Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Medya Yorumları - Sayfa 47 - Arka BahÇe Forumu
Arka BahÇe Forumu  

Geri Dön   Arka BahÇe Forumu > Nadas Alanı > Dünya Hali > iç-dış politika
Kullanıcı ismi
Şifreniz
Kayıt ol SSS Üye Listesi Takvim Arama Bugünkü Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Medya Yorumları
Konudaki Cevap Sayısı
741
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
443452

Cevapla
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
  #461  
Eski 24-08-2009, 23:36
ar_de_ - ait Avatar
ar_de_ ar_de_ bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Jan 2007
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 133/1013
108 Mesaj ına 737 Kere teşekkür edildi
Tanımlı zihin açılımı ...

Havaya bir ‘salih amel’, bir ‘nefis hakimiyeti’ halleri hakim olacak ki...



Geçen yıl, “Ramazan sözcüğünün aslı Arapça değil Sanskritçedir. "Ramadhana-sudra" Arapça kökle yazılırsa "Ramadan” okunur” yazdım, yemediğim küfür kalmadı.

“Amin Arapça değildir. Mısır kralı Amenofis’in talimatıyla, her dua kralın adı anılarak (Amen) bitiriliyordu. Dinlere geçen amin’in kökeni eski Mısır’dır” yazdım, yine yemediğim küfür kalmadı.

Bu yıl Ramadhana Sudra açılımımıza ‘oruç’la başlıyoruz. Uluğ Kök Tengri mailbox’ımıza nurlar yağdıra!

İslamiyetin ilk 13-14 yılında ‘oruç’ yok. İlk kez 624 yılında uygulanıyor.

Yahudilere İslamiyeti kabul ettirmek isteyen Muhammed ‘Yahudi Açılımı’ yapıyor.

Kıbleyi değiştirip Kudüs’e çeviriyor. Yahudilerin tuttuğu iki günlük Aşur orucunu, Mekkeli haniflerin gelenekleriyle de harmanlayarak bir aya uzatıyor. Orucu Musevilikten ithal ediyor.

Muhtaç olduğu destek vahiy olarak iniyor: (Bakara Suresi 2:120)

“Sen onların milletine (dinine) uyuncaya (tabi oluncaya) kadar ne Yahudiler ne de Hristiyanlar senden razı olurlar...”

Prof. Yaşar Nuri Öztürk, ‘Batı’nın şeytani oyunu’nu bu ayete dayandırarak şöyle açıklıyor:

“Yahudi ve Hıristiyan toplumlarına yaranmanın yolu, demokrasi veya çağdaşlaşma değil, Kur’an’ın söylediği gibi tam teslimiyettir. Ne var ki onlar, Müslüman kitleleri teslim alırken, onları demokratikleştirdiklerini, uygarlaştırdıklarını, ıslah ettiklerini söyleyerek egemenlik kurarlar.”

Öztürk, İslam’ın özünün ‘teslimiyete’, ‘itaat etmeye’ dayandığını biliyor.

Gelelim İslamiyetin ‘sembol açılımı’na:

M.Ö. 2000’li yıllarda Arap Yarımadası’ndaki Pagan kabileler Ay’a tapınıyorlar. Muhammed’in doğumundan 400 yıl kadar önce de, Ay’ın sembolü olan hilali (Hubal) Kabe’nin tepesine yerleştiriyorlar. En önemli tanrıları ‘Ay Tanrısı’na ‘Al-ilah’ diyorlar.

Minare tepesindeki alem (hilal) Pagan dönemden kalma ay sembolü. Muhammed Hubal’ı Kabe’den indirtiyor ama, Al-ilah kelimesini Allah olarak kısaltıp benimsiyor.

Müminlerin yerleri gökleri yarattığına inandığı Tanrı (??) kendisini Allah olarak adlandırmıyor yani.

Şimdi kibarı “Bari Ramazan’da yazma şunları, inancıma saygı göster” diyecek, angutu ana-avrat dümdüz gidecek. Fekat birader, sen inandığın dogmaların temelini, kaynağını bilsen, zaten benim bunları yazmam gerekmeyecek.

Müslümanlar Ramazan boyunca şeytanlarını zaptedip meleklerini salacaklar.

Ol melekler de üçüncü köprünün güzergahı boyunca uçup, o havalide arazi almış AKPli müslümanların kasasına konacak. Ol kasaları parayla doldurup, iman sahiplerini (!) ihya edecekler.

“Ey Muhammed! (Rabbin) seni şaşırmış bulup da yol gös*termedi mi? Seni fakir bulup zengin etmedi mi? “ (Duha Suresi, ayet 78.) Rab mıdır zengin eden?

Ehl-i müselman (iki cihanda dokunulmazlığı olan AKP hariç) şeytanını zaptedince ‘Ramazan’da suç oranı yarı yarıya düştü’ haberleri duyacağız.

Kaçak Kuran kurslarında oğlanlara tecavüz edilmeyecek,

Küçük baldızın gazozuna ilaç katılmayacak,

Kadınlar ölesiye dövülmeyecek de, iz bırakmayacak hafif darbelerle ikaz (!) edilecek.

Havaya bir ‘salih amel’, bir ‘nefis hakimiyeti’ halleri hakim olacak, say ki Allah’ın çeşmesinden üzerimize dezenfektan solüsyon akıyor.

Cinayet, hırsızlık, gasp vs arzularımızı (AKP hariç) Ramazan sonrasına erteleyeceğiz.

Yalnız, ‘dinin dışavurumunun tavan yapması’ nedeniyle, sokakta simit yiyeni öldürmeyi Ramazan sonrasına ertelemeyeceğiz. İşini oracıkta bitirip ‘Dinime saygısızlık etti’ diyeceğiz.

