Hikaye Turgut Özakman'nın "Şu Çılgın
Türkler" adlı kitabından alınmıştır.
Olay 1920 yılında işgal altında İstanbul'da,
Ankara'ya para yardımı yaparken geçer.
Sabah İstanbullular, Kızılay'ın çağrısına
uyarak para yardımı yapmak üzere gazetelerde
sıraya girdi. İleri gazetesinin dar iderhanesine
sığmayanların büyük bir kısmı, dışarda kalmıştı.
Kaldırımın sonunda bir işgal devriyesi göründü.
Düzenli adımlarla yaklaşmaya başladı. İşgal
askerlerine, her zaman kenara çekilerek yol
veren İstanbullular, bu sefer kıllarını bile
kıpırdatmadılar. Devriye kolu, kalabalığın
arasından geçmeyi göze alamadı, yola inerek
geçip gitti.
İçerde, daha afyonu patlamamış olan huysuz
idare memuru, bir deftere,söylene söylene,
bağış yapanların adını ve bağış miktarını
yazıyordu.
"Kahveci Ali, 100 kuruş"
"Eskici Yusuf, 50 kuruş"
"Hallaç Asım, 75 kuruş"
"Bakkal Ahmet, 100 kuruş"
"Terlikçi Adem, 200 kuruş"
Sırada, küçük cılız bir oğlan vardı. Bir önceki
bağışçının çocuğu sanan memur, öfkeyle, yürüyüp
yol vermesi için işaret etti. Ama çocuk yürümedi,
büyük bir ciddiyetle, bütün servetini çıplak
masanın üzerine bıraktı:
"Hasan, 5 kuruş"
Suratsız idare memuru birdenbire gözleri doldu.
Ağladığını göstermemek için yüzünü, kocaman
mendilinin arkasına saklayarak gürültü ile
burunu sildi.
|