Gecenlerde muharrir arkadaslardan birine rastladim.
Hal hatir ettik ayak ustu.
Sizi sordu, sasirdim..
Bunca yil sonra karsilas, soracak kimseyi bulama, Anne nasil de ?
Hayirdir, sen pek sormazdin bu nursuz ihtiyari dedim.
Sormazmiyim dedi, nerelerde...
Italya'ya yerlesmis diyorlar dedim.
Guldu.
Romantik kadindir, dedi.
Biz daha yok deve ! dememize kalmadan, ilave etti.
Hatirlarmisin bilmem dedi, 93 Harbi yillariydi.
Bizim Victor'la cikiyordu Anne dedi.
Ben iyice meraklandim, yanlisin olmasin, bizim Master Ustad'in bile duydugunu sanmiyorum.
Yoo dedi, eminim.
O gazeteci arkadas, Victor ile roportaj yapmisti o ara.
Ondan dinledim.
Bak Victor'un neler dedigini merak ettim o roportaj'da dedim,
Anlatti.
Yıl, 1887... Gazetecinin biri, Victor Hugo'ya soruyor: "Eserleriniz ve siz bugüne de çok olumlu eleştiriler aldınız, çok övüldünüz.
Bunlar arasında sizi en çok hangisi hoşnut etti?"
Hugo anlatır ;"Karlı bir kış gecesiydi. Eş dostla yiyip içmiştik.
Mesafe kısa diye, evime yaya olarak dönüyordum. Fena halde sıkışmıştım.
Hızlı adımlarla, malikanemin bahçe kapısına vardım.
Kapı kilitliydi.
Var gücümle uşağıma seslendim: 'İgooooooor!'
Defalarca haykırmama karşın İgor'un beni duyduğu yoktu.
Sidik torbam Atlas Okyanusu büyüklüğüne ulaşmıştı. Altıma kaçırmak üzereydim.
Yaşlılık işte.
Çaresiz, bahçe duvarına yanaştım, etrafa bakındım, görünürde kimse yoktu, fermuarımı indirdim ve su dökmeye başladım.
Tam o sırada arkamda bir at arabası durdu. Hiç kıpırdamadan, sessizce işiyordum.
Arabacı nefret dolu bir sesle 'Seni haddini bilmez, buruşuk o... çocuğu!
O işediğin, Sefiller'in yazarı Victor Hugo'nun duvarıdır!'.
İşte, hayatımda duyduğum en iltifat dolu söz buydu."
Guldum.
Victor klas adamdir.
Goruyormusun bizim zilliyi, dedim kendi kendime.
Sonra vedalastik.