Bu sıcakta açlıktan, susuzluktan illüzyonlar da göreceğiz.

Salatalığın çekirdeklerinde, enine kesince Allah, boyuna kesince Muhammed yazıyor olacak.

İmambayıldıdaki soğanın dizilişinde Kabe’nin koordinatlarını göreceğiz, domatesin ezilmişinde evrenin sırlarını çözeceğiz.

Çadırlar kuracak, “Sadakaları (zekatları) kalbleri İslama ısındırılacak olanla*ra...” (K. 9, Tevbe Suresi, ayet 60) dağıtacağız.

Üçaylar başladığından beri ‘ölünmüyor’ ‘şehit olunuyor’du. Bu Şehit Açılımı’na Ramazan’da da devam edeceğiz.

Devrilen kamyonda ölen asker şehit,

bir gıdım adrenalin iğnesiyle kurtarılabilecek, arı venomuna allerjik asker şehit,

teçhizatsız alevlere dalıp dumandan zehirlenen itfaiyeci şehitse,

Kırım Kongo Kanamalı şehidi,

Domuz gribi şehidi,

Karne şehidi (karnesini göstermeye korkup kendini asan çocuklar),

Hymen şehidi (bakire çıkmayan gelin),

Medeni Ahval şehidi (boşanmak isteyince alnına kurşun yiyen kadın),

Eroin şehidi (aşırı dozdan) de olmalı.

Ramazan’da sigara içtiği için öldürülenlere de ya ‘dopamin şehidi’ denilmeli ya ‘nikotin şehidi.’

Ehl-i müselman salih amel, nefsine hakimiyet bab’ından niyet etti niyet eyledi kriminal faaliyetlere bir ay ara vermeye de, bu sıcakta sağı solu belli olmaz.

Ergenekon adı verilen davanın ikinci iddianamesinde enteresan bir bölüm vardı:

“Çok ilginç, Kuran-ı Kerim’in surelerini aç, Allah’ın yerine sermayeyi veya medya kelimesini koy ve oku. ‘Ikra!’. Anlam bozulmuyor.“ diyor.

Yaptık netekim. Bir adım daha atıp Allah yerine ‘sermaye’, peygamber yerine ‘medya’ koyduk. Anlam değişmedi! Deneyin.

Uluğ Kök Tengri affetsin, Enfal Suresi’nin birinci âyeti şöyle oluyor:

Sana savaş ganimetlerini soruyorlar. De ki: Ganimetler Allah (sermaye) ve Peygamber'e (medyaya) aittir. O halde siz gerçek müminler iseniz Allah'tan (sermayeden) korkun, aranızı düzeltin, Allah (sermaye) ve Resûlüne (medyaya) itaat edin.
Nasıl?

Bir adım daha ileri gidip ‘kafir’ kelimesini de ‘muhalif’le değiştiriyoruz. Bakın Mücadele Suresi’nin beşinci âyeti nasıl oluyor:

Allah'a (sermayeye) ve Resûlüne (medyaya) karşı gelenler, kendilerinden öncekilerin alçaltıldığı gibi alçaltılacaklardır. Biz apaçık âyetler indirmişizdir. Kâfirler (muhalifler) için küçük düşürücü bir azap vardır.

Yeni şekline göre bu ayetin meali; Ya AB’ye, ABD’ye ‘Emrin başım üstüne’ denilip İslamiyet’e sarılınacak; vatan gözüne taş-toprak, ‘dâr-ül harb’ görünecek. Savunmaya kalkıp da Batı’nın tekerine çomak sokmayacaksın. Yoksa adın bir iftiranamede geçirilecek, gözünü Silivrilerde açacaksın.

Ehl-i müselman bunları okurken ayetleri değiştiriyorum diye hınç içindedir, biliyorum.

Değiştirdim agam! Lakin, o ayetleri değiştiren ilk değilim.

Eski Amerikan Büyükelçisi Eric Edelman’la AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Hans Jörg Kretschmer, Ali İmran Suresi’nin 19. Ayetinin değiştirilmesi için Diyanet’ten sorumlu Bakan’a resmi başvuru yapmışlardı.

“Allah katında yegâne din İslam’dır” ayetini tehdit olarak algıladıklarını söyleyip, hutbelerden çıkartılmasını istemişlerdi.

Eh! Elin ABsi, ABDsi “Ayetleri değiştir” deyince hazmedeceksin, ben değiştirince isyan edeceksin. Yok öyle çifte standart, eşitlik isterim!

Madem ki ‘ulus devlet’e dair herşey tartışılıyor, herşey açılıma tabi tutuluyor, o halde İslamiyet de, Kuran da tartışılacak. Açılımlara tabi tutulacak.

Niyetim halistir, maksadım Ramazan boyunca dinini dışavuracakları rasyonel bir çizgiye çekmektir.

Ve inanın tamamen açılım olsun diye yazıyorum bunları. Zihin açılımı. Benim ‘salih amel’den anladığım büyük ölçüde budur.


Kıymet Nadir Bindebir
Alıntı ile Cevapla
ar_de_ kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (26-08-2009), AnnE (25-08-2009), buena vista (25-08-2009), meraklı (31-08-2009), neron (25-08-2009), Ramo (28-08-2009)
  #462  
Eski 28-08-2009, 22:16
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Al sana açılım

27 senedir gazetecilik yapıyorum... Ve, çalışma hayatımın en enteresan "sansür" olaylarından biri geldi başıma... "Açılım"ı destekleyen arkadaşların, iyi okumasını öneririm.
*

Tatilden döndüm...

"Kürtçe" başlıklı

bir yazı yazdım.

Bugün çıkacaktı.

