Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Arka BahÇe Forumu - Tekil Mesaj Gösterimi - Arka BahÇe
Konu: Arka BahÇe
Tekil Mesaj Gösterimi
  #295  
Eski 23-09-2006, 00:30
alihoca alihoca bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 361/2464
166 Mesaj ına 2501 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Dert Söyletir

Efendim;

Bilenler bilir, Allah eksikliğini daha fazla göstermesin diye dualar düzdüğüm ve fukara yüreğimizde yeri çok müstesna olan bir Dostum var. Bak şimdi ben ona Dostum dedim ya, dost kavramında anlaştığımızı söylesem de yalan olur, şu mübarek aylarda günaha girerim. Hadi aklıma gelmişken onu da şuracığa yazarak başlayayım.

Çok vurgun yemiş yorgun yüreğimizde kutsal bellediğimiz dost kavramını işleyen bi yazı yazmıştım. Vay efendim, Sen misin yazan! Efendim, Dost yokmuş da, dost beklentiymiş de, hesapsız dost mu olurmuş da, almadan vermek, vermeden almak olmazmış da, gibi daha neler neler sıralayıverip koydu gitti. Yani efendim! Garip buldu, yer misin, yemez misin demeden vurdu durdu. Söylemeyecektim ama sırf samimiyetinize binaen yazıyorum ki, boş boş bakışlarla kaç gün dolaştığımı, halime acıyan bi kaç vicdan sahibi haricinde kimseler bilmez.

Birde, Ona olan saygı ve sevgimi ne zaman dillendirmeye kalktıysam allem edip galem edip konuyu hemencecik değiştirir. Bununla kalsa iyi, benim şunca yıl biriktirebildiğim azıcık kelime dağarcığımda özel yeri olan sevgi seslenişlerimi bile abartılı der geçer. Yok, yok, yüzüme söylemedi. Yazdığı diyeceğim ama bu kelimenin kifayetsiz kalacağı için döktürdüğü diyebileceğim kimi yazıların arasına serpiştirdiklerinden (diyeyim ama siz, sıkıştırıp sokuşturduğu olarak nitelerseniz ben karşışmam.) biliyorum.

Bak şimdi, biliyorum deyip geçtim ama acıtmadı desem billahi yalan olur. Şimdi zamanı değil ise de unutmuş da değiliz çok şükür. Bilahare o konuyu ele alacağız inşallah. Yine de, az çok anladığınız gibi birazı aşan bi garip adam olmasına rağmen ve anamdan akraba, babamdan soyum olmamasına rağmen bu herifi sevmemekte pek mümkün değildir desem inanın.

Sayısı bana çok az gelen ikili ya da çoklu toplanabildiklerimizde, konuşup söyleştikleri arasına sakladığı hüznünü, sevincini ses tonlamasından tutunda mimiklerini bile mercek altına almaya çalışarak yakalamaya çalışırım. Velakin öyle bir kurnazdır ki, konu ne zaman kendi güzel özelliklerine gelse, o dakka bi gürültü çıkarır. Hemen konuyu bi başka kişi veya konuya getiriverir ki, o getirişte ki muhteşem kıvrak zeka karşısında teslim olmaktan başka bi seçenek bırakmaz.

Amaa işte eğer o anda sözü değiştiriverip hedef tahtasına oturttuğu kişi aynı mekân da ise o kişinin çıra gibin yandığının resmidir. Artık işletir mi, kızdırır mı, ağlatır mı, sever mi, öper mi, ısırır mı bilemem. Nerden mi biliyorum? Orasını burasını kurcalayıp, günlerdir yazamayıp mahcup olduğumuz bi ortamda iki satır yazmaya debelenirken neşemi kaçırmayın lütfen.

