Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Arka BahÇe Forumu - Tekil Mesaj Gösterimi - Ser'den, Sera'dan.
Tekil Mesaj Gösterimi
  #301  
Eski 30-10-2012, 00:38
Emin - ait Avatar
Emin Emin bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Mar 2006
Bulunduğu Yer: Antalya
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 305/762
198 Mesaj ına 2281 Kere teşekkür edildi
Tanımlı 29 Ekim

Şu kadar yaş yaşadım; eylemlerde, gösterilerde, toplantılarda hiç işim olmadı desem yalan söylemiş sayılmam. Eksiklik de duymadım, katılmadım diye ancak kan çıkarmadan ya da bokunu çıkarmadan eylem yapan kim olursa olsun hep takdir ettim, cesaretlerine, sabırlarına saygı duydum.

Ortaokul sondayken, birgün liseli abiler okulu boykot ettiklerini söylemişlerdi, boykotun kelime anlamını bilmiyordum ama anlamıştım o gün derslere girilmeyeceğini.

Bizim kafadan olanları toplayıp yürütmüşlerdi, çarşının bir ucundan diğer ucuna kadar. Bağırıp, çağırıp sloganlar atarak yürüyüşümüzü aynı güzergâhtan geri döndürdüğümüzde ne olduğunu anlamadan bir taş savaşı içinde bulmuştum (bulmuştuk) kendimi (kendimizi.)

Doğrudan üstümüze gelen taşları havada iken görmek için gözümüzü dört açıyor, parke taşlara çarpıp iyice hız alan taşlardan kendimizi deli gibi sağa sola atarak korumaya çalışıyorduk.

Diğer yandan bizler de taşların geldiği yerlere, evlere, dükkânlara, kahvelere taş atıyorduk.

Arada şangırrr diye sesler duyuluyor, bir yerlerin camları aşağı iniyordu.

Ne polis, ne jandarma vardı görünürde.

Hiç bitmeyecek sanmıştım, bu iki karşıt gurubun taş savaşının sonu olacak mıydı, acaba.

Bazı arkadaşlarımızla bazı abilerimizin yaraları vardı; bir iki kişinin yüzü gözü kan içindeydi, kafalarını tutuyorlardı, kuytu yerlere çömelmişlerdi; biri bacağını tutmuş, ovunurken uğunuyordu.

Grup toparlanmış ve "ka nı mız ak sa da za fer is la mın" diye bir süre bağırdıktan sonra yeniden taşlaşmaya devam etmiştik.

Benim şansım yaver gitmiş etkisi olmayan birkaç taş çarpmasıyla bu kavgadan sıyırmıştım.

Ancak halen daha pişman olduğum bir şey yapmıştım; elimin içine çok iyi oturan bir sal taşı, hedef gözeterek (çok çok sonraları bir araya gelip, ekmek yemek yiyip, rakı içtiğim) birine fırlatmıştım.

Taş elimden çıktığında hedefi bulacağını hissetmişim demek ki, aynı zamanda "ula ula ula ulaaaa" diye bağırıp, o günkü rakibimi, düşmanımı uyarmıştım ama olan olmuş, anlının ortasına yiyeceği taşı "ulalarım" üzerine sola döndüğü için sağ kaşının bitimine yemişti.

Sonra...

Sonrası bilinen şeyler...

Darbe oldu da birbirlerimizi taşlamaktan, sopalamaktan, bıçaklamaktan ve kurşunlamaktan kurtulduk...


***

Valilik kızmış, yasadışı saymış, yasaklamış...

İşte aradan geçen şu kadar sene sonra ben de kendimce valiye kızmışım, yasaklamayı yasa dışı saymışım ve hiç hesapta yokken, yalama malama da olsam yürümeyi kafama koymuşum.

Heyecanlıyım.

Bu yürüme, ömrü hayatımın ikinci yürüyüşü olacaktı.

Ne olursa olsun elime taş maş almayacaktım.

Biber gazı veya tazyikli su darbesine karşı da psikolojik olarak kendimi hazırlamıştım. Ancak gözaltına alınma gibi şeylerden olabildiğince uzak duracaktım, devir kötü, o yüzden en iyi spor ayakkabımı giymeyi planlamıştım.

Kahvaltımı sağlam yaptım. Zorladım kendimi, yağlı ballı şeylere ağırlık verdim ki, enerji versin.

Kızım üniversite öğrencisi... Şimdiye kadar hep uyarmışım, eylemlerden sakındırmışım, yumurta atılma ihtimali olan konferanslardan bile uzak tutmuşum. Ben bir şey demem, "sen de gel" diye bir teklif götürmem. Kendisi gelse bile yine aynı tavrımı takınırım. (Zaten öyle kıstırıp pıstırmışım ki, tam bir tırsak olmuş.)

Geleceği yok ama benim bu yürüyüşe katılmamı istiyor.

Eşim gelse iyi olur ama ne olur ne olmaz, başımıza bir şey gelirse, dışarıdan lojistik destek sağlayanımız olsun diye onun da gelmesini istemiyorum. Israr etsem gelecek gibi duruyor. Etmiyorum.

Kaynanama dönüyorum, önce yarım ağız, sonra çok açık bir biçimde teklif ediyorum:

"Gel birlikte gidelim, Anne. Ağır ağır yürürüz. Yorulduğumuz yerde bırakırız. Ola ki copla mopla karşılaşırsak senin mantolu, eşarplı oluşun yüzü suyu hürmetine yara bere almadan sıyırırız. Gözaltı mözaltı gibi şeyler olursa da yavrum biz sizdeniz, tayipciyiz gibi bir şeyler söylersen gene yırtarız. Ha, ne dersin?"

"Yok olum yok. Daha ben namazımı kılmadım. Bu sabah namaza kalkamadım, kahvaltıdan sonra kuşluk kılacam. Sen git."

-LXIII-
Alıntı ile Cevapla