*

Şöyle başlıyordu:

"Kimimiz Türk, kimimiz Kürt, kimimiz Laz, kimimiz Çerkez... Yahudimiz, Rumumuz, Ermenimiz, Rus gelinlerimiz, Alman damatlarımız; uzatmayayım, ’mozaik’ derler, değiliz aslında, ’ebru’yuz, koskoca bir aileyiz... Ve, ortak bir vatanımız, ortak bir resmi dilimiz var bizim; Türkçe... Bizi, biz yapan."

*

Şöyle devam ediyordu:

"Dünyaya entegreyiz; İngilizce de öğreniriz, Japonca da... Elbette, anadilini de, mesela Kürtçeyi de öğrenmek en doğal hakkıdır yurttaşların... Ama, bu doğal hakkı, ’açılım’ adı altında, ’resmi dil’ haline dönüştürmeye çalışmak, bizi biz olmaktan çıkarmaz mı? ’Bizi bize yabancı’ hale getirmez mi? İki lisanlı toplum olursak eğer... Birlikte yaşamak isteyen, sorunlarını konuşa konuşa çözme iddiasında olan, ancak, birbirinin dilinden anlamayan bir toplumu, hangi tutkal bir arada tutabilir?"

*

Ve, şöyle bitiyordu:

"Silahla beceremeyen bölücülerin tuzağına düşmemeli Türkiye... Kanın durması için teröriste bile şefkat gösterilebilir; bakarsın, tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır... Fakat, farklı dil, kardeşi kardeşe yabancı haline getirir, ki, terörden tehlikelidir."

*

Yazı buydu.

Peki "sansür" nerede?

Şurada...

*

Yazıyı Kürtçe yazmak istedim!

*

Hayır...

Amacım, Türkiye’nin en etkin gazetesinde ilk Kürtçe makaleyi yazan kişi olmak değildi... Yukarıdaki satırları okuyacaktınız ve anlamayacaktınız.

Amacım işte buydu.

*

Araya "ikinci resmi lisan" girdiğinde... Farklı etnik gruplara mensup olan, ancak, Türkçe konuşarak, Türkçe yazarak, Türkçe okuyarak "anlaşan" bir toplumun, nasıl aniden birbirine yabancılaşacağını görecektik...

Kanıtı da, bu yazı olacaktı.

*

E hani sansür?

Buyrun...

*

Kürtçe bilmediğim için, Türkiye Çevirmenler Derneği’ne başvurdum, "Bu yazıyı Kürtçeye çevirmek istiyorum" dedim. "Hay hay" dediler, İstanbul’daki "yeminli tercüme bürosu"nun telefonlarını verdiler. Aradım... "Hay hay" dediler, Kürtçe tercüman bulmak için iki gün izin istediler ve çevirme ücretinin de 180 lira artı KDV olduğunu belirttiler... "Hay hay" dedim, fatura bilgilerimi gönderdim, yazımın Kürtçe tercümesini beklemeye başladım.

*

İki gün sonra... Türkiye Çevirmenler Derneği’nden aradılar... "Kürtçe tercüman bulduklarını, hatta 8 tane Kürtçe tercümana başvurduklarını, ancak 8 tercümanın da bu yazıyı Kürtçeye çevirmek istemediğini" söylediler...

*

Allah Allah!

Niye birader?

"Yazının içeriğini uygun bulmamışlar!"

*

(Bu arkadaşlar "yeminli" tercüman ama, yeminleri bi acayip... İçeriğini beğenirlerse, tercüme ediyorlar, beğenmiyorlarsa, etmiyorlar... Sanırsın, tercüman değil,

sansür kurulu!)

*

İşte böyle...

Terör, bizi bölemez.

Lisan, böler.

Cart diye.

*

Bizi bize yabancı eder.

Kanıtı da bu yazı.

Yılmaz Özdil
__________________
Yaşadıklarını kar sanma yanına...
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna
Ne kadar yaşarsan yaşa
Sevdiğin kadardır ömrün...

Can Yücel
Alıntı ile Cevapla
Ramo kullanıcısına teşekkür edenler
ar_de_ (29-08-2009), buena vista (29-08-2009), janus (29-08-2009), Master (29-08-2009), meraklı (31-08-2009), neron (31-08-2009)
  #463  
Eski 31-08-2009, 07:38
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5527 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

LeMan, Livaneli'ye fena çaktı. "Özgürlük" bestesini Vodafone'a reklam müziği olarak veren sanatçıya yeni cingıl önerilerini sıralayan LeMan, asıl mesajı dipnotta verdi.
LeMan'dan Başar Başaran yazdığı öneriler şöyle:

"Yiğidim aslanım burda yatıyor" - Yersen Yatakları, yatakta kalite

"Pencerem kör kapım kitli" - "Bu bendeki seyir değil" diye üzülmeyin Tak Pen taktırın seyrine dalın.

"Topraktan mı sürmüş candan mı kopmuş" - En taze organik sebzeler

"Gökyüzü senindir"
Gökyüzü herkesindir" Zülf Air ile uçun gökyüzünün tadını çıkarın

"Hoşgeldin bebek yaşama sırası sende"
Senin yolunu gözlüyor
Tren kazası, uçak kazası, iş kazası, yer depremi, kuraklı filan" -Parseller Hospital'de doğum artı kaza sigortası 2000 tl

Not: Bestesini reklam müziği olarak vermesi üzerine gelen eleştirileri "Şarkılarım artık benim değil halkın" diye yanıtlayan Livaneli, reklamdan aldığı parayıda o zaman bize verse ya. Şarkı bizim ama para sizin... Bari kontör versinler...
Alıntı ile Cevapla
AnnE kullanıcısına teşekkür edenler
ar_de_ (31-08-2009), janus (31-08-2009), Master (31-08-2009), meraklı (31-08-2009), neron (31-08-2009)
  #464  
Eski 31-08-2009, 08:46
meraklı - ait Avatar
meraklı meraklı bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Bulunduğu Yer: Koşuyolu
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 287/1518
251 Mesaj ına 1077 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Günaydın .... :))

Muhterem validanım,

Biliyorum ki bekliyordunuz caarrrtt diye bişiler yazmamı...

