Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Medya Yorumları - Sayfa 25 - Arka BahÇe Forumu
Arka BahÇe Forumu  

Geri Dön   Arka BahÇe Forumu > Nadas Alanı > Dünya Hali > iç-dış politika
Kullanıcı ismi
Şifreniz
Kayıt ol SSS Üye Listesi Takvim Arama Bugünkü Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Medya Yorumları
Konudaki Cevap Sayısı
741
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
443268

Cevapla
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
  #241  
Eski 01-05-2008, 09:37
buena vista buena vista bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 895/3266
652 Mesaj ına 4322 Kere teşekkür edildi
Tanımlı 1 Mayıs’a Merhaba...

İlhan Selçuk

Gece hastaneye apar topar götürülürken anımsadım ki Ahmet Haşim’ i Yahya Kemal’ den daha çok severim; şiire vurgun olanların bildikleri aşağıdaki ünlü dizeleri onun yazmasını temenni ederdim:

Hafız’ın kabri olan bahçede bir gül varmış ..

Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle..

Gece bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış ..

Eski Şiraz’ı hayal ettiren ahengiyle..


Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde..

Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter..

Ve serin serviler altında kalan kabrinde..

Her seher bir gül açar, her gece bir bülbül öter..”


Peki, Yahya Kemal’in bu güzelim şiirinde eksik olan neydi?

Yanıt çelişkili ve garip.

Azrail!..

.

Niçin?..

Çünkü Azrail pek sevimli bir melek sayılmaz:

“- Aman Azrail aman.. Tanrı’nın birliğine yoktur güman...”

Şiirin sözcüklerine yeniden bir göz atalım:

Gül..

Bahçe..

Bülbül..

Bahar..

Ahenk..

Azrail’in ne işi var bunların arasında?..

.

Son günlerde çoğu zaman kimi sorulara yanıt vermek zorlaştı. Allah aşkına ortalığı sarıp sarmalayan “ Kutlu Doğum Haftası ”nın futbolla ne ilgisi var?..

Gazetelerin yazdıklarına bakılırsa, önce Feto’ nun adamı Hakan Şükür Galatasaray’ı ele geçirdi...

Sonra tevatür şöyle yayıldı :

Hakan Şükür’ün dediğine göre “ Kutlu Doğum Haftası ” ünlü uluslararası futbol derbisinde Galatasaray’a yarayacaktı ..

Yaradı mı ?..

İşler gittikçe karışıyor..

Feto Galatasaray’a el koyup “ kutlu doğum ”u futbola soktuktan sonra Papa’nın ne yapacağı bilinir mi?..

Meryem Ana’ nın Hazreti İsa öyküsü de kale ağlarına karışıp Hıristiyan yandaşlarına tezgâhlanmaya başladı mı, Hakan Şükür solda sıfır kalır mı kalmaz mı ?..

.

Evet, işler gittikçe karışıyor...

Kırk yılda bir hastaneye yatayım dedim..

Ben hastanede yataktayken olan bitenlere bir bakın:

* Feto’nun Galatasaray’a hamlesi..

* Hakan Şükür’ün “ Kutlu Doğum Haftası ”yla atılımı ...

* Katar Emiri Arap şeyhinin medyanın ikinci büyük grubu Sabah’a el koyması ...

* Bizim medyanın Arap şeyhine karşı feveranı ...

* İslamcı takımın dincilik yöntemleriyle küçük kız çocuklarını aşağılık cinsel politikaları için kullanan pislikler...

.

Sizlerden bir süre daha izin istiyorum..

Henüz hastanedeyim...

Ama, bugün 1 Mayıs...

Selam sana 1 Mayıs...

Yalnız Türkiye için değil, tüm dünyaya dönük bir değişimin tohumlanması sürecine girdik...

Dünyada bir şeyler oluyor...

Olacak...

Farkında mıyız?..

Türkiye’yi kaşkaval dinciliğin insanlık ve çağdaşlık dışı düzenine sürmek isteyenlerin kulaklarına kar suyu kaçtı ...
Alıntı ile Cevapla
buena vista kullanıcısına teşekkür edenler
DeciRug (14-10-2020), GlobalRug (07-03-2021), Master (01-05-2008), meraklı (01-05-2008), NolvaRug (12-11-2020), Promor (11-04-2020), SportRug (26-12-2020), su (01-05-2008)
  #242  
Eski 01-05-2008, 09:41
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Arrow 1 Mayıs....

Yılmaz ÖZDİL
yozdil@hurriyet.com.tr

Taksim


Kliment Vefremoviç Voroşilov...

Var mı tanıyan?

Mihail Vesilyeviç Frunze?

*

Hadi bi soru daha... Erkek ceketlerinin düğmeleri sağda mı olur, solda mı?

*

Voroşilov, adı üstünde, Rus.

Frunze de.

Bolşevik devriminin generalleri.

Atatürk için "özel" adamlardı.

