptığını söylemeyeyim de teyzesine sürpriz olsun’ bağlaması ile anaları mest ederlerdi.

Giyinip kuşandırdığı kızını oğlanın geçtiği yerlerden geçirmeler mi, dersin. Tanışıklık sağlayabilmek için şehrin öte bucağındaki tanımadığı eve bir yolunu olup misafir gitmeler mi, dersin. Komşular kızım diye söylemiyorum ama sağ olsun evde elimi işe değdirmez. ‘Elimi sıcak sudan soğuk suya sokturmuyor’ desem inanın. Burada, hayırlı bir kısmet çıkarda evlenir giderse, ne yaparım ben diye düşünmüyorum desem yalan olur, demeyi ihmal ettikleri görülmüş şey değildir. Amaca vasıl oluncaya kadar, bu ve benzer methiyelerin ardı arkası kesilmez. Ayrıca; münasip bir hediye ile kandırdıkları demeyeyim de, hayır dua alır sevap kazanırsın diye ikna ettikleri, aracı teyzeleri yedek kuvvetler olarak sahaya sürmüşlerdir bile.

Bunlar olurken çarşıda ‘Ben falanca gibi kızımı elin oğluna elimle götürüp zorla yapıştırmam’ diye övünen babanın genellikle ruhu duymaz. Eh, kaza bela duruma vakıf olabilen babaya, durum usulünce anlatılırdı. Buradaki usulünce kısmı ise haliyle ince bir diplomasi ve yumuşak bi politika ile durum izah edilir, anlamındadır. Hala anmaz ise; Herif heriiiif, beri bak hele, Sen çarşıda sokakta övünüp şişinecen diye, eyi nasiplerin her birini uçurduk getti. Bu kız yarın sarhoşa ayyaşa düşer ya da bi zibidiye kaçar perişan olursa, işte asıl o zaman sadece çarşıdakilerin değil, tüm alemin yüzüne bakamaz olursun. Gibisinden onca vehim ile uyandırılan baba, eyvah kızım evde kalacak korkusuna tutularak, ertesi gün damat adayının babası ile tanışmanın yollarını aramaya başlatılırdı.

Bu becerikli analar allem kullem edip kızı oğlana (yamadıktan sonra, desek husumet çekeceği için) kızı everdikten sonra kenara çekilivermezlerdi. Genellikle oğlanın anası, kızın yetenekleri daha doğrusu yeteneksizliği konusunda ilk uyanan olacağı için, planın ikinci aşaması hiç gecikmeden uygulamaya konurdu. Ki bu kısımda kızına verdikleri; hafif eda, biraz naz, az oynaklık, çok tatlı dil taktikleri ile oğlanın fethini sağlama safhasına geçilirdir. Rahmetli Fatihi kıskandıracak cinsten ince tekniklerle oğlanın fethi mutlaka sağlanırdı. Bundan sonra oğlanı anasından danasından(Siz, ailesi yedi ceddi olarak anlayın) soğutmak kısmı gelirdi. Ki zorluk ve uzmanlık gerektiren bu son aşamayı başka zamanlarda incelemek üzere ertelemekte yarar var.

Konumuza dönecek olursak, bu zor koşullarda dahi gizli saklı köşelerde ve daracık zamanlarda anlaşıverip birbirine âşık olabilenlerde eksik değildi. Hepi topu bir iki defa görüşme sonrasında, kara sevdaya yakalanmayı nasıl başardıklarını, o gün bugün hala anlayıp, çözemediğimi, itiraf etmeliyim. Sevdiğine varamadığı için canına kıyanlara, yöresine göre ağıtından uzun havasına kadar türküler yakılırdı. Kendileri mutluluğa kavuşamasa da, mezarları başındaki ağaçlara bağlanılan çaputlar ile yeni sevdalıların umut ve dilek kapısı olurlardı.

Az da olsa, arada bir de olsa, aileleri rıza göstermediği halde birbirlerine kaçabilenlerin durumuna bir göz atalım. Birkaç basma ve pazen elbise, bir iki al yazma ile doldurdukları bohçaları ile gecenin ıssızlığında sevdiğine kaçarlardı. Ana, baba, akraba zulmünden, yöresinden, töresinden iz bırakmadan kaçabilenler, yeni yetme sevdalı gençler tarafından örnek alınırdı. Kaçan garipler başlarını sokacakları, yeri hasır serili, kenarı sazdan doldurulan yastık dizili, iki göz oda bulurlarsa talihlerine dua ederlerdi. Daha kaçarken yokluğa razı olduklarından, ne iş bulursa giren sevdiğine de az getirdin, yok kazancın denmezdi hiç.

Bin yılın başında anasının babasının rızasını alıp evlenebilenlerin yaşamı kaçanlara nazaran daha bi rahat koşullarda sürerdi. Ama o günün yokluğunda, bulgur bulamaç, soğan ekmek yemeye razı olarak nasıl mutlu olabildiklerini, böyle bir yaşam için nasıl şükrettiklerini, bugünün bolluğundan şikâyetçi gençlerin anlaması zor olsa gerektir. Diğer taraftan sevip evlendirilen gençlerin, artık birbirlerinden şikâyet, acınma ve ağlama diye bir hakları kalmamış oluyordu. Bunun yanına bir de, çocukluğundan itibaren ‘donunun çıktığı yerde canın çıkacak’ dayatmasının tek ön koşul olarak sürüldüğü düşündüğümüzde katlanılanları hesap edin artık.

Efendim, sevdiğine kaçanı, yavuklusuna kavuşanı, yârine kavuşamayıp canına kıyanı az biraz anlatmaya çalıştık. Son olarak sevdiğine verilmediği için canına kıyamayanlara da birazcık değinelim. Ailesinin rıza gösterdiği biri ile evlendirildiğinde, boynunu büküp çeker giderdi, kaderim kısmetim böyleymiş diye. İsyan etmeyi bilmeden, aza kanaat, çoğa tasarruf ve gıdım gıdım biriktirerek yaşarken, kocasına karılık, çocuklarına analık görevlerini de eksiksiz yerine getirirdi. Ama belini büküp eline baston veren zorluklar da, yüzünü kırıştırıp güzelliğini alıp giden yıllar da, yüreğinde ilk günün sıcaklığında sakladığı sevdayı ona unutturmayı bir türlü başaramazdı.

Saklı karaltılar ve sayılı dakikalarda, bir el ele tutuşma ile yüreği yanıverip al yazma verdiğini sorduğunda, şaşıracaktır beyaz atı ile yakışıklı bir prens hikâyesi bekleyenler.



Saygılarımla
Alıntı ile Cevapla
alihoca kullanıcısına teşekkür edenler
account (16-12-2006), AnnE (16-12-2006), buena vista (16-12-2006), dentist (15-12-2006), Emin (15-12-2006), kasved (16-12-2006), korhan (25-12-2006), R.W (24-12-2006), Ramo (24-12-2006), TheSecret (17-12-2006)
Cevapla


Konuyu Toplam 1 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Konu Seçenekleri
Modları Göster

Yetkileriniz
Yeni konu açabilirsinizdeğil
Yanıt gönderebilirsiniz değil
Eklenti gönderebilirsiniz değil
Mesaj düzenleyebilirsiniz değil

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Açık
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 11:39 .


Telif Hakları vBulletin v3.5.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Tercüme ve Tasarım : Arka & Bahce