Yazacaktım, biliyordunuz...
Ama maksat sükût-u hayale uğratmak değil mi... yazmayacammm

Ama anladınız sizzz ...


__________________
meraklı: üzerine vazife olmayanla ilgilenen.. Herşeye burnunu sokan..."merak ediniz, öğreniniz ki yeni ufuklarda başarı sizin olsun."
Alıntı ile Cevapla
meraklı kullanıcısına teşekkür edenler
neron (31-08-2009)
  #465  
Eski 31-08-2009, 23:11
ar_de_ - ait Avatar
ar_de_ ar_de_ bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Jan 2007
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 133/1013
108 Mesaj ına 737 Kere teşekkür edildi
Tanımlı tepkiler ...

Sabrı, itaati, korkup kaçmayı, teslim olmayı kimseye tavsiye edemem. Çünkü hep ‘inat’tan yanayım.




Haberin linki aşağıda, bakarsınız. Zülfü Livaneli’ye göre;

‘medya sitesi denilen bir yerde sinirini boşaltan’, ‘gazetelerde iş bulamamış, yarım yamalak akıllı, kompleksli’ binlerce köşe yazarından biriyim.

Tv seyretmiyorum, hiç kimseyle görüş alışverişinde bulunmuyorum. Fikir oluşturabilmek için yazmadığım günlerde dahi 8-10 saat haber, köşe vs. okumam gerekiyor. Yazdığım günlerde buna 3-4 saat daha ekleyin.

Zülfü’nün beğenmediği çoğu ‘kompleksli (!) ve yarım akıllı (!) site yazarı’ gibi yazıdan para kazanmıyorum.

Yazar olarak iş aramıyorum, para karşılığı yazmayı da istemiyorum. Kısıtlanmaya, sansürlenmeye, talimatla yönlendirilmeye hiç gelemediğimden bu işi meslek edinemeyeceğimin farkındayım.

Gazete yazarlarına hakaret ettiğim düşünülmesin lütfen. Hepsi baskı altında yazıyor. Bildiklerini, öğrendiklerini çoğu kez ya üstü kapalı anlatmaya çalışıyorlar ya oto-sansür uygulamak zorunda kalıyorlar. Kalemim, zekam o kadar kıvrak değil, ben beceremem.

Hergün oturup, ülkemin başına örülen çorapları çözmeye, anladıklarımı birilerine anlatmaya çalışıyorum. Bu işe, gazetelerde köşe yazanlardan daha fazla emek ve vakit harcadığımı biliyorum. Yazabilmek için uykumdan, aileme karşı sorumluluklarımdan vakit çalıyorum.

Hangi görüşte olduğunun önemi yok, para karşılığı yazmayan bütün ‘site yazarları’ gibi bu işi çok ciddiye alıyorum. Yazdığım her kelimenin sorumluluğunu taşıyor, sonuçlarına katlanmaya razı oluyorum.

Livaneli’nin beğenmediği sitelerde, yazar Zülfü Livaneli’yi köt pardon kot cebinden çıkartacak en az elli tane köşe yazarını da yazılarından tanıyorum.

İçimdeki ‘idealist genci’ öldürecek, mayınlı ruhumu huzura kavuşturacak para ise henüz basılmadı.

Gelecek kuşaklara (geçmişten de) bilgi aktarımı sorumluluğum,

beni yaşatan, besleyen, okutan ülkeme, ulusuma borcum olduğunu düşündüğümden yazıyorum. ‘Yazının namusu’na sonuna kadar sadık kalmaya çalışarak...

‘Sinirimi boşaltmak için’ Zülfü gibi okura ‘itoğlu it’ deme raddesine geldiğim dakika köşelere yazmayı bırakırım. Siz de kurtulursunuz ben de...

---

Bu vesileyle, son günlerde aldığım okur maillerinde zihnimi tırmalayan birkaç cümleden bahsetmek istiyorum.

Bir okur “Kendimi yanlış topraklara atılmış tohum gibi hissediyorum” demiş, iki ayrı okur da “Herşeyi bırakıp yurtdışına mı kaçayım, ben artık bu ülkede yaşamak istemiyorum” yazmışlar. Bir de, son yazılarımdan birine dair “Beni kederlere gark eylediniz” başlıklı, “Durum bu kadar vahim mi?” mealinde bir mail.

Eyy Aziz and Azize okur!

Amacım kimseye umutsuzluk aşılamak değil, aksine, isyana, direnmeye, ülkeye sahip çıkmaya, değiştirmeye, düzeltmeye, sahtekarlardan hesap sormaya teşvik etmektir. Din tüccarlarının cahil kafalarının içindekini anladığım kadarıyla yorumlamaya çalışmaktır.

Yazdıklarımdan umutsuzluk, teslimiyet, kaçıp kurtulma arzusu gibi sonuçlar çıkartılıyorsa birşeyleri yanlış yapıyorum, yanlış yoldayım, en kötüsü de karşı tarafın işine yarıyorum demektir.

Ve evet!

Yıllardır coğrafi isimler Potamya, Likya, Klikya vs olarak değiştirilerek yapılan ‘halkı vatanına yabancılaştırma operasyonu’ amacına ulaşmışsa, Türkler Türkiye’de kendisini ‘yanlış topraklardaki tohum’ zannetmeye başlamışsa durum vahimdir. Hem çok vahimdir!