Çünkü, Kurtuluş Savaşı’nda dünya bize silah doğrultmuşken, bize destek veren Sovyetler’in "apoletli elçileri"ydi onlar... Frunze, 1921’de TBMM kürsüsüne çıkmış, Rus halkı adına, Sakarya Zaferimizi kutlamıştı. Voroşilov ise, "silahsa silah, paraysa para, isteyin verelim" demek için, savaşın en zorlu günlerinde Ankara’daydı.

Atatürk, onları unutmadı hiç.

*

Diyeceksiniz ki, e-ee?

E’si şu...

Taksim Meydanı’yla ilgili ne zaman bir tartışma olsa, aklıma geliverir Voroşilov ile Frunze... Çünkü, Taksim Cumhuriyet Anıtı’nda heykelleri var onların... Bizzat, Atatürk’ün emriyle dahil edildiler, Anıt’taki figürler arasına... 1928’den beri orada, Taksim’in göbeğinde, Atatürk’ün hemen yanıbaşında duruyorlar.

*

Taksim Cumhuriyet Anıtı’nda "ne var, niye var" gibi soruları merak etmeyen, orada "kim"lerin olduğundan haberi bile olmayan bir toplumun, "Taksim’e çıkarım, çıkartmam" diye kavga etmesinin manası var mıdır? "Gomünistler Moskova’ya" diyen dangalakların, Taksim Anıtı’nda Bolşevik generallerin önünde saygı duruşunda bulunması veya onları sendikalardan koruması, komik değil midir?

*

Habire önünden gelip geçtiğimiz Taksim Cumhuriyet Anıtı yıllardır orada dururken, Atatürk, Rus generalleri yanına yerleştirmişken; nasıl oldu da, 1950’den itibaren, Kurtuluş Savaşı’nda bize kurşun sıkanlarla kanka olup, bize destek verenlere düşman olduk? Atatürk o heykeli, kafasına kuş pislesin, siz de seyredin diye mi dikti?

*

Amaaaan, bana ne be...

Sıkıldık tarihten.

Magazine geçelim...

Erkek ceketlerinin düğmeleri sağda olurken, Taksim Cumhuriyet Anıtı’ndaki Atatürk’ün ceket düğmeleri neden solda?
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
account (01-05-2008), AmoxLobe (04-04-2020), Cialis (22-05-2020), coser (01-05-2008), ForRug (07-07-2020), janus (01-05-2008), meraklı (01-05-2008), neron (01-05-2008), nomeames (01-05-2008), Ramo (01-05-2008), su (01-05-2008), WorldRug (14-03-2021), zumbul (01-05-2008)
  #243  
Eski 02-05-2008, 17:16
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Disk’alifiye!

Türbana özgürlük" deseydin...

Taksim’e çıkabilirdin.

"Tekbiiiir" deseydin...

Olurdu.

*

"Hepimiz Ermeniyiz" de birader...

"Biji" de.

*

Sen kalktın "emek memek" dedin.

Yok öyle!

Verirler sopayı, su püskürtürler.

Gözüne biber gazı sıkarlar.

Gaz bombası atarlar üstüne.

*

Bıçakla gezebilirsin halbuki...

Tabancayla gezebilirsin Taksim’de.

Maçtan sonra ateş edebilirsin, "seviniyorum ulaynn" diye nara atarak, caddeyi kesebilirsin, yoldan geçenlere bira şişesi fırlatabilirsin... Ses çıkarmazlar.

Kapkaç yapabilirsin.

Tiner çekebilirsin.

Otomobil çalabilirsin.

Dükkán soyabilirsin.

Armut gibi duran panzerin burnunun dibinde... Esneyen, ayakta uyuyan çevik kuvvetin gözünün içine baka baka hap satabilirsin. Kadın satabilirsin.

Travesti pazarlayabilirsin.

Kaçak Afrikalı çalıştırabilirsin.

Kırmızı ışıkta geçebilirsin.

Eşekle gezebilirsin.

İnek dolaştırabilirsin.

*

Turist kızlara parmak atsaydın...

Bi derece.

*

Suçun, suçsuzluk senin..

Kalktın "emek memek" dedin.

E arandın.
Yılmaz Özdil
----------------
Alıntı ile Cevapla
Ramo kullanıcısına teşekkür edenler
AmoxLobe (13-01-2020), CanoneRug (28-09-2020), DeciRug (14-10-2020), FrancRug (13-01-2021), GlobalRug (30-12-2020), hazan (07-05-2008), neron (05-05-2008), Promor (11-04-2020), TwoRug (30-06-2020), Usukmor (22-03-2021)
  #244  
Eski 07-05-2008, 07:50
neron - ait Avatar
neron neron bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 139/3021
68 Mesaj ına 527 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Vijdan ve jop!

http://haber.gazetevatan.com/haberde...ryid=4&wid=122

Mine G. Kırıkkanat
Vijdan ve jop!


Kimi okur mektuplarındaki Türkçe yazım, adeta Türkiye’nin siyasal çukuru düzeyinde.

Ne tuhaftır ki en azından benim yazılarıma tepki veren okurlar arasında, en fazla söylem ve yazım yanlışını, fikirlerimi paylaşanlar değil, eleştirenler yapıyor.

Özellikle dinci ve Kürtçü gençlerden aldığım eleştirileri okurken, tüylerim diken diken oluyor.

