Bir
Ya sağ kolum ya da sol kolumdu şimdi hatırlamıyorum ama biri fena keçeleşmiş olmalı ki hangisinin üzerine uykumun ağırlığını yüklemişsem artık; döndüm.
Ki, damarlarımda sıkışan kanlarım tazyik halinde dolaşsın, hücrelerime ne taşıyacaksa taşısın.
Denizli Horozu olmadığını biliyorum, hatta bizim oraların yani Pertek’teki horozların ötüşüne de benzemeyen bir gırtlak yapısıyla ötmeye başladı, yattığım yerin yaklaşık 3 metre ötesindeki 6 metrekarelik tel kafesin içinde, 5 tavukla idare eden horoz.
Çok da uzatmadı, ü üürrü üüüüüü’sünü.
Aşil topuğumun üzerinde, alacağını alıp gitmiş dişi bir sivrisineğin salgıladığı kaşıntı verici salgıyı iyice yayma pahasına kaşımak için ayağımı karnıma çekip, olanca gücümle kaşımaya başladığımda horoz ikinci ötüşünü yapıyordu.
Ben kaşıntımı tamamlamadan o üçüncü ötüşünü yapınca, nefeslenmek, -bir sonraki ötüşünü daha istekli yapabilmek için sanırım- ciğerlerine yeteri kadar serin havayı çekmekte olan horozun kaça kadar beklediğini ve kaç kere daha öteceğini düşünerek saymaya başladım. İçimden hızla sayılan sayıların 34 üncüsünü bitirmiştim ki tekrar öttü.
-Halla halla, hakikaten her 34’te bir mi ötüyor bu meret?
Sorumun karşılığını sınamak için yeniden saydım; 37 çıktı bu kez. Bir daha saydım; 39, gene farklı çıktı!
Günahını almayayım yoksa ben mi yavaş veya hızlı sayıyorum? Ne kadar sınadım bu süreyi bilmiyorum!
Ya sağ kulağım, ya da sol kulağımdı, şimdi hatırlamıyorum ama biri bu horozun sesini yeteri kadar emmişti; döndüm ve yastığa gömdüm o kulağımı.
|