Benim bu operasyona katkı sağlama gibi bir amacım asla olamaz. Meramımı anlatamamış olmam daha da vahimdir.

Kimseye “Yurtdışına kaç kurtul” tavsiyesinde bulunmam, aksine, ülkemin ulusal çıkarının “tersine beyin göçü”nde olduğunu düşünür, yurtdışında tanıdığım cevherlere Türkiye’ye dönmeyi, Türkiye için birşeyler yapmayı tavsiye ederim.

Terketmenin çözüm olmadığını, gittiğiniz her yere Türkiye’nin arkanızdan geleceğini bilirim. Yakanıza, paçanıza yapışır Türkiye. Kolayına bırakmaz tohumunu.

Zannediyor musunuz ki Batı pembe kollarını açtı, rahatlığınızı, mutluluğunuzu sağlamak için sizi bekliyor!

Batı sizi kanınızı emmek, iliğinize kemiğinize kadar sömürmek için bekliyor. Batı doktorunuza taksi şoförlüğü, mühendisinize markette kasiyerlik yaptırmak, çocuğunuza bulaşık yıkatmak için sizi bekliyor.

-Çakma Hüseyin- Obama Meksika’ya vizeyi gevşetti. Çocuk baktırmak, evde hizmetçilik ettirmek, gökdelen camı sildirmek, kanalizasyon boku temizletmek için Amerika’nın daha fazla Meksikalıya ihtiyacı var da ondan.

Almanya, Avustralya, Amerika, Afganistan’a, Irak’a bundan böyle kendi askerini göndermek istemiyor. Müslüman göçmenlerden asker devşiriyorlar savaşa göndermeye.

Göçmenlik dediğinin ilk beş yılı esaret...kölelik. İlk kuşak göçmeninki ‘kayıp hayat’. İkinci kuşak biraz rahat yüzü gördüm sanır ama, üçüncü-dördüncü kuşağın bile kafasına ‘yabancı’ olduğu her fırsatta kakılır.

Batı pembe kollarını açar, emeğinizi, ruhunuzu sömürmeye bekler ancak sizi. Köpeklerini üzerinize salmaya bekler!

Brüksel’de üç gündür sokak çatışmaları sürüyor. Kuzey Afrikalı göçmenler polisle çatışıyor. Sidney’de aylardır Hintli göçmenler sokaklarda dayak yiyor, polis seyrediyor.

Kaçtığınızda kurtulacağınızı umduğunuz Batı bu! Denize düştüğünüzde sarılacağınız ustura bu! Batı ‘ırgat’ etmeye bekliyor sizi.

Batı’nın Türk’e en uygun gördüğü meslek ‘kebapçılık.’ Elinizden geliyorsa buyrun gidin. Ama nereye giderseniz gidin Türkiye’yi de içinizde götüreceksiniz. Türkiye yakanızdan, paçanızdan çekiştirecek sizi.

‘Türk’ü Türkiye’ye yabancılaştırma operasyonu’ kendi vatanınızda ‘yanlış tohum’ olduğunuzu düşündürecek kadar başarılı olduysa eğer, şunu bilin ki bu toprağın dışında hiçbir toprak için doğru tohum değilsiniz.

Demek ben meramımı anlatamamışım Aziz and Azize okur. Yıllardır söylemeye çalıştığım, bundan sonra da söylemeye çalışacağım özetle şudur:

Karşı devrimcilerin, Cumhuriyet yıkıcılarının, bölücülerin, yabancı istihbarat servislerinin, AB-ABD’nin ve içimizdeki hainlerin gemi azıya aldığı bu dönemde;

-Sokağımızdan, semtimizden, şehrimizden başlayarak tüm ülkemize sahip çıkacağız. “Bu ülke için ne yapabilirim, ülkeme ne verebilirim” diye düşüneceğiz.

-Kafamıza geçirilmeye çalışılan islamiyet çuvalına direneceğiz. Mizahla, dansla, müzikle, sporla, yogayla, şortla, mayoyla direneceğiz. Alkolle kafamızı yumuşatma hakkımızdan asla vazgeçmeyeceğiz. Akdenizli hayat tarzımızdan en ufak taviz vermeyeceğiz.

-Takva satıcısı nitelikli dolandırıcılık çetesini ‘şeffaf’ olmaya, hesap vermeye zorlayacağız.

-Birbirimizi kollayacağız, cesaretlendireceğiz. Korkanları desteğimizle korkularından arındıracağız.

-Yedi yılda kaybettirilen değerlerimizi geri alacağız, içi boşaltılan kavramlarımızın içini yeniden dolduracağız.

-En önemlisi de; Meclis’i işgal eden, meşruiyetini halktan değil yurtdışından alan, kendilerine hergün bir başka ayrıcalık tanıyan islamofaşist dolandırıcılık çetesine, önce karşılarında EŞİT İNSANLAR olduğumuzu kabul ettireceğiz.

Mersedes makam arabalarınla trafik kurallarına uymamak için çıkarttıkları “Önümüze çıkmayın ezer de geçeriz yasaları”nı biz ezip geçeceğiz. Megalomana ‘eşiti’ olduğumuzu her daim hatırlatacağız.

Ben hep isyandan yanayım Aziz and Azize okur. İsyandan, direnişten, mücadeleden yanayım. Sabrı, itaati, korkuyu, kaçmayı ve teslim olmayı kimseye tavsiye edemem. Çünkü hep ‘inat’tan, hep 'cesaret'ten yanayım.

Ben hep Türkiye’den yanayım. Elin İngilizi Fransızı Arapı ülkeme postu sermişken çıkıp gitmeyi kimseye tavsiye edemem. Vatana küsülemez çünkü.

Vatansever insanları umutsuzluğa sevk etmek ya da yurtdışına göçe teşvik etmek gibi bir niyetim asla olmadı. Demek ki birşeyleri eksik söyledim. Yanlış söyledim. Ya da henüz söylemedim.

Umut olmazsa isyan edecek, direnecek, mücadele edecek güç, enerji de olamaz. Ben hep enerjiden yanayım.

Yazdıklarımdan farklı sonuçlar çıkartan olursa, lütfen dönüp bir kez daha okusun.

Çok uzattım Aziz and Azize okur! Zülfü olsa kısacık bi yazıyla okuruyla dertleşiverirdi ama, bendeniz yarım akıllı, gazetelerde iş bulamamış kompleksli bir yazarım (!). Fark oluyor haliyle...


Kıymet Nadir Bindebir
Alıntı ile Cevapla
ar_de_ kullanıcısına teşekkür edenler
account (01-09-2009), AnnE (01-09-2009), Master (31-08-2009), meraklı (01-09-2009), neron (01-09-2009)
  #466  
Eski 01-09-2009, 07:28
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5527 Kere teşekkür edildi
Tanımlı İSMAİL ( pardon ) CEVAP HAKKI

Zülfü Livaneli

Özgürlük, reklamlarda kullanılmayacak




Joan Baez, 80’li yıllarda Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda verdiği konsere “Livaneli şarkılarına özgürlük” diye başlamıştı.

Çünkü o dönemde TRT’de yasaktım.

Sıkıyönetim dönemlerinde kasetlerimin satılması da yasaktı. Çalan da cezalandırılırdı, söyleyen de...

Leylim Ley söyleniyor diye yurtlar basılırdı.

Konserlerim sürekli valilikler tarafından engellenirdi.

Sıkıyönetim mahkemelerinde yargılanırdım.

Bütün bunlara nasıl dayanırdım biliyor musunuz?

Şarkılarımızın özgürce çalınacağı günlerin düşünü kurarak.

Gün geldi Özgürlük bestesi, bütün televizyonlardan reklam müziği olarak bangır bangır çalınır oldu.

Ezgi, milyonlarca kişinin diline takıldı, birçok genç bizim müziğimizi ve Eluard’ı , Nazım’ı, Orhan Veli’yi bu ezgi yoluyla keşfetti.

Ama hemen itirazlar yükseldi.

Bazı dinleyicilerim “Bu bizim şarkımızdır. Nasıl reklamda çalınır” dediler.

Kimileri ise “Daha iyi ya, bak şarkılarımız bütün Türkiye’yi fethediyor” diye bundan bir övünç payı çıkardılar.



***


Elbette bu arada art niyetliler de çıktı.

Özellikle “Demokratik açılım gereklidir” dememden ve sol partiyi sol olmaya davet etmemden sonra, fikirlerime mertçe karşı çıkamayanlar belden altı vuruşlara başladılar.

Hayatımda hiçbir eksik gedik bulamadıkları için de konuyu Özgürlük ve reklam üzerine yoğunlaştırdılar.

Hayali paralardan söz ettiler.

Ve sanki öz be öz bestemi, enstrümantal olarak kullandırmam bir suçmuş gibi, akıl dışı, insanlık dışı iftiralara giriştiler.


***


Oturup düşündüm. İftiralara kızıp da oruç bozamazdım ama dinleyicilerimin görüşleri önemliydi.

Bu görüşlerden ikincisi bana daha doğru geliyordu; evet şarkılarımız Türkiye’yi inletmeliydi ama ya buna üzülenlere ne demeli?

Onlar da kendi açılarından haklılardı.

Epey düşündükten sonra önceki gün telif hakkı ajansım olan Taksim-Universal Edisyon’a telefon ettim.

“Reklamları kaldıralım” dedim.

Şaşırdılar. “Kampanya çok başarılı gidiyor, yeni filmler hazırlanıyor” dediler.

“Teşekkür ederim ama istemiyorum” dedim. “Reklam ajansını kırmak değil niyetim ama bir tek dinleyicimi bile üzmek istemem. Özür dileyerek yeni filmlere izin vermeyelim.”

Şimdi eski filmler bir süre daha dönecek ama devamı gelmeyecek, bu müzikle çekilmesi planlanan yeni filmler çekilmeyecek.


***


Bunu size saygımdan yapıyorum ama bilin ki hâlâ eski fikrimdeyim.

Sadece kendi parçalarım için değil, her hümanist sanat yaratısı için böyle düşünüyorum.

Bugün MTV kanalı Bunuel’in filmlerinden, Dali’nin resimlerinden yararlanıyor.

Zorba melodisi bütün dünyada meyhanelerden reklam filmlerine kadar her yerde bangır bangır çalınmakta.

Picasso motifleri t-shirtlerin üzerinde.

Böyle bir dünyada saklanmak, gizlenmek, yaratılarımızı geniş kitlelere ve özelliklere “yoz sayılan” genç kuşaklara iletmekten kaçınmak bana doğru gelmiyor.

Bir de para konusu var. Bu reklamdan büyük paralar kazandığımı iddia edenler yalan söylüyor. Tamamen uyduruyorlar. Edisyon hakları ve vergiler çıktıktan sonra kalan para komik bile sayılabilir.

Ama patron sizsiniz. Bu parçalar benden çok size ait.

Madem ki istemediniz Özgürlük artık kullanılmayacak.
Alıntı ile Cevapla
  #467  
Eski 01-09-2009, 07:36
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5527 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Cevap Hakkına Cevap

1. Sen Tisortlere resminin basılması şansını yitirdin.
2. Yurtlar Leylim Ley söylendigi için basılmadı ; zaten onu İbo bile söyledi fakat kimse alınmadı.
3. Meyhanelerde senin şarkıların pek iyi gitti, kimse bundan da gocunmadı.
4. Senin ilk şarkılarını sadece sen unutmak istedin.
5. Türk soluna, rahmetli Ecevit'ten sonra en çok zarar veren adam olduğunu ne zaman farkedeceksin acaba ?
6. Özgürlüğümüzü satmana rağmen numaramızı değiştirtemedin ; demek ki bahsettiğin kapmanya o kadar başarılı olmamış.
7. Sen hala Özgürlüğün bedelini vodofon kampanyasının başarısı ile ölçüyorsan vay sana, vaylar sana...
8. Özgürlüğümüzün satış karından edisyon hakkı ve vergileri düştükten sonra kalan sana ( OTOSANSÜR OTO SANSÜR )
9. Bana ne bana ne !! Ben kontürümü istiyorum.
Alıntı ile Cevapla
AnnE kullanıcısına teşekkür edenler
ar_de_ (01-09-2009), buena vista (01-09-2009), Master (01-09-2009), neron (02-09-2009), su (01-09-2009)
  #468  
Eski 01-09-2009, 15:54
ar_de_ - ait Avatar
ar_de_ ar_de_ bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Jan 2007
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 133/1013
108 Mesaj ına 737 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Orucu sakatlayan ve bozan haller ...

Seyyar hoca Kıymet Nadir Bindebir’den faideli fetvalar

habercek.com sitesinin ücretsiz hizmetidir

.................................................. .................................................. ....


Malûmunuz, geçende fetva makamına ‘Makattan lavman yapılırsa oruç bozulur mu (hojam)?’ suâli tevcih edilmişti.

Bendenizde bu derin mevzunun ‘Bağırsakların emeceği su miktarına bağlıdır’ şeklinde muğlâk bir izâhatla geçiştirildiği kanaatı hâsıl olunca, niyet ettim niyet eyledim güncel mevzularda ehl-i müselmânı tenvir edecek fetvalar neşretmeye.

Niyet habis ise de lisan selimdir. Ailecek okunabilir.

.................................................. .................................................. ....

-Validebağ Devlet Hastanesi’nin arazisini (rant için) satıp, geceyarısı yatan hastayı apar topar taburcu etmek, serum şişesi takılı vaziyette evine göndermek orucu bozan hallerden değildir.

Lâkin, protesto eden hasta yakınlarından yüzünüze tüküren olursa ve bu tükürük ağız ya da burun deliklerinizden içeri girerse orucu sakatlar. Bu hususa dikkat etmek lâzım gelir.

-Yandaşlarına rant sağlamak, arazi açmak için Kaz Dağları Milli Parkında 180 hektar ormanda onbinlerce ağacı yaktırmak, yine arazi rantı için köprü yapmaya kalkıp İstanbul’da 50 bin ağacın kesilmesi talimatını vermek orucu bozan hallerden değildir.

Kibriti çakanın orucu bozulursa da azmettirene müeyyidesi yoktur. Lâkin, yangının dumanı genzinizi yakacak kadar içinize kaçarsa orucu sakatlar. Orman yakılabilir fakat dumanı içeri çekmemek lâzım gelir.

-Resmi evrak-form vs doldururken MESLEK hanesine Tarikat Şeyhi yazmak orucu sakatlayan ya da bozan hallerden değildir. Bunda yalan yoktur. Tarikat Şeyhi olarak hayatını namusuyla (!) kazanan yüzlerce insanımız vardır. Lâkin, şeyhin orucu, üzerinde kuluçkaya yattığı altınların, paraların vergisini vermeye kalkarsa bozulur.

O takdirde, kefâret gerekir. Yani 60 gün oruç artı 1 gün kazası tutulur. En sevilen sahabenin ruhuna mevlit okutulur (www.ensevdigimsahabe.com).

-Yedi yıldızlı oteller kurup ‘Bu parayı nereden buldun’ diye soranlara ‘Halıcıda tezgâhtarlık yaptım’ diye açıklamak orucu bozmaz. Bir gün bile halıcıda tezgâhtarlık yapılmış olsa kâfidir. Yalan olmaz. Allah herşeye kadirdir. ‘Yürrrrüü!’ diyeceği kulunun karşısına Rus mafyasını bile çıkartıp zenginleşmesine vesile edebilir.

Lâkin, aynı şahıs “Güneyde ‘her şey dahil’ sistemiyle çalışan otellerin yüzde 90’ı içkinin içine katkı maddesi koyuyor, müşteriye sahte içki içiriyor” diye ihbar edip, siyasetçilere ülke çapında sahte içki yakalama operasyonları düzenletirse orucu sakatlanır.

Hele ki; Antalya’da yapılan denetimlerde 5 bin 111 şişe sahte içkinin 2 bin 270’i halıcılıktan (!) zengin ihbarcının Beldibi, Tekirova, Belek’teki yedi yıldızlı otellerinde yakalanmışsa orucu bozulur.

Telafisi için kefâret yetmez. Bir yıl boyunca, her ay 50 ‘akşamcı’yı otellerinin 5000 dolarlık odalarında ‘herşey dahil-bedava’ misafir etmesi lâzım gelir. Ol otel sahibinin (ki adını ve otellerinde tatil yapan nitelikli dolandırıcılık çetesini her daim meymenetle zikretmeliyizdir) iftarda orucunu içkiden kazandığı parayla açması câizdir. Lâkin, hurmayı o parayla almasın. Hurma için helâl süt emmiş birinden borç alsın.

-Bakanlar Kurulu (*) kararıyla;

‘(30.11.2009 tarihine kadar geçerli olmak üzere, 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununa ekli (II) sayılı listede yer alan) 18 gros tonilatoyu geçmeyen yolcu ve gezinti gemileri, yatlar ve diğer eğlence ve spor tekneleri; kürekli kayıklar ve kanolara uygulanacak özel tüketim vergisi oranını yüzde 6,7’den yüzde 0 (sıfır)’a indirmek,

Yine, ‘(30.11.2009 tarihine kadar geçerli olmak üzere) 18 gros tonilatoyu geçmeyen yolcu ve gezinti gemileri, yatlar ve diğer eğlence ve spor tekneleri; kürekli kayıklar ve kanoların tesliminde yüzde 18 olan KDV oranını yüzde 1’e indirmek orucu bozan hallerden değildir.

Yat, gemicik, tekne vs almak isteyen takva sahibi müminleri kollamak câizdir. Lâkin, o yatlarla teknelerle gezinirken sâhildeki bikinili kadınlara nazar eylemek orucu sakatlar. Ağıza, buruna deniz suyu kaçırılmamalıdır. Tuzlu su orucu bozar, hem kazâ hem kefâret lazım gelir.

-‘Makattan lavman yapılırsa oruç bozulur mu?’ sualine gelince;

Bakınız geçen gün AKP Genel Başkanı muhterem ikaz ettiler; “Gençlerimizde sulu - kuru her türlü kötü alışkanlık var” buyurdular.

Burada zikrettikleri kötü alışkanlıkların sulusu lavman, kurusu kolonoskopidir. O cihetle, lavman ya da kolonoskopi sırasında zevk alınıyorsa, nefis kabarması hûsûle geliyorsa orucu bozar. Gûsül abdesti almak lâzım...

Nee? Sulu-kuru o değil mi?

Nasıl yani?

E ben şimdi yanlış mı anladım muhteremi?

Yani makatımla mı dinlemiş oluyorum bu zâtın konuşmalarını?

Yapmayın yaa!!

Tuh be!!

Şu İncirlik’te misafir (?!) edilecek 100 bin Amerikan askerinin 'açılım'la bağlantısı var mıdır anlatırsa doğru organımla dinleyeyim bari.


.................................................. .................................................. ..


(*) 22 Temmuz tarihli, 27327 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 2009/15315 sayılı Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) ve Katma Değer Vergisi (KDV) indirimlerini içeren Bakanlar Kurulu kararı.



Kıymet Nadir Bindebir / kiymetnadirbindebir@gmail.com
Alıntı ile Cevapla
ar_de_ kullanıcısına teşekkür edenler
AnnE (02-09-2009), Master (01-09-2009), neron (02-09-2009)
  #469  
Eski 04-09-2009, 06:50
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Talking Aziz Nesin

mehmetyilmaz@hurriyet.com.tr


Suçlama gizli sorgu açık!



CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül ile ilgili bir davada “yargılanmalı” kararı veren Sincan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz hakkında Adalet Bakanlığı tarafından açılan soruşturmada ilginç şeyler oluyor.

Kaçmaz, sorgu için çağrıldığı bakanlıkta sorulara yanıt vermedi.

Nedeni hakkında yürütülen soruşturmanın niçin yapıldığının, suçlama ile ilgili bilgi ve belgelerin kendisine verilmiyor olması.

Bunu avukatının yaptığı açıklamadan anlıyoruz.

Gerçekten ilginç bir durum!

Telefonlarınız dinleniyor, hakkınızda bilgi ve belge toplanıyor, sorguya çağrılıyorsunuz ama nedenini bilmiyorsunuz.

Ve bu soruşturmayı emreden bakanlığın, yargıç ve savcıların kaderlerini, siyasetin iki dudağının arasına alacak “adalet reformunu” AB’ye uyum için yaptığına inanmamız bekleniyor.

Bu kadar saf olduğumuzu düşünmeleri için ne yapmış olabiliriz?
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
account (04-09-2009), ar_de_ (06-09-2009), hazan (05-09-2009), meraklı (04-09-2009), neron (04-09-2009)
  #470  
Eski 04-09-2009, 15:15
meraklı - ait Avatar
meraklı meraklı bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Bulunduğu Yer: Koşuyolu
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 287/1518
251 Mesaj ına 1077 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Nasılsa Ülkem satılmış; açılımın alâsıyla açılmış, domuz gribinden nasibini beklemekte…
Ülkemin ciğerleri ormanlar çatır çatır yakılmakta; yerlerine ecaip lüküs beach-park oteller yapılmakta….
Eğitim dediğin ne ki, okullara zaten gerek yok ;imam hatipler yeterli- gerçi sürü olmuş halka hatip ne gerek ama ..???
Tuğluk teyzem bile demiyor mu ki; “Anlaşma yoksa ayrılır, sınırlarımızı çizeriz” diye.. ee buyursunlar zaten haritalar hazır Amerikanya nın elinde… hariçten yorgunluğa ,çalışmaya hacet de yohitur….

Ehh Türkiye’m İstila edilmiş , dünyaya yaratıklar inse noolurrr …?????????????



http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=952434&D ate=01.09.2009&CategoryID=81
fft5_mf239909.jpg
__________________
meraklı: üzerine vazife olmayanla ilgilenen.. Herşeye burnunu sokan..."merak ediniz, öğreniniz ki yeni ufuklarda başarı sizin olsun."
Alıntı ile Cevapla
meraklı kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (19-09-2009), ar_de_ (06-09-2009), Master (05-09-2009), Ramo (24-09-2009)
Cevapla


Konuyu Toplam 1 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş arama yap
Modları Göster

Yetkileriniz
Yeni konu açabilirsinizdeğil
Yanıt gönderebilirsiniz değil
Eklenti gönderebilirsiniz değil
Mesaj düzenleyebilirsiniz değil

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 11:36 .


Telif Hakları vBulletin v3.5.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Tercüme ve Tasarım : Arka & Bahce