Ayrıca geldim, gelcem, geliyom deyip umutlandırır ama gelip gelebildiği hepi topu bir iki defayı daha geçmemiştir. O bir iki defa geldiğinde de, ateş almaya gelmiş gibi dönüşü bir olmuştur desem doğrudur. Hadi gelirken bizi saran sevinç yanında, telaş kısmını hiç karıştırmayayım. Ama ben karıştırmasam bile, gelip kaçıverdiği o kısacık zaman diliminde tüm açıklarınızı, yanlışlarınızı anında yakalayıp, beyninin en hınzır köşesine yazıvermiştir bile.

Beynine yazsa kurban olayım diyecem ama gelir birde Arka BahÇe’ye bi yazı döşenir ki irezil olduğunuzun resmidir. Artık kıvıracam diye debelenin durun.

İş yeteneklerden açılınca edebî özelliğinden bahsetmemek olmaz. Biliyorum onu bizde biliyoruz diyorsunuzdur şimdi. Ama bu herifin yazma yetisi, onun çoğu kez övdüğü yazarların pek çoğundan kat be kat fazladır diyecek kadar da iddialıyım desem inanın.

Kabul eder mi, derseniz? Etmez bilirim. Ama yine de, yaşamın ona dayattığı bin türlü gaileyi aşıp, yazmaya zaman ayırabileceği rahat ve dinginliğe en kısa zamanda kavuşmasına çok duacıyım. Yazdıklarını okurken bizlere tattırdığı sevinç ve güzelliklerin gazete, dergi ve kitaplarla güzel Ülkemin insanlarına ulaşması ise en büyük dileğimdir.

Bak, bak kitap dedim ya şimdi, bunun bana yaptığı bir güzelliği(!) de yazayım dilerseniz. Hani geçenlerde bana verdiği adı netameli bir kitaptan bahsetmiştim hatırlarsanız. Hani, memleketin dört bir yanına yanında götürüp bitiremediğini de belirtmeyi ihmal etmediği o kitaptan bahsediyorum. İşte o kitabı bitirdim. Görev bu kolay mı, bitirme de göreyim. Üstelik okurken de, ulan bu herif bana boşuna söylememiştir, ne olur ne olmaz, diye memleketi dolaştırdım desem inanın. Hatta geleneği bozulmasın diye otobüslerde neyin de okudum.

Yazarı ölmüş gitmiş arkasından kötü söylemek olmaz şimdi. Ama yattığı yerde bu kitabı okuyan insanların halini görünce ne yapıyor acaba diye bir düşünce kafama takılmadı deseem yalan olur. Allah için kitaptan bana kalan nice duygu, düşünce bir yana, bir noktalama işaretinin ne kadar önemli olduğunu bana tekrar öğrettiği için şükran duyduğumu söyleyebilirim

Efendim şöyle ki; Hani bir metni okurken arada kısa bi duraklayıp, nefes almaya fırsat veren, Kamus-ı Türkî’de belirtildiği üzere; ara, aralık, fasıla sözcüğünün yerine kullanılıp dilimize kök salan, noktalama işareti virgül var ya, işte o virgülün, bu kitabı okurken ne denli önemli (hayati diyecektim ama yine abarttı der şimdi) olduğunu;

Şöyle bir derin nefes alıp, Bismillah deyip okumaya başladığınız cümlede bir virgül bulup da nefes alabilmek için tamı tamına 5 (yazı ile;beş) sayfa okumak zorunda kaldığınızda şu fakiri daha daha iyi anlayacağınıza eminim. Bi de bu kitabı alırsanız eğer, ne olur ne gider diye hiç düşünmeden, Ankara Polisevinde okumamaya özen göstermenizi tavsiye edeyim.

Yazdıklarımı şöyle bir gözden geçirince, dert söyletir gibi geldiyse de, konunun aslı şu fakire özlemin söylettirdikleri olarak alın lütfen. İş bu nedenle özlemle söylediklerimiz içinde sürç-ü lisanımız olmuş ise affola.

Saygılarımla
Alıntı ile Cevapla