Çoğu nazik, beni

davalarına kazanmaya çalışıyor. Ama nafile. Çünkü gözüm, dincilerin hitap ettiği “vijdan”ıma takılınca, yazının gerisi vıj vıj kayıyor. Kürtçülerin “jop”lanması da

kayan “vijdan”ımı

durduramıyor.

Düşünüyorum:

Acaba canım vicdan, “jop”landığı için mi kalmadı Türkiye’de, yoksa copla dövüle dövüle sakatlanıp “vijdan” diye mi çarpıldı?

Bakıyorum, Allah çarpar, cin çarpar, cehennemde yanarsın diye korkutulan Türkiye, ne Allah’a, ne cine gerek kalmadan kendiliğinden çarpılmış, daha öteki tarafa intikal etmeden, zaten yanıyor cehennem ateşlerinde.

PKK ile TSK’nın arasındaki savaşta, ateş hattı cehennem değil midir?

Kürt/Türk ayrışmasında patlayan bombalarda, cephede verilen şehitlerin ve kurbanların ateş düşürdüğü ocaklarda, yürekler cehennemde olduğundan daha mı fazla yanmaktadırlar?


***


Türkiye’nin “vicdan”ı çarpıldı, çünkü halkın yarısı ve ne yazık ki, egemen zihniyet sakat.

Dincilikten sakat, talancılıktan sakat, yalancılıktan sakat.

Hepsi ahlak yoksunu, arsızlık mamulü, kültür malulü.

Yazarına bakıyorsunuz, şeriattan şehvet anlarmış meğer. Hem tecavüzcü, hem sübyancı bir cinsel sapık.

Gazetesine bakıyorsunuz, sübyancı yazarını “peygamber yolunda” ilanla, kurbanın 9 değil de 14 yaşını da “zaten o yolun yolcusu” savunmasında.

Modacısına bakıyorsunuz, üç karıyla “tekbir” getiriyor!

Tek karıyla idare edenlere bakmayın, onlar Türkiye’yi götürüyor!

Bizim adımıza satarken yiyorlar, alırken yiyorlar ve çocuklarımızın hakkını kendi çocuklarına yediriyor, emirlerine, şeyhlerine, hısımlarına, akrabalarına peşkeş çekiyorlar.


***


Ülke tepetaklak

amuda durduruldu,

artık sinsice, sessizce

bile değil, “Yumulun

ehli Müslüman!”

naralarıyla soyuluyor.

Ayaklar baş.

Ama altta kalan başa, ayak deniyor. Ve polise “vur.”

Fethullah’ın polisi işçiyi copluyor, öğrenciyi copluyor, halkı copluyor.

1 Mayıs’ta gaz maskeli o polisler, “Yıldız Savaşları”ndaki faşist imparatorluk ordularından fırlamış gibiydiler. Her biri Dark Vador’un askerleri.

AKP, bilinçli halka karşı Ak Vador’lar ordusunu yarattı. Başkomutan Dark Vador, ağlamaklı maskesiyle ABD’de Türkiye’nin düşmesini ve Kal’aya tekbirli avdet bekliyor.


***


Bir yazımda, Türkiye İran olmaz, beter olur demiştim.

İran’dan gelen bir

video dolaşıyor internette: 8 yaşında bir çocuk, hırsızlık yaparken yakalanmış. Cezası şöyle:

Sol kolunun altına bir havlu konuluyor, üzerinden kamyonet tekerleği geçiriliyor.

Türkiye’de ırzına geçilen çocuk sayısındaki artışa ve bizim şeriatçıların uçkur eğilimine bakılırsa, çocuk suçluların üzerinden kamyonet yerine kendileri geçmeyi tercih ederler, herhalde. Havluyu da ihmal

etmezler. Adına “ılımlı şeriat” derler ve ABD’nin meşrebine de uyar.

Sözlerim sizi şoke mi ediyor?

Vakit Gazetesi’nin yazarı Hüseyin Üzmez’i, tecavüz ettiği 14 yaşındaki kız çocuğunu “zaten o yolun yolcusuydu” diye karalayarak savunması, şok yaratmalıdır zihninizde.

Benim malumu ilanım değil!


***


Dünyanın hiçbir ülkesinde, İran’da bile yetimhanelerde, sözde devlet güvencesinde çocuklar tecavüze uğramaz ve görevliler tarafından abazan sürülerine “sermaye” gibi pazarlanmaz.

Demokratikimsi

liberaltrak gibi yapan başka hiçbir ülkede, okumaktan ve oyun oynamaktan mahrum edilmeleri yetmiyormuş gibi, köle olarak çalıştırılan nüfusun yedide biri

çocuk yok. Hindistan’da bile yok.

23 Nisan’a denk

getirmek için Kutlu

Doğum Haftası’nı icat edip, doğum tarihi bilinmeyen Hz. Muhammed’i Gregoryen Hristiyan takvimine uyduruk doğurtanlar, Atatürk’ün çocuklara armağan ettiği

bayramın kutlanmasını elbette istemezler.

Onlar çocukları kutlamaz, kullanır.

