Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Arka BahÇe Forumu - Tekil Mesaj Gösterimi - Tencere
Konu: Tencere
Tekil Mesaj Gösterimi
  #18  
Eski 04-03-2006, 23:45
RAINBOW - ait Avatar
RAINBOW RAINBOW bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: KIBRIS
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 29/28
10 Mesaj ına 21 Kere teşekkür edildi
RAINBOW - MSN üzerinden Mesaj gönder
Tanımlı

Alıntı:
Ramo´isimli üyeden Alıntı
2003 yılında Batı finans sermayesinin yeniden gelişmekte olan ülkelere doğru akmaya başlamasıyla 2003 baharından itibaren Türk Lirası yeniden aşırı değerlenmeye başladı. TL’nin aşırı değerlenmesi hem cari açığı ve dış borçları patlatarak 1994 ve 2001 benzeri bir krizin şartlarını hazırlayacaktı, hem de ihracatı kârsız, ithalatı ucuz hale getirerek büyümeyi ve istihdamı olumsuz etkileyecek, Türk sanayiindeki sermaye birikimi sürecini sekteye uğratacak ve nihayetinde Türk sanayiini çökertecekti.

Bu tehlikeyi daha 2003 yılında tespit ederek Türk kamuoyunu bu konuda uyarma görevini kesintisiz olarak yerine getirdim. “Enflasyon düştü, döviz bollaştı, piyasalara istikrar geldi” çığlıklarıyla perdelenen sinsi bir sürecin yavaş yavaş sanayii çürüttüğünü, ülkeyi yoksullaştırdığını, insanımızı işsiz bıraktığını, Türkiye’nin bu kadar değerli bir TL ile yaşayamayacağını üç yıldır ulaşabildiğim her platformda ısrarla söyledim. Ne var ki büyük sermayenin Batı sermayesi ile olan girift ilişkileri, son dönemde sanayide kaybetmesine karşılık finanstaki yatırımlarından iyi kazanması ve bunun geçici olduğunu idrak edememesi, Türkiye’de gerçek anlamda bir iktisat camiasının bulunmaması ve en önemlisi hükümetteki, bürokrasinin zirvelerindeki ve medyadaki Amerikan kuşatması sebebiyle araba devrilmeden tedbir almak mümkün olmadı. 2001 devalüasyonundan itibaren her geçen gün Türkiye daha da yoksullaşırken, işsizlik daha da artarken, Türk sanayii ve tarımı içten içe çürüyüp erirken ve Türkiye’nin dış bocu dağ gibi yığılırken hükümetler, bürokrasi, Amerikan güdümlü medya ve bir kısım iş çevresi ortalığı “Ekonomide görülmemiş başarı!” haykırışlarıyla inlettiler. Haykıranların sesi o kadar yüksek çıkıyordu ki, bunlara inananlar bile oldu. Meselâ yeniden siyasete girmeyi planladığı söylenen eski cumhurbaşkanlarından Süleyman Demirel ekonomide olmayan başarıdan hisse dağıtmaya kalktı, başarının asıl sahibinin AKP değil IMF olduğunu söyledi (Bu konuda şu yazıma bkz: "Demirel-Babacan İttifakı ve Gerçekler").

Tabiî yalancının mumunun yatsıya kadar yanacağı gerçeğini Türkiye’yi 2001’den beri uyutmak için estirilen görülmemiş yalan ve propaganda rüzgârı da değiştiremedi, emek-yoğun olduğu için aşırı değerli TL’nin ortaya çıkardığı rekabet gücü kaybını en ağır şekilde yaşayan tekstil-konfeksiyonda artık bıçak kemiğe dayandı. Bazılarının “Türkiye hâlâ tekstille mi uğraşacak?” diye akıl sattığını duyuyorum. Doğru, Türkiye ile aynı zamanda tekstile giren Güney Kore şimdi ağır sanayi devi, ama Türkiye 24 Ocak kararlarıyla beraber karma ekonomiye, planlamaya ve sanayileşmeye elveda deyip son yirmi yılını finans oyunlarıyla kaybettiği için tekstil Türkiye’de hâlâ hayati önemi haiz. Türkiye’de tekstil ve konfeksiyon sınaî katma değerin altıda birini, ihracatın üçte birini, sınaî istihdamın ise % 40’ını gerçekleştiriyor. Türkiye bugün doğru makroekonomik politikalarla yeniden planlı kalkınma ve sanayileşme atağı başlatsa bile tekstil ekonomideki önemini en az on yıl daha korur. Kaldı ki bugün böyle bir durum da söz konusu değil. Bugün için Türkiye tekstil ve konfeksiyonun yerine hiçbir şey koyamaz, dolayısıyla tektsil ve konfeksiyonun çöküşü Türk ekonomisi için yıkım anlamına gelir.

