Şu Kufe’den Bir Çıksak
Yalan söylemeyi tercih edip, “Develerin sabrını ve kinini düşünüyordum” demiştim ama doğrusu ben hâlâ Kufe’yi, Kufe halkını düşünüyordum. Bu kez düşüncemi okuyamamıştı. Yoksa okumuş ama okumamazlıktan mı gelmişti, bilemiyorum.
- İyi iyi! “İki kılıcı” da düşün, unutma!
- Emriniz olur ya Emirim, unutmam!
- Bu iki konuyu öğrendiğine göre bu ikisinin harmanlanmış hali olan “kılıçla ekmek” konusunu öğreteyim sana. Aç aklının kulağını!
- Kulağım sende ya Emirim.
- Ekmekle kılıç çok önemlidir ey Osman oğlu Emin, çok önemlidir!
Her babayiğit zalim olamaz, herkesin harcı değildir zalim olmak!
“Tövbe Yarabbi! Allahım bugün neden bana bu eziyeti çektiriyorsun. Ne demek istiyor Müminlerin Emiri? Hâşâ, zalimliği sanki senin sıfatlarından bir şeymiş gibi söylüyor, Allahım aklım sana emanet” gibi ne yapacağını bilemeyen, karışmış düşüncelerle şaşkın şavalak yüzüne bakıyorum. Sanki bu kez okuyor aklımdan geçenleri, eyvah ki eyvah! Bu Kufe’den bir kurtulsak, sağ salim şu Şam’a Allahın izniyle bir varabilsek.
- Korkma ey Kumandan korkma! Kaba zalimlikten bahsetmiyorum.
Zalim olmak kolay değildir. Kıyıcı ve haksız davranabilmek için güçlü olmak zorundasın.
Bu gücü koruyabilmenin koşullarını öğrendin, tekrar etmeyeceğim.
Diyeceğim o ki; gücünü iyi paylaşabilir isen zalimliğini bile unutturabilirsin.
Sen de kıyıcısın, o yüzden kumandanımsın, neden şaşırıyorsun?
Peşine takılan bu askerleri al götür, istediğin en kanlı savaşın ortasına, haklı haksız demeden sallar kılıcını, çalar bedenlere…
Ne için çalar ey kumandan, ne için sallar kılıcını, ha? Düşündün mü hiç?
|