Büyüklere cop,

küçüklere jop. Kara

çarşaflı vijdanlara da böylesi yakışır.
Alıntı ile Cevapla
neron kullanıcısına teşekkür edenler
hazan (07-05-2008), janus (07-05-2008), KamaRug (25-09-2020), Master (07-05-2008), meraklı (07-05-2008), Ramo (08-05-2008), SafeRug (18-03-2021)
  #245  
Eski 07-05-2008, 16:28
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Arrow Yola Devamın Haritası

Hasan PulurOlaylar ve İnsanlar
h.pulur@milliyet.com.tr

‘’Siz Kimi Kandırıyorsunuz!’’

ÖNCE üniversitede, sonra her yerde türbanı, başörtüsünü savunanlar, karşı çıkanlara derler ki:
“Siz kadınların hayata tutunmalarını, toplum içinde görev almalarını istemiyorsunuz; isteseydiniz türbana karşı çıkmazdınız!’’
İlk bakışta, içinize bir kurt düşebilir “Acaba yanlış mı düşünüyorum?’’ diye...
Öyle ya, kadın başını örtünce toplumun her kesiminde çalışacak, kişiliğini ispatlayıp evine kapanmayacak...
* * *
SONER Yalçın ‘’Siz Kimi Kandırıyorsunuz!’’ diyor. (x)
Sanki başörtülü kızları çalıştırıyorlar da!
Tek tek araştırmış, özellikle bazı politikacıların kızlarını ve eşlerini...
Cumhurbaşkanı Gül’ün kızı Kübra üniversiteyi bitirdi. Çalışıyor mu? Hayır! Evlendi...
Başbakan’ın kızı Esra, Amerika’da üniversite okudu, çalışıyor mu? Hayır!
Erbakan’ın kızları Elif ile Zeynep de üniversite bitirdiler. Çalışıyorlar mı? Hayır! Evlendiler, çoluk çocuğa karıştılar.
Cemil Çiçek’in de, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın kızları da üniversiteyi bitirdikten sonra çalıştılar mı? Hayır, evlendiler.
* * *
SAYIN Cumhurbaşkanı’nın eşleri Hayrünnisa Hanım 14 yaşında ortaokulu bitirdi, takdirname almıştı, liseye başlayacaktı, görücü usulüyle evlendirdiler; Abdullah Gül 30 yaşında, Hayrünnisa Özyurt ise 15 yaşındaydı. Evleninceye kadar başı açık olan hanımefendi, evlendiği gün tesettüre girdi, örtündü.
Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın eşi Nesrin Akdağ üniversite öğrencisiydi, görücü usulüyle evlendiler, tesettüre girdi, okumayı bıraktı. Eski Meclis Başkanı Bülent Arınç’ın eşi Münevver Erinç öğretmendi, evlenince öğretmenliği bıraktı, tesettüre girdi.
* * *
MALİYE Bakanı Kemal Unakıtan’ın eşi Ahsen Eral hukuku bitirdi, avukatlığa başladı. O güne kadar başını örttüğünü gören yoktu, çocukluk arkadaşı Kemal Unakıtan’la evlendi, tesettüre girdi, ama türbanı kendi tarzına göre bağlayarak...
* * *
ENERJİ Bakanı Hilmi Güler’in eşi Mehtap Güler de evlenince tesettüre girdi, örtündü, çalışmayı bıraktı, ev hanımı oldu.
* * *
CEMİL Çiçek’in eşi Gülten Hanım öğretmendi, evlendi, örtündü, ev hanımı oldu.
Devlet Bakanı Nazım Ekren’in eşi Eczacılık Fakültesi’ni bitirdi, evlendi, mesleğini yapamadı, ev hanımı oldu.
Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın eşi Zeynep Yurter de evlendi ve tesettüre girdi.
* * *
“TÜRBANLI kızlar üniversiteye gitsin, aydınlansın, toplum içinde yerlerini alsınlar...’’
Soner Yalçın ‘’Bu boş lafları bir kenara bırakalım’’ demeye getiriyor:
“Türbanlı kızlarımız üniversiteyi bitirince çalıştırılmıyor, eve kapatılıyor.’’
Şimdi diyecekler ki:
“Kamu alanında çalıştırılmıyorlar ki!’’
Peki ‘’Özel sektörde iş mi yok?’’ sorusunun cevabı nedir?
Hepsi meslek sahibi bu kadınlar iş mi bulamazlar?
Üstelik arkalarında böyle babaları ve kocaları varken!
* * *
BAŞÖRTÜLÜ, türbanlı kızlara bırakılan iş alanları tekstil fabrikaları, dokuma tezgâhları ve büyük şehirlerde gündelikçilik...
Şehrin zengin semtlerine sabahları varoşlardan ‘’türbanlılar’’ boşalır, el kapısında saçlarını süpürge yapmaya...
Bunların sorunlarıyla kim uğraşacaktır, kimi boğaz tokluğuna çalışır, sigortasız, güvencesiz.
Varsa üniversitede türban, yoksa üniversitede türban...
Soner Yalçın’ın kitabının adı neydi:
“Siz Kimi Kandırıyorsunuz!’’
Kitap değil, yaşadığımız günlerin ansiklopedisi, neyi ararsan, kimi ararsan var!
_______________________
(x) Doğan Kitap.
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
account (08-05-2008), buena vista (08-05-2008), dentist (07-05-2008), GlobalRug (06-03-2021), hazan (07-05-2008), janus (07-05-2008), KamaRug (10-09-2020), MetfoRug (24-03-2020), Ramo (08-05-2008), RisRug (13-07-2020), TopRug (24-06-2021), usaRug (24-02-2020), Vardmor (30-03-2021), WESTCEPLE (25-03-2021), WhatRug (08-02-2020)
  #246  
Eski 11-05-2008, 11:24
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Boşuna

Süleyman Aydın.

