Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Arka BahÇe Forumu - Tekil Mesaj Gösterimi - Ser'den, Sera'dan.
Tekil Mesaj Gösterimi
  #204  
Eski 30-05-2008, 12:18
Emin - ait Avatar
Emin Emin bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Mar 2006
Bulunduğu Yer: Antalya
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 305/762
198 Mesaj ına 2281 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Gerçekleri Gizlemek Biraz Yalan Söylemektir.

Kaşınırken düşünüyordum, seranın toprak yapısını iyileştirmem gerektiğini.

Sadece kaşınırken mi düşünüyordum, yok, değil elbette. Beni zaten epeyce bir süredir bir kaşıntı tutmuştu.

Kaşınıyordum.

Sadece kaşınmıyordum, herhalde ruhumun apış arası da mayasıl olmuştu ki sık sık apışıp kalıyordum.

Şunu yapacağım, bunu yapmam gerek, bu olmazsa olmaz, o zaman şunu da yapmam gerek, bu yapılmazsa şunu yapmamın ne anlamı kalır…

Tuğla renginde bir toprak, sıkı mı sıkı. Yaş olunca ayakkabımın altına yapışmış çamur, seradan eve kadar her ne kadar yerlere sürttürerek yürürsem yürüyeyim arınmıyordu.

Evin önüne laf ola beri gele cinsinden yaptığım beton bile yeşilini kaybetmiş, tuğla rengine bürünmüştü. Arabanın paspasından bile çıkmıyordu.

“Bu toprağı gevşetecek şey, öncelikle biraz kum” diye düşünmeye başlamam çok önceleri olmuştu, şimdilerde de sabitlenmişti.

“Hem, biraz kum olsa kümesin içine de sererim, tavuklar da betonu gagalayacaklarına bu kumla eşelenerek yıkanmış olurlar ama amma tozuturlar be” diye kıvırmalı düşüncelerim yüzünden onlara kum yerine marangozun birinden bir torba dolusu kepek kıvamında talaş getirdim.

Hay getirmez olaydım!

***

Çoktandır kaşınarak kafaya koyduğum şeyi nihayet yaptım.

Tepeleme bir damperli kamyon için 250 liraya pazarlığını yaptığım ve siparişini verdiğim milli dere kumunun zamanlaması biraz erken olmuştu ama olsun. Ha deyince her şey olmuyor, hazır bu işi yapan birini ona, buna, şuna sorarak bulmuşken tereddütsüz aradım, milli ve nemli kumlar taşınmaya başlandı.

Aşağı yukarı her bir kamyonu 25 ton civarında olan bu kumlar, Şoför Süleyman’ın elinde kantar pusulası olmasına rağmen neden ve kimden sakındığını bir türlü anlamadığım bir biçimde aralardan, sapalardan suları aka aka dolandırılarak getiriliyordu.

Yer sorunu nedeniyle seranın yola yakın tarafına kabak lastikli, havaya kalkarken kırıldı kırılacak sesler çıkaran bu kim bilir kaç model, markası bile belli olmayan eski kamyonun damperi ileri geri birkaç kez kasılarak orgazm olurcasına boşalmıştı ancak kumun bir kısmı ister istemez yola akmıştı.

Zaten dar olan yolun kum yüzünden daralması aklıma yatmamıştı. Motosikletlerin sıkça ve hızla geçtiği bu yoldaki yayılmış kumun şimdi birilerinin başına bir darlık getirmeden biran evvel seranın içine taşınması ve sonra da olabildiği kadar ölçülü bir biçimde serilmesi gerekiyordu.

Hesabımızı görmeden ve bir kamyon da iri dişli inşaat kumunu getirmeden bir gün önce, içtiğimiz çayın eşliğinde her türlü kanatlı hayvanı köyündeki evinin bahçesinde beslediğini öğrendiğim Şoför Süleyman’a tavuklara neden bakamadığımızı acıklı bir biçimde anlattıktan sonra isterse alıp götürmesini teklif ettim.

Bir gün sonra, dar ve çevrili alan olmasına rağmen pek kısa sürmeyen kümes içi boğuşmasını Kumcu Şoför Süleyman yaptı. Benim yardımım ise onun yaka paça tuttuklarını boş gübre torbalarına korken, bu torbaların ağzını açmaktan ibaretti.

İkişer üçer yerleştirdik, torbaların bir iki yerinden hava delikleri açtık ve kamyonun şoför mahalline koyduk.

Sık sık üstünü başını silkeleyen Kumcu Süleyman verdiğim kumun parasını alırken 30 lira eksik aldı, ben zannettim kumdan ıskonto yapıyor, meğer tavukları beleş almak istemiyormuş.

Direksiyonun başına geçene kadar bir yandan başını, boynunun kökünü, kulaklarının arkasını parmaklayıp mesh ederken diğer yandan kendini dövercesine silkelenmesini sürdüren Süleyman’a “Talaştır! Çok ince talaş almışım, toz gibi…” diye açıklama yaparken yüzüm kızardı mı bilmiyorum ama lafımın arasına sokuverdi:

Yok abe yok! Valla, bu pezevenklerde bitte vardır ha!

-20-
Alıntı ile Cevapla