Bakalım tekstil-konfeksiyon nasıl bir 2005 yılı yaşamış? Sektörün 2005 yılı üretiminin 2004’ün aynı ayına göre yüzde değişim oranları 2005 boyunca şu şekilde seyretmiş: Ocak -13, Şubat –5, Mart 8 (Nasıl olduysa ), Nisan –24, Mayıs –7, Haziran –8, Temmuz –17, Ağustos –19, Eylül –11, Ekim –13, Kasım –8, Aralık –4 (Tekstil üretiminde daralma 2004 Aralığında başladığı için Aralık 2005’teki küçülme oranı düşük çıkmış.) 2005’te konfeksiyonda durum daha da kötüydü. Bir önceki yıla göre yüzde değişim oranlarından bunu açıkça görüyoruz: Ocak +9, Şubat –7.5, Mart –7, Nisan –15, Mayıs –21, Haziran –6, Temmuz –6, Ağustos –22, Eylül –23, Ekim –10, Kasım –19, Aralık –7. Başka bir emek-yoğun sektör olan deride üretim daralmasının boyutu daha da büyük, % 30’larda. Görüldüğü gibi üretim bazında çok ciddî bir daralma söz konusu. Eğer katma değer, yani ücret ve kâr olarak bakılırsa daralmanın boyutları çok daha büyük. 2003-2005 yıllarını birçok sanayici pazar kaybetmemek, yılların şirketine kilit vurmamak, elemanlarını işsiz bırakmamak için cebinden para koyarak, zararına satarak geçirdi. Birçok şirkette de işçiler daha düşük maaşa razı oldukları gibi, aylardır maaş alamadan çalışan binlerce işçi de var.

Bu daralmanın tek bir sebebi var: Türk Lirasının döviz karşısında % 50 küsur oranında aşırı değerli olması. Yani mesle çözümsüz değil, ve teorik olarak çözüm Türkiye’yi yönetenlerin elinde. Artık bıçak kemiğe dayandığı için tekstil-konfeksiyon sektörü sorunlarını iletmek için başbakandan randevu talep etti. Sorunların en başında Türk Lirasının aşırı değerli olması geliyor. Ne var ki bu mevcut IMF programının temel taşı. 2000 yılından beri Türkiye’yi yangın yerine çeviren IMF’nin elindeki tek vitrinlik başarı enflasyonu düşmesi, o da kurun düşük kalmasının sonucu. Tektsilcinin ikinci şikayet konusu enerjiden SSK primine kadar üretim üzerindeki kamu kökenli aşırı yük. İyi de, bu da doğrudan doğruya IMF programının diğer temel taşı olan millî gelirin %6.5’i kadar faiz dışı bütçe fazlası şartının bir sonucu. Kısacası, 2001’den bu yana sanayicinin ayağına pranga olan ne varsa IMF’nin eseri.

Hükümet ciddî bir ikilemle karşı karşıya. Bir yanda IMF, bir yanda tekstil sektörü. Daha doğrusu bugün tekstil sektörü, yarın hemen hemen bütün sanayi. Hükümet derdine çare bulamazsa tekstilcinin eylem yapmasına falan da gerek yok. “Bizim gücümüz buraya kadar” deyip kapıya kilit vurmaya, işçisine yol vermeye başlarsa Türkiye yangın yerine döner, bu yangına da hiçbir hükümet dayanamaz. Görüyorsunuz, bazı cahillerin iddia ettiği gibi yalnızca dışarıdan Türkiye’ye döviz pompalamakla, sıcak para sokmakla ekonomi düzelmiyor. Ekonomik kriz de sadece devalüasyon demek değil ve şu anda döviz kurlarının makûl bir seviyeye yükseltilmesi dışında sanayiii, tarımı, dolayısıyla Türk ekonomisini kurtarmanın başka yolu yok.

Yazının devamı için>>>
http://www.selimsomcag.org/article.a...ID=311&catID=1

Tekstil konusunu içeren yukarıdaki bilgilendirmeniz oldukça güncel bir nabız tutma bence sevgili ramo...

Tekstil sektörü her ne kadar içler acısı bir konumda olsa da şu sıralar....bunun bu şekilde gideceğine inanmamaktayım..;

Sektörü bire bir temsil eden hisselerin de...!!


Yeter ki mümkün mertebe ileri bir tarihe dönük bir tercih ve sabır ile sessiz bir şekilde beklenilmesi bilenebilsin..

Buzdağının çoğu aşağıdadır ve de mümkünatı yok görünmez...

Sevgi ve saygılarımla...
__________________
RAINBOW
Alıntı ile Cevapla