Bölücü teröre verdiğimiz ilk şehit.

Eruh’ta vuruldu.

Taaa 84’te.

21 yaşındaydı.

Erzincan’ın merkeze bağlı Mertekli Köyü’ndeki mezarlıkta yatıyor.

*

Sonra?

*

Bi daha şehit oldu Süleyman Aydın!

Evet, bi daha...

İlk Süleyman Aydın’dan, taaa 21 sene sonra, adaşı, Süleyman Aydın şehit edildi.

Şırnak’ta.

O da 21 yaşındaydı.

Sivas’ın Hafik İlçesi’ne bağlı Yarhisar Köyü’ndeki mezarlıkta yatıyor.

*

İlk Süleyman Aydın şehit düşmeyip terhis olsaydı, evlenip oğlu olsaydı...

İlk Süleyman Aydın’ın oğlu, öbür Süleyman Aydın’la yaşıt olurdu.

*

Demem o ki...

Şehit vermeyen şehir, ilçe, köy kalmadı.

Şehidi olmayan sülale kalmadı.

Hatta, birinci tur bitti, adıyla soyadıyla ikinci tur şehitlerimizi veriyoruz.

Bana mısın diyen yok!

10 şehit, bin şehit, 5 bin şehit.

Kimsenin umurunda değil.

Yalandan gözyaşı...

"Kanı yerde kalmayacak" filan.

Ver toprağa, aynen devam...

Lay lay lom.

*

Ne konuşulacak bugün mesela?

Şehitler mi?

Şampiyon mu?

*

PKK’nın kavrayamadığı işte bu.

*

Boşuna vuruyor.

Boşuna vuruyor çocuklarımızı.

Burası, Almanya gibi, Fransa gibi, İngiltere gibi, İsrail gibi, "öldürülen çocuklar benim çocuklarım" diyenler tarafından yönetilmiyor... Burası, "insanı değerli" bir ülke değil.

*

Ruhu ölmüş bir ülkeden "can" alamazsın... Skor yaparsın anca.
Yılmaz Özdil /Hürriyet
Alıntı ile Cevapla
Ramo kullanıcısına teşekkür edenler
account (11-05-2008), AmoxLobe (13-01-2020), BinRug (07-06-2020), buena vista (12-05-2008), DeciRug (14-10-2020), ForRug (10-07-2020), FrancRug (11-01-2021), janus (11-05-2008), Master (11-05-2008), meraklı (12-05-2008), nedo (16-05-2008), neron (14-05-2008), NolvaRug (14-11-2020), OralRug (14-12-2020), SportRug (26-12-2020)
  #247  
Eski 12-05-2008, 12:40
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı ’Darağacında 3 fidan!’

DENİZ Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan... Bu gençler hiç kimseyi öldürmemişlerdi.

Ankara’daki üsten kaçırdıkları Amerikalı askerleri bile, birkaç gün sonra, hiç zarar vermeden serbest bırakmışlardı.

Yurtsever gençler oldukları kesindi... Fakat onlar yakalanıp yargılandılar ve idam edildiler. Neden?

Tamamen o dönemin şartlarına göre verilmiş siyasi bir karardı bu...

Şimdi, Hulki Cevizoğlu’nun yeni basılan "Kod adı: 68 -68’lilerin Dünü Bugünü" adlı kitabından gerçekleri bir kez daha okuyoruz. (Ceviz Kabuğu Yayınları)

36 yıl önce, 6 Mayıs 1972 günü idam edilen Deniz Gezmiş ile iki arkadaşı Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı yargılayan mahkemenin askeri savcısı Baki Tuğ yıllar sonra:

"Elbette ki idam cezası şart değildi. Duruşmalarda sanıklar eğer birazcık mahkemeye saygılı olsalardı, Türk Ceza Kanunu’nun 59’uncu maddesi uygulanırdı ve bu gençler idam edilmezlerdi. Ancak bu çocuklar mahkemede çok sert, haşindi. ’Eğer biz yapacağımız ihtilalde başarılı olsaydık, hepinizi duvar dibine dizip bir kurşun şekliyle hallederdik!’ diyorlardı. Bu nedenle cezaları hafifletilmedi" diye konuştu.

Yani saygısızlıktan mı idam cezaları gelmişti? Mahkemedeki davranışlar mı insanı idama götürüyordu? Hayat bu kadar ucuz mu? Belli ki bu idam kararları hukuki değil, siyasiydi.

Bugün, "30 bin kişinin katili" ya da "Bebek katili" olarak idam cezası aldığı halde idam edilmeyen PKK terör örgütünün elebaşısı Abdullah Öcalan, İmralı’daki hücresinde gayet rahat yaşıyor. Böyle bir ortamda, Savcı Baki Tuğ’un sözleri daha büyük bir anlam taşıyor.

* * *

1972 yılında idam edilen 3 genç hain miydi, yoksa vatansever mi?

Bugün genel kanaat onların vatansever olduğu noktasında yoğunlaşıyor.

Türkiye’nin ağır şartlarını, içine gömüldüğü sorunları, yönetim hatalarının ortaya çıkardığı acıları, sıkıntıları, 24 ve 25 yaşlarındaki 3 gencin sırtına yüklemek haksızlık olmadı mı? Bu 3 genç rejimi nasıl yıkacaktı? Buna güçleri yeter miydi?

İzledikleri yol yanlıştı ama onlar sadece ülkelerinin mutluluğunu düşünüyorlardı.

* * *

Deniz Gezmiş, mahkemedeki savunmasında şunları söyledi:

"Suçlu arıyorsanız, bizi bağımsız bir ülkenin çocukları olmaktan mahrum eden, hepinize söylüyorum, sizlerdiniz. Siz, yabancıların Türkiye’yi işgaline göz yumdunuz. Meydanlarda bunlara karşı bizler dövüşmek mecburiyetinde kaldık. Bizler kurşunlandık ve sonunda yakalanıp idam isteği ile buraya getirildik.

Türkiye’yi bu hale getiren yöneticilerin bütün suçları bize yüklenmek istenmektedir.

Türkiye’nin bağımsızlığından başka bir şey istemedik ve hayatımızı bu yola koyduk. Varlığımızı Türkiye halkına armağan ettik.

Memleketin huzurunu bizim bozduğumuz iddia ediliyor. Memleketin huzurunu kimlerin bozduğu ortadadır. Devletin kasasını soyanlar biz değiliz.

Türkiye’nin bağımsızlığından başka bir şey istemedik ve bu sebeple Amerikan emperyalizmine ve ülkedeki işbirlikçilere karşı mücadele verdik. Ölümden korkmuyorum. Ben 24 yaşındayken kendimi Türkiye’nin bağımsızlığına armağan etmekten onur duyuyorum."

Ve kimsenin burnunu kanatmamış olan bu 3 genç idama mahkûm edilip 6 Mayıs 1972 günü sabaha karşı asıldı!

Karara muhalefet eden Yargıtay üyesi Hakim Albay Nihat Taşçıoğlu’nun bugün:

"İdamlar, adli bir hata sonucu oluşmuştur. Karara muhalif kalmıştım. Bu gençlerin idamla değil, 15 yıl civarında bir hapis cezasıyla yargılanmaları gerekirdi. Yazık oldu!" demesi 36 yıl sonra acı bir gerçeği vurgulamaktadır.


Rahmi Turan/hürriyet
Alıntı ile Cevapla
Ramo kullanıcısına teşekkür edenler
bcxnynisk (02-10-2022), BinRug (29-05-2020), DeciRug (09-10-2020), GlobalRug (06-03-2021), janus (13-05-2008), KamaRug (25-09-2020), meraklı (12-05-2008), neron (14-05-2008), NolvaRug (28-10-2020), su (19-05-2008), TopRug (17-06-2021), TwoRug (27-06-2020), WorldRug (14-03-2021)
  #248  
Eski 16-05-2008, 07:24
neron - ait Avatar
neron neron bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 139/3021
68 Mesaj ına 527 Kere teşekkür edildi
Post İçeriden birisi...

http://haber.gazetevatan.com/haberde...id=4&wid =122


Mine G. Kırıkkanat mine.gokce@wanadoo.fr

Kanaltürk: Namus yazısı


Vefa, benim için kin ve minnete sadakattir. İşte o yüzdendir ki bu yazı bir namus yazısıdır, vefa yazısı değil.

Ne Tuncay Özkan, ne de Kanaltürk’e minnetim var.

Üslendikleri misyona saygı duyduğum ve aralarında bulunmak, değişik bir bakış açısı sunmak, magazininden kültürüne, programlarını beğendiğim bir kanalın ufkunda kendi fikirlerime yer açmak için oradayım.

Şöyle söyleyeyim: Yirmi iki yılı geride bıraktığım gazetecilik mesleğinde, kimsenin kimsenin önüne geçmek için dolap çevirmediği, kişisel hırsların değil, doğru ya da yanlış, ilkelerin savunulduğu tek iş yeri gördüm, o da Kanaltürk’tür.

Sevgili hocamız Prof. Dr. Süheyl Batum, Ceza Hukuku’nda uluslararası genç değerimiz Aslıhan Öztezel ile birlikte hazırlayıp AB’nin mali desteğini aldığımız, dolayısıyla başta ekonomik, her anlamda bağımsız Kiosk programını, bu özellikleri yüzünden Kanaltürk’te yapıyoruz.

Tuncay Özkan’a, “AB programı yapacağız!” dediğimde, AB karşıtı Kanaltürk izleyicilerinden nasıl tepki alacağını o da biliyordu ben de.

Tuncay Özkan, sadece konuk olarak katıldığım “Gerçekler” programında, “Bu karıyı niye aranıza alıyorsunuz?” diyenlere karşı nasıl sağlam durduysa, “AB yanlısı program nasıl yayınlarsınız?” diye soranlara karşı öyle sağlam durdu.

Ben de, “O adamın yanında ne işin var?” diyenlere karşı aynı sağlamlığı gösterdim. “Kanaltürk’ü bitirecekler, kenara çekil!” diye uyardıklarında da kaçmadım. Kaçmam.

Anlamıştım. Bitireceklerdi. Tuncay Özkan millete güveniyordu.

“Yanlış millete güveniyorsun!” dedim. Dinlemedi.

Bitirdiler.


***


Kanaltürk’ün Koza İpek Grubu’na satışını, kesinlikle onaylıyorum!

Tuncay Özkan ve kanala küfreden halkımıza soruyorum: “Gömleğimi satarım, maaşımın yarısını veririm, yeter ki Kanaltürk yaşasın!” diyenlerden kaçı gömleğini sattı, kaçı maaşının yarısını gönderdi Kanaltürk’ün 8 aydır ücretsiz çalışan elemanlarına?

Tuncay Özkan’ı linç eden köşebentlerimize soracak sorum yok, çünkü hepsinin ne mal olup kaça satıldıklarını çok iyi bilenlerdenim.

Aralarından biri beni hayal kırıklığına uğrattı, o da sergiler “gibi” göründüğü duruşa hiç yakışmayan dünkü yazısıyla Yiğit Bulut.

Pek güvendiği okurlarına, “Kanaltürk programlarına niye katılmadığımı şimdi anladınız mı?” demeye getirmiş. Eğer Kanaltürk’ün Ankara konferansına katılımını, benim boyun eğmediğim, “Aman onlarla görünmeyin!” uyarısına uyup iptal ettiğine bizzat tanık olmasaydım, belki yutardım.

Ama “Tam karşı gruba satacağına, keşke kapatsaydı! O zaman, peşine düşen herkes gelir, orada gerekli mücadeleyi yapardı...” nasihatine değgin bir ders vermek isterim: Sayın Bulut, herkesin hiç kimse demek olduğu zamanları siz hiç yaşamadınız anlaşılan. Ya herkes adına angaje olmayın, ya da kendiniz için konuşun. Parmağınızdaki pırlantalı yüzüğü mü verirdiniz Kanaltürk’e destek olarak, yoksa vermez miydiniz?

Vermemek elbette hakkınız, ama vermemek, sizin de “herkes yapardı” demek hakkınızı elinizden alır.


***


Tuncay Özkan, Kanaltürk’ü satmasaydı, evet, Maliye Bakanlığı el koyacaktı. Maliye Bakanlığı el koyup ne yapacaktı? Belki aynı gruba, ama mutlaka AKP yandaşı birilerine satmayacak mıydı?

Tuncay Özkan, bütün kapıları çaldı. Alımkâr bir tek “vatan evladı AKP muhalifi” çıkmadı.

Kanaltürk’ün Koza İpek Grubu’na satılması, işin zaten varacağı mecrada, Unakıtan maliyesini aradan çıkarmaktan ibarettir.

Kanaltürk’ü yaşatmak için elini taşın altına koyan, didinen gerçek insanların tesellisi yok, olamaz. Ancak...

2005’te beni, bugün Tuncay Özkan’ı linç etmek için yarışan aynı sırtlan tayfasına iki seçenekli bir uyarım var: Sizin güdük çapınızla edindiğiniz büyük şans, bizlerin satılık olmamasıdır. Satılmaya karar verirsek, sizlerden daha çok para ederiz bir...

İkincisi, satılmadan yaşar ve sizin ardınıza kalırsak, onur nedir, onursuz kimdir, tarihçesini biz yazarız.

Her iki olasılıkta da kin vefama güvenebilirsiniz!
Alıntı ile Cevapla
neron kullanıcısına teşekkür edenler
account (18-05-2008), ar_de_ (17-05-2008), buena vista (16-05-2008), Cialis (14-05-2020), FrancRug (11-01-2021), GlobalRug (06-03-2021), janus (16-05-2008), Master (16-05-2008), meraklı (16-05-2008), NolvaRug (17-11-2020), OralRug (14-12-2020), Ramo (16-05-2008), TopRug (27-06-2021), WhatRug (08-02-2020)
  #249  
Eski 18-05-2008, 08:47
buena vista buena vista bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 895/3266
652 Mesaj ına 4322 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Su savaşlarında ilk kurşunlar...

bcoskun@hurriyet.com.tr


SU yok.

Köylüler dip sularının metrelerce aşağıya çekildiğini, artık suyu çok derinlerde bulabildiklerini ya da çoğu kuyunun tümden kuruduğunu anlattılar.

Birçok bölgede ekinler büyümedi, davar sürülerini saldılar tarlalara.

Ağaçlar dahi kurumaya başladı.

Göllerin yerinde çatlak topraklar var, nehirler cılız akarsulara dönüştü, çaylar kurudu.

Kentlerde yaşayanlar farkında değil.

Bu bir felaket.

*

"Su savaşları" teorisi doğru çıkıyor.

Bu savaşta sadece milletler, ulusal cepheler, ordular yok. Su için savaşanlar, kendi içlerinde de savaşacaklar.

Suyu olan köy ile komşu köy...

Kuyusunun dibinde iki kova suyu olanla, suyu olmayan...

Kaynağa doğru koşan iki insan...

Kentlerde belediye tankerlerinin hortumu başında birbirini döven kalabalıklar...

Güneydoğu’da geçenlerde su yüzünden birbirlerini öldüren çiftçilerin haberini okuyunca, kendi kendime söylenmiştim:

"Su savaşlarında ilk kurşunlar..."

Ve böyle giderse; elbette halklarına su bulmak için orduları ile harekete geçmek zorunda kalacak devletler, su savaşlarını görecek dünya.

*

Bu kötü bir yazı.

Ama geçen sene Türkiye’nin başkenti Ankara’da, ağaca su vermenin "suç" sayıldığı... Belediye zabıtalarının "çiçeklere su verme suçu işleyenleri" aradığı gözümün önüne geliyor.

Koyun üzerine; dünyanın üç ayrı yerinde bilim adamlarının "dünyanın kurumaya başladığını" açıklamalarını...

*

Peki ne yapacak insan?..

Betonun içilmediğini, demirin yenilmediğini görecek. Fabrikaların, otomobillerin, bilgisayarların, borsaların, mutfak robotlarının, cep telefonlarının, boyalı kentlerin, gökdelenlerin bir bardak su kadar bile değerli olmadığını anlayacak. Ormana, ırmağa, göllere, denize, ovalara sataşmamayı öğrenecek.

Su savaşlarında ilk kurşunlar sıkılırken, doğaya karşı nasıl bir suç işlediğini ve bu ahmaklığının bedelini çok çok ağır ödemek zorunda kaldığını görecek insan.

Ya artık çok geç olursa?..

Bekir COŞKUN
Alıntı ile Cevapla
buena vista kullanıcısına teşekkür edenler
ar_de_ (19-05-2008), BinRug (26-05-2020), dentist (18-05-2008), janus (18-05-2008), Master (18-05-2008), meraklı (20-05-2008), NolvaRug (17-11-2020), SafeRug (18-03-2021), TwoRug (02-07-2020), usaRug (24-02-2020)
  #250  
Eski 18-05-2008, 08:54
buena vista buena vista bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 895/3266
652 Mesaj ına 4322 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Aksaray

yozdil@hurriyet.com.tr


Baba tarafından Aksaraylıyım.

İstanbul Aksaray değil...

Plakası olan.

Orijinal Aksaray.

*

Haliyle, telefon üstüne telefon geliyor baba ocağından: "Yeğenim, memleket hastanelik oldu, zahmet edip tek satır yazmıyorsun, ayıptır!"

Yazayım...

*

Binlerce kişi hastanede orada.

İshalden.

Belli ki, suya kanalizasyon karıştı.

*

Belediye "spekülasyon" diyor.

Valilik psikolojik olduğunu söylüyor.

Sağlık Müdürü "grip" teşhisi koydu!

*

Bakıyorum, belediye seçiminin sonuçlarına... "Ak"saray yüzde 44 oy vermiş "Ak" Parti’ye... Genel seçimin sonuçlarına bakıyorum... "Ak"saray yüzde 64 oy vermiş "Ak" Parti’ye...

*

Pancarı geberttiler.

Haciz yağıyor...

Gübreye bindi.

Mazota bindi.

Tarlalar sürülemiyor.

İzlenen IMF politikalarının en büyük mağdurlarından biridir, Aksaray.

*

Ama önce yüzde 44 oy verdiler, sonra, izlenen politikaları o kadar beğendiler ki, verdikleri oyu yüzde 64’e çıkardılar...

Şimdi, hastanede ağlıyorlar.

*

Dolayısıyla, teşhisim şu:

"İdrak" yolları enfeksiyonu olabilir!

Bi de ona baktırın.

Yılmaz ÖZDİL
Alıntı ile Cevapla
buena vista kullanıcısına teşekkür edenler
ar_de_ (19-05-2008), BinRug (14-06-2020), DeciRug (09-10-2020), dentist (18-05-2008), ForRug (06-07-2020), FrancRug (13-01-2021), Master (18-05-2008), meraklı (20-05-2008), Ramo (18-05-2008), su (19-05-2008), TopRug (06-09-2021), WhatRug (28-01-2020)
Cevapla


Konuyu Toplam 1 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş arama yap
Modları Göster

Yetkileriniz
Yeni konu açabilirsinizdeğil
Yanıt gönderebilirsiniz değil
Eklenti gönderebilirsiniz değil
Mesaj düzenleyebilirsiniz değil

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 20:51 .


Telif Hakları vBulletin v3.5.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Tercüme ve Tasarım